Mehmet Akif Ardıç
......Bir Yeşil Anka
güzelleştirdin ölümü; hayat, loş bir sahne kaldı. ne içtiğim su tatlı, ne zevk veriyor artık koklamak bir gülü. yaşadım mı, öldüm mü; kıyamadığın bu yüzden bak ne kaldı! ne dudaklarım kanayacaktı, ne düşman olacaktı bana gökyüzü. sen, ben'din; ben de sen, tek bir gönül; iki ayrı beden. ikimizden biri yalân olacaktı; hayât, senken ölüm bendim. tutup göklerle güreşşeydim, beni bir anlayân olacaktı. gülümsemek isterdim, utangaçca yüreğine koyup bakışlarını. bulutlara değen kayıp bakışlarını, sormak, sebebini bilmek isterdim. bu hasta gönül, bu yaralı ten, cân bulurdu bir gülümsesen sen. sarı saçlarından incecik; kalbim, örülü bir kuş kanadı. kirpiklerimiz sevdâya asılı; yakalandık, kelepçelendik... içimde gizli bir ukde kaldı, bir tarafım yalan ve bir tarafım eksik. Kaf Dağı'ndan eksildik; Ankâ'sız gök, bak hiç ne kaldı. bir anlam durur hâlâ gözlerinden, (yeşil) bir yaprakta, her bahâr yeniden... bir özlem ki yatmış pusuya, bir sevdâ ki göz kapaklarımda kurur. bütün kervânlar vurulmuştur; yüreğim, ermez suya... siyâh dudaklarımda bir dûâ; kâh ötelenir, kâh yorulur. bir aşk mektubudur, sevgilim, rûhuna her fâtihâ. Nisan 2007, Adana Mehmet Akif Ardıç |
.....Dikçe (Nesir Şiir)
~gülgün çiçeği'ne~ Kaç mevsim oldu biliyor musun; değmeyeli gözlerin gözlerime? ! Ne bahâr /oysa/ ne kış oldu. Sende kaldım, sende kaldım hep öylece... Kirlendim... Açamadım yüzlerini, hicâba tutulmuş güllerin. Oysa bende hâlâ ne istekler var! ! Ne arzular o küçücük parmaklarına dâir... Parmakların... Kanıyordu gördüm.. Son kez öpmek istedim; çünkü üşümeyeceklerdi! Ama kirliydim; açmak istemedim yüzünü. Hiç, hiç... Seni götürdüler. Ben sokağın bir köşesine saklandım. Ağlıyordu, bir çocuk ağlıyordu yanağında bir rüzgârla alelâde. Sonra ben gittim, abdestsiz bir Kur'ân okudum, secdesiz bir namaz kıldım. Sonra ben gittim, bahçene... Beyaz... Bembeyaz... Bembembeyaz bir gül koydum... Rüzgâr hâlâ esiyordu çocugun yanaklarında; o sokağın bir ucunda, öylece sessiz, öylece sessiz... Sen, biliyordum şarkılar söylüyordun. Ben, biliyordun sana duâlar ediyordum. Gülüyor gibiydim; ağlıyor gibiydim... Birgün... Aynaya bakarken... Sana rastladım. Sana! Gülüyordun, gözlerimin içinde öylece gülüyordun... Dudaklarımda senin gülüşün vardı, gözlerimde senin yaşların.. Kalmanı istedim, sonsuza dek kalmanı. Gitmemeni hiç ama.. Sonra... Birgün... Yine gördüm seni: Sokakta yürürken. /Hani suların içinde zıplaya zıplaya sen yürürken.../ Beş yaşında... Ellerini göğe açmış, semâzenler gibi semâ-i râh ederken.. Derken... Fazlalaştı seni buluşlarım.. Hep kanar mı insan böyle bir gönülde? ! Hep... Hep... Akar mı damarlarda «cân» diye? ! Ama, ama öylece kabul ettim seni. Damarlarımda akmana da, gözlerimde bakmana da, «gözlerimde gözlerin yanıyor» olmana da. Sen taştıkça içinden nehircesine; yok oluyordum ben, çürürcesine. Toprağa düşen sen miydin? Toprağa düşen sen miydin? ! Bir 'kaplumbağa'ya rastladım birgün; bana gülmeyi öğretti. Bir 'anne' tanıdım sıcacık. Esmer yüzlü bir kız çocuğu.. Sevmiştim; çünkü burnu aynı sana benziyordu, dudaklarında o köylü kızı gülümsemesiyle... 