|
Galatasaray Galatasaray ilgili herşey bu bölümde. |
|
Konu Seçenekleri | Görünüm Şekli |
02-07-2007, 01:21 AM | #11 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
GALATASARAY ; Türkiye'nin İLK futbol takımı Galatasaray- (1905) Dünya sıralamasında İLK On' da 1.sıraya giren İLK Türk takımı. Devlet üstün madalyası alan İLK takım UEFA kupasını hiç yenilgi almadan kazanan İLK ve TEK Türk takımı Türkiye'nin en çok Şampiyon olan takımı (15 kez) Üç yıldızı alan İLK takım Türkiye Süper Ligi'nin İLK Şampiyonu Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda Avrupa Kıtasını temsil eden İLK ve TEK Türk takımı Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final'e çıkan İLK ve TEK Türk takımı İstanbul Şampiyonluğu'nu kazanan İLK futbol takımı- (1907-1908) Yurt dışında İLK galibiyet alan Türk futbol Takımı-(1911) Yurt dışında Türkiye'yi temsil eden İLK futbol takımı- (1911) Şampiyonlar ligine katılan İLK Türk takımı Avrupa'da, UEFA kupasını hiç yenilgi almadan kazanan İLK ve TEK takım Balkanlarda UEFA Kupasını kazanan İLK ve TEK takım Uluslararası maçlarda kendi sahasında ardarda EN çok galibiyet alan TEK Türk takımı - 20 kez UEFA kupasını kazanan İLK ve TEK Türk takımı - (1 kez) Avrupa Şampiyonu olan İLK ve TEK Türk takımı Süper kupa kazanan İLK ve TEK Türk takımı - (1 kez) İnternet Sitesine sahip İLK Türk takımı İspanyolları deplasmanda yenen İLK Türk takımı. İspanyolları eleyen İLK Türk takımı. Bir sezonda 2 İtalyan takımını eleyen İLK Türk takımı (Milan-Bologna) Bir sezonda 2 İngiliz takımını eleyen İLK Türk takımı (Leeds-Arsenal) Avrupa maçlarında galibiyeti, mağlubiyetinden çok TEK Türk Takımı Türkiye 1. Ligi'ni na-mağlup bitiren İLK takım (1985-86) EN fazla aralıksız şampiyon olan takım. - 4 kez Yerli hocayla EN çok şampiyon olan takım. GALATASARAY - 9 kez EN fazla şampiyonluk yaşayan futbolcular Bülent (8 Kez)- Suat, Arif ( 7 Kez ) Bir sezonda EN fazla Avrupa Kupa maçı oynayan takım.- 18 kez (Süper kupa dahil) Avrupa'da Şampiyonlar Ligine EN fazla katılan takım GALATASARAY - 6 kez Şampiyonlar liginde EN fazla puan toplayan Türk takımı- 10 puan Türkiye Spor yazarları Kupasını EN fazla kazanan takım Türkiye Kupasını EN fazla kazanan takım -13 kez Cumhurbaşkanlığı Kupasını EN fazla kazanan takım- 10 kez Avrupa kupalarında 1 sezonda EN fazla puan toplayan takım. - 17 maç 34 puan Avrupa'da, bir sezonda Avrupa kupalarında EN fazla galibiyet alan takım. - 11 kez (Süper kupa dahil) Bir sezonda Avrupa kupalarında EN fazla gol atan takım.- 35 gol (Süper kupa dahil) Deplasmanda aralıksız EN fazla yenilmeyen takım.- 40 kez Bir sezonda EN fazla maç yapan takım. GALATASARAY - 59 kez (Süper kupa dahil) Avrupa Kupaları'nda EN çok tur geçen Türk takımı. Bir sezonda EN fazla maç yapan futbolcu HAKAN ŞÜKÜR - 54 maç 4697 dakika Avrupa Kupalarında EN fazla maç yapan Türk takımı. Türkiye liglerinde bir sezonda EN fazla gol atan takım. - 62-63 sezonu 105 gol Türkiye liglerinde EN çok resmi kupa kazanan takım -56 kupa Avrupa Kupalarındaki İLK Goller 1.GOL: Metin Oktay -27.08.1956 (Galatasaray-Dinamo Bükreş:1-3) 100.GOL: Uğur Köken -1.10.1969 (Galatasaray-Vatford:2-3) 200.GOL: Mirsad Seydiç-20.10.1982 (Galatasaray - Avusturya Wien:2-4) 300.GOL: Uğur Tütüneker -4.11.1992(Galatasaray - E.Frankfurt:1-0) 500.GOL: Tugay Kerimoğlu 5.11.1997 (Galatasaray - Sparta Prag:2-0) 400.Gol Faruk Yiğit tarafından 13.7.1996 tarihinde Kocaeli- Hibernias maçında atılmıştır. Teşekkürler GALATASARAY ! Teşekkürler; Bu gurur veren tablonun yaratılmasında emeği geçen herkese.. |
02-07-2007, 01:21 AM | #12 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Süper Kupa
UEFA Kupası 1999-2000 1.Lig Kupası 1996-1997 1.Lig Kupası |
02-07-2007, 01:21 AM | #13 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü "bir takım taraftarı" yapmak çabaları, tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle, kişiler, topluluklar, gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara bir öncelik kazandırmayacağı gibi, toplumsal boyutta da onarılmaz yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de, toplumun tümünü kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa Kemal Atatürk bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir. Atatürk'ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi, Galatasaray Lisesi'ni 2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve bugün örneğine pek rastlanmayan "dinozor" gazeteci Metin Toker' in sözleriyle "Hiçbir lise Atatürk'ten böyle bir ilgi görmemiştir...Galatasaray, sadece 'Türkiye'nin' Batı' ya açılan penceresi' değil, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden, belki de en önemlisi laisizmin kilometre taşlarından biri olmuştur. Nasıl Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz." Evrensel bir sevgi Galatasaray camiasının Atatürk'e karşı duyduğu sevginin evrenselliği 956 okul numaralı Celalettin Som' un satırlarında çarpıcı bir biçimde dile gelir: "Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf, müdür merdiveni karşısında, ön avluya bakan, müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu Caddesi'nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı. Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu...Birden bütün sesler sustu...Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan ses kulaklarımızda çınladı...M. Journé ders anlatmayı kesmiş, başını elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9'u 5 geçiyordu...ATATÜRK vefat etmişti." İşte o günlerde evrensel ve toplumlar üstü bir devlet adamına karşı duyulan evrensel sevgi budur. Galatasaray Lisesi'ni İlk Ziyareti 1930 yılında dünyanın ve Türkiye'nin, siyasal ve toplumsal konjonktürü oldukça hareketlidir. Atatürk 18 Kasım'da bir yurt gezisine çıkar ve İstanbul'a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder. Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır (cilt 23-24, sayı 79-81, sayfa 6630-6631): "3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye Mekteplerini...buradan Galatasaray Lisesi'ni teşrif ettiler.(...) Galatasaray Lisesi'nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve talebenin durumu hakkında konuştular. İmla, resim ve lisan derslerinde bulundular, mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar..." Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği olan, benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza 'humour' denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı olan ustanın kalemine, Haldun Taner'in gözlemlerine başvuralım ve bu ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim: Şarklıların Efsaneye Düşkünlüğü "Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz, otuz bire rastlıyor. Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın, baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı. Talebeler kımlanıyor: 'Ah bir bizim sınıfa girse.' Hocalar başka gûna: 'Allah vere bizimkine girmese.' (...) Atatürk'e bakıyorum, resimlerinde sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında insanlardan duymuştum: 'Bakılamıyor efendim,' diyorlardı. 'İmkânı yok gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.' Ben bunu duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu...Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü. Ya herrü ya merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma, işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da bakabiliyordu. Bu Gözlerden Hiçbir Şey Kaçmaz Gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır(...) Atatürk mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli, maiyetindeki mutat zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına dalıverdi. O, tek başına, ortamızda, maiyetindeki zevat ise geride, çok geride, mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe başladık. Atatürk, yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında, iki eli ceketinin iki yan cebinde, gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim, on, siz deyin yirmi baş. Atatürk görününce bir alkış koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de onlara uyduk. Atatürk bu alkışlar arasında otomobiline bindi (...) Akşam, etütte yoklama yapılınca, o kargaşalıkta iki açıkgöz arkadaşımızın neharilere karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş zaman, kendilerine idarece bir ceza verildi mi idi, pek hatırlamıyorum. Galiba, bu tarihi günün yüzüsuyu hürmetine, Beyoğlu'nda sürtüp durdukları yanlarına kâr kaldı idi. E, artık o kadar da olmasın mı?" İkinci Ziyaret Mustafa Kemal, 28 Ocak 1932 Perşembe günü Beyoğlu'nda otomobille çıktığı bir gezinti sırasında saat 16'da Galatasaray Lisesi'ni ikinci kez ziyaret ederek onurlandırmıştır. Lisedeki tarihi Tevfik Fikret salonunda verilen bir müsamereyi izlemiş ve oyunda rol alan öğrencilere övgüler yöneltmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu'nun "Atatürk'ün İstanbul'daki Hayatı" adlı yapıtında bu ziyaret hakkında bilgi verilmektedir. Üçüncü Ziyaret Atatürk'ün Galatasaray Lisesi'ne üçüncü gelişinin tarihi 1 Temmuz 1933'tür. Gazi bu gelişinde öğrencilerin Tarih-Coğrafya-Yurt Bilgisi grubundan geçirdikleri orta mektep bakalorya sınavlarına bizzat katılmış ve çeşitli sorular sormuştur. Maiyetiyle (Riyaseticümhur Katibi Hikmet (Bayur), Başyaver Celal, Yaver Şükrü ve Cevdet Beyler ve Muallim Afet Hanım) Lise' ye gelen Atatürk talebenin alkışları arasında Müdürlük odasına çıkmış, burada müdür Tevfik Bey ve öğretmenlerle okul hakkında görüştükten sonra doğruca imtahan odasına girmiştir. İlhan E. Postacıoğlu'nun anılarından Gazi'nin imtahan odasına girdiğinde sınavdaki öğrencinin Bandırmalı Ahmet olduğunu öğreniyoruz. Ardından Serbest Fırka'nın kurucusu Fethi Okyar'ın oğlu Osman (Okyar) sınav odasına alınır. Sınavdan çıkan Osman Okyar'a Atatürk tarafından babasına selam söylendiği öğrenciler arasında hızla yayılır ve büyük bir memnuniyet uyandırır. Atatürk'ün Galatasaray Lisesi öğrencilerine yönelttiği bazı sorular şunlardır: Atilla'nın Romalılar'la ilk harbi; Sevr muahedesiyle, Lozan muahedesi arasında ne gibi farklar vardır?; Eti medeniyeti; Devletçiliğin ve fertçiliğin mukayesesi; Şimendifer siyasetimiz; Malazgirt Meydan Muharebesi; Din ve laiklik üzerine sorular; İspanya yarımadası; Mudanya Mütarekesi; Bizanslılarla Türklerin ilk temasları; Referandum ve halk oylaması vb. Sınavlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş ve Atatürk Galatasaray Lisesi'nden memnun kalarak ayrılmıştır. Dönemin okul müdürü olan Tevfik Ararat o günün izlenimlerini şu sözlerle anlatır: "1 Temmuz 1933, Galatasaray Lisesi'nin yaşadığı en büyük gündür; o gün Gazi Hazretleri, müessemizde beş saat bir çeyrek saat kalmışlar, ve birinci devre Tarih-Coğrafya-Yurtbilgisi mezuniyet imtahanlarına giren talebemizden dokuzunu imtahan etmek lütfunda bulunmuşlardır. Galatasaray Lisesi, bundan sonra, o unutulmaz günü her sene anmak ve tekrar yaşamak için aynı devrenin aynı imtihanlarını daima aynı güne koyacaktır." Bu yazı, "Dünden Bugüne Galatasaray" (Hazırlayanlar: Vefa O. Semenderoğlu-Osman Tamburacı), "Atatürk Önünde Tarih Bakaloryası" (İlhan E. Postacıoğlu), "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu; Ayışığında Çalışkur" (Haldun Taner), "Atatürk ve Galatasaray" (Galatasaray'ın 500. Yıldönümünü Kutlama Komitesi), "Galatasaray Tarihine Ait Belgeler:I (1868-1933) (Orhan Koloğlu) başlıklı kitap ve belgelerden Metin Pınar tarafından derlenmiştir. |
02-07-2007, 01:21 AM | #14 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Florya Topraktı, O Cesur...
Yoğurtçuların gezdiği, sokaklarda iki taştan kale yapılan, üç kornerin bir penaltı olduğu, kazananın Ankara gazozunu kafaya dikdiği 70'li yıllarda, Florya'da mahallenin küçük Bülenti'ydi. Bugün ise 22 yılını verdiği Galatasaray forması altında 28 kupa kaldıran bir futbol fenomeni. "Büyük Kaptan" diyorsa Ali Sami Yen tribünleri bir sebebi var. Korkmaz Ailesi'nin "Cesur"u, yeşil sahaların en cesuru.... Geçen sezon Diyarbakırspor maçında orta sahadan vurduğu top ağlarla buluştuğunda, Ali Sami Yen tribünlerinde kaç kişi acaba onun bir zamanlar o golün aynısını Edirnekapı surları dibindeki toprak sahada da attığından haberdardı? Futbol sevdası Edirnekapı'nın toprak sahalarında, mahalle arasında düşer kalbine Bülent Korkmaz'ın. Mahallede bir takım kurarlar, adı Tayfunspor, formaları kırmızı-siyahtır. Orta sahada oynar o günlerde. Tayfunspor finale kalır bir turnuvada, 29 gol atmıştır Bülent finale kadar. O yaşta bile Karagümrük'de, Edirnekapı'da adı duyulmuştur. 