|
Efsaneler ve Korku Hikayeleri Şehir efsaneleri, geçmişteki inanılmaz olaylar, tarihi değiştirecek nitelikteki efsaneler.. Günümüzden gerçek olaylar veya anlatılanlar.. Daha fazlası için içeriye bi göz atman gerekli |
|
Konu Seçenekleri | Görünüm Şekli |
01-08-2007, 04:47 PM | #11 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Japon Efsaneleri
1. Amerika’nın en büyük şirketlerinden biri, yeni açtığı fabrika için gerekli olan 1200 makinayı bi Japon firmasına sipariş etmek zorunda kalmış. Başka çareleri yokmuş; çünkü Japonların geliştirdiği bi teknolojiymiş bu. Amerikalılar çekik gözlülere kıl olduklarından yapılan sözleşmeye onları sinir edecek maddeler eklemişler. Bi tanesinde de, 1200 makinadan en fazla 3'ünün bozuk çıkabileceğini, aksi takdirde, kesinlikle tek bir sent bile ödeme yapmayacaklarını belirtiyolarmış. Japonlar sözleşmeyi imzalamışlar imzalamasına ama “Ulan bu yankilere derslerini vermek lazım şimdi” demişler kendi aralarında. Neyse, siparişin teslim tarihi gelmiş. Gemi limana yanaşmış. Mallar indirilmiş, sayılmış, Amerikalılar bakmışlar 1197 makina var. Bunlar şaşırmışlar tabii, “Allah Allah noluyo” falan. Derken kamyon yanaşmış fabrikanın kapısına. Kargo kamyonunda 3 tane daha makina varmış. Kutuların üzerinde de kocaman kocaman harflerle “Dikkat bozuk!” yazıyormuş. |
01-08-2007, 04:47 PM | #12 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
2.
Almanlar da Japonlara kıl oluyormuş. Kendilerinin çok daha üstün olduklarını düşündüklerinden, “Ne yapsak da şu Japonlara dersini versek” diye kara kara düşünüyolarmış. İşveren derneğinde bu konu üzerine kafa yoruluyormuş. İşte yine bu toplantıların birinde bi işadamı heyecanla ayağa fırlayıp, “Arkadaşlar Japonlardan daha iyi olduğumuzu kanıtlamazsak Alman malları dünyada hiç satılmıycak. Çok çok acil bişeyler yapmalıyız artık” demiş. Almanların hepsi adama hak vermiş, başlarını sallamışlar onaylamak için, hatta toplantıda hazır bulunan Başbakan da Alman işadamlarına her türlü imkanı sağlayacağına söz vermiş. Almanlar o hırsla Japonlara ağızlarının payını verecek bi fikir bulmuşlar ve hemmen de uygulamaya koymuşlar taabi: Alman otomobil devlerinin en yetenekli mühendisleri müthiş teknolojik bi labaratuvarda toplanmış. Mercedes, Bmw, Vosvos... Bütün firmaların en iyileriymiş hepsi. Alman devletinin para yardımıyla aralıksız iki sene çalışmış bunlar. Sonunda da; sen de 5 santim, ben diyeyim 2 buçuk santim, yani yarım karış ya var ya yok, kibrit kutusu kadar bi araba yapmışlar. Mersedes spor arabanın aynısıymış bu. Ama büyüğünün büttüün özelliklerini aynen taşıyomuş küçük araba. Cam sileceğinden, bujisine tamamen aynıymış. Koy benzini, gez dolaş. Alman Başbakan, “Şunu Japonlara gönderip havamızı atalım. Görsünler bakalım Almanlar nasıl bi milletmiş” demiş. Araba hemen kargoyla Japonya’ya yollanmış. Almanlar da bu arada olayı dünyaya duyurup, prestij kazanmak için minik arabayla ilgili bi broşür basmaya karar vermiş. Aradan bi hafta ya geçmiş ya geçmemiş, daha broşürü bile hazırlanmadan araba geri gelmiş Japonya’dan. Kutunun içinde de bi mektup varmış: “Sevgili Almanlar. Sizi tebrik ederiz. Çok güzel bi araba yapmışsınız. Fakat üzülerek gördük ki bu sevimli arabaya teyp ve cd çalar takmayı unutmuşsunuz. Biz sizin için bi tane taktık, umarız beğenirsiniz!” Almanlar acayip şaşırmış tabi. “Biz