|
Hayat Dersleri Hayata Dair Ne Varsa..Hikayeler,özlü sözler,şiirler,efsaneler.. |
|
Konu Seçenekleri | Görünüm Şekli |
10-08-2009, 05:56 PM | #1 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1387
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Yaşadığımız Çağ Ve Dost Olmak
Namussuzlar İçinde Namuslu Yaşamak “ Sen gülerken yanındakilerde güler ama ağlarken yalnız ağlarsın, onun için öyle bir ağaca yaslan ki asla yıkılmasın, öyle bir dost edin ki seni asla bırakmasın...” Merhaba Dostlar, Ne yazık ki, kaskatı gerçeklerle dolu bir dünyada çirkinliklerin, güvensizliklerin at koşturduğu bir zamanda yaşıyoruz. Yalancı ve yapay mutluluklardan gözlerimize öyle perdeler çekilmişki asal sevgiyi, dostluğu, insanlığı, şükretmeyi unutmuşuz. Dünyayı bağışlasalar yine de doymak nedir bilmiyoruz. Bu zamanda gerçek sevgiyi, gerçek dostluğu yalansız - dolansız yüreğinde taşıyan kaç kişi kalmıştır acaba? İlişkiler vıcık vıcık; ihanet, riya, sahtekarlık tiksinti veriyor insana. Çirkinliklerden, çirkefliklerden uzak durmak için ancak hayal dünyasında teselli edebiliyoruz kendimizi. Vicdanlarını kirletenler rüyalarımızı da kirlettiler ne yazık ki, kirli, çirkin emellere alet ediliyoruz çoğu kez. Bu yüzden zaman zaman insanlara olan güvenimizi yitiriyoruz. İnsan kalmak, onurlu insan gibi yaşamak isteyenlere çok ağır geliyor yaşadığımız çağ. Dört yanımız kirli paralar, menfaatler, iki yüzlülükler, ucuz değerlerle sarıldı. Baba’nın oğulu, kardeş’in kardeşi sattığı bir çağdayız. Çeşitli dalavereler, alavereler, oyunlar, entrikalar, ucuz çıkar ilişkileri kaptı dostluğun, vefanın, dürüstlüğün, mertliğin yerini. Mertliği namertliğe, dostluğu çıkarlara kurban ettik. Yıldızların yerini süslü avizeler, ayın, güneşin yerini de kara bulutlar aldı. Denizleri kirlettiğimiz gibi doğayı da kirlettik. Sevgiyi, insanlığı kirlettiğimiz gibi yürekleri de kirlettik. Aşk, şehvete yenik düştü... Göz yaşlarımız da akmıyor artık, yüreğimiz de yanmıyor. Katılaştıkça katılaştık... Kirlenmiş bir dünyanın ağırlığı altında kalmışız, her gece televizyonlarda yalan ve sahtekarlık melodileri dinletilerek uyutuluyoruz ve aynı melodileri kulaklarımıza üfleyerek uyandırıyorlar bizi her sabah. Çevremizi üçkağıdın, yalanın sahtekarlığın utanmazlığın pis kokuları ve kara bulutu sarmış. Her gün biraz daha uzaklaşıyoruz inceliğin, saygının, sevginin, dostluğun senfonisinden. Her gün biraz daha sarıyor ahtapotlar gibi her yanımızı engerekler, çıyanlar... İnsana doğaya, yeşile, suya, hayata düşman nesiller yetiştirmek için yarışıyoruz sanki, öylesine hızlı yaşıyoruz ki, kimse durup düşünmüyor nedenler üzerinde, dönüp bakmıyor ardındaki uçurumlara... Gerçek dost bildiklerimiz de yavaş yavaş elini ayağını çekip gidiyor bu dünyadan. Oysa ki bir zamanlar dostlar vardı, dostluklar vardı... Dertleri bir, neşeleri bir, acıları biribirine karışmış. Yürek yüreğe, omuz omuza, cancana yaşayan dostlar… Ama artık kimse içtenlik kokan, dürüstlük kokan dostları, dostlukları tercih etmiyor. Çünkü her şey paraya ve çıkara endekslendi. Cebinde dolar, ağzında puroyla dolaşanlar, banka hesabı kabarık olanlar, ipek gömlek giyip altın zincir tasmalarla, pahalı arabalarla hava atıp dolaşanlara rağbet ve de öyleleriyle dostluk kurmak moda. Öyle bir kara zaman dilimine denk geldi ki yaşamımız. Çıkarı için kardeşin kardeşi sattığı, baba’nın oğulu aldattığı, hırsızlığın, onursuzluğun, ********liğin, adiliğin, haysiyetsizliğin, haram lokmanın normal karşılandığı ve bunlara övgülerin dizildiği bir zamana denk geldik, kahretsin... İnsanlara bakıyorumda aç gözlülüklerinden bu dünya sanki onlara ebedi kalacakmış gibi davranıyorlar. Biraz olsun insanca yaşamaya, insanca düşünmeye kimse yanaşmıyor, gelecek nesillere de kötü örnek oluyoruz. Menfaatlerimiz için kötüleri ve kötülükleri