|
Revir Sağlık bölümü, Burada hastalıklar hakkında bilgi bulabilir sağlık konularını tartışabilirsiniz. |
|
Konu Seçenekleri | Görünüm Şekli |
04-13-2007, 03:14 PM | #11 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Kadınlar mutlaka okumalı!
Sanayide baca gazlarında bulunan 'dioksin' maddesinin, kadınlarda kısırlığa neden olan 'Endometriyozis' hastalığının sıklığını artırdığı bildirildi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, yaptığı açıklamada, Türkiye'de 13-45 yaş arasındaki her 10 kadından birinde Endometriyozis hastalığının görüldüğünü ve bu kadınların yaklaşık yüzde 50'sinin çocuk sahibi olabilmeleri için tedavi görmeleri gerektiğini söyledi. Endometriyozis hastalığının, yumurtalıkta kist oluşumuna neden olduğunu ve özellikle kentte yaşayan kadınlarda hastalığın daha sık görüldüğüne dikkati çeken Tıraş, Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı'nın (IARC), kanser yapan maddeleri sıraladığı listesinde 'dioksin' maddesinin, kadınlarda kısırlığa neden olan endometriyozis hastalığına neden olduğunu açıkladığını bildirdi. KİSTLER ÇOK KÜÇÜKKEN AĞRI YAPABİLİYOR Endometriyozis hastalığı olan kadınların, kasıklarda kronik ağrı, adet döneminde-cinsel ilişki sırasında ağrı ve kısırlık belirtileriyle doktora başvurduklarını anlatan Prof. Dr. Tıraş, hastalığa bağlı oluşmuş karın içi yapışıklıkları ve çikolata kistleri olarak adlandırılan yumurtalık kistlerinin tedavisinin laparoskopi yöntemiyle yapıldığını söyledi. Tıraş, Türkiye'de 13-45 yaş arasındaki her 10 kadından birinde Endometriyozis hastalığının görüldüğünü ifade ederek, ''Hastalığın yaygınlık oranı yüzde 4-5 civarında, ancak çocuk sahibi olamayan kısır kadınlarda bu oran yüzde 40-50'ye kadar çıkabiliyor. Yani kısır olan 2 kadından birinin sorunu endometriyozis'' diye konuştu. Tüm ameliyatlar ele alındığında her yüz hastanın 18'inde endometriyozis gözlendiğine işaret eden Tıraş, kısırlık nedeniyle ameliyat edilen hastalar da ise endometriyozisin görülme sıklığının yüzde 33'lere kadar yükseldiğini sözlerine ekledi. |
04-13-2007, 03:15 PM | #12 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Hipertansiyon kadınlarda yaygın
Türkiye'de, erişkin yaşlardaki kadın nüfusunun yüzde 37'sinde hipertansiyon görülürken, erkeklerde bu oranın yüzde 28 olduğu bildirildi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Satman, hipertansiyonun, kan basıncının yükselmesinden kaynaklanan, kalp-damarlarda bir dizi soruna yol açan bir hastalık olduğunu söyledi. Hipertansiyonun görülme sıklığının, yaşlanmayla birlikte arttığını belirten Satman, şöyle konuştu: ''Hipertansiyon, ilk olarak 25-55 yaşlarında ortaya çıkar. 20 yaşından önce tek bir nedene bağlanamayan (primer hipertansiyon) çok nadirdir. Bu yaş grubundaki hipertansiyon çoğu kez başka bir hastalıktan, (böbrek yetersizliği, böbrek veya kalp damarlarının daralması, böbrek üstü bezinde ur bulunması gibi) kaynaklanmaktadır. 50-55 yaş grubunda yüzde 47, 60-65 yaş grubunda yüzde 62, 70 yaşından sonra yüzde 74 oranında hipertansiyon görülmektedir.'' Satman, hipertansiyonun erişkin yaşlardaki kadın nüfusunun yüzde 37'sinde, erkeklerde ise yüzde 28 görüldüğüne dikkati çekerek, şöyle devam etti: ''Hipertansiyon, kadınlarda daha sık ortaya çıkıyor. Bir başka deyişle kadınlarda hipertansiyon erkeklerden yüzde 32 oranında daha fazla görülmektedir. Bunun başlıca nedenleri arasında kadınlarda obezite ve diyabetin daha yaygın olması, hormonal nedenler, hareketsizlik ve bazı ilaçların (romatizma ilaçları, kortizonlu ilaçlar ve östrojen gibi hormonal ilaçlar vb.) kullanılması sayılabilir.'' ''ERİŞKİN NÜFUSUN YÜZDE 30'U HİPERTANSİYONLU'' Türkiye'de 20 yaş ve üzerindeki erişkin nüfusun yüzde 30'unun hipertansiyonlu olduğunu vurgulayan Satman, şunları kaydetti: ''Hipertansiyonlu kişilerin yaklaşık olarak yarısından biraz fazlası (yüzde 54), kan basıncı yüksekliğinin farkında değildir. Hipertansiyonu olduğunu bilen hastaların ancak yüzde 45'i düzenli ilaç kullanmaktadır ve bunların da sadece yüzde 40'ında kan basıncı kontrol altında bulunmuştur. Dünyada çeşitli toplumlarda erişkin nüfusun hipertansiyon sıklığı ise yüzde 25 civarındadır.'' |
04-13-2007, 03:15 PM | #13 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Başağrısının bedeli ağır
Kadınların baş ağrısı şikayetinin erkeklere göre daha fazla olduğu ve Türkiye'de sadece kadınların bu rahatsızlıktan dolayı tedavi ve iş kaybı maliyetinin yıllık 300 milyon dolara ulaştığı bildirildi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Baş Ağrısı ve Klinik Farmakoloji Dernekleri Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, migren ağrısı çeken 380 kadın üzerinde, ağrının ne kadar sıklıkta yaşandığı, hangi ilaçların kullanıldığı, ilaçlara ve doktorlara harcanan tutarları belirlemek için anket çalışması yaptıklarını bildirdi. Tulunay, ağrıların getirdiği maliyetin yanı sıra iş hayatında da verimi düşürdüğünü, böylelikle, sosyoekonomik boyutunun da bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Anket, erkeklere göre baş ağrısı şikayeti daha fazla olan kadınlar üzerinde yapıldı. Anket sonuçlarından yola çıkarak, ağrılarından dolayı kaç gün işe gidemedikleri, ilaç ve hastane masraflarını belirledik. Bu çalışma bize sadece kadınların baş ağrısı şikayeti nedeniyle ülkemizde yıllık 300 milyon dolar tedavi ve iş kaybı maliyeti getirdiğini gösterdi. Erkeklerde de bu miktarın yıllık 100 milyon dolar olduğunu tahmin ediyoruz.'' Tulunay, bir gözlemlerinin de doktorların gereksiz yere baş ağrısı tedavisi için pahalı ilaç yazdıkları yönünde olduğunu ifade ederek, ''Ülkemizde ilaç firmalarının aşırı promosyonu nedeniyle ne yazık ki doktorlar, 2-3 YTL'lik ilaç yerine 8-10 YTL'lik ilaç veriyorlar. Doktorların gerek olmadığı halde pahalı ilaçları yazmaları, maliyetin artmasına neden oluyor'' dedi. Kronik baş ağrılarının ikili ilişkilerde de olumsuz sonuçları beraberinde getirdiğini vurgulayan Tulunay, şunları söyledi: ''Maddi kaybın yanında bu ağrılar, çiftlerde yorgunluk, halsizlik, agresiflik gibi birtakım olumsuzları da beraberinde getiriyor. Yani ağrılar, hem servet harcanmasına, iş kayıplarına hem de aile saadetinin baltalanmasına zemin hazırlıyor. Sadece baş ağrısı nedeniyle boşanmalar bile olduğu ortaya çıktı. İşin kötü tarafı ise hiç kimse ağrıların insan hayatında bu kadar etkili olduğunu düşünmüyor.'' |
04-13-2007, 03:15 PM | #14 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
KADINLARDA KISIRLIK