iki sene uğraştık. Bunlar üç günde böyle bir şeyi nasıl yaparlar?” diyerek burun kıvırmışlar, hiç biri inanmamış mektupta yazılanlara. İçlerinden biri laf olsun diye arabanın kapısını açmış tırnağının ucuyla. Eline bi büyüteç almış ve görmüş ki hakkaten arabaya bi teyp takılı. Daha dikkatli bakmış, üzerinde de “Pioneer 1200 CWS RT Özel Yapım” yazıyomuş. Bi toplu iğnenin ucuyla play tuşuna basmış. İşte o anda yeri göğü inleten bi sesle Japon milli marşı yükselmiş teypten. Almanlar bu durum karşısında şaşkınlık ve hayranlık dolu duygularla hazırola geçmiş ve marşı derin bi saygı ile dinlemişler. Hepsinin gözleri dolmuş. Bi daha da Japonlarla sidik yarıştırmama kararı almışlar. |
01-08-2007, 04:47 PM | #13 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Aynadaki ruj lekeleri
Bir kız yurdunda kalan kızlar, her sabah dudaklarına ruj sürdükten sonra aynaya öperek iz bırakıyorlarmış. Yurt müdürü ne yaptı ettiyse bu alışkanlığı ortadan kaldıramamış. Sonunda müdürün aklına parlak bir fikir gelmiş. Hemmen bir duyuru yapıp, kızları toplantıya çağırmış. Neyse toplanmış bunlar. Müdür “Buyrun tuvalate” demiş. Düşmüş yola, şaşkın kızlar da peşlerinde, temizlik görevlisinin beklediği umumi tuvalete girmişler. Aynalarda sabahki ruj izleri hala duruyormuş. Müdür “Arkadaşlar” demiş, “Bazılarınız dudaklarına ruj sürdükten sonra aynaları öperek çıkması güç izler bırakıyor. Temizlik görevlilerimiz bunları temizlerken zorlanıyor. Sizleri görevlimizin bu temizliği yaparken ne kadar zorlandığını bizzat görmeniz için topladım. Bakım ve görün”. Sonra görevliye bir işaret çakmış. Bizimki gayet sakin bir şekilde tuvalet fırçasını almış, klozetteki suya daldırmış ve aynayı temizlemiş. O gün bu gündür o yurtta tuvaletlerde dudak izine bir daha rastlanmamış |
01-08-2007, 04:47 PM | #14 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Anıttaki Füze
Beşiktaş'taki sütuna benzeyen ne idüğü belirsiz anıt, aslında bir füze rampasıymış. O yüzden silindir şeklinde yapılmış. Nüfus sayımı yapılırken, sabaha karşı kimsenin göremeyeceği bir saatte içine füze yerleştirilmiş. Füze yerleştirme harekatı çok gizli yapılmış ama bir şekilde bu bilgi sızdırılmış. Bu dedikodunun doğruluğunu araştırmak isteyen iki kafadar, anıtı incelemeye karar vermiş. Ancak anıtın etrafında dolanırlarken iki sivil polis tarafından anında gözaltına alınmışlar |
01-08-2007, 04:48 PM | #15 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
4.Murat ve Sandalcı
4. Murat devri. Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış. İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler gizli gizli işlerini devam ettiriyorlarmış. 4. Murat bi gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış. Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. Bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş. İpin ucunda bi testi! Sultan, "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş. Sandalcı "Ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da, 4. Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı kabul etmiş ama yine de, "Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş. Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkara, "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. Fal 4. Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş. Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş. Padişah, "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bir yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. Murat'ın ayaklarına kapanıp, "Affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp, "Sana bi soru sorucam. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş. Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış. 4. Murat, sandalcıya, "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş. Sandalcı "Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş. Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. Sonra da, "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere. Kapı açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmış: "Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun" O gün bugündür de işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılıyormuş |
01-08-2007, 04:48 PM | #16 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
AMMAN KÜRDANA DİKKAT
Malumunuz Afrika'nın fakir ülkelerinde insanlar yokluk içinde yaşıyor. Öyleki oralarda bir dal kürdan bile çok değerliymiş. Kürdan ancak çok zenginlerin kullandığı lüks bir malmış. Bundan 10 yıl kadar önce üniversitelerimize öğrenci değişimi, Birleşmiş Milletler bursuyla filan Afrika'nın çeşitli ülkelerinden bir çok öğrenci gelmiş. Yemekhanelerde her masada kürdan olduğunu gören bu öğrenciler, kendi ülkelerinde çok değerli olan kürdanları kullandıktan sonra tekrar kürdanlığa korlarmış. Bu söylenti o kadar yayılmış ki; o dönem yemekhanelerde kimse kürdan kullanmaz olmuş. |
01-08-2007, 04:48 PM | #17 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
BİR MİLYON POUND
İngiltere'de yargıçların maaşı yokmuş. Onun yerine ihtiyaçları oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri varmış. İngiliz devleti hakimlerine o kadar güveniyormuş yani. Birgün hakimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak istediğini söylemiş. Tabii ortalık birbirine girmiş. Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı veremeyecekleri söyleyip hemmen İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Başbakanlığa filan telefon etmişler. Ancak aradıkları her yerden gelen cevap aynıymış: ÖDEYİN! Gel gelelim bankada o kadar nakit yokmuş. Hakimden ertesi gün gelmesi rica edilmiş. Ertesi gün para bir bavul içinde hazırmış. Aradan birkaç gün geçmiş. Hakim çıkagelmiş. Parayı bankaya geri vermek istiyormuş. Banka yönetimişaşırıp kalmış. Hemmen Adalet Bakanlığı'nı aramışlar. Derhal bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hakime hareketinin sebebini sormuşlar. Hakim "Kraliçe nin hükümeti bize gerçekten bu kadar güveniyor mu? Onu sınadım" cevabını vermiş. Raporlar bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hakim azledilmiş. Adalet bakanlığı hakime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış: "Kraliçe hükümetinin saygın bir hakimi, devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devlet ona asla güvenmez |
01-08-2007, 04:48 PM | #18 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ANKARA GEMİSİNİN GERÇEK HİKAYESİ
