|
Hayat Dersleri Hayata Dair Ne Varsa..Hikayeler,özlü sözler,şiirler,efsaneler.. |
|
Konu Seçenekleri | Görünüm Şekli |
10-08-2009, 08:07 PM | #11 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
genç bir sanatçı...
Genç Macar Sanatçı Arpad Sebesy multimilyoner Elmer Kelen'in portresini yapmak için görevlendirilmişti.Görev özellikle zordu çünkü Kelen sadece uç kısa poz vermeye razı olmuştu.Sonuçta Sebesy portrenin çoğunu ezberden yapmak zorunda kalmıştı. Kısıtlamalara rağmen Sebesy portrenin Kelen'e yeterince benzediği görüsündeydi.Ancak Kelen ayni fikirde değildi.Kibirli milyoner resmin kendisine benzemediğini öne sürerek portrenin parasını ödemeyi reddetti.Genç ressam resmini yapabilmek için saatlerce titizlikle çalışmıştı ve birdenbire bunu gösterecek hiç bir şeyi olmadığını fark etti. Milyoner stüdyodan ayrılırken sanatçı bir ricada bulundu" Portreyi size benzemediği için reddettiğiniz belirten bir mektup yazabilir misiniz?" Kelen bu kadar kolay kurtulduğuna sevinerek razı oldu.Aylar sonra Macar Sanatçıları Derneği Budapeşte Güzel Sanatlar Galerisinde sergi açtı.Kelen'in telefonu çalmaya başladı.Biraz sonra galeriye geldiğinde Sebesy'nin yaptığı portresinin üzerinde "Bir Hırsızın Portresi " etiketiyle teshir edildiğini gördü. Mağrur milyoner resmin indirilmesini istedi.Mudur reddedince Kelen resim kendisini topluma alay konusu edeceği için dava açmakla tehdit etti.Bunun üzerine mudur Kelen'in resmin kendisine benzemediği için almayı reddettiğini belirten imzalı mektubunu çıkardı. Milyoner artık resmin parasını ödeyip almaktan başka çare kalmadığını anlamıştı.Genç sanatçı sadece son gülen olmakla kalmamış ayni zamanda güçlüğü karlı bir alışverişe dondurmuştu.çünkü milyoner resmi almağa kalktığında fiyatın eskisinden on kat daha fazla olduğunu görmüştü. Gördüğünüz gibi güçlüklere teslim olmayı kabul etmemişti.Bunun yerine öfke ve acıya teslim olmaktansa yaratıcı ve yararlı bir kapı açacak bir yol duşundu.Kısaca ressam değerli bir prensip keşfetmişti |
10-08-2009, 08:07 PM | #12 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
kurabiye hırsızı...
Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında daha epeyce zaman vardı uçağın kalkmasına. Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp buldu kendisine oturacak bir yer. Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki yine de yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar bir şekilde aralarında duran paketten birer birer kurabiye aldığını gördü ne kadar görmezden gelse de. Bir taraftan kitabını okuyup bir taraftan kurabiyesini yerken gözü saatteydi " kurabiye hırsızı "yavaş yavaş tüketirken kurabiyelerini. Kulağı saatin tik tak larındaydı ama yine de engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini. Düşünüyordu kendi kendine "Kibar bir insan olmasaydım morartırdım şu adamın gözlerini!" Her kurabiyeye uzandığında adam da uzatıyordu elini. Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca "Bakalım simdi ne yapacak?" dedi kendi kendine. Adam yüzünde asabi bir gülümsemeyle Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye. Yarısını kurabiyenin atarken ağzına verdi diğer yarıyı kadına. Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve "Aman Tanrım ne cüretkar ve ne kaba bir adam üstelik bir teşekkür bile etmiyor!" Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla. Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına dönüp bakmadı bile "kurabiye hırsızı" na. Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna sonra uzandı bitmek üzere olan kitabına. Çantasına elini uzatınca gözleri açıldı şaşkınlıkla. Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye! Çaresizlik içinde inledi "Bunlar benim kurabiyelerimse eğer; ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!" Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle Kaba ve cüretkar olan"kurabiye hırsızı" kendisiydi işte. |
10-08-2009, 08:08 PM | #13 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
hayallerden sıfır almak...
