|
03-15-2009, 01:56 PM | #1 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Sevgili Özbek
**Gülşen-i Seyda
(Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez) Gelenler gül izine eşkine şiir yazır Gelmişem men de nece yollar salası değil Can kalbimin şefkat-ı tükenecek hardasan Otağında gonağam şaşkın çilesi değil Dilemişem semahtan şirin dilleri nazir Sözlerine çemenem damla olası değil Beşeri insan olmak bu devirde ele zor Katresi bulaklara zehir kolası değil Çağın odunda ya Râb zihinler sarmış duman Ne eylersen boşuna şeb-i alası değil İnsan-ı edebînde ehlî gülistan-ı zar Üreğimin özünde ucadan âlâ değil Sığındım dergâhına lütfûnu ihsan eyle Dertlerin devasında infaz selesi değil Düzen gam verir bize talihsiz insanlarız Bahar-ı nevrûz olsa özge balası değil Okuyuram desteni Gülşen-i Seyda menim Eriyirem şam kimi akan cilası değil Yolunda tozun olum kulluğunda Sevgili Horasan şeherinde güller alası değil 24/03/2008 Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:56 PM | #2 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
*Brüksel ve Bizimkiler
İnsan olmanın güdülerinde yarın olmak isterdim! Herkesin eşit şartlarda ve eşit haklarda yaşayabilecekleri bir mekân, kendini yaşam üzerinde mutlu bulan akıl olmak isterdim. Güzel olan güzellikler içinde kelebek, varoluşun üstünde güzel kokulu çiçek olmak isterdim. Brüksel’deyim. Etrafı izlerken, Ankara’lı bir arkadaşımın sözleri gelmişti aklıma. Bana demişti: « Brüksel’i hiç sevmedim, çok pis » Türk vatandaşlarımızın yoğun olduğu bir mahalle. Her taraf çöp içinde ve yer yer dağınık. Köşeler hacet kokusu, insanın beynini dağıtıyor. Vatandaşlar, sanki bu durumu benimsemiş gibi, şikayet eden yok. Sokaklarda ki bu ilkel durumla, evlerin durumlarında benzerlik var gibi. Oturulan yere Türk mahallesi demek daha uygun. Şehrin merkezinden oldukça uzakta. Durumlarından şikayet etmeyen bu vatandaşlarımız, dışlanmanın ve yabancı olmanın vermiş olduğu psikolojiyle farklı boyutlarda yaşıyorlar gibi. Brüksel’de de anlaşılıyor bu. İnsanı insan yapan hususlar, buralarda da çok gerilerde kalmış kanımca. Ve oldukça kalabalık olan bu vatandaşlarımızın yaptıkları işler de aynı; genelde inşaat, esnafcılık ve dönercilik yaygın. Burada da aklıma yine yıllar önce Metz’e gelen ve bir kaç yıl önce kaybettiğimiz değerli yazar Duygu Asena’ gelmişti. Metz’i gezmiş, Türk vatandaşlarımızı ziyaret etmişti ve ardından « Metz et kokuyor « diye bir yazı yazmıştı. Yıllar sonra O’nu çok iyi anlıyorum şimdi. Bir Türkiyeli olarak şehrin çok ötesine konulan bu vatandaşlarımız için endişe duysam da adı yaşamak olsun. Daha sonra, Brükselin merkezinde gözüm Türk marketleri ve buna benzer bir şeyler arıyor. Ama hiç bir şey göremiyorum. İnsanların kalabalık olduğu bu yerde gelip gidenleri izliyorum. Yine vatandaşlarımızdan bir tane göremiyorum. Sanki o kenar semtte karşılaşmadım o Türkiye’li vatandaşlarımızla. Nehir boyunca her ulustan ihtiyacını giderecek mola yerleri var. Gözlerim yine bizimkileri arıyor, ama neredeler? Dikkatimi ekmek fırını çekiyor. Mis gibi buğday kokusu! Susamlı simit ve taze ekmek kokusu! Nefis, dayanılır gibi değil. Türk kültürünü tanıtan bir başka meslek diye nefes alıyorum… Seviniyorum. Bu durumda kültürel gelişmenin boyutlarını düşünüyorum. Kapalı kalmanın ve kendini sadece etnik olarak görmenin ve dışlanmanın fikirleri ürkütüyor beni. İnsan, sosyal bir varlık olduğuna göre, her yerde insan olarak yaşayabilmelidir diyorum. Daha sonra « Atatürkçü kültür ve düşünce derneği »ne giriyorum. İki uçta, ama farklı nitelikte fikirlerle yaşayan Türkiye’liler arasında ne kadar fark olduğunu görüyorum. Bir durumda seneler önce geldiği zihniyetle yaşayan bizimkiler, diğer tarafta günümüz insan tipiyle kareli pencerelerden dünyayı genişçe gören bizimkiler… Bilginin ve kültürün gücüne, kendini geliştirmenin toplumla ve kendisiyle bağlı olduğuna bir kez daha inanıyorum burada… Türkiye’den insanlarımız Avrupa’ya gelmek için ne kadar çaba sarfediyorlar. Oysa hiç bir şey dışardan görüldüğü gibi değil. Avrupa ve Avrupa’lıları göklere çıkaran ve onlara değer veren bizleriz. İnsanların gelişmesi kendi çabası ve toplumlar içerisinde ki bağlarından öte, sistemin, sosyetenin ve gelişmekte olan Türkiye gibi ülkelerin kendi öz kültürleri içirisinde dayattığı yaşam şartlarıyla da sağlanmakta ve yaratılan değerler kendi öz kültürüyle doğmaktadır diyorum ve buna yine bir kez daha inanıyorum. Brüksel 06/08/2008/ Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:56 PM | #3 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
*Kars’ı Yaşamak
(Bu makalemi yazmama vesile olan gazeteci yazar sayın Halis Kaya hocama sonsuz teşekkürlerimle) Yaylası taşlıdır ova çiçekli Meseller diyarı pınar içekli Tandır başı sohbet ballar göçekli Yâdımı kor alır Kars’ı yaşarken 25 yıl sonra çocukluğumun meselli kentini yeniden yaşamak. Ah neydi o günler…! Neydi o tandırbaşı sohbetleri, neydi o türkülü deyişlerin masalsı hayelleri..! Kışları karlar içerisinde kartopu oynayarak geçirdiğim ve üşüdüğümde sobanın yanı başında kömür ya da tezek sıcağıyla ısındığım kent. Akşamları gün batımıyla ekmek piştikten sonra, tandır başı sıcaklığında masallar anlatıp seviştiğimiz kent. Baharla beraber, çöllerde yemlik, evelik toplayıp doğallığını doya doya sindirdiğimiz kent, seni yeniden yaşamak ne kadar güzel! Çok uzaklarda, Anadolu’mun Kuzeydoğusunda, Kafkaslar ezgisinden, yemyeşil ve binbir çiçekli ovaların eteklerine kurulu Kars şehrim. Bir çok kültürü ve farklı bir yapıyı bağrına mavzer, gözlerine siper etmektedir. Beni hasretlere boğan bu güzel kent, en çok özlediğimdir. Kar beyazı gözlerinden, Anadolu’yu seyrediyorken; serhat kışlasında komşu diyarlarada mukayyet oluyor. Orta Asyanın açılan kapısı konumundaki biberli kentim, şimdilerde talebeler diyarı pehlivan olmuş. Anadolu’nun dört bir yanından Kafkas Üniversitesine okumak için, gelen gençleri yürek dergâhına konuk ediyor. Gelecekte, Serhat bakışlarından nice bilim adamları yetiştirecek kim bilir? Havalimanı ulaşımıyla bahar hasretlerini sunuyor kavuşmalara. Mavi semâda yıldızları sayarken, özlemler gideriyor ana balalar. Kara ve demiryolu ağlarının efendisi olarakta, kralığını sürdürdürmeye devam ediyor. Güneş erken doğar saçar kızılı Dağlara hükmeder kuzu ezeli Kafkaslar anası kızlar güzeli Cemale ay düşer Kars’ı yaşarken Kuzeyinde; Susuz, Arpaçay ve Akyaka'yla, doğusunda; Ermenistan'la, güneyinde; Digor ve Kağızman'la, batısında ise, Selim ve Erzurum sınırlarıyla çevrili bu şirin kentimin, herkese sunacak kadar şekerli demli çayı var. Kalbinin misafir kapakçıklarında serin iklimlere sahip olsada, hemen hemen her gün ufuklarında güneşi pırıl pırıl gönderir. Dört mevsimi cömertce sunar ve misafirperver insanlarıyla, bu mevsimleri daha bir sıcak, daha bir renkli kılar. Kars kalesi, şehrin genel görünüşü içerisindedir. 220 burçtan meydana gelen Kars kalesi,doğu batı istikâmetinde yaklaşık 90 metredir. 