'Ağzı mühürlü bir papağan' en son... Yüzünü hiç görmediğim onca cân'lar, kalbimi hem güldüren hem de inciten sevgiler... Öyle çoktu ki senin dostların... Sen, sen... Öyle güzeldin ki bütün kıskançlığıma inat. Gitmeni istedim defalarca... Kulak bile asmadın. Yalvardım, yakardım ama damarlarımda akmaktan bir an olsun vazgeçmedin.. Şimdi ölüyorum... Korkuyorum... İkimizi de aynı kabre gömecekler. Senin bir yanını, benim bir yanımı... Şimdi ölüyorum; dudaklarımdan kan yerine akan bu kelimeler...! Başının çaresine bak sen de artık.. Seni taşıyabilecek inan bir nefeslik gücüm yok... Daha ne kadar tahammül edebilirim bilmiyorum. Merak ediyorum... Başucuma kimin ismini yazacaklar...? Seninse, benim ismimi nereye koyacaklar? ! Merak ediyorum... Bir kez... Bir kez öpecek mi beni o dudaklar? ! Vuslat değil... Ama... Ama... Ama... Yok... Olmasın... O da olmasın...! Seni bir kez daha görmek; nolur, nolur, bana nasip olmasın...! Bana nasip olmasın...! 15 Şubat 1999 Kahraman Maraş Mehmet Akif Ardıç |
.....Gül İkindileri(~Kâf’ın Zeyli~)
~tüm güllerin efendisine...~ «Ente şems'un, ente Bedr'un. Ente Nûr'un a'lâ Nûr...» adın bir mezcûpkâr ağıttır dudaklarımda. rûhum bir deli at; çıldırmanın son noktasında. her yanım sana uzak ve her yanım sana cehennem; çileyle doğurdu beni annem, sen açarken gözlerini gül tasında. adın okudu cinnîler, ninni diye kulaklarıma. adın bir goncâydı; açtı ha açtı dudaklarımda. kanattı bahçelerde rûhumu gül ve diken; ben bir derviş libâsında gökten ağıt isterken. adın içimde o gün geçtikçe büyüyen kutsanan ve sönen gözyaşı ırmaklarında. kapıları Besmele'yle işlenmiş bir kentten, girdim bin bir sırlı azîzler hülyâsına. bir anlık bir rûyetti aşk bana vaadedilen; seni el açtıran merhamet kapılarında. ayrılan sabır: etten ve kemikten... kaç ölünün işkencecisi, cevr ü cefâsında. tek bir nazâr, ölüm ve hayât üfleyen; bekleyenlere dirilmeyi İsrafil'in sûrunda. mahşer yerinden, sırat köprüsünden çalınma bu incecik vâveylâ...: seni el açtıran merhamet kapılarında; bir anlık bir rûyetti aşk bana vaadedilen. bir yanın batı ve bir yanın Asya. beklentisinde dirilişin bir kadın Asya. bir cân olur güle, toprakta ölen her damla, gün gelir gönlünde, gülün yine cân bulur. yanmasa pervane aşk yerine ışıkta, kurtulmaz gönlü gâmdan; savrulur, vîrân olur. el açtığın merhamet kapılarında, tek mübârek duân, ona artık terk-i cân olur. ödüldür yanmak yâr yerine âşığa: «yerin yok cehennemde, anla bir ân olur! » bir cân olur güle, toprakta ölen her damla... yine girer Medîne, gönüllere ihrâmla. nûrlanır arz ve sem'â, Mescid-i Harâm'la. gözlerin ki bir