Büyüdüğüm zaman kocaman bir at çiftliğim olacak" Okulda öğretmen lise birinci sınıf öğrencilerine bir kompozisyon ödevi vermişti. Konu şu idi: "Büyüdüğünüz zaman ne olmak istiyorsunuz?" Onbeş yaşındaki Monty büyüdüğünde bir at çiftliği sahibi olmayı düşlüyordu. Ödevine bu düşünü sadece yazmakla yetinmedi çiftlikte yapılması gereken binaların çizimlerini de ekledi. At çiftliği kesinlikle 300 dönüm olacaktı. Monty ahırların yanısıra bir de çiftliğinin orta yerinde yapmayı düşlediği bin metrekarelik kocaman bir evin plânını da çizdi. Öğretmen kompozisyon ödevlerini bir hafta sonra dağıtınca Monty'nin yüzü asıldı. Çünkü kâğıdın tepesinde kocaman bir sıfır vardı. Bu yetmiyormuş gibi öğretmen sıfırın yanına bir de şu notu eklemişti: " Dersten sonra öğretmenler odasına gel. Seninle görüşmek istiyorum." Monty öğretmenin söyleyeceklerini beklemeden kendi merakını gidermek istedi. Ve öğretmenine niçin sıfır verdiğini sordu. Öğretmen de onunla bu konuda görüşmek istiyordu: " Çünkü sen büyüdüğün zaman ne olmak istediğini yazmak yerine saçma sapan düşler yazmışsın" dedi. " Çocuksu düşlerini nasıl gerçekleştirebileceğini hiç düşünmedin mi? Bir at çiftliği kurmanın kaça mal olacağını hiç aklına getirmedin mi? Çok fakir bir ailenin çocuğu olduğunu bilmiyor musun?" Öğretmen bunları söyledikten sonra Monty'ye bir hak daha tanıdı: " Haydi şimdi eve git ve ayni konuda yeni bir kompozisyon yaz." dedi. " Yine öyle saçma sapan düşlere dalma da sana sıfır yerine doğru dürüst bir not vereyim." Monty evde babasından yardım istedi. " Kusura bakma sana yardım edemem yavrum." dedi babası. " Bu öyle bir konu ki tümüyle seni ve senin geleceğini ilgilendiriyor. Kararını sen kendin vermelisin..." Monty kararını o gece verdi. Yeni bir ödev yazmadı ertesi gün öğretmene ayni ödev kâğıdını getirdi. " Bana verdiğiniz sıfırı not defterinize rahatlıkla geçirebilirsiniz öğretmenim" dedi. " Ben notumun değişmesi uğruna düşümü idealimi değiştirmeyeceğim..." Monty karşısındaki topluluğa yaptığı konuşmasını şöyle sürdürdü: " Size bu anımı neden anlattığımı da söyleyeyim" dedi. " Çünkü şu anda tümünüz benim 300 dönümlük at çiftliğimin orta yerindeki bin metrekarelik evimde bulunuyorsunuz. Şimdi başınızı lütfen şöminenin üstünde duran şu çerçeveye çevirin ve çerçevenin içine bakın. Sıfır not aldığım kompozisyon ödevimi göreceksiniz orada." Monty bunları söyledikten sonra o akşamki konuklarına bir de öğüt verdi: " Hiç kimseye düşlerinizi küçümseme fırsatı tanımayın" dedi. " |
10-08-2009, 08:08 PM | #14 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
anne diyeceksin...
