05-24-2009, 09:35 AM | #21 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Izdırabı
Uyuyan güneş kentinin üstüne gece ve sessizlik çökmüştü.Zeytin ve Defne koruluklarıyla dolu heybetli tepeler arasındaki evlerin lambaları sönmüştü.Tanrıların evlerinin önünde dev bekçiler gibi dikilen mermer sütunlar gümüş ay ışığıyla yıkanıyordu. Ruhların uykuya yenik düştüğü o saatlerde büyük rahibin oğlu Nathan titreyen elinde bir meşale taşıyarak iştar tapınağına girdi.Lambaları ve tütsüleri yaktı,kısa süre içinde en uzak köşelere bile mür ve tütsü kokuları yayıldı.Sonra altın ve fildişi kakmalı sunağın önünde diz çöküp sağ elini iştara doğru kaldırdı ve tıkanır gibi bir sesle şöyle haykırdı; ’’’Ey Büyük İştar,Aşk ve Güzellik Tanrıçası, bana merhamet et de,Ölüm’ün elini,ruhumun senin arzunla seçtiği sevdiğimin,aşkımın üstünden uzak tut.Ne hekimlerin ilaçları,ne de büyücülerin büyüleri fayda etti.Geriye senin kutsal isteğinden başka bir şey kalmadı.Rehberim ve yardımcımda sensin.Yaralı yüreğime ve acıyla inleyen ruhuma bak da, dualarımı kabul et.Sevdiğimin yaşamını bana bağışla ki,aşk ayinleriyle sana tapınabileyim ve yaşamımızı ve sevgimizi senin yoluna adayalım. ‘’Büyük rahip Hiramın oğlu hizmetkarın Nathan,eşsiz bir güzeli sevdi ve onu kendine eş olarak seçti.Ama bazı dişi cinler onun güzelliğini ve benim tutkumu kıskanıp ona ölümcül bir hastalık üflediler,şimdi ölümün habercisi kara kanatlarını üstüne germiş,keskin pençelerini açmış,yatağının başında bekliyor.Yalvarırım bize merhamet et.Daha yaz yaşına ulaşmamış bu çiçeği koru’’. ‘’O nu Ölümün pençeinden kurtar ki,sana ilahiler söyleyelim,onuruna tütsüler yakalım, sunağında kurbanlar keselim,şişelerini parfümle dolduralım,revakının altını Güller ve menekşelerle süsleyelim.Sevincin keder karşısındaki bu savaşında,Aşk ölüme üstün gelsin. (Cibran.Kendimle Konuşmalar) Acı Tanrım,şu gönlümün sesine, Acı Koca Adama,dertli sinesine, Hep harabata yön tutar ayağım, Acı tanrım,Aşkla yanan yüreğime.
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #22 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Sözleri—12—
Çoban Alinin Hikayesi. Çoban Ali,akşam olup güneş yerini geceye teslim etmeye başladığında,koyunlarını toplayıp ağılına götürdü.Koyunları ağıla doldurduktan sonra az ötede eski bir tapınağın henüz ayakta duran sütunlarından birinin dibine oturdu.Tatlı bir sıcaklık altında kavalını çıkarıp ovaya doğru güzel nağmelerini yollamaya başladı. Gece yarısı oldu ve gökler karanlığın derin izlerine ertesi günün tohumlarını ekti.Ali’nin gözkapakları ağırlaştı,duyuları uykuya yenik düştü.Daha yüce bir yerde yaşayan kendi görünmez benliğiyle karşılaştı ve görüşü,genişleyerek,önünde Yaşam’ın gizli sırlarını açtı.Hiçliğe doğru koşturan zaman’ın önünde dikildi; Zaman simetrik düşüncelerin ve berrak fikirlerin ortasında duruyordu.Ali Yaşamında ilk kez gençliğinden buyana gelen ruhsal açlığının ve arzularının farkına vardı,bu arzular,ne dünya şanına nede geçip gitmekte olan zamana karşıydı.Akkor halindeki odunla tutuşturulmuş bir tütsü gibi olan,çağlar kadar yaşlı bir acıyı hissetti.Müzisyenin nazik parmaklarıyla çalgısının tellerine dokunması gibi,büyülü bir aşk yüreğine dokundu. Çoban Ali,kalıntılara baktı ve sonra birden gözleri açılmış kör biri gibi,tanrıçanın önünde yakılan lambaları ve tütsüleri hatırladı.Altınla ve fildişiyle süslü sunağın üstünde kesilen kurbanlar geldi gözlerinin önüne.Dans eden kızları,Tambur çalanları,Aşk... ve güzellik tanrıçasına ilahiler okuyan şarkıcıları tekrar gördü...Ama böyle anılar bir garip çoban olan Ali’nin yüreğinde nasıl yaşamış olabilirdi ki? Birden anılar unutulmuşluk perdesini yırttı ve Ali kalkıp tapınağa doğru yürüdü.Büyülü bir güç ayaklarını bağlamışçasına mağarayı andıran girişte durdu.Yere baktığında parçalanmış bir heykel gördü ve ruhunun gözyaşları boşaldı,derin bir yara’dan akan kan gibi gözyaşlarını döktü.Bıçak yarası gibi bir yalnızlık ve kendi yüreğiyle daha o doğmadan kırılmış bir yürek arasında uçurum gibi bir boşluk hissetti. ‘’Kimsin sen’’diye haykırdı acıyla? ’’Yüreğime yakın duran,ama göremediğim sen kimsin? Bana yaşam’ın değersizliğini ve aklın güçsüzlüğünü göstermek için sonsuzluktan gelen bir hayalet Mİsin? Yoksa toprağın yarıklarından çıkıp beni kölesi yapmak ve alay etmek için gelen bir cin Mİsin? Yüreğimi bir güçsüz bırakıp bir canlandıran bu garip gücün nedir? Ben kimim? Ya’kendim’dediğim bu yabancı ben kim? Beni evrenin sırlarının mezhebinin meleği haline getiren,Ab’u Hayat Nektarını mı içtim? Yoksa beni kendime kör kılan şey sarhoş edici bir şarap mıdır? ‘’Ah,ruhun açıkladığı,gecenin gizlediği sen...Düşlerimin göklerinde dolanan ey güzel kadın,İnsan isen eğer bana kendini göster,yok değilsen,Uyku’ya emret de gözlerimi kapatsın ki,kutsal yüceliğini görebileyim.Eğer insansan,sana dokunmama izin ver; sesini duymamı sağla.Seni benden gizleyen bu perdeyi yırt.Eğer buna yaraşırsam,elini yüreğime uzatta sahibim ol.’’ Ali böyle gözyaşları içinde saatler geçirdi.Sonra şafak söktü ve sabah rüzgarı esmeye başladı.Kuşlar yuvalarından çıkıp sabah dualarını yapmaya şakıdılar.Ali elini alnına koydu.Tanrının herşeyi yaratan nefesiyle gözleri açılan Adem gibi,acayip ve olağanüstü yeni şeyler gördü.Koyunlarına seslendi,hayvanlar kırlara doğru sessizce onu izlediler.Koyunlarını güderken kendini Evren’in sırlarını sezinleyen bir filozof gibi hissetti.Mırıltısı ruhunu yatıştıran bir derenin kıyısına vardı,dalları derin sulardan içermişçesine suya değen bir söğüt ağacının altına oturdu. Ali burada yürek atışlarının hızlandığını ve ruhunun güçlü,neredeyse görünür bir titreyişle sarsıldığını hissetti.Çocuğunun ağlamasıyla uykudan uyanan bir anne gibi birden ayağa sıçradı ve karşı kıyıda omuzunda su testisiyle yaklaşan güzel bir kız gördü.Kız testiyi doldurmak için suya eğildiğinde gözleri Ali’ninkilerle karşılaştı.Birden aklı başından gitmişçesine bir çığlık attı,testiyi düşürdü ve kaçmaya başladı,ama bir yandan da acı veren bir inanmazlıkla dönüp arkasına bakıyordu. Ali gizemli bir güçle dereyi geçti,kızın arkasından yetişip ona sarıldı.Bu okşayışla yatışmışçasına kız kıpırdanmadan durarak Ali’ye yasemin kokuları sundu.İkisi de bunun yıllar önce toprakla ayrılmış ruhların tanrı tarafından buluşturulması olduğunu hissediyordu. Aşık çift söğütlerin altında yürüdü,iki benliğin birleşmesi,ikisi için konuşan bir dil,mutluluk’un şanını gören bir göz,Aşk’ın muhteşem açıklamasının sessiz bir dinleyicisi oldular. Koyunlar ovada otluyor,gökyüzünün kuşları başlarının üstünde uçuşuyor,güneş tepelerin üstüne altın renkli ışınlarını saçıyordu; menekşelerin bittiği bir kayanın yanında oturdular.Rüzgar saçlarını okşarken,kız Ali’nin kara gözlerine baktı,sanki parıldayan saçları öpücükler gönderen parmak uçları gibiydi.Sonra şöyle dedi:’Sevdiğim,tanrı ruhlarımızı başka bir yaşamdan buraya taşıdı,Aşk’ın sevinci ve geleceğin mutluluğu artık bizden de esirgenmeyecek böylece,dedi ve sevgililer sarılıp tatlı öpüşlerin şarabını içtiler.Son gölge kalıntılarını da dağıtan sonsuz güç onları uyandırana kadar birbirlerinin kollarında uyuyakaldılar. (H.Cibran.Kendimle konuşmalar-Ali Osman Ylmaz)
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #23 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Sözleri.—8—
İLK GÖRÜŞ..İLK ÖPÜŞ.. O andır ki,böler yaşam’ın sarhoşluğunu,uyanıştan.O alevdir ki,tutuşturur; yüreğin varını yoğunu.O ilk gizemli namedir ki,işlenir yüreğin gümüş telleri üzerine.O Kısacık andır ki,serer zamanın tarihçesini ruhun önüne ve açıklar gecenin ve vicdanın yükümlülüklerini ve işlerini gözlere.İlk bakıştır çözen,sonsuzluğun içindeki geleceğin sırlarını.O tohumdur ki,Sevginin tanrıçası tarafından dağıtılır, sevgilinin gözleriyle Sevginin bahçesine ekilir,tutkuyla yeşerir ve Can tarafından biçilir. Sevgilinin gözünde parlayan ilk bakış,Tanrı’nın ‘’olsun’’demesiyle birlikte suların yüzünde devinmeye başlayan,dünyayı ve ahreti yaratan ruh gibidir. İlk öpüş ilk yudumdur,bir tanrıçanın Yaşam’ın ölümsüzlük suyuyla doldurduğu kadehten içilen. Can’ı sıkıntıya boğan ve yüreği üzen kuşku ile,iç benliği sevinçten taşıran’’İnancın-bütünlük-kazanışı’’arasına çekilmiş bir çizgidir.Yaşam’ın şarkısının başlangıcı ve Mükemmel İnsan’ın dramının ilk sahnesidir.İlk öpüş ilk bağdır,geçmişin garipliği ile geleceğin aydınlığını bütünleyen; ve ilk halkadır duyguların sessizliği ile türküleri arasındaki,bir sözcüktür,dört dudağın fısıldadığı,yüreği taht,Sevgi’yi hükümdar ve karşılıklı bağlılığı taç kabul eden.Yumuşacık bir dokunuştur,meltemin ince,zarif parmaklarıyla gülün dudaklarına bıraktığı_ki,huzura erişin verdiği uzun bir iç çekiş ve tatlı bir iniltiden söz eder. Sevgilileri,ağırlıklar ve ölçümler dünyasından düşler ve’’bilinmeyenlere_erişler’’alemine taşıyan o sihirli titreşimin başlangıcıdır. Hoş kokulu iki çiçeğin beraberliğidir,ilk öpüş; ve onların kokularının karışmasıdır üçüncü canı yaratmak için. Nasıl ki ilk bakış,insanın yüreğine bir tanrıça eliyle serpilen tohuma benziyorsa,aynı şekilde,ilk öpüş de,Yaşam ağacı’nın dalının ucunda açmış bir çiçek gibidir. (H.Cibran..Sözler) . Ali.O.Yılmaz Cömert eliyle yarattı,ezelde Tanrı beni, Okuttu aşkı en önce,güzele donattı beni, Anahtarı olmak için manevi hazinelere, Aşkınla parçalayıp büsbütün ufalttı beni.