40 yıllık Rus işgalinde tahribatlara uğramış, orijinal özelliğini ve kullanımını yitirmiş olmasına rağmen hâlâ görkemlidir. Rus işgalinde iken, binalar ve giriş cephelerindeki sütunlar, kabartma taşlarıyla süslenmiştir. Bu tarihi Rus yapısı binaların bir kısmı tescil edilerek koruma altına alınmış, bir kısmı ise, kişisel mülkiyete bırakılmıştır. Çoğrafi yapı ve iklimin şekillendirmesi ile oluşan doğal değerler ve insan eliyle yapılan tarihi yapıların sayesinde, burada zengin bir turizm potansiyeli mevcuttur. Kuş gözlemlemek, çiçek seyiri, Sarıkamış’ta kayak, Ani harabeleri bir başka güzellik katar. Kümbet camii ve Modern Kars müzesi günümüzde arkeolojik, etnografik ve taş eserlerin sergilendiği önemli müzeler arasında yer alırken; Kars’ı bunlarla yaşamak bir başka duygudur. Gün batımı erken gidene bakar Doğacak güneşi sineye takar Geçmişi saklayıp atiye akar Hasretim od alır Kars’ı yaşarken Hayvancılık ise başlıca geçim kaynağıdır. Yaylaların yüksek oluşu, küçük ve büyük baş hayvanların yetiştirilmesine olanak sağlar. Sütü kaymaklı dondurma gibidir.. Sarıyağı tane tane bezelye gibi, peyniri apak, hele çeçil peyniri, kahvaltıların padişahıdır. Besinlerin damaklarda kalan doğal tadı, hiç bir yerde bulunmaz. Kars kaşarı Anadolu’nun her yerinde aranır, hatta yarışmalarda Kars kaşarı ödül almıştır. Kars balı, organik bir ürün olup yaylalarında doğal olarak üretilir, yedikçe yiyesi gelir insanın. Çok sayıda polen ve nektar kaynağı çiçeklerden, Kafkas türü arılar, gün boyu çalışarak üretiyorlar. El sanatlarında halıcılık, kilim ve keçe dokumacılğı ise bir başka zengiliğidir Serhat’ın. Kirman ipinden geometrik ve bitkili desenler kullanılır, halıların kenar işlemeleri yöredeki çok kültürlülükten etkilenerek değişik motiflere sahiplenerek işlenir. Gelinlik kızlar mendiller işler, çoraplar örerler rengarenk. Bir yolunu bulup yollanır gizliden aşk pehlivanlarına. Bu gizlilik daha bir sevdalı kılar, daha bir sıcak gürül gürüldür akan kanları; yürekleri nehirler gibi coşar, fırtınalar eser gözbekelerinde. Çeçil peyniridir zülüfler teli Sarıyağ aylası analar gülü Petektir yaylası balların seli Halısı tozlanır Kars’ı yaşarken Çeşitli etnik grup ve mezhepleride barındıran karlar diyarı, zengin folkloru ve ağız özellikleriylede bir başka gizemlidir. Türkler, Kürtler, Azeriler, Terekemeler, Yerliler, Türkmenler, Tatlar ve Çerkezler, sarayının en güzide cariyeleridir. Malakan Ruslar ve Almanlarıda barındırır. Şiiler ve sunnilerde cariyeler kervanında ikâmet etmektedirler. Kültürel yönden köklü temellere dayanır Kars. Hatta, M.Ö. 9000 yıllarından günümüze kadar bir çok uygarlıklar hüküm sürmüştür. Mozaik kültürlü olan şirin kentim, gelenek, görenek, halk hikayeceliği ile maniler, türküler ve dengbejler gibi çoğunluğa sahiptir. Ayrıca orijinal kiyafetleride gelenek ve göreneklere göre giyilir. Halk oyunları, davul zurna, saz, balaban, tar, tulum, mey, tütek, garmon, akordeon gibi çalgılar eşliğinde oynanır. Akordeonla Kafkası oynanırken, davul zurna eşliğinde halaylar çekilir.Yüzün üzerinden çeşitli oyunları var. Folklorik oyunlara uygun kiyafetleriylede bir başka kem vuruyor gönüllere. Aşıklar geleneği ise çok eskilere dayanır. Saz ve kopuz eşliğinde deyişler, atışmalar çok sayıda aşıklar doğurmuştur. M.Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Dengbejler geleneği ise ayrı bir tat katar sevdalı söyleşilerin kâhküllerine. Yanık sesleriyle dengbej kadınları, herhangi bir çalgıya ihtiyaç duymadan hüzünlü ve efkârlı, geçmişte yaşanmış olayları, özellikle de birbirine kavuşamayan aşıkları, sevdalıları anlatırlar. Kına *******inde, halay çekerken iki kişi bu manilerden söyler, diyer sırada gelenler tekrarlarlar ve böylece halay tüm güzelliği ve sıcaklığıyla devam eder. Bunlar, kars’ı yaşarken hâlâ devam etmektedir. Azerisi Kürdü şanında Türkü Kültürlü toprağı suyunun arkı Humuslu makamı dillerde şarkı Verimi al vurur Kars’ı yaşarken Bütün bu güzellikleri sinesinde barındıran Kars’ımda, dağların başından yaylalar çırılçıplak yıkanır akarsu vadileriyle. Rüzgâr, nazlı nazlı salınır kurularken dalgalı düzlükleri. Allahüekber dağlarına inat, şahlanan atlar gibi Kısırdağı, Aladağı ardına koşar sanki. Aşağıdağ’ın gölgelerini çevirir yeşil vadilere. *******in koynunda sevişmek için sevgililere el eder. Kamerin göz kırpmasıyla Kars çayı, şehrin güney batısından geçer. Akşamları yakamoz izlemek insanı daha bir mutlu kılar Kars kentimde. Çocukken yakamoz bilmezdik ama, ayın ışığını izlerdik türkülü akışında. Kulaklarda çok zaman sonra bile hatırlanacak ezgiler bırakan Kars çayı, bazan deli deli akardı, özellikle yağmurdan sonra. Bir damarına basılsa gene deli deli coşar. Bozkırlarla, plato ve dağ çayırları ise, bedenleri şet gibi sarar. Toprağı bereketli ve katışıksızdır. Doğal yetiştirdiği 1250 çeşitli bitkinin 100 den fazlasını, dünyanın hiç bir yerinde yetişmeyen nadir bitkileri yürek heybesinde saklıyor. Bu bitkilerin bir çoğu Kars adını alır. 'Karsianus, karsiana, karsianum, karsensis' gibi. Kars şehrimde Bahar, kardelenlerle ve düğün çiçekleriyle gelir. Topuz dikeni, evelik, aş otu, kuş yemi, yemlik gibi ve adlarını burada sayamadığım çok çeşitli faydalı bitkiler, göz sofrasından damak sofrasına bir başka zevk katar. Bu bitkiler doğal, hiç bir sulama, gübreleme işlemine gerek kalmadan yetişir. Baharın ilk çiyi kalkar kalkmaz gelin kız şehirden uzakta, bu bitkileri toplamak için çöllere giderdik Bu doğal bitkileri, türküler eşliğinde, deye güle toplar, yediklerimizi yerdik kalanları kışlık erzak olarak güneş altında kurutup saklardık. Bunların yanında saman efkârı, buğday, şeker pancarı, yulaf, rüzgârın serin bıyıkları altında bir başka güzellikler katar karlar diyarıma. Kış ayları uzun sürdüğünden, yılda bir kere ürün alınır ancak..Suyu tertemiz ve soğuktur, kana kana içilir. Bağrından atılan bendeniz hüzün Yirmi beş yılının seferi tüzün Ne etsem varamam vuslata güzün Rengim küle döner Kars’ı yaşarken Hamur işi yemekleri ise başka ünlüdür. Hangel, başlıca yöresel yemeğidir. Anacan, kurutla pişirirdi hangeli. Ne çok özleniyor şimdi uzak diyarlarda. Tandırda kaz çekmesi, plavlı kaz, hörre (un çorbası) ayran aşı. Lavaş, arasına patates ve soğan sarıp yemek ise bir başka güzeldir, bir başka ömür lezzet verir insana. Nice özlemişim kurut aşını Anamın elinden kavut taşını Lavaşın dürmeği kartol kaşını Damağım közlenir Kars’ı yaşarken Belkide biberli kentimin Serhat tv. Bu gelenekleri zaman zaman en iyi sergileyen televizyondur. Serhat fm, pop protest ağırlıklı müzik türlerini sunuyorken yöresel türküleri ve ezgileride dinletir. Kars’ı yaşamak yazılarda bile olsa, hasret meltemlerinin bu taraflara doğru esmesinden, kelebek hafifliğinde mutlu oluyorum Sevgili’yim lakin seni sevmişim Seninle büyümüş tahta varmışım Uzaktada olsam huyun sarmışım Bedenim paylandı seniyaşarken 01/06/2008 Sevgili Özbek Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:56 PM | #4 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
