04-21-2010, 02:07 AM | #31 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
TÜRK EDEBİYATINDA ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale yüzyıllar boyu insanlık tarihinin en önemli harbe ve mücadelelerine sahne olan Boğazlar bölgesinde şirin ve güzel bir şehirdir. Bu şehir her yönüyle yaşayan bir tarih, Türklerin Avrupa'ya geçmeleriyle süre gelen ve yurdumuzun her köşesinden her Türk ailesinin ve atalarından bir veya birkaç erini gömdüğü şehitler beldesi bugün de üniversite şehridir. Çanakkale şehri, aynı adı taşıyan boğazın Anadolu yakasında ve bu Boğazın en fazla darlaştığı kesimde düz bir alanda kurulmuştur. Çanakkale kuruluşu pek eski dönemlere inmeyen ve temeli Fatih Sultan Mehmet zamanında atılmış olan bir 15. Y.y. şehridir. Burada yerleşim birimlerin mazisi Truva ile başlar. Truva'nın kalıntıları eski Tunç Çağına kadar inmektedir. Truva şehri M.Ö. 13. Asırda Akalıların eline geçmiştir. M.Ö. 6. Asırda Lidyalıların elinde olan şehir bundan sonra İran hakimiyetine girmiştir. Daha sonra Atina hakimiyetine giren şehir bu kez Atina Isparta mücadelelerine sahne olmuştur. M.Ö. 334 baharında Asya'yı fethe çıkan Büyük İskender Boğaz'dan geçmiş ve Granikos'ta(Bıga çayı) İran ordusunu bozguna uğratmıştır. Daha sonraki asırlarda Anadolu'ya geçen Romalılar buraları hakimiyeti altına almışlardır. Roma'nın parçalanmasıyla Doğu Roma imparatorluğunun eline geçen şehir 14. Asırda Aydınoğlu Umur Beyin akınlarına sahne olmuştur. Sonra Osmanlıların eline geçen şehir Türklerin Avrupa'ya geçişinde önemli bir yer edinmiştir. Nitekim Orhan Bey zamanında Türkler Gelibolu'ya geçmiş Yıldırım Bayezid zamanında Gelibolu önemli bir şehir olmuştur.Fatih döneminde Haçlıların Boğazdan geçmesini engellenememiştir. İstanbul'u fethetmek isteyen Fatih Boğazdan geçişi engellemek Boğaz'ın en dar yerine karşılıklı iki kale yaptırmıştır. Bunlardan Anadolu yakasındakinin adı Fatih'in oğlu Sultan Mustafa tarafından yaptırıldığı için Kal'a-i Sultaniye(Batı yazarları buraya Dardanos demişlerdir.) Avrupa yakasındakine ise Kilitbahir(denizin kilidi anlamında) adı verilmiştir.Artık bundan sonra şehir Türk hakimiyetinde kalmıştır. Çanakkale stratejik konumu itibariyle çok önemli bir şehirdi.19.y.y. da Osmanlı devletinin Avrupa devletleri karşısında zayıflamasıyla beraber şehrin önemi daha da artmış küçülen Osmanlı Devletinin bu şehri koruması Boğaz'ların ve İstanbul'un güvenliği için çok önemli olmuştu. 18.yüzyılda şehirde İsveç Konsolosluğunun bulunması şehrin önemini ortaya koymaktadır. 19.yüzyılın sonlarında ve ikinci yarısında Çanakkale Boğazı'nın kıyılarında Mecidiye,Hamidiye,Mesudiye,Namazgah,Yıldız,Ertu� �rul ve Orhaniye adlı yeni tabyalar oluşturulmuştur. Bu tabyalar ve onların kahraman bekçilerinin dünyanın en büyük filosunu geri çevirdiklerini göreceğiz. Çanakkale yöresi stratejik konumu bakımından önemli bir yer işgal ettiğinden , 19.yüzyılın son çeyreğinde İngiltere,Fransa,Yunanistan ve Rusya birer konsolosluk açmışlardı.Bunlara 1872 Şubatında Almanya konsolosluğu ilave edildi. 1906'da İngiliz İmparatorluk Müdafaa Komitesinin yaptığı araştırmalar Çanakkale'nin yalnız deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceğini bir kez daha ortaya koymuş,1911-1912 Türk-İtalya ve 1912-1913 Türk Balkan Devletleri savaşında İtalya ve Yunan Kurmay heyetleri de aynı sonuca varmışlardır. Nitekim İtalyan filosu 18 Nisan 1912'de Boğazın dış tabyalarını bombardımanla yetinmiş, 19 Temmuz1912'de de sekiz muhripten kurulu İtalyan filolitası, Boğaz dahiline başarısız bir gece akınında bulunmuştu. Balkan Savaşında da Boğaz'a karşı ciddi bir hareket olmamıştı. 1.Dünya Savaşı'na katılmamızdan 10 gün sonra İngiltere Boğazlar Meselesinin müttefiki olan Rusya'nın lehine halini kabul etti. Üçlü İttifak Devletleri bu konuda anlaşmaya vardılar. Merkezi devletler yanında savaşa giren Osmanlı Devletini saf dışı bırakmak amacıyla İtilaf Devletleri tarafından düzenlenmiş olan Çanakkale Harekatı, 1. Dünya Savaşı'nın en önemli askeri faaliyetlerinden birini oluşturmaktaydı. 18 Mart 1915 sabahı Boğaza giren ve tabyaları topa tutan İngiliz ve Fransız Filoları Çanakkale Boğazının iki yakasındaki mevzilerden açılan yoğun ateş ve Karanlık Limana dökülen mayınların etkisiyle, mevcutlarının % 35 ini kaybedip geri çekilmek zorunda kaldılar. 18 mart bozgunu , İtilaf Devletlerine karadan destek olmaksızın yalnız deniz kuvvetleriyle Boğazın geçilemeyeceğini gösterdiğinden General Hamilton 'un emriyle bir Çıkarma ordusu hazırlandı. Çıkarma Harekatı 25 nisan 1915 günü sabaha karşı başladı. Sarp bir kıyı olan Arıburnu bölgesine çıkan düşman kuvvetlerini 19. Tümen Kumandanı Mustafa Kemal karşıladı. Kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri geri püskürtüldü. Bundan sonra her iki cephede de siper savaşları sürdürülmüş özellikle 21 Haziran Kerevizdere, 28 Haziranda da Zığındere çarpışmaları çok şiddetli geçmiştir. Bunun ardından İtilaf kuvvetleri kesin bir sonuç almak amacıyla 6-7 Ağustos gecesi başlattıkları Harekat dört gün sürdü. Bu kuvvetler Yarbay Mustafa Kemal tarafından Conkbayırı'nda durduruldular. Böylece Birinci Anafartalar Zaferinden sonra İtilaf kuvvetlerinin yaptığı bütün taarruzlar sonuçsuz kaldı. Ancak 21 Ağustosta yeni bir saldırı başlattılar. İkinci Anafartalar Muharebesi denilen bu Harekat da başarılı olamayınca Muharebeler günlerce süren siper savaşlarına dönüştü. Bu çarpışmalarda Türk askeri Çanakkale'nin geçilmez olduğunu ispatladı. İtilaf kuvvetleri 19-20 Aralık gecesi Anafartalar ve Arıburnu Cephesinden 8-9 Ocak 1916' da Seddülbahir'den çekildiler. İtilaf Devletlerinin başarısızlığı ile sonuçlanan Çanakkale Muharebeleri Birinci Dünya Savaşının seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi Çarlık Rusya'sının çöküşünü hazırlamış ve İngiltere'de Hükümet değişikliğine yol açmıştır. Çanakkale Savaşları sonuçları sebebiyle dünyaya Türk'ün yenilmezliğini, Mehmetçiğin azim ve iradesini ve de centilmenliğini göstermiştir. Bununla birlikte bu savaşlar sırasında bir komutan parlamıştır. Mustafa Kemal! Daha sonra milleti arkasına alıp Türk'ün haklı davasını sürdürecek ve başarıya ulaşarak yeni bir devlet kuracaktır. Ayrıca bütün dünya onun dehasını takdir edecektir. Mustafa Kemal ise bir şeyin farkındadır. Bağımsızlığı ve namusu söz konusu olunca Türk askerinin nasıl ölüme koştuğunu bilmektedir. Yeter ki onu idare edecek dahi bir komutan olsun. İşte o da Mustafa Kemal idi. Siz hiç ölmek için can atan asker gördünüz mü? İşte Çanakkale Savaşlarında Türk askeri!Atatürk'ün bu konudaki hatıralarından birine değinelim. Bir buluşma esnasında Mısır Devlet Başkanı Atatürk'ü takdir ettiğini söyler ve ekler; -" Ekselans benim milletimin de sizin milletiniz gibi hürriyete ve istiklale ihtiyacı var. Bunu nasıl temin edebiliriz? Tıpkı sizin Çanakkale Boğaz Savaşında Düvel-i Muazzama Ordusuna karşı kazandığınız zafer gibi bizim de böyle bir ordu ve stratejiye ihtiyacımız var. Bize bu konuda yardım edebilir misiniz? " Sorusuna Mustafa Kemal: -" Vatanı için şehit olacak bir buçuk milyon Mısırlı genciniz varsa bu işi yapabiliriz. Bunun haricinde olmaz! " deyince Mısır Devlet Başkanı -" Maalesef bizim öyle ölecek bir buçuk milyon Mısırlı gencimiz yok." Der. Mustafa Kemal de: -" O zaman sizin de hürriyet ve istiklale hakkınız olamaz." Deyiverir. İşte bu söz her şeyi açıklamıyor mu?... TÜRK EDEBİYATINDA ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE ZAFERİ İLGİLİ; MENKIBE,DESTAN, ŞİİR, ANEKDOT, VE EFSANELER: 1-)MENKIBELERDE ÇANAKKALE ZAFERİ Menkıbeler, birtakım mahalli adetlerin, insani birtakım tasavvurların dini muhteva içinde hatıralardır. Bu bakımdan karanlık devirleri aydınlatmada tarih kadar kıymetli belgelerdir. Çanakkale