www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Her Telden > Din Bilimleri > Hıristiyanlık

CevaplaCevapla
 
Konu Seçenekleri Görünüm Şekli
Eski 06-09-2009, 12:18 PM   #1
despina
Geçerken Uğradım
 
despina 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0
Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1149
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi : despina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to behold
Cinsiyet : Bayan
Belirlenen 9-Kurtulus Armagani

"Kurtuluş" İncil'deki anlamıyla çok geniş kapsamlı bir kavramdır.
Sözcüğün, sadece günahların bağışlanmasını içerdiğini düşünmek hata olur. Tanrı
geçmişimizle olduğu kadar, şimdiki durumumuzla ve geleceğimizle de ilgilenmektedir.
Bizi ilk önce kendisiyle barıştırmayı tasarladığı gibi, bundan sonra da bizi
günden güne bencillikten kurtarmayı ve diğer insanlarla uyumlu bir ilişki ortamına
ulaştırmayı amaçlıyor. Suçlarımızın bağışlanması ve Tanrı ile barıştırılmamız,
İsa Mesih'in çarmıhtaki ölümüne dayanmaktadır. Ne var ki Tanrı, bizi benliğin
köleliğinden kurtarmak ve İmanlılar Topluluğu'nda bizleri sevgi bağıyla birleştirmek
işini Kutsal Ruhu aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Şimdi İsa Mesih'in bize
sunduğu kurtuluş armağanının bu iki yönünü ayrı ayrı inceleyelim.

Mesih'in Ruhu

Bundan önceki bölümlerde gördüğümüz gibi, günahlarımız birbirine bağlı olmayan
bir dizi davranıştan ibaret değildir; bunlar, ruhumuzu kemiren ahlaksal hastalığın
birer belirtisidir. Bu durumu açıklamak için İsa, birkaç kez ağaçla meyvesi
benzetmesini kullandı. Meyvenin iyi ya da kötü olması, yetiştiği ağacın niteliğine
bağlıdır. "Her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir.
İyi ağaç kötü meyve veremez. Kötü ağaç da iyi meyve veremez" (Matta 7:17-18).

İşlediğimiz günahların kaynağı, günahlı tabiatımız; doğuştan aldığımız kötü
ve kendine dönük öz doğamızdır. İsa'nın belirttiği gibi, günah içimizden, "yüreğimizden"
gelir. Buna göre insanın davranışlarının düzeltilmesi, öz doğasının değiştirilmesine
bağlıdır. İsa şöyle der: "Her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü
meyve verir."

Ama insan doğası değiştirilebilir mi? Ekşiyi tatlıya dönüştürmek mümkün müdür?
Gururlu kişiyi alçakgönüllü yapmak, bencil kişiyi kendi çıkarını düşünmeyen
biri durumuna getirmek mümkün olur mu? Kutsal Kitap, böyle mucizelerin kesinlikle
gerçekleşebileceğini bildiriyor. İşte "iyi haber"in güzel yönlerinden
biri de budur. İsa Mesih, yalnız Tanrı önündeki yasal durumumuzu değil, öz doğamızı
bile değiştirmeyi öneriyor. İsa Nikodim'le konuşurken, "yeni doğuş"un
gerekliliği üzerinde durdu. Şu sözler bizim için de geçerlidir: "Sana doğrusunu
söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni göremez...
Sana, 'Yeniden doğmalısınız' dediğime şaşma" (Yuhanna 3:3-7).

Pavlus da göze çarpıcı bir anlatımla bu konuya değinmektedir: "Eğer bir
kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır" (2.Korintliler 5:17). İncil'in duyurduğu
iyi haber şudur: Tanrı bize yeni yürek, yeni tabiat, yeni doğuş vermek, bizi
yeni yaratıklar yapmak istiyor.