Nedir ..? Geçmişe dönük incelemelerde,evlenen çiftlerin ortalama 6 ay içinde gebe kaldıkları tesbit edilmiştir.% 10 – 15 kadar çift,doğum kontrolü uygulamadıkları ve düzenli ilişki içinde oldukları halde bir yıl içinde çocuk sahibi olamamaktadır.İşte,korunmaksızın düzenli cinsel ilişkisi olan çiftlerin bir yıl içinde gebe kalamaması durumunda kısırlıktan (infertilite) söz edilebilir. Kısırlık ; erkek ya da kadın veya her ikisinde birden olan üreme problemleri neticesinde ortaya çıkar.Bazı çiftlerde belli bir kısırlık nedeni de bulunamamaktadır.Kısır çiftlerin yaklaşık % 20 sinde birden fazla neden bulunmaktadır.Kısırlığın erkek ve kadına ait olan nedenleri yaklaşık olarak eşit oranlardadır. Bir kadının gebe kalabilmesi için öncelikle hormonlarının düzenli çalışması ve pelvik organlarının (uterus, tüpler ve overler) fonksiyonel olması gerekir.Yaşlanma ile overlerde (yumurtalıklar) gerileme başlayacaktır. Yaşlanma ile yumurtaların sayılarında ve niteliklerinde azalma olur,bunun neticesinde ovulasyon (yumurtlama) daha seyrek olarak oluşmaya başlar.30 yaşından sonra her 5 yılda bir ovulasyon sayısında progresif olarak bir azalma olmaktadır.44 yaşından sonra,gebelik ihtimali ilaçlarla bile hemen hemen tamamen kaybolmaktadır. Belirtiler... Kısırlığın,gebe kalamama dışında hiç bir belirtisi yoktur.Ancak kısırlığın nedenlerine ait bir takım belirti ve bulgular mevcuttur ve doğal olarak bunlar da medikal problemlerdir.Tıbbi öykünüz kısırlığın nedenini açıklamaya yardım edebilir.Bunlar,muhtemelen aşağıdaki nedenlerden bir yada bir kaçıdır ; Ovulasyon problemi infertil olan her beş kadından birinde bulunmaktadır.Eğer her ay adet düzeniniz dahilinde ovulasyon görmüyorsanız muhtemelen giderek daha azalacak veya yok olacaktır.Ovulasyon probleminin en sık nedenleri ; beslenme bozukluğu,hızlı kilo kaybı,ağır egzersiz programı,aşırı zayıflık veya şişmanlıktır.Troid hastalıkları,hipofiz bezine ait bazı problemler,adrenal bez hastalıkları ve polikistik over gibi bir kısım hormonal bozukluklar da ovulasyonun olmasını zorlaştırır ya da engellerler.Beklenmeyen,ani bir kilo alma ya da kilo kaybı,aşırı kıllanma ya da saç kaybı (kelleşme),akne ya da overlerde kist oluşması gibi bazı belirtiler hormonal bozuklukların neden olduğunu düşündürür.Over kistleri pelvik ağrılara neden olabildikleri gibi ovulasyonla ilgili problemler de yaratabilirler. Fallop tüplerinde herhangi bir yapışıklık ya da tıkanıklığın olması,yumurtanın uterusa ulaşmasında problem yaratacağından gebeliği engelleyebilir.Kadına ait kısırlık nedenlerinin yaklaşık % 30 unu da tüpler ait problemler teşkil etmektedir.Tüplerdeki hasar daha çok geçirilmiş bir tubal cerrahi, tubal dış gebelik,endometriozis, veya geçirilmiş bir pelvik inflamatuar hastalık nedeniyle oluşmaktadır.Pelvik inflamatuar hastalık (PID),gonore ya da klamidya gibi sıklıkla seks yoluyla geçen hastalıklarla meydana getirilen ,bakteriyel bir enfeksiyon hastalığıdır.Enfeksiyon neticesinde tüplerde sıklıkla hasar,yapışıklık yada tıkanıklık meydana gelir.Ateşli ya da ateş olmaksızın pelvik bir ağrının varlığı PID ya da endometriozisi düşündürmelidir. Kadın infertilitesinin yaklaşık % 20 kadar nedenini de uterusa ait problemler teşkil eder.Myomlar ya da uterin polipler aşırı adet kanamalarına,pelvik ağrılara ya da uterusta aşırı büyümelere neden olabilirler.Uterus içinde meydana gelmiş bir hasar (skar),muhtemelen geçirilmiş bir uterin enfeksiyon,kendiliğinden ya da tıbbi yoldan olan düşükler veya küretaj gibi cerrahi müdahalelerin bir komplikasyonu sonucu meydana gelebilir.Bu durum normalden az miktarda ve seyrek adet kanamalarına neden olabilirken adet kanamalarında hiç bir değişikliğe neden olmadan da seyredebilir. Teşhis... Kadın infertilitesinin teşhisinde ilk ve en önemli unsur ovulasyonun (yumurtlama) varlığıdır.Yumurtanın atılmasıyla birlikte seks hormonlarının seviyesinde de büyük değişiklikler olur.Hormon seviyelerindeki bu değişiklikler idrar ve kan testleri ile,günlük vücut ısısı takibi ile veya servikal – vajinal salgıların yoğunluk ya da kalite açısından değerlendirilmesi ile tesbit edilebilir. Hormon değişikliklerinden ilk olarak sabah ölçülen vücut ısısı etkilenir.Eğer bir termometre ile her gün,sabah kalktığınızda vücut ısınızı ölçerseniz,adet döngünüzün ikinci yarısı içinde ısının arttığını tesbit edebilirsiniz.Ovulasyon sonrasında vücut ısısında hafif bir artış olur. Ovulasyonun tesbiti için bir başka yol da evde kendi kendinize,idrar ile yapabileceğiniz,yumurtanın atıldığını gösteren ovulasyon tesbit (ovulation predictor) testidir.Bu test ile idrarda artan luteinizan hormon seviyesi kontrol edilmiş olunmaktadır.Eğer siklusun ikinci yarısında pozitif bir test sonucu görülmesi ovulasyonun olduğuna işaret eder. Dikkatli bir takip ile bazı kadınlar,ovulasyonun bir işareti olan vajinal salgının görünümündeki değişiklikleri farkedebilirler. Eğer gerekli görülürse,menstrüel siklusun geç dönemlerinde,ovulasyon varlığını teyid etmek için kanda artmış progesteron seviyesi tesbit edilebilir.Follikül stimülan hormon (FSH) ve östrojen (E2) gibi diğer iki seks hormonunun kandaki seviyeleri de yumurtanın salınabilmesi için uygun şekilde çalışan bir yumurtalığın (over) varlığını gösterebilir.Ovulasyonun tesbiti için bu kan testleri en kullanışlı testlerdir. Tıbbi hikayenizi dinleyen ve sizi muayene eden doktorunuz,bundan sonra,muhtemelen,troid ,hipofiz ve adrenal hormonları gibi fertiliteyi etkileyebilecek hormonları tetkik etmek amacıyla kan testleri isteyecektir.Enfeksiyon olup olmadığını anlamak amacıyla vajinal ve servikal mukusun incelenmesi için örnek de almak isteyebilir. Kısırlığın nedenini anlamak için uygulanan diğer testler pelvik organların fiziksel yapısını açıklamaya yöneliktir ; Histerosalpingografi (HSG), x-ışınları kullanılarak yapılan bir incelemedir.Burada serviksten geçen silindirik bir katater yardımıyla uterus içine sıvı bir x-ışını boyası verilmektedir.X-ışınlarına duyarlı bu boyanın yayılım şekli değerlendirilerek uterus kavitesi,muhtemel polipler,myomlar ya da kavitede düzensizlik yaratabilecek benzer tümoral kitlelerin varlığı yönünden araştırılacaktır.Ayrıca boyanın tüpler içinde ilerleyişi ve karın içine yayılışı sonrasında da tüplerin herhangi birinde kısmi ya da total bir tıkanıklık olup olmadığı anlaşılabilir. Ultrasonografik inceleme; uterusun şekli,büyüklüğü,iç yapısı ve endometrial tabaka hakkında bilgi verici olmasına rağmen tüplerdeki tıkanıklıkları gösteremez.Ayrıca,overlerin (yumurtalıklar) şekli,boyutları ve kistik bir oluşuma sahip olup