siyâh (*) taş, râhm cennetinden, bir Sidret'ül Müntehâ ki bakışların arasında. bir kez çağırsan beni, ismimi söylesen, ben bulsam kendimi Minâ'da taşların arasında. düşlerimdeki gibi sırtını dönmesen, kapansam eteğine yine gözyaşlarım arasında. bir kerecik gönül alsan, kelâm etsen... bir kerecik çağırsan beni... bir adın da Şemş ve bir adın Misbâh'üs-Süreyyâ. gönlümdeki pervâne, dile gelse, âh bir konuşsa! incitmesin gönlünü, incitmesin sakın bu vâveyla! haykıracak gökler seni, kelimeler sussa... seni el açtıran merhamet kapılarında; bir anlık bir rûyetti aşk bana vaadedilen... 19 Eylül 2006 Adana Mehmet Akif Ardıç |
.....Orda Hiç Kimse Yok (Nesir Şiir)
/Can (~ken) Abla'ma... (şimdi sadece) kanat olan'a, kıymet bilene.../ Sen siyâhtın biliyorum. Bütün bu ışıkların, sarı aydınlıkların arasında, ölüm sesiyle gizlenmiş patiskaların; avuçlarında sakladığın erik çekirdeklerinin arasında... Hüznü bir kız çocuğunun yüzüne işlenmiş... Hani bir kardelen çiçeğine yaslanmış o dal... Aynalar ve kimin bilmem titrek yüzü... Artık eskisi gibi gülmüyorsun. Artık, eskisi gibi dostun değil bu sözler! 'Ağzı mühürlü bir papağan'ın anlattığı yarım kalmış öyküler... Hep ters lügâtten... Henüz 17 yaş... Değil... Seni tek anlaması gereken: ölüler! ! ! Ölüler, her akşam cesetlerini bırakıp... Ölüler, her akşam 'unutmabeni çiçekleri' toplayıp sana gelirler. Gecenin emzirdiği düşüncelerim arasında sen, sen... Asla 'beyaz' değilsin... Tıpkı ellerin, tıpkı gözlerin... Tıpkı o yarı korkak öyküler gibi. Gözlerini 'siyâh'a boyamıştın ve görmedi kimsecikler o gördüklerini... Gülümsüyor... Gibi değil... Değil gözlerinde bütünleşen bu aksak nehirler...! Yanıbaşımda uzanan, dev bir akvaryumun içinde, bu beyaz'dan bozma sarı bir damlacığın kaderi gibi, senin de, senin de yoksun mu ölümden damarların? Ve göğsüne bağlanan, tekrar kendi rengine dönüşerek yanaklarından seni besleyen o sular... İçimde niye mi mavi bir denizin özlemi var? Yanıltıcı ışıkların, zevksiz körebelerin içinde ayaklarımı gerçek bir suya sokup, içimi körelten sterillerin, serum ve ilaç kokularının, gece hiç bitmeyen görüntülerin, durmadan açıp kapanan kapıların... Tüm bunların dışında ve tüm herşeyin dışında niçin mi 'tanıdık bir ses'in bu ezgi'li özlemi? Sabaha daha çok var. Sus, sus, sus... Herşey bir rüy'â ve herşey bitecek. Susunca o canavar aygıtın gurultusu... Sus, sus, sus... Tanınmadık neyin var? Öykülerin... Tutuktu biliyorum: Babalar ve kızlar... Koşaradım gençliğiyle birleşememiş yüzleri... Olmak istediklerinin ve olduklarının arasında sıkışıp kalmış bu aldırışsız kayıp rûh. Suda yaşamaktan bıkıp yalnızlık dolu bu sâhîle vuran kırgın bir balığın öyküsü. Söyle başka nen var? ! Söyleyecek neyin var? ! Saklı gibi duran yüzlere inat /aslında yüzler de benzemiyor gördüklerine/ bu kargaşalı bekleyişlere ve adını sakladığın bilişlere inat. Suskunluktu