2-0 mağlup duruma düşerler. Rakip takımın yedekleri "nerde sizin golcünüz?" diye dalga geçmeye başlamıştır. Bülent, orta sahadan vurur topa gol olur, sonra bir gol daha atar. Kazanırlar turnuvayı... Malatya Doğanyol, Gevheruşağı köyünden Osman Korkmaz ve Nevin Korkmaz'ın üç erkek evladından ortancasıdır. Osman Korkmaz, başarılı bir tekstilcidir. İlk çocukları Recep'den sonra 68'in Kasım 24'ünde doğan evlatlarına Cesur ismini verirler. Nüfus Müdürlüğü'ndeki memur, ismi duyduğundaki bir anlık duraklaması, baba Korkmaz'ın ağzından ikinci bir ismin çıkmasına sebep olur. "Cesur Bülent" olsun der. Tembel midir, dalgın mıdır, nüfus memuru bilinmez; sadece "Bülent" yazar nüfus kağıdına. Doğuştan Lider Edirnekapı'daki mahalle arkadaşlarını maç için ayartan odur. Aşağı mahalle, yukarı mahalle maçlarının değişmez organizatörüdür. Okulun bahçesi, toprak saha, sokak arası hiç farketmez, derslerden arta kalan vakitte her daim futbol vardır hayatında. İlkokulda sınıfında başkanlık yapmaz ama sahaların lideri her zaman odur. 70'li yıllar, Uzay Yolu seyredilen, pikap çalınan, telgraf çekilen, yoğurtçuların gezdiği sokaklarda iki taştan kale yapılan, üç kornerin bir penaltı olduğu, kazananın Ankara gazozunu kafaya dikdiği, çocuklarının terli sırtlarına annelerin tülbent koyduğu yıllardır. Yerinde duramayan bir çocuktur Bülent. Eve sadece yemek ve uyumak için uğrar. Futbol topunun, misketin peşinde geçer o yıllar. Hava karardığında gider eve ve en geç 9.30'da yatağında olur. Uykusuna düşkündür. Yıllar sonra profesyonel yaşamında da bu huyundan vazgeçmez: "Evde misafir olsa bile farketmez benim için, bana müsaade der ve gider yatarım. Suarede sinemaya gitmemişimdir. En geç 12'de yataktayımdır" diye anlatır profesyonelliğinin sırlarından birini. İlkokulu bitirdiğinde aile Florya'ya taşınır. Edirnekapı yıllarında da Galatasaray'lıdır o. Yeşil kaleci kazağı ile Galatasaray kalecisi Nihat'ın bir minik kopyasıdır. Zaten ilk zamanlarda kalede oynamıştır, daha sonra orta saha en sonunda da defans... Kim Hayal Edebilir ki Bu Kariyeri? Evleri Galatasaray Tesisleri'nin karşısındadır. Çocukluğunun aşkını baştan çıkarmak için fırsat ayağına gelmiştir. Altyapı sorumlusu rahmetli Salih Bulgurlu ve halen Galatasaray'daki görevine devam eden Ahmet Keskinkılıç mahallenin minik yeteneğini keşfetmekte zorlanmazlar. O yıl Florya Tesisleri bir arsadan öte birşey değildir. Antrenmanlar Mecidiyeköy'dedir. O günün Küçük Bülenti yıllar sonra yine K.Bülent olarak adını duyuracağı günlerden habersiz topun peşinden koşturmaya devam eder. 1979'da Florya Tesisleri'nde antrenmanlar başlayınca Bülent, soluğu seçmelerde alır. "Kaleciler kim?" diye sorar Salih Hoca. El kaldırır Bülent ve "sen kaleci değilsin, orta sahasın, indir bakim elini" der Salih Bulgurlu. O dakika anlar artık Galatasaray formasını giyeceğini. Bilimkurgu ustalarının bile hayal etmekte zorlanacakları kariyerini, o günlerde Bülent Korkmaz da tahmin edemez elbette. Okuduğu ilkokulu bile "Vefa Stadı'nın arkasındaki Hattat Ragıp İlkokulu" diye futbolca tarif eden Bülent'in top sevdasına, babası Osman Korkmaz da destek olur. "Onun içindeki hırs ve isteği görünce elimden geldikçe destek olmaya çalıştım. Futbolla yatıp futbolla kalkardı" der yıllar sonra sorulduğunda. Kardeşi Mert de Bülent'in futbol sevdasının peşinden gitmiştir. Haftada üç maç oynamaya yıllar sonra A takımda değil, 15 yaşında başlar. 14-16 yaş takımında Ahmet Hoca onu liberoda görevlendirir. Genç takımı çalıştıran Bülent Ünder, onu genç takıma çağırdığında, artık haftada 4-5 maça çıkmaya başlamıştır. Galatasaray'ın nerede maçı varsa Bülent ordadır. Amatör, Paf, 3.Lig. Bir yaz sezonu boyunca Ahmet Keskinkılıç ile dayanıklılık idmanları yapar. İnatçı ve hırslıdır, tekmeye kafasını sokacak kadar da cesur... "Kızardım, İndirirdim Camı" Çok cam kırar çocukluk yıllarında. Bugün "uzun toplarla mı kırdın o camları?" sorusuna, o günleri hatırlayıp kahkahayla cevap verir: "Kızdığım zaman indirirdim camı. Edirnekapı'da bir alt komşumuz vardı. Bir öğleden sonra top oynuyoruz. Top balkonlarına kaçtı. Kadın aldı topu, 'kocam uyuyor, oynamayın top' dedi. Ben de topu vermezsen camı kırarım dedim. Vermedi, ben de kırdım." Baba Korkmaz en iyi müşterileridendir mahallenin camcısının. Gece uykudan kalkıp, yemek yeme alışkanlığı vardır Bülent'in, bir de tatlı sevdası. Bir akşam babası, kalan pasta dilimlerinden sadece birini buzdolabına koymasını söyler Anne Korkmaz'a. Diğer dilimler balkonda bir köşeye saklanır. Sabah kalkıldığında ne buzdolabında pasta vardır ne de balkondaki divanın altında... Geceyarısı operasyonu başarılı geçmiştir Bülent'in. "Sirkeci'deki HacıBekir'in çikolatalı pastası oldu mu dayanamazdım" diye anlatır o günleri... 1984 yılında Galatasaray genç takımı Türkiye Şampiyonası öncesi Almanya'ya turnuvaya gider. Glasgow Rangers, Kızılyıldız gibi güçlü takımlar vardır. Leverkusen ile final oynayan ve penaltılar sonrasında kaybeden kadroda, Bülent Korkmaz da vardır. Leverkusen'in altyapı sorumluları transfer teklif ederler. Yirmisinde, 25'inde, 30'unda da Galatasaray'dan kopamayan Bülent Korkmaz, kariyerinin ilk transfer teklifine "hayır" der. Turnuva dönüşü Galatasaray tarihinde sıkça rastlanan bir durumla karşılaşırlar. Avrupa zaferleri sonrası sürpriz yenilgiler!.. Dönemin en iyi kadrosu ile Kütahya'da oynadığı maçı kaybeder ve elenirler. Çok kızar Bülent Ünder ve Salih Bulgurlu hocaları... 21 yaş altı takımla Balıkesir'deki finallere gittiğinde ateşi 39.5'dur. Bugün halen görevde olan masör Erkan Kazancı, hastaneye götürür ve iğne yaptırır. "Otelde kal" derler durmaz, giyer kat kat eşofmanı, yedek kulübesinde de olsa takımını yalnız bırakmaz. Takım 2-0 mağlup duruma düşer. Bülent Hoca, "Adalı Bülent"i oyuna almak için seslenir. "Adalı" yı duymaz bile Bülent, çıkartır eşofmanları dalar sahaya. 2-0'dan 3-2'ye döner maç, Altay bir gol daha atar, penaltılar sonrasında kazanan Galatasaray'dır... Bülent-Tugay-Hüseyin-İhsan "Tugay'dan 6 ay sonra A takıma çıktım, İhsan ve Hüseyin, dört gençtik" diye anlatır profesyonelliğe adım attığı günleri. Tugay'ı bilir ama Hüseyin ve İhsan'ı merak eder Galatasaraylı. "İhsan, Gaziantep'de, Antalyaspor'da oynadı, sonra bıraktı futbolu, Hüseyin de hala 3.Lig'de oynuyor" diye giderir merakımızı. "Avrupalı Bülent"e çıkar adı A takımdaki ilk yılında. Mustafa Denizli, Bülent'i Lig maçlarından çok Avrupa Kupaları'nda oynatmaktadır. "Raşit Hoca'nın, Öner Abi'nin jübilesinde çok iyi oynamıştım, Beşiktaş'ta o yıl Ferdinand vardı, onu çok iyi tutmuştum" diye anlatır Denizli'nin tercihini. Kendini yetiştiren tüm isimleri tek tek saymayı da ihmal etmez. Öncelikle Salih Bulgurlu, Ahmet Keskinkılıç ve Bülent Ünder. Sonra A takımda beni "Küçük Bülent" olarak tanınmamı sağlayan Mustafa Denizli, çok şeyler öğrendiğim Feldkamp ve kazandığı 28 kupanın 13'ünde teknik adamlığını yapan Fatih Terim... Stumpf'dan profesyonel futbolcunun nasıl yaşaması gerektiğini öğrenir. Falco ve Stumpf