Tekli Mesajlari izle
Eski 02-07-2007, 01:23 AM   #17
eXacT
Geçerken Uğradım
 
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0
Teşekkür Edilme: 6
Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1305
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi : eXacT is just really niceeXacT is just really niceeXacT is just really niceeXacT is just really niceeXacT is just really nice
Cinsiyet :
Belirlenen

Neuchatel efsanesi bir topyekün isyanının hikayesidir

Galatasaray’ın Şampiyon Kulüpler Kupası’nda İsviçre ekibi önündeki 5-0’lık zaferi masa başında katledilmek istenince, Türkiye tek yürek, tek bilek oldu... Müthiş bir başkaldırı sonucu Cim-Bom’un hakkı söke söke alınırken, UEFA Başkanı Georges da korkudan koltuğunu bırakmıştı

Aslan’ın Neuchatel Efsanesi bir ulusun ayağa kalkışının, topyekün isyanının hikayesidir...

Beş N, bir K; sadece bir televizyon programının adı değil, haberciliğin klasik şifresidir. Haber, bu şablona göre yazılır.

KİM: Galatasaray

NE: UEFA Kupası

NEREDE: Kopenhag'da

NİÇİN: Şampiyon olmak için

NASIL: Arsenal'i penaltılarla yenerek

***

Haber başka, yazı başka... Yazı, 3 aşamaya göre yazılır:

Giriş... Gelişme... Sonuç...

G.Saray da tarih yazarken, bu kurala uydu. Ama 3 ayrı kişi yazdı...

GİRİŞ: Jupp Derwall

GELİŞME: Mustafa Denizli

SONUÇ: Fatih Terim

***

Sarı-Kırmızılılar’ın tarihsel gelişimi de, 3 aşamalıdır:

Osmanlı G.Saray'ı...

Cumhuriyet G.Saray'ı...

Avrupa G.Saray'ı...

Derwall; klasik G.Saray'ı, modern G.Saray yapan sürecin mimarıdır. Avrupalı olmak, Derwall'le başlamıştır.

Bir mihenk taşıydı...

Bir devrimdi...

Bir dönüm noktasıydı...

Bir milattı...

Mantık, mentalite,yenilenme, arınma, farklı bakış açısı ve algılama açısından; yalnız G.Saray'a değil, Türk futboluna da vizyon, hatta misyon kazandıran adamdır.

Derwall Türkiye'ye ilk geldiği zaman; (Gözümüz o güne kadar daha iyisini görmediği için) Florya tesislerini modern sanırdık . G.Saray'a övgüler düzerdik.

Bizim iftihar ettiğimiz tesisleri; Derwall ilk geldiğinde bakın nasıl değerlendiriyordu:

(Kendi yazdığı Türkiye Anıları kitabından)

'Florya tesisleri, beğeniden tamamen yoksun bir kulüp binasıydı. Rahat ve hoş ortamın izi bile yoktu.

Kum ve balçıktan yapılma iki toprak antrenman sahası vardı. Bu haliyle, ancak askeri manevralar için kullanılabilirdi. Yetişkin profesyonel futbolcular için, kesinlikle işe yaramazdı.

Ben geldiğimde, 13 yıldır şampiyon olamamışlardı. Bunun nedeni, kolaylıkla anlaşılıyordu. Moralim sıfıra düşmüştü.

Zahmet edip, keşke buraya gelmeseydim diye düşündüm.'

***

Alman hocayı böylesine dehşete düşüren tesis; kısa sürede DERWALL ve DERHAL kavramlarıyla özdeşleşti.

İlk hedefi, tesisleri adam etmekti.

Yönetime ve Başkan Ali Uras'a baskı uyguladı. Bu konudaki inadı ve katkıları inanılmazdı.

Tesisleri adam eden adamdır.

O, bir ufuk çizgisi gibi derindi. Birikimine yaklaşılmak istendikçe, derinleşiyordu. Ara hiç kapanmayacak gibiydi.