cümlelerde biriktirdiğin. Hâlâ anlamıyor musun: yazmak istemediğin kadar kesilmiş bileklerim! Gözlerinde cân ablaların gölgesi var. Bir 'yarasa'yı sürükleyip alıştırmak ışığa, bu hızla giden trende gördüğün silik bir yüzün ne önemi var? Sesinde martıların sesi var. Seni çoook sevdim; çünkü bir denizden kalma gözlerin. Gözlerinde mavi bir denizin elbisesi var. Sesinde 'yıldızların sesi' var. Seni çoook sevdim; çünkü tanıdık bir yüze dokunur ellerin. Sen, siyâhtın; ama beyaz bir umûda uzanmıştı ya o eller... Sen, dokuduğun bütün hüzünler gibi, çileden ipliklere ayrılmış, her dağılıp gidişinde senle dokuduğun yüzler... Bu bedeni hala sıcak ama ölü bir çocuğun gönlüyle dolu. Saklayacak neyim var? Ölümü yarım koymaz ellerim; ellerim bir düş kırıklığı, bir kardelenin fışkıran filizinde, güneş görmemiş mevsimlerin ortasında... Hala yazacak birşeylerim var. Gülüşlerim hâlâ bir sığınak, hani eskisi gibi yıkılmaz durduğum... Gönlüm saklıyor beni; incitmesin şarkıların sus, sus, sus... 2001, Kahraman Maraş Mehmet Akif Ardıç |
.....SANA GÖZLERİNDE ERDİM: İlk Hicret
~bedeli ödenmiş aşklara~ i. var mıydın, yok muydun sorusuna bir yanıt: «ben, sende biraz da kendimi görüyorum.» demiştin, bir sabah sisi gibi yüzlerinde aydınlık... göğe aynı penceresinde baktık, aşka adanmış bir yüreğin. ince göğsümden kanadın, şahdamarlarımdan geçtin. ii. (ben) bir ceylanın gözlerinde erdim, bedeli ödenmiş aşkların sırrına. ne dayanabildi avuçların sevdâya, ne sürgün etti beni anneleşen yüreğin. cân verirdi tereddütsüz ölsen yüreğim, gözyaşın bir bıçakken kanatlarıma. yetimlerin duâsıyla korur Allah demiştin; söz vermiştim (ben) ölmeyi dudaklarında. iii. yakındı aşk gibi her duân bana. sensizlik mübâhtı, ve mübâhtı sensiz bir zamân bana. toprakta yandım, gökte eridim... değmedi bir serinlik hiçbir ân bana. mevsimlerdi çalan bahâra ey bilsen yüreğim, bir müphem bakışıyla dert olan bana. derdim dermânım oldu ve dermânım derdim, cefân bana emânetin; kavuşmak âteş-i sûzân bana. çağlara inat, asrın tüm yalan sevdâlarına, cân verirdi tereddütsüz ölsen yüreğim. iv. esmer bir kız çocuğu, aklı karışık... bir ceylân gözlerinde yanmak üzere. kefenini yırtıp beyaz kaderin kırpıyor gözlerini uyanmak üzere. o, diker gözlerini siyâh *******e, odalarda sönünce ışık. ben, bomboş bir duvara bakıp, üşürüm sezen aksu *******de. v. bir unutmabeni çiçeği gibi yüzleri albümlerde, sevdâ yarasını sarıyor ölüler. babaları gibi bakıyor çocuklar, ölüyor kızları anneleri gibi; yaşatı(yo) r ölüleri o içlerinde keder, bir unutmabeni çiçeği gibi yüzleri albümlerde... vi. sana gözlerinde erdim, gençliğimin hicret kuşlarında. düştüm ve ölüverdim, kırılgan, o incecik avuçlarında. yüreğinin kesik ellerini mi, ne görürdü melekler uykularında? benimse yakar ellerimi, yüreğin, parmak uçlarında. vii. ne görürdü ölünce bebekler, çizgi çizgi bir anne mi; fotoğraflarında