Savaşları sırasında bir çok menkıbe yazılmıştır. Bu menkıbeler, bize Türk milletinin zihninde Çanakkale Savaşlarının ne kadar derin izler bıraktığını göstermesi açısından önemlidir. Çanakkale Savaşları etrafında teşekkül eden menkıbeleri şöyle sıralayabiliriz. A)TARİHİ-EFSANEVİ ŞAHSİYETLER ETRAFINDA OLUŞAN MENKIBELER Milletlerle olan savaşlarında Allah'ın Türkler'e yardım ettiğini pek çok menkıbede görürüz. Bunlardan birisi de Mustafa kemal hakkında anlatılanıdır 1) GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA: Türkler'in başka. M. Kemal'in Omega saatinin parçalanması suretiyle kendisine hiçbir şey olmamasıdır. Bu olay, Anadolu'nun pek çok yerinde, farklı şekilde anlatılır. Bu olay' yazılı olarak en güzel şekilde Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Mustafa Kemal ile Mülakat" adlı eserinde şöyle verilir: "Buraya kadar muhaveremizi sakin bir vaziyette dinleyen Yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle: _"Bu şarapnel parçasından biri Paşa'nın göğsünü okşamıştır!"dedi. _Nasıl? Dedim. Paşa, tespihi ile oynuyordu. Cevat Bey, parlak çizmelerindeki mahmuzları şıkırt yaparak, göğsünün sol tarafındaki nişan kurdeleleri sırası ve ipek kordonu kabaresine şöyle anlatıyordu: -Bulunduğumuz yer tamamen muhacimlerin arası idi.Paşa da ilerleyen efradımızı seyrederken göğsüne bir şeyin kuvvetlice çarptığını duymuştur. -Evet sağ taraftan ceketimde bir kurşun yeri gördüm.Yanımda bulunan zabit(Rahmetli Nuri Canker Bey)"Efendi,vuruldunuz" dedi.Ben böyle bir söz şuyu bulursa askerimizin kuvve-i maneviyesi üzerinde yapacağı tesiri düşündüm. Elimle zabitin ağzını kapadım. "Sus" dedim. Cevat Bey devam ediyordu. -"Bir şarapnel misketi,göğsünün sağ tarafını tamamen Omega saatinin bulunduğu cebe isabet etmişti.Saat, parça parça oldu, fakat o darbe,Paşanın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan ileri geçmemiştir."dedi. -O saat sizin için tarihi bir saattir.Görebilir miyim efendim?dedim. Paşa: -"O saatin enkazını,bu muharebeden sonra Liman Paşa hatıra olarak aldılar.Bana da kendilerinin aile-i asalet armasını havi bulunan saatlerini verdiler. Cevat Bey saati gösterdi.Omega markalı siyah bir saat.Arkasında bir taç ve "L.2." markaları ve Paşanın kırılan saatide Mekteb-i Harbiyeden beri sakladığı Omega markalı kuvvetli bir talebe saati imiş.Cevat Bey Zenınnth marka bir bilezik saatini gösterdi ki onu Mustafa Kemal Paşaya o kurşunun değdiği esnada yanında bulunan genç Mülazım vermiş. Askerin bu kadar yanında giden, onlara ön ayak olan bir Kumandana en zorlu düşmanların bile dayanamayacağına aklım eriyordu. Omega saati,Türk milleti için kendini feda etti,Komutan Mustafa Kemal'i kurtardı. Türk ordusunun Kumandanını,Türk milletini,Ortadoğu'yu, insanlığı kurtardı. 2)SEYİT ALİ ONBAŞI: Çanakkale Savaşları'nda Deniz Savaşları sırasında Seddü'l- bahir açıklarında bulunan düşman gemileri Morto Koyu ile Seddü' l- bahir tepesini sürekli bombardıman altına almışlardı. Türk mukavemeti gittikçe azalıyordu. Kendilerini Allah' ın koruyuculuğuna bırakan Türk birlikleri şehitlik mertebesine ulaşmayı arzu edercesine, kaçmak yerine son gayretleriyle mücadele ediyorlardı. Bu sırada bir İngiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi toptan imha etti. İçlerinden yalnızca Seyid Ali Çavuş kurtulmuştu. Çavuş etrafındaki manzara karşısında duyduğu ızdırap ile dünyada eşine az rastlanacak bir olay gerçekleştirdi. Duyduğu acı ile normalde üç kişinin zor taşıdığı 257 kiloluk bombayı yerinden tek başına kaldırdı, taşıdı, topun namlusuna sürdü ve ateşledi. Bu mermi gideceği yeri de biliyordu. Queen Elizabeth gemisinin bacasından içeri girdi ve gemi ortadan ikiye ayrılarak battı. Burada, 257 okkalık bir mermiyi kaldırarak olağanüstülük gösteren Seyit Ali Onbaşı ile ilgili menkıbeyi Mehmet İhsan GENİŞÇAN, eserinde şöyle anlatıyor: " Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalabilmiş, fakat onun da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey , etrafından birilerinden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı. " Ulu ve yüce Allah' tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. " duası Seyit' in ağzından nûr tanesi gibi dökülmeye başladı. Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu. Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine benzemiyordu. Aşk ile kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir oldu. Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit ' in göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi savaşın kaderini böylece değiştiren olayı yaratmış ve İngilizler' e ait "Ocean" isimli zırhlı, bu merminin isabetiyle korkunç yara almıştır. Aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, ödül olarak Seyit' e onbaşılık rütbesini verdi. Merminin bir defada kendi huzurunda kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Seyit Onbaşı, Cevat Paşa' ya şu cevabı verdi: " Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm, Allah'ın feyziyle doldu. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda bana Allah' ın ihsan ettiği bir vergi idi. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir makam varmışsam bu dua ve rıza ile olmuştur. Ancak şimdi kaldırmam mümkün değildir kumandanım" 3)YAHYA ÇAVUŞ VE TAKIMI Çanakkale Muharebelerinin en ateşli saldırıları sırasında Morto Koyu' ndan çıkartma yapan bir İngiliz birliğine karşı Seddü' l- bahir tepesinde bulunan Yahya Çavuş ve takımı (15 kişi) büyük bir inançla engel olmaya çalışıyorlardı. Karşılarında bulunan bir birliğe karşı 15 kişi gönülden savaşarak engel olmaya çalıştılar. Tam üç gün ve üç gece bir birliğe bir takım olarak karşı geldiler. Onları durdurdular. Gelibolu Yarımadası' nın içlerine girmelerine 15 kişilik bir kuvvetle engel oldular. Sonunda yardımcı kuvvetlerin gelmesine yakın hepsi Allah' ı arzu ettiler. Şehitlik mertebesiyle Allah' a ulaştılar. Bundan başka "Hasan ve Mevsuf", "Sıhhıye Başçavuşu Hüseyin Hikmet Başaran", "Bayraklı Baba Menkıbesi" ve "Kaşıkçı Dede Menkıbesi" hakkında anlatılan menkıbeler vardır. B)Dinî ve Tarihî Şahsiyetler Etrafında Teşekkül Eden Menkıbeler 1)CONKBAYIRI ÜZERİNDEKİ BULUTLAR : Çanakkale' de en çok anlatılan menkıbe şudur: Conkbayırı' nda kara savaşları sırasında 57 tümen her gün çamaşır değiştirir. Kirlilerini yıkar çalılara asar ve ertesi gün için kurumuş. Sebebi ise eğer şehit olurlarsa Allah'a temiz kıyafetlerle varmaktır. Savaşa çıkmadan önce namazlarını kılar ve ibadet ettikten sonra savaşa başlarlarmış. Maneviyatı kuvvetli bu insanlar Conkbayırı' ında düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine inmiş ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlayamamışlar. Zira ortada tek bir Türk askeri bile yokmuş. Gemiden bu olayı seyreden İngiliz Amirali Hamilton daha sonraki savaş anılarında da bu olayı anlatmaktadır. 2)BULUTUN KORUMASI Menkıbelerde bir başka mucizevî yardım da bir İngiliz Alayının bulutların içinde kayboluşu biçimindedir. Olay şu şekilde anlatılmaktadır; " O gün Kraliyet Alayı taze kuvvetlerle bu saldırıda görev aldı. Sağ cenahta yer alan bu alay, daha az bir mukavemetle karşılaştığı için hızla ilerlemeye başlamıştı. Alay, Azmak Deresi' nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağrılı mevkiinden Damakçı Bayırı'na doğru yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Tepenin üzerinde garip, soluk renkte bir bulut durmaktaydı.alay, sol taraftaki Ağıl Dere' ye inmeden tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldular. Yâni alanda askerlerin Mestan Tepe' den şaşkın bakışları arasında 7-8 değişik bulutla daha birleşerek Trakya istikametine doğru uçup gittiler. Orada bulunan 267 İngiliz askerinden hiçbirinin izine bir daha rastlanamamıştır." 