Derwall'li devrim günleri, G.Saray'daki yapılanmayı modernize ederken; Galata Saray'ı Efendileri için, bir de şehzade yetiştiriyordu: MUSTAFA DENİZLİ.

Aydınlanan kafalar, şarj edilen beyinler, cesaretle beslenen yürekler; sonunda kendi içinden devrimci yaratmaya başladı.

Mustafa Denizli; Derwall'in Türk futboluna armağanıdır.

***

Alman hoca, iyi bir teknik adam olmanın ötesinde, iyi bir insandı.

Bir Samsun deplasmanında, gazeteci arkadaşlarla Turban Oteli lobisinde otururken; önümüzden geçti. Bir ara göz göze geldik, selamlaştık. Birden bana doğru yöneldi ve 'Yüzünüz çok soluk, hasta mısınız?' dedi.

Bir şeyim yoktu, turp gibiydim. Ama kış aylarında rengim biraz solar. Olağan bir durumdu... Ancak Derwall 'Hasta mısınız?' diye sorunca, 'Yoo bir şeyim yok' demenin, onun hassasiyetiyle çelişeceğini düşündüm. Lüzumsuz bir soru sormuş adam durumuna düşürmemek için, 'Biraz midem rahatsız' dedim.

Bir anda telaşlandı. Merakla 'Geçmiş olsun ne oldu?' diye sorarken; yanındaki masör Mehmet Akpençe'ye 'Tut, yukarı odaya ***ürelim' dedi.

İtiraz, mitiraz kar etmedi. Beni, futbolcular için oluşturulan sağlık odasına ***ürdüler. Baktılar, incelediler; 'Bir iğne yapalım, bir şeyin kalmaz' dediler.

Yahu ben iğneden korkarım. Üstelik bir şeyim yok. Ama söyleyemiyorum.

Beni yüzüstü yatırıp, kalçamdan iğnelediler.

Ugghh!

***

Burada önemli olan; Derwall'in, bir insanın sağlığına verdiği önem ve gösterdiği hassasiyettir. Sevgi ve şefkatle yaklaşımı müthişti...

Mükemmel bir insandı.

Unutamadığım bir anım daha var... G.Saray'ın Zonguldak deplasmanı için, yakın mesafedeki Karadeniz Ereğli'sinde kalıyorduk. Takım da oradaydı.

G.Saraylı futbolcular, hocalarıyla birlikte akşam yemeği yiyor; biz de Ömer Güvenç'le ayrı bir masada kahve içiyor, sohbet ediyorduk. Bir ara, yardımcısı Ahmet Akcan yanımıza geldi ve 'Derwall sohbetinize katılmak istiyor, masanıza kabul eder misiniz?' diye sordu.

Şok olmuştuk.

Masamıza kabul edilmek ne demek, başımızın üstünde yeri olur. Bu nasıl soru?

Teknik direktörlükteki bir dünya devinin; bu denli kaprissiz, alçakgönüllü ve alışılmamış içtenliği, bizi şaşırtmıştı.

Elbette bundan onur duyacağımızı söyledik. Geldi ve gecenin geç vakitlerine kadar, keyifle sohbet ettik.

Daha sonra, Türkiye'den ayrılacağına yakın bir dönemdeki hüzün dolu yazımı; soyunma odasında yüksek sesle okutacaktı.

***

Ayrılışı, 1988'deki şampiyonluğun hemen ertesi günü oldu.

Ama ne yazık ki, vedası onun için tam bir hayal kırıklığıydı.

Neler olduğunu, yine onun kitabından ve kendi satırlarıyla öğrenelim:

'Artık eve dönme vakti geldi. Sözleşme yenilemedik. Şampiyon olduğumuz son maç, veda maçımdı. Ertesi günü, ülkeme kesin dönüş yapacaktım.

Bu yüzden, son maçın benim için ayrı bir önemi vardı. Ama kimse bu durumla ilgilenmemişti. Kimse veda konuşması yapmadı. Kimse bir demet çiçek vermedi. Taraftarlara veda etmemi sağlayacak, kısa bir konuşma yapmak fırsatını akıllarına getirmediler.