son gülümseyişi, annelerinin kucaklarında? viii. kahverengi gözlerinde erdim, yüreğimden kıbleye. sen, gözlerini dikerek yere; bakamazken gözlerine hiçkimsenin. sen, yaklaşamadığı kadar hiçkimsenin, doğunun, batının azîzliğinin başkenti olmuştun hep yıllarca. (bense) çözülüp çözülüp erirdim, yüreğinin coğrafyasında. ix. belki alışırdım hayata -akıp giden gösterişle- kabullenip yitirdiğimi, aşkı ilk öpüşte. x. ilk sığınışım gözlerine. bir kadının kör yüreğine. anlasaydı, sevdâ; cehennemde yanmak yerine. xi. ufalanışım ellerinde, tesbih taneleri gibi... sen, gözlerin inci inci ellerini açarken göğe. düştüm, sendeledim; sende ilk günâha düştüm. yazılmış kader böyle dedin; bir çocuk gibi Allah'a küstüm. xii. acır gibi baktı ölüm, kalanlara arâfta. acı ve sevdâ içen gölgeler her tarafta - - tutuşup yandırmakta aklı, zamân geçtikçe her keder. akla doldurur saçları, gençleştikçe özlemler... xiii. beklemek öldürür insanı, ölesiye sevmek öldürür! yanar çocukların dudakları, çocuklar ateşten ölür. xiv. anladım niçin ölür melekler, avuçlarını kim yaktı... her çocuğun kalbinde yazılı sevdâ ölünce ölürler. xv. elbet alışırdım hayâta, -neye alışmadım ki- ölümün kesik yüzleri, hep karşıma çıkmasa... 19 Aralık 2006, Adana Mehmet Akif Ardıç |
.....Şems'in Delisi
«Her leylimde kamer, sen, gündüzümde bir şems... Mevlânâ'da bir, bende bir, bende bir şems...» 'SEN'i seviyorum...' demeye korkmasam... Birgün SEN'i sevdiğimi söyleyebilsem SANA. Ama nasıl sevdiğimi... SEN baştanbaşa Şems'ken ben pervâne olmasam; ... Kim anar Kays'ı, böyle meczûb, böylesine deli! Ne vuslâtın bir adı, ne bu sitem SANA: Ben de koşardım herkesler gibi güllerle SANA, kavuştuğumda bu ateşin söneceğinden korkmasam... Bir adı yok hâlâ bu sevginin... Dostluk mu, can mı, kardeşlik mi, aşk mı, hiç olmak mı, ölüm mü, yalan mı... Hiçbir şeyken her şey olmak mı! ? Bir eşi, benzeri yok bu sevginin... «Mecnûn'un sadece adı var» diyor ya Fûzûlî. Öyle bir âşık-ı sâdık oldum yıllarca SANA! Bedeli bugün, nefessiz, cânsız kalmaksa da, yazıldım elest meclisinde, mecnûnca SANA! Yaradananını sevdim, yarattığı bir tek SEN'den ötürü, bir ene'l aşk, bir sırr-ı Mansûr'ca SANA! Kanadım bin Esrâr Dede, râm oldu her kanadım esirce SANA. Solmasın GÜLÜM, hiç solmasın diye; ağladım bir kaç bin yıl küsurca SANA! Sevdâmı anlarlar da, sana düşman olurlar diye; bakamadım doya doya gözlerine, bir kez olsun cesurca SANA! . Ben de koşardım ellerimde güllerle SANA, dikenin incitmesinden korkmasam... Bugün, Arâf Vâdileri'nden çıkıp gideceğim... Bugün, SANA (Kâf) Dağları'ndan masallar söyleyeceğim... Bugün, sevdânın elinde iplik gibi büküleceğim... Bir nefes daha almasam, almasam... Göstersem aşkımı yetimce SANA! Uzansam bu yaralı gönülden ipince SANA! Bana bir kez «Sevgilim! » söyle; cân çekişeceğimden korkmasan... Bir nokta kuşu gibi, döner dururum gönlümce SANA! Bana bir kez «Sevgilim! » söyle; ya da «Yetimim, cân»... Öperim Ben-i Adem'in her köpeğini, kokun bulaşmıştır diye ömrümce SANA! Sana kasîdeler biriktirdim her çöl yağmurlarında. Söylesinler Kays ne halde, görünce SANA! Bülbül gibi âh-u zârımda /dinle bir kez ne olur/ hasretten çileler örünce SANA! Anla bir kez ne olur, Kays ne halde; bu incecik gönül, Ben-i Adem'de, huzûr bulur ancak ikilikten birliğe erince SANA! «Lâ mevcûdu habîbî»... Yok sevgiliden başka hiçbir şey, yüzümü secde edip sürünce SANA! Bir adın da Şems diye Cehennem'e inanmışım. İstemem Adn u Firdevs, bir gececik rûyetin derince SANA! Bir adın da Şems, ben gece kalmışım; karanlık gözlerimle özümce SANA! Bana bir kez «Kays! » söyle, çıldırırım o dudaklardan duyunca adımı! Oysa kölelerine bir önemsiz hitâbın bile mübâh SANA! Beni sevmen mübâh SANA! Ama bir kez, bir kez «Aşkını duyuyorum Kays», de. Fısıldasan bile duyarım inan; geçirsen de içinden, ya da hiç, ya da hiç söylemesen... Işığımda yanman sebebsiz değil, yandığını biliyorum Kays, de... Bugün, yağmurlarla iplik iplik döküleceğim... Ne olur aç pencereni, nokta kuşu değil; ben gireceğim! Doğduğum bir sevgililer gününde, SANA bir kez sevgilim diyeceğim! Şarkımız çalıyor, aç pencereni... «Elbette önce çekip gidip, sonra döneceğim...» Kays gidiyor, ne olur aç pencereni. Kayan bir yıldızla, SANA dilekler dileyeceğim... Kardelenler soluyor, ne olur aç pencereni; kan kırmızı bir aşkken beyazlara dönüşeceğim... Dikçe ağlıyor, ne olur aç pencereni; SEN'i gözyaşlarımla süsleyeceğim... Mehmet Akif Ardıç |
....Ey Aşk Seni Neye Benzetip De Anlatsam
seni neye benzetip de anlatsam ay ucumda bir geceye mi seni yahut alabildiğince sussam düşlerimden koridor koridor uzayan kendi gölgesine basan bir hırsız gibi seni bir ölünün tabutunda ilk akşam düşünürken yaşanmamış gerçekleri yahut ateşte açan bir simurg çiçeği soldukları yerde küller bırakan bir çözebilsem ölünceye seni açılıp dilim bir konuşsam kelimelerin peşini bıraksa anlam söylemeden söylesem seni seni içimde ey aşk daha ne kadar saklasam birgün ele verecek gözlerimdeki bu ağıt seni birgün... gözlerimdeki bu ağıt seni yetmez (olunca) anlatmaya kalem ve kâğıt seni haykıracak dünyaya artık (ben) ne kadar sussam mühürlesen de artık dudaklarımı sus deyip de kızsan... sen sus deyip de kızsan ben söylesem rind ile zâhid seni ölüm, bir kızıldeniz; sen elimde âsâm göstersem bu âdemiyete şâhid seni bir mübârek diş, bir kutlu devrân... hatırlar mı söyle rûyetinle «uhud» seni merhemim derdimde, derdim benim devâm... eylesem üflemeye devam ey dertli ûd seni sen ile çıktı yusûf kuyudan yoğurur ellerinde bir demirci dâvûd seni aşk, o (güzel) belkıs, gönül (zengin) süleymân, öterdi çöllerde eşk ile hüdhüd seni ey gül kokulu sevgili, ne olur bir ân, bir ân! beklerim hep düşlerimde bin ümit seni eksilmez dudaklarından salât u selâm özler iştiyakle bu ümmet seni