olmadıkları konularında da faydalıdır.Pelvisin ultrasonografik incelenmesi, röntgen (X ışınları) ya da ilaçlı / boyalı filmler gibi vücudu etkileyebilecek tetkiklerden çok daha güvenlidir. Histeroskopi ve laparoskopi ise jinekologlar tarafından uygulanabilecek cerrahi prosedürlerdir.Her iki prosedür de pelvik organların bir video kamera ile görüntülenebilmesini ve özel cerrahi enstrümanlar ile operasyona olanak verilmesini temin ederler.Doktorunuz histeroskopi yaparken bu enstrümanları kullanarak uterusun içini gözleyebilir,biyopsi alabilir,polip,myom ya da skar dokuları varsa bunlara müdahale edebilir.Histeroskopi ile deforme olmuş bir uterin kavite,içeriden yeniden şekillendirilebilir.Benzer enstrümanlar kullanılarak yapılan laparoskopi ise karın içinden pelvik organların gözlemlenmesine,gerekli yerlerden biyopsi alınabilmesine,skar dokularının pelvik organlardan ayrılmasına,uterusa ait polip ve tümörlerin alınmasına ve overlerdeki kistlerin çıkarılmasına olanak tanır. Vakaların % 80 inde kısırlığın nedeni tesbit edilebilmektedir.Unutulmaması gereken en önemli şey,nedeni tesbit edilememiş olsa bile,kısır olarak nitelendirilen çiftler her zaman için spontan olarak gebe kalabilme potansiyeline sahiptirler. Beklenen süre... Kısırlığın araştırılması genellikle oldukça uzun bir zaman alabilir,çünkü bir çok test uygulanması gerektiği gibi bu testlerin bir çoğu da adet siklusunun sadece bazı özel dönemlerinde yapılabilmektedir.Ayrıca tedavi de; zaman,dikkatli planlama ve düzenli takip gerektirmektedir.Gebelik oluşana kadar harcanan hatırı sayılır derecede çok zaman, bu durumdaki çiftler için oldukça yıkıcı ve üzüntü vericidir.Kısırlığın sebebi ya da tedavi yolları araştırılacak olan bir kadının, özellikle psikolojik yönden hazırlanması problemlerle başetmek açısından yardımcı olacaktır. Korunma... Gebe kalabilmek için şansınızı arttırmanın bir takım yolları vardır ; Orta dereceli bir egzersiz programı takip ediniz... Eğer çok ağır egzersiz programları uygularsanız adetlerinizde azalma ya da tamamen yok olma meydana gelebilir ki bu da gebe kalabilme şansınızı azaltalacaktır. Aşırı kilo almaktan sakınınız...Optimum olarak 20 – 27 arasında vücut kütle indeksine denk gelecek şekilde bir kiloya sahip olmak gerekir. Alkol,sigara,aşırı kafein ve mariuana ya da kokain gibi bağımlılık yapıcı maddelerden uzak kalınız. Kullandığınız ilaçları doktorunuza söyleyiniz...digoksin,vücut yapıcı steroidler,troid,depresyon, hipertansiyonve astım gibi hallerde kullanılan bazı ilaçlar ve bazı antasitler gebe kalmanızı engelleyebilir veya gebeliğin korunmasını engelleyebilirler. Gebe kalmadan önce sağlıklı bir vücuda sahip olmak da önem arzetmektedir.Bu nedenle gebelik öncesinde en az bir ay boyunca günde 0,4 miligram folik asit alınmasında yarar vardır.Gebelikten bir kaç ay önce alınmaya başlayan folik asit takviyesi bebekte oluşabilecek omuriliğe ait anormalliklerin gelişme riskini oldukça azaltacaktır. Tedavi... Tedavi,nedene yöneliktir.Kısırlığın bir kısım nedenleri spesifik bazı tedavi yolları gerektirir; örneğin,bir myomun cerrahi yolla çıkarılması ya da troide ait problemler için ilaç tedavisi uygulanması gibi... Ovulasyonun seyrekliği yada olmayışı ile birlikte olan infertilite vakaları sıklıkla hormonal ya da fertilite ileçları ile ve özel laboratuvar uygulamaları ile tedavi edilebilmektedir.Tüm fertilite ileçlarının potansiyel yan etkileri vardır ve ikiz ya da dah fazla sayıda çoğul gebeliklere neden olabilirler.Bu ilaçların kullanımı ve prosedürlerin uygulaması için bu konuda deneyimli doktorlara ihtiyaç vardır. Klomifen sitrat,yumurtalıkları uyararak oradan bir ya da daha fazla yumurta salınmasına olanak tanıyan bir ilaçtır.Bu tip ilaçlar doğal hormonlarınızın seviyelerinde ayarlamalar yaparak indirek olarak etki gösterirler. Luteinizan hormon (LH) ve follikül uyarıcı hormonun (FSH) enjeksiyonik formları ancak bir infertilite uzmanı tarafından dikkatli bir denge içinde kullanılmalıdır.Bu ilaçlar overleri etkileyerek bir siklusta birden fazla yumurta oluşmasını sağlar.Bu uygulama superovulasyon ya da ovulasyon indüksiyonu olarak adlandırılır. Eğer tüplerde bir problem yoksa çatlayan follikülden çıkan yumurta tüpler yoluyla uterusa doğru ilerlemeye başlayacak ve bu sırada intra uterin inseminasyon (IUI: aşılama) yoluyla rahim içine verilen spermlerle karşılaşacaktır.Bununla birlikte,eğer,tüpler kapalı ya da problemli iseler,ilaçlarla oluşturulan yumurtalar özel cerrahi yollarla toplanarak laboratuvar ortamında spermler tarafından döllendirilirler,daha sonra döllenmiş bu yumurtalar ya da embriyolar değişik embriyo nakil teknikleri ile uterus içine direk olarak yerleştirilerek orada gelişmeye bırakılırlar. IUI (Intra Uterin Inseminasyon : aşılama),spermlerin rahim içine direk olarak verilmesinden ibaret bir tekniktir.Erkekten,genellikle masturbasyon yoluyla alınan sperm örnekleri bir kısım işlemlerden geçirildikten sonra,özel bir kanül ya da enjektör yardımı ile uterus içine verilirler. In Vitro Fertilizasyon (IVF) ise,yumurta ve spermin vücut dışında,laboratuvar ortamında bir kap içinde karşılaştırılması esasına dayanır.Yumurtalar,ilaçlarla uyarılan overlerden,cerrahi yolla elde edilirler.Laboratuvarda spermlerle birleştirildikten sonra oluşan başarılı embriyolar uterus içine verilirler. Uterus içine birden fazla başarılı embriyolar da verilmiş olabilir fakat IVF bunların rahim içinde tutunarak gebeliğin devamını garanti edemez.Bazen de uterusa bırakılan birden fazla yumurta tutunarak, ikiz,üçüz, ve daha fazla sayılı çoğul gebelikler meydana gelebilir. ZIFT (Zygote Intra Fallopian Transfer) veya GIFT (Gamete Intra Fallopian Transfer) olarak adlandırılan teknikler ise IVF nun değişik uygulanan prosedürleridir ve her ikisinin uygulanabilmesi için de tüplerin tamamen sağlıklı olmaları gereklidir İlaçlar yoluyla oluşturulan yumurtalar cerrahi yolla toplanırlar ve laboratuvarda bir araya getirildikten sonra uterus içinde değilde direk tüp içine verilirler (ZIFT) ya da yumurta oluşumu ilaçlarla sağlandıktan sonra,follikülün çatlayıp,yumurtanın dışarı atılmasını takiben spermlerin direk olarak tüpler içine verilirler ve döllenmenin ,tüpler içinde,kendiliğinden olması sağlanır (GIFT).Her ikisinde de amaç;sperm ve yumurta karşılaşıp da döllenme gerçekleştikten sonra,tüplerden uterus içine kadar gidebilmesi 4-5 gün kadar süren embriyo taslağının,matüritesinin sağlanması ve gelişimini tamamlayabilmesi için ona zaman tanınmasıdır.Bu iki teknikte de IVF