Ülkeme dönerken de, eşimle birlikte yalnızdık. Kimse 'Güle güle bay Derwall' demedi.

Düş kırıklığına uğramıştım.

İçimi kaplayan unutulmuşluk ve yalnızlık duygusuydu.

Çökmüştüm ve içim bomboş gibiydi.

Eşime döndüm, ağlamaklı gözlerle 'Böyle mi olmalıydı?' dedim.

***

G.Saray Yönetimi, onu gönderirken gereken özeni göstermemişti ama, taraftar 2 yıl sonraki Monaco maçında olağanüstüydü.

Köln'deki maçın devre arasında sahaya inen Derwall; yeri-göğü inleten bir tezahüratla karşılaştı. İnanın stadda yer yerinden oynadı.

Türk halkı; kendisine hizmet eden bir Alman'ı, öylesine büyük bir coşkuyla bağrına basıyordu ki; yazmakla anlatılmaz.

Ben bile kendimden geçmişim... 65 bin kişiyle birlikte ve trans halinde, 'Derwall... Derwall' diye yırtınırcasına bağırırken; o heyecanla demir parmaklıklara tırmanmışım... Stadda görevli Almanlar; Derwall'e gösterilen sevgiden şok olmuştu.

Tezahürat değil, ritüel gibi bir şeydi...

Derwall bile, o muhteşem an için 'Sevgi seli yüzünden, neredeyse bayılacaktım' diyordu.

***

Tarih Derwall'i, 'Türk futbolunun kaderini değiştiren adam' olarak anacak. Anıyor...

Mustafa Denizli de, onun bir şehzadesi olarak; çizdiği yolda ve gösterdiği hedefte yürüdü.

Devrim, onunla sürdü. Gelişti...

Denizli; Derwall'den aldığı emaneti, 2 yıl içinde zirveye taşıdı. G.Saray'a Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynattı.

O da 'Alışmadığımız şeyleri alışmamıza yönlendiren' adamdır.

Hayal olan şeyleri, hedef yaptı. Sahadan önce, kafada kazanılması gerektiğini öğreten kişidir.

***

Mustafa Denizli denilince, Neuchatel Efsanesi'ni hatırlamamak mümkün mü?

Bu maç, aynı hedef doğrultusunda ulusça kenetlendiğimizde; yapabileceklerimizin sınırını göstermesi açısından, müthiş bir örnektir... Şimdiye kadar, hakkında en az 10 kitap yazılması gerekirdi. Ama sadece gazete sayfalarında mahsur kaldı.

Oysa, başlı başına bir maceradır.

Bir ulusun nasıl ayağa kalkışının, topyekün isyanının epik dokulu hikayesidir.

Efsanesidir...

Filmi bile yapılması gerekir!.

Sahadaki 5-0'ın masada katledilmesine izin vermemiştik.

Başta F.Bahçeli Ali Şen dahil olmak üzere; Türkiye'den ayrılmış Derwall'inden, Necdet Çobanlı'sına kadar... Herkes ve her kesim; inanılmaz bir destek verdi.

Türkiye'nin tek yürek, tek bilek olduğu günlerdi...

Uluslararası spor hukukun bir numaralı avukatı Rainer Rauball'i, bu dava için tutmuş; UEFA'yı dört koldan çevrelemiştik.

***

Çuval çuval fakslarla, mektuplarla ve susmak bilmeyen telefonlarla Avrupa Futbol Birliği'ni sersem etmiştik.

O kadar ki; UEFA Başkanı Jacques Georges, bu tepkilerden ürküp başkanlığı terketmek zorunda kaldı.

Adam nasıl kaçacağını bilemedi.

Hakkımızı söke söke almıştık.

Türkiye bu...

G.Saray bu...

Yanlışı, Tahkim Kurulu'ndan döndürmüştük.

Karar açıklandığında; bütün Türkiye birbirine sarılıyor, ağlıyor, bayram yapıyordu.

Ne günlerdi...

Allahım, ne günlerdi.
eXacT Ofline   Alinti Yaparak Cevapla