www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Kültür & Sanat > Genel Kültür > Felsefe-Psikoloji

Felsefe-Psikoloji Felsefe Ve Sosyoloji ile ilgili herşey...

CevaplaCevapla
 
Konu Seçenekleri Görünüm Şekli
Eski 04-25-2009, 12:27 PM   #1
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Teşekkür Edilme: 355
Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen Irk Psikolojisi


Irk Psikolojisi münasebetiyle: Ordinarius Profesör M. Şekip Tunc'a

Doçent Muzaffer Şerif BAŞOĞLU

Ankara Üniversitesi

«lrk Psikolojisi» hakkında yazdığınız tenkidi çok geç okuyabildim. Çünkü İstanbulda çıkan «Cumhuriyet» gazetesi benim okuduğum ve satın aldığım gazetelerden değildir. Şimdi önümde «İdare» damgalı ve 25 nisan tarihli bir Cumhuriyet gaze*tesi var. Tenkidinizi bir defa daha dikkatle okuduktan sonra bu cevabı yazıyorum.

Evvelâ, tenkidinizde talebeniz olduğu*mu hatırlattığınıza teşekkür ederim. Bu bana, size karşı olan talebelik teşekkürleri*mi sunmak fırsatını veriyor. Ben 1925 - 1928 yıllarında İstanbul Üniversitesinde talebe iken bir ruhiyatçı olarak yetişmem ve sonra tahsile gitmem hususunda yaptı*ğınız teşviklere ve yardımlara karşı duydu*ğum teşekkür duygularını bir defa daha açıkça arz ederim.

Bundan sonra, müsaadenizle, bazı dar kafalı ve cahil insanların, iyice anlamadan, ellerinde bir silâh gibi kullandıkları tenki*dinize geçeceğim. Üstün ırk yaygarası yapanların sizin tenkidinizden bu kadar kuv*vet almaları, yazınızda üstün ırkların mevcut olduğunu ispat eden ilmi deliller bulunduğu zannını uyandırıyor. Tenkidinizi bir kaç kere dikkatle okudum. İçinde üs*tün ırkların mevcut olduğu hakkında bir tek ilmî delil bulamadım. Hattâ siz üstün ırk vardır da demiyorsunuz, fakat ilimle zerre kadar ilgisi olmıyan propaganda he*veskârları, yabancı tesirler altında, sizin memleket içindeki şöhretinizi bu yolda istismar etmeğe kalkışıyorlar. Yabancı tesirler altında dedim, çünkü Avrupada ırk*çılık propagandası, zorla ve yalanla, yayılmadan evvel bizde bu türlü yaygaracı bir ırkçılık gürültüsü yoktu.

Şimdi tenkidinizde ileri sürdüğünüz iki noktaya geçiyorum. Ben yazınızda, müşahhas olarak, üzerinde durabilecek iki nokta bulabildim. Bunları kısaca gözden geçirelim :

1 - Irk Psikolojisinde «ideal bir ümit ve müsavatçı bir tasavvura dayanarak» ırklar arasında her türlü üstünlük iddiasını reddettiğimi söylüyorsunuz. İdeal bir ümitten ve müsavatçı bir tasavvurdan bah*setmek şöyle dursun bunu ima eden bir cümle bile yazmadım. Ben, insanların şimdiye kadar içine düşmüş oldukları sefalet*lerden, barbarlıklardan, tezatlardan her hangi ütopik bir insaniyetçi yumuşaklığiyle ve pembe yufka yüreklilikle kurtu*lamıyacaklarına; bunların aksine olarak tarihin gidişini objektif bir surette tahlil etmek ve buradan neticelere varmak yolu ile kurtuluş yoluna girebileceklerine kuvvetle inananlardanım. Onun için beni boy*nu bükük bir hıristiyan insaniyetçisi yahut islâm mütevekkili sıfatında göstermenizi hakikate uygun bulmadım. Hattâ ben; ka*fa mantığı ve kalp mantığı gibi ikilikleri de son derecede hatalı bulurum. Hakikî ahlâka ancak cemiyet içinde olanın bitenin ilmi bir kesinlikle ortaya serilmesiyle varı*labileceğine kaniim. İnsan dergisinin geçen şubat sayısında Ahlâk Buhranı ve Psikolo*ji adlı yazımda bunun kısa bir ifadesini vermiştim.

