06-09-2009, 12:17 PM | #1 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0 Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1149
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Bayan
|
8-Isa Mesih'in Carmihi
Mesih İnancı bir "kurtuluş inancı"dır. İncil Tanrı'nın bizleri suçlarımızdan
kurtarmak amacıyla İsa Mesih'te girişimde bulunduğunu bildiriyor. Kutsal Kitap'ın ana konusu budur. "Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak" (Matta 1:21). "İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi" (Luka 19:10). '"Mesih İsa günahkârları kurtarmak için dünyaya geldi' sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule layık bir sözdür" (l.Timoteos 1:15). "Baba'nın Oğlu'nu dünyanın Kurtarıcısı olarak gönderdiğini gördük, şimdi buna tanıklık ediyoruz" (l.Yuhanna 4:14). Günahın yarattığı kötü sonuçlar, gördüğümüz gibi başlıca üç yönlü olduğuna göre, kurtuluşun da bu üç yönü içermesi gerekmektedir. Şöyle ki insan, kurtarıcı İsa Mesih aracılığıyla Tanrı ile barışıp sürgünden dönebilir, "yeniden doğarak," yeni bir tabiat alıp öz benliğinin köleliğinden özgürlüğe kavuşabilir; ve eski uyuşmazlıkların, çekişmelerin yerine soydaşlarıyla karşılıklı sevgiye dayanan yeni ilişkilere girebilir. Kurtuluş öncelikle İsa Mesih'in bizim günahlarımız için ölmesiyle gerçekleşti. Sonra Mesih'e inananlara Kutsal Ruh'un verilmesiyle, en son ise inanlılar topluluğu olan "Kilise"nin kurulmasıyla gerçekleştirildi. Bu bölümde, kurtuluş işinin ilk yönü üzerinde durmak istiyoruz. Diğer iki konuyu da sonraki bölümde inceleyeceğiz. Pavlus, kendisine verilen görevi "barıştırma hizmeti" olarak, İncil'in müjdesini de "barıştırma bildirisi" olarak tanımladı. Söz konusu barıştırmanın nereden kaynaklandığını açıkça belirtti. Barışmayı sağlayan Tanrı'nın Kendisidir ve İsa Mesih de aracıdır. "Hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih'in aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı... Şöyle ki Tanrı... dünyayı Mesih'te kendisiyle ba rıştırdı" (I.Korintliler 5:18, 19). İsa Mesih'in çarmıh üzerindeki ölümüyle gerçekleşen kurtuluş, başlangıcı olmayan Tanrı'nın yüreğinden kaynaklanmaktadır. Mesih'in ölümü ya da insanın kurtuluşu konusu üzerinde yapılacak herhangi bir yorumlama, bu gerçekten hareket etmelidir; yoksa Kutsal Kitap'ın öğretişine uygun olmaz. "Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun" (Yuhanna 3:16). "Tanrı, bütün doluluğunun O'nda bulunmasını uygun gördü. Mesih'in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu" (Koloseliler 1:19, 20). Ama İncil'de açıklanan bu barışmanın anlamı nedir? Sözlükteki tanımıyla barışma, "iki taraf arasındaki savaşın ya da dargınlığın kaldırılması" demektir. Pavlus, Rab'bimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla Tanrı ile barıştığımızı bildiriyor (Romalılar 5:11). Bunu kendi çabalarımızla elde etmedik; Tanrı'nın bir armağanıdır. Günah düşmanlık yarattı; Mesih'in ölümü barışı sağladı. Günah, Tanrı ile insan arasında aşılmaz bir uçurum açtı; Mesih'in ölümüyle, uçurumu geçecek bir köprü kuruldu. Günah yüzünden Tanrı ile bağlantımız kopmuştu; Mesih'in ölümüyle bu bağlantı yeniden kuruldu. Roma'daki imanlılara yazdığı mektupta Pavlus, aynı gerçeği şöyle açıklıyor: "...günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır" (Romalılar 6:23). Oysa İsa Mesih'in ölümü bizim kurtuluşumuz için neden gerekli görüldü? Bu öğretiş, Mesih İnancı için gerçekten şart mı? O'nun ölümü bize neler sağladı? Şimdi İsa Mesih'in çarmıhının İncil'deki merkezi yerini ve gerçek anlamını incelememiz gerekir. Çarmıhın İncil'deki Merkezi Yeri İsa Mesih'in günahlara karşılık bir kurban olarak ölmesinin Kutsal Kıtap'taki merkezi yerini anlayabilmemiz için öncelikle Eski Antlaşma'ya dönmemiz gerek. Tevrat'ın, ilk sayfalarından başlayarak Tanrı'ya sunulan kurbanların önemini görmekteyiz. Sürüsünden ilk doğan kuzuyu Tanrı'ya sunarak O'nu hoşnut eden Habil gibi, Tanrı'ya tapınanlar canlı kurbanlar getiriyorlardı. Musa'nın aracılığıyla verilen Kutsal Yasa'dan yüzyıllar önce sunaklar yapılıyor, hayvanlar kesiliyor, kurban kanı dökülüyordu. Oysa Musa'nın zamanında, Sina Dağı'nda Tanrı ile halkı arasında yapılan anlaşmanın onaylanmasından sonra, kurban sunma geleneği Tanrı'nın buyruğuyla belirli bir düzene sokuldu. İ.