Bu şaşılacak iç değişiklik Kutsal Ruh'un işidir. Yeni doğuş, "yukarıdan"
gelen bir doğuştur. Yeniden doğmak demek, Tanrı'nın Ruhu'ndan doğmak demektir.
Burada, derin bir sır olan Tanrı'nın "üçlü birliği" öğretisini derinlemesine
incelemeyeceğiz. İsa Mesih'in elçilerinin Kutsal Ruh hakkında yazdıklarına bakmamız,
öğretişlerini yaşamlarıyla doğruladıklarından, şimdilik yeterlidir.

Kutsal Ruh'un, İsa'nın dirilişinden elli gün sonra, Pentikost Günü'nde Mesih
İnanlıları'nın üzerine dökülmesi olayı Elçilerin İşleri 2. bölümde anlatılmaktadır.
Oysa Kutsal Ruh'un ilk kez o gün ortaya çıkmadığını, Pentikost Günü'nde işe
başlamadığını anlamamız gerek. Kutsal Ruh Tanrı'dır. Buna göre her zaman var
olmuştur, evrenin yaratılışından beri etkinliğini sürdürmektedir. Eski Antlaşma'nın
birçok yerinde Kutsal Ruh'tan söz edilir. Peygamberler, O'nun insanlar arasındaki
çalışmalarının artacağı ve yayılacağı zamanı dört gözle beklemekteydiler. O
zaman Tanrı'nın Kendine ait olanların içine Ruh'unu koyup Kutsal Yasa'yı tutmalarına
olanak sağlayacağını biliyorlardı.

İsa Mesih, eski peygamberlerin uzaktan gördükleri bu olayın hemen gerçekleşeceğini
bildirdi. Ölümünden birkaç saat önce, öğrencileriyle birlikte yukarı odada bulunan
İsa, O'nun yerini alacak "Yardımcı"dan, "Gerçeğin Ruhu"ndan
söz etmeye başladı. Nitekim İsa, Kutsal Ruh'un gelmesinin, izleyicileri açısından
Kendisinin yanlarında kalmasından daha yararlı olacağını söyledi. "Benim
gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem,
O'nu size gönderirim" dedi (Yuhanna 16:7). İsa Mesih, izleyicilerinin yanlarında
bulunuyordu. Kutsal Ruh ise içlerinde olacaktı (Yuhanna 14:7).

İsa Mesih'in öğrencilerine verdiği eğitimin bir bakıma başarısızlığa uğradığı
düşünülebilir. İsa birkaç kez onlara, kendilerini çocuk gibi alçaltmalarını
söylemişti; ama Simun Petrus, sona dek gururlu, kendine güvenen biriydi. İsa
sürekli olarak öğrencilerine, birbirlerini sevmelerini öğretmişti; oysa Yuhanna
bile, sona dek "gökgürültüsü oğlu" lakabını hak ettiğini gösterdi.
Bununla birlikte, Petrus'un birinci mektubunu okursak, onun alçakgönüllülük
konusundaki öğretişi hemen göze çarpar. Yuhanna'nın mektuplarından ise sevgi
akıyor. Ne oldu? Onları kim değiştirdi? Kutsal Ruh'un işidir bu. İsa öğrencilerine,
alçakgönüllük ve sevgiyi öğretti. Ama Kutsal Ruh, öz benliklerine girip onları
içten içe değiştirinceye dek, her iki özellikten de yoksun kaldılar.

Pentikost Günü'nde İsa Mesih'in izleyicileri "Kutsal Ruhla doldular (Elçilerin
İşleri 2:4). Bunun yalnızca ileri gelen Tanrı adamlarına özgü bir deneyim olduğunu
sanmayalım. "Ruhla dolu olun" buyruğu, tüm Mesih İnanlıları'na verilmiştir
(Efesliler 5:18). Tanrı'nın Ruhu, yeniden doğan her inanlının içine yerleşir,
öz benliğinde yaşar. Kutsal Ruh kişinin yüreğine gelmemişse, o kişi gerçek bir
Mesih İnanlısı değildir. Pavlus şöyle yazıyor: "İçinde Mesih'in Ruhu olmayan
kişi Mesih'in değildir" (Romalılar 8:9).