Dünyaya gelme hazırlıklarının tamamlandığını öğrenen bir bebek Tanrı'ya sormuş: "Tanrım beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki orada nasıl yaşayacağım?" Tanrı doğmak üzere olan bebeğe gülümsemiş. "Tüm meleklerin arasından bir melek de senin için seçtim" demiş. "O seni dünyada bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek gülümseyecek acıktığında karnını doyuracak uykun geldiğinde uyutacak. Sen her anında onun sevgisini duyumsayarak büyüyecek ve mutlu olacaksın." Bebek yine sormuş: " Peki insanlar bana birşey söylediklerinde ben onları nasıl anlayabileceğim" demiş. "Dillerini bilmiyorum ki... Söylediklerini anlayamam ki..." Tanrı çaresiz bebeği yine cesaretlendirmiş: " Tüm varlığınla güvenebilirsin meleğine" demiş. "Anlamadığın herşeyi o sana anlatacaktır. O seni yaşamı pahasına bile hep koruyacaktır." O sırada bir sessizlik olmuş... Dışardan "Dünyanın sesleri" gelmeye başlamış. Çocuk dünyaya ayak basmak üzere olduğunu anlamış ve çabucacık bir soru daha sormuş Tanrı'ya: "Tanrım galiba dünyaya ayak basmak üzereyim" demiş. " Sormayı unuttum meleğimin adını... Lütfen hemen söyler misin adını?" Bebek "yola" çıkmadan Tanrı onu son kez cesaretlendirmiş: "Meleğinin adının önemi yok yavrum" demiş. "Sen ona nasıl olsa " anne " diyeceksin." |
10-08-2009, 08:09 PM | #15 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
gerçek sevgi...
John Blanchard oturduğu banktan kalktı üzerindeki denizci üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları incelemeye koyuldu. Gözleri o kızı arıyordu kalbini çok iyi bildiği ama yüzünü hiç görmediği yakasında gül olan o kızı. Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida'da bir kütüphanede başlamıştı. Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok etkilenmişti... Kitaptan değil sayfalardan birinin kenarında kurşun kalemle yazılmış minik notlardan... Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu. Kitabın baş sayfasında o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis Maynell. Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu. Bayan Maynell New York'ta yaşıyordu. Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı olmayı teklif eden bir mektup yazdı. Ertesi gün de İkinci Dünya Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı. Daha sonraki bir yıl bir ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar. Her mektup kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki. Bir romantizm başlıyordu. Blanchard kızdan bir resmini istemişti ama kız reddetti. Kendisini gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı. Sonunda Blanchard'ın Avrupa'dan dönüş günü geldi çattı. İlk buluşmalarını ayarladılar... New York Tren İstasyonu'nda akşam saat tam 7'de. " Beni tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda " ceketimin yakasında kırmızı bir gül takılı olacak." İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha önce hiç görmediği ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu. Hikâyenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim: " Birden genç bir kızın bana doğru yürüdüğünü farkettim. İnce ve uzun boylu dalgalı sarı saçları o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş... Çiçek rengi mavi gözlü. Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve açık yeşil giysisiyle insana sanki baharın geldiğini müjdeleyen bir kızdı. Ben de ona doğru yürümeye başladım. O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi. Ona yaklaşınca dudaklarında hafif ve tahrik edici bir gülümsemeyle bana ' Benimle ayni yöne mi gidiyorsun denizci?' diye fısıldadı. Neredeyse kontrolsüz bir şekilde ona doğru bir adım daha attım ve o anda Hollis Maynell'i gördüm. Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş grileşmeye başlamış saçlarını şapkasının altında toplamış... Şişmana yakın kısa boylu kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılara gömülmüş. Kafamı çevirdim yeşil giysili kız hızla uzaklaşıyordu. Kendimi ikiye bölünmüş hissettim; arzularım kızı takip etmemi ta içimden gelen bir istek ise ruhu bir yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece duruyordu. Solgun kırışık suratı kibar ve duygulu gri gözleri sıcaktı. Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi deri ciltli kitabı ona doğru tuttum. Bu aşk olamazdı ama mutlaka değerli belki aşktan da güzel çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir şey olabilirdi. Kadını selâmladım her ne kadar gizlemeye çalıştıysam da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle ' Ben Teğmen John Blanchard siz de Bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?' diye sordum. Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı: 'Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı' dedi ' ama şu az önce buradan geçen yeşil elbiseli kız bu gülü yakama takmamı rica etti benden ve eğer siz beni yemeğe davet edecek olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda beklediğini söylememi istedi. Dediğine göre bu bir çeşit sınavmış |
10-08-2009, 08:09 PM | #16 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
özürlü olimpiyatları...