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #24 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Sözleri..-5-
Aşk Tapınağının Kapısında. Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim,ama hiçbir sözcük bulamadım. Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü,yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü. Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk’ı soran sizler,Aşk,peçesiyle beni kuşattığından beri,ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum. Sorularımı kim cevaplayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum. İçinizden kim,içimdeki benliği bana ve ruhumu,ruhuma açıklayabilir? Aşk adına söyleyin,yüreğimde yanan,gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir? Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; Yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir? Baktığım bu görünmeyen,merak ettiğim ama açıklanamayan,hissettiğim,hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırıklarımda,kahkahanın yankısından daha güzel,sevinçten daha mutluluk verici bir keder var. Neden kendimi,beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten,hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum? Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana,bütün anlayışlara sızan ve çağlarla gizli o sır nedir? Başlangıçta olan ve her şeyle sonuçlanan bu anlayış nedir? Yaşam’dan ve Ölüm’den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir? Söyleyin bana dostlar,içinizde yaşam’ın parmakları ruhuna dokunduğunda yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı? Yüreğinin sevdiği bakirenin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı? İçinizden kim ruhunun seçtiği kadını bulmak için uzak diyarlara gitmez,çölleri aşmaz,dağların doruklarına tırmanmaz? Hangi erkeğin yüreği,tatlı nefesi,güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez? Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir ilahın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz? Dün kapısından geçenlere Aşk’ın sırları ve değeri sorulan bir tapınağın girişinde durmuştum.Ve önümde çok zayıflamış,yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi: ‘’Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.’’ Yiğit bir genç karşılık verdi: ‘’Aşk bu günümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.’’ Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi: ‘’Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin zehiridir.Zehir çiy gibi taze görünür,susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler’’ Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki: ‘’Aşk,Şafak’ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.’’ Ardından çatık kaşlı,kara giysili,kara donlu,sakallı bir adam geldi: ‘’Aşk gençlikte başlayıp biten kör bir cahilliktir.’’ Bir başkası gülümseyerek açıkladı: ‘’Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.’’ Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu: ‘’Aşk,ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir.Yürek,tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.’’ Çalgısını çalmakta olan genç bir adam şarkısını söyleyerek: ‘’Aşk Ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.Yaşam’ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.’’ Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üstünde sürüklenerek gelen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam,titrek sesle şunları söyledi: ‘’Aşk,mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi,Sonsuzluk’un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.’’ Ve onun ardından gelen beş-altı yaşlarındaki çocuk gülerek dedi ki: ‘’Aşk annemle babamdır.Onlardan başka kimse bilemez Aşk’ı.’’ Ve böylece Aşk’ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.O Anda tapınağın içinden gelen bir ses: ‘’Yaşam iki yarıya ayrılmıştır; Biri donar,biri yanar; Yanan yarı Aşk’dır.’’ Bunun ardından tapınağa girdim,sevinçle diz çökerek dua ettim.Ve, ‘’Tanrım,beni alevin besleyicisi yap..... ‘’tanrım,beni kutsal ateşine at.....Amin. Ali Osman Yılmaz