ile, -bugün belki de unutulan- bir sistemin parçasıdır. "İki stoper ve liberolu oyunda, adam markajı yapmaktan yorgun düşerdik. Gölge gibi takip ederdik rakibi" diye anlatır o günlerin taktik anlayışını. Bireysel hata affedilebilir ama pozisyon hatası onu çılgına çevirir. Rambo Yusuf, Falco, Semih, Erhan Önal, kardeşi Mert, Popescu, Emre Aşık. Defansta beraber oynadığı isimleri tek tek saymasını istemek haksızlık olur aradan geçen 14 yıldan sonra... "Bayrak Adam" Deplasmandaki derbi maçlarında, Ali Sami Yen'deki büyük maçlarda takım arkadaşlarından beş dakika önce çıkar sahaya. Aslında soyunma odasında da yarım saat önce başlamıştır ısınmaya. Daha da geriye gidersek maç sabahı yaptığı "streching"le. Isınmanın yanında, bir ayrıntı daha vardır. Rakip seyircinin bütün elektriğini çeker üzerine sanki bütün takıma bir kalkan olur o beş dakikada. Sahanın ortasında tek başına, sarı-kırmızı formasıyla "bayrak adam"ın en hasıdır... Milan'da Baresi ve Maldini, Real Madrid'de Hiero, Arsenal'de Adams ne ifade ediyorsa Galatasaray taraftarının kalbinde de Bülent Korkmaz odur; "bayrak adam"dır, "Büyük Kaptan"dır. Simgedir, formasını derisi yapmış adamdır Bülent Korkmaz. 22 yıldır sarı-kırmızıdan başka renk bilmez. Ezeli rakiplerin tarihleri boyunca oynadıkları Avrupa Kupası maçından daha fazlasında (96) ter dökmüştür. 400'ün üzerinde lig maçında puan savaşı vermiştir. 16 yaşından beri de her transfer döneminde tekliflere "hayır" demiştir. "Kızlarım Florya'da tesislerde büyüdü, burada yürümeye başladılar, benim için herşey bir tarafa, Galatasaray bir tarafa" diye en "baba"ca anlatır Cimbom aşkını. Yurtiçinde aracılar vasıtasıyla transfer teklifleri gelir elbette ama -eden de bilir ki- Bülent Galatasaray'dan kopmaz. "1999 yılında sadece bir problem yaşadım, Amerika'da oynamayı düşündüm, çocuklarımın geleceğini düşünmek zorundaydım. Büyüklerim ve eşim engel oldu. Sabretmesini bildim. Ben hayatım boyunca hep sabrederek kazandım. Satıştan kaldım, 50-60 bin dolara oynadım o sezon." Taraftarın "3 numaralı formasının birgün müzeye kaldırılması fikrine" ise suskun kalmayı tercih eder. "Benim için Galatasaray'ın zaferleri önemli" der sadece. Kazanılan hiçbir kupayı tek başına kaldırmadı Bülent Korkmaz. "Bütün takım aynı anda kaldırabilsek, yeter ki kazanalım" diye açıklar ortak zaferlerin en keyifli dakikalarını... 17 Mayıs 2000'de, Kopenhag Parken'da kaldırdığı UEFA Kupası'nın müjdesini 8 ay önceden almış Bülent Korkmaz. Yazlığında, yardımcıları Nursel Hanım'ın falından. "Fala da inanmam ama bana 'sen haçlı bir kupa kaldıracaksın' dedi. Kahkahayı basmıştım o gün, ben takımda yoktum o günlerde, kendi başıma antrenman yapıyordum yazlık evimde. Sezon sonunda kaldırdık o kupayı." Kolay değildir elbet UEFA Kupası'nı kazanmak. Maç içinde iki kez çıkan omuzuna rağmen savaşır sahada Bülent. "Tanrı'nın eli" ya da Taffarel'in elini görmemiştir. Henry kafayı vurduğunda gözlerini kapatmıştır. "Açtığımda gözlerimi bu kupa bizim, bu iş bitti" dedim. Popescu topu ağlara gönderdiğinde, ellerini açan ve o inanılmaz kareleri ekrana yansıyan Fatih Terim'in o görüntülerini çok sonra seyreder. "Hala etkilenirim Fatih Hoca'yı öyle gördüğümde. O baskının, medyanın ağır eleştirilerinin yok olup gittiği ve "ohhh" çektiği andır hocanın. İnanılmaz bir sahnedir o." Futboldan sonra gönlü teknik adamlıktadır ama bir çekingesi vardır. "Ben teknik adamlığı yaparım ama Türk futboluna bu kadar emeği, katkısı olan insanların bu kadar acımasızca eleştirildiği bir ortamda bu eleştirileri kaldırabilir miyim?" diye de kendine sormadan edemez... Bir de bugünden herkesin bilmesini ister. Galatasaray'dan başka takımda zordur çalışması, Cimbom deyince akan sular durur... Hagi'nin yıllar boyunca oda arkadaşlığını yapar. "İnanılmaz bir adam o" diye başlar söz Hagi'den açılınca: "Kamplarda 2. Lig maçlarını seyrederdik, hangi oyuncu hangi takımdan gelmiş tek tek bilirdi. 2. Lig'i bizden iyi takip ederdi, şaşar kalırdım. Futbol sevgisi kelimelerle anlatılmıyor Hagi'nin. Bir de Kocaelispor maçı var, 2-0 öndeyiz, son dakikalarda bir frikik kazandık, ben atmak istedim. Bana "sen topun üzerinden atla ve git kaleden topu al" dedi. Dediğini de yaptı, ben de kaleden çıkardım topu...." Yazanın da okuyanın da merakı vardır elbet bu konuda. Yıllardır futbol yorumcuları Avrupa Kupası maçlarında hakemle konuşan Bülent için "hangi dili biliyor da itiraz ediyor?" gibi kompleks dolu yorumlarda bulunurlar. Gülüp geçiyor bunlara Bülent. 15-20 milletten futbolcu ile yıllardır aynı formayı giyen Galatasaray kaptanı "Ortak bir dil var" diyor: "İngilizce. Sanırım o sahada derdimizi anlatacak kadar da İngilizce biliyorum". Yorumcular yorumlayadursun. M. Çulcu ve Kırmızı Kartlar Hakemler deyince Bülent'e, "ben hayatımda hakemlerle kötü dialoga girmedim, faul olup olmadığını sorarım en fazla" diye açıklar futbolcu-hakem ilişkisini. Kariyerinde gördüğü kırmızı kart sayısı sadece 3'tür. Ne büyük rastlantı ki, 3 kırmızı kartın 2'sini çıkartan Gaziantep maçında Ümit Karan'ın yaka paça indirilişine devam, Ali Sami Yen'de "I Love you" tezahüratına anons, Kadıköy'de yumurta, taş, maytapa "buyrun" diyen Mustafa Çulcu'dur. İlk seferinde, Antalya'da çift sarı karttan haksız yere atar Bülent'i Mustafa Çulcu. Rize'de son adam diye atıldığı pozisyon hala hatıralardadır. 3. kırmızı kartı ise, Kadıköy'de geçen sezon inanılmaz performansı sebebi ile Kaptan'ın alkışını hak eden Ali Aydın'dandır. Bunların hiçbiri rastlantı değildir ona göre. Geçen sezon umut veren hakem olarak nitelendirdiği Kuddusi Müftüoğlu'nu sorduğumuzda "Sadece Beşiktaş maçında vermediği penaltı değil, Elazığ deplasmanında da berbat bir yönetim gösterdi" der ve ekler: "Futbolun içinden gelen, futbol bilgisi olan insanların hakemlik yapması lazım, illa da futbol oynamış olmaları gerekmiyor ama futbol kültürleri zayıf olmasın". Beşiktaş ve Gaziantep maçında yaşanan hakem faciaları, onu sezon başından beri "hakem de insan, hata yapar" fikrinden çok ötelere götürmüş. Ümit Karan'ın Antep'deki pozisyonunda "birbirlerini çektiler" diyen hakemde "ben art niyet ararım" deyince de kimse "haksızsın demez, diyemez" Kaptan'a... "Biz Elendik, Ama..." Beş-altı yıldır gazetelerin spor sayfalarını okumaz, televizyonda spor programlarını seyretmez. Naklen yayınlanan maçları hiç kaçırmaz ama. Türk futboluna emek vermiş insanların acımasızca eleştiren yorumcuları anlamaz, anlamak da istemez. Roma Olimpiyat Stadı'ndaki olaylarda tüm suçun Romalı oyuncular ve teknik ekibinin olmasına rağmen, İtalyan medyasının ertesi gün Roma'ya destek verdiğini hatırlatır ve sorar "Bizi, bizim medyamız eleştirdi, aynı şeyi Ali Sami Yen'de biz yapsak eminim bizi istenmeyen adam ilan edeceklerdi." Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'ne 2. turda veda edilen Barcelona maçı sonrasında kameralar karşısına geçer, az ve öz konuşur. "Galatasaray elendiğinde -Galatasaraylılar hariç- çok kişi sevindi Türkiye'de. Onlar bu kadar sevinmesinler, üzülsünler. Biz elendik ama Lig Şampiyonluğu'nu kazandık". Bu kez fala inanmamıştır Kaptan. "Ben her zaman bu kadar iddialı ve kesin konuşmam ama o gün bunları söylerken inanmıştım" der bugün. İnancın zaferi, göğsünde parlayan 3. yıldızdır. Türk futboluna hizmet eden herkese ve tüm taraftarlara bir de mesajı var konuda: "Bu ülkede Avrupa Kupaları'nda mücadele eden tüm takımlar bilmelidir ki, bulundukları yere onları getiren Galatasaray'dır, sadece Galatasaray. Bunu kimse unutmamalı ve artık içimizde kavga etmek yerine mücadelemizi yurtdışındaki rakiplerimize karşı verelim." "İngiltere'deki Sistemi Getirsinler" Leeds'de Ellen Road'dan çıkan Galatasaray'ın Kaptanı'nın Kadıköy'de yaşananlar için de söyleyecekleri var. "Ben 500 bin kişinin önünde de oynasam etkilenmem. Küfür edilmesi önemli değil. Ben diyorum ki herkes şapkasını önüne koysun ve gerçekleri görsün. İngiltere'deki sistemi alıp getirsinler buraya, bütün kurallarıyla. Değişmez diyorlar, bal gibi değişir, komple değişir. Ancak Hasan'ın kafasına yumurta atanların, Eser Hoca'nın başını yaranların işine gelmez bu. Ben inanıyorum ki, bu manzara Ali Sami Yen'de yaşansaydı, bizim alacağımız ceza çok daha farklı olurdu." Bir de merak edilen Dünya Kupası sonrasına net bir yanıt: "Bizler robot değiliz, arabanızı bile belli zamanlarda bakıma götürürsünüz. Bu ülkede ilk kez futbolcular 52 günlük bir kamp yaptı. Kupayı kazanma hırsı, maçların stresi, ligi bitirip kampta bulmuştuk kendimizi. Dünya arenasına çıkmak kolay değil, döndük bir hafta izinde jet-lagı zor attık üzerimizden. Benim gibi arka adalesinden yıllarca sorun yaşamayan futbolcu bile, sezon başında hazırlık kampında adalesinden sakatlandı. Gerisini siz düşünün." Yıllarca aynı formayı beraberce sırtına geçirdiği kardeşi Mert Korkmaz ya da onun seslendiği şekilde "Gomez" ile gurur duyuyor Kaptan Bülent. "Gittiği her takımda başarılı oldu. Gaziantep'de de mükemmeldi. Memleketimiz Malatya'da da harika oynuyor, takım olarak çok iyi durumdalar". "Şampiyon olacağız" Hayatının imzasını 15 Haziran 1990'da atmış Kaptan. Kızları, 10 yaşındaki Selen ve 5 yaşındaki Ezgi, Ali Sami Yen'in müdavimleri. Kaptan'ın giyim zevkinin altında ise eşi Banu Hanım'ın gustosu yatıyor. "Çok dostum, arkadaşım yoktur", bütün boş vakitlerini evde ailesiyle beraber paylaşmayı tercih eder. Bir de, sıkı Ferrari taraftarıdır. Elbet sarı-kırmızının payı vardır bu tutkuda. Çok fazla araba değiştirmemiştir. İlk arabası Renault 11'dir: "Sonra bir Honda CVX aldım, BMW'den sonra da son olarak Mercedes. Benim için arabada önce güvenlik gelir". Bıyıklarını 10 yıl önce eşinin önerisi ile kesmiş, bir daha da bırakmamış. Antalya'daki tatilde kesilen bıyıklar, Kaptan Bülent'e bir umut olmuş: "Artık kolay tanınmam, rahat bir tatil olur dedik ama otelin animatörü sağolsun mikrofondan seslendi: Bülent Bey bıyıklarını kesmişsiniz ama yine de tanıdık sizi!.." Geçen sezon ikinci yarının ilk maçı öncesinde taraftara "şampiyonluk için geri saymaya başlayın" diyen Bülent Korkmaz, bu sezon için de farklı konuşmuyor: "2. yarıda fikstür avantajımız var, 10 maçımızı sahamızda oynayacağız, kötü oynadığımız maçlar da oldu. Bazı hedeflerimizi de yitirdik ama taraftarımız unutmasın, Galatasaray'ın, Galatasaray'lının hedefleri bitmez., bu sezon sonunda şampiyonluk yine bizim olacak. Ali Sami Yen'de tek bir boş koltuk görmeyelim. Bizi sonuna kadar destekleyen taraftarlarımızı yine mutlu edeceğiz." Büyük Kaptan "sezon sonunda şampiyon olacağız" diyor. 8 Lig şampiyonluğu, 5 Türkiye Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 6 TSYD Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa ve Dünya Kupası 3.lüğü. |
02-07-2007, 01:22 AM | #15 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Büyük Kaptan
-------------------------------------------------------------------------------- O doğuştan Cengaver.. O Doğuştan Cesur.. Gerçekten adı ile doğmuş, adı ile özdeşleşmiş. Adını futbolunun karakteri yapmış.. Taraflı tarafsız milyonlarca futbolsever O'nun CESUR futbolu karşısında O'na "Cesur", "Cengaver" adını, birer "Nişane" olarak takmışlar.. Kafası yarılsa da, kolu çıksa da, kaşı patlasa da, yüzünden kanlar aksa da O savaşına devam ederek, "cesaretin" sembolü olmuş.. Evet o doğuştan "Cesur" doğmuş.. Baba Osman Korkmaz ve Anne Nevin Korkmaz ikinci erkek evlatlarının adını "Cesur" olarak koymuşlar.. Evet Bülent Korkmaz olarak bildiğimiz Bülent'in gerçek adının "Cesur" olduğunu, doğuştan ona "Cesur" adının verildiğini ve bunun nüfus kağıdı alırken nüfus memuru tarafından "Bülent" olarak yazılarak değiştirildiğini eminiz çoğunuz bilmiyordunuz. ..Evet o "Cesur" doğdu.. Adını yazarken nüfus memuru değiştirdi ama futbol karakteri ile milyonlar adını O'na geri verdi hem de adının doğuştan cesur olduğunu bilmeden.. Sonra bir erkek kardeşi daha doğdu. Baba Osman Korkmaz ve anne Nevin Korkmaz ona da MERT adını verdiler. Ama bu defa Mert'in adını kütüğüne kaydettirdiler.. Onlar doğuştan CESUR ve MERT kardeşlerdi... Yıllar geçti futbol karakterleri isimleri ile özdeşleşti.. Cesur, Cengaver ve Büyük kaptan Türk futbolunun simge ismi oldu. Gururu oldu.. İŞTE BÜLENT İN ÖZGEÇMİŞİ(Kaptan'ın Ağzından) 24 Kasım 1968 tarihinde İstanbul'da doğdum. Aslen Malatya Doğanyol Gevheruşağı köyündeniz.. Üç erkek kardeşiz. Abim Recep Korkmaz, kardeşim Mert Korkmaz.. Mert memleketimizin takımı Malatyaspor'un oyuncusu.. Gerçekten başarılı ve çok iyi bir futbolcu.. Annem Nevin Korkmaz, babam Osman Korkmaz doğduğumda adımı CESUR olarak koymuşlar ancak nüfusa yazılırken Bülent olarak değiştirmiş memur.. Çocukluğum Fatih Edirnekapı'da geçti. İlkokulu bugünkü Vefa Stadı'nın arkasında bulunan Hattat Rakım İlkokulunu bitirdim. İlkokul sıralarında okul bahçesinde ve semtimizdeki arsalarda top oynuyorduk.. Edirnekapı'dan Florya'ya taşındık. Evimiz Galatasaray'ın bugünkü tesislerinin karşısındaydı. ancak o zaman böylesine modern değildi. Hayatımın her dakikasında "Çocukluğumun aşkı" Galatasaray takımı tam karşımdaydı. "Galatasaray formasını bir gün giyeceğim" diyordum. Ama daha 11 yaşında giyeceğimi rüyamda görsem inanamazdım. Bir gün yine her zamanki gibi evimizin önündeki arsada top oynarken, Galatasaray altyapısından Allah rahmet eylesin Salih Bulgurlu ve Ahmet Keskinkılıç hocalarımız beni izlemişler beğenmişler, bana "Gel seni Galatasaray'a alalım, gelir misin" dediler.. İşte o an Galatasaray maceram başladı O gece sabaha kadar uyuyamadım.. 