muhtâcız irfânına biz âhir zamân kuşatmışken ilm ile bin hikmet seni merhemim derdimde... tek bir sözünde devâm... ödüldür anlamak hem himmet seni yârem derinde, aşk kanatsa ben sussam çağırır o ân yüreğimde merhamet seni çağırır o ân yüreğimde merhamet seni kalplerimize nûr, âlemlere rahmet seni yok cesâreti anmaya dilimdeki kamet seni canımda yaşayıp da yine canımda son bulsan ey aşk, saklarım o zaman gönlümde bir ebed seni yakıp da bendeki her hücremi nûr'a güneş'e mi söyle seni neye benzetip de anlatsam akla, düşünceye mi seni 2006, Mamak / Ankara Mehmet Akif Ardıç |
....Kader Hırsızı / Sevdân Ölümü Geçti
kader koydu adını, bir ince kader... tuzak kurdu hayata, ihtiyâra, gence kader... cân'ı cânân'a kattı, ayırmadan önce kader... ben mi kaldı biz'den; yoksa sen mi? koymazdı sürgün; gönlün, ipektendi. «sen, bensizliği bir âb-ı hâyât gibi içiyorsun; oysa ben, cehennem bilmişim sensizliği.» (***) ömrüme hasretten pusu kurdun, kalbinde ölüm sessizliği. sen, yeni açmış bir gonca; ben, dalında vefâ çiçeği... bakışların, ârûz; şiir, elbisendi. en kuytusunda bir var'la yok'un, anladım bahârda çiçeksizliği. adın okudular cinnîler ilkin, doğduğumda kulaklarıma ninni. rûhumun ilk gülüşü; sen, gülerkendi. tarasam'dı zülfün; saçın örsem'di... çöllere çizdiğim bir harf-i kaf'tın... kanadı ellerin; ben, ellerinde kanadım. yan bakışından ey yâr, nasıl korkardım sanırdım cehennem, alevden, ateştendi. çıldırmak korkusu, ölümü geçti... geçtim tüm cennetlerden; bir su-i zân kaldı bende. bakışları körelten kör bir îzân kaldı bende. silemedim gönlümden; nankör yüzün, kaldı bende! biçti kader hırsızı, ömrümü biçti! ! ! gönlümden aşk diye, ölüler geçti! ! ! birgün, getirecek beni sana, biliyorum, tabut, -ki bu dört köşeli anahtar. ey ölüm, gözlerini yum; küçücük bir kızın bu mezâr. kıyamadığın bu yüz, bir hâyâta esîr şimdi. aldığım her nefes, âb değil zehîr şimdi. 21 Eylül 2006 (...) çöl yağmurları - serzeniş şiiri'nden... Mehmet Akif Ardıç |
....Öyle Bir Sır'sın Bende Ki
~güneş'e~ öyle bir sırsın bende ki... ne dîl söylesin, ne kalbim anlatsın... bir bezm-i elest'ten kalma o gözler ki; her bakışın bir âyet: «yaksın sevilen... hep yaksın...» bir nişânın var belde-i arâf'ta diye, kaç ******* dolu dizgin bir uçurumda aklım. ismin gizli her harf-i kâf'ta diye, dert oldu gönlüme; ağladım hep ağladım... kaç *******... savruldum bilir misin? kaf dağıyla o gözlerinin arasında... kaç ******* sana bir sırlı ankâ, olmadım çalışmaya bir kalemin arkasında. kaç *******... hem üşüdüm hem yandım bilir misin yine hep gelmeyişinin, yine hep gelmeyişinin... arkasından. ve yaktım gemileri hep kaç gece tarık gibi,,, gözlerinle gözlerimin, kendimle ankâ'nın arasında. kaç *******, kaç *******; ufaldıkça ufaldı şu gönlüm... dudaklarımı yakan onca suyun, bir de alamadığım onca nefesin arasında... kaç *******, kaç *******, 'yandı, uf