İsa Mesih'e iman ettiğimiz zaman, kendimizi O'nun yönetimine bıraktığımız anda
Tanrı'nın Ruhu içimize yerleşir. Tanrı O'nu yüreğimize gönderir (Galatyalılar
4:6). Bedenimiz, Kutsal Ruh'un tapınağı olur (l.Korintliler 6:19).

Bu demek değildir ki bundan böyle günah işleme olanağı bütünüyle ortadan kalkmıştır.
Tersine, ruhsal savaş daha da şiddetlenmiş olur. Oysa bize günahı yenme yolu
açılmıştır. Pavlus Galatyalılar'a yazdığı mektupta, söz konusu savaşı canlı
bir anlatımla betimlemektedir. Bir yandan "beden" diye adlandırılan
doğuştan aldığımız bencil tabiatımız, öbür yandan da "Ruh" kıyasıya
çekişiyorlar. "Benlik Ruh'a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular... Bunlar
birbirine karşıttır" (Galatyalılar 5:17).

Bu sözler, öyle kuru bir varsayım değildir. Pavlus'un burada anlattığı durum,
her imanlının her günkü kişisel deneyimidir. Bizi alt etmeye uğraşan kötü arzular
sürekli olarak bastırmaktadır. Ne var ki, aynı zamanda bizi yukarıya, kutsallığa
doğru çeken bir karşıt gücün de bilincindeyiz. "Beden" diye adlandırılan
günahlı tabiata her istediğini yapma olanağı tanınsa, bizi yazarın sıraladığı
kötülükler bataklığına sürüklerdi. Öte yandan, Kutsal Ruh'un bizi yönetmesine
izin verirsek, sonuç olarak yaşamımızda, "Sevgi, sevinç, esenlik, sabır,
şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim" oluşur (Galatyalılar
5:19-23). Herkese hoş görünen bu erdemlere Pavlus, "Ruh'un meyvesi"
diyor. İmanlı kişinin karakteri, Kutsal Ruh'un güzel meyveler yetiştirmek için
uğraş verdiği bir meyve bahçesine benzetiliyor. İyi ağaç iyi meyve verir.

Öyleyse, Ruh'un meyvesinin yetişmesi ve olgunlaşması için günahlı benliğimiz
nasıl bastırılabilir? Bu sorunun çözümü, her ikisine karşı takındığımız tutuma
bağlıdır. "Mesih İsa'ya ait olanlar, doğal benliği, tutku ve arzularıyla
birlikte çarmıha germişlerdir." "Kutsal Ruh'un yönetiminde yaşayın.
O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz" (Galatyalılar 5:16,
24). Günaha eğilimli öz benliğimize karşı kesinlikle direnmeliyiz. Bu öylesine
sert bir tutum gerektiriyor ki, "çarmıhımızı yüklenme" şeklinde anlatılmaktadır.
Diğer yandan, içimize yerleşmiş olan Kutsal Ruh'a kayıtsız şartsız yaşamımızın
yönetimini teslim etmeliyiz. Günahlı benliğe karşı koyup Ruh'un sözünü dinleme
alışkanlığını ne denli geliştirebilirsek, günahlı tabiatın çirkin işleri de
o ölçüde ortadan kaybolur, bunların yerini Kutsal Ruh'un tatlı meyvesi alır.

Pavlus, aynı gerçeği şöyle dile getirmektedir: "Biz hepimiz peçesiz yüzle
Rab'bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O'na benzer olmak üzere
değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor" (2.Korintliler 3:18).
Gözümüzü İsa Mesih'ten ayırmadıkça, O'nun Ruhu aracılığıyla günden güne Mesih'in
benzerliğine değiştiriliriz. Kuşkusuz bize düşen görevler var: Kesin bir kararlılıkla
günahlarımıza sırt çevirmek, İsa'ya güvenmek, kendimizi O'nun yönetimine bırakmak
sorumluluğu bizimdir. Oysa kutsallık, temelde Kutsal Ruh'un işidir.