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #25 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
(Kendimle konuşmalar.H.Cibran)
Cömert eliyle yarattı,ezelde Tanrı beni, Okuttu Aşkı en önce,güzele donattı beni, Anahtar olmak için Sevdanın hazinelerine, Bu Aşk’la parçalayıp,büsbütün ufalttı beni. Hayyam
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #26 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın sözleri..-6-
Bilgeden Deyişler. Niye bir çok teresin,türlü cefasın çekelim! Öyle alçak ki bu devran,bırakıp el çekelim, Tek teselli bize ey sevgili,sensin bunu bil, Yere batsın şu zaman baskısı,doldur,çekelim. HAYYAM Başlangıçtan beri buradayım ve günler sona erinceye dek burada olacağım Çünkü benim varlığımın sonu yoktur.İnsanın ruhu,Tanrı’nın yaratılışta kendinden ayırdığı bir meşaledir. Kardeşlerim,birbirinize danışın,çünkü hatadan ve pişmanlıktan kurtulabilmenin yolu öğütten geçer.Çoğunluğu aklı,despotların karşısındaki kalkanınızdır.Çünkü çevremizdekilere danıştıkça düşmanlarımızın sayısını azaltmış oluruz. Öğüt dinlemek istemeyen kimse budaladır.Budalalığı nedeniyledir ki gerçeği göremez,kötülükte bulunur,dikkafalılık eder ve yoldaşlarına zararlı olur. Bir sorunu açık seçik yakaladığınızda azimle üstüne gidin,çünkü güçlü olan böyle davranır. Yaşlıların öğütlerine başvurun,çünkü onların gözleri nice yılları tanımış ve Kulakları Yaşam’ın sesini dinlemiştir.Verdikleri öğütler hoşunuza gitmese bile, yine de dinlememezlik etmeyin. Bir despottan,bir hakyiyiciden,bir takiyyeciden iyi bir öğüt geleceğini ummayın.Vah olsun,öğüt almak için hakyiyicinin yanına varıp da onunla gizli ilişkiler kurana.Çünkü hakyiyiciyle uzlaşmak alçaklıksa,yalana kulak vermek de ihanettir. Geniş bir bilgiyle,tutarlı yargıyla ve büyük deneylerle donanmamışsam, insanlar için bir danışman kabul etmemem gerekir,kendimi.Kendinizi aceleye sokmayın ama fırsat,önünüze çıktı mı da tembellik etmeyin.Ancak böyle kurtulursunuz büyük yanılgılar yapmaktan. Dostum; ocağın başında ateşin sönmesini bekleyip,sonra da küllerden ateş yakmaya çalışan biri gibi olmayın.Umudunuzu hiç kesmeyin ve geçmişi düşünerek yılgınlığa kapılmayın,çünkü geri döndürülemeyecek olan için gözyaşı dökmek,insanoğlunun en kötü zaafıdır. Yaptığım işten dün pişmandım,bu günse hatamı anlıyorum.Yayımı kırıp,Sadak’ımı yok ettiğim zaman kendime kötülük ettiğimi biliyorum. Ey kardeşlerim,kim olursanız olun,ister kilisenizde tapının,ister tapınağınızda diz çökmüş,ister en büyük camiinizde dua ediyor olun,sizleri seviyorum.Siz ve ben bir inancın çocuklarıyız.Çünkü inancın değişik yolları hepimize ellerini açmış,hepimize ruh bütünlüğü öneren ve hepimizi kabullenmeye istekli ve hazır,o yüce varlığın sevgili elinin parmaklarıdır. Tanrı,Sevgi’nin ve Özgürlüğün geniş gökkubbesine uçabilesiniz diye sizlere kanatlı bir can vermiştir.Öyleyse kanatlarınızı kendi ellerinizle kesip,ruhunuzu tıpkı böcek gibi yeryüzünde sürünmeye terk etmenize yazık değilmi? Geceyi delerek uçan kuş gibi yaşar ruhumuz; hızlandıkça uçuşu, daha yakınlaşacaktır şafak.
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #27 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Sözleri..-9-
Genç ve Umut Sevda meleği önümde yürüdü ve uzaklardaki bir tarlaya varıncaya dek izledim onu.Orada durakladı ve bir beyaz kuzular sürüsü gibi ufukta dolaşan bulutlara bakındı.Sonra ağaçlara döndü,Ağaçlar çıplak dallarını gökyüzü’ne uzatmışlardı; Sanki yitirdikleri yapraklarını ondan geri vermesini istiyor gibiydiler. ‘’Ey sevda meleği,şimdi neredeyiz? ’’dedim. ‘’hayretler ülkesindeyiz.Dikkatli olmaya bak.’’diye karşılık verdi. ‘’Öyleyse bir an önce geri dönelim’’dedim.’’Çünkü bu ıssız topraklar beni ürküttü ve bulutların manzarası ve çıplak ağaçlar yüreğimi burktu.’’ Şöyle konuştu Sevda Meleği.’’Sabırlı ol biraz.Hayret etmek bilginin başlangıcıdır.’’ Sonra çevreme bakındım ve kibar yürüyüşüyle bize doğru yaklaşan bir suret gördüm.’’Bu Kadın kim? ’’diye sordum. Sevda Meleği yanıtladı.’’Bu Sevginin ikiz kardeşi,felaket habercisi nefret’tir.’’’’Ah Sevda Meleği,Sen yanımda olduğuna göre felaket benden ne isteyebilir ki? ’’ ‘’Sana dünyayı ve onun dertlerini tanıtmaya geldi; Çünkü,acıyı bilmemiş olan,mutluluğu tanıyamaz.’’ Ve Nefret,eliyle gözlerimi kapadı.Elini çektiğinde Sevda Meleği kaybolmuştu ve dünyalık giysilerinden soyunmuş olarak yapayalnızdım.’’Sevda Meleği,nereye gitti? ’’diye hayıflanarak sordum. Nefret,cevap vermeden beni,kanatlarının arasına alıp yüksek bir dağın tepesine götürdü.Yeryüzü bütünüyle görünüyordu.Korku içinde kalakaldım Nefret’in yanında. Yer yüzüne bakarken; Mutluluk melekleriyle,sefalet’in şeytanları savaşıyorlardı.İnsanoğlu aralarında kalmıştı ve bir o yana,bir bu yana çekiştirilip durulmaktaydı umut ve umutsuzluk tarafından. Sevgi’nin ve Nefret’in insanoğlunun gönlüyle oynaşmakta olduklarını gördüm; Sevgi,suçlarını gizleyerek ona,gurura ve kibire teslimiyet şarabı içirirken,nefret de onu aldatıp,gerçeği göremesin diye gözünü kulağını mühürlüyordu. Kentleri gördüm,bir çocuk gibi,ademoğlu’nun giysisini yakalamak için emekliyordu.Uzaklarda güzelim tarlaların insanoğlunun acılarına ağlamakta olduklarını gördüm. Kurnaz tilkiler gibi dolanan rahipleri ve İnsanoğlunun mutluluğuna karşı tertipler ve kışkırtmalar düzenleyen sahte peygamberler gördüm. Ve insanoğlunu gördüm; Kendisine yol göstersin diye İlim’i çağırıyordu.Ama İlim karşılıksız bırakıyordu onun yakarışlarını,çünkü hor görmüştü insanoğlu İlim’i ve aşağılamıştı kentin sokaklarında onu. Din adamlarını gördüm,yürekleri açgözlülüğün tuazaklarıyla doluydu ama saygıyla ve gıptayla bakınıyorlardı gökyüzüne. Bir delikanlının tatlı diliyle bir genç kızın kalbini kazandığını gördüm.Ama ikisininde duyguları gerçek değildi ve çok uzaklardaydı mutluluk onlardan. Tembelce laflayan,Aldatmacanın ve Lafazanlığın pazarında mallarını satan kanun yapıcıları gördüm. Kendilerine açık yüreklilikle ve inançla gelenlerin canlarıyla oynayan doktorları gördüm.Cahille akıllının yan yana oturduklarını,geçmişlerini görkemliliğin tahtına çıkardıklarını,içinde bulundukları anı bolluğun giysileriyle donattıklarını ve gelecek için kendilerine süslü mü süslü bir divan hazırladıklarını gördüm. Ezilen güçsüzün tohumlar ektiğini ve güçlünün harmana el koyduğunu ve yanlış olarak adına Yasa denilen Baskı’nın yanıbaşlarında nöbet tutmakta olduğunu gördüm. Eylemsizliğin derin uykusunda kendilerinden geçmiş Aydınlık bekçilerinin önünde,Cehalet çapulcularının Bilgi’nin hazinelerini yağma etmekte olduklarını gördüm. Ve iki sevgili gördüm.Kadın adamın elinde çalmasını bilmediği bir saz gibiydi ve adam çıkarttığı bozuk seslerden başkasını anlamıyordu. Bilginin güçlerini gördüm.Kalıtımsal Ayrıcalıklar ülkesini kuşatmışlardı.Ama sayıca azdılar ve kısa zamanda yenik düşerek dağıldılar. Özgürlüğün kapı kapı dolaşıp bir barınak aradığını ama kimsenin kulak asmadığını gördüm.Ardından İsrafçılık,parıltılı kumaşlar içerisinde çıka geldi ve kalabalık’’İşte Özgürlük’’diye çılgınca alkışladı onu. Din’in kitaplara gömüldüğünü ve Kuşku’nun onun yerine oturduğunu gördüm. İnsanoğlunun sabrın giysisini,dönekliğin örtüsü gibi kuşandığını; Tembelliğe hoşgörü,korkuya da hürmet dediğini gördüm. Bilgi’nin sofrasına çöreklenmiş Tufeyliyi gördüm,ipe sapa gelmez sözler ediyor,konuklarsa sessizce dinliyordu. Altının,müsrifin elinde kötülük,Sefil’in elinde de kindarlığı için yem olarak kullanılan bir araç olduğunu gördüm.Akıllının elindeyse hiç altın yoktu. Bütün bunları gördükten sonra,acıyla haykırdım.’’Ey Nefret denen kadın,Dünya gerçekten böylemidir? İnsanoğlu bu mudur? ’’ Kederli ve yumuşak bir sesle yanıtladı sorularımı.’’Gördüklerin Ruh’un,Aşk’ın ve Sevgi’nin yoludur.Bu yol kesici taşlardan ve dikenlerden yapılmıştır.Bu gördüğün insanoğlunun sadece gölgesidir.Bu Gece’dir.Ama az bekle, Neredeyse gün doğar’’ Ne dersiniz? O gün doğacakmıdır? (H.Cibran.Sözler) Ali Osman Yılmaz. Her gün diyorum,etmeliyim içmeye tövbe, Bardakta dolup taşmış olan badeye tövbe, Lakin bakarım,her yana gül mevsimi gelmiş; ‘’Tanrım,edeyim bari’’derim,’’Tövbeye tövbe’’