3)NUSRET MAYIN GEMİSİNİN MUTLAK YAKALANIŞTAN KURTULMASI Nusret Mayın Gemisi Çanakkale savaşına noktayı koyacak olan görevine çıktığı gece Karanlık Liman ile Seddülbahir arasındaki mayınları toplayıp yerini değiştirirken O''nu koruyan Anadolu Feneri de bir İngiliz Gemisi üzerine projektörleri dikmiş ve gemiyi takibe almıştı. Fakat birden Anadolu Feneri arıza yaptı. Nusret Mayın Gemisi telaşla ışıklarını söndürdü. İngiliz gemisi bu sefer kendi projektörleriyle denizi taramaya başladı. Geçen dakikalar içinde Nusret Mayın Gemisi tam yakalanacağı anda birden Anadolu Feneri tekrar çalışmaya başladı. İngiliz gemisinin projektörleri üzerine kendi projektörlerini dikti ve iki ışık arasında kalan Nusret muhakkak bir hezimetten kurtuldu. Görevini yerine getirip geri döndüğünde bu heyecana kalbi dayanamayan gemi kaptanı ,Hakkı Bey' in naşını da karaya çıkardı. Anadolu Feneri' nin hiçbir tamirat yapılmadan kendiliğinden çalıştığını öğrenen gemi komutanı Nazmi Bey, bu olayın bir mucize olduğunu daha sonraki günlerde yazdığı günlüğünde bildirmektedir. Bundan başka bulutun koruması ile ilgili anlatılan iki menkıbe daha vardır. Yine "Uçan Türkler" adlı anlatılan bir menkıbe daha vardır. II- DESTANLARIMIZDA ÇANAKKALE ZAFERİ Türkler, pek çok özelliğin yanı sıra, destan yaratan bir millet olarak da tarihte hakettiği yeri almıştır. Alp Er Tunga Destanı,Şu Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Ergenekon Destanı, Bozkurt Destanı, Genç Osman Destanı, Plevne Destanı, Estergon Destanı, Şeyh Şamil Destanı, Girit Destanı, Kars Destanı, Silistre, Cezayir, Varna, Budin destanları bu milletin yarattığı destanlardan sadece bir kaçıdır. Tarih boyunca yaratılan destanlar zincirinin altın halkalarından biri de hiç şüphesiz "Çanakkale Destanı" dır. Çanakkale Zaferi öyle büyük bir zaferdir ki, halkın vicdanında öyle derin izler bırakmıştır ki, pek çok şair tarafından - halkın da hislerine tercüman olunarak- destanlar vücuda getirilmiştir. Türk' ün bu zaferini en mükemmel şekilde Mehmet Akif destanlaştırmıştır. Edebiyat tarihinin Akif' in; "Çanakkale Şiiri" hakkındaki hükmü şudur: "Bu şiiri Mehmet Akif yazmadı; kağıda dökenle, toprağa kanını dökenler birleşerek yazdılar." Çanakkale Savaşı ile ilgili yazılmış pek çok destan mevcuttur. Başta Mehmet Akif' in eseri olmak üzere seçilmiş birkaç destanı verelim. • 1-MEHMET AKİF ERSOY - ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ Bu eser, yıllardır hepimiz tarafından zevkle okunmuş ve ezberlenmiştir. Burada Akif harbin vahametini, vahşetini anlatırken, bu uğurda şehit olanların da yalnız kalmayacaklarını, onları Hz. Peygamber' in şefkatle beklediğini müjdelemektedir. Bu şiiri başlı başına Türk' ün Destanıdır. Anlatılmaz yaşanır. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, bu destanın estetik kıymeti hakkında şu kanaati ifade eder: " Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Savaşını tasvir eden şiiri yazıldığı tarihten bu güne kadar bütün nesillere o savaşın heyecanını yaşatmış ve onun tarihî, derin ve büyük manasını hatırlatmıştır. Bunun sebebi de hiç şüphesiz, bu şiirin taşımış olduğu estetik değerdir." Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara' ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı! Nerede- gösterdiği vahşetle "Bu: bir Avrupalı" Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, Kanıyor kum gibi, tufan gibi hakikat mahşer mi mahşer Yedi iklimi cihanın duruyor karşıda Ostralya' yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; Sade bir havadis var ortada: vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela... Hani tâûna da zuldûr bu rezil istila!... Bundan başka Boyabatlı Mustafa'nın "Çanakkale Destanı" adlı eseri vardır. III- ŞİİRLERİMİZDE ÇANAKKALE ZAFERİ Çanakkale Zaferi ile ilgili, menkıbe, destan yanında münferit şiirler de yazılmıştır. Mehmetçik, harbe giderken sâkin ve sevinçli olarak anasından, babasından, yavuklusundan, sılasından ayrılmıştır. Hatta anasını, yavuklusunu bir daha göremeyeceğini bilerek yola revân olmuştur. Bu duyguyu şu mısralarda görebiliriz. ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah. Çanakkale içinde Aynalı Çarşı Ana ben gidiyom düşmana karşı Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Of gençliğim eyvah • BİR YOLCU' YA Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek Anadolu' nda İstiklâl uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmet' in yattığı yerdir. Bu tümsek koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele Mehmet' in, düşmanı boğduğu sele Mübârek kanını kattığı yerdir Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin Yaptığın bu tümsek amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil Onan(Çakıl Taşları) Çanakkale Savaşları öyle bir savaştır ki Türk Milletinin ruhunda ve zihninde silinmeyecek etkiler bırakmıştır.Bu yüzdendir ki bir çok destana, şiire ve romana ve de tarihin tozlu yapraklarına konu olmuştur. Yüz binlerce şehidin verildiği bu savaşlar öyle silinecek bir yazı değildir. Bu savaşlar Türk milletinin onurunu, kahramanlığını ve centilmenliğini bütün dünyaya ispatlamıştır. Bu sebeple bu savaşları çok iyi algılamamız gereklidir. |
04-21-2010, 02:08 AM | #32 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
MUSTAFA FEVZİ ÇAKMAK (1876-1950)
1 . MUSTAFA FEVZİ ÇAKMAK'IN AİLESİ VE ÖĞRENİM HAYATI Fevzi Çakmak'a; Fevzi Paşa, Müşir Fevzi yada Mareşal Çakmak da denir. Cumhuriyet Ordularının iki mareşalinden -ötekisi Atatürk - biridir. Mustafa Fevzi Çakmak, 1876 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Çakmakoğullarından, Tophane kâtiplerinden Ali Sırrı Efendi ; annesi ise Varnalı Hacı Bekir Efendi'nin kızı olan Hesna Hanım dır. Fevzi Çakmak'ın babası Ali Sırrı Efendi, albay rütbesiyle Medine'de bulunduğu dönemde ölmüş ve Medine'ye gömülmüştür. Ali Sırrı Efendi ile Hesna Hanımın biri kız ve üçü erkek olmak üzere dört çocukları olmuştur. Osmanlı Ordularında topçu albayı olan Ali Sırrı Efendi, çocuklarını asker yapmayı istemekteydi. Nitekim erkek kardeşleri de Fevzi Çakmak gibi asker olmuş fakat kardeşlerinden Muhtar bey 1912 Balkan Savaşı'nda, Nazif Bey Çanakkale Savaşında ve en küçük kardeşi olan Sami Bey ise askeri ortaokula devam ettiği sırada genç yaşta vefat etmişlerdir. Mustafa Fevzi, öğrenim hayatına beş yaşındayken İstanbul'da Sadık Hoca Mahalle Mektebi 'ne yazılarak başlamıştır. Mahalle Mektebi'ndeki iki yıllık öğreniminin ardından Sarıyer'deki Hayriye Mektebine devam etti. Mustafa Fevzi on yaşına geldiğinde, Rüştiye Mektebi 'ne yazılarak orta öğrenimine başladı. Bu okuldaki bir yıllık öğrenim ardından Soğuk Çeşme Askeri Rüşdiyesi 'ne yazıldı ve 1890 yılında Kuleli Askeri İdadisine girdi. Bu okuldan 1893 yılında mezun olan Mustafa Fevzi 29 Haziran 1893 tarihine Pangaltı Harbiye Mektebi 'ne kaydoldu. 28 Ocak 1896 tarihinde Erkan-ı Harb (kurmay) sınıfına ayrılarak; Harb Okulunu başarıyla tamamladıktan sonra 25 Aralık 1898 tarihinde Harb Akademisi'nden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olup, orduya katıldı. 2. FEVZİ ÇAKMAK'IN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ FAALİYETLERİ Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle orduya katılan Fevzi Bey'in ilk görev yeri; 25 Aralık 1898'de atandığı Erkân-ı Harbiye Dairesi (Genelkurmay) IV. Şube idi. Bu görevin arkasından 11 Nisan 1899'da Rumeli'ye gönderilerek Metroviça'daki XVIII. Fırka Kurmaylığ ı'nda görevlendirildi.XVIII. Fırka Kurmaylığı görevi ile Arnavutluk'a gelen Fevzi Bey'in ilk işi bölgeyi iyice tanıyıp kendisine verilen görevi eksiksiz yerine getirebilmek için çalışmalara ve hazırlıklara başlamak oldu. Fevzi Bey yüzbaşı rütbesinde gönderildiği Rumeli'de, 14 sene sürekli olarak kalarak 6 Şubat 1901'de Kolağası , 20 Nisan 1902' de Binbaş ı , 19 Temmuz 1906'da Kaymakam ( Yarbay) ve nihayet 17 Aralık 1907'de Miralay (Albay) rütbesine yükseldi. Fevzi Bey, 29 Aralık 1908'de Kosova'ya bağlı Taşlıca Mutasarrıfı ve Nizamiye 35. Liva (Tugay) K. ' lığına atandı. 