11-12 yaşımda renklerine gönül verdiğim takımın futbolcusu olacaktım. Ertesi günü iple çektim. Tuttuğum takımın, her gün uzaktan baktığım Galatasaray kulübünün içindeydim artık. Altyapıda oynarken Şenlikköy orta okulunu bitirdim. Ahmet Keskinkılıç hocamızla beraber Yıldızlar İstanbul şampiyonu olduk. 14-16 yaş seçildim 14-16 da oynarken Bülent Ünder hocamız, beni genç takıma davet etti. "Artık genç takımla idmanlara çıkacaksın" dedi. Oynadığım her kategoride aynı hırs ve heyecanımla basamakları teker teker çıkmaya başlamıştım. Genç takımla antrenmanlara çıkmaya başladım. Gençler Türkiye şampiyonluğunu yaşadım. Bülent Ünder Hoca'mdan çok şey öğrendim. Sonra U21 Türkiye şampiyonu olduk. O sırada ben hem genç takım, u21 yani PAF takım, amatör ligde, 3.ligde her takımda oynuyordum devamlı maç yapıyordum haftanın üç günü değişik kategorilerde Galatasaray forması altında oynuyordum. Bülent Ünder hocamla genç takımlar Türkiye şampiyonu olunca, Bülent Ünder Hocam beni, ihsan, Hüseyin ve Tugay'ı A takıma teklif etti. Bu mutlulukların en büyüğüydü. Basamakların en üstüydü. Derwall ve Mustafa Denizli hocalarımız döneminde A takımla idmanlara çıkmaya başladık. İnanılmaz bir duyguydu A takım idmanlarına çıkmak.. Mustafa Denizli Hocam bana güvenerek, lig maçlarından ziyade Avrupa kupalarında görevler verdi. Sanıyorum verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmek için verdiğim mücadele takdir gördü ki A takım formasını daha sık giymeye başladım.. BİR MUTLULUK DAHA.. TRANSFER DEĞİL EVLİLİK KONTRATI A takımın çiçeği burnunda futbolcusuyken bir aile ortamında eşim Banu ile tanıştım. Yıldırım aşkı bu olsa gerekti.. Bir yanda futbol aşkı ve bir yanda ömür boyu sürecek bir evliliğin kıvılcımlarının atıldığı bir aşk. Profesyonel olarak mukavele imzaladıktan 2 sene sonra kadar 22 yaşında evlendim.. Galatasaray'ıma olan 34 yıllık eşime olan 13 yıllık (11 yılı evlilik) aşk devam ediyor. 9 Yaşında Selen Korkmaz, 4 yaşında Ezgi Korkmaz adında iki kızım var. İnşallah Haziran'ın 15 inde 11. evlilik yıl dönümümüzü kutlayacağız.. A takım.. Evlilik ve bu arada ihmal ettiğim tahsil yaşantımı devam ettirmek istiyordum. Pertevniyal Lisesi gece bölümüne devam ettim. 2. sınıfa geçtim ancak idmanlar, maçlar, deplasmanlar zor olduğundan liseyi dışardan bitirmek zorunda kaldım ve Bakırköy Lisesinden diplomamı aldım. Çok büyük futbolcularla, çok büyük teknik adamlarla, çok büyük başarılar, heyecanlar yaşadım. Galatasaray benim yaşam sebebimdi.. Hala da öyle.. Bugün düşündüğümde Edirnekapı'dan Florya'ya taşınmamızın benim Galatasaray maceramın başlaması noktasında tam bir "Kader" olduğunu, bunun Allah'ın bir lütfu olduğunu düşünüyorum. 12 yaşında kapısından girdiğim, formasını giydiğim Galatasaray'da 22 yılımı 34 yaşımı geride bıraktım.. Yani yolun yarısı.. Türkiye'de hiç bir futbolcuya nasip olmayan büyük sevinçleri başarıları yaşadım.. Yurt içinden ve dışından bir çok transfer teklifi almama rağmen asla ve asla Galatasaray'dan ayrılmayı düşünmedim. Sonuçta 21 yıllık bir serüvende Türkiye'den Dünyaya açılan UEFA Kupası Şampiyonu Dünya Devi Galatasaray'a uzanan bir süreç.. Kapısından içeri girdiğimde Avrupa'da adı pek bilinmeyen ama şimdi futbolcuları Avrupa'nın en büyük kulüpleri tarafından paylaşılamayan bir Galatasaray.. Avrupa ve Dünya futbolunda Marka olmuş bir takım.. Ve böylesine büyük bir kulübün kaptanı olmak gururların en büyüğü olsa gerek.. Dünya markası olmamızda elbette yönetimlerin, teknik heyetlerin, kulüp içindeki bütün görevlilerin ve bizlerin payı var, ancak Galatasaray'ı Galatasaray yapan en büyük faktörlerden bir tanesi muhteşem taraftarımız.. Ali Sami Yen'i cehenneme çeviren Avrupa takımlarının yüreğine "Ali Sami Yen Hell" ateşini düşüren, en büyük desteğimiz, sevinçleri ve üzüntüleri birlikte yaşadığımız o büyük taraftarımız alkışların en büyüğünü hak ediyor.. İnşallah Galatasaray'ımızın tek hedefi kaldı o da şampiyonlar ligi şampiyonluğu bu zafer de "Belki yarın, belki yarından da yakın".. |
02-07-2007, 01:22 AM | #16 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
|
02-07-2007, 01:23 AM | #17 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Neuchatel efsanesi bir topyekün isyanının hikayesidir
Galatasaray’ın Şampiyon Kulüpler Kupası’nda İsviçre ekibi önündeki 5-0’lık zaferi masa başında katledilmek istenince, Türkiye tek yürek, tek bilek oldu... Müthiş bir başkaldırı sonucu Cim-Bom’un hakkı söke söke alınırken, UEFA Başkanı Georges da korkudan koltuğunu bırakmıştı Aslan’ın Neuchatel Efsanesi bir ulusun ayağa kalkışının, topyekün isyanının hikayesidir... Beş N, bir K; sadece bir televizyon programının adı değil, haberciliğin klasik şifresidir. Haber, bu şablona göre yazılır. KİM: Galatasaray NE: UEFA Kupası NEREDE: Kopenhag'da NİÇİN: Şampiyon olmak için NASIL: Arsenal'i penaltılarla yenerek *** Haber başka, yazı başka... Yazı, 3 aşamaya göre yazılır: Giriş... Gelişme... Sonuç... G.Saray da tarih yazarken, bu kurala uydu. Ama 3 ayrı kişi yazdı... GİRİŞ: Jupp Derwall GELİŞME: Mustafa Denizli SONUÇ: Fatih Terim *** Sarı-Kırmızılılar’ın tarihsel gelişimi de, 3 aşamalıdır: Osmanlı G.Saray'ı... Cumhuriyet G.Saray'ı... Avrupa G.Saray'ı... Derwall; klasik G.Saray'ı, modern G.Saray yapan sürecin mimarıdır. Avrupalı olmak, Derwall'le başlamıştır. Bir mihenk taşıydı... Bir devrimdi... Bir dönüm noktasıydı... Bir milattı... Mantık, mentalite,yenilenme, arınma, farklı bakış açısı ve algılama açısından; yalnız G.Saray'a değil, Türk futboluna da vizyon, hatta misyon kazandıran adamdır. Derwall Türkiye'ye ilk geldiği zaman; (Gözümüz o güne kadar daha iyisini görmediği için) Florya tesislerini modern sanırdık . G.Saray'a övgüler düzerdik. Bizim iftihar ettiğimiz tesisleri; Derwall ilk geldiğinde bakın nasıl değerlendiriyordu: (Kendi yazdığı Türkiye Anıları kitabından) 'Florya tesisleri, beğeniden tamamen yoksun bir kulüp binasıydı. Rahat ve hoş ortamın izi bile yoktu. Kum ve balçıktan yapılma iki toprak antrenman sahası vardı. Bu haliyle, ancak askeri manevralar için kullanılabilirdi. Yetişkin profesyonel futbolcular