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:35 AM | #28 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Sözleri..—10—
Maymunun Çocukları ve İnsancıklar. Zaman ne kadar garip,biz de ne kadar acayipiz! Zaman gerçekten değişti,bizi de değiştirdi.Bir adım ilerledi,yüzünü açtı,bizi uyardı ve sonra sevindirdi. Dün,Zaman’dan yakınır,karşısında korkudan titrerdik.Ama bu gün onu sevmeyi ve saygı duymayı öğrendik,çünkü şimdi niyetlerini,doğal düzenini,sırlarını,gizemini anlıyoruz. Dün,gecenin korkusu ve gündüzlerin tehditleri arasında,titreyen hayaletler gibi,dehşet içinde sürünürdük.Ama bu gün,öfkeli fırtınanın oturduğu ve yıldırımların doğduğu doruğa doğru neşeyle yürüyoruz. Dün,kanla yoğrulmuş ekmeğimizi yer,gözyaşları karışmış suyumuzu içerdik.Ama bu gün,sabahın gelinlerinin elinden çıkan kudret helvasını almaya ve bahar’ın hoş nefesi kokan yıllanmış şarap içmeye başladık. Dün,Kader’in elinde oyuncaktık.Ama bu gün,kader bizimle oynamak,yanımızda yürümak için sarhoşluğundan uyandı.Artık biz onu değil,o bizi izliyor. Dün putların önünde tütsüler yakar,öfkeli tanrılara kendi varlıklarımızı kurban ederdik.Ama bu gün,kendi varlığımıza tütsüler yakıp kurbanlar sunuyoruz.Çünkü bütün tanrıların en büyüğü ve en güzeli,sevgi tapınağını bizim yüreklerimizde kurdu. Dün,Krallara baş eğer,sultanların önünde boynumuzu bükerdik.Ama bu gün,doğru’nun dışında kimseye saygı göstermiyor,Güzellik ve Sevgi’den başka kimseyi izlemiyoruz. Dün,yalancı Peygamberleri ve büyücüleri onurlandırırdık.Ama bu gün,zaman değişti ve bizi de değiştirdi.Artık güneşe bakıyor,denizin şarkılarını dinliyor,kasırgalar dışında hiçbir şeyle sarsılmıyoruz. Dün,ruhlarımızın tapınaklarını yıkar ve kalıntılarından atalarımıza mezarlar yapardık.Ama bu gün,ruhlarımız,geçmiş’in hayaletlerinin ulaşamayacağı ve ölünün etsiz parmaklarının dokunamayacağı kutsal bir sunağa dönüştü. Unutulmanın kıyılarında gizli kalmış sessiz bir düşünceydik.Bu gün,gökkubbede yankılanan güçlü bir sesiz. Küllerin altına gömülmüş soluk bir kıvılcımdık.Bugün,vadinin tepesinde yanan öfkeli bir ateşiz. Yastığımız toprak,yorganımız kar olarak uyanık çok gece geçirdik. Ağısız koyunlar gibi,pek çok gece biraraya toplandık,düşüncelerimizde otlanıp duygularımızı çiğnedik,yine de aç ve susuz kaldık. Çoğu zaman solan gençliğimize yanıp bilinmeyen birini arzulayarak ve boş ve karanlık göğe bakıp,sessizlik’in inlemeleriyle,hiçliğin haykırışlarını dinleyerek,geçen günle gelen gece arasında bekledik. O Çağlar,mezarları kurtları gibi geçip gitti.Ama bu gün,gökyüzü berrak,tanrısal yataklarımızda huzur içinde dinlenebilir,düşüncelerimizi ve düşlerimizi hoşnutlukla karşılayabilir,arzularımızı kucaklayabiliriz.Titremeyen ellerimizle çevremizde dolanan meşaleleri yakalayabiliriz.Melekler korosu yanımızdan geçerken yüreklerimizin arzularından ve ruhlarımızın ilahilerinden büyüleniriz. Dün öyleydik,bu gün biziz! Tanrıçanın çocukları arasındaki tanrıçanın isteği böyle.Ya sizin isteğiniz nedir,maymunların çocukları? Toprağın çatlaklarından çıktığınızdan beri bir adım olsun ilerlediniz mi? Şeytan gözlerinizi açtığından beri bir kez olsun baktınız mı? Engerekler dudağınızdan öptüğünden beri,Doğruluk kitabından bir söz olsun okudunuz mu? Ölüm kulaklarınızı kapattığından beri,Yaşam’ın şarkısını bir an olsun dinlediniz mi? Yetmiş bin yıl önce yanınızdan geçtiğimde,mezarların içinde böcekler gibi kımıldandığınızı görmüştüm; ve yetmiş dakika önce penceremin berrak camından baktığımda,Ölüm’ün kanatları üstünüzde çırpınırken,kölelikle dar sokaklara zincirlendiğinizi gördüm; Ve yarın ve sonraki günde başlangıçta gördüğüm gibi görüneceksiniz. Dün öyleydik ve bu gün biziz! Tanrıçanın çocukları arasındaki tanrıçanın isteği böyle; Ya siz ne istiyorsunuz! Maymunların çocukları. Ali Osman Yılmaz (H.Cibran Bizden daha evvel gittiler ey saki! Toprakta yatarlar; Bittiler ey saki! İçmektir asıl gerçek; Bunu benden duy, Boştur diğer sözler,içkimi ver ey saki!