Tanınmış bir Tanrı adamı bu durumu şöyle açıklardı. "Önüme Hamlet ya da
Romeo ve Juliet gibi bir piyes koyup benim de öyle bir yapıt çıkartmamı isteseler
boşuna olur. Bunu Shakespeare yapabildi, ben yapamam. Aynı şekilde, bana İsa'nın
yaşamını gösterip benim de öyle bir yaşam sürmemi istemek saçmalıktır. İsa bunu
yapabildi, ben yapamam. Ne var ki, Shakespeare'deki üstün yetenekli ruh gelip
benim içimde yaşayabilse, o zaman ben de üstün yapıtlar çıkartırım. Aynı şekilde,
İsa'nın Ruh'u gelip benim içimde yaşarsa, O'nunkine benzer bir yaşam sürebilirim.
İsa Mesih'te çağrıldığımız kutsallığın sırrı budur. İsa'nın yaşamını taklit
etmek için çırpınıp çabalamak yerine, O'nun kendi Ruhu'yla bizi doldurmasını
istemeliyiz. O'nu örnek almamız yeterli değildir; O'nu Kurtarıcımız ve Rab olarak
da benimsememiz gerekiyor."

Böylelikle İsa Mesih'in günahları kaldıran ölümü sonucunda suçlarımız bağışlanabilir
ve içimize yerleşen Mesih'in Ruh'u aracılığıyla günahın gücü kırılabilir.

Mesih İnanlıları Topluluğu

Günahın kötü etkisi her zaman dışa vurur ve bunun sonucu olarak da çevremizdekilerle
uyumumuzu bozar. Yaratıcımızla ilişkilerimizi altüst ettiği gibi, soydaşlarımızla
da aramızı açar. Kendi deneylerimizden, okuldaki bir sınıf, fabrikada çalışan
işçiler ya da bir iş ortaklığı olsun, herhangi bir topluluğun nasıl kıskançlık
ve düşmanlık yuvasına dönüşebildiğini biliyoruz. İnsanların uyum içinde yaşaması
çok güçtür.

Ne var ki Tanrı bizi Kendisiyle barıştırdığı gibi, birbirimizle barıştırmayı
da amaçlamıştır. Tanrı, bireyleri birbirlerinden bağımsız ve bağlantısız olarak
kurtarmıyor; Kendisine ait bir topluluk olmasını istiyor.

Kutsal Kitap'ın ilk sayfalarında bu ilke belli olmaktadır. İbrahim'e Mezopotamya'daki
evinden ve akrabalarından ayrılmasını buyuran Tanrı, ona miras olarak hem toprak
vermiş, hem de soyunu sayılan gökteki yıldızlar ve denizdeki kum taneleri kadar
çoğaltacağını söylemişti. Tanrı, İbrahim'in soyunu çoğaltıp onların aracılığıyla
bütün uluslara iyiliğini göstermeyi tasarlamıştı. Bu sözünü, İbrahim'in oğlu
İshak ve torunu Yakup'a yineledi.

Yakup Mısır'da yurdundan uzakta öldü. Onun on iki oğlu ise Tanrı'nın Yakup'a
vermiş olduğu "İsrail" adını alan on iki oymağın ataları oldular.
Bundan yıllar sonra Tanrı, bu "İsrail oğulları"nı Mısır'ın köleliğinden
kurtararak atalarına vermiş olduğu sözü yineledi.