Bir kaç yıl önce Seattle Özel Olimpiyatlarında tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan dokuz yarışmacı 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti verilince hepsi birlikte başladılar bir hamlede başlamadılar belki ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler. Yarışa başlar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz kişi oğlanın ağlamasını duydular. Yavaşladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler ve geriye döndüler ve oğlanın yanına geldiler. içlerinden Down Sendrom'lu bir kız eğilip oğlanı öptü ve "Bu onun daha iyi olmasını sağlar" dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı. Orada bulunan insanlar hala bu öyküyü anlatıyorlar. Neden mi? Çünkü şu tek şeyi derinden bilmekteyiz : Bu hayatta önemli olan şey kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir. Bu hayatta önemli olan yavaşlamak ve yönünüzü değiştirmek anlamına gelse bile diğerlerinin de kazanması için yardım etmektir. Kendisinden güçsüzü ezmeyi ilke edinen daha güçlünün kendisini ezmesine davetiye çıkarmış olur. |
10-08-2009, 08:09 PM | #17 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
en değerlisi sevgi...
Güzel sanatlara hayran bir adam varmis.O kadar çok seviyormus ki hayatini ona adamis.Güzel sanat eserleri alabilmek için çok çalisiyor ve güzel bir sanat eseri için tüm parasini veriyormus.Öyle ki RembrandtPicasso ve diger pek çok ünlü sanatçinin eserini satin alabilmek için var gücüyle çalisiyormus. Esini yillar önce kaybetmisama bir oglu varmis.Çocugunu yetistirirken bu sanat sevgisini ona da asilamis.Büyüyünce oglu da bir sanat koleksiyoncusu olmus.Ve bu sanat sevgisi her ikisinin de çok sevdigi ve onlari birbirine baglayan güçlü bir bag olmus. Bir süre sonra ülkeleri bir savasa girmek zorunda kalmis. Ülkenin diger gençleri gibi oglu da göreve yazilip ülkesi için savasa katilmis. Aradan biraz zaman geçmis ve baba bir mektup almis.Oglunun bir harekatta kayboldugunu bildiriyormus mektup. Baba çok üzülmüs. Oglunu çok seviyormus ve yoklugunda oglununonun için ne kadar önemli oldugunu anlamis. Ona ne oldugunu bilmemek acisini çok daha fazla arttiriyormus. Birkaç hafta sonra kalbini parçalayan ikinci mektubu almis baba. Bu mektupta oglunun bir harekat sirasinda öldügü yaziyormus.Ogul muharebe sirasinda yaralanan askerleri kurtariyormus.Ve en son yaraliyi güvenli bölgeye tasirken arkadan gelen bir kursun onun hayatini kaybetmesine sebep olmus. Mektubu alali birkaç ay olmus ve Noel sabahiymis.Ama baba yataktan kalkmayi istemiyormus.Oglu olmaksizin bir Noel geçirmeyi gönlü arzu etmiyormus. Birden kapi çalinmis ve kim olduguna bakmak için asagiya inmis.Kapiyi açinca elinde bir paket olan genç bir adam görmüs. Genç adam: "Bayimsiz beni tanimiyorsunuz;ama ben oglunuzun kurtarirken öldügü yarali askerim."demis. "Ben çok zengin biri degilim.Ama oglunuz sizin sanat sevginizden bana söz etmisti.Ve ben de çok iyi bir ressam olmadigim halde onun bir portresini yapip size hediye etmek istedim."demis. Baba paketi almis ve eve girip açmis.Sonra koleksiyon odasina gidip söminenin üzerinde asili olan Rembrandt eserini çikarip onun yerine kendi oglunu portresini asmis. Sonra gözlerinden akan yaslarla genç adama dönmüs ve "Bu benim en degerli esyam.Ve evimdeki tüm degerli eserlerin hepsinden daha degerli."demis. Baba ve genç adam birlikte Noel yemegi yemisler ve genç adam daha sonra gitmis. Birkaç yil sonra baba hastalanmis ve bir süre sonra da ölmüs. Onun ölümü her yerde duyulmus.Herkes onun sahip oldugu sanat