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:36 AM | #29 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın Sözleri..—11-
Geveze Gevezeler ve gevezeliklerden sıkılırım; Ruhum onlarda tiksinir hep. Sabah uyanıp,yatağımın yanında duran mektupları ve gazeteleri okumaya kalktığımda,hepsini gevezelikle dolu bulurum; gördüğüm her şey,anlamsızlığın boşluğuyla,ama ikiyüzlülükle dolu boş boş konuşur durur. Gözlerimden uykunun perdesini indirmek için,pencerenin yanına oturup,sabah kahvemi içerken, Bay(an) geveze sıçrayarak,ağlayarak,homurdanarak önümde beliriverir.Kahvemi yudumlayıp, sigaramı içme tenezzülünde bulunur. İşe gittiğimde Bay(an) geveze kulağıma fısıldayıp,duyarlı beynimi rahatsız ederek beni izler.Onu uzaklaştırmaya çalıştığımda kıkırdar ve en kısa sürede anlamsız konuşmalarının akıntısında geri döner. Çarşıya çıktığımda her dükkanın kapısında durup,insanlar hakkında görüşlerini belirtir.Sessiz yüzlerde bile onu görürüm çünkü onlara da eşlik eder.İnsanlar onun varlığından habersizdir,yinede onları rahatsız etmeyi sürdürür. Bir dostumla bir yere oturduğumda,Bay(an) geveze davetsiz konuk olarak oradadır.Onu atlatsam bile sesiyle beni rahatsız edecek ve mideme kıramplar girmesine sebep olmak için yanımda kalmaya özen gösterecektir. Dolaşırım mahkeme salonlarında,okullarda ve Bay(an) gevezeyi oralarda,ipek giysiler içinde, muhteşem bir palto ve güzel bir türban içinde,ikiyüzlülüğe ve yanlışlığa bürünmüş olarak,annesini,babasını bulurum. İşyerini aradığımda,sürpriz olarak annesi,teyzesi ve büyükannesinin arasında,konuşup duran,kalın dudakları durmadan açılıp kapanan o çıkar karşıma.Akrabaları da onu alkışlayıp benimle alay ederler. Tapınağa ve diğer ibadet yerlerine gittiğimde de oradadır,başında bir taç,elinde parlak bir asa ile tahta kurulmuş oturmaktadır. Akşam olup da eve girdiğimde,benden önce evde bulurum onu.Evimin her yanına çöreklenmiştir. Sözün kısası,Bay(an) geveze her yerdedir; Gökyüzünde ve ötesinde,yeryüzünde ve yer altında,boşluğun kanatlarında,denizin dalgalarında,ormanlarda ağaçların dallarında ve dağların doruklarındadır. Bir sessizlik ve sakinlik aşığı nerede onsuz kalıp dinlenebilir? Tanrı,ruhuma merhamet edip,bana sessizlik’in cennetinde dinlenebilmem için sağırlığı bahşedecek mi? Bu Evrende gidip tek başıma mutlu olabileceğim kuytu bir köşe yok mudur? Boş konuşmaların olmadığı herhangi bir yer yok mu? Bu yeryüzünde konuşmadan kendi başına tapınan biri yok mu? Bu kadar insan arasında dili Bay(an) geveze’nin hileleri için gizli bir sığınak olmayan bir insan yok mudur? Sadece bir çeşit geveze olsaydı katlanabilirdim.Ama gevezeler sayısızdır; Ailelere ve kabilelere bölünürler. Gün boyu bataklıklarda yaşayanları vardır,ama gece oldu mu kıyıya gelir,başlarını sudan çıkarır,sessiz geceyi kulakları sağır eden vıraklamalarla doldururlar. Sivrisinek ailesine bağlı olanları vardır; Başımızın etrafında döner durur,inadına sırf gıcıklık olsun diye Gürültü çıkarırlar. Üyelerinin köşelerde dikilip bira ve içki içtikleri ve havayı çamurda yuvarlanan bir mandanınkinden daha gürültülü böğürtülerle dolduran kabileleri vardır. Zamanlarını Yaşam’ın mezarlıklarında geçiren ve sessizliği baykuşların feryatlarından daha acıklı seslere dönüştüren acayip tarikatlar da görürüz. Sonra yaşamı kendileri için şekillendirebilecekleri bir odun olarak gören ve bıçkı fabrikasının gürültüsünden de çirkin sesler çıkaran bir geveze güruhu daha vardır. Bu güruhun takipçileri,orman vahşilerinin tamtam seslerinde daha korkuncunu çıkarmak için tokmaklarla kendilerini döven yaratıklardır. Bu güruhu destekleyenler,oturacak bir yer bulduklarında oturmak dışında bir şey yapmayan ve sözleri söylemek yerine çiğneyen bir mezhebin üyeleridir. Nadiren,havadan hava dokuyan,ama yine çıplak kalan gevezelerin toplantılarına katılırız. Sık sık,aslında sığırcık kuşu gibi olan,ama konuşmalarının cereyanında süzülürken kendini kartal zanneden özel bir geveze türüne de rastlarız. Ve bu gevezeler insanları ibadete çağıran,ama kendileri hiçbir zaman tapınağa girmeyen kilise çanları gibidir. Daha pek çok geveze çeşidi ve ailesi vardır,ama bunlar sayılamayacak kadar çoktur.Bana göre en acayipleri horultularıyla bütün evreni rahatsız eden ve arada sırada uyanıp,’’Ne kadar da bilgiliyiz’’ diyerek uyuyan tiplerdir. Kendimi,Bay(an) Gevezeye ve yoldaşlarına tiksintimi gösterirken,kendini tedavi edemeyen bir doktor ya da hücre arkadaşlarına öğüt veren bir hükümlü gibi hissederim.Bay(an) gevezeyi ve gevezelik eden yoldaşlarını—kendi gevezeliklerimle birlikte yerdim-.Gevezelerden kaçtım—ama bende onlardan biri gibiyim.— Acaba tanrı önünde,kutsanmadan önce,günahlarımı bağışlayacak ve beni gevezelerin bulunmadığı düşünce,gerçek ve duygu dünyasına kabul edecekmi? Ali Osman Yılmaz (H.Cibran.Kendimle Konuşmalar.) Şu Kızıl Laleye bak,anlamayan Lale sanır, Besleyen şey onu,aslında kralların kanıdır, Yerde mahzun bükülen Şebboya dikkatle bakın; Taze bir Kız yüzünün şimdi toz olmuş yanıdır. Hayyam.