2 - Bana, «ideal bir ümit ve müsa*vatçı bir tasavvura dayanmak» safdilliğini izafe ettikten sonra ırk üstünlüğü iddiasını reddedişimin «ümit ve muhabbetle» karşılanabileceğini söylüyorsunuz. Bundan son*ra da «yaşanan gerçekler âleminde madalyanın bir de tersine bakmak zarureti vardır» diyorsunuz. Bu cümlenizi okuyun*ca ırk üstünlüğü hakkında hocamdan, is*pat olunmuş bir psikoloji hakikati öğrene*ceğimi umdum ve sevindim. Yazınızın ar*kasını okuyunca ümidim boşa çıktı. Bütün söylediklerinizin açık türkçesi bir cümle ile hulâsa edilebilir: İnsanlar arasında daima üstünlük iddiaları olmuştur ve şimdi de vardır.

Bu doğrudur. Fakat bunun objektif üstün ırk realitesiyle ne ilgisi var? İddia ile gerçek, iddia ile ispat aynı şeyler midir? İnsanlar bir kaç asır evvelisine kadar dün*yanın düz olduğuna inanıyorlardı. Onların bu yanlış inançları dünyayı düz mü yaptı? İnsanlar şimdiye kadar ve şimdi de insan*ların belki büyük çoğunluğu musevî, hıris*tiyan ve islâm olarak hayvanların ve in*sanların Allah tarafından ayrı ayrı yara*tıldığına inanmışlardır ve körü körüne inanmakta devam ediyorlar. Bunun böyle olması, böyle yanlış ve zararlı bir veh*min hâlâ devam etmesi her gün yeni de*lillerle beslenen tekâmül nazariyesini çürü*tür mü? İnsanların bir çoğu kendilerinin öteki insanlardan daha akıllı olduğuna inanabilir. Bunun böyle olması onların mutla*ka daha akıllı olduğunu ispat eder mi? Ben dünyada şimdiye kadar ırk üstünlüğü iddiaları yapıldığını inkâr ettim mi ki bu bir itiraz olarak kullanılıyor, ve madalyanın gerçek tarafı gibi gösteriliyor? Bilâkis Irk Psikolojisinin ikinci faslı başlıca üstün ırk avukatlıklarının bir hulâsasını veriyor.

Üstün ırk iddiaları hususunda hakika*ten madalyanın öteki tarafına, yani ilmî gerçeklere bakalım, hocam. «Irk Psikoloji*si»nde yazılı olan fikirler, ırkçıların kaba*ran iğrenç iştihalariyle yaptıkları cinsten, kuru iddialardan ibaret değildir. Bunlar bir çok ilim araştırıcılarının buldukları ha*kikatlerdir. İlmî hakikatler ırk üstünlüğü propagandalarını kuvvetlendirmiyor, tamamiyle reddediyor diye biz neye mütees*sir olalım? Bundan olsa olsa, üstünlük iddiasını kudurmuş iştihaları için bir kalkan gibi kullanan politika eşkıyaları müteessir olurlar, yılan gibi kıvrılır, çöreklenirler.

Irk Psikolojisi benim Amerikada Co*lumbia Üniversitesinde 1934 - 1935 yılla*rında okuduğum ve imtihanına girdiğim derslerin yazılmasından başka bir şey de*ğildir. Büyük bir dünya Üniversitesinde okutulan derslerdir. Sonra kitap halinde de çıkmıştır. Bibliyografiler de Columbia'daki hocamın verdiği bibliyografilerdir. Hoca*mın eseri şimdi, siyasî tazyiklerin pençe*sinde olmıyan, serbest düşüncenin yer bu*labildiği bir çok dünya üniversitelerinde hakikat olarak, madalyanın gerçek tarafı olarak okutulmaktadır. Memleketimizde, yabancı malı olan, ırk üstünlüğü yaygara*ları bulunmasaydı Irk Psikolojisi'ni çıkar*mak benim aklımdan bile geçmezdi. Benim asıl ihtisas sahamın bu olmadığını, Ameri*kada bir çok üniversitelerde okutulan kita*bımın sosyal psikoloji sahasında olduğunu biliyorsunuz. Irk üstünlüğü avukatlığının hakikaten iğrenç olan menhus çehresini bi*raz olsun gösterebildimse memleketimin fi*kir hayatına bir zerre olsun hizmet ettim demektir. İleri bir memleketin insan hak*kındaki düşünceleri, kıymetleri yalan üzerine kurulamaz.