Ö. 8. ve 7. yüzyılda görev yapan peygamberler, tapınanların içine düştükleri şekilciliğe ve ahlaksızlığa karşı sert protestolarda bulundular. Bununla birlikte, Kutsal Yasa'da belirlenen kurban sunma düzeni İ.S. 70 yılında Kudüs'teki tapınağın yıkılmasına değin aralıksız sürdürüldü. Her Yahudi, sunulara ve Tanrı'ya yapılacak diğer adaklara ilişkin töreleri iyi biliyordu. Bunların her birinin sunulacağı gün, hafta, ay, yıl ve özel durumlar herkesçe biliniyordu. O çağın hiç bir Yahudi çocuğunun, bütün bu kurbanların öğrettiği temel dersleri öğrenmeden büyümüş olabileceği düşünülemez. "Canlılara yaşam veren kandır" (Levililer 17:11); ve "kan dökülmeden bağışlama olmaz" (İbraniler 9:22). Eski zamanlarda sunulan kurbanlar, gözle görülür örneklerle İsa Mesih'in kurban oluşunu simgelemekteydi. Mezmur yazarları ve peygamberler aynı gerçeği önbildirilerle açıkladılar. Mezmur'ların bazılarında karşılaştığımız, suçsuz, ama baskı altında ezilen "Tanrı kulu" bize İsa Mesih'i tanıtıyor. Peygamber Zekeriya'nın "vurulan ve koyunları dağılan çoban"la ilgili yazılarında, Daniel'in de "meshedilen" ve "kesilen" hükümdara ilişkin sözlerinde yine Mesih'le karşılaşıyoruz (Zekeriya 13:7; Markos 14:27; Daniel 9:25, 26). En çok göze çarpan anlatım ise peygamber Yeşaya'nın kitabının sonlarındadır. Yeşaya'nın bize tanıttığı Tanrı'nın "hizmetkârı" halkça hor görülen, korkunç acılar çeken biridir. Bu "elemler adamı," başkalarının suçları uğruna vuruluyor, ama boğazlanmaya götürülen kuzu gibi ağzını açmıyor. Birçoklarının suçlarını O taşıyor. Bütün bu sözlerin, "birçoklarının yerine acı çekecek Mesih" ile ilgili olarak yazıldığı bellidir (Yeşaya 53; Luka 24:46). İsa Mesih dünyaya geldiği zaman, Kutsal Yazılar'da kendisiyle ilgili yazılanların farkındaydı. Peygamberlerin yapmış olduğu önbildirilerin kendisinde yerine gelmesi gerektiğini biliyordu. Bunu, özellikle İsa'nın çekeceği acılar konusunda açıkça görmekteyiz. Filipus Sezariyesi bölgesinde olup bitenler, İsa'nın beklenilen Kurtarıcı olduğunu açıkça ortaya koydu. Bunun hemen ardından İsa, "İnsanoğlunun çok acı çekmesi ve öldürülmesi gerektiğini öğretmeye başladı" (Matta 16:13-21). Kutsal Yazılar'da açıklanan ve Baba'nın isteğini yansıtan bu "gereklilik" anlayışı, İsa'nın öğretişlerinde sürekli olarak yinelenmektedir. İsa, görevlendirilmiş olduğu işi yerine getirinceye dek kendini bir çeşit sorumluluk altında hissediyordu. "Benim saatim" diye tanımladığı doruk noktasına doğru kararlı adımlarla ilerlemekteydi. İncil'de, birkaç kez bu saatin daha gelmediği belirtiliyor. Sonunda, tutuklanmasından az önce ileride kendisini bekleyen çarmıhı görebilen İsa'nın, "Baba, saat geldi" diye dua ettiğini görüyoruz (Yuhanna 17:1). İsa, giymesi gereken ateşten gömleği düşündükçe yüreği sıkılıyordu. Şöyle dua etti: "'Baba, beni bu saatten kurtar' mı diyeyim? Ama ben bu amaç için bu saate geldim. Baba, adını yücelt" (Yuhanna 12:17, 28). Tutuklandığı sırada İsa, kendisini korumak isteyen Petrus'u azarlayarak, "Kılıcını kınına koy! Baba'nın bana verdiği kâseden içmeyeyim mi?" dedi (Yuhanna 18:11). Matta da İsa'nın şu sözlerini ekliyor: "Babamdan yardım isteyemez miyim sanıyorsun? İstesem, hemen şu an bana on iki tümenden fazla melek gönderir. Ama böyle olması gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar o zaman nasıl yerine gelir?" (Matta 26:53, 54). Eski Antlaşma yazarlarının önceden bildirdiği ve İsa Mesih'in açıkça öğrettiği çarmıhtaki ölümünün temel önemini, İncil yazarları da berrak bir şekilde kavramışlardı. İsa'nın yaşamını kaleme alanlar, ilk yıllarına oranla yaşamının son haftasına ve özellikle ölümündeki olaylara çok geniş bir yer ayırdılar. Yazılanların % 40'ı gibi büyük bir bölümünde, İsa'nın son kez Kudüs kentine girmesinden yeniden göğe çıkışına kadar gerçekleşen olaylara yer verilmiştir. Bu durum, özellikle Yuhanna'nın yazdığı bölümde göze çarpmaktadır. Bölümün ilk yarısı İsa Mesih'in gerçekleştirdiği tanrısal "belirtiler"i anlattığı gibi, ikinci yarısı da tümüyle doğrudan doğruya O'nun ölümüyle ilgilidir. Çarmıhın Mesih İnancı'ndaki temel yeri, İncil'de yer alan mektuplarda açıkça öğretilmektedir. Özellikle Pavlus, okuyucularına İsa Mesih'in ölümünün önemini hatırlatmaktan bıkmıyor. Pavlus, kendisi uğruna ölen Kurtarıcıya olan borcunun bilincindeydi. "Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve uğruma kendini feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum" (Galatyalılar 2:20). "Rabbimiz İsa Mesih'in Çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem" (Galatyalılar 6:14). Grek felsefesinin inceliklerinde imandan uzaklaşma tehlikesinde olan Korintli imanlılara Pavlus şunları yazdı. "Yahudiler doğaüstü