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanında sonra 7 Ağustos 1909'da çıkarılan Tasviye-i Rütbe-i Askeriye Kanunu ile Fevzi Bey'in rütbesi Miralaylıktan, 19 Ağustos 1909'da Binbaşılığa indirildi. 19 Ocak 1910 tarihinde Fevzi Bey'in rütbesi Tugay K.' lığına yeterli gelmeyince ordu açığına alındı. Fakat 27 Nisan 1910 yılında Taşlıca Mutasarrıflığı uhdesinde kalmak üzere Müretteb Kosova Kolordusu Karargâh ı'nda görevlendirildi. Bu görevden sonra Fevzi Bey, 3 Haziran 1910'da Mürettep Kosova Kor. Kurmay Başkanlığı 'na atandı ve 29 Eylül 1910 yılında Binbaşılığa indirilen rütbesi yeniden Kaymakamlığa (Yarbay) yükseltildi. Fevzi Bey kaymakam rütbesiyle, 15 Ocak 1911 tarihinde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Dairesi V. Şubes i 'nde görevlendirildi. Bunu takip eden yıllarda Batı Rumeli'yi özellikle İtalyanlara karşı savunmak amacıyla oluşturulan Garp Ordusu Kurmay Başkanlıg ı 'na (18 Nisan 1911) ve daha sonra da 6 Ekim 1911'de İpek Mutasarrıflığı 'nda görevlendirildi. Fevzi Bey, 19 Ekim 1911'de İstanbul'a dönerek Genelkurmay'daki görevine devam etti. Ayrıca Dahiliye Nazırı Hacı Adil'in başkanlığındaki bir heyetle 11 Şubat 1912'de Rumeli Vilayetleri için (Kosova, Selanik ve Manastır) ittihaz olunan kararın tatbikatına geçmek üzere görevlendirildi. Fevzi Bey, Balkan Savaşı'nın çıktığı dönemde (3 Temmuz 1912'de) 21. Yakova Nizamiye Fırkası K. Vekilliğine , daha sonra da Balkan Harbi Seferberliği'nin başlangıcında Vardar Ordusu K.' lığı Harekât Şubesi Müdürlüğü 'ne getirildi. Ordu Kurmay Başkanı Albay Halil'in İstanbul'a gitmesi üzerine de 10 Mayıs 1913'ten itibaren Kurmay Başkanlığı'na vekalet eden Fevzi Bey, Rumeli Vilayetleri'ndeki Türk egemenliğini sona erdiren Balkan Harbi'nin sonunda, 22 Haziran 1913 tarihinde İstanbul'a geri döndü. Fevzi Bey, 1913 yılının 6 Kasımı'nda Miralay (Albay) rütbesine terfi etti ve iki sene kıdem zammı alarak 2 Mart 1914 yılında Mirliva (General) rütbesini aldı. Bu dönemden sonra Fevzi Bey, kolordusu ile birlikte Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesi'nde görev aldı. 3. ÇANAKKALE CEPHESİ'NDE FEVZİ ÇAKMAK Fevzi Paşa'nın, Balkan Savaşları çıktığı dönemde 21. Yakova Nizamiye Fırkası K. Vekilliği 'nde; 6 Ağustos 1912'de Kosova Kuvay-ı Umumiye Kurmay Başkanlığ ı'nda; 29 Ekim 1912'de de Balkan Harbi Seferberliği'nin başlangıcında Vardar Ordusu K. I. Şube Müdürlüğü 'nde görevlendirildiğini daha öncede belirtmiştik. Sırp Cephesi'nde Vardar Ordusu Harekât Şube Müdürü olarak bulunan Fevzi Paşa'nın başarılı askerî faaliyetlerine rağmen, Garp Vilayetleri'nde 10 Mayıs 1913'den itibaren Türk Hakimiyeti sona ermiştir. Fevzi Paşa, Güney Gurubu Komutanlığı'na bağlı V. Ordu K. olarak 13 Temmuz'da katıldığı II. Kereviz Dere Muharebesi 'nde İngiliz ve Fransızlara karşı savaştı. Fevzi Paşa'nın Komutasındaki V. Kolordu K.' lığına bağlı IV. - VII. Tüm. Komutanlıkları cephede ve VI. Tüm. Komutanlığı ise geride bekletilmekteydi. Bu muharebeler esnasında V. Kor. Komutanlığına bağlı, VII. Tüm. Cephesi'ne yapılan İngiliz taarruzları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fransızlar ise IV. Tüm. Cephesi'ne taarruz etmiş fakat beklemedeki VI. Türk Tüm.'nin bölgede kullanılması üzerine düşman fazla ilerleme gösterememiştir. 13 Temmuz'da cepheye gelen Fevzi Paşa'nın komutasındaki XIII. ve XIV. Tümenler muharebeye katılmamış fakat 21 Temmuz'dan itibaren cepheye gelerek, I. Tüm. hariç yıpranmış ve yorulmuş eski tümenleri değiştirmişlerdir. Ayrıca II. Ordu Tümenleri'nin bölgeye (Kereviz Dere-Zığın Dere) gelmeleri üzerine VI. ve VII. Tümenler, Saros Gurubuna gönderilmiştir. Fevzi Paşa, V. Kolordu Komutanı olarak 6 - 13 Ağustos 1915 tarihindeki muharebelere katılmıştır. Düşman Kirte istikametinde yapacağı taarruzlar doğrultusunda Alçıtepe'yi almayı planlıyordu. Fakat Türk direnişi karşısında amacına ulaşamayan düşman çok fazla ilerleyememiştir. 6 Ağustos'ta düşmanın taarruz ettiği Arıburnu - Conkbayırı bölgesine gönderilen VIII. ve IV. Tüm. ile yetinmeyen Vehip Paşa, 9 Ağustos'ta Fevzi Paşa'nın komuta ettiği V. Kor. Komutanlığına bağlı V. ve XIV. Kolorduların son ihtiyatları olan 41. ve 28. Alayları da bu bölgeye gönderdi. Bölgeye gönderilen bu iki alay Conkbayırı'nın düşman eline geçmemesine ve Alb. Mustafa Kemal'in 10 Ağustos tarihinde Conkbayırı taarruzuna yardımcı oldu. Eylül 1915 - 9 Ocak 1916 Mevzi Muharebeleri 'nde rahatsızlığı nedeniyle Anafartalar Kurmaylığı'ndan Alb. Mustafa Kemal'in 10 Aralık 1915'te ayrılması üzerine bu göreve Fevzi Paşa getirilmiştir. Bu muharebelerde V. Kolordu Komutanı olarak görev alan Fevzi Bey'in komutasındaki XIII. Tüm. 21 Ekim 1915'te Keşan'a hareket etti. XIV. Tümen ise 12 Ocak 1916'da bölgeden ayrıldı. Anafartalar Grup Komutanı olarak Eylül - 20 Aralık 1915 Mevzi Muharebeleri Kuzey Grubu'nda bulunan Fevzi Paşa, Alb. Mustafa Kemal'in rahatsızlığı nedeniyle cepheden 16 Aralık 1915'de ayrılması üzerine bu göreve getirildi. Anafartalar Grup Komutanlığına bağlı II. Kor. Kh. ve IV. Tüm. 16 Ekim 1915'te cepheden ayrılarak Keşan'a gönderildi. II. Kor. Kh.'nın bölgeden ayrılması üzerine yerine XVI. Kor. Kh. teşkil edildi. Düşmanın 18 Aralık'ta başlatıp; 20 Aralık gecesi tamamladığı tahliyeden sonra bu bölgedeki birlikler Trakya'ya sevk edildi. Yeni getirilen birliklerden Çanakkale Grup Komutanlığı teşkil edildi. Fevzi Paşa'nın komutasındaki Anafartalar Grup Komutanlığına bağlı Tümenlerin bölgeden ayrılış tarihleri: XIX. Tüm. 19 Ocak 1916 XV. Tüm. 17 Ocak 1916 XII. Tüm. 16 Ocak 1916 VII. Tüm. 15 Ocak 1916 XI. Tüm. 9 Ocak 1916 IX. Tüm. 14 Ocak 1916 VIII. Tüm. 13 Ocak 1916 4. FEVZİ ÇAKMAK'IN 1915 SONRASI ASKERÎ VE SİYASÎ FAALİYETLERİ Fevzi Bey, Rus taarruzlarının yoğunlaştığı bir dönemde -19 Nisan 1916 - Doğu Cephesi'ne bağlı III. Mıntıka K.' lığına atandı. Daha sonra 7 Eylül 1916'da II. Kafkas Kor. K. 'lığında görevlendirildi. Böylece Fevzi Paşa, Ruslara karşı başarılı saldırılarda bulunarak; Rusların İskenderun ve Basra Körfezlerine inme planlarını tamamen ortadan kaldırdı. 5 Temmuz 1917'de Diyarbakır'da II. Ordu K. 'na atanan Fevzi Bey Şark Cephesi'nde harekât kısmen normale dönünce önce Suriye 'ye sonrada Sina ve Filistin Cephelerine gönderildi. Daha sonra Fevzi Paşa, Kanal Cephesi'nden saldıran İngilizleri durdurmak üzere Mustafa Kemal'den boşalan Halep'teki VII. Ordu K. 'na tayin edildi. Bu cephede gösterdiği başarılardan dolayı Fevzi Bey'in rütbesi 28 Temmuz 1918'de Ferik (Korgeneral)'liğe yükseltildi. Ancak bir süre sonra Fevzi Bey'in hastalanması üzerine bu göreve Mustafa Kemal Paşa tayin edildi ve Fevzi Bey İstanbul'a döndü. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Fevzi Paşa, Ahmet Tevfik Paşa Kabinesi'nde 24 Aralık 1918'de Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti 'nde (Genel Kurmay Başkanlığı) görev almıştır. Ayrıca Fevzi Bey, Mustafa Kemal'in IX. Ordu Müfettişi olarak Anadolu'ya geçmesini hazırlayanlardan biri olmuştur. Bu dönemde Yunanlıların bir zırhlısının İzmir'e geldiğini ve bazı askerlerin karaya çıktığını haber alan Fevzi Bey, karaya çıkacak askerlere ateş edilmesi emrini vermesi nedeniyle; işgalci devletlerin ve özellikle İngilizlerin hükümete yaptıkları baskı sonucu 14 Mayıs 1919'da görevinden azlettirildi. 28 Nisan 1919'da Rumeli'ye giden Heyet-i Nasiha içerisinde bulundu. Daha sonra 14 Mayıs 1919'da I. Ordu Kıtaatı Müfettişliği 'ne atandı. 