Japonların Pearl Harbor baskını sırasında ABD gemileri arasında batmayan tek gemi, Japonların üzerinde kızıl haç işareti olduğu için batırmadığı ilkyardım gemisiymiş. ABD için savaş tarihinin en büyük facialarından birinden sağ kurtulan bu gemi, Pearl Harbor'da başarı gösteren tüm askerlere verilen madalyaların üzerine işlenecek kadar önemliymiş. Kaderin garip cilvesi sonucu, Pearl Harbor'un simge gemisi çok geçmeden eski önemini yitirmiş ve satılmış. Hem de Türkiye'ye. Türkiye bu gemiye Ankara adını vermiş. Ankara gemisi Türkiye'ye uzun yıllar hizmet etmiş. Yıllar sonra artık çok eskidiği için jilet yapılmak üzere İzmir'e gönderilmiş. O zamanlarda Haliç Tersanesi'nde bir çeşme inşaatı varmış. Deniz Komutanlığı piyasadaki fiyatları yüksek bulduğu için tüm birimlerinde çeşmenin çatısının üstünü kaplamak için kurşun arıyormuş. İzmir'den Ankara gemisinde kurşuna benzer bir maddeye rastlandığına dair bir haber gelmiş. Haliç Tersanesi Komutanlığı, gemilerde kurşun kullanılmadığı gerekçesiyle bu haberi dikkate almamış. Çünkü yıllar içinde Ankara Gemisi'nin Pearl Harbor'ın ünlü ilkyardım gemisi olduğu unutulmuş. Tesadüf eseri yaşlı bir astsubay İzmir Tersanesi'nden gelen mesajı görmese, gerçek ortaya çıkmayacakmış. Yaşlı kurt hemmen komutanlarına Ankara Gemisi'nin gerçek kimliğini bildirmiş. Uzman ekip Haliç Tersanesi'nden yola koyulmuş. Gemide yapılan incelemede bir kamaranın cephe duvarlarının yekpare kurşun olduğu anlaşılmış. Meğerse bu kamara ilkyardım gemisinin röntgen odasıymış. Böylece Japon saldırısından kurtulan tek geminin macerası Pearl Harbor'da başlayıp, Haliç Tersanesi Çeşmesi'nde son bulmuş. |
01-08-2007, 04:48 PM | #19 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
AMERİKANIN HAİN PLANI
Olay soğuk savaş yıllarında geçiyo. Amarikalılarla Ruslar sürekli birbirleriyle uğraşıyolar taabi. Her iki ülke de diğerini sinir etmek için en olmadık yöntemlere başvuruyomuş. Amarikan Hükümeti, Sovyet Ordusunu psikolojik olaraktan çökertmek için bi plan yapmış. Amarika’nın en büyük lateks firmalarından biriyle anlaşılmış. Bu şirket bi Sovyet firmasına prezarvatif sipariş etmiş. Güya bunlar Amerikan ordusuna dağıtılacakmış. Hava, kara, deniz olmak üzere üç ayrı ambalajda hazırlanması istenmiş prezarvatiflerin. İşin can alıcı noktası ise boyutlarıymış. “Rusya’da duyulunca askerlerin morali sıfır olur” denilerek şu ölçüler istenmiş: En 8, Boy 30 cm. Sovyet firması siparişi kabul etmiş. Sovyetler işe uyanmışlar taabi, onlar da yapmışlar hinliklerini. Bi’kaç ay sonra Rusya’dan kargo uçaklarıyla gelmiş prezarvatifler. Amarikalı askeri yetkililer binbir neşeyle açmışlar sandıkları, “Hahaha, herifler nası kompleks olmuşlardır şimdi” filan... Ruslar bütün herşeyi istendiği gibi hazırlamışmış. Kara, hava, deniz amblemleri, prezervatiflerin ölçüleri, heeeppsi aynı. Yalnız tüm ambalajların üzerince fazladan bi not varmış. Size: Medium |
01-08-2007, 04:49 PM | #20 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 39
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547 Teşekkür Edilme: 425 Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3117
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
MIG EFSANESİ NASIL YIKILDI