belirtiler ister, Grekler'se bilgelik arar. Ama biz, çarmıha gerilmiş Mesih'i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar. Oysa Mesih, çağrılmış olanlar için, -ister Yahudi ister Grek olsun- Tanrı'nın gücü ve Tanrı'nın bilgeliğidir" (l.Korintliler 1:22-24). Nitekim Atina'dan Korint'e ilk geldiğinde Pavlus, bu temel gerçeğin üzerinde durmuştu: "Aranızdayken, İsa Mesih'ten ve O'nun çarmıha gerilişinden başka bir şey bilmemeye kararlıydım" (7. Korintliler2:2). "Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü" (1.Korintliler 15:3). İsa Mesih'in ölümünün önemi, İncil'in geri kalan bölümlerinde de aynı şekilde vurgulanmaktadır. Petrus'un yazdıklarını sonraki sayfalarda inceleyeceğiz. İbraniler'e yazılan mektupta şunu okumaktayız: "Mesih, kendisini bir kez kurban ederek günahı ortadan kaldırmak için çağların sonunda ortaya çıkmıştır" (İbraniler 9:26). Vahiy kısmının gizemli anlatımlarına gelince, yüceltilmiş olarak göğe dönmüş olan İsa'yı görmekteyiz. O karşımıza, yalnızca "Yahuda Aslanı" olarak değil, aynı zamanda "Boğazlanmış Kuzu" olarak çıkıyor. Çevresinde duran çok sayıda imanlı ve melek, ruhsal ezgilerle O'nu övmektedirler: "Boğazlanmış Kuzu gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, saygıyı, yüceliği ve övgüyü almaya layıktır" (Vahiy 5:12). Böylelikle Tevrat'ın Yaratılış kısmının başlarından Vahiy kısmının son bölümlerine dek bazılarının "kırmızı iplik" diye nitelendirdikleri bir bağlantıyı görmekteyiz. Biz Kutsal Yazılar'ın sayfalarından geçerken bu iplik, yolu şaşırmamamızı sağlıyor. İlk yüzyıllardan beri Mesih inanlıları, çarmıhın Kutsal Kitap'taki merkezi yerini kavramışlardır. İsa'nın çarmıhı, inancımızın simgesidir. İncil inancı, çarmıha gerilmiş Mesih İnancı'dır. O'nun çarmıhtaki ölümü dışında zafer yoktur. Hatta çarmıhın dışında Mesih İnancı yoktur. Ama neden? Çarmıhın anlamı nedir? Çarmıhın Anlamı İsa Mesih'in ölümünün derin anlamını açıklamaya kalkmadan önce, bunun birçok yönlerinin benim için hâlâ sır olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Mesih İnanlıları, çarmıhın dünya tarihinin dönüm noktası olduğuna inanmaktadırlar. Yetersiz akıllarımızın bu gerçeği gerektiği gibi kavrayamaması hiç de şaşılacak bir şey değildir! Oysa bir gün perde tümüyle kaldırılacak, bütün bilmeceler çözülecek. İsa Mesih'i olduğu gibi göreceğiz ve bize sağladığı büyük kurtuluştan ötürü O'na sonsuza dek tapınacağız. "Şimdi her şeyi aynada silik bir görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman yüz yüze görüşeceğiz. Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman, bilindiğim gibi tam bileceğim" (l.Korintliler 13:12). Çok okumuş, Tanrı'dan bir sürü özel açıklama almış olan Pavlus böyle konuşuyor. Kuşkusuz Pavlus'un bu sözleri bizler için daha da geçerlidir. İsa Mesih'in çarmıhının anlamını incelerken, Simun Petrus'un birinci mektubunda bu konuda yazdıkları üzerinde duracağım. Petrus'un yazılarını seçmemin üç nedeni vardır. Birincisi, Petrus İsa'ya en yakın olan üç öğrenciden biriydi. Petrus, Yuhanna ve Yakup, diğer öğrencilere oranla İsa ile daha samimi olan üçlü bir grup oluşturuyorlardı. Bu yüzden Petrus, İsa'nın kendi ölümü konusunda dü şündüklerini ve öğrettiklerini iyi kavramış olmalıydı. Nitekim, Petrus'un birinci mektubunda, doğrudan doğruya Efendisinin ağzından çıkmış birçok anlatımlarla karşılaşmaktayız. İkinci olarak, kendisi ilk başta İsa'nın ölümünün gerekliliğini tanımak istemediği için Petrus'a güvenle başvurabiliyorum. İsa Mesih'in eşsiz kişiliğini, Tanrılığını ilk benimseyen Petrus olduysa da, O'nun ölümünün gerekliliğine ilk karşı çıkan da oydu. Büyük güvenle, "Sen Mesih'sin" diyen Petrus, İsa kendi ölümünden söz etmeye başladığı zaman, "Olmaz" diye bağırdı. İsa'nın son günlerine dek Petrus, Efendisinin ölmesi gerektiği öğretişine kesinlikle karşı durdu. Getsemani Bahçesi'nde, İsa Mesih tutuklandığı sırada Petrus, O'nu kaba kuvvetle savunmak istedi. İsa duruşmaya götürülürken de Petrus uzaktan izledi. Bütün kuruntuları başına yıkılmış bir durumda bile üç kez İsa'yı tanıdığını yadsıdı. Bu olaydan sonra Petrus, pişmanlık duygusu içinde, hayal kırıklığına uğramış olduğu için acı acı ağladı. Ancak İsa Mesih'in ölümden dirilmesinden sonra Petrus, yavaş yavaş anlamaya ve inanmaya başladı. İsa, yine Kutsal Yazılar'dan "Mesih'in bu acılan çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?" diye öğretiyordu (Luka 24:26). Diriliş olayından sonra birkaç hafta içinde Petrus bu gerçeğe öylesine sıkı