eserleri için yapilacak müzayedeyi merak ediyormus. Nihayet müzayedenin Noel Günü yapilacagi duyurulmus. Müze yetkilileri ve dünyanin en ünlü koleksiyonculari evde toplanmislar. Hepsi heyecanla satilacak sanat eserlerini alabilmeyi bekliyorlarmis. Ev dolmus.Müzayede yöneticisi ayaga kalkmis ve : "Hepinize geldiginiz için tesekkür ederim.Müzayedenin ilk parçasi arkamda gördügünüz portredir." demis Arka siralardan bir "Ama oyasli adamin oglunun portresi." diye bagirmis. "neden onu geçip asil sanat eserlerine gelmiyoruz." Mezatçi : "Önce bunu satmamiz gerek.Sonra digerlerine geçebilecegiz." demis. "Evetartirmayi 100 dolar ile baslatiyorum.Yok mu artiran?" Hiç kimseden ses çikmayinca "O zaman 50 dolar" demis. Hala kimseden ses çikmamisti. "O zaman 40 dolar."ses çikmayinca "Hiç kimse bu portreye talip degil mi?"diye sormus. Yaslica bir adam ayaga kalkmis ve "10 dolara olur mu?"demis . "Tüm param bu.Ben onlarin karsi komsusuyum ve bu çocugu taniyorum.Onun büyümesine tanik oldum ve o çocugu çok sevdim.Onun portresini almak isterim." "Yani 10 dolara almak istiyor musunuz?"diye sormus müzayedeci. "10 dolar!Satiyorum !Satiyorum !Satttt-tttttiiimmmm!" Salonda bir sevinç miriltisi yükselmis ve herkes birbirine : "Nihayet gerçek sanat eserlerine kavusacagiz" demeye baslamis. Müzayedeci o zaman : "Hepinize geldiginiz için tesekkürler ederim.Sizleri bugün burada görmek çok güzeldi.Ama müzayede burada bitti."demis Kalabaliktan kizgin sesler yükselmeye baslamis. "Ne demek müzayede bitti?Diger parçalar için artirma baslamadi bile..." Müzayedeci o zaman: "Üzgünüm ama müzayede sona erdi.Çünkü yasli adam vasiyetinde söyle demisti. "Oglumun portresini alan tüm eserlerin sahibi olur |
10-08-2009, 08:10 PM | #18 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
kuyumcu ustası...
Genç bir adam değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. Bu mesleği yapacaksam iyi bir mücevher ustası olmalıyım diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş yanına varmış bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. Anlat dinliyorum demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş sözleri bitince de ona bir taş uzatmış Bu bir yeşim taşıdır dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış odadan çıkmış. Genç adam evine dönmüş kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık. Ustalık kaprisi yapacaksa bari başından yapmasaydı diye devamlı söyleniyor her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş. Böylece bir yıl geçmiş her günü zorluklarla dolu her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış. Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış avucunu açmış. İşte taşın demiş Bir yıl boyunca avucumda taşıdım şimdi ne yapacağım? Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş: Şimdi sana bir başka taş vereceğim onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın. Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini kaybetmiş bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla delilikle suçlamış mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken yaşlı usta ona hissettirmeden birtaşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş taşı biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş: BU TAŞ YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA! Öğrenmek için zaman gerekir sabır gerekir ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir ama öğrenmenin esası değişmez. |
10-08-2009, 08:10 PM | #19 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
kelebek ve yaşam...