3 Kasım 1919'da Meclis-i Vükela kararlarıyla Sivas'a gitmesi karalaştırılan heyete dahil edildi. Ancak Fevzi Paşa'nın Milli Mücadeleyi bastırmak ve Mustafa Kemal'i tutuklatmak üzere geldiği söylentileri Sivas'ta Fevzi Paşa aleyhine bir hareketin doğmasına neden oldu. Fakat Fevzi Paşa ile görüşen Kâzım Karabekir onun böyle bir düşüncesi olmadığını anlamıştır. Fevzi Paşa Sivas'tan döndükten sonra 31 Aralık 1919'da Askerî Şura Üyeliği 'ne atanmıştır. Daha sonra Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa kabinesinde, 3 Şubat 1920 'de Harbiye Nazırı olarak görev aldı. 3 Mart 1920'de Ali Rıza Paşa'nın istifasıyla açığa alındı ve 8 Mart 1920 tarihinde kurulan Salih Paşa kabinesinde tekrar Harbiye Nazırı olarak görevlendirildi. Fakat 8 Nisan 1920'de kabinenin istifasıyla Fevzi Paşa'nın görevi son buldu. İngilizler, İstanbul'u resmen işgal edince Fevzi Paşa İstanbul'da yapılacak bir şey kalmadığını düşünerek 27 Nisan 1920 'de gizlice Ankara'ya gitti. 3 Mayıs 1920'de Feke Kazası Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından TBMM'ne Kozan Milletvekili olarak girdi. Daha sonra kurulan ilk hükümette Milli Müdafaa Veki li, İcra Vekilleri Heyeti Müşirliğe Başkanlığı ve Ankara'da kurulan Meclis hükümetinin ilk başkanlığını yaptı. Fevzi Paşa bu son görevinde iken düzenli ordunun kurulmasında önemli hizmetleri oldu. Fevzi Paşa hakkında Divân-ı Harp tarafından 24 Mayıs 1920'de verilen idam kararı, 27 Mayıs 1920'de pâdişah tarafından onaylandı. II. İnönü Savaşı'nın kazanılmasından sonra 3 Nisan 1921 'de 1.Ferik 'liğe (Orgeneral) terfi eden Fevzi Paşa, İsmet İnönü'nün yerine 5 Ağustos 1921'de Milli Müdafaa Vekilliği 'nden istifa ederek Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğine getirildi. Fevzi Paşa gerek II. İnönü gerek daha sonra yapılan Eskişehir-Kütahya, Sakarya ve Başkumandanlık Meydan Savaşları'nda gösterdiği başarılardan dolayı rütbesi 31 Ağustos 1922'de, Müşir liğe (Mareşal) yükseltildi. Fevzi Paşa, 27 Ekim 1922'de Genel Kurmay Başkanlığı'nın yanı sıra Batı Cephesi K. ' lığına atandı. Bu dönemden sonra siyasete de atılan Fevzi Çakmak BMM'nin ikinci döneminde İstanbul Milletvekili seçildi. Ayrıca yeni İcra Vekilleri Heyeti'nde 14 Ağustos 1923 yılında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekilliği 'ne seçilerek; 30 Ekimde kurulan ilk Cumhuriyet Hükümeti'nde yerini korudu. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekilliği'nin kaldırılmasıyla; Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği 'ne atanan Mareşal Fevzi Çakmak 30 Ekim 1924'e kadar askerlik görevinde bulundu. 31 Ekim 1920'de askerlik görevini, siyasete tercih ederek İstanbul Milletvekilliği'nden istifa etti. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği görevini 23 yıl yaptıktan sonra 12 Ocak 1944'de Askerî ve Mülkî Tekaüt Yasası'na göre Tahdit-i Sin yani yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. VIII. Dönemde TBMM'de Demokrat Parti listesinden bağımsız aday olarak İstanbul Milletvekili seçildi. 5 Ağustos 1946'da Meclise katılan Fevzi Paşa, partisinden ayrılarak; 19 Temmuz 1948'de Millet Partisi'nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Mareşal Fevzi Çakmak sağlam karakterli, dinine bağlı bir komutandı. Geniş bir kültüre sahip olan Fevzi Paşa tarih ve edebiyata meraklıydı. İngilizce, Fransızca, Arapça ve Farsça yanında bazı balkan dillerini de bilmekteydi. Fevzi Paşa, politikadan hoşlanmadığı gibi ordunun da politikadan uzak durması için çaba göstermiştir. Fevzi Paşa'nın Harb Akademisi'nde verdiği konferanslar kitap halinde Garb-i Rumeli'nin Suret-i Ziya ve Balkan Harbinde Garp Cephesi Harekâtı adıyla yayımlanmıştır. Ayrıca Büyük Harpte Şark Cephesi Harekâtı adlı bir eseri de vardır. |
04-21-2010, 02:08 AM | #33 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ALİ FUAD CEBESOY
(1882 - 1968 ) 1. ALİ FUAD CEBESOY'UN AİLESİ VE ÖĞRENİM HAYATI Ali Fuad (Cebesoy), Eylül 1882'de doğmuştur. Babası İsmail Fazıl Paşa , annesi ise Zekiye Hanım dır. İsmail Fazıl Paşa, ilk BMM hükümetinde Nafıa ( İmar ve İskan) Vekilliği yapmış; emekli bir Korgeneraldir. Öğrenim hayatına 1893 yılında tamamladığı Erzincan Askerî Rüşdiyesi ile başlayan; Ali Fuad Bey 1894 yılında Saint Joseph Fransız Lisesi 'ne devam etti. Asker bir ailenin çocuğu olmasına rağmen İsmail Fazıl Paşa, Ali Fuad'ın Harb Okuluna girmesini istemiyordu. Ali Fuad'ın askerlik mesleğini seçmesini engellemek içinde bu Fransız Lisesi'ne kaydettirdi. (Böylece Ali Fuad gençlik yıllarında Batı kültürüyle tanışmış, öğrendiği Fransızca ise onun siyasî ve diplomatik hayatında önemli bir rol oynamıştır.) 1899 yılında bu Liseyi bitiren Ali Fuad 13 Mart 1899'da girdiği Harb Okulu' nu, 10 Ocak 1902'de bitirdi. Aynı yıl Harp Akademisi' ne devam eden Ali Fuad, Akademide Kurmay sınıfına ayrıldı. 11 Şubat 1905'de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Akademisi'nden mezun olup, stajını yapmak için V. Ordu emrinde Şam'a tayin edildi. Bu görevinde Ali Fuad 28. Süvari Alayı ve 15. Topçu Alayı ardından da 16. Nişancı Taburu 'nda staj yaptı. 28 Haziran 1906'da III. Ordu Kurmaylığı 'na atanan Ali Fuad; III. Ordu Sahra Topçu Alayı'nda stajını tamamladıktan sonra, Numune Sahra Topçu XV. Alayın Tabiye Öğretmenliği ile görevlendirildi. 20 Haziran 1907 tarihinde Kolağas ı rütbesine terfi etti. Sisam Kareferya Mıntıkası'nda patlak veren isyanı bastırmak için görevlendirilerek; kendisinden boşalan yere okul ve yakın arkadaşı olan Mustafa Kemal'in tayin edilmesini sağladı. Kareferyadaki görevi bittikten sonra da13 Mart 1908'de, Selanik'te III. Süvari Tümen Kurmay Başkanlığı 'na atandı. 2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI BAŞLARINDA ALİ FUAD CEBESOY Genç Subayların yetişmeleri için yurtdışına Ataşe Militer olarak tayin edilmeye başlanması üzerine Ali Fuad, 9 Şubat 1909'da Roma Sefareti Ateşe Militerliği'ne tayin edildi. Bu görevi sırasında siyasî ve askerî hizmetlerde bulunarak Almanya, Avusturya, Fransa ve İsviçre başkentleriyle bu ülkelerin belli kentlerini gezme olanağı buldu. Ağustos 1910'da İtalyan Ordusu'nun Manevralarına katılarak İstanbul'da Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti 'ne İtalyanların yakın bir tarihte Trablusgarp ve Bingaziye Osmanlı Devleti'ne Harp ilan etmek suretiyle yapacakları çıkarma harekâtının esasları hakkında raporlar vermiştir. İtalyanların 1911'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesiyle İstanbul'a dönmüştür. 1 Ekim 1911'de Rumeli Garp Ordusu'nda I. Şube Müdürlüğü 'ne getirilen Ali Fuad, 25 Kasım 1911'de Binbaşı rütbesine terfi etti. 20 Şubat 1912'de geçici bir görevle I. Ordu Kurmaylığı' nda, İpek ve Yakova'nın isyancılardan kurtarılması için VII. Kor. Tarafından oluşturulan Müfreze Komutanlığı 'nda görevlendirildi. Trablusgarp'a yapılacak silah ve cephane nakliyatı ile İtalya'nın kara ve deniz kuvvetleri için bilgi toplamak amacıyla 24 Haziran 1912'de görevlendirildi. Ali Fuad bu görevinden sonra, 29 Eylül 1912'de Yanya Kor. Kurmay Başkanlığı 'na ayrıca 10 Kasım 1912'de başarısız olarak görevden alınan Cevdet Paşa'nın yerine 23. Tüm. K. Vekilliği 'ne atandı. Bu görevi sırasında ağır bir şekilde yaralanan Ali Fuad, Atina'da bir hastaneye götürüldü. Burada 1,5 aylık tedavinin ardından serbest bırakıldı. Serbest bırakıldıktan sonra Genel Kurmay II. Şube Müdürlüğü' ne tayin edildi. Bu görevin ardından 8 Ocak 1914'de VIII. Ordu Kurmay Başkanlığı 'nda görevlendirilerek; Balkan Savaşı'ndaki başarılarından dolayı 1 Mart 1914'de Kaymakamlık rütbesine yükseltildi. 