bir şekilde sarılmıştı ki, tapmağın önünde toplanan halka şu sözleri duyurdu: "Bütün peygamberlerin ağzından Mesihi'nin acı çekeceğini önceden bildiren Tanrı, sözünü bu şekilde yerine getirmiştir" (Elçilerin İşleri 3:18). Birinci mektubunun birkaç yerinde de Petrus, "Mesih'in acı çekmesi ve yüceltilmesi"nden söz ediyor. Biz de ilk başta İsa Mesih'in ölümünün gerekliliğini görmeyebilir, anlamını kavramayabiliriz. Ne var ki, bizi inandırabilecek bir kişi varsa, o da Simun Petrus'tur. Üçüncü olarak, Petrus'un birinci mektubundaki Mesih'in çarmıhına değinen sözleri birtakım yan açıklamalar niteliğindedir. Petrus, İsa'nın ölümünün zorunluluğunu kanıtlamak için bir kampanya açmış ya da bu konuda herhangi bir tutkuya kapılmış da değildir. Konuya, öğretiş vermekten çok, önümüze örnek koymak amacıyla değinmektedir. Okuyucularını, iman yaşamlarını tam bir bağlılıkla sürdürebilmeleri, karşılarına çıkan sıkıntı ve acılara imanla dayanabilmeleri için yüreklendirmeyi amaçlamıştır. Petrus imanda sağlam durabilmeleri için esin kaynağı olarak İsa Mesih'in ölümünü öne sürüyor. İsa Bizim Örneğimiz Olarak Öldü Petrus'un mektup yazdığı Mesih İnanlıları ağır bir baskı altında ezilmekteydiler. Mesih İnancı'na karşı düşman kesilen Roma İmparatoru Neron birçoklarının gözünü korkutmuştu. Bu yeni yolun izleyicilerine karşı yer yer şiddet eylemleri başlamıştı. Büyük ihtimalle daha da kötüsü geleceğe benziyordu. Petrus'un bu durumda verdiği öğüt açıktır. İmanlı bir işçi imansız patronundan kötü muamele görüyorsa, ilk önce cezayı hak etmediğinden emin olması gerekir. Suçun karşılığı olarak dayak yemek övünülecek bir şey değildir. Buna karşılık, imanlılar iyilik uğruna acı çeksinler, Mesih'in adı uğruna kötü muameleyi hoş karşılasınlar. Kötülüğe karşılık kötülük yapmamalı, hatta karşı bile koymamaları gerekir. Haksız yere çektirilen acıya sabırla dayanmak Tanrı'nın isteğine, karakterine uygundur. Bu konuyu açıklarken Petrus'un dü şünceleri birden İsa Mesih'in ölümüne çevriliyor. Haksız yere acı çekmek, imanlı kişinin Tanrı'dan aldığı çağrının bir parçasıdır. "Mesih, kendi izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu." İsa Mesih günahsız, suçsuz, hilesizdi. Ne var ki O'na hakaret edildiğinde İsa karşılık vermedi; acı çektiğinde öç almaya kalkışmadı. Kötülüğe kötülükle karşılık vermektense, "davasını adaletle yargılayan Tanrı'ya bıraktı" (1.Petrus 2:18-25). İsa Mesih bize bir "örnek" bıraktı. Petrus'un burada kullandığı sözcük İncil'in başka yerinde geçmiyor. Yunanca sözcük, "öğretmenin yazı yazmasını öğretmek için kullandığı model" anlamına gelmektedir. Alfabeyi öğrenen öğrencinin, kendi yazısını öğretmeninin kusursuz örneğine uydurması gerekir. Böylelikle biz de Mesih sevgisinin alfabesini iyi öğrenmek istiyorsak, yaşamımızı İsa'nın bıraktığı örneğe göre düzenlememiz gerekir. O'nun izinde yürümeliyiz. Petrus'un kaleminden gelen bu anlatım çok etkileyicidir. İsa Mesih'le birlikte hapse, hatta ölüme kadar gideceğim diye övünen Petrus, zamanı geldiğinde İsa'yı ancak uzaktan izlemiş, sonra O'nu büsbütün inkâr etmişti. Ne var ki İsa, ölümden dirildikten sonra Celile Gölü'nün kıyısında Petrus'la bir kez daha baş başa konuşabildikleri zaman, ona çağrısını yineledi. Ona üç kez, "Benim ardımca gel" dedi. Şimdi Efendisinin ayak izlerinde daha büyük bir söz dinleme ve bağlılıkla yürümeye kararlı olan Petrus, kendisine katılmaları için okuyucularına çağrı yapıyor. İsa Mesih'in çarmıhı, birinci yüzyılda olduğu kadar, 21'inci yüzyılda da rahatsız edicidir; birinci yüzyılda anlamı ne ise bugün de bizler için anlamı aynıdır. Haksızlığa karşı koymamamızı buyuran bu sözler, doğal içgüdülerimize ters geliyor. Haksız yere atılan dayağı kabul etmemiz, kötülüğü iyilikle yenmemiz isteniliyor. İsa Mesih'in çarmıh üzerinde verdiği örnek, bizim de acıya dayanmamız, düşmanımızı sevmemiz ve sonucu Tanrı'ya bırakmamız için yol gösteriyor. Bununla birlikte İsa Mesih'in ölümü, esin verici bir örnek olmaktan daha öteye gider. Öyle olmasa, İncil'de anlatılanların büyük bölümü anlaşılmaz durumda olurdu. İsa'nın ağzından çıkan bilmece gibi birçok söz, ölümüyle ilgiliydi. Örneğin kendisinin, "canını birçokları için fidye olarak vereceğini", "antlaşma kanını günahların bağışlanması için dökeceğini" söylüyordu (Markos 10:45; Matta 26:28). Yalnız iyi bir örnek kurtuluşu gerçekleştiremez ve günahın bağışlanmasını sağlayamaz. Ölüme yaklaştıkça İsa Mesih neden öylesine ağır bir yürek sıkıntısıyla ezilmekteydi? Getsemani