*Sen Gibi (divan, ilk denemem)
Yaşadığım zamanda muteber bir başka yok sen gibi Olmaya adın ben de zihni kurak bir dal gibi Ölüm dedikleri yosundan ve topraktan kundak isteğidir Olmaya aşkın cefa yürekte vahdet gibi Sensiz bir yaşam ancak talihin kavgasıdır Olmaya alın yazım kaderde hicran gibi Olsa dünyalar benim ömrüme ahdî vefa Gelmeye bu uzlet bana sensiz bir saat gibi Gel kalbime huzur et dilersen öldür beni Olmaya ihsan ruhumda mecnun-i leyla gibi Sevgili’nin kelamı ahdedilmiştir gayrı Salmaya huzuruna şam-ı teselli gibi 05/12/2007 Sevgili Özbek Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:57 PM | #5 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
_Çoğul
Yalnız olduğunuzu düşünürsünüz Yanılıyorsunuz ama Oysa hep kendinizlesiniz gün boyu Bir çok yüzü olan kendinizle Bir çok yüzünüzle Yanılıyorsunuz ama Ötesi yok Ötesi var Seni senin dinlemesidir Sen sen de Yaşadıklarınız zihninizde Yaşıyorluğunuz dilinizde Yaşayacaklarınız ama ne Sorulan sorular kendinize Nefes alışınız Yanılıyorsunuz ama Ötesi var Çoğul 04/06/2008 Sevgili Özbek Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:57 PM | #6 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
_Paris’te Bir Kitabevi
Ney çalar gül kokusu Anadolu derinden Yeni bir eski zaman Konya şehri serinden İnanmak tatlı rüya yıldızların erinden Sığmaz Paris’e şanı Mevlana kitabevi Paris’in merkezinde ilerliyoruz. Gökyüzünü gölgelendiren duvarlar arasında, sokakların darlığını güneşlendiren ve herkesin uzaktan görebileceği Mevlana çizgili panosuyla dikkatlerimizi çekmişti. Bu şirin kitabevi, uzayıp giden o sokaklar arasında oldukça görkemli duruyordu. Mevcudiyeti bizi çok ötelerden çağırıyordu sanki! İzledi gözlerimiz vuslat-ı özlemiyle Hasret-i kültürümüz firkat-ı gönderinde Sesledi ırmak gibi Konya’lı gözlemiyle Çağlayan uzakları kaynaklar önderinde Mevlana Kitabevini gördükten kısa sonra içeri girdik. Selamlaştıktan ve tanıştıktan sonra, kitapların arasına kurulu masanın başına davet edildik. Oturduk… Yanı başımızda üçlü semaver; çay ve ıhlamur aynı anda demlenmekte. İsteyen çay, isteyen ıhlamur içebilir. Tatlı bir serinlik vardı içerde. Bu serinliği, Mevlana eserlerinden harika bir Ney sesi doldurmaktaydı. İnsanı bir yerlere alıp götüren, gözlerini kapatıp bulutların üzerinde kelebek hafifliğinde uçurtan sihirli bir dua gibiydi müzik. Karşılaşmanın sıcaklığı ile, kendimizden geçerek ve huzurlu bir sessizlikle dinliyoruz. Daha sonra kitabevi sahibi Aziz Kaya ile tanışıyoruz. Konya’nın Mevlana geleneğini taşımış bu koca kente. Mevlana’nın insan felsefesini benimsediğini hemen belli ediyordu her haliyle. Güler yüzü, sevecen tavırları, samimi sohbeti, açık yüreklilikle insanları karşılaması, azizce güvenli ortama uygundu. Beni etkileyen ne kitaplardı, ne ortamın serinliği, ne kasetler, ne tesbihler, ne de diyer eşyalar… 25 senelik Fransa yaşamımda, oturduğum yer Metz’de, Türk vatanadaşlarımızın Türk geleneklerini unuttuğu endişesi yaşıyordum. Ve zaman zaman yazılarıma da yansıtmışımdır bu endişelerimi. Mevlana kitabevini keşfedene kadar, bu düşüncelerim, kalbimi acıtırken üzülürdüm. Fakat Aziz Kaya ve orada tanıdığım bir çok güzel insanlar, bu endişelerimin yersiz olduğunu vurguluyordu. Gülistanın yongası sunduğun gülün özü İntizar sevdasından Mevlana aziz sözü « Gel gene gel » şiarı özelliği ram sezi Baharın tezinde ki kardeşim Aziz Kaya Felsefi düşüncelerini içeren bilgileriyle Pembe, orman çiçeği