3. ALİ FUAD CEBESOY BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Binbaşı Ali Fuad Bey, önce Filistin daha sonrada Çanakkale , Kafkas (Doğu Anadolu) ve tekrar Suriye , Filistin Cephelerinde Tüm. ve Kor. Komutanlıkları yapmıştır. Ali Fuad Bey, 14 Ekim 1914 Kanal'a taarruz edecek olan ordunun merkez kuvvetini teşkil teşkil eden 25. Fırka K.' lığına tayin edildi. Böylece I. Kanal harekâtının yükü ileride yarbaylığa yükselecek olan Ali Fuad Bey'in yönetimine geçti. Fakat Ali Fuad Bey'in başarılı askerî faaliyetlerine rağmen maalesef 3 Şubat 1915'de Süveyş Kanalını geçme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 3.1. ÇANAKKALE CEPHESİN'DEKİ FAALİYETLERİ 14 Ekim 1914'de vekaleten 25. Fırka K. 'lığına detirilen Ali Fuad Bey, 30 Kasım 1914'de asaleten bu göreve atandı. Daha sonrada 25. Fırka K. olarak Çanakkale Savaşlarına katıldı. Yarbay Ali Fuad'ın Komutasında bulunan 25. Tüm. , IV. Ordu emrinden alınıp; I. Ordu Kuruluşu' na bağlandı. 2 Haziran 1915'de boğazlar bölgesine taşınmaya başlandı. Çünkü itilaf Devletleri Donanması, Çanakkale'yi zorla geçmeye teşebbüs etmişti. Fakat itilaf Devletleri bu teşebbüsünden bir sonuç alamadı. Müttefik Ordusuyla deniz taarruzundan sonra kara savaşlarınında yapılacağı düşünülmekteydi. Bunun üzerine Başkumandan vekili olan Enver Paşa, VIII. ve X. Tüm.lerin ardından Ali Fuad Paşa'nın komutasındaki 25. Tüm.'inde taşınacağını IV. Ordu K. olan Cemal Paşa'ya bildirdi. Böylece 24 Mayıs 1915'den itibaren sevkedilmeye başlanan 25. Tüm. , 2 Haziran 1915'te boğazlar bölgesine taşınmaya başlandı. Ayrıca 25. Tüm. IV. Ordu kuruluşu olmaktan çıkartılıp I.Ordu XVII. Kor. emrine verildi. 25. Tüm.'in İstanbul'a gelmesinden sonra Liman Von Sanders'in Saros ve Bolayır bölgesine çıkarma yapılacağı konusunda ısrar etmesi üzerine 25. Tüm. 25 Ağustos'tan itibaren bu bölgeye nakledilmeye başlandı. 29 Ağustos'ta ise 25. Tüm. ilk kuvvetleriyle Saros ve Bolayır bölgesine geldi. Fakat 1915 yılı sonlarında Çanakkale taarruzlarından sonuç alamayan İtilaf Devletleri Bulgaristan'ında savaşa girmesiyle Berlin-İstanbul yolunun açılmasından çekinerek Çanakkaleyi boşaltmaya kara verdiler. Bu durum üzerine düşmanın tahliyesinden sonra Çanakkale Grubu Komutanlığına bağlı Ali Fuad Paşa'nın komutasındaki 25. Tüm. muharebelere katılamadı. Daha sonrada Suriye cephesine gönderildi. 4. 1915 SONRASI ASKERİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ Çanakkale Cephesi'nin açılmasıyla büyük ölçüde Çanakkale'ye bağlanan Türk kuvvetleri Çanakkale'de kazanılan zaferin ardından ülkenin diğer bölgelerine sevk edildi. Çanakkale'den çekilen İngilizlerin Mısır'da taarruza başlayacağını öğrenen Başkumandanlık Vekaleti II. Kanal Seferi için Yarbay Ali Fuad, 13 Şubat 1916'da XIV. K. 'lığında görevlendirildi. I. Kanal Seferine erleri Suriyeli olan 25. Tüm. ile katılan Yarbay Ali Fuad, II. Kanal Seferine erlerinin tamamı Türk olan XIV. Tüm. ile katıldı. Bu görevi sırasında Suriye daha sonra Diyarbakır üzerinden Çapakçur Mıntıkası'nda meydana gelen savaşlara katıldı. Ayrıca XIV. Tüm., II. Ordu III. Kolordu kuruluşuna bağlandı. 30 Eylül 1916'da Bitlis çevresinde bağımsız olarak görev yapan XVI. Kolorduya bağlı V. Tümen Kumandanlığı'na atanan Yarbay Ali Fuad, Ocak 1917'de Ordu Kurmay Başkanlığı'na daha sonra da 30 Mayıs 1917 de III. Tümen Komutanlığı 'na tayin edildi. Daha sonra Sina-Filistin Cephesi'ne tayin edildiğinden Kafkas Cephesi'nden ayrıldı. Yarbay Ali Fuad, Filistin cephesinde Yıldırım Orduları Kumandanlığı kurulmasından sonra 29 Haziran 1917 de XX. Kolordu Komutanlığı' na atandı. Bu görevi sırasında Filistin de taarruza geçen İngilizlere karşı yaptığı başarılı hareketler neticesinde 21 Aralık 1917 de Mirliva rütbesini aldı. Filistin Cephesi'nde 19 Eylül 1918'den itibaren başlayan muharebelerden sonra Türk Orduları Halep'in kuzeyine çekildi. Nihayet 30 Ekim 1918 yılında ateşkesin imzalanmasıyla birlikte İstanbul'a çağrılan Liman Von Sanders'in yerine Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı 'na Mustafa Kemal Paşa getirilerek VII. Ordu Kumandanlığı vekaletine ise XX. Kolordu Kumandanlığı uhdesinde kalmak üzere Ali Fuad paşa getirildi. 25 Şubat 1919'da II. ve VII. Ordular dağıtılarak Yıldırım Gurubu Kumandanlığı adını alan makama bağlandı. Ali Fuad Paşa'da XX. Kolordu Kumandanlığı 'na atanarak; Konya'ya gitti. Fakat daha sonra karargahıyla birlikte 13 Mayıs 1919'da Ankara'ya gelen Ali Fuad Paşa, 21-22 Haziran'da Amasya Genelgesini imzaladı. İstanbul Hükümeti tarafından 26 Ağustos 1919 da azledilen Ali Fuad Paşa görevini bırakmayarak, 9 Eylül 1919'da Sivas Kongresi kararları doğrultusunda Garb-i Anadolu Umum Kuvay-ı Milliye Kumandanlığı' na atandı. Bu olaydan sonra İstanbul Hükümeti tarafından merkeze çağrılan Ali Fuad Paşa, 29 Ekim 1919'da Ankara Merkez Hastanesi'nden aldığı raporla istirahate ihtiyacı olduğu ve Ankara'da kalmasının gerekli olduğunu belirtti. Bu askerî görevlerin ardından siyasetle de uğraşan Ali Fuad Paşa, BMM I. Dönemi için yapılan seçimlerde Ankara Millet Vekili seçildi. Divân-ı Harp tarafından 11 Mayıs 1920'de idama mahkum edilen Ali Fuad Paşa daha önce 25 Haziran 1919'da Ordu Komutanı sıfatıyla Garp Cephesi Komutanlığı 'nda görevlendirilmişti. Aynı zamanda bu dönemde siyasi sıfatını da taşımaktaydı. Garp cephesinde Yunanlılara karşı girişimlerde bulunan Ali Fuad Paşa, 9 Kasım 1920 tarihinde Moskova Büyük Elçiliği 'ne atandı. Moskova Büyük Elçiliği'nin Ruslar tarafından basılmasından sonra gelişen olaylarla Moskova'dan hareket eden Ali Fuad Paşa, 2 Haziran 1922 tarihinde Ankara'ya geldi. Ankara'ya geldikten sonra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı , TBMM II. Başkanlığı ve geçici başkan seçilerek TBMM'nin II. Dönemi'nde yine Ankara Milletvekili olarak meclise girdi. Ali Fuad Paşa, 13 Ağustos 1923'de Ferik rütbesine yükseltildi. 21 Ekim 1923'de II. Ordu Müfettişliğ i'ne atanan Ali Fuad Paşa aynı zamanda milletvekili olduğu için 31 Ekim 1924 de müfettişlikten istifa ederek tekrar meclise döndü. Bununla beraber TPCF'nin kurucuları arasında yer alan Ali Fuad Paşa, bu partinin Umum-i Kâtibi olarak görev aldı. İzmir suikasti ile ilgisi olduğu sanılan Ali Fuad Paşa, İstiklal Mahkemesi'nde yargılanarak 15 Temmuz 1926'da tahliye edilince meclise döndü. Ne yazık ki Kasım 1927'de ordudan açığa alınarak 5 Aralık 1927'de emekliğe ayrıldı. Bununla beraber 5. , 6. ve 8. Dönemlerde Konya'dan bağımsız Millet Vekili; 9. Dönem'de Eskişehir 10. ve 11. Dönemler'de İstanbul Millet Vekili olarak TBMM'ne girdi. Bu arada Nâfia Vekili olarak 3 Nisan 1939 - 8 Mart 1943 yılları arasında görev alarak; 7 Ağustos 1943 - 9 Mart 1946 döneminde Münakalât Vekili (Ulaştırma Bakanı) ve 30 Ocak 1948 - 1 Kasım 1948 döneminde TBMM Başkanı olarak görev yaptı. Ayrıca 14 Nisan 1959 tarihinde Atlantik Kongresine katılmak üzere Fransa'ya giden Ali Fuad Cebesoy, Meclis'in kapatılmasıyla aktif siyasî hayattan çekildi. Ali Fuad Cebesoy, - 85 yaşında iken - 10 Ocak 1968'de İstanbul'da vefat etti. Türk Milleti'nin adeta bir destan yazdığı ve Avrupa'nın sömürgeci uygarlığına karşı üstün başarılar kazandığı Gelibolu Yarımadası'ndaki çarpışmalar, 1915 yılının Ekim ayında hemen hemen durdurulmuştur. İtilaf Kuvvetleri 6 Aralik'ta Anafartalar, Seddülbâhir ve Arıburnu Cepheleri'ni boşaltarak Çanakkale Savaşları'nın bitirilmesine karar verdiler. Türk Ordusu Çanakkale'de 6 ay süreyle yarım milyona varan bir kuvvete karşı koyarak müttefiklerine önemli bir yardımda bulunduğu gibi Birinci Dünya Savaşı'nın kaderini değiştirmiş ve Rus Çarlığı'nın çökmesine neden olmuştur. Karma bir yönetim ve çok az bir cephaneyle yürütülen savaşlar sonunda Türk Ordusu 55.000 şehit, 100.000 yaralı, 10.000 kayıp ve 25.000'i hastalıktan ölmek üzere 190.000 kişi yitirdi. İtilaf Devletleri'nin kayıplarıysa 13.000 ölü, 72.000 yaralı ve 30.000 kayıp olmak üzere 145.000'İtilaf Devletleri bulmuştur. Çanakkale Savaşları'nın devam