de olduğu gibi işlem öncesinde yumurta oluşumunu sağlamak amacıyla ilaç tedavisi ve oluşan yumurtaların toplanması amacıyla da cerrahi teknikler gerekmektedir. ICSI (Intra Cytoplasmic Sperm Injection : Mikroenjeksiyon),daha çok erkek infertilitesinde tercih edilebilecek bir tedavi yöntemidir.Sayı,yapı ve hareket açısından normal bir döllenmeyi sağlayamayacak kadar zayıf özellikte spermleri olan erkeklerden alınan iyi özellikteki tek bir sperm ,laboratuvar şartlarında,çok özel tekniklerle,mikroskop altında yumurtanın zarı içine verilir ve yumurtanın döllenmesi sağlanır. Oluşan embriyo taslağı yine çok özel teknikler ile uterusun duvarı içine yapıştırılır (hatching).Bu teknikte de uygulama öncesinde ilaçlarla yumurtaların oluşturulması ve bu yumurtaların cerrahi yolla toplanması işlemi mevcuttur. Kısırlık tedavileri başlamadan önce ; anne – babalık ve prosedürlere uyum konusunda doktorunuzdan bilgiler alınız. Ne zaman doktora başvurmalıdır..? Korunmaksızı, eşinizle birlikteliğinizin ilk yılı bitmiş olmasına rağmen henüz gebe kalamamışsanız (bu, hayatınızın herhengi bir döneminde kendiliğinden gebe kalamayacağınızı garantilemez) durumu açıklığa kavuşturmak için doktorunuza başvurmanız yerinde olacaktır.Eğer 30 lu yaşlarda iseniz spontan gebeliği en fazla 5-6 ay kadar beklemeli ve daha sonra doktorunuza başvurmalısınız.Eğer 40 lı yaşlarda iseniz henüz tamamen geç kalmış olmamak için hiç vakit kaybetmeden doktorunuza ulaşınız. Eğer kısırlık tedavisi esnasında yumurtaları büyütmek için alınan ilaçlar pelvik ağrı ya da karın şişliği gibi şikayetler yaratıyorsa mutlaka doktorunuzu uyarın.Uyarılan yumurtalar daima karın içinde sıvı toplanmasını ve bu nedenle de ağrı ve şişkinliklere neden olurlar. Takip... Ne mutlu ki, kısırlık nedeniyle tedavi görmekte olan çiftlerin hemen yarısı,hızla ilerleyen teknoloji ve ilaçlar sayesinde artık gebeliği yakalayabilmektedirler. |
04-13-2007, 03:15 PM | #15 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
VE NİHAYET YAŞLILIK
Zaman ilerledikçe vücudumuzda da bazı fizyolojik değişimler başlar. 20'li yaşlarda sahip olduğumuz vücut, 50'li yaşlara gelindiğinde büyük değişiklikler gösterir. Değişim sadece fiziki görünümde kalmaz. Tıpkı vücudumuz gibi, saçlarımız da yaşlanmanın etkilerini taşır. Her on yılda bir vücudumuzda ve saçlarımızda ne değişiklikler yaşanıyor görelim. 20'li yaşlarında hiç kimse 10 yaş genç görünmeye gerek duymaz. Ama yine de herkes bu genç ve taze görünümünü muhafaza etmek ister. 20'li yaşlardayken vücudumuzda meydana gelen değişmelere bir bakalım... * Cilt, çocukluk yaşlarından itibaren olumsuz koşullardan etkilenmeye başlar. * Cildin yaşlanma süreci 17- 25 yaşları arasında başlar. * Kas yoğunluğunun artışı bu yaşlarda yavaşlar. * Vücuttaki fazla yağ vücuda dağıtılır. * Hücre yenilenmesi yüzde 28 azalır. * Kemiklerin gelişimi durur. * Cildin yağ oranı düşer ve ince çizgiler çıkmaya başlar. NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? 20'li yaşlar, cildinize gereken önemi vermeniz gereken dönemin başında gelir. Artık hormonlarınız oturmuş, cildinizin yapısı belirlenmiştir. * Cildinizi her zaman nemlendirin ve güneşin zararlı ışınlarından koruyun. Kışın bile koruyucu kremlerle dışarı çıkın. * Hücre yenilenmeniz yavaşladığından ölü hücrelerinizden peeling yaparak kurtulun. * Hiçbir şeyin sizi sigara kadar kolay yaşlandırabileceğini unutmayın, sigara içiyorsanız bırakmaya çalışın ya da azaltın. * Fazla tuzlu, fazla şekerli ve işlenmiş gıdalardan uzak durun. Bu tür bir beslenme, ileride kalp hastalıklarına, şeker hastalığına ve hatta kansere neden olabilir. * Düzenli beslenmeye özen gösterin ve bolca meyve sebze tüketin. * 20'li yaşların ortasına kadar kemikler gelişimini sürdürür. Bu yüzden bol bol kalsiyum ve omega 3 yağ asidi tüketin. * Spor yapın, eğer spor yapmaya fırsatınız yoksa bol bol yürüyün. 20 'Lİ YAŞLARDA SAÇLARINIZ * Her santimetre karede yaklaşık 1100 saç kökü ile doğarsınız. * Saçlar en çok 16-24 yaşları arasında hızla uzar. * Saçlarınız en çok 20 yaşında gürdür. * Saç renginiz siz yaşlandıkça koyulaşabilir. * Bu yaşlarda santimetre kare başına düşen saç kökü sayısı 600'e iner. * Erkeklerin yüzde 20'si, yirmili yaşlarda kellikle karşı karşıya kalır. 30'lu yaşlar: Yaşlanmanın ilk belirtileri ile bu yaşlarda karşılaşılır. Fakat yine de siz yaşlanıyorum endişesine kapılmadan genç kalmaya ve genç hissetmeye özen gösterin. Düzgün beslenme ile hem formunuzu, hem de enerjinizi koruyabilirsiniz. Özellikle spor yaparsanız bu çağlarda sıkça rastlanan selülit sorununu da gidermiş olursunuz. * Kadınlarda en çok bu yaşlarda kalça bölgesinde yağlanma başlar. * Vücudunuz yüzde 2, yüzde 4 arasında daha az enerji yakmaya başlar. * Hücre yenilenmesi yavaşladığından genç görünümünüzü yavaş yavaş kaybetmeye başlarsınız. * Yağ bezleri daha az çalıştığından cilt giderek kurumaya başlar. * 30'lu yaşlarda güneş lekeleri ortaya çıkar. * Cildin kolajen miktarında azalma başlar ve kırışıklıklar belirginleşir. * Gözünüzün etrafındaki deri incelmeye başlar. NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? * Antioksidanların, A, B, C ve E vitaminlerinin bol olduğu zengin bir beslenme programı uygulayın. * Yüzünüze mutlaka antikoksidanlar içeren güneş koruyuculu krem kullanın. * Cildiniz daha çok kuruyacağından zengin bir nemlendirici kullanın. * Cildiniz parlaklığını kaybetmeye başlayacağı için peeling ve bakım maskeleri uygulayın. * Kaslarınızı güçlendiren bir egzersiz programı uygulayın. * Tuzu az tüketin ve potasyum açısından zengin gıdalar yiyin örneğin muz, tahıllar, patates ve kuru meyveler gibi... Bu tür gıdalar selülite de iyi gelir. * Bol bol su için. * Şekerli gıdalardan uzak durun. * Uyku düzeninize dikkat edin, cilt kendini uykudayken tamir eder. 30'LU YAŞLARDA SAÇLARINIZ * Erkeklerin yüzde 40'ı 35 yaşındayken saç dökülmesi sorunu ile karşı karşıya kalır. * İlk beyazlar bu yaşlarda ortaya çıkar. * Saçlarınız incelmeye başlar. * Saç deriniz daha az yağ ürettiğinden saçlarınız daha çok korumaya gereksinim duyar. 