misali alımlı endamıyla Yıldız, insana ömür katan gülüşleriyle Mutlu, esmer teniyle dikkatleri çeken Mine, tanıdığım bu güzel insanlar bizleri mutlu etmişlerdi. O kaybetme endişesine kapıldığım Anadolu ‘mun kültürünü, cömertliğini, misafir perverliğini yıllar sonra, Mevlana kitabevinde yeniden yaşamak umudun yerini bana bir kez daha hatırlatmıştı. Mevlana kültürüyle modern çağın yepyeni melodisiydi bu kitabevimiz. O « gel kim olursan ol, gene gel » şiarını 21inci yüzyılda da yaşatıyordu. Çaylarımız yenileniyor. Sanki bu güzel insanları yıllardır tanıyoruz. Ve ben, Anadolu kültürümüz güzelliklerinin korunduğu mutluluğunu bir kez daha yaşıyorum. Hani bizim oralarda çay bittikçe ev sahibi doldurur bardakları. Misafirini memnun bırakmak için elinden geleni yapar. Sanki bir bardak daha çay alması ona dünyaları bağışlar. İşte bu anları yeniden yaşıyorum. Aziz Kaya’nın samimi karşılaması ve misafirperliğimizi yeniden yaşatması ayrı bir güven veriyordu. Mevlana kitabevini keşfetmek ve sizleri tanımak, çam ormanlarında ki temiz havayı solumak gibiydi. İyi ki varsınız. Yüreğiniz hep böyle çok, gönülleriniz Mevlanaca kalsın…Unutmadan, Paris’e uğrarsanız mutlaka Mevlana Kitabevine uğrayın derim. İhlamur, Anadolu çayını yudumlamadan ve Aziz Kaya’dan Ney çalmasını dinlemeden gitmeyiniz. Librairie- Papetrie MEVLANA Kitabevi 18 rue de l’Echiquier 75010 Paris/fax: 0142466283 Tel:0142466282 14/07/2008 Sevgili Özbek Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:57 PM | #7 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
_Yalnızlığıma Sunulan İlahî Lütuf
pâk değil cisimler lütfum, yıldızlar suskun, gecem sessiz, şehrim, sensizliğin ötesinde seni beklerken kutluyor bu mükaddes günü. Sana yüreğimin çoğrafyasından sesleniyorum; gel, gel ki seni anışım Allah'ın metnine sarılsın. Her gecem de olduğu gibi, bu gecem de *******imle Regaip kandilinin aklığında seninle anılsın. Şafaklar, sensizliğime özlem şarkısı değil, ilahî dualar mırıldansın. Suskunluğum sensizliğin yerle gök arasında ki mahşere varsın. Sen gibi sevdigim Sevgili, sen gibi ilahî lütfum, suskunluğum seninle mahşere varsın. Gözlerim, hayalimde seni ararken; gel ey Gülistan nesli, gel de baharlar açsın diyorum..içimi ısıtan sıcaklığının derecesi bir kez daha çoğalsın bu mübarek günde. *******imin karanlığı senli ışıklansın, hasretlerimin gönül güneşi, sen dolu özlemlerimi yeşertsin..Gel ey Sevgili, cumaya varan aksamda gel. Gel ki; kalbimde unutulmuş şiirler yeniden canlansın. Dilimde ki sen, sana olan hasretim, gene türküler misali yanlızlığıma söylensin. seni âlemlerde ki mavilerin sonsuzluğuna nakşettiğim gibi, yüreğimi acıtan sensizlik, senli ırmaklara çağlasın. Gel de sana olan sevgim aminlerle, dualarla daha da büyüsün. Gözlerin kadar berrak, yüreğin kadar rahman. Gel ey Sevgili, yozlaşan beşer ilişkilerinde boğma beni yalnızlığıma. Çağrılarım sana ulaşamazsa eğer, seni bana tarih kılan hasbelkader çizgilerinin pervazlarına konan güvercinlerin kanatlarında sana, sadakatımı gönderiyorum. En temiz nüktelerde dokunulmamış sevi’lerimi gönderiyorum. Mevlamın gülistanından koklanmamış gül kokusu, açılmamış renginden miraç dualarımı gönderiyorum. Kâinat karanfilinin tevazuunda bengi gönderiyorum ve sonsuza dek sende kalırken; Netice de güzel yüreğine rahmetten dileyerek nur gönderiyorum. Temiz ve inançlı kalbin nurla dolarken, kandilin kutlu olsun diyorum ey Sevgili, KUTLU OLSUN KANDiLiN.. 19/07/2007 Sevgili Özbek Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:57 PM | #8 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
19 mayıs Ve…
Sorma Ata’m Türkiye’mi Faaldedir kalkınacak Avrupa’yı geçeceğiz Amerikan izin verse… 19 Mayıs 1919 Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başladığı gündür. 1. Dünya Savaşı sonunda ülkemizin birçok yeri savaşı kazanan devletler tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Yurdumuzu bu işgallerden kurtarmak için Atatürk, 16 Mayıs 1919 da “Bandırma Vapuru” ile İstanbul’dan Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919 da Samsun’a ulaştı ve burada Kurtuluş Savaşını başlattı. Üç yıl süren savaşlar sonunda ülkemiz yabancı güçlerden kurtarıldı. Atatürk’ün, Samsun’a varış tarihi olan bu 19 Mayıs günü, Ata’nın isteği üzerine “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Fakat son dönemlerde 19 mayıs gençlik ve spor bayramı başlığına birde 'Atatürk’ü anma' diye başlıklar atılmış. Oysa gençliğe armağan edilen bu anlamlı gün, sadece Türk gençliğine aittir. Ata’yı anmak için neden gün seçemedik? 19 Mayıs, Ata’nın gençliğe hitabıyla başlamıştır. Kağnıların tekerlek seslerinden, cesur ve kararlı milletimizden; o günün şartları ve koşullarından bu günkü gençliğe ve günümüze baktığımızda; bu günkü koşullar ve şartlara, gelişen teknolojiye baktığımızda; acaba ne gibi farklılıklar görüyoruz? Atatürk bu gün olmuş olsaydı, bu günkü gençliğe yine öyle coşku dolu hitap eder miydi? Bu günün liderlerini nasıl kabul ederdi, neler söylerdi acaba? Evet, Atatürk 19 Mayıs 1919 da, Türk gençliğine hitaben sunduğu gün, parlak bir istikbalin başlangıcı olacağını düşünerek, Türk gençliğine Türk milletinin daimi ve Türk istikbalini temin ederek armağan etmiştir. Ve o gün ümit etmiştir ki, Türk gençliği, 19 Mayısın manevi ve ahlaki varlığından alacağı, canlı ve temiz ilhamla, yurda ve millete olan vazifelerini yapabilmek için; kafası kadar kolununda sağlam olmasını sağlayacak ve buna inanacaktır ve buna inanmıştır.. Şimdi ben soruyorum: 1972 Deniz Gezmiş’ten sonra ve o günden bu yana bütün bu ahlaki teminatları içeren gençlik oldu mu? 19 Mayıs 1919 dan bu yana yurdumuz gelişmek yerine, geri geri veya çok yavaş gelişmekte. Ve hepimizin bildiği gibi farklı siyasi gündemler ortaya atılmaktadır. Siyasi liderlerimiz, kendi kariyerlerini gündemde tutabilmek için; her yeni bir günde yeni meseleler atmaktalar ortaya. Akıllarınca milleti mi oyalıyorlar, yoksa gerçekten Türkiye’ gelişsin diye çaba mı harcıyorlar? 'Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatlariyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin..? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir'… Demiş sevgili Ata’mız. Ekonomik bağımsızlığını sağlayamayan hiç bir devlet gelişemez. Eğer ülke ayakta kalıyorsa, bu evlatlarının vatana olan imanındandır. Atatürk ilkelerine sadık kalarak günümüz Türkiye’sini ve milletini düşünerek sadece törenlerde değil; tarihlerden gerçeklerle ve yeniden anlamalı ve yeni Atatürk’lerin doğmasını sağlamalı diyorum. Türk gençliğinin 19 Mayıs bayramını en kalbi dileklerimle kutluyorum. Haydiyin ellerle el ele; gelecek güzel Türkiye’miz için, bağımsız ve özgür vatanımız için. Barış kuşlarıni birlikte uçuralım. 19/05/2008 Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:57 PM | #9 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Adem