Bahçesi'nde dua ederken döktüğü gözyaşlarını ve kanla karışık terleri nasıl açıklayacağız? "Baba" dedi, "mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin istediğin olsun" (Matta 26:39, 42). İsa Mesih'in içmekten çekindiği bu "kâse" neydi? Çarmıha gerilerek öldürülmekten mi çekiniyordu? Acıdan, ölümden mi korkuyordu? İsa bize iyi bir sabır ve boyun eğme örneğini bırakmış olabilir. Ama ölümden korkuyorsa, O'nunki pek yüreklilik örneği sayılmaz. Eflâtun'un anlattığına göre Sokrates, Atina'daki hücresinde zehirli içkisini duraksamadan, sevinçle içti. Sokrates'in cesareti, İsa'nınkinden daha mı büyüktü? Yoksa İsa'nın içmesi gereken zehir başka türden miydi? Kesinlikle öyle. Ayrıca, İsa Mesih'in idamı sırasında yeryüzüne çöken karanlığın ve İsa'nın, "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?" şeklindeki haykırışının anlamı neydi? Tapınakta, En Kutsal Yer denen bölmenin önündeki perdenin gözle görülmeyen ellerle boydan boya yırtılması nasıl bir anlam ta şıyabilir? (Matta 27:45-51) İsa sadece iyi bir örnek olarak öldüyse, bu olayların açıklanması mümkün değildir. İsa Mesih'in ölümü yalnız iyi bir örnek olmakla kalsa, İncil'de anlatılan birçok şey birer sır olarak kalacağı gibi, insanın en temel gereksinimi de karşılanmamış olurdu. İyi bir örnekten çok, bir Kurtarıcıya ihtiyacımız var. İyi bir örnek bize esin verebilir, bizi yüreklendirebilir, kararlılığımızı güçlendirebilir. Ne var ki, suçlarımızı bağışlayamaz, çektiğimiz vicdan azabını azaltamaz ve bizi Tanrı ile banştıramaz. İncil yazarları, hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde İsa Mesih'in ölüm nedenini açıklamaktadırlar. Mesih'in dünyaya gelmesi ve çarmıhta ölmesi konusunu bizim günahlarımıza bağlıyorlar. "Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve ...üçüncü gün ölümden dirildi" (l.Korintliler 15:3). "Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü" (l.Petrus 3:18). "Mesih'in, günahları kaldırmak için ortaya çıktığını ve kendisinde günah olmadığını bilirsiniz" (l.Yuhanna3:5). İşte Pavlus, Petrus ve Yuhanna, oybirliğiyle çarmıhın nedeni olarak insanların günahlarını gösteriyorlar. İsa Bizim Suçlarımızı Taşıyarak Öldü İsa Mesih'in ölümüyle bizim suçlarımız arasındaki bağlantıyı açıklamak için Petrus şöyle yazar: "...günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi" (l.Petrus 2:24). "Günah yüklenmek" deyimi bize yabancı gelebilir; bu kavramı anlayabilmek için Eski Antlaşma'ya dönmemiz gerekir. Bu deyim, Levililer ve Çölde Sayım kısmında birçok kez geçmektedir. Tanrı'nın yasalarından birine karşı gelen kişi için "günahını taşıyacak" ya da "suçunu yüklenecek" diye yazılıyor. Örneğin: "Eğer biri günah işler, RAB'bin buyruklarından birinde yasak olanı yaparsa... suç işlemiş olur; suçunun cezasını çekecektir" (Levililer 5:17). Burada kullanılan deyimin anlamı açıktır. Suç yüklemek ya da taşımak demek, o suçun getirdiği sonuçlara uğramak, cezasını çekmek demektir. Bununla birlikte bazı yerlerde, günahlı kişinin sorumluluğunu başkasının yüklenebileceğini belirtiyor. Çölde Sayım kısmının 30'uncu bölümü, içilen bir andın bağlayıcılığını konu etmektedir. Burada peygamber Musa, bir erkeğin ya da dul kadının içtiği andın kesinlikle yerine getirilmesi gerektiğini bildiriyor. Ne var ki evlenmemiş bir kızın ya da evli bir kadının ettiği yemin, babası ya da kocası tarafından onaylanmalıdır. Sorumluluk üstlenen baba ya da koca, içilen anttan haber aldığı gün onu geçersiz kılarsa, kadının sorumluluğu kalkar. Bu durumda kadının yerine karar veren erkek sorumluluğu kendi üzerine alır; "o [erkek] kadının suçundan kocası sorumlu olacaktır" (Çölde Sayım 30:15). Başka bir örnek de, Ağıtlar kısmının sonlarında karşımıza çıkar. Kudüs kentinin yakılıp yıkılmasından sonra İsrail halkı şöyle diyor: "Atalarımız günah işledi, ama artık onlar yok; suçlarının cezasını biz yüklendik" (Ağıtlar 5:7). Bir başkasının bizim günahlarımızın sorumluluğunu yüklenip cezamızı çekebileceği düşüncesi, Yine Kutsal Yasa'da sunulması ön görülen kurbanlarda açığa çıkıyor. Çeşitli durumlara göre sunulacak sunulardan biri "günah sunusu" idi. Bunun, "Toplumun suçunu üstlenmek, RAB'bin önünde onlar için günahlarını bağışlatmak için verildiği" yazılıyor (Levililer 10:17). Buna benzer bir anlamla, her yıl kutlanan Günahları Bağışlatma Günü'nde özel bir tören yapılmaktaydı. Başkâhin bütün ulus adına suçlarını itiraf ederek simgesel olarak suçlarını keçinin üzerine yüklerdi. Sonunda keçi, kayboluncaya dek