__________________
Buraya Kadarmış .. |
05-24-2009, 09:36 AM | #30 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57861
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Almuhtada’nın sözleri...-4-
Almuhtada’nın sözleri...-4- Gecenin Hayalini Görmek. Gece çöküp,Uyku atlastan örtüsünü dünyanın üstüne yaydığında,gecenin hayali dürtükleyerek uyandırdı beni.Usulca yatağımdan çıktım ‘’Deniz asla uyumaz,uyanıklığında huysuz ruhları teselli eden bir şeyler var,’’ diyerek deniz kıyısına doğru yürüdüm. Sahile vardğımda dağlardan inen sis,denizi,genç bir kadının yüzünü süsleyen peçe gibi örtmüştü.Kaynaşmakta olan dalgalara baktım,sanki tanrıya yakarıyorlardı.Dalgaların içinde gizlenmiş o sonsuz gücü düşündüm; fırtınalarla koşan,volkanlardan fışkıran,kırmızı güllerle gülümseyen,derelere ve nehirlere şarkılar söyleyen o gücü düşündüm. Kıyıda üç kayanın üzerinde oturan,deniz kızları kadar güzel,denizden çıplak çıkmış üç güzel gördüm.Bir güç isteğim dışında beni çekiyormuş gibi sendeleyerek onlara doğru yürüdüm. Üç güzele birkaç adım kalmıştı ki,büyülü bir güç zorluyormuşçasına durdum.O Anda güzellerden biri ayağa kalktı denize doğru dönerek,denizin derinliklerinden geliyormuş gibi gelen bir sesle diğerlerine şöyle seslendi. ‘’Sevgisiz yaşam,çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç gibidir.Güzellik’in eşlik etmediği bir sevgi,kokusuz çiçekler ve tohumsuz meyveler gibidir. Yaşam,sevgi ve güzellik bir beden içinde,birbirinden ayrılamayan ya da değiştirilemeyen üç kişidir’’ İkinci güzel ayağa kalktı bu kez ve oda çağlayan su gibi gürleyen bir sesle konuştu ve’’Başkaldırısız bir yaşam,ilk baharsız bir yıl gibidir.Haksız başkaldırı,Kurak bir bahar gibidir..Yaşam,Başkaldırı ve Hak bir beden içinde değiştirilemeyen ve ayrılamayan üç kişidir’’ Sonra üçüncü güzel,gök gürlemesi gibi bir sesle konuştu.Deniz yüzeyinde oluşan yakamozlara bakarak’’Özgürlük olmadan yaşam,ruhsuz bir beden gibidir.Ve düşünce olmadan Özgürlük şaşkın bir ruh gibidir.. Yaşam,Özgürlük ve düşünce bir beden içinde üç kişidir,hiçbir zaman birbirinden ayrılamaz.’’ Sonra üç güzel birden ayağa kalktı ve gürleyen bir sesle birlikte şunları söyledi. Doğruran aşk, Yaratan başkaldırı, Yetiştiren Özgürlük, Üç görünüşüdür Tanrı’nın. Ve zeki evren’in ifadesidir Tanrı. O anda sessizlik,görünmeyen kanatların çırpınışı ve ruh gibi bedenlerin titreyişiyle bozuldu; Ve sonra tekrar kapladı ortalığı. Kalbimin atışları iyice hızlanmış,sanki dışarı fırlayacakmış gibiydi.Şaşkın ve üç güzele vurgun haldeydim.Gözlerimi kapadım ve duyduğum sözlerin yankılarını dinlemeye çalıştım yeniden.Gözlerimi tekrar açtığımda sisle kaplanmış deniz dışında hiçbir şey yoktu.Üç güzelin oturduğu kayalara doğru yürüdüm,ama göklere doğru yükselen üç duman kolonundan başka bir şey göremedim. Kayaların üstünde oturan ve denizle söyleşen üç güzel,deniz vaktini tamamlayarak saraylarına dönmektedirler diye düşünerek tekrar yatağıma döndüm ve tatlı bir huzur sıcaklığı içimi kaplayarak derin bir uykuya daldım. (H.Cibran.Kendimle konuşmalar) Ali Osman Yılmaz 2003 yılında yaşadığım olaylar nedeni ile,iç dünyamda oluşan fırtınaları şiirle aşmaya çalıştım.Her gün dilimden dökülen sözleri yazmaya ara vermeliyim diye düşünerek biraz felsefe dünyasındaki gezintimi sizlerle paylaşmayı istedim. Antoloji.com sitesinin verdiği bu olanaktan olabildiğince yararlanarak, dostlar arasında yaşam,insan ve güzellikler üzerine düşler ve düşünceler yazılabilmesini diliyorum.Sizlerinde esinlendiğiniz düşünceler üzerine kendi düşüncelerinizide ekleyerek yazmanızı isterim.Böylece şiire hayat veren felsefi dünyamızı da bir ölçüde tanımış oluruz. Saygılarımla. Bir yerde sevinç yok mu? o yerden geç, İçkin sunulurken,güzel elden seç, Yerden göğe dek,içkiye üstün yok, Coşkunluğa düş,cümle kederden geç.
__________________
Buraya Kadarmış .. |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|