Arkadaş Ben özgürlüğün kanat telekleriyim Uçmamı kendim sağlarım Kendim aşarım yalçın dik kayaları Kendi ayaklarımdır bastığım toprak Sonra Çalıya takılan tüy gibi Öyle uydurma telek değil Anadolu'nun tandırında pişmiş teleği Yeline dokunsan can yakar Ve sonra Korkmuyorum küflenmiş fikirlerinden Köşen ve bucağına borçlu değilim Ne verecek hesabım vardır sana Ne hesap vereceksem yitirecek bir şeyim Ne de ağır aksak gidişatları Kör gözüne sokmak için kaybedecek vaktim Anatomimde senin gibi Belleğimde ki beni, sadece ben Ben temsil ediyorum Kararlarımı kendi yetkimle alırım Verecek kadar cesur İzah edecek kadar akıllıyım Ayırırım güneşi gölgesinden Yakamozlara asarım Savururum yıldızları kehkeşana Bir başıma yaşarım Yaşamımda hatalarımla ben yargılanırım Sevaplarımdan en çok ben hoşnut olurum Salt ben sorumluyum günahlarımdan Huzurunda Tanrı'nın ben sorgulanırım Bana sağlam dost gerek Duvar gibi, taş gibi Zelzele de bile, yıkılmamalı Bana dost gerek adam gibi yani Bendim en çok ezilen kadın olduğum için Az mı harcandım gelin olurken Ana oldum değişmedi yazgım Bendim gölgenin kahrını çeken Bil ki, tüm benliğimle Anadolu ve tüm kadınların sesinde Nasırlı ellerinde ben; alın yazılarında Göz kenarlarında ki hayat çizgileri Yüreklerinde ki yanıklarında ben Sana Adem* Sana henüz son sözümü söylemedim Söylemedim henüz Bir gün Tarihin yok edemediği sayfalarla Köhnemiş fikirlerinin ve eskimiş bedenin Karşısında olursam, sakın şaşırma Ve de hayat bu İşin ucunda ölüm dur be kadın demezse Yağmur dolu sellerimle Özgürlüğe vurgun güneş ışınlarını İnançlı gözlerle, direnç dolu Kendi benliğinde kişilik dolu Arıtılmış bir yaşamdan bir solukla İçli bir türkünün ezgisinde Senden es soracağım Hazan olsa bile özünde insanlığın kadınca yaşamak için Kadınca, emeğiyle yüreğiyle kadın Ve Sevdalara inat kavgam için Aslıma verilmiş sözüm var Var olmak adına rahvan kısrak misali Seni dividimle yazacak bahşedeceğim * hayali isimdir 2006 Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
03-15-2009, 01:57 PM | #10 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57827
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Adı Saklım
Mavinin hicran yarasından puslu yüreği Ala göğün sonsuzluğuna merhem sürüyor Özlemin bağrına akkor düşüyor inceden Ve şefkat sunuyor hasreti bedr-i hüznüne Kavruk savaşlardan alazlanıyor iç çekişleri Tenle tin üşütüyor leyli kor dudaklarını Güneş soluğu gömülüyor kalbine melalim Ve göllerin yüreğine gümüşten sevmek çiziyor Ben ki Güneşi sevmişim tarçınlı kaküllerinde umut Ben ki Yıldızları sevmişim yolları vuslata giden Ben ki Kehkeşanı sevmişim milyonlarca dost düşlerimde ki Oysa Bir tek seni sevmişim ayazda adı saklım Bir tek sensizliğimde ki seni Ta derinlerde ki mahmur sevi'nin mahzun tutsaklığından *******ime yansıyan o gizemli gözlerini Ve gökyüzüne işlenen nakışlı duruşunla Şuruplanan sedanı, dillerini sevmişim Ah yüreğim, ah benim ciyerparem Ah gülistan nesli, gönül bağım Susmalıydım raksının eflatun gölgesinde Susmalıydım elem har asılırken turaç yalnızlığına Susmalıydım Sevdana demlemişken bu yürek hezimetini Susmalıydım ki Hep varolmalıydın Ah sefa gamlarımdan gün ışığına astığım sen Kapat bari o gizemli gözlerini Köz değmesin gamzelerine Susam benekli bûseler yolluyorum şimdi Kirpiklerinin gölgesinden geçecekler zira Saçlarının peşrevinden akına konacaklar Ve nihavent şiir ezgisinden sana dokunacaklar Ve do ku na cak lar tem.ağ. 2006 Sevgili Özbek
__________________
Buraya Kadarmış .. |
Bu Konudaki Online üyeler: 3 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 3) | |
|
|