ettiği dönemde İtilaf Devletleri, Rusya'nın baskısıyla yaptıkları anlaşma sonucu; Boğazlar ve İstanbul'u bu ülkeye vaat etmeleri İtalya'yı yeniden İtilaf Devletleri'nin yanına çekmişti. Fakat İtilaf Devletleri'nin Çanakkale'de kara ve deniz savaşlarındaki yenilgisi, Bulgaristan'ı Müttefikler'in arasında yer almaya itti. Böylece Almanya ile Osmanlı Devleti arasında bir köprü kurulmuş oldu. Türk Ordusu'nun Çanakkale Savaşları'ndaki üstün başarıları savaşın üç yıl daha uzamasına Rusya'nın İtilaf Devletleri ile ilişki kuramamasına ve Rusya'da 1917 yılında Bolşevik İhtilali'nin patlamasına yol açtı. 3 Mart 1918'de savaştan çekilen Sovyetler, Doğu Anadolu'da işgal altında tuttukları yerlerden çekildikleri gibi Berlin Anlaşması (1878) ile ele geçirdikleri Kars, Ardahan ve Batum'u da Türkiye'ye geri verdi. Böylece Türkiye ile SSCB arasında Kurtuluş Savaşı yıllarında daha da gelişecek olan ilişkilerin temelleri atılmış oldu. Sınırlarını meridyen hesabıyla yapan Avrupa'nın en güçlü sömürgeci ülkeleri İngiltere ve Fransa'nın öncülüğünde, İstanbul'u ve Boğazları ele geçirmek amacıyla açılan Çanakkale Cephesi'ndeki savaşlar Türk Ordusu'nun ve Türk Milleti'nin üstün başarılarıyla zaferle sonuçlanmıştır. Böylece Çanakkale Savaşları'ndan beklemedikleri bir mağlûbiyet alan İtilaf Devletleri'nin yenilmezlik unvanına Türk Milleti son vermiştir. Tabiki bu savaşların kazanılmasında kadın, erkek, çocuk, her neferiyle bütün Türk Milleti'nin ve tabiki Türk Ordusu'nun vatan sevgisine borçlu olduğumuz da bir gerçektir. Ayrıca Çanakkale Savaşları'nın kazanılmasında Türk Milletini bir bütün yapan ve savaşın kazanılacağından hiç şüphe duymadan cephelerde savaşan komutanlarımızı da unutmamak gerekir. Bu çalışmamda Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşı'nda ve Milli Mücadelemizde görevler alan Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak ve Ali Fuad Cebesoy'un faaliyetlerinden bahsettik. Çanakkale Savaşları'nın kazanılmasında önemli görevler alan adı geçen komutanlar kendilerine verilen görevleri üstün başarılarla yerine getirmişlerdir. Sonuç olarak Çanakkale Cephesinde ve Milli Mücadelemiz sırasında ölüm-kalım mücadelesi vererek çarpışan Türk Milletinin her ferdine , Türk Ordusunun her komutanına şükranlarımızı sunuyor ve bir kez daha yad ediyoruz. |
04-21-2010, 02:08 AM | #34 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
MUSA KAZIM KARABEKİR (1882-1948)
1. MUSA KÂZIM KARABEKİR'İN AİLESİ VE ÖĞRENİM HAYATI Asker, Milli Mücadele Kahramanı ve siyaset adamı olan Musa Kâzım Karabekir miladi 1882 - Rumi 1298 - yılında İstanbul'un Küçük Mustafa Paşa semtinde dünyaya gelmiştir. Babası, Osmanlı Ordusu'nda paşalığa kadar yükselmiş olan Mehmet Emin Paşa, annesi ise Hacı Havva Hanımdır. Mehmet Emin Paşa görevi nedeniyle pek çok şehir dolaşmış ve son görev yeri olan Mekke'de kolera hastalığına yakalanarak; 1893 yılında vefat etmiştir. Kâzım Karabekir'in annesi ise Mehmet Emin Paşa ölünce İstanbul'a göç etmiş ve 1917'de İstanbul'da vefat etmiştir. Kâzım Karabekir, ailesiyle birlikte Mekke'ye göç etmeden önce İstanbul'un Zeyrek semtinde İlkokula başlamıştı. Böylece öğrenim hayatı boyunca Kâzım Zeyrek adıyla anıldı. Çünkü soyadı kullanımının olmadığı bu dönemde örenciler okullara kaydedilirken oturdukları il, ilçe veya semt adlarıyla çağrılırlardı. Kâzım Karabekir'de İstanbul'da ailesinin oturduğu Zeyrek semtinden dolayı Kâzım Zeyrek adıyla anılmıştır. 1894 yılında İstanbul'da Fatih Askeri Rüştiyesi'ne giren Kâzım Karabekir, 1896 yılında bu askeri ortaokulu bitirerek, 1897 yılında da Kuleli Askeri İdadisi'ne girdi. Kâzım Karabekir, Askeri Lise'yi 1899'da bitirdi ve ardından askeri lisenin devamı niteliğindeki Pangaltı Harbiye Mektebi ' ne 14 Mart 1900 tarihinde girdi. Harbiye'den 6 Aralık 1902'de Mülazım-ı Sâni (Teğmen) rütbesiyle, piyade sınıfının birincisi olarak; 1318 - P.1 sicil numarasıyla mezun oldu. Kâzım Karabekir, bu okulun ardından Harb Akademileri'nin karşılığı olan ve kurmay subay yetiştiren Erkan-ı Harbiye Mektebi ' ne devam ederek, 5 Kasım 1905'te bu okulu Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi. 10 Kasım 1905'te Edirne'deki II. Ordu'ya daha sonra da 11 Ocak 1906'da III. Ordu'ya verilen Kâzım Karabekir; XIII. Süvari Topçu Alayı, XV. Süvari Avcı Taburu ve Manastır Mıntıka K.' lığı Erkan-ı Harbiyesi'nde görev aldı. 2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINA KADAR ASKERÎ FAALİYETLERİ Daha öncede belirttiğimiz gibi askerlik görevine Manastır'da başlayan Kâzım Karabekir, stajını tamamladığı bu bölgede Manastır Mıntıkası Kurmay Başkanlığı'nda görev aldı. Daha sonrada Manastır Mıntıka Müfettişliği'ne tayin olan Kâzım Karabekir bu görevi sırasında Rum ve Bulgar çeteleri ile yapılan çatışmalarda bulundu ve Bulgar çetesinin imhasında gösterdiği başarılardan dolayı 19 Ağustos 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) rütbesine yükseltildi. Kâzım Karabekir bu başarısının ardından 6 Eylül 1907'de İstanbul Harb Okulu Tabiye Öğretmen Yardımcılığı'na atandı. 19 Kasım 1908 tarihinde Edirne'deki II. Ordu'nun III. Piyade Tümeni Kurmay'lığında görev alan Kâzım Karabekir, 31 Mart Vakası'nın meydana gelmesi üzerine Harekât Ordusu'na katılarak Mürettep II. Fırkanın Kurmay Başkanı olarak İstanbul'a geldi. 1 Nisan 1910'da Arnavutluk Ayaklanması'nın bastırılması için düzenlenen Mürettep Kolordu'da I. Şube Müdürü ve 15 Ocak 1911'de X. Edirne Tümeni Kurmay Başkanlığı'nda görevlendirildi. Soyadı kullanımının gerçekleşmediği bu döneme kadar Kâzım Zeyrek olarak anılan Kâzım Karabekir, 15 Nisan 1911'de Harbiye Bakanlığı'na verdiği dilekçe ile atalarının ismi olan Karabekir namını soyadı olarak aldı. Kâzım Karabekir, 9 Nisan 1912'de Bulgar Hududu Edirne Kısmı Komiserliği'ne atandı ve 27 Nisan 1912'de Binbaşı rütbesine yükseltildi. I. Balkan Savaşı sırasında Edirne/Kale Muharebeleri'nde (18 Ekim 1912 - 26 Mart 1913 ) X. Tümenin Kurmay Başkanlığı'nı yapmıştır. Bu savaş sırasında Edirne Kalesi'nin teslim olması ile 28.500 kişi Bulgarlar tarafından esir edildi. Kâzım Karabekir'de 22 Nisan 1913'te Bulgar'lara esir düştü. 21 Ekim 1913'te Bulgaristan ile imzalanan antlaşma sonucu esirlikten kurtulan Kâzım Karabekir; 2 Aralık 1913'te Balkan Savaşı sırasında, Rus halkının uğradığı zararın tespiti için oluşturulan Türk - Bulgar - Rus karma komisyonunda Türk Temsilcisi olarak bulunan Kâzım Karabekir daha sonrada General Liman Von Sanders başkanlığında, Türk Ordusu'nun ıslahı amacı ile gönderilen Alman Askeri Heyeti İstanbul'a gelince, 11 Ocak 1914'te Genel Kurmay İstihbarat Şubesi Müdür Yardımcılığı'nda görevlendirildi. 28 Mayıs 1914'te Birinci Dünya Savaşı öncesinde Kâzım Karabekir, uzunca bir dönem Avrupa'ya gönderildi. Bu görev Viyana, Münih, Hamburg, Paris ve İsviçre'yi kapsıyor ve buralardaki Askeri Ataşelerin nasıl çalıştıklarını yerinde incelemek amacını taşıyordu. 3. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI BAŞLARINDA KÂZIM KARABEKİR Avrupa'nın genel bir savaşa sürüklendiği bu dönemde Kâzım Karabekir görevli olarak Paris'te bulunmaktaydı. Fakat bu durumu fark eden Kâzım Karabekir, 14 Temmuz 1914'te İstanbul'a geri dönerek; 3 Ağustos 1914'te Genel Kurmay II. (İstihbarat) Şube Müdürü olarak görevlendirildi. Karabekir'in savaş konusundaki düşünceleri; ¨ "İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kuvvetlendirmek, ¨ Boğazlardaki kuvvetleri desteklemek, ¨ Savaşa girmekten mümkün olduğunca kaçınmaktı. " Kâzım Karabekir, Genel Kurmay'daki görevini devam ettirirken, Konya'ya bir soruşturma sebebiyle gönderilmişti. 29 Kasım 1914'te "Üç Yıl Hazerî Kıdem Zammı" alarak; 9 Aralık 1914'te Yarbay rütbesine yükseltildi. Yarbay Kâzım Karabekir, 6 Ocak 1915'te Mürettep I. Kuvve-i Seferiye K.'