çöle kovalanırdı. Bu olayla ilgili olarak şunları okuyoruz: "Teke İsrail halkının bütün suçlarını yüklenerek ıssız bir ülkeye taşıyacak" (Levililer 16:22). Böylece başkasının "günahını taşımak" deyiminin, onun yerine geçerek onun suçunun cezasını çekmek anlamına geldiği bellidir. Ne var ki, suçların kaldırılması için geçici olarak verilen bu çözüm de yetersizdi. İbraniler'e yazılan mektupta belirtildiği gibi, "Boğaların ve tekelerin kanı günahları kaldıramaz" (îbraniler 10:4). Buna göre, peygamber Yeşaya'nın yazılarında İsa Mesih'i simgeleyen "suçsuz elemler adamı", kurban işlemiyle ilgili terimlerle tanımlanmaktadır (Yeşaya 53). "Kesime götürülen kuzu gibi, kırkıcıların önünde sessizce duran koyun gibi açmadı ağzını... Tanrı hepimizin kötülüğünü O'nun üzerine koydu... O'nun canı günah sunusu edildi." Biz insanlar, "hepimiz koyunlar gibi yolu şaşırdık, her birimiz kendi yoluna döndü." Oysa, "Suçlarımız yüzünden o (İsa) eziyet çekti, esenliğimiz için gerekli olan ceza ona verildi; bizler onun yaralarıyla şifa bulduk." "Halkımın isyanı ve hak ettiği ceza yüzünden yaşayanlar diyarından atıldı" sözleriyle devam eden bu bölüm, açık bir şekilde Mesih'in günahlı insanların yerine geçmesini, bizlerin uğruna ölmesini dile getirmektedir. Peygamber Yeşaya'nın burada öğrettiği kavram, Levililer kısmından tanıdığımız şu iki deyimle özetleniyor: "Onların suçlarını o üstlenecek" ve "kendisini kabul eden birçoklarını aklayacak." Yüzyıllar süren hazırlık döneminden sonra İsa Mesih'in kendisi ortaya çıktığında, Vaftizci Yahya O'nu şu şaşılacak sözlerle karşıladı: "İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!" (Yuhanna 1:29). Aynı şekilde İncil yazarları da, İsa Mesih'in ölümünü, Eski Antlaşma'da, kesilen tüm kurbanları tamamlayan son kurban olarak tanımakta duraksamıyorlar. İbraniler'e yazılan mektupta bu gerçeğin üzerinde önemle durulur. Eskiden boğalar ve koyunlar sunulmaktaydı; Mesih kendini sundu. Eski kurbanlar sürekli olarak yinelenmekteydi; Mesih bir kez ve tüm insanlar için öldü. "Mesih de birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edildi" (İbraniler 9:28). Bu sözler, bizi yeniden Petrus'un mektubuna getiriyor: O, "Günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi" (l.Petrus 2:24). Tanrı Oğlu, insanların suçlarını kendi üzerine aldı. İnsan tabiatını almakla yetinmedi; aynı zamanda günahlarımızı da yüklendi. Meryem'in rahminde insan olmakla kalmadı; Golgota tepesine dikilen çarmıh üzerinde bizim için "günah oldu." Kutsal Kitap'ın kurtuluş konusundaki öğretisinde bu sözler önemli bir yer tutar. 2.Korintliler bölümünde Pavlus, Tanrı'nın suçlarımızı saymadığını bildiriyor. Tanrı, İsa Mesih'e iman eden bizlere karşı taşıdığı büyük sevgiden ötürü, bizden günahlarımızın hesabını sormayacak. Eski Antlaşma'nın birçok yerinde de yazıldığı gibi, "suçlarını yüklenecekler" sözünü bize uygulamayacak. O halde Tanrı ne yaptı? "Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah yaptı" (2.Korintliler 5:21). İsa Mesih'in hiç günahı yoktu; ama çarmıhta, bizim günahlarımızı yüklenerek "günah oldu". İsa'nın çarmıha gerilmesi olayını inceledikçe bu sözlerin korkunç anlamını kavramaya başlıyoruz. Tam öğlen vakti "bütün yeryüzüne karanlık çöktü." Bu durum, tam üç saat, İsa Mesih ruhunu teslim edinceye dek sürdü. Karanlığı sessizlik izledi. Suçsuz, kusursuz Tanrı Kuzusu'nun çektiği yürek acısını hiçbir göz görmeyecek, hiçbir dil söyleyemeyecekti. İnsanlık tarihinin yüzyıllar boyunca birikmiş tüm günahları O'nun üzerine konuldu. Gönüllü olarak bizim suçlarımızı kendi bedeninde taşıdı. Kendi suçlarıymış gibi saydı. Bütün sorumluluğu O yüklendi. Bu durumda, ruhta yapayalnız bırakılmış olan İsa'nın ağzından şu sözler çıktı: "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?" (Matta 27:46). İsa'nın bu sözü, 22. Mezmur'un ilk ayetinde karşımıza çıkar. Kuşkusuz İsa, o korkunç acıları çekerken, Mezmur'da tanımlanan Mesih'in sıkıntıları ve yüceliği üzerinde derin derin düşünmekteydi. Acaba neden o ayeti seçmişti? Neden Mezmur'un sonlarındaki zafer duyuran sözlerden birini söylemedi de ilk ayetini söyledi? "Ey sizler, Rab'den korkanlar, O'na hamt edin" ya da "Rab Egemendir" gibi olumlu, umut verici bir ayet seçseydi... Yoksa İsa Mesih'in ağzından çıkanlar, insansal zayıflığın ve umutsuzluğun belirtilmesi miydi? Ya da Tanrı Oğlu, bir takım olumsuz kuruntulara mı kapılmıştı? Kesinlikle hayır! İsa'nın bu sözünü gerçek anlamıyla almamız gerek. Kutsal Yazılar'dan aktarmış