40'lı yaşlar: Özellikle menapoza giren kadınlarda yaşlanma süreci iyice hızlanmaya başlar. Bu yaşlarda güneşten korunma ayrı bir önem kazanır. Hücre yenilenmesi iyice yavaşladığından, cilt çok daha hassas bir hale gelir. Sindirim sistemi fonksiyonları yavaşlar, bu yüzden doğru beslenme daha önemli bir hale gelir. * Bu yaşlarda çabuk kilo verirseniz, ciltte sarkmalar meydana gelir. * Ciltte minder görevi gören yağların verilmesi cildi daha hassas hale getirir. * Bu yaşlarda düşen ostrojen seviyesi ciltte nem ve kolajen kaybına neden olur. * Yağ oranı giderek düşer ve ciltte aşırı kuruluk meydana gelir. * Çizgiler ve kırışıklıklar daha da belirginleşmeye başlar. * Yüzünüzün gençliğini muhafaza etmek istiyorsanız jogging yapmayın, bu yüzünüzde sarkmalara neden olabilir. NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? * Cildiniz daha çok kuruyacağından ve sertleşeceğinden peeling yapmak çok önemlidir. İçeriğinde antioksidanlar içeren zengin nemlendiriciler ve güneş koruyucu kremler kullanın. * A vitamini içeren kremler kullanın. Bunlar cildinizin kolajen seviyesini arttırır ve cildinizin daha genç görünmesini sağlar. * Sağlıklı bir kemik ve kas yapısı muhafaza etmek için düzenli egzersiz yapın, mümkünse doktor kontrolü olmadan spor yapmayın. 40'LI YAŞLARDA SAÇLARINIZ * Saçlarınızdaki beyaz saç oranı artar, yaşlandıkça pigmentler solar ve daha az melanin üretiriz. * Erkeklerde kellik bu yaşlarda daha sık görülür. * Kadınlarda ostrojen seviyesi azaldığı için saçlar daha çok kurur ve incelir. * Saçlarınız yüzde 25'e kadar dökülebilir, saçlarınızda azalma farkedilir. 50'li yaşlar: Kendinizi bilgilendirir, doğru bir cilt bakımı yapar, düzenli spor yapar ve dengeli beslenirseniz, 50'li yaşlarda bile sağlıklı ve iyi görünmemeniz için hiçbir sebep yok. Günümüzün 50'li yaşlarında olan kadınları artık geçmişteki gibi değil. 50'li yaşlarda olmanız, hayattan emekli olmanız anlamına gelmiyor! * Aldığınız kalorilerin çok azını yakıyorsunuz, kalorilerin çoğu yağ olarak vücudunuzda depolanıyor. * Menopozdan sonra göğüslerde bu yaşlarda yağ birikimi oluşur ve ebatlarında büyüme olur. 64 yaşından sonra ise küçülme başlar. * Belde yağ depolanmaya başlar ve kalınlaşır. * Menopozdan dolayı düşen ostrojen seviyeniz yüzünden cilt iyice incelir ve hassaslaşır. * Kırışıklıklar derinleşir ve ciltteki yağ oranı çok azaldığından cilt sarkar. * Kadınlar ostrojen seviyesi azaldığından, testesteron seviyesi arttığından kıllanma sorunu ile karşı karşıya kalabilir. NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? * Cildinizi nemlendiren yaşlanma karşıtı kremler kullanın. * Ölü hücrelerinizden kurtulmanızı sağlayan nazik bakım kremleri, maskeleri kullanın. * Güneşten uzak durun. * Egzersiz yapın, bu yaşlarda önerilen en iyi egzersiz yoga ya da yüzmedir. 50'Lİ YAŞLARDA SAÇLARINIZ * Saç köklerinizin sayısında azalma başlar, saçlarınızın hemen hemen hepsi beyazlaşır. * 50 yaşındayken santimetre kareye düşen saç kökü sayısı 250-300'e düşer. * Kadınların yüzde 50'sinin saçları bu yaşlarda düşen ostrojen seviyeleri yüzünden incelir. * Erkeklerin yüzde 65'i 60 yaşına geldiğinde kelleşme sorunu ile karşı karşıya kalır. * 60 yaşında hâlâ saç kaybınız yoksa, kelleşme sorunu yaşamayacaksınız demektir. * Saçların uzaması günde 0.32 mm'ye kadar iner. * Yağ bezeleri artık yağ üretmediğinden saçlarınız iyice kurumaya başlar. |
04-13-2007, 03:15 PM | #16 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Gebelikte dikkat edilmesi gereken durumlar
Sigara ve alkol kullanmayınız. Hekim önerisi dışında ilaç almayınız. Hekiminizin önerdiği demir ilacını düzenli olarak kullanınız. Uzun süre ayakta durmayınız. Günlük işleriniz sırasında kendinizi yormayınız. Bisiklet sürme, tenis oynama, kayak yapma gibi sporlardan uzak durunuz. Mesleğiniz gereği de olsa ağır nesneler kaldırmaktan, zararlı metal, kimyasal madde ve radyasyondan uzak durunuz. Yolculuktan önce doktorunuza danışınız. Bol ve rahat giysileri seçiniz. Alçak topuklu rahat ayakkabılar giyiniz. Pamuklu iç çamaşırları giyinin ve iç çamaşırlarınızı günlük olarak değiştiriniz. Yüzük ve bilezik gibi takılar takmayınız. Diş bakımına özen gösterin. Sabah uyanınca, akşam yatmadan önce ve her öğünden sonra yumuşak fırça ile, yavaş hareketlerle dişlerinizi fırçalayınız. Röntgen ışınlarından sakının. Çok fazla zorunlu olmadıkça radyolojik inceleme yaptırmayınız. Her türlü canlı aşıdan sakınınız. Düşük riski yok ise son aya kadar cinsi ilişkide bulunmakta sakınca yoktur. Haftada en az bir kez ayakta; duş alır biçimde, ılık su ile banyo yapın. Meme bakımına özen gösteriniz. Sarkmayı önlemek için çok sıkı olmayan askılı, pamuk dokumalı sutyen giyiniz. Dolgunluğu önlemek için hafif parmak dokunuşları ile masaj yapınız. Bol su içiniz. C vitamini ve kalsiyum yönünden zengin gıdalar (Turunçgiller, süt ve süt ürünleri) seçiniz. Lifli besinleri tercih ediniz. Gebelik boyunca 10-12 kg'dan fazla kilo almamaya özen gösteriniz. Gebeliğiniz boyunca cep telefonunuzu karın bölgenizden uzak tutunuz. |
04-13-2007, 03:16 PM | #17 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Gebelikte elde ağrı ve uyuşukluk
Uyuşukluk baş parmağınız, işaret parmağınız ve orta parmağınızın tamamını, ayrıca yüzük parmağınızın yarısını kapsıyorsa, bu olasılıkla karpal tünel sendromu olabilir. Bu durum et kesme, piyano çalma, daktilo yazma gibi yineleyici el hareketlerini gerektiren işleri sürekli yapanlarda çok yaygın olmakla birlikte, gebelerde de sık görülür. Bu parmakların duyusunu sağlayan sinirin geçtiği bilekteki karpal tünel, gebelik sırasında (vücuttaki birçok başka doku gibi) şişer ve sinire baskı yapması sonucu uyuşukluk, sızlama, yanma ve/veya ağrıya yol açar. Belirtiler el ve bileği de etkileyebilir ve kola da yayılabilir. Gebelikten dolayı ellerinizde biriken sıvı yüzünden, şişme ve birlikte ortaya çıkan belirtiler *******i daha şiddetli olabilir. Yakınmalarınızın şiddetini arttıracağından, ellerinizin üstüne yatmaktan kaçınmaya çalışın. Uyuşukluk olduğunda ellerinizi yatağınızın yanına sarkıtmanız ve kuvvetlice sallamanız şikayetinizi hafifletebilir. Bu uygulama etkili olmuyorsa ve ağrı ya da tek başına uyuşukluk uykunuzla birlikte ortaya çıkıyorsa durumu hekiminizle birlikte değerlendirin. Bileklik takmanız ve her gün B6 vitamini almanız sıklıkla yararlı olur. Bazı kişiler akupunkturdan yararlanır. Kortizonlu (stereoid) ve kortizonsuz (nonstereoid) iltihap kurutucu (antienflamatuvar) ilaçların gebelik sırasında kullanımı önerilemez. Başka tedaviler başarısız olursa ve sorun gebelikten sonra da sürerse, basit bir ameliyat uygun olabilir |
04-13-2007, 03:16 PM | #18 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Gebelikte Grip