oldu şu gönlüm...' giremedim kendimle ellerime yazdığın arasına. öyle bir sırsın bende ki... unuttun, unuttun bende sanki her zerreni. gözlerinle gözlerim arasında. gözlerinle üşüyen kalbim arasında. gözlerinden sadece bir nefes kadar... ve senden bir nefes kadar uzak bendeki kutlu tahtın arasında. unuttun, unuttun bende sanki her zerreni... unuttun, unuttun bende sanki her zerreni... bugün ben-i âdemde kâys olan bir kâys'ın, dün mevlânâ ile şems'in arasında... yeni açmış bir gül-ü fem goncânın, sabah çiği düşmüş yapraklarının arasına... gazeller düşmüş vâd'îlerinde araf'ın... ellerinle saçıma ördüğün dokunuşlar arasında... birbirinden hiç kopmaz bu bakışlar arasında... ok atmaya yüz tutmuş bu kaşlar arasında... ucunda asılacağım kemend-i zülüfler arasında... yandım, yandım sen yandıkça içinde her zerremin; bir rindâne gazel, bir esrâr dede... bir bu simsiyah bakışlar arasında. ... her leylimde kamer, sen, gündüzümde bir şems... mevlanada bir, bende bir, bende bir şems... ... öyle bir sırsın bende ki... 28. Mekanize Er EğitimTugayı, Barış Gücü, Mamak / ANKARA 2006 Mehmet Akif Ardıç |
....Uçurumlar Biriktirdim Gözlerimde
en onulmaz aşkları aşk adına /sadece/ biriktirdim yüreğimde fark etmeden geçen yılları karşıladım alnımda dik çizgilerle yürüdüm şafaklar boyu uzanan zifir gözlerinde penceremden havalanan en son kuşları son bilmememdi tutunmam hayata böyle dimdik senelerce aradım adını içinde hiç sen olmayan yılların bir anlam, bir değer sensiz bomboşken her yarın zafer mi kaybediş mi vuslâtın öldüremediği sevdâlarım aradım adını sarmadı hiç kimseyi neden hiç kollarım mutluluk bildim acıyı bir meczûpkâr ağıtken bile dudaklarımda adın aradım adını her benle yazılmış levh-i mahfuz'umda sayfaların uçurumlar biriktirdim uçurumlar biriktirdim gözlerimde ve penceremden havalanan en son kuşları son bilmememdi tuttunmam hayata böyle dimdik senelerce uçurumlar biriktirdim sonu yüreğimde başlayan birgün gelir atlamak için adını unuttuğumda, hasretinden vaz geçtiğimde... her senden uzak gecede bin yıl yaşlanmışım. vefâsızlık sende bir dal olmuş da ben o dala yaslanmışım... uçurumlar biriktirdim uçurumlar biriktirdim gözlerimde uçurumlar; hasretin zaten ölümdür diye sevemedim hiç himseyi böyle vakt-i ömrümce ölemedim sensiz hasretinle gönlümce koymadılar toprağa bir rûhun yok; ama yaşayan bir ölüsün diye severim seni, severim sen hiç bilmesen bile sevilen bir tatlı gonca sevilen en güzel güldür diye. ölümü bu kadar çok sevdim, ben bu kadar çok sende siyah ******* boyu asılı duran asılmak için o simsiyah zülfünde ... geçtim akıllardan. akıl bana yaramaz aşk dolu yüreğim varken! beklemedi yüzlerim gülmek yarından gönül sende hicrân, yaşamım uğrunda bir dolu âh u zârken Mehmet Akif Ardıç |
Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 02:09 PM. |
Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.