olduğu diğer birçok söz gibi bunu da, kendisinin bu sözü yerine getirdiğine inandığı için söyledi. İsa Mesih bizim suçlarımızı yüklenmişti. "Kötülüğü görmekten gözleri temiz olan, sapıklığa bakamayan" Tanrı ise, O'ndan yüzünü çevirmek zorunda kaldı. Bizim günahlarımız, Baba ile Oğul Tanrı'nın arasına girdi. Tanrı'dan kopmuş bir canın çektiği işkenceyi O da çekti. Bizim suçlarımızı taşıyarak bizim yerimize öldü. Suçlarımızdan dolayı layık olduğumuz Tanrı'dan ayrılma cezasını İsa Mesih bizim yerimize çekti. Birdenbire o korkunç dış karanlıktan çıkan İsa, bir zafer nidası ile, "Tamamlandı!" diye bağırdı ve "Baba, ruhumu senin ellerine bırakıyorum" diyerek öldü. Gerçekleştirmeye geldiği işi başarmıştı. Kazanmaya geldiği kurtuluşu tamamlamıştı. Dünyanın günahlarını kaldırmıştı. O'nu kendi Kurtarıcısı ve Rab'bi olarak benimseyecek olan herkese Tanrı ile barışmanın yolu açılmıştı. Bu gerçeği açıkça göstermek üzere, Tanrı'nın görülmeyen eli tapınaktaki En Kutsal Yer'i gizleyen kalın perdeyi baştan aşağı yırttı. Perdeye artık ihtiyaç kalmamıştı. Tanrı'nın kutsal katına girişi engelleyen günah sorunu artık çözümlenmişti. Mesih, iman eden herkese cennetin kapısını açtı. Üstelik bu olaydan sonra üçüncü gün yeniden yaşama dönen İsa Mesih, ölümünün boşuna olmadığını kanıtladı. Bugün nedense birçokları, Tanrı Oğlu'nun biz insanların suçlarını yüklendiği müjdesini yadırgamaktadır. Mesih'in bizim günahlarımızı ta şıdığı, bizim cezamızı çektiği düşüncesini ahlâka, adalete aykırı bulanlar var. Kuşkusuz İncil'in bu müjdesi bazı çevrelerde yanlış yorumlanmaktadır. Bizim yapacağımız hiçbir şey kalmadı demek istemiyorum. Yine Petrus'un yazdığı gibi, "Canlarınızın Çobanına ve Gözetmenine döndünüz," günaha sırt çevirip doğruluk yolunda yaşamamız gerekiyor (l.Petrus 2:25). Her şeyden önce bu kurtuluş müj desinin tümüyle Tanrı'dan olduğunu, O'nun akla sığmayan büyük sevgisinden kaynaklandığını unutmamalıyız. İsa Mesih'in, bizim kurtulmamızı istemeyen bir Tanrı'dan kurtuluşu zorla kopardığını düşünmeyelim. Kurtuluş girişimi kesinlikle Tanrı'dan geldi. "Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı" (2.Korintliler 5:19). İsa Mesih'i bizim uğrumuza günah yaparken Tanrı'nın nasıl Mesih'te olduğunu tam olarak açıklayamam. Oysa Pavlus, her iki gerçeği aynı satırlarda duyurmaktadır. Mantığa belki aykırı görünen bu öğretiyi, İsa Mesih'in kişiliğindeki paradoksu benimsediğimiz gibi benimsemeliyiz. Nasıralı İsa, Tek kişi olarak hem insan, hem Tanrı'dır. İsa'nın kişiliğinde böyle bir sır bulunduğuna göre, çarmıhta başardığı işin içinde de buna benzer bir sırla karşılaştığımızda şaşırmamalıyız. Tanrı bildirisinde karşılaştığımız bu derin sırları kavramakta güçlük çekiyorsak da, İsa Mesih'in ve O'nun elçilerinin açık sözlerine inanmamız gerek. O bizim günahlarımızı yüklendi; yani deyimin İncil'deki anlatımıyla, bizim yerimize bizim suçlarımızın cezasını çekti. Petrus'un, deyimi bu anlamda kullandığı şu üç noktadan anlaşılıyor. İlk önce, Mesih'in suçlarımızı "ağaç üzerinde" taşıdığını bildiriyor. Petrus'un burada ağaç sözcüğünü bilinçli olarak kullandığından kuşkumuz olmasın. Nitekim Elçilerin İşleri bölümünde kaydedilen bir konuşmasında Petrus aynı deyimi şöyle kullanmaktadır: "Atalarımızın Tanrısı, sizin çarmıha gererek öldürdüğünüz İsa'yı diriltti." (Elçilerin İşleri 5:30). Petrus'un konuşmasını dinleyen ya da mektubunu okuyan Yahudiler kuşkusuz Tevrat'tan yapılan aktarmayı hemen kavrayacaklardı. Yasa'nın Tekrarı 21:23 ayetinde şöyle yazılmıştır: "Asılan kişi Tanrı tarafından lanetlenmiştir." Yahudiler'in anlayışına göre çarmıha gerilen İsa Mesih, Tanrı'nın lanetine uğramış bir kişinin yerindeydi. O, Tanrı'nın laneti altındaydı. İsa Mesih'in elçileri, bu düşünceye karşı çıkacakları yerde, Mesih'in gerçekten lanete uğradığını doğrulamaktadırlar. Pavlus, durumu aydınlığa kavuşturmak için Yasa'nın Tekrarı bölümünde yer alan şu sözlere dikkat çekiyor: "Yasa kitabında yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen her insan lanetlidir" (Galatyalılar 3:10-14). Bu sözlerin anlamı açıktır. Kutsal Yasa'yı bozanların üzerine gelmesi gereken lanet, çarmıhta İsa'nın üzerine indi. Ölümüyle Tanrı'nın lanetini kendi üzerine alarak insanları bu lanetten kurtardı. İkinci olarak, Petrus'un birinci mektubunda incelediğimiz bölümde, Yeşaya 53. bölümden en az beş aktarma yapılıyor: 1.Petrus 2: O, günah işlemedi; O'nun ağzından hileli söz çıkmadı. O'na hakaret edildi. Günahlarımızı bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz, Yolunu şaşırmış koyunlar gibiydiniz. Yeşaya 53: Haksızlık etmedi ve ağzında hile bulunmadı. Hor görüldü ve O'na değer verilmedi. Acılarımızı O yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa bulduk. Yolunu şaşırmış koyunlar gibiydik. Daha önce de gördüğümüz gibi, peygamber Yeşaya'nın bu yazdıklarında, başkalarının suçları için vurulan, suçsuz olduğu halde acı çeken biri konu edilmektedir. Şüphesiz ki İsa'nın yeryüzündeki görevini ve ölümünü bu yazıların ışığında yorumladı. İzleyicileri de aynı gö rüşteydiler. Sözgelimi, Yeşaya kitabını okuyan Etiyopyalı hadım, Filipus'a, "Peygamber kimden söz ediyor?" diye sordu. Filipus da, "bu bölümden başlayarak ona İsa'yla ilgili müjdeyi bildirdi" (Elçilerin İşleri 8:34, 35). Üçüncü olarak Petrus, mektubunun başka yerlerinde de İsa Mesih'in ölümüne değinerek yukarıda yaptığımız yorumu doğrulamaktadır. Okuyucularını "İsa Mesih'in kanının serpilmesi için seçilmiş kişiler" olarak tanımlıyor. Onlara, "Kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih'in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz" diyor (l.Petrus 1:2, 19). Bu anlatımların her ikisi de, ilk Fısıh Bayramı'nda kesilen kurbanla ilgilidir. Mısır'dan göç etmeye hazırlanan İsrail halkı arasında her aile, Tanrı'nın buyruğuna uyarak kusursuz, lekesiz bir kuzu kesti. Sonra kuzunun kanını, evinin üst ve yan kapı sövelerine serptiler. Yalnız bu şekilde Tanrı'nın yargısından korunup Mısır'ın köleliğinden kurtulabildiler. Petrus, bu simgesel olayı doğrudan doğruya İsa Mesih'in ölümüne bağlıyor. O'nun kanı, bizi Tanrı'nın yargısından ve günahın köleliğinden kurtarmak için döküldü. O'nun kurbanından yararlanmak istiyorsak, o kanın bizim de yüreğimize serpilmesi gerekir. Şöyle ki kurban kanı, her birimize kişisel olarak uygulanmalıdır. Petrus'un, İsa Mesih'in ölümüne değinen bir başka sözü de şöyle: "Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için, günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü" (l.Petrus 3:18). Günah bizi Tanrı'dan ayırmıştı. Ama Mesih bizi yeniden Tanrı'ya yaklaştırmak istedi. Bu amaçla bizim suçlarımızın cezasını çekti, suçlu insanlar için suçsuz bir Kurtarıcı olarak öldü. Kurtuluşu da kesin bir biçimde başardı. O'nun sunduğu kurban yinelenemez, ona herhangi bir şey eklenemez, ondan daha iyisi sunulamaz. Bu gerçeğin önemini iyice anlamalıyız. Bu demektir ki, dinsel göreneklerimizle ya da iyi işlerimizle hiçbir zaman günahlarımızın ba ğışlanmasını sağlayamayız. Ne yazık ki birçokları bunu anlamıyor. İncil'in "iyi haberi" ile dünyadaki herhangi bir din arasında esaslı bir fark göremiyorlar. Bu insanlar, inancı yine insanın kişisel çabasına dayandırmak isterler. Tanrı'ya yaklaşabilmek için insanın çabalayıp çırpınması, belirli birtakım sevaplar işlemesinin gerekli olduğuna inanıyorlar. Oysa ki böyle bir düşünceyi İsa Mesih'in ölümüyle bağdaştırma olanağı yoktur. Bizler kendi suçlarımızın cezasından kendi gayretimizle kurtulamayacağımız için İsa Mesih bizim suçlarımızı yüklenerek çarmıhta öldü. Kendi kendimizi kurtarabilseydik, O'nun ölümü anlamsız olurdu. Nitekim, Tanrı'nın beğenisini kendi çabalarıyla kazanabileceğini düşünen kişi de İsa Mesih'e hakaret etmiş olurdu. Sanki O'nun yardımı olmadan pekala kendi işimizi halledebilecekmişiz gibi; sanki O ölmeseydi de olurdu gibi. Halbuki, Pavlus şöyle yazıyor: "Aklanma Yasa aracılığıyla sağlanabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu" (Galatyalılar 2:21). Pavlus'un zamanında olduğu gibi bugün de İsa Mesih'in çarmıhı, kendini bilge sanan kişilere akılsızlıkmış gibi gelir, kendilerini iyi sananları ise tökezletir. Ne var ki bu Müjde nice kişilere esenlik getirmiştir. Tanınmış İngiliz vaiz Richard Hooker, 1585 yılında şu satırları yazmıştır: "Başkaları akılsızlık desinler, delilik, sapıklık desinler. Bu öğreti bizim bilgeliğimiz, bizim cesaret kaynağımızdır. Dünyanın başka hiçbir bilgisi bizi çekmez; yeter ki insanın günah işlediğini, Tanrı'nın özünden olan İsa Mesih'in ise o günah için öldüğünü bilelim. Tanrı insanların suçlarını yüklendi, insanlara da Tanrı'nın doğruluğunu yüklüyor." Mesih'e inanan her kişi bu sözleri doğrulayabilir. O'nun yaraları bize şifa, O'nun ölümü bize yaşam, O'nun acıları bize suçlarımızın ba ğışlanması, O'nun elemleri bize kurtuluş olmuştur. |
11-22-2009, 04:23 PM | #2 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Paylaşım için saol
|
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|