Sonbaharın gelmesi yanlızca sıcak yaz günlerinin ve tatilin sona erdiğini göstermekle kalmaz. Sonbahar değişken hava sıcaklıkları ile birlikte aynı zamanda kış hastalıkları olan grip ve soğuk algınlığı sezonunun da habercisidir. Normal zamanlarda bile çok rahatsızlık verici olan bu durum hamilelikte hem daha çok sıkıntı yaratır hem de anne adaylarının bebekleri açısından endişelenmesine neden olur. Grip ve soğuk algınlığı nedir? Grip (bilimsel adı ile influenza) ve soğuk algınlığı birbiriyle çok sık karıştırılan ve hatta birbiri yerine kullanılan iki terim olmakla birlikte aslında birbirlerinden çok farklı iki durumu ifade ederler. Her iki hastalıkta da benzer belirtiler görülmekle birlikte hem hastalığın nedeni hem de sonuçları çok farklıdır. Her iki hastalık da viruslerin neden olduğu ve üst solunum yollarını tutan hastalıklardır. Grip Influenza A, B, ve C adı verilen 3 tür viruse bağlı bir hastalıkken, 200 değişik tür vürus soğuk algınlığına neden olabilir. Soğuk algınlığı Soğuk algınlığı genelde burnu tutan bir hastalıktır ve bu hastalığa neden olan mikropların önemli bir kısmı rhinovirus adı verilen gruba dahildir. Rhino Yunanca burun anlamına gelmektedir. Belirtiler genelde vürusle karsilasildiktan 2 günsonra ortaya çıkar. En sık karşılaşılan yakınmalar nezle, burun tıkanıklığı ve hapşırmadır. Ateş genelde görülmezken boğaz ağrısı ya da hasassiyet olabilir ancak muayenede boğazda kızarıklığa nadiren rastlanır. Sinüslerde ağrı ve kulak ağrısı sık görülür. Virüsün tipine bağlı olarak gözlerde sulanma, öksürük, geniz akıntısı, iştahsızlık, halsizlik gibi yakınmalar da olaya eşlik edebilir ancak yine de sorunun merkezi burundur. İlk başta daha sıvı olan burun akıntısı birkaç gün içinde koyulaşarak kıvam değiştirebilir ve rengi sarı-yeşile dönebilir. Belirtiler 7-10 gün içinde azalarak kendiliğinen kaybolur. Grip Influenza viruslerinin neden olduğu grip hastalığı ise her yıl yaygın salgınlara neden olabilen ciddi bir hastalıktır. Geçtiğimiz yüzyılın başında meydana gelen ve tüm dünyayı etkileyen grip salgını 20 milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştur. Amerikan Hastalık Kontrol Merkezinin verilerine göre her yıl nüfusun %10-20'si gibe yakalanmakta ve ortalama 114.000 kişi grip nedeni ile hastanede tedavi edilmek zorunda kalmakta ve 20.000'den fazla kişi hayatını kaybetmektedir. Hayatını kaybeden hastaların önemli bir kısmı ya ciddi sağlı sorunu olan kronik hastalar, ya da ileri yaştaki düşkün kişilerdir. Bu nedenle grip çok ciddi bir hastalıktır. Hastalığa neden olan virüs çok sık aralıklarla form değiştirdiği için yaygın salgınlara neden olur. Daha seyrek aralıklarla ise virüsün yapısında büyük değişimler meydana gelir ve tüm dünyayı etkileyen salgınlar görülür. Hastalık genelde vücut sıcaklığında yükselme yani ateş ile başlar. Yüzde kızarıklık ve halsizlik tabloya eşlik eder. Bazı kişilerde başdönmesi, bulantı ve kusma görülebilir. Ateş genelde 2-3 gün devam ederken nadiren 5 güne kadar uzayabilir. Ateşten sonra genel vücut bulguları ortaya çıkar ve solunum sistemi yakınmaları artar. En önemli bulgulardan birisi kuru öksürüktür. Bununla birlikte boğaz ağrısı, boğazda kızarıklık, soğuk algınlığı belirtileri, yaygın ks ve eklem ağrıları sık görülür. Grip virüsü solunum sistemi içinde burun, boğaz, soluk borusu hatta akciğerlere bile yerleşebilir ve zaatürreye neden olabilir. Soğuk algınlığına neden olan virüslerden farklı olarak solunum sistemini döşeyen epitel tabakasına zarar vererek bakterilerin de olaya karışmasına neden olabilir. Öksürük dışındaki belirtiler genelde 1 hafta içinde kendiliğinden kaybolurken öksürük birkaçhafta daha devam edebilir. Bulaşma yolları Her iki hastalık da damlacık enfeksiyonu şeklinde havadan bulaşır. Virüsü taşıyan kişi hapşırdığında milyonlarca virus havaya karışır ve kişinin göz, burun ve ağızından girerek enfeksiyona neden olur. Virüsu alan kişi bundan sonraki ilk 2 gün civarında en fazla bulaştırıcılığa sahiptir. Yani belirtilerin ilk görüldüğü dönem bulaşıcılığın da en fazla olduğu dönemdir. Öte yandan eller de bulaşmada rol oynayabilir. Hasta olan bir kişi eli ile burnunu sildikten sonra örneğin bir başkası ile el sıkıştığında ve elini sıktığı kişi daha sonra gözünü kaşıdığında hastalığı alabilir. Grip ve soğuk algınlığı arasındaki farklar nelerdir? Bu iki hastalığın ayrımını yapmak her zaman kolay değildir ancak kural olmamakla birlikte bazı farklılıklar yardımcı olabilir. Soğuk algınlığı genelde burunu etkilerken grip tüm vücudu etkiler Gribin belirtileri Kas ağrısı Kuru öksürük Burun tıkanıklığı, soluk almada güçlük Burun akıntısı Ateş Titreme Şiddetli olabilen baş ağrısı İştahsızlık Halsizlik Yorgunluk Soğuk algınlığının belirtileri Burun akıntısı Hapşırma Öksürük Hafif başağrısı Hafif ateş Gözlerde sulanma Kulak ağrısı Her iki hastalık da kopmlikasyonlara neden olabilirken zaatürre gibi ciddi durumlar soğuk algınlığında görülmez. Grip ile soğuk algınlığı arasındaki temel farklardan birisi de gribin aşı ile önlenebilir bir hastalık olmasıdır. Hamilelik, grip ve grip aşısı Hamilelik tek başına gribe yakalanmak için bir risk oluşturmaz. Ancak hamile bir kadın gribe yakalandığında komplikasyon görülme şansı çok daha artmaktadır. Aynı yaş grubundan kadınlar karşılaştırıldığında hamile olanların grip nedeni ile hastaneye yatırılarak tedavi edilme oranlarının hamile olmayanlara göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Hamilelik kişinin bağışıklık siteminin yanı sıra dolaşım ve solunum sisteminde de değişikliklere neden olarak komplikasyonlar açısından daha yüksek risk altında olmalarına yol açar. Öte yandan hamileliğin son dönemlerinde gribe yakalanan bir anne adayının doğum sonrası hastalığını bebeğine geçirme şansı fazladır. Grip aşısı canlı virüs içermeyen ve hamilelikte kullanılabilen güvenli bir aşıdır. Amerikan jinekolog ve Obstetrisyenler birliği (ACOG) 2000 yılıaralık ayında yayınladığı görüşünde salgın mevsiminde hamileliğinin ikinci ya da üçün trimesterinda olan kadınlara grip aşısı olmaları önermektedir. Yine aynı bildiride şeker hastalığı, astım, hipertansiyon gibi yüksek risk durumlarının varlığında gebelik yaşına bakılmaksızın grip aşısı yapılması önerilmektedir. Bu gibi yüksek risk faktörleri olmayan kadınlarda ise aşının ilk trimester sonunda yapılması önerilmektedir. Bununla birlikte aşı sonrası annede gelişen antikorlar bir miktar bebeğe de geçerek yaşamının ilk aylarında onu da gribe karşı koruyacaktır. Grip mevsimi genelde Kasım-Nisan aylarını kapsar. Hastalık en fazla Aralık ile Mart başına kadar olan dönemde görülür. Salgın başladığında genelde ilk 3 hafta en etkili olduğu dönemdir hastalanan kişi sayısı sonraki 3-4 haftada giderek azalır. Aşı için en ideal dönem Ekim ayı ile Kasım ayı