Columbia Üniversitesinde ve başka yerlerde serbest kalabilmiş üniversitelerde okutulan ve ırk üstünlüğü yaygarasını ya*lanlıyan bu neticeleri, yine haris ve istilâcı yabancı tesirler altında, yahudi ilmi diye damgalıyanlar gibi hor görmiyeceğinize eminim. Şimdi, her nedense, günlük gaze*telerde günlük gazete mübalâğasiyle sizin hakkınızda çalakalem yazı yazarak sizin hakikî kıymetinizi bulandıran insanların yazdıkları bulanık şeyler unutulduktan çok zaman sonra, memleketin psikoloji âlemi sizi aslen bir Yahudi olan Freud'un tanıtı*cısı olarak ta hatırlıyacaktır. Çünkü fikir barbarları tarafından istedikleri kadar ya*kılsın ve kovulsun, medenî dünyada psiko*loji diye bir disiplin bulundukça (ihtimal bir çok tashihlerden geçerek) Freud'un eseri daima okunacaktır.

GooD aNd EvıL Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 04-25-2009, 12:28 PM   #2
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Teşekkür Edilme: 355
Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Psikoloji Karşısında Irkçılık

Muzaffer Şerif Başoğlu


Memleketimizde son senelerde, mahreci şüpheli bir ihracat malının, bulunmaz bir hint kumaşı gibi, mem*leketimizin fikir ve kıymet âlemine sürülmesi yolunda gösterilen gayret*ler beni bu satırları yazmağa sevk etti. Mahreci şüpheli bu ihracat malı ırkçılıktır.

Biz bir millet olarak kendimizi kimseden aşağı görmeyiz ve değiliz. Milletimizin kabiliyetine, hakikî me*deniyet ve kültür istidadına, «mükel*lef olduğu insaniyet vazifelerine» sarsılmaz ve bütün bir imanımız var*dır. Fakat bununla, ortada dolaşan, haris ve sergüzeştçi maksatlarla ile*ri sürülmüş olan yabancı malı ırkçılık propagandasını katiyen birbirine karıştırmamalıdır. Kendimizi hiç kimseden aşağı görmemek insan ol*mak haysiyeti ile en esaslı haklarımızdan biridir. Fakat, zaman zaman muhtelif memleketlerde, hakikat te*melinden mahrum olarak ileri sürül*müş olan ırkçılık propagandası insa*nın insanlık duygusuna kıran yap*macık bir yaygaradan başka bir şey değildir.

Emperyalizmin büyük gelişme devresinde müstevliler kendilerinde üstün beşerî kıymetler görürler, bu*na dayanarak başkalarını kendi refahları uğrunda esir gibi kullanmayı en tabiî bir hak telâkki ederlerdi. Halbuki hakikî üstünlükleri teknikle*rinde idi. Teknik ise hiç bir insan zümresinin fıtrî olan imtiyazlı malı değildir. Nitekim, dün makine kullan*mıyan bir çok insanlar bugün kullanı*yorlar; dün uçmıyanlar bugün uçu*yorlar. Teknik, dünya medeniyetinin müşterek mahsulüdür ve gitgide dünyanın müşterek malı olmak yo*lundadır. Misalimizi en yakından alalım. Yakın zamana kadar biz maki*ne kullanmazdık; o devirde makine kullanan Avrupa’ya hayrandık. İçi*mizde, bu hayranlığın doğurduğu aşağılık duygusuna müptelâ insanlar makineyi, tekniği, Avrupanın fıtrî bir imtiyazı telâkki ederler, bizim bu*na hiç bir zaman erişemiyeceğimizi sanırlardı. Halbuki bugün memleke*tin bir ucundan öteki ucuna, şima*linden cenubuna, en büyük teknisi*yeninden en küçük işçisine kadar hep Türk olan bir teşkilâtın işlettiği trenler içinde binlerce insan her gün seyahat etmektedir. Türkiyede ağır sanayiin gelişmesinin bel kemiğini teşkil edecek olan Karabükte demiri su gibi akıtmak için gece gündüz yükselen alevler daha şimdiden Türk mühendisinin, Türk ustasının, Türk işçisinin emeği ile yükselmektedir. Çok süratli bir gelişme temposu için*de, Türkiyenin her tarafına yayılan teknik okullara köyden, kasabadan gelen çocukların gösterdikleri yüksek kâbiliyet, tekniğin hiç bir insan zümresinin imtiyazlı malı olmadığını gösteren en güzel misallerden biridir.