için, kesinlikle işe yaramazdı. Ben geldiğimde, 13 yıldır şampiyon olamamışlardı. Bunun nedeni, kolaylıkla anlaşılıyordu. Moralim sıfıra düşmüştü. Zahmet edip, keşke buraya gelmeseydim diye düşündüm.' *** Alman hocayı böylesine dehşete düşüren tesis; kısa sürede DERWALL ve DERHAL kavramlarıyla özdeşleşti. İlk hedefi, tesisleri adam etmekti. Yönetime ve Başkan Ali Uras'a baskı uyguladı. Bu konudaki inadı ve katkıları inanılmazdı. Tesisleri adam eden adamdır. O, bir ufuk çizgisi gibi derindi. Birikimine yaklaşılmak istendikçe, derinleşiyordu. Ara hiç kapanmayacak gibiydi. Derwall'li devrim günleri, G.Saray'daki yapılanmayı modernize ederken; Galata Saray'ı Efendileri için, bir de şehzade yetiştiriyordu: MUSTAFA DENİZLİ. Aydınlanan kafalar, şarj edilen beyinler, cesaretle beslenen yürekler; sonunda kendi içinden devrimci yaratmaya başladı. Mustafa Denizli; Derwall'in Türk futboluna armağanıdır. *** Alman hoca, iyi bir teknik adam olmanın ötesinde, iyi bir insandı. Bir Samsun deplasmanında, gazeteci arkadaşlarla Turban Oteli lobisinde otururken; önümüzden geçti. Bir ara göz göze geldik, selamlaştık. Birden bana doğru yöneldi ve 'Yüzünüz çok soluk, hasta mısınız?' dedi. Bir şeyim yoktu, turp gibiydim. Ama kış aylarında rengim biraz solar. Olağan bir durumdu... Ancak Derwall 'Hasta mısınız?' diye sorunca, 'Yoo bir şeyim yok' demenin, onun hassasiyetiyle çelişeceğini düşündüm. Lüzumsuz bir soru sormuş adam durumuna düşürmemek için, 'Biraz midem rahatsız' dedim. Bir anda telaşlandı. Merakla 'Geçmiş olsun ne oldu?' diye sorarken; yanındaki masör Mehmet Akpençe'ye 'Tut, yukarı odaya ***ürelim' dedi. İtiraz, mitiraz kar etmedi. Beni, futbolcular için oluşturulan sağlık odasına ***ürdüler. Baktılar, incelediler; 'Bir iğne yapalım, bir şeyin kalmaz' dediler. Yahu ben iğneden korkarım. Üstelik bir şeyim yok. Ama söyleyemiyorum. Beni yüzüstü yatırıp, kalçamdan iğnelediler. Ugghh! *** Burada önemli olan; Derwall'in, bir insanın sağlığına verdiği önem ve gösterdiği hassasiyettir. Sevgi ve şefkatle yaklaşımı müthişti... Mükemmel bir insandı. Unutamadığım bir anım daha var... G.Saray'ın Zonguldak deplasmanı için, yakın mesafedeki Karadeniz Ereğli'sinde kalıyorduk. Takım da oradaydı. G.Saraylı futbolcular, hocalarıyla birlikte akşam yemeği yiyor; biz de Ömer Güvenç'le ayrı bir masada kahve içiyor, sohbet ediyorduk. Bir ara, yardımcısı Ahmet Akcan yanımıza geldi ve 'Derwall sohbetinize katılmak istiyor, masanıza kabul eder misiniz?' diye sordu. Şok olmuştuk. Masamıza kabul edilmek ne demek, başımızın üstünde yeri olur. Bu nasıl soru? Teknik direktörlükteki bir dünya devinin; bu denli kaprissiz, alçakgönüllü ve alışılmamış içtenliği, bizi şaşırtmıştı. Elbette bundan onur duyacağımızı söyledik. Geldi ve gecenin geç vakitlerine kadar, keyifle sohbet ettik. Daha sonra, Türkiye'den ayrılacağına yakın bir dönemdeki hüzün dolu yazımı; soyunma odasında yüksek sesle okutacaktı. *** Ayrılışı, 1988'deki şampiyonluğun hemen ertesi günü oldu. Ama ne yazık ki, vedası onun için tam bir hayal kırıklığıydı. Neler olduğunu, yine onun kitabından ve kendi satırlarıyla öğrenelim: 'Artık eve dönme vakti geldi. Sözleşme yenilemedik. Şampiyon olduğumuz son maç, veda maçımdı. Ertesi günü, ülkeme kesin dönüş yapacaktım. Bu yüzden, son maçın benim için ayrı bir önemi vardı. Ama kimse bu durumla ilgilenmemişti. Kimse veda konuşması yapmadı. Kimse bir demet çiçek vermedi. Taraftarlara veda etmemi sağlayacak, kısa bir konuşma yapmak fırsatını akıllarına getirmediler. Ülkeme dönerken de, eşimle birlikte yalnızdık. Kimse 'Güle güle bay Derwall' demedi. Düş kırıklığına uğramıştım. İçimi kaplayan unutulmuşluk ve yalnızlık duygusuydu. Çökmüştüm ve içim bomboş gibiydi. Eşime döndüm, ağlamaklı gözlerle 'Böyle mi olmalıydı?' dedim. *** G.Saray Yönetimi, onu gönderirken gereken özeni göstermemişti ama, taraftar 2 yıl sonraki Monaco maçında olağanüstüydü. Köln'deki maçın devre arasında sahaya inen Derwall; yeri-göğü inleten bir tezahüratla karşılaştı. İnanın stadda yer yerinden oynadı. Türk halkı; kendisine hizmet eden bir Alman'ı, öylesine büyük bir coşkuyla bağrına basıyordu ki; yazmakla anlatılmaz. Ben bile kendimden geçmişim... 65 bin kişiyle birlikte ve trans halinde, 'Derwall... Derwall' diye yırtınırcasına bağırırken; o heyecanla demir parmaklıklara tırmanmışım... Stadda görevli Almanlar; Derwall'e gösterilen sevgiden şok olmuştu. Tezahürat değil, ritüel gibi bir şeydi... Derwall bile, o muhteşem an için 'Sevgi seli yüzünden, neredeyse bayılacaktım' diyordu. *** Tarih Derwall'i, 'Türk futbolunun kaderini değiştiren adam' olarak anacak. Anıyor... Mustafa Denizli de, onun bir şehzadesi olarak; çizdiği yolda ve gösterdiği hedefte yürüdü. Devrim, onunla sürdü. Gelişti... Denizli; Derwall'den aldığı emaneti, 2 yıl içinde zirveye taşıdı. G.Saray'a Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynattı. O da 'Alışmadığımız şeyleri alışmamıza yönlendiren' adamdır. Hayal olan şeyleri, hedef yaptı. Sahadan önce, kafada kazanılması gerektiğini öğreten kişidir. *** Mustafa Denizli denilince, Neuchatel Efsanesi'ni hatırlamamak mümkün mü? Bu maç, aynı hedef doğrultusunda ulusça kenetlendiğimizde; yapabileceklerimizin sınırını göstermesi açısından, müthiş bir örnektir... Şimdiye kadar, hakkında en az 10 kitap yazılması gerekirdi. Ama sadece gazete sayfalarında mahsur kaldı. Oysa, başlı başına bir maceradır. Bir ulusun nasıl ayağa kalkışının, topyekün isyanının epik dokulu hikayesidir. Efsanesidir... Filmi bile yapılması gerekir!. Sahadaki 5-0'ın masada katledilmesine izin vermemiştik. Başta F.Bahçeli Ali Şen dahil olmak üzere; Türkiye'den ayrılmış Derwall'inden, Necdet Çobanlı'sına kadar... Herkes ve her kesim; inanılmaz bir destek verdi. Türkiye'nin tek yürek, tek bilek olduğu günlerdi... Uluslararası spor hukukun bir numaralı avukatı Rainer Rauball'i, bu dava için tutmuş; UEFA'yı dört koldan çevrelemiştik. *** Çuval çuval fakslarla, mektuplarla ve susmak bilmeyen telefonlarla Avrupa Futbol Birliği'ni sersem etmiştik. O kadar ki; UEFA Başkanı Jacques Georges, bu tepkilerden ürküp başkanlığı terketmek zorunda kaldı. Adam nasıl kaçacağını bilemedi. Hakkımızı söke söke almıştık. Türkiye bu... G.Saray bu... Yanlışı, Tahkim Kurulu'ndan döndürmüştük. Karar açıklandığında; bütün Türkiye birbirine sarılıyor, ağlıyor, bayram yapıyordu. Ne günlerdi... Allahım, ne günlerdi. |
02-07-2007, 01:23 AM | #18 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
G A L A T A S A R A Y.....