Ama Tanrı, bunların aracılığıyla tüm dünya uluslarına nasıl iyiliğini gösterecekti?
Yüzyıllar geldi geçti. İsrail'in tarihi gelişti, yine bu ulus dünyanın gözünde
bereketten çok bir lanet gibi gözüküyordu. Çevrelerinde aşılmaz duvarlar diken
Tanrı'nın halkı, hor gördükleri diğer ulusların kötü etkisinden korunmaya çalıştılar.
Dünyanın "velinimeti" olarak tümüyle başarısızlığa uğramış görünüyorlardı.
Tanrı'nın İbrahim'e verdiği söz boşa mı çıkacaktı? Kuşkusuz hayır. Peygamberlerin
birçoklarının belirtmiş olduğu gibi, Tanrı'nın atadığı Hükümdar, kurtarıcı Mesih
gelince, dünyanın dört bucağından insanlar Tanrı'nın Egemenliği'ne girmek için
O'na akın edeceklerdi.

En sonunda beklenilen Mesih geldi. Nasıralı İsa, yüzyıllardan beri özlenen egemenliğin
kurulmak üzere olduğunu duyurdu. Kuzeyden, güneyden, doğudan, batıdan çok sayıda
insanın gelip Göklerin Egemenliği'nde İbrahim, İshak ve Yakup'la birlikte sofraya
oturacağını bildirdi. Tanrı'nın halkı, artık kendi kabuğuna çekilmiş bir halk
olmayacaktı. Tersine, üyeleri dünyanın her ırkından, her ulusundan, her dilinden
gelen bir topluluk olacaktı. Ölümden dirilişinden sonra İsa, öğrencilerine şöyle
buyurdu. "Gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin" (Matta
28:19). İsa Mesih bu öğrencileri "benim topluluğum (kilisem)" diye
adlandırdı (Matta 16:18).

Böylelikle Tanrı'nın defalarca İbrahim ve torunlarına yinelediği söz, bugün
Mesih İnanlıları topluluğunun gelişmesiyle yerine gelmektedir. Pavlus şöyle
yazıyor: "Eğer Mesih'e aitseniz, o zaman İbrahim'in soyundansınız, vaade
göre de mirasçısınız" (Galatyalılar 3:29).

İsa Mesih'e iman edenlerin birliğini tanımlamak için Pavlus, insan bedeni benzetmesini
kullanarak, 'İnanlılar topluluğu Mesih'in bedenidir' diyor. Her imanlı, o bedenin
bir üyesidir; bedenin hareketlerini yöneten Baş ise İsa Mesih'in kendisidir.
Bedendeki her üyenin işlevi kuşkusuz aynı değildir. Oysa bedenin sağlıklı olarak
yaşaması ve gerektiği gibi iş görebilmesi için üyelerin her birine gereksinim
vardır.

Bedenin tümü de yaşamını ortak bir kaynaktan almaktadır. O da Kutsal Ruh'tur.
Bedeni birleştiren O'dur. İnanlılar topluluğunun uyumlu birliği O'na bağlıdır.
Pavlus, "Bir beden ve bir Ruh vardır" diyerek bu önemli gerçeği vurgulamaktadır
(Efesliler 4:3, 4). İnanlılar arasında dış görünüşte bazı ayrılıklar ve bölünmeler
oluyor. Bunlar her ne kadar üzüntü verici durumlar olursa olsun, yine de topluluğun
içte ve özde olan ruhsal birliği bozulamaz. Bu birlik çökertilemez; çünkü "Ruh'un
birliği," "Ruh'un paylaşımıdır" (Filipililer 2:1, 2; 2.Korintliler
13:14).

Bütün dünyayı kapsayan ve hem evrensel hem de ruhsal olan inanlılar topluluğu
bir gerçektir. Ne var ki evrensel topluluğun üyesi olduğunu iddia edip de bu
topluluğun yerel uygulamalarının birine bağlanmamak tam bir çelişkidir. Yerel
bir topluluğun üyeleri olarak, birlikte Tanrı'ya tapınmak, birbirimizle ruhsal
alışverişte bulunmak ve daha geniş çapta Tanrı'ya hizmet etmek fırsatına kavuşuruz.