Malum, soğuk savaş yıllarında Rusların MIG-27 ve MIG-29 uçakları yüksek teknolojileri ve tahrip güçleriyle nam salmıştı. Sovyetler yıkılana kadar da bi MIG-29'un neye benzediği tam olarak bilinmiyordu. Nükleer başlık da taşıyabilen bu uçakların fotoğrafları bile yoktu Batı ülkelerinin elinde. Sadece bi takım varsayımlara dayanan MIG-29 maketleri yapılmıştı, o kadar. Daha doğrusu resmi kaynaklar böyle yazıyo ama işin aslı başka. Biz olmasak... Ulan şu Amarikalılar var ya, yatıp kalkıp elimizi öpseler yeri. Zaten icatların çoğunu da Kur’andan baka baka yapmışlar, hatta hala daha öyle yapıyolarmış. Günlerden bi gün Kızıl Ordu'dan bi Sovyet yüzbaşı, inim inim inleten baskıcı rejimden kaçıp Türkiye'ye iltica etmek istemiş. Pilot Leningrad’daki üsden gaza bi basmış, hoop, aynen Trabzon. Altında da canavar gibi bi MIG-29! Garnizon komutanı uçak iner inmez hemmen Ankara'ya haber vermiş. İnanılmaz bi fırsatmış bu. Haber 5 dak’ka içinde önce ABD Büyükelçiliği'ne, or’dan Beyaz Saray'a, or’dan da Pentagon'a ulaşmış. Uçağın Trabzon'da olduğunu duyan herkes accayip heyecanlanmış taabi. Ruslar olayın farkına varınca üst düzey diplomatları aracılığıyla, pilotun siyasi sığınma hakkından yararlanabileceğini ama MIG-29’un hemen geri verilmesini talep etmiş. Karadeniz kıyılarında konuşlandırılan sürü sepet Amerikan nükleer silahından da korkmadan, bi saat içinde uçağın teslim edilmemesi durumunda üçüncü dünya savaşının çıkabileceği sinyallerini vermişler. Yapacak bi’şey yokmuş. Bi askeri uçakla Moskova'dan bi Rus pilot gelmiş ve MIG-29'u ülkesine geri götürmüş. Olay bi kaç saat içinde olup bitmiş. Pentagon'dan gelen Amerikan uzmanlar anca akşam saatlerinde Trabzon'a ulaşabilmiş. Büyük bi hayal kırıklığı yaşamışlar taabi. Gerçi yine de içlerinde az da olsa bi umut varmış. Garnizona varır varmaz, daha bizim komutanın elini sıkarken "En azından bi fotoğrafını çekebildiniz mi bari MIG'in?" diye sormuşlar. Türk komutan, "Gelin bakalım benimle" demiş ve Amerikalıları dev bi hangarın önüne götürmüş. Sonra da şık bi kafa hareketiyle hangarın kapısını açtırmış. Pentagon'dan gelen uzmanlar gözlerine inanamamış. Karşılarında dev bi MIG-29 duruyomuş çünkü. "Oh my God. This is impossible meeen" diyerek şaşkınlıkla gözlerini ovuşturmuşlar. Bizim komutan o bi’kaç saat içinde yapacağını yapmış da, öte geçmiş. Hemmen levazım astsubaylarına MIG-29'un büttüün parçalarını söktürüp kalıplarını çıkarttırmış. Sonra da yeniden monte ettirip uçağı Ruslara teslim etmiş. Ama ne kalıp... İnanmazsın, taa benzin deposunun kapağının contasına kadar. Amerikalılar Trabzon'a gelene kadar da MIG'in fiberglastan bire bir ölçekli maketini yaptırmış. Uçak, kuyruğundaki orak+çekiç resmi hariç herrrşeyiyle aynıymış. O kısma da, resme kabiliyetli bi çavuşa Türk bayrağı çizdirmiş komutan. Pentagon’un o soğuk görünümlü, kara kara güneş gözlüklü subayları bütün samimiyetleriyle bizim komutanın boynuna sarılmış. Hepsinin gözleri buğu buğuymuş. Herifler nasıl sevinmesin? Bu bilgilere dayanarak MIG'lerin bütün sırları çözülmüş. Sonra da karadan havaya geliştirilen özel MIG füzeleriyle her seferinde yere indirilmişler. |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konu Baslangic | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ben Düştüm Şehir Kalktı, Şehir Düştü Sen Kalktın | mystical_waynak | Eskiler (Arşiv) | 0 | 10-14-2007 12:18 PM |
Şehir şehir haberler (ilk kaynağından...) | raja_ | Eskiler (Arşiv) | 2 | 09-02-2006 03:13 PM |
Şehir Efsaneleri | bluekeys™ | Eskiler (Arşiv) | 2 | 08-02-2006 06:13 PM |
Dünyayı Hiç Uzaydan Şehir Şehir Ülke Ülke Seyrettinizmi? (Kendi Uploadım) | CoolTurk | Eskiler (Arşiv) | 1 | 05-17-2006 04:02 PM |
En Pahalı 10 Şehir - En Ucuz 10 Şehir | ๏๒รєรรเ๏ภ | Adult eski arşiv | 4 | 04-22-2006 11:11 AM |