Bir gün bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu.Sankiilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Ve adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü. Kelebek kolayca dışarı çıktı. Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu.Adam kelebeği izlemeye devam etti çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu. Fakat bu olmadı!Gerçekte kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı. Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığıbu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadeleninkelebek için gerekli olduğuydu çünkü buTanrı 'nınyaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için bulduğu yolduböylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti.Bazen mücadeleler hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz şeylerdir.Eğer Tanrı hayatımıza hiçbir engelle karsılaşmadan devam etmemize izin verseydi sakat kalırdık. Şimdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık.Asla uçamazdık.Güç istedim...Ve Tanrı beni güçlü yapmak için karşıma zorluklar çıkardı.Bilgelik istedim...Ve Tanrı bana çözmek için Sorunlar verdi. Zenginlik istedim...Ve Tanrı çalışmak için bana Beyin ve güçlü kaslar verdi. Cesaret istedim...Ve Tanrı üstesinden gelmem için bana Tehlike verdi. Sevgi istedim...Ve Tanrı yardım etmem için sorunlu insanlar verdi. iyilik istedim...Ve Tanrı bana fırsatlar verdi.İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim İhtiyacım olan her şeyi elde ettim |
10-08-2009, 08:11 PM | #20 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
silkelen ve sıçra...
Çaliskan bir çiftçinin bir katiri varmis. Gün görmüs çok yol tepmis inatçi sabirli bir katir... Özellikle bahar günleri bos cayirlarda dolasip otlamaya bayilirmis. Çiftçi de katirini çok severmis. Günlerden bir gün katir yanlis bir adim atmis ve kendisini çiftçinin kuyusunun dibinde bulmus. Allah'tan ki kuyunun içindeki su fazla degilmis. bu sayede hayatini kurtarmis bogulmamis. Bu güzel bahar gününde kendisini kuyunun dibinde bulan zavalli katir bir iki debelenmis. Ama bakmis kiburadan çikabilmesi mümkün degil. Ne duvari tirmanacak gücü var ne de uçup gidebilecek kanatlari... Gene de bir iki hamle yapmis ama nafile. Bu kuyudan kendi gücüyle çikis olmadigini anlamis. Baslamis yüksek sesle bagirmaya dua etmeye daha dogrusu kuyuya düsüp dibe vurmus bir katir ne yaparsa öyle seyler yapmaya.. Bu canhiras sesleri duyan çiftçi kuyunun basina gelip durumu görmüs. Koskoca katiri kuyunun dibinden nasil çikaracak? Çaresiz civardaki köylüleri yardima çagirmis. Düsünmüsler tasinmislar dibe vurmus katiri çikarmanin bir yolunu bulamamislar. Bu arada katirin bagiris çagirislari yürekleri dagliyormus!" Bari daha fazla aci çekmesine engel olalim"demis katirin sahibi. Bu kuyu nasil olsa artik ise yaramaz. Iyisi mi içini toprakla dolduralim hem katirin acisina son vermis hem de kuyuyu kapatmis oluruz.. Bunu duyan katirin dehseti daha da artmis. Diri gömülmekten daha korkunç bir son olabilir mi!! Derken yukardan kürek kürek tas toprak atmaya baslamislar. Önce umudu kesip ölmeyi kabullenmis katir. Sonra kafasina bir tas düsünce beyninde bir simsek çakmis!! Bir çare gelmis aklina ve baslamis uygulamaya! Yukaridan sirtina tas toprak yagdikça söyle bir silkiniyormus. Sirtindakiler yere düsünce siçrayip üzerine çikiyormus. Bir daha bir daha yapiyormus bunu.. SILKIN VE SIÇRA SILKIN VE SIÇRA SILKIN VE SIÇRA!! diye mirildaniyormus bir yandan da. SILKIN VE SIÇRA! Yukaridakiler onu gömmek için kürek kürek toprak atmaya devam etmisler ama bir sure sonra bizim katir kuyunun tepesinde belirmez mi!! Hala SILKIN VE SIÇRA diye mirildanmaktaymis. Evet dibe vurmus katir kuyunun dibinden silkinip siçrayarak kurtulmus.. Pes etmeyip çaba gösterdigi için........ Hadi Türkiye SILKIN VE SIÇRA |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|