ortasına kadar olan zaman aralığıdır. Aşı sonrası antikor üretilmesi ve koruyuculuğun başlaması için 1-2 haftaya gerek vardır. Grip aşısının koruyuculuğu %70-90 arasında değişmektedir. Grip aşısı gebelikte ve emzirme döneminde güvenli olarak kabul edilmektedir. Grip aşısının olası yan etkileri şunlardır: Enjeksiyon alanında lokal hassasiyet ve şişlik (%10-64 olguda) Hafif ateş ve halsizlik Nadiren alerjik reakisyon Grip aşısı gribe neden olmaz. Aşı sonrası ilk 2 hafta içinde görülen üst solunum yolları enfeksiyonları tamamen tesadüfüdir ve aşı ile bir ilgisi yoktur. Öte yandan aşı hazırlanırken yumurta kullanıldığı için yumurta alerjisi olanlarda grip aşısı kontraendikedir ve yapılmamalıdır Tedavi Ne yazik ki her iki hastalık için de etkili bir tedavi yoktur. Hiçbir ilaç ya da uygulama hastalığın süresini kısaltmaz. Eskiler soğuk algınlığı ilaç ile 7 günde ilaçsı 1 haftada geçer derler. Ancak yakınmaların daha hafif ve daha az rahatsızlık verecek şekilde atlatılmasına yardımcı olabilecek destek tedavileri uygulanmalıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde Influenza virüsüne karşı ilaçlar bulunmaktadır. Ancak bu ilaçların etkili olabilmesi için hastalık belirtileri başladıktan sonraki ilk 48 saat içinde alınması gereklidir. Hamilelikte C kategorisine giren bu ilaçlar ancak anne adayı ciddi risk altındaysa kullanılmalıdır. Grip ya da soğuk algınlığı sırasında destekleyici tedavi ve yapılması gerekenler şunlardır: Her iki hastalık da virüslerin neden olduğu hastalıklardır. Antibiyotikler virüsler üzerinde etkili değildir bu nedenle ikincil bir bakteriyel enfeksiyon olmadığı sürece antibiyotik kullanılmamalıdır. Tedaviden çok hastalığa yakalanmamak daha önemlidir. Bu nedenle salgın dönemlerinde kapalı yerlerde fazla uzun kalmamak ve elleri sık sık yıkamak koruyucu olabilir. En iyi ve en etkili destek tedavisi istirahattir. Eğer mümkünse yatak istirahati yapılmalıdır. Yatarken başınızı yukarıda tutmak (2 yada daha fazla sayıda yastık ile yatmak) geniz akıntısının vereceği rahatsızlığı azaltacaktır. Bulunulan ortamın yeteri kadar sıcak olmasına ve iyi havalandırılmasına dikkat edilmelidir. Havanın kuruması engellenmeli, nemli olması sağlanmalıdır. Yeteri kadar sıvı alımı son derece önemlidir. Hastalık dönemlerinde beslenmeye dikkat etmeli, iştahsızlık varsa enerji ihtiyacını gidermek için karbonhidrattan zengin diet uygulanmalıdır. Boğaz ağrısını gidermek için pastil kullanılabilir. Burun tıkanıklığı için tuzlu su ya da okyanus suyu vb. kullanılabilir. Ağrı ve ateşi gidermek için parasetamol alınabilir. Yakınmalar düzeldiğinde hemen normal aktiviteye dönülmemeli, tam bir iyileşme için bir süre daha dinlenmeye devam edilmelidir. Aşağıdaki durumlarda mutlaka doktorunuza başvurmalısınız Yüksek risk grubundaysanız Ateşiniz 38.5 derecenin üzerine çıkarsa ve birkaç gün içinde düşmezse Soluk alıp vermede güçlük olursa Göğüs ağrısı ortaya çıkarsa Şiddetli kulak ağısı, kulaktan akıntı ve kanama olursa Döküntü ve kızarıklık ortaya çıkarsa Ense sertliği ortaya çıkarsa Birkaç gün içinde düzelemediğinizi ve ciddi derecede hasta olduğunuzu düşünüyorsanız KAYNAKLAR Munoz FM. A step ahead. Infant protection through maternal immunization. Pediatr Clin North Am - 01-Apr-2000; 47(2): 449-63 Munoz FM. Vaccines in pregnancy. Infect Dis Clin North Am - 01-Mar-2001; 15(1): 253-71 Prevention and Control of Influenza - Recommendations of the Advisory Committee on Immunization Practices: MMWR: April 12, 2002 / 51(RR03);1-31 The American College of Obstetricians and Gynecologists Committee Opinion No. 246, December 2000 http://www.cdc.gov/ncidod/diseases/flu/fluvac.htm |
04-13-2007, 03:17 PM | #19 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Gebelikte hekiminizi aramanız gereken durumlar
En iyisi, acil bir durum ortaya çıkmadan önce hekiminizle bu durumu konuşmanızdır. Eğer bunu yapmadıysanız ve acil yardıma ihtiyacınız olduğunu hissederseniz şunları deneyin: Öncelikle hekiminizin muayenehanesini arayın. Eğer ulaşamıyorsanız mesajınızı bırakın, arama nedeninizi ve nerede olduğunuzu belirtin. Ardından en yakın acil servise başvurun. Aşağıdaki belirtilenlerden herhangi birini yaşarken diğer belirtileri de yaşayıp yaşamadığınıza dikkat edin. Bunların asıl belirtilerinizden ne kadar farklı ne kadar uzak olduğu önemli değildir. Ayrıca belirtinin ne sıklıkta olduğunu ne kadar süre devam ettiği, neyin belirti şiddetini arttırıp ağırlaştırdığı çok önemlidir. Aşağıdakilerden herhangi birini hissettiğiniz an acilen hekiminizi arayın. Alt karın bölgenizde tek tarafta ya da her iki tarafta şiddetli ağrınız varsa o gün hekiminizi aramalısınız. Eğer bu ağrı kanama ya da bulantı ve kusma ile birlikte ise acilen arayın. Orta karın bölgesinde şiddetli ağrı (kusma ile birlikte olabilir ya da olmaya bilir), el ve yüzde şişme. Hafif vajinal akıntı; aynı gün hekiminizle görüşün. Ağır vajinal kanama (özellikle karın ve bel bölgesinde ağrı ile birlikte ise) Meme ucundan, mesaneden ya da rektumdan kan gelmesi, aynı gün hekiminizle görüşün. Öksürünce kan tükürmek Yoğun ya da sızıntı şeklinde vajinal akıntı Ani susuzluk hissi, idrar azlığı ya da gün boyunca hiç idrar yapmama. Ellere, yüzde ve gözlere şişme : aynı gün hekiminizi arayın. Eğer çok ani ve şiddetli olursa ya da baş ağrısı, görme bozukluğu ile birlikte olursa acilen hekiminizi arayın. İki ya da üç saatten uzun süren şiddetli baş ağrısı; aynı gün hekiminizi arayın. Bu ağrı görme bozukluğu, yüz, göz ve ellerde şişlikle birlikte ise acilen hekiminizi arayın. Bayılma ya da baş dönmesi; aynı gün hekiminizi arayın. Titreme ve 37,5 °C nin üstünde ateş (gripal yakınmalar ve üşüme dışında); aynı gün arayın. 38,5 ° C nin üzerine çıkarsa hekiminizi acilen arayın. İlk üç ayda günde 2-3 kezden fazla gözlenen kusma, ileri dönemlerde kusma; aynı gün hekiminizi arayın. Eğer kusma ağrı ya da ateş birlikte olursa hekiminizi acilen arayın. Aşırı yemeye bağlı olmayan ve ansızın 1 kg'dan fazla kilo alma; aynı gün hekiminizi arayın. El ve yüzde şişme ve /veya başağrısı ya da görme bozuklukları ile birlikteyse acilen hekiminizi arayın. 20. haftadan sonra, 24 saatten daha uzun süre bebek hareketlerinin duyulmaması; aynı gün hekiminizi arayın. 28. haftadan sonra saatte on hareketten daha az hareket etme, acilen hekiminizi arayın. Koyu renk idrarla birlikte ya da tek başına bütün vücutta kaşıntı, renksiz dışkı sarılık; aynı gün hekiminizi arayın. |
04-13-2007, 03:17 PM | #20 |
Bağımlı Üye
Kayit Tarihi: Dec 2005
Nerden: İst.
Mesajlari: 3,489
Teşekkür Etme: 22 Teşekkür Edilme: 136 Teşekkür Aldığı Konusu: 66
Üye No: 5863
Rep Power: 2285
Rep Puanı : 20870
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Gebelikte hemoroid basur
Hemoroid nedir, belirtileri nelerdir? Gebelik, hemoroid oluşumunu ya da varolan hemoroidlerin yarattığı şikayetlerin artmasını kolaylaştıran bir durumdur. Ancak alacağınız bazı önlemlerle gebeliğinizi bu açıdan hiçbir sorun yaşamadan atlatmanız mümkündür. Hemoroid (basur, mayasır), anüs ve rektum (kalınbarsağın son kısmı) bölgesindeki toplardamarların bir tür varisidir. Varis, toplardamarlardaki kıvrılmalar ve bölgesel olarak kan akımının ileri derecede yavaşlaması sonucu cilde veya hemoroid durumunda mukozaya yakın toplardamarların belirginleşmesidir. Bu belirginleşen toplardamar pakeleri ("toplulukları") dışkılama esnasında ve özellikle de kabızlık ve dışkının sert olmasına bağlı ıkınmada kolaylıkla yırtılarak kanar. Hemoroidin ilk belirtisi genellikle dışkılama esnasında görülen taze kandır. Bu kanama genellikle kısa zamanda durur ancak her dışkılama esnasında yineler. Kanama dışında görülen diğer belirtiler bölgede dolgunluk ve özellikle dışkılamayla başlayan ve uzun süre devam eden ağrıdır. Bunun dışında temizlik esnasında ele kitle gelmesi diğer bir belirti olabilir. Hemoroidlerin içinde kan akımı ileri derecelerde yavaşladığından bazı durumlarda damariçinde bir pıhtı oluşup damarın tümüyle tıkanmasına neden olur. Bu durum çok şiddetli ağrıya yolaçar ve tedavi edilmediği sürece ağrı devam eder. Gebelikte hemoroidler kan kaybına yolaçarak demir eksikliği anemisine neden olabilirler. 15 mililitre kan kaybı bir günlük demir ihtiyacını tüketir. Gebelikte neden hemoroid daha sık oluşur? Gebelikte kan hacminin artmasına bağlı olarak özellikle vücudun alt yarısında toplardamar içi basınç artmıştır. Büyüyen uterusun ana toplardamarlara (vena cava inferior) baskı yapması bu basıncı daha da artırır ve akım yavaşlar. Akım yavaşladığında yüzeyel toplardamarlarda varisleşme ortaya çıkar. Progesteronun damar düz kaslarını gevşetici etkisi bu varisleşmeyi kolaylaştırır. Sonuç olarak bacaklarda, vulvada ve anüs bölgesinde varisler ortaya çıkar. Hemoroid gebelikte en sık görülen varis şeklidir, bunu bacaklardaki varisler takipeder. Vulva varisleri ise ender görülürler. Varislerle ilgili daha geniş bilgi almak için tıklayın. Gebelikte hemoroid belirtileri için ne gibi tedaviler uygulanabilir? Hemoroid için temel olarak iki tedavi şekli vardır. Cerrahi tedaviyle hemoroidlerin çıkarılması ve ilaçla tedavi. İlaçla tedavi de belirtilerin şidetine göre bölgesel krem ve fitil uygulaması şeklinde olabileceği gibi, ağızdan alınan uzun süreli tablet tedavisi şeklinde de olabilir. Gebelikte belirtiler tedavi gerektirecek kadar şiddetli olduğunda ilk olarak lokal (bölgesel) tedavi tercih edilir. Bu tedaviye aşağıdaki önlemler de eklendiğinde tedavi genellikle başarılı olur. Yanıt alınamayan durumlarda gebeliğin üçüncü ayından sonra tablet şeklinde tedaviye geçilebilir. Gebelikten sonra hemoroidlerde önemli derecede iyileşme meydana geldiğinden cerrahi, gebelikte hemoroid tedavisi için son seçenektir. Gebelikte anne adayının hemoroid sorunlarını azaltmak için alabileceği önlemler nelerdir? Kabızlığın önlenmesi: kabızlık dışkılama esnasında daha çok ıkınılması nedeniyle hemoroid belirtilerini kötüleştiren bir durumdur. Lifli gıdalarla beslenerek, bol su içerek, düzenli egzersizlerle ve gerekli durumlarda ilaç kullanılarak kabızlık mutlaka önlenmelidir. Kabızlık önlenmediği ve dışkılar yumuşatılmadığı sürece hiçbir hemoroid tedavisi başarılı olamaz. Pakelerin içeri itilmesi: Pakeler (hemoroid "memeleri") bazen dışkılama sonrasında dışarı çıkar ve orada kalırlar. Bu durumlarda parmağınızı vazelinle kayganlaştırdıktan sonra bu pakeleri tekrar içeriye ittirmelisiniz. Dışarıda kalan pakeler içlerindeki damarların daha kolay tıkanmasına ve kuruma nedeniyle daha çok ağrı oluşmasına neden olur. Kegel egzersizleri: bu egzersizler perine (perine vajina girişi ile makat arasında kalan bölgedir) kaslarını güçlendiren egzersizlerdir ve hemoroid tedavisinde ek bir önlem olarak uygulanabilir. Günde en az 50-100 adet Kegel egzersizi yaparak bölge kan akımının hızlanmasına yardımcı olabilirsiniz. Kegel egzersizi yapmak çok basittir: bir parmağınızı vajinanın girişinden içeriye hafifçe yerleştirdikten sonra kaslarınızla parmağınızı sıkıştırmayı deneyin. Bu sıkıştırma hareketi Kegel egzersizidir. Bu egzersiz esnasında perinede bulunan tüm kaslar bir bütün halinde çalışırlar. Eczanede satılan oturma banyoları da belirtilerin hafiflemesine yardımcı olur. Hemoroidler normal doğuma engelmidir? Hemoroidler normal doğuma nadiren engel olurlar. Ancak büyük ve kolay kanayan hemoroidler zorlu bir doğumda aşırı ıkınmaya bağlı olarak kanayabilirler ve doğum sonrası şiddetli ağrılara neden olabilirler. Bunun için hemoroid tedavisinin doğum eyleminden çok önce başlanmasında fayda vardır. Doğum sonrası hem hemoroidler hem de belirtileri hızla geriler. Tek başına hemoroid varlığı vajinal doğum için bir engel değildir. |
Bu Konudaki Online üyeler: 5 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 5) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konu Baslangic | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Çocuğunuzun ruh sağlığı da önemli | F.S.Mehmet1453 | Revir | 0 | 03-31-2013 03:51 PM |
Ofiste göz sağlığı | WrAtBoY | Eskiler (Arşiv) | 0 | 02-02-2008 01:54 PM |
Polat'ın sağlığı iyi | Kéan aRs | Eskiler (Arşiv) | 0 | 10-19-2007 04:21 PM |
Diş sağlığı tavsiyeleri | Shekil | Eskiler (Arşiv) | 0 | 08-21-2007 10:58 AM |