İlmî cihetten şu acıklı halle karşılaşıyoruz. Muhtelif milletlerin muhtelif cemiyet kuruluşu, tarih ve kül*tür şartları altında, hiç şüphesiz her birinin kendine mahsus hususiyetleri ve orijinal kültür tezahürleri vardır. Muhtelif milletler, tarihlerinin ve coğrafyalarının durumuna göre, medeniyet ve kültür seviyesi ve başarısı bakımından muhtelif inkişaf safhalarında bulunuyorlar. Irkçılar bundan derhal büyük neticelere sıçrıyorlar. Zekâ, karakter, mizaç, kavrayış ve sanat kabiliyeti gibi psikolojik hu*suslarda bazı milletlerin değişmez bir surette ırkan üstün yaratılmış olduklarını büyük bir velvele ile or*taya sürüyorlar. Bunu, ırk psikolo*jisi sahasında Garp ilminin en son sözü olarak göstermeğe çalışıyorlar. Bu bir yalandır; ilim namına yapıl*dığı için hem de iğrenç bir yalandır. Bu suretle her şeyden evvel bitaraf, yahut daha doğrusu yalnız hakikat tarafında olması lâzım gelen ilmi kendi sergüzeşt arzularına, hırsları*na âlet etmiş oluyorlar.

Irk psikolojisi sahasında yapıl*mış olan birçok ilmî araştırmaların neticeleri (1) üstün ırklar, aşağı ırklar diye bir tasnife varmaktan çok uzaktır. Bugünün hakikaten ilmi olan ırk psikolojisi henüz gelişme devresindedir. Eski zamanlardan bu*güne kadar, hodbin duygularla ileri sürülmüş olan ırk, medhiyelerinin il*mi bir ırk psikolojisi ile hiç bir ilişiği yoktur. Bunun fena ve geciktirici bir tesiri olmuştur. Henüz ilk geliş*me devresinde bulunan hakikî ırk psikolojisinin araştırmaları ırk üstünlüğü fikrine varmış olmaktan çok uzaktır, hatta karsılaştığı problemler o kadar karışıktır ki birçok müşkilleri halletmeden bunu ele ala*bilecek bir durumda değildir.

Bugün dünyada ileri zihniyet, ileri görüş, ileri kuvvetler olduğu gi*bi irtica da vardır. Her yerde saldırış halinde bulunan kara kuvvetler de vardır. Irkçılar irtica hortlağı ile, kara kuvvetlerle birliktir. Artık mahreci şüpheli bir yabancı malı olan, kara kuvvetlere demagoji yap*mak fırsatını veren ırkçılık hakkın*da bir karar vermeliyiz. Ancak o za*man millî hudutları içinde ileri bir kültür ve medeniyet yaratmak yo*lundaki başarılarımıza yabancı de*magojilerle içimiz bulanmadan daha büyük bir hızla devam edebiliriz.

***

Aşağıdaki satırlarda ırklar ara*sında yapılan mukayeseli zekâ ölçü*lerinin verdiği neticeleri anlatmağa çalışacağız. Bunun için önce zenciler, sonra nordik, alpen ve akdenizliler üzerinde yapılan ölçmeleri ele alacağız.

İlk araştırmalarda zekâ testle*rinde zenciler beyazlara nisbetle dü*şük neticeler vermişti. Fakat bun*dan, bütün zencilerin zekâsının düşük olduğu neticesini çıkarmak doğ*ru değildir. Bir gurup zenci almak, bunların, geldikleