www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Her Telden > Din Bilimleri > Hıristiyanlık

CevaplaCevapla
 
Konu Seçenekleri Görünüm Şekli
Eski 06-09-2009, 12:14 PM   #1
despina
Geçerken Uğradım
 
despina 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0
Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1149
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi : despina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to behold
Cinsiyet : Bayan
Belirlenen 5-Isa Mesih'in Olumden Dirilisi

İsa Mesih'in ortaya attığı şaşırtıcı iddiaları ve kendini esirgemeyen eşsiz
karakterini inceledik. Ölümünün tarihsel gerçekliğini ortaya koyan kanıtlan
da gözden geçirdik. Şimdi ise, İsa'nın ölümden dirilişine ilişkin kanıtlan incelemek
istiyoruz.

Şüphesiz diriliş olayı eğer gerçek ise, büyük önem taşımaktadır. Nasıralı İsa
ölümden yaşama döndüyse, gelmiş geçmiş tüm insanlardan farklılığı kesinlikle
ortaya çıkmaktadır. Burada söz konusu olay, yalnız bir ruhun ölümsüzlüğe kavuşması
ya da bayılmış bir vücudun ayıltılması değildir. İsa Mesih'in, ölümü kesin bir
zaferle yenip yepyeni bir yaşam düzeyine dirildiği ileri sürülmektedir. Bu deneyimden
geçmiş başka hiç kimseyi tanımıyoruz. Bu yüzden de çağdaş insanlar, Atina'da
Pavlus'u dinleyen filozoflar gibi kuşkucu oluyorlar: "Ölülerin dirilmesiyle
ilgili sözleri duyunca kimi alay etti..." (Elçilerin İşleri 17:32).

Diriliş olayının yalnız başına İsa'nın Tanrılığını kanıtladığını öne sürmüyoruz.
Ama diriliş olayı, İsa'nın Tanrılığına uygundur, tutarlıdır. Doğaüstü bir kişinin
dünyaya doğaüstü bir yolla gelip yine doğaüstü bir yolla ayrılması akla gayet
yatkındır. İncil'in öğrettiği, dolayısıyla da Mesih İnanlıları'nın her zaman
inandıkları işte budur. İsa tüm insanlar gibi doğal yoldan doğduysa da, ana
rahminde oluşması doğaüstü bir olaydı. Aynı şekilde ölümü doğal olsa da, ölümden
dirilişi doğaüstü bir olaydı. Birer mucize olan bu iki olay İsa Mesih'in Tanrılığına
kesin kanıt değilse de, O'nun Tanrılık iddiasıyla tutarlıdır.

İsa, ölümüyle ilgili önbildirilerde bulunurken, her defasında ölümden dirileceğini
de ekledi. Pavlus, Roma'daki imanlılar topluluğuna yazdığı mektupta İsa'nın,
"Ölümden dirilmekle Tanrı Oğlu olduğunun kudretle ilan edildiğini"
belirtiyor (Romalılar 1:4). Birinci yüzyılın diğer Mesih elçileri de, halk arasında
yaptıkları ilk konuşmalarda diriliş olayına büyük önem verdiler. Elçiler Tanrı'nın,
İsa Mesih'i ölümden diriltmekle insanların ölüm cezasını kaldırma olanağını
sağladığını ve kendi Oğlu'nu haklı çıkardığını defalarca yinelediler.

Araştırmalarını çok özenli bir şekilde yapan Luka, diriliş olayıyla ilgili "birçok
inandırıcı kanıt" bulunduğunu yazıyor. Thomas Arnold, İsa'nın dirilişinin,
"dünya tarihinde en sağlam kanıtlarla desteklenen olay" olduğunu söylemiştir.
Herkes bu kadar ileri gitmese bile, tarafsız birçok araştırmacı kanıtların gerçekten
çok sağlam olduğu görüşünde birleşiyorlar. Örneğin, ünlü bir avukat olan Sir
Edward Clarke, arkadaşına yazdığı bir mektupta durumu şöyle özetlemiştir:

Bir avukat olarak diriliş olayıyla ilgili kanıtlar üzerinde uzun zamandır
araştırma yapmaktayım.

Bence ortada olan kanıtlar yeter de artar bile. Nitekim ben, Yüksek Mahkemede
bu denli sağlam

kanıtlara dayanmayan davaları defalarca kazanmışımdır. Kanıtlardan sonuç çıkarılır;
ve gerçeği

söyleyen bir tanık her zaman sade, gösterişsiz tanıklık verir. İncil'de diriliş
olayı için öne sürülen

kanıtlar bu türdendir. Ben de bir avukat olarak, hiç çekinmeden şunu söylemeliyim:
İncil'de yazılanları,

gerçeği bilen ve bildiren insanların kanıtlarla destekleyebildikleri bir tanıklık
olarak kabul ediyorum."

Peki, söz konusu kanıtlar nelerdir? Bunları dört başlık altında toplayabiliriz.

1. Ceset Ortadan Kayboldu

Çarmıhtan indirilen İsa Mesih'in cesedi kayalara oyulmuş bir mezara yatırılmıştı.
İncil'in ilk dört kısmında diriliş olayıyla ilgili olarak anlatılanlar, pazar
günü erkenden bazı kadınların mezara ziyarete gelmeleriyle başlar. Mezara gelince
Efendilerinin vücudunun ortadan kaybolduğunu gören kadınlar şaşakaldılar.

Bundan birkaç gün sonra İsa'nın öğrencileri, O'nun ölümden dirildiği haberini
yaymaya başladılar. İncil'in ilk dört bölümünün odak noktası diriliş olayıydı.
Ne var ki, dinleyicileri birkaç dakikalık uzaklıkta ve hâlâ mezarda yatmakta
olan İsa'nın ölüsünü gidip görebilseydiler, öğrencilerin haberine kim inanırdı?
Hayır, mezar gerçekten boştu. Ceset ortadan kaybolmuştu. Bundan hiç kuşku yoktur.
Ama bu olayı nasıl açıklayabiliriz?

Ortaya çeşitli teoriler atılmıştır. Bazıları, kadınların yanlış mezara gittiklerini
ileri sürmektedir. Ortalık karanlık, zihinleri de üzüntüden bunalmıştı. Yolu
şaşırıp yanlış yere gitmiş olabilirlerdi.

Yüzeyde bu açıklama mantıklı görünüyorsa da, incelenmeye değer değildir. Bir
kere ortalık tam karanlık değildi. Matta, kadınların "tan yeri ağarmaya
başlarken" mezara gelmiş olduklarını yazıyor. Luka'ya göre "seher
vakti" oluyor; Markos ise "sabah çok erken, güneş doğduğu vakit"
sözlerini kullanıyor.

Bundan başka, bu kadınlar aptal değillerdi. Aralarında en az ikisi, Yusuf ve
Nikodim'in cesedi nereye yatırdıklarını kendi gözleriyle görmüşlerdi. Mezarın
karşısına oturarak bütün gömme işlemlerini izlemişlerdi. Bundan 36 saat sonra,
pazar günü gün doğarken Mecdelli Meryem ile İsa'nın annesi Meryem, yanlarına
Salome, Yohanna ve başka kadınları alarak mezara döndüler. İçlerinden biri yolu
ya da mezarı şaşırsaydı, diğerleri herhalde yanlışı düzeltirdi. Üstelik Mecdelli
Meryem birinci ziyaretinde yanlış yere gitmiş olsa bile, daha sonra gün ışığında
mezara döndüğü ve bahçede İsa ile karşılaştığı zaman aynı yanlışı yinelemiş
olduğunu düşünemeyiz.

Kadınlar, o sabah sırf ağlamak, yas tutmak için mezara gelmediler. Önemli bir
iş yapmak için geldiler. Yanlarında çeşitli baharatlar getirerek, iki gün önce
tapınma gününün yaklaşması nedeniyle aceleyle yapılan ölüyü hazırlama işlemlerini
tamamlamak amacıyla ilk fırsatta döndüler. İsa'yı çok seven, aynı zamanda önemli
bir iş yapmak niyetinde olan bu kadınların kolay kolay aldanacakları ya da işlerinden
caydırılabilecekleri düşünülmez. Yine de, kadınların mezarı şaşırdıklarını kabul
etsek bile, onların anlattıklarını kendi gözleriyle görmeye giden Petrus ile
Yuhanna aynı yanlışı yaparlar mıydı? Ya onlardan sonra gidenler?

Mezarın boş bulunması için ileri sürülen ikinci bir açıklama denemesine "bayılma
teorisi" denilir. Bu görüşü savunanlar, İsa Mesih'in çarmıh üzerinde ölmediğini,
sadece bayıldığını söylüyorlar. Çarmıhtan indirilip mezara konulduktan sonra
İsa kendine gelmiş, dışarı çıkmış, gidip kendini öğrencilerine göstermiş.

Bu teorinin de eksik yanlan çoktur. Kısacası, büsbütün saçmalıktır. Ortada olan
kanıtlar bu görüşü tümüyle çürütmektedir. Pilatus, İsa'nın beklenildiğinden
daha çabuk ölmesine şaştıysa da, gerçekten ölmüş olduğundan kuşkusu yoktu. Öyle
ki Yusuf a, ölüyü çarmıhtan indirmesi için izin verdi. İdamda görevli olan askerlerden
birinin İsa'nın böğrünü mızrakla delmesine, yaradan" kan ve suyun akmasına
tanık olan Romalı yüzbaşı da İsa'nın öldüğünden emindi. Bunun üzerine Yusuf
ile Nikodim ölüyü aşağı indirerek kefen bezleriyle sardılar ve Yusuf'un hiç
kullanılmamış mezarına koydular.

Acaba, İsa'nın bunca zaman mezarda yalnız bayılmış durumda yattığını ileri sürenler
bunu inanarak mı söylüyorlar? Yani, duruşması boyunca gördüğü işkenceler, kırbaçlamalar
ve korkunç çarmıha gerilme işleminden sonra bir kişinin, soğuk bir taş mezarının
içinde, yemeksiz bakımsız 36 saat yaşayabileceğine mi inanmamız isteniliyor?
İki gün komada yattıktan sonra da, mezarın ağzını kapatan insan büyüklüğündeki
taşı yerinden oynatabilecek kadar birdenbire mi iyileşmişti? (Tabii bunu Romalı
gözcülerin dikkatini çekmeden başarıyor!) Bundan sonra ise yorgun bitkin, hasta
ve acıkmış olan İsa, öğrencilerini kendisinin ölümü yendiğine inandırabilecek
ölçüde kendini toparlamış mıydı? Ve O'nu bu acıklı durumda gören izleyicilerine,
kendisinin ölüp dirildiğini bildirerek onları bu haberi yaymak için dünyanın
dört köşesine yollamış, kendisinin de dünyanın sonuna dek onlarla birlikte olacağını
söylemiş, öyle mi? Üstelik 40 gün süreyle gizli bir yerde yaşayarak kendini
ancak ara sıra göstermiş, sonunda birdenbire ortadan kaybolmuş... Böyle bir
saçmalığa inanmak, Tanrı'nın gerçek bir mucize yarattığına inanmaktan çok daha
güç galiba.

Üçüncü bir teori olarak, İsa'nın cesedinin hırsızlar tarafından çalındığı ileri
sürülmüştür. Oysa bu açıklamayı destekleyen hiçbir kanıt yok. Hırsızların Romalı
gözcüleri nasıl aldattıklarını açıklayan yok. Hırsızlar İsa'nın bedenini ne
amaçla çalmışlar, üstelik ölüyü çalıp da niye kefeni yerinde bırakmışlar? Bu
soruları yanıtlamakta bir hayli zorluk çekilir.

Dördüncü bir açıklama denemesi, cesedin İsa'nın öğrencileri tarafından çalındığı
yolundadır. Matta bize, Yahudi din önderlerinin bu söylentiyi daha ilk günlerden
yaydıklarını bildirmektedir. İsa'nın cesedini çarmıhtan indirmesi için Yusuf'a
izin vermiş olan Pilatus'a, başkâhinlerle Ferisiler'den bir heyet geldi ve Validen
şöyle bir dilekte bulundular:

"Efendimiz" dediler, "O aldatıcının, daha yaşarken, 'Ben öldükten
üç gün sonra dirileceğim' dediğini hatırlıyoruz.

Onun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa
öğrencileri gelir, cesedini çalar

ve halka, 'Ölümden dirildi' derler. Bu sonuncu aldatmaca ilkinden beter olur"
(Matta 27:62-64).

Pilatus bu isteği onayladı. "Mezarı dilediğiniz gibi güvenlik altına
alın" dedi. Yahudiler, mezarın girişini kapatan taşı mühürleyerek çevreye
gözcü askerler diktiler. Matta bundan sonra, taşın yerleştirilip mühürlenmesinin
ve askerlerin dikilmesinin İsa Mesih'in dirilişine engel olmadığını anlatır.
Olaydan sonra gözcüler, olup bitenleri din büyüklerine bildirmek üzere kente
indiler. Bütün din önderleri, durumu görüştükten sonra askerlere para yedirerek
şöyle bir istekte bulundular:

"Siz şöyle diyeceksiniz: 'Öğrencileri geceleyin geldi, biz uyurken O'nun
cesedini çalıp götürdüler.'

Eğer bu haber valinin kulağına gidecek olursa biz onu yatıştırır, size bir zarar
gelmesini önleriz."

Böylece askerler parayı aldılar ve kendilerine söylendiği gibi yaptılar. Bu
söylenti Yahudiler arasında

bugün de yaygındır (Matta 28:13-15).

Ne var ki, bu hikaye de pek inandırıcı değildir. İster Romalı, ister Yahudi
olsun, mezarı koruma görevi için özel olarak seçilmiş olan gözcülerin hepsinin
aynı anda uyuya kalmasına hiç imkan var mı? Yok eğer uyumadılarsa, kadınlar
askerleri geçip taşı nasıl kaldırmış olabilirler?

Öğrencilerin, İsa'nın bedenini çalmayı başarmış olabileceklerini bir an için
kabul edelim. Yine de, söz konusu teoriyi büsbütün çürütmeye yetecek psikolojik
bir sorun var. İncil'in Elçilerin İşleri kısmında anlatılanlardan, kurtuluş
müjdesini yayan İsa'nın izleyicilerinin en çok diriliş olayı üzerinde durduklarını
öğreniyoruz. "Siz İsa Mesih'i öldürdünüz, ama Tanrı O'nu ölümden diriltti.
Biz de bu olayın görgü tanıklarıyız" diye duyuruyorlardı. Peki, bu adamlar
bile bile, kendi canlarının pahasına yalan haber mi yayıyorlardı? Öğrenciler
İsa'nın bedenini çaldılarsa, O'nun ölümden dirildiği haberini yaymaları düpedüz
yalancılıktı. Üstelik bu haberi yaymakla kalmadılar, bunu yaydıkları için birçok
acı çektiler. Sözde bir "peri masalı" uğruna hapse atılmayı, dövülmeyi,
hatta ölmeyi bile göze aldılar.

Böyle şey olur mu hiç? Kuşkusuz olmaz. İncil yazarlarının anlattıklarından ortaya
çıkan bir şey varsa o da şudur: İsa'nın izleyicileri, söylediklerine yüzde yüz
inanan kişilerdi. İstersen aldanmış olduklarını düşünebilirsin, ama kendileri
aldatıcı değillerdi. İkiyüzlülerle şehitler aynı kalıptan çıkamaz.

İsa'nın cesedinin ortadan kaybolması konusunda ileri sürülen beşinci açıklama
şöyledir: Romalı ya da Yahudi yetkililer, cesedi kendileri almış ve saklamışlar.
Bu varsayım, ilk bakışta diğerlerine oranla biraz daha mantıklı görünüyor. Yetkililerin
böyle bir şey yapmaları için yeterli gerekçeleri vardı. İsa Mesih'in dirilişle
ilgili sözlerini duymuşlar, öğrencilerinin bir dolap çevirmesinden korkuyorlardı.
Böylelikle, herhangi bir hileyi önlemek amacıyla, ölüye kendileri el koymuş
olabilirler.

Ne var ki, incelemeye tabî tutulduğunda bu varsayım da çöküyor. İsa'nın ölümünden
birkaç hafta sonra, izleyicilerinin O'nun dirildiği haberini nasıl cesaretle
yaymaya başladıklarını gördük. Haber hızla yayıldı. Bu yeni inancın, Yahudi
dininin temellerini yıkacağından, Kudüs'ü kargaşalığa sürükleyeceğinden korkuluyordu.
Yahudi ileri gelenleri halkın din değiştirmesinden, Romalı yetkililer ise ayaklanmadan
korktular. Bu durumda yetkililerin elinde tüm sorunu çözümleyecek bir koz vardı.
İsa'nın ölüsünü ortaya çıkarabilir, ölüye

nasıl, ne zaman ve neden el koyduklarını bildiren resmi bir açıklama yapabilirlerdi.

Oysa yetkililer, bunu yapacak yerde, sustular ve kabadayılığa başvurdular. Mesih
İnanlıları'nı tutukladılar. Tehdit ettiler, dövdüler, hapse attılar, haklarında
iftiralar yaydılar, düzenler kurdular, öldürdüler. Ama İsa'nın cesedi onların
elinde olsaydı, bütün bu zorbalıklar gereksiz olurdu. İncil inancı diriliş olayı
üzerine kurulmuştur. Diriliş olayının gerçek olmadığını kanıtlasalardı, yeni
inanç hareketi o saat batardı. Ama bunu yapamadılar; ceset onların elinde değildi.
Diriliş olayının gerçekliği konusunda yetkililerin suskunluğu, öğrencilerin
tanıklığı kadar güçlü bir kanıt oluyor.

İsa'nın mezarının boş olmasını, ölüsünün ortadan kaybolmasını açıklamak için
insanların uydurabildikleri teoriler işte bunlardır. Ama hiçbiri doyurucu değil;
üstelik hiçbiri için zerre kadar tarihsel kanıt yoktur. Ortada başka inandırıcı
bir açıklama olmayınca, İncil'deki sade, ciddi anlatımı neden yeğ tuttuğumuz
anlaşılabilir. İsa'nın bedeni insanlar tarafından yerinden kaldırılmadı; Tanrı
tarafından ölümden diriltildi.

2. Kefen Yerinde Duruyordu

İsa'nın ölüsünün ortadan kaybolduğunu anlatan İncil yazarları, bedeni sarmak
için kullanılan kefenin mezarda kaldığını özellikle belirtiyorlar. O pazar sabahı
Petrus ile birlikte mezara koşa koşa gelen Yuhanna bu noktanın üzerinde önemle
duruyor. Yuhanna'nın bu olayı bir görgü tanığı olarak aktardığı, anlatış şeklinden
açıkça anlaşılıyor (Yuhanna 20:1-10). Daha genç olan Yuhanna, Petrus'u geride
bırakarak mezara önce vardıysa da, ilkin dışarıdan bakmakla yetindi. Sonra Petrus
arkadan yetişti ve içeri girdi. Bunun üzerine "mezara ilk varan öğrenci
(Yuhanna) de içeri girip gördü ve iman etti." Soracağımız soru şu: Yuhanna,
inanmasına neden olacak ne gördü? Olayın anlatılışı, Yuhanna'yı inanmaya zorlayanın
yalnız ölünün ortadan kayboluşu olmadığı izlenimini veriyor. Bundan başka, cesedi
sarmak için kullanılan kefenin mezarda bulunması, hatta tam yerinde durması
Yuhanna'yı büyük ölçüde etkilemiştir.

Olayı yeni baştan gözden geçirelim. Aramatyalı Yusuf, İsa'nın cesedini çarmıhtan
indirip gömmek için Pilatus'tan izin istemişti. Yuhanna bize, İsa'nın gizli
bir yandaşı olan Nikodim'in de "yanına yaklaşık olarak 35 kilo karışık
mür ve öd ağacı özü alarak geldiğini" bildiriyor (Yuhanna 19:38-42). Sonra
Yusuf, Nikodim'le birlikte "İsa'nın ölüsünü alıp Yahudiler'in gömme geleneğine
göre onu baharatla keten bezlere sardılar." Ölüyü omuzlardan aşağı keten
sargılara sararak sargıların katlarına çeşitli baharatlar serptiler (Başı sarmak
için ayrı bir bez kullanılmış olmalı) (bkz. Yuhanna 11:44). Böylelikle Doğunun
gömme geleneklerine uyarak, yüz ve boyun kısmı açık bırakılmak üzere baş ve
vücut tümüyle sarılıydı. Bundan sonra ölüyü, mağara mezarın bir yanına oyulmuş
bir taşın üzerine yatırdılar.

Şimdi biz, İsa Mesih ölümden dirildiği sırada mezarının içinde bulunduğumuzu
düşünelim. Orada ne görecektik? Ölünün biraz kımıldadığını, sonra esneyip gerinerek
yavaş yavaş ayağa kalktığını mı görecektik? Hayır, İsa'nın yalnız baygınlıktan
ayıldığına inanmıyoruz. Tam anlamıyla ölmüştü ve yeniden yaşama döndü. Komadan
değil, ölümden dirildi. Öyleyse biz olay yerinde olsaydık ne görecektik? Birdenbire
ölünün ortadan kaybolduğunu, görünmez olduğunu fark edecektik. Ansızın yok olan
ölü, yepyeni, apayrı, görkemli bir duruma değiştirilmiş olacaktı. Diriliş bedeni,
sonradan kapalı kapılardan geçebileceği gibi, şimdi de kefenin içinden geçecekti.
Sargılar ise,olduğu yerde, hemen hemen aynı şeklini korumuş biçimde kalacaktı.
Hemen hemen diyoruz, çünkü içindeki ceset çekildikten sonra, 35 kilo baharatın
ağırlığı altında kalan kefen çökmüş, yassılaşmış duruma gelecekti. Ayrıca vücudu
saran kefenle başı örten bez arasında, boynun yerini gösteren bir boşluk kalacaktı.
Kalınca sarılmış baş örtüsü ise, eski bir Osmanlı sarığı gibi, büyük olasılıkla
bombeli biçimini az çok koruyacaktı.

Yuhanna'nın anlattıklarını dikkatli bir şekilde incelersek, mezarda kalan kefenin
bu üç özelliği gözümüze çarpmaktadır: İlk önce Yuhanna, keten bezlerin "yerde
yattığını" gördü. Özgün metinde iki kez yinelenen bu deyim, birincisinde
vurgulu durumda kullanılmaktadır. Cümle şöyle de görülebilir: "Keten bezleri,
yerde yatar (ya da 'çökmüş') durumda gördü." Yuhanna, başı örtmek için
kullanılan bezi de "Keten bezlerden ayrı bir yerde sarılı gördü."
Bu anlatımdan, baş örtüsünün buruşturulup bir köşeye atıldığı anlamını çıkartmaktayız.
Baş örtüsü yine taş sekinin üzerinde, ama vücut kısmına sarılan bezlerden belirli
bir mesafede ayrı duruyordu. Ayrıca bu bez, diğerleri gibi çökmüş durumda değil,
"sarılı" duruyordu. Kullanılan sözcük, içi boş, ama bombe biçimini
koruyan sarık bezin durumunu tanımlıyor.

Mezara gelen iki öğrenciyi bekleyen görünümü şimdi rahatlıkla gözümüzün önüne
getirebiliriz. İçeri baktıklarında, taş sekinin üzerinde, olduğu yerde çökmüş
kefen ve biraz ilerde duran kabak biçimindeki baş örtüsü gözlerine çarptı. Bunlar,
olup bitenleri bütün açıklığıyla belirtmekteydi. Bu yüzden de Yuhanna ile Petrus,
"gördüler ve iman ettiler." Mezarda kalmış sargılara bir bakış, diriliş
olayının gerçekliğini kanıtlamaya yetiyordu. Ölüyü saran bezler kaldırılmamış,
yerinden oynatılmamış, herhangi bir şekilde insan eliyle dokunulmamıştı. Yeni
bir yaşama çıkan kelebeğin geride bıraktığı kozaya benziyordu.

Petrus ile Yuhanna'ya İsa'nın dirildiği haberini getirdikten sonra mezara dönen
Mecdelli Meryem de aynı duruma tanık oldu. "Ağlarken eğilip mezarın içine
baktı. Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa'nın cesedinin yattığı yerin
başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu" (Yuhanna 20:11, 12). İki melek,
herhalde boş kefen ortalarında olmak üzere taş sekinin iki ucunda oturuyorlardı.
Matta ve Markos, meleklerin şu sözünü ekliyorlar: "O burada yok; söylemiş
olduğu gibi dirildi. Gelin, O'nun yattığı yeri görün" (Matta 28:6; Markos
16:6). Okuyucu, meleklerin varlığına ister inansın, ister inanmasın, İsa Mesih'in
cesedinin yatırıldığı yere ilişkin bu sözler, İncil yazarlarının anlatmak istediklerini
pekiştirmektedir. Gerek cesedin ortadan kaybolması, gerekse de boş kefenin durumu,
İsa'nın gerçekten ölümden dirildiğine güçlü birer kanıttır.

3. İsa'yı Gördüler

İncil'i okumuş olan herkes, İsa Mesih'in ölümden dirildikten sonra bazı olağanüstü
yollardan izleyicilerine göründüğünü biliyor. Dirilmiş olan İsa'nın, Petrus'un
deyimiyle "seçilmiş tanıklara" ayrı ayrı on olayda göründüğünü okuyoruz:

1. Mecdelli Meryem'e (Yuhanna 20:14-18; Markos 16:9).

2. Mezardan dönen kadınlara (Matta 28:8-10).

3. Petrus'a (Luka 24:34; l.Korintliler 15:5).

4. Emmaus köyüne gitmekte olan iki öğrenciye (Luka 24:13-31).

5. Yukarı odada toplanmış bulunan on öğrenciye (Luka 24:36-45; Yuhanna 20:19-24).

6. Bundan bir hafta sonra Tomas'ın da aralannda bulunduğu On bir öğrenciye (Yuhanna
20:24-29).

7. Celile'de "500'ü aşkın kardeşe" (l.Korintliler 15:6).

8. Celile Gölü'nün kıyısında, balık tutmaya giden yedi öğrenciye (Yuhanna 21:1
-23).

9. Yakup'a (l.Korintliler 15:7).

10. Son olarak da İsa Mesih göğe çıkarken Zeytin Dağı'ndakilere göründü (Elçilerin
İşleri 1:3-12).

l.Korintliler 15. bölümde dirilmiş olan İsa'yı görenleri sıralayan Pavlus,
kendisinin de Şam yolunda İsa'yı gördüğünü belirtiyor. İncil'de yer almamış
başka olaylar da olabilir. Nitekim Luka, İsa'nın "elem çektikten sonra
40 gün süreyle... kendisini çok sayıda kanıtlarla öğrencilerine dirilmiş olduğunu
gösterdiğini" yazıyor (Elçilerin İşleri 1:3).

Görgü tanıklarının diriliş olayına ilişkin tanıklıklarını önemsemeden geçiştiremeyiz.
Anlatılanlar için bir açıklama bulmak zorundayız. Akla üç açıklama geliyor:
Ya anlatılanlar uydurmadır, ya tanıklar gerçekte varolmayan hayaller gördüler,
ya da anlatılanlar gerçektir.

Bunlar uydurma olabilir mi? Böyle bir düşüncenin çürütülmesine fazla yer ayırmamıza
gerek yok. Dirilmiş olan İsa Mesih'in birçok izleyicisine görünmesiyle ilgili
anlatılanların bile bile uydurulmuş olamayacağı apaçık ortadadır. Bir kere yazılanlar
ciddi, sade, süslemesizdir. Ayrıca olayların anlatılış tarzları ve verilen ayrıntılar,
bunların gerçek görgü tanıklarının işi olduğunu gösteriyor. Petrus ile Yuhanna'nın
mezara koşuşları, Emmaus yolundaki konuşmalar, uydurma olamayacak ölçüde canlılıkla
ve gerçekçilikle anlatılmaktadır.

Üstelik bunlar uydurma olsa, hiç de ustalıkla uydurulmamıştır. Diriliş olayını
biz uyduracak olsak, İncil yazarlarının anlattıklarını basitleştirmeye, bütün
güçlükleri ortadan kaldırmaya dikkat ederdik. İsa'nın öğrencilerinin kuşku ve
korkularını ya hafifletir ya da hiç anlatmazdık. Ayrıca sonraki yüzyıllarda
yazılmış bazı sahte belgelerin yaptığı gibi, diriliş anını da bütün görkemiyle
betimlemek isterdik. Ölümün zincirlerini kırıp mezardan büyük zaferle çıkan
Tanrı Oğlu'nun gücünü ve yüceliğini belirten bir bölüm eklerdik. Oysa asıl diriliş
anının hiçbir görgü tanığı olmadığı için, İncil'de anlatılmamıştır. Yine de,
alaycıların laflarına hedef olmamak için, herhalde ilk tanık olarak kötü kadın
diye bilinen Mecdelli Meryem'i seçmezdik.

Uydurma teorisine karşı, anlatılanların sadeliğinden daha da güçlü bir itiraz
var. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İsa'nın öğrencileri birinci yüzyılın inanlıları,
İsa Mesih'in ölümden dirildiğine yüzde yüz inanmışlardı. İncil'de, baştan başa
bir zafer havası esiyor. Yazarlarının, acıklı bir şekilde aldanmış kişiler olduğu
düşünülebilir. Oysa anlattıklarını, bile bile uydurmuş olamazlar.

Anlatılanlar uydurma değilse, tanıkların gördükleri sırf sanrı mıydı? Gerçekte
var olmayan bir şeyi hayal mi etmişlerdi? Bu görüş, birçokları tarafından güvenle
ortaya atılmıştır. Kuşku yok ki ruhbilimciler, bu tür sanrı gören kişilerle
sık sık karşılaşmaktadırlar. Sanrı sözcüğü, "Uyanık bir kişinin, kendi
dışında var sandığı, ama gerçekte yok olan olguları algılaması" biçiminde
tanımlanır. Böyle hayaller görme eğilimi, çoğunlukla akli dengesi biraz ya da
tümüyle bozuk olan kişilerde görülmektedir. Olmayan şeyleri gören, sesler işiten,
adeta kendi yapay dünyalarında yaşayan kişiler vardır. Ne var ki, İsa'nın öğrencilerinin
böyle dengesiz kişiler oldukları söylenemez. Atılgan Petrus, kuşkucu Tomas bizim
kadar normal, aklı başında olan kişilerdir.

Bazen gayet normal kişilerin de sanrı (hayal) gördüğü bilinmektedir. Oysa böyle
durumlarda şu iki koşul genellikle uygun oluyor: İlk önce sanrı gören, bir süreden
beri belirli bir özlem beslemiş, bunun üzerinde düşünüp taşınmıştır. İkinci
olarak zaman, yer ve ortam böyle bir olguya elverişlidir. İçte güçlü bir özlem,
dışta da elverişli bir ortam olmalıdır.

Ne var ki, İncil'de İsa Mesih'in dirilişiyle ilgili anlatılanları incelersek,
bu koşullardan her ikisinin de eksik olduğu anlaşılıyor. İsa'nın izleyicilerinde
özlem ve umut yerine tam tersini görüyoruz. Boş mezarı ilk gören kadınların,
"Korku ve şaşkınlık içinde" kaçtıklarını okuyoruz. Mecdelli Meryem
ve öbür kadınlar, İsa'nın yaşamakta olduğu müjdesini getirince, öğrenciler inanmadılar.
Kadınların getirdiği haber, onlara boş laf, çocuk masalı gibi geldi. Hatta İsa'nın
kendisi birdenbire ortalarında göründüğü zaman öğrenciler "ürküp korktular,
bir hayalet gördüklerini sandılar" (Luka 24:36-43). Öyle ki İsa onları,
"imansızlıklarından ve yürek katılıklarından ötürü ayıpladı" (Markos
16:14). Tomas ise, İsa'nın yaralarını kendi gözleriyle görmedikçe, kendi elleriyle
dokunmadıkça inanmamakta direndi. İsa ile öğrencilerinin Celile'de bir dağ başındaki
buluşmaları şöyle anlatılmaktadır: "O'na tapındılar, ama bazıları kuşku
içindeydi" (Matta 28:16,17). Burada asılsız bir umut, bilinçsiz bir kanma,
kör bir inanma durumu yoktur. İsa'nın öğrencileri saf, kolaylıkla aldatılabilen
kişiler değillerdi; tersine, oldukça ihtiyatlı, kuşkucu, inanmakta ağır davranan
kişilerdi. Her zaman sanrı (hayal) gören tipten değillerdi. Birtakım garip hayaller
onları ikna edemezdi. Onların imanı, kendi görgüleriyle doğrulanan somut gerçekler
üzerine kurulmuştu.

Sanrıların görülmesine uygun olacak dış ortam da yoktu. Dirilmiş olan İsa kendini,
hep kutsal sayılan, O'nun anısıyla bağlantılı bir iki özel yerde gösterseydi,
belki bizde de kuşku uyandırırdı. Örneğin İsa, öğrencilerine yalnızca 'yukarı
oda'da görünseydi, kuşkuya düşmekte biraz hakkımız olurdu. On bir öğrenci, İsa'nın
ölümünden önceki son saatlerini kendisiyle birlikte geçirmiş oldukları yukarı
odada toplanmışlardı. Eski güzel günlerini anımsarken, yeniden yanlarına döneceğine
ilişkin sözlerini akla getirirken, ateşli umutlar ve özlemlerinin sonucu olarak
Kendisi birdenbire ortalarında görünüverseydi, öğrencilerin gerçekten kendilerini
aldattıkları düşünülebilirdi.

Ama durum böyle değildi. Nitekim dirilmiş olan İsa'nın izleyicilerine göründüğü
on olayı incelersek yer, ortam ve tanıklar bakımından büyük farklılıklar görürüz.
İsa, bazen Mecdelli Meryem, Petrus ve Yakup gibi bir tek kişiye, bazen birkaç
kişilik gruba, bir keresinde de 500'ü aşkın bir kalabalığa göründü. Mezarın
bulunduğu bahçede, Kudüs yakınlarında, yukarı odada, Emmaus yolunda, Celile
Gölü'nün kıyısında, Celile'de bir dağ başında ve de Zeytin Dağı'nda izleyicilerine
göründü.

Yer ve tanıklar bakımından farklılıklar olduğu gibi, kişilerin ruhsal durumları
bakımından da farklılıklar görülmektedir. Mecdelli Meryem ağlıyordu; kadınlar
korku ve şaşkınlık içindeydiler; Petrus vicdan azabı çekiyordu; Tomas kuşkuya
kapılmıştı; yolunda yürüyen iki öğrenci ise balık avlamakla uğraşıyordu. Yine
de bu kişilerin tüm kuşku ve korkularına, imansızlık ve dalgınlıklarına karşın,
ölümden dirilmiş Efendileri kendini onlara gösterdi.

4. Öğrencilerin Yaşamları Değişti

Diriliş olayının en güçlü kanıtlarından biri de, İsa'nın öğrencilerinde görülen
şaşılacak değişikliktir. Bizi boş mezara, çökmüş kefene ve dirilmiş Efendi'ye
bakmaya çağırıyorlar; "bize bakın" demiyorlar. Ama kendilerindeki
şaşırtıcı değişiklik hemen göze çarpıyor. İncil'in ilk dört bölümünden tanıdığımız
bu kişiler, Elçilerin İşleri bölümüne gelince tümüyle değişmişlerdir. Efendilerinin
ölümü onları umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde bırakmıştı. Oysa birkaç sayfa
sonra karşılaştığımız öğrenciler, Rab İsa Mesih uğruna yaşamlarını vermeye hazır,
dünyayı altüst eden kişilerdir.

Bu değişikliğin nedeni ne olabilir? İsa'nın izleyicilerinde gördüğümüz iman,
güç, sevinç ve sevgi nereden kaynaklanıyor? Kuşkusuz Tanrı'dan gönderilen Kutsal
Ruh'un üzerlerine inmesi bu değişikliği getirdi. Ama Kutsal Ruh'un gelmesi de,
İsa Mesih'in ölümden dirilişi ve göğe dönmesine bağlıydı. Sanki diriliş olayı,
büyük manevi ve ruhsal güçleri salıvermiştir. İlk örnek hemen akla gelir.

Birincisi Simun Petrus'tur. İsa Mesih'in yargılanması sırasında Petrus adeta
ortadan silinmişti. Üç kez Efendisini tanımazlıktan geldi. Sanki İsa'dan hiçbir
şekilde etkilenmemiş gibi, sövüp sayarak O'nu yadsıdı. Sonra, yaptığının farkına
varınca hüngür hüngür ağladı. İsa'nın ölümünden sonra Petrus'un tümüyle hüsrana
uğramış olarak, kapalı kapılar ardında diğer öğrencilerle birlikte yukarı odada
beklediğini görüyoruz.

Ne var ki İncil'in sayfalarını çevirdiğimizde, bambaşka bir Petrus çıkıyor karşımıza.
Bu kez Petrus, Kudüs kentinde, belki de yukarı odanın bulunduğu evin önünde,
şaşılacak bir cesaretle tanrısal müjdeyi duyurmaktadır. Kalabalık halk kitlelerinin
karşısında, öyle etkili bir şekilde konuşuyor ki, 3000 kişi İsa Mesih'e iman
edip vaftiz oluyorlar. Daha sonraki sayfalarda Petrus'un, İsa'yı idam ettiren
aynı Yüksek Kurul'un önünde inancında direndiğini görüyoruz. İsa'nın adı uğruna
acı çekmeye layık görüldüğü için seviniyor. Bundan bir süre sonra da, idam edileceği
günün arifesinde hücresinde mışıl mışıl uyuyor (Elçilerin İşleri 2:1-41, 5:17-42;
12:1-10).

Simun Petrus yepyeni bir insan oldu. Rüzgarın etkisiyle öteye beriye sürüklenen
kum yığını ortadan kalktı. Onun yerinde, Petrus adının öz anlamı gibi sapasağlam
bir kaya duruyor. Nedir bu değişikliği yaratan?

İkinci örneğimiz olarak, Kudüs'teki inanlılar topluluğunda önderlik görevini
üstlenen Yakup'u ele alalım. Yakup, İsa'nın yaşamı boyunca kendisine inanmamakta
direnen üvey kardeşlerinden biridir. Oysa Elçilerin İşleri kısmının ilk bölümüne
gelince, dua için birlikte toplanan Mesih İnanlıları'nın listesine "İsa'nın
kardeşleri" de eklenmiştir. Demek Yakup da yeni iman etmiştir. Onu değiştiren,
iman etmesine yol açan şey nedir? Sorunun yanıtını belki 1.Korintliler 15:17
ayetinde bulabiliriz. Dirilmiş olan Kurtarıcıyı görenleri sıralayan Pavlus,
İsa'nın "Yakup'a da göründüğünü" belirtiyor.

Petrus'un korkusunu cesarete, Yakup'un kuşkusunu da imana dönüştüren, bu diriliş
olayıdır. Yahudiler'in tapınma günü olan Cumartesi gününü Pazar günüyle değiştiren,
Tanrı'nın halkı olarak da Yahudiler'in kalıntısı yerine Mesih İnanlıları topluluğunu
geçiren, İsa Mesih'in ölümden dirilişi oldu. Mesih düşmanı Saul'u Tanrı'nın
elçisi Pavlus yapan, onu önceleri ortadan kaldırmaya çalıştığı inancın savunucusu,
yayıcısı durumuna getiren, İsa'nın dirilişidir. Pavlus şunları yazar: "Son
olarak da bana göründü."

Diriliş olayının kanıtları işte ortada. İsa'nın ölüsü ortadan kayboldu. Ölüyü
sarmak için kullanılan keten bezler ise mezarda olduğu yerde kaldı. İsa birçoklarına
göründü. Ve öğrencileri büsbütün değiştirildiler. Bu olay için, Mesih İnanlıları'nın
savından başka doyurucu bir açıklama yoktur. "Rabbimiz gerçekten dirilmiştir!"

"Rabbim ve Tanrım"

Kitabımızın ilk dört bölümünü, tarihte gelmiş geçmiş en etkileyici kişiliğin
araştırılmasına ayırmış bulunuyoruz. Nasıra Kenti'nden, halktan bir marangoz
olan, üç yıl kadar gezici bir vaiz olarak halka hizmet eden, sonunda en ağır
suçlulara verilen ölüm cezasıyla ölen İsa Mesih'in öyküsüdür bu...

Kendisi hakkında birçok büyük iddialarda bulundu.

Görebildiğimiz kadarıyla tümüyle kusursuz, eksiksiz, suçsuz bir yaşam sürdü.
Öldükten sonra yeniden yaşama döndü.
despina Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 06-10-2009, 09:14 PM   #2
teslimolan
Yeni Üye
 
teslimolan 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Jun 2009
Yaş: 46
Mesajlari: 14
Teşekkür Etme: 0
Teşekkür Edilme: 0
Teşekkür Aldığı Konusu: 0
Üye No: 83588
Rep Power: 1130
Rep Puanı : 10
Rep Derecesi : teslimolan is on a distinguished road
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Mezmurlar 9
önceki bölüm sonraki bölüm

1 Ya RAB, bütün yüreğimle sana şükredeceğim, Yaptığın harikaların hepsini anlatacağım.

2 Sende sevinç bulacak, coşacağım, Adını ilahilerle öveceğim, ey Yüceler Yücesi!

3 Düşmanlarım geri çekilirken, Sendeleyip ölüyorlar senin önünde.

4 Çünkü hakkımı, davamı sen savundun, Adil yargıç olarak tahta oturdun.

5 Ulusları azarladın, kötüleri yok ettin, Sonsuza dek adlarını sildin.

6 Yok olup gitti düşmanlar sonsuza dek, Kökünden söktün kentlerini, Anıları bile silinip gitti.

7 Oysa RAB sonsuza dek egemenlik sürer, Yargı için kurmuştur tahtını;

8 O yönetir doğrulukla dünyayı, O yargılar adaletle halkları.

9 RAB ezilenler için bir sığınak, Sıkıntılı günlerde bir kaledir.

10 Seni tanıyanlar sana güvenir, Çünkü sana yönelenleri hiç terk etmedin, ya RAB.

11 Siyon'da oturan RAB'bi ilahilerle övün! Yaptıklarını halklar arasında duyurun!

12 Çünkü dökülen kanın hesabını soran anımsar, Ezilenlerin feryadını unutmaz.

13 Acı bana, ya RAB! Ey beni ölümün eşiğinden kurtaran, Benden nefret edenler yüzünden çektiğim sıkıntıya bak!

14 Öyle ki, övgüye değer işlerini anlatayım, Siyon Kenti'nin kapılarında Sağladığın kurtuluşla sevineyim.

15 Uluslar kendi kazdıkları kuyuya düştü, Ayakları gizledikleri ağa takıldı.

16 Adil yargılarıyla RAB kendini gösterdi, Kötüler kendi kurdukları tuzağa düştü. -Higayon

17 Kötüler ölüler diyarına gidecek, Tanrı'yı unutan bütün uluslar...

18 Ama yoksul büsbütün unutulmayacak, Mazlumun umudu sonsuza dek kırılmayacak.

19 Kalk, ya RAB! İnsan galip çıkmasın, Huzurunda yargılansın uluslar!

20 Onlara dehşet saç, ya RAB! Sadece insan olduklarını bilsin uluslar.
----------------------------------
Burada acik ve net olarak Mesih in tuzaktan kurtuldugu yaziyor ve tuzak kuranlar kendi kazdiklari kuyuya düstükleri yaziyor. Madem Isa Mesih yazilani gerceklestirmek icin geldigine inaniyorsunuz o zaman burdaki yazilani es gecemezsiniz. Mezmurlari iyi okuyun cünkü gerceklestirilecek olan orada. Mezmurlarda Mesih kurtulmustur tuzaklardan. 150 Mezmuru da iyi okuyun.

----------------------
teslimolan Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 11-22-2009, 04:22 PM   #3
biqboy
ÇaKaL Üye
 
biqboy 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11
Teşekkür Edilme: 32
Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi : biqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Paylaşım için saol
__________________
biqboy Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
CevaplaCevapla


Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1)
 

Mesaj kurallari
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Acik
[IMG] kodlarAcik
HTML kodlari Kapali


Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 04:25 PM.

Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.