kendimize dost edinme gayreti içine girdik. Onuru, gerçek dostluğu, dürüst olmayı unuttuk!.. Onayladık kim ne kadar adilik ne kadar kötülük yaparsa, sustuk, ayıplamadık, yadırgamadık, yargılamadık, kınamadık, üstelik onlar gibi konuşmaya, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi davranmaya heveslendik... Oysa yaşamı anlamlı kılan şey, yaşananın ve de yaşanacak olanın niçin ve nasıl yaşandığını bilip ona göre yaşamaktır asıl olan, temiz olan, doğru olan... Şerefle bitirilmesi gereken en ağır ödev onurla yaşanan ve onurlu yaşanan bir ömürdür. Bu kirlenmiş pis kokuların yayıldığı çağda temiz kalmak zor bir savaştır. Ama kirlilikler içinde temiz kalabilmek önemli olduğu kadar daha bir kutsaldır... Ucuz zevkler ve başkalarına hava atma lüksü için namusunu lekelemeye, eroin tüccarlığı yapıp gençleri zehirleyerek insanlığını yitirmeye, çıkar için el etek öpmeye, onurunu, haysiyetini satıp hayatını karartmaya değer mi bu üç günlük yaşam?... Ne yazık ki, maskelerin arkasına saklıyoruz gerçek yüzümüzü ve kimliğimizi çoğu kez. Göz kırpıyoruz yalanlara, yalancılara, sahtekarlara sahtekarca. Ulu orta tepkimizi göstermiyoruz... Pis bir illet sarmış her yanı, ne yana dönsek sevgisizlik, bencillik ve sahtekarlık illeti... Ağzımızı kapatıyoruz konuşmuyoruz, görmemezlikten geliyoruz görülmesi, karşı çıkılması gerekenleri. Esmer günlerdeyiz şimdi, dört tarafta karanlıklar üşüşüyor üstümüze, isleniyor duygularımız git gide, umutlarımız inciniyor. Utanması gereken yüzsüzlerin yerine biz utanıyoruz çağımız adına, utanmak adına,yoksulluk adına, kahretsin... Zaman öylesine katı ve acımasız ki, her şey gerçek değerini ve rengini yitirmiş sanki. Renksiz bir dünyayı hiç hayal ettiniz mi? Renksiz, gri, kirlenmiş bir dünyada yaşamayı hiç düşündünüz mü? Çevrenizdeki insanların zevklerini ve renklerini bir düşünün. Gökyüzü, denizler, dağlar, çiçekler, ağaçlar da rengini yitirseydi nasıl olurdu hayat?... Bu yüzden diyorum ki çağın kirliliği üzerimize bulaşarak her an bizi kirletmeye çalışsada, ilişkilerin tümüne hakim olamasak dahi ki,ilişkiler insanı etkiler; en başta bu anlamda kirlenmeye karşı uyanık olmamız gerekiyor. İnsan eğer bu dünyada temiz kalmak istiyorsa ve temiz bir insan gibi yaşamak istiyorsa bunun yükünü peşinen omuzuna almak durumundadır zorda olsa... Gönül ışığını görmeyen gözler, nerden bilsin ki aydınlığı,insanlığı ama bir gün mutlaka bu tarihin çarkı dönecek ve bütün görkemiyle güneş doğacak yeniden. Güzel günler gelecek mutlaka. Bu umudumu hep saklı tutuyorum... O gün gelince alçaklığın, hilekarlığın, sahtekarlığın sorulacak hesabı elbet, düzelecek her şey, karanlıklar ebedi değildir. Bir gün sevinçle koşacak çocuklar aydınlığa, şimdi her ne kadar karanlıksa, kıyılıyorsa da dost bildiğimiz aydınlık günlere. Ne olursa olsun bir gün mutlaka umutla, gerçek dostluklarla, pırıl pırıl fikirlerle, sevgilerle ışıyacak dünyamız ve hayat... Güzellik bu denli ucuzsa ve bu denli çirkinse yaşamak nankörse emek çıkarsa her kapının anahtarı ben yokum ben yokum bir gecelik ilişkiler kadar değersizse aşk parayla ölçülüyorsa dostluklar ihanetler, savaşlar, karanlıklar üzmüyorsa ve utandırmıyorsa yoksulluklar ben yokum erdem bu denli küçükse ve bu denli büyükse yalanlar hayaller yoksa umutlar yoksa çiçek açmıyorsa sevda bahçeleri özlemi anlatmıyorsa karanfil ben yokum yaşam dediğiniz zamanı tüketmek maviyi kirletmek yiyip içip yan gelip geğirmekse ve küfretmekse sizden olmayana ana avrat doğru dostum ben aykırıyım varsın sizin olsun yalan,dolan, sahtekarlık sizin olsun marklar, arabalar, dolarlar konfor, lüks, şan, şöhret, mevki bana bir dilim şiir bir nebze sevgi yeter yeter bir içten gülüş bir tutam düş ve güneşin yedirengi Işıkla, dostlukla ve umutla kalın |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|