ı olarak İran Harekatına gönderildi. Karabekir, Halep'e geldiğinde, III. Ordu'nun Sarıkamış'da büyük bir felakete uğramış olduğunu, komutasına verilen kuvvetlerin Doğu Cephesi'ne kendisinde Süleyman Askeri Bey'in yerine Irak Havalisi Kuvvetleri K.' lığına ve Basra Valiliğine atandığını öğrendi. Böylece Süleyman Askeri Bey'in yerine geçmek üzere İstanbul'a geldi. 4. ÇANAKKALE CEPHESİ'NDE KÂZIM KARABEKİR Karabekir Paşa, 6 Mart 1915 tarihinde İstanbul'a gelince V. Kolordu'ya bağlı İstanbul - Kartal'da bulunan XIV. Tümen K.' lığına atanmıştır. Bu görevde bulunduğu esnada Kâzım Karabekir, Maramara Denizi ve Karadeniz kıyılarının tahkimatı ile uğraşmıştır. Ancak XIV. Tümen'in Çanakkale'ye - Gelibolu'ya - gönderilmesi ile bu bölgede Seddülbâhir ve Kereviz Deresi'ndeki (12-13 Temmuz 1915) savaşlarda bulunmuştur. Kâzım Karabekir'in Kereviz Dere'de bulunduğu sıralarda Fransızlar, Haziran'dan itibaren Zığın Dere ve Kereviz Dere bölgelerinde taarruzlar yapmakta idi. Fransızların amacı; Türk Ordusu'nun dikkatini güney bölgesine çekmekti. Böylece Ağustos ayında Anafartalara yapılacak olan çıkarmanın başarısını garanti altına almak istiyorlardı. Fransızların planı amacına ulaştı ve Türk Kuvvetleri'nin çoğu güney bölgesine kaydırıldı. Bu amacın gerçekleşmesi için İngilizler I. Tüm. ile Türk kanadına, Kereviz Dere bölgesine, 12 Temmuz sabahı saat 07:00'de taarruza başladılar. Türk Tüm.'leri batıdan itibaren XI., I., VII. ve IV. Tüm.'ler cephede, VI. Tüm. geride bekletilmekte idi. VII. Tüm. cephesine taarruz eden İngiliz Tüm.'nin her iki günündeki taarruzları da başarısızlıkla sonuçlandı. IV. Tümen cephesine taarruz eden Fransızların taarruzları ise beklemedeki VI. Tüm.'inde bölgede kullanılması üzerine gelişme gösteremedi. Birkaç metrelik ileri geri hareketler şeklinde gelişen muharebede oldukça fazla kan döküldü ve Türk kaybı 9700 kişiye ulaştı. Karabekir, Kereviz Dere Muharebeleri sırasında V. Kolordu Komutanlığına bağlı - yarbay rütbesiyle - XIV. Tümen Komutanı olarak bulunmaktaydı. Bu görevi sırasında 6 -13 Ağustos 1915 Muharebelerinde de görev almıştır. Bu muharebeler sırasında düşman Arıburnu ve Anafartalar bölgesine, çıkarma ile takviye ederek yapacağı taarruza karşılık güney cephesinden Türk Kuvveti kaydırılmasın diye 6 - 7 Ağustos günleri bu cephenin merkezine Kirte istikametine taarruzlar düzenlediler. Ancak her iki taarruzda zayiat verilerek püskürtüldü. Sonraki küçük çaptaki taarruzlarda sonuçsuz kaldı. Bundan sonrada bu cephede düşmanın tahliyesine kadar mevzii muharebeleri devam etti. böylece düşman, çıkarmanın ilk günü almayı plânladığı Alçıtepe'yi ele geçiremedi. Her yönden sayıca üstün olmasına karşın Türk direnişi karşısında sadece 5. Km. ilerleyebildi. Bu muharebeler sırasında düşmana karşı 3,5 ay başarıyla savaşan Karabekir, askerî kişiliği açısından takdir toplayarak Muharabe Gümüş Liyakat Madalyası ile ödüllendirildi. Ayrıca Almanya'dan da İkinci Rütbeden Kron Dö Braş Kılıçlı Nişanı aldı. Kâzım Karabekir Paşa, Eylül 1915 - 9 Ocak 1916 Mevzi Muharebeleri'nde Güney Grubu Komutanlığına bağlı II. Bölge Komutanlığı'nda XIV. Tümen Komutanı olarak görevlendirildi. Muharebeler devam ettiği sırada XIV. Tümen 11 Ocak 1916'da bölgeden ayrıldı. 5. 1915 SONRASI ASKERÎ VE SİYASÎ FAALİYETLERİ Çanakkale Cephesindeki taarruz savaşlarının, siper muharebelerine dönüşmesi ile birlikte Karabekir Paşa, Gelibolu'dan alınarak 26 Ekim 1915'te İstanbul'daki I. Ordu Kurmay Başkanlığı'na atandı. Daha sonrada VI. Ordu Kurmay Başkanı olarak Irak Cephesine gönderildi. Bu arada Kâzım Karabekir Paşa, Gelibolu'daki başarılarından dolayı "Üç Yıl Savaş Zammı" alarak 14 Aralık 1915'te Miralay ( Albay ) rütbesine yükseltildi. Miralay Kâzım Karabekir, Almanya'dan ikinci kez "Alman Demir Salib Nişanı" alarak; 24 Nisan 1916'da Kut'ül Amara'yı kuşatmakta olan XVIII. Kolordu K. olarak görevlendirildi. Bu cephedeki başarılarından dolayı Kâzım Karabekir'e 8 Şubat 1912'de yeniden "Altın Muharebe Liyakat Madalyası" ve "İki Yıllık Kıdem Zammı" verildi. Kâzım Karabekir, Cafer Tayyar ile o yıllarda yapılabilen karşılıklı yer değiştirme - becayiş - usulü ile Kafkas Cephesindeki II. Kor. K. olarak atandı. Bu Kolordu; Van Gölü'nün güney mıntıkası, Bitlis, Muş, Murat Çayı ve Palu Doğusu'na kadar olan geniş bir araziyi müdafaa etmekle yükümlüydü. Bu dönemde Osmanlı Devleti, toplam dört kolordusu olan iki ordusunu Van gölü ile Karadeniz arasında bulundurmaktaydı. Bu orduların en aşağı tarafta olanı Kâzım Karabekir'in komutanı olduğu II. Kolordu idi. Bu kolorduda on aya yakın bir süre görev yapan Kâzım Karabekir bölgedeki başarılarında dolayı 23 Eylül 1917 padişah iradesi ile yeniden "Kılıçlı İkinci Mecidi Nişanı" aldı. 31 Ekim 1920'de Ferik ( Korgeneral ) rütbesini aldı. 3 Aralık 1921'de TBMM Murahhası sıfatıyla Gümrü Antlaşması'nı imzaladıktan sonra; 18 Ekim 1921'de biten Kars Konferansı'na Türkiye Baş Murrahası olarak katıldı. Ayrıca bu konferansa başkanlık yaparak; 13 Ekim 1921'de Kars Antlaşmasını imzaladı. 15 Ekim 1922'de Ankara'ya gelen Kâzım Karabekir, Edirne Milletvekili sıfatı ile meclis çalışmalarına devam etti. 17 Şubat 1923'de - Türkiye'de ilk defa - toplanan İzmir İktisat Kongresine başkanlık yaptı ve 29 Haziran 1923'de TBMM'nin İkinci Devresi'nde İstanbul Milletvekili seçildiği dönemde; Doğu Cephesi komutanlığı görevini de fiili olarak devam ettirmekte idi. 21 Kasım 1923'de "Milli Mücadelemizde Siyasi ve Savaş Yararlılığı" görülenlere verilen yeşil ve kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Kâzım Karabekir, 21 Ekim 1923'de son askeri görevi olan I. Ordu Müfettişliği''ne atandı. 26 Ekim 1924'de bu görevinden istifa ederek sadece siyasi alanda faaliyet gösterdi. Kâzım Karabekir, 17 Kasım 1924'de TPCF (Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası) kurucuları arasında yer alarak; bir süre sonrada bu partinin başkanı oldu. İsmet (İnönü) Bey Hükümeti'nin Takrir-i Sukün Kanunu çıkarmasından sonra Doğuda Şeyh Sait İsyanı çıkmış ve bu isyanda TPCF'nin de rolü olduğu iddia edilmişti. Böylece 5 Haziran 1925'de Bakanlar Kurulu kararı ile TPCF kapatıldı. Ayrıca Kâzım Karabekir, bu dönemde Mustafa Kemal'e düzenlenen (İzmir'de) suikast ile ilgili olarak İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp, beraat eti. Kâzım Karabekir TBMM'nin ikinci Dönemi sona erince milletvekilliğine son verilmiş ve ordu açığında iken 5 Aralık 1927'de emekli olmuştur. Bu dönemden sonra uzun bir süre politikadan uzaklaşarak inzivaya çekilen Karabekir Paşa, yönetimle olan anlaşmazlığı yüzünden sıkıyönetim altında tutulması istenen 84 kişilik listenin başında yer aldı. Belki de en sıkıntılı yıllarını bu dönemde geçiren Kâzım Karabekir, sıkıntılı günlerin ardından 1939'da İstanbul Milletvekilliği'ne seçildi. 1943 - 1946 yıllarında milletvekili olarak yerini korudu ve 5 Ağustos 1946'da yapılan BMM başkanlık seçimlerimde Meclis Başkanı seçildi. Kâzım Karabekir, 26 Ocak 1948 yılında - 66 yaşında iken - geçirdiği bir kalp krizi sonucu, Ankara'da vefat etti. Kâzım Karabekir Paşa, askerlik yaşamı boyunca önemli başarılar kazanmış bir Türk Komutanı ve siyasi bir kişiliktir. Bulgarca, Fransızca, Almanca ve Rusça bilen Kâzım Karabekir'in Sırp-Bulgar Seferi, Osmanlı Ordusunun Taarruz Fikri, Ermeni Mezalimi, Erkân-ı Harbiye Vezaifinden İstihbarat, İstiklâl Harbimizin Esasları, Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik?, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Paşaların Kavgası, Paşaların Hesaplaşması, Ermeni Meselesi, Sarıkamış-Kars ve Ötesi, İstiklal Harbimiz I-II gibi yayınlanmış eserleri vardır. |
Bu Konudaki Online üyeler: 4 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 4) | |
|
|