Şunu anlamamız gerekir ki, yerel bir topluluğa katılan ve toplantılara gelen
herkes, İsa Mesih'in gerçek "bedeni"ne ait olmayabilir. Kilise defterine
adını yazdırıp üye olmuş herkesin, İsa'nın deyişiyle, "adı gökte yazılmamıştır."
Bu gerçek, Kutsal Kitap'ta birçok kez belirtilmişse de, yine de hüküm vermek
bize düşmez. "Rab kendine ait olanları bilir" (2.Timoteos 2:19). Kişi,
İsa Mesih'e iman ettiğini söyleyerek yerel kilise topluluğuna katılır. Oysa
gerçek anlamda kimin inandığını, kimin ruhsal açıdan yeniden doğduğunu yalnızca
Tanrı bilir. İnsanın özünü yalnız O görür. Tanrı'nın tanıdığı gerçek inanlılar
topluluğuyla yeryüzünde iman etmiş görünenler topluluğu arasında farklılıklar
olabilir.

Kutsal Ruh, imanlılar topluluğunun ortak yaşam kaynağı olduğu gibi, onun ortaklaşa
sahip olduğu sevginin de yaratıcısıdır. Kutsal Ruh'un ilk meyvesi sevgidir.
Kendi özü zaten sevgidir ve içinde yaşadığı kişiye de bu sevgiyi verir. İsa'nın
izleyicileri olan bizler, hiç tanımadı ğımız ve belki de geçmişi bizimkinden
çok farklı olan diğer inanlılarla nasıl bir kaynaşma sağlandığına, insanüstü
bir bağlanmanın nasıl hemen kurulduğuna çoğu kez tanık olmuşuzdur. Tanrı'nın
çocukları arasında var olan ve gelişen bu yakınlık, kan bağı olan akrabalar
arasındaki ilişkiden bile derin ve tatlı olur. Tanrı'nın ailesinde hepimiz akrabayız.
Yuhanna'nın belirttiği gibi, "Biz kardeşleri sevdiğimiz için ölümden yaşama
geçtiğimizi biliyoruz" (l.Yuhanna 3:14). Bu sevgi yalnız duygusal bir bağlılık
değildir. Bu sevginin özü fedakarlıktır. Bu sevgi, imanlı kişinin kardeşlerine
hizmet ve yardım etmesinde, onları zenginleştirmek istemesinde görülür. Günahın
dışa vuran kötü etkisi, Kutsal Ruh'un yüreğimize döktüğü sevgiyle etkisizleşir.
Günah böler, sevgi ise birleştirir. Günah düşmanlık getirir, sevgi ise ba rıştırır.

Ne yazık ki kilise tarihi birçok akılsızlık ve bencillikle, hatta kimi zaman
doğrudan doğruya İsa Mesih'in öğretişine aykırı olan davranışlarla lekelenmiştir.
Bugün de imanlı diye geçinen bazı toplulukların, yeni yaşamın canlılığını gösterecekleri
yerde, ya ölmüş ya da can çekişmekte oldukları görülmektedir. Diğerleri ise
ayrılıklarla bölünmüş, sevgisizlikle yıpranmıştır. Şurası da bir gerçek ki,
İsa Mesih'e iman ettiğini, O'nun yolunda olduğunu söyleyen birçok kişi, İsa'nın
ne sevgisini ne de yaşamını sergilemektedir.

Bununla birlikte, yerel inanlılar topluluğu her ne kadar kusursuz değilse de,
imanlı kişinin yeri kardeşlerinin arasındadır. Her bir Mesih İnanlısı orada,
Tanrı'nın çocuklarına verdiği sevgi paylaşımına katılmalı, topluluğun tapınmalarına
ve Müjde'yi yayma çalışmalarına katkıda bulunmalıdır.
despina Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 11-22-2009, 04:23 PM   #2
biqboy
ÇaKaL Üye
 
biqboy 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11
Teşekkür Edilme: 32
Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi : biqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Paylaşım için saol
__________________
biqboy Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
CevaplaCevapla


Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1)
 

Mesaj kurallari
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Acik
[IMG] kodlarAcik
HTML kodlari Kapali


Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 04:47 PM.

Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.