ONUN... Oluşumununu ve Parçalarını ele alalım... Önce RENKLERİ... KIRMIZI...Sevdanın ...Aşkın ..Tutkunun ... KIRMIZI ...Duyguların ATEŞİNİ en güzel anlatan , en anlamlı Rengi... SARI... Hasretin , Ayrılığın , Ulaşamamının İfadesi.. SARI... ONA olan HASRETİ , KIRMIZI... ONA olan AŞKI anlatır.. İkisi yanyana olmalarına rağmen ASLA birbirine kavuşamazlar.. Bu nedenle SONSUZA dek sürecek bir SEVDANIN ... ALEVİN ve GÜNEŞİN renklerini oluştururlar.. Başka Renklerde bulunmayan bir DERİNLİĞİ , bir HAREKETİ , SICAKLIĞI ve ASALETİ temsil ederler.. Sonra Sembolü... ASLAN .. Hayvanların ve Ormanların KRALI .. O inanılmaz YELE - TACI... O Pençeler - GÜCÜ... O Herkesin kanını donduran KÜKREMESİ ...ise Ona gösterilmesi gereken SAYGIYI hatırlatır Herşeyi DOĞAÜSTÜ bir Ayrıcalığın Belgesidir .. Her daim İnsanların en çok sevdiğidir , gerek Görüntüsü , gerek Gücü gerekse ASALETİYLE bu KRALLIĞI fazlasıyla haketmiştir... Doğanın en İhtişamlı en Görkemli varlığıdır ve Ömrüboyunca Tahtından..emin tek CANLI .. O'dur... Ve Kurucular.. Ali Sami Bey önderliğinde bir Avuç LİSE öğrencisi biraya gelir , bir KLÜP kurmak isterler SPOR yapmak için , bu KLÜBE okudukları O çok köklü İRFAN ve İLİM yurdunda çeşitli İsimler düşünürler ama ADLARINI oynadıkları bir maçı seyreden TÜRK HALKI verir. Hepsi aynı LİSE'den gelen 11 Gence Bilgisi, Görgüsü ve çok önemli Gelenekleri olan 5 ASIRLIK ÇINARIN adını verirler...ve bu ONA çok yakışır.. Bu kadar SAF bu kadar TEMİZ ; bütün bu Unsurlar ve Parçalar birleşir , doğal olarak ortaya inanılmaz güzellikte bir KURUM .. DEV bir CAMİA çıkar... Adı... G A L A T A S A R A Y ' dır.... Sonra bu KLÜP serpilip büyür , tüm Engelleri , Yasakları aşar...yılmadan, usanmadan.. İki direk arasındaki azınlık , ÇIĞ gibi artar , SEL olup akar , TÜRKİYE'nin TEK Sevgilisi , Hayatın vazgeçilmezi olur... CİMBOMBOM ...Sesi , anlatılmaz güzellikteki TRİBÜNLERİN ve KALPLERİN ortak ritmi olur , bu da yetmez ... Tüm Yurtta ... Avrupa'da ve Dünyada , kazandığı Başarılarla , hiçbir Zaman ondan vazgeçmeyen TARAFTARIYLA TARİH üzerine TARİH yazar.. Milyonların SEVGİLİSİ ... AVRUPA'nın TEK EFENDİSİ...olana dek... Şimdi yeni bir SAYFA açıp TARİHİ baştan yazıyor.. Artık bilinen bir GERÇEKTİR .. Öyle bir TARAFTARI vardır ki Hiç bir SARAY... G A L A T A S A R A Y.. kadar MUHTEŞEM olamaz. Hiç bir SARAY Tarihe ALTIN HARFLERLE bu kadar sık yazılamaz... |
02-07-2007, 01:24 AM | #19 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Sep 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 56
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 6 Teşekkür Aldığı Konusu: 4
Üye No: 18771
Rep Power: 1340
Rep Puanı : 403
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
*** EY GALATASARAYLI UNUTMA UNUTTURMA ***
BIR LIG SAMPIYONLUGU ILE EFSANE(?) OLANLARI VE ONLARI YARATAN FENER BANDOLUGU YAPAN DOGAN VE SABAH GRUPLARINI UNUTMA UNUTTURMA... TÜM BASININ FENERLI OLDUKLARINI VE OLAYLARI BU NOKTALARA GETIREBILDIKLERINI UNUTMA UNUTTURMA... GELMIS GECMIS EN IYI TÜRK FUTBOL TAKIMDAN 3-4 OYUNCU GIDIYOR DIYE "RÜYA TAKIM" BITTI DIYEREK TARIHI INKAR EDENLERI UNUTMA UNUTTURMA... "EFSANE YENIDEN" "GALATASARAY DEVRI SONA ERDI" DIYE SÜRMANSET YAPAN AKSAM GAZETESINI UNUTMA UNUTTURMA... KIRLILIGI VE PISLIGI MESLEK HALINE GETIRMIS KISI VE KURUMLARIN SANA VE CAMIANA NASIL CAMUR ATTIKLARINI UNUTMA UNUTTURMA... EFSANELERIN MÜNFERIT SAMPIYONLUKLARLA DEGIL, SISTEMLE, UZUN SÜRELI CALISMALARLA, DEVAMLILIKLA, DÜNYACA TANINMAKLA, AVRUPAI DÜSÜNCE YAPISIYLA OLUSTUGUNU UNUTMA UNUTTURMA... SISTEMSIZLIGI SISTEM HALINE GETIRENLERIN DEGIL 5, 15 YILDA BIR TAKIM YÖNETSE BASARIDA DEVAMLILIK SAGLAYAMAYACAGINI UNUTMA UNUTTURMA... GALATASARAY'IN BIR SEVDA OLDUGUNU BASARILARINDA BUNUN SADECE BIR CESNISI OLDUGUNU UNUTMA UNUTTURMA... BU ÜLKE CITAYI YÜKSELTENIN BIZ OLDUGUMUZU VE DAHADA YÜKSELTENIN YINE BIZ OLACAGIMIZI UNUTMA UNUTTURMA... MEDYA VE DIGER GÜC ODAKLARININ SADECE GALATASARAY BASARILI IKEN YANIMIZDA OLDUGUNU VE KÖTÜ GÜNDE ISE SENI ASAGI CEKMEYE CALISAN GEMIYI ILK TERK EDEN KÜCÜK FARELER OLDUGUNU UNUTMA UNUTTURMA... GALATASARAY'DA BASARININ KISILERE BAGLI OLMADIGINI, KISILERIN GALATASARAY'LA BIR YERLERE GELDIKLERINI VE GELECEKLERINI UNUTMA UNUTTURMA... BU CAMIANIN KIYMETINI BILMEYENLERI VE ISTIKBALLERINI BASKA YERDE ARAYANLARI UNUTMA UNUTTURMA... KULÜP ICINDEKI TAKIMLARDA SONUCLAR NE VE KISLER KIM OLURLARSA OLSUNLAR, ÜZERINDE GALATASARAY FORMASI VARSA, ILK VE DEGISMEYECEK GÖREVININ ONLARA KAYITSIZ SARTSIZ DESTEK OLMAK OLDUGUNU UNUTMA UNUTTURMA... HERSEYDEN ÖNCEDE GALATASARAY LI OLDUGUNU BUNUN BIR AYRICALIK OLDUGUNU UNUTMA UNTTURMA... *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** UNUTMAYACAGIZ; futbolcularimiza atilan tekmeleri, ofsaytlari, verilmeyen golleri, hakemlerin yanli kararlarini... UNUTMAYACAGIZ; para ugruna sirf kendisiyle anlasilmadigi gerekcesiyle Faruk Süren ve dolayisiyla GALATASARAY imiza düsman olan dogan medya gurubunu ve onlarin yardakcilarini unutmayacagiz... ve bu ugurda Milliyet gazetesinin basina mehmet yilmazi getirip gazeteyi bize karsi silah olarak kullananlari unutmayacagiz... UNUTMAYACAGIZ; GALATASARAY imizin avrupa maclari yerine denizlinin lorantin fb'nin idmanlarina verilen önemi... UNUTMAYACAGIZ; bize karsi her türlü pisligi yapip, camur atan, yalan heberler yazan, kulübü karistirmaya calisan ve fb nin sampiyonlugunda fb nin futbolcularindan cok pay sahibi olan "SEREFSIZ BASINI" UNUTMAYACAGIZ; olmadik zamanda sirf takimin huzurunu konsantrasyonunu bozup klübü kendi icinde karistirmak icin cikan transfer haberlerini... Futbolcularin hergün baska takima gönderilmesi haberlerini... UNUTMAYACAGIZ; fb li spor müdürlerinin gazete ve tvlerde takimlari ugruna ilkeleri hice sayip yanli yayin yapmalarini bizleri hice saymalarini... UNUTMAYACAGIZ; Real Madridi 0-2 den 3-2 yenmeyi basaran GALATASARAY' imizi degil, antebe 20 dakikada dört gol atan sikeci akillari üstün tutan assagilik zihniyetleri... VE UNUTMAYACAGIM SIZLERI; HERSEYE RAGMEN FUTBOLCULARLA BERABER TÜM BUNLARA KARSI OMUZ OMUZA SAVASAN MUHTESEM GALATASARAY TARAFTARLARINI............. -CIMBOMSUZ OLMAZ-SAMIYENSIZ OLMAZ- ULAN İ*** BASIN DÜNYA SANA KALMAZ |
06-28-2007, 04:56 PM | #20 |
Daimi Üye
Kayit Tarihi: Mar 2006
Yaş: 34
Mesajlari: 340
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 10 Teşekkür Aldığı Konusu: 6
Üye No: 10920
Rep Power: 1444
Rep Puanı : 1557
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
sağolasın
|
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konu Baslangic | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Unutulmayan | F.S.Mehmet1453 | Eskiler (Arşiv) | 0 | 07-11-2008 12:21 PM |
Unutulmayan AŞklara | didoş | Eskiler (Arşiv) | 2 | 07-10-2007 12:31 PM |
Efsanelerimiz-2 | CaKaLBoT | Eskiler (Arşiv) | 0 | 07-02-2006 01:16 PM |
Efsanelerimiz | CaKaLBoT | Eskiler (Arşiv) | 2 | 07-02-2006 01:35 AM |
Tv den unutulmayan anlar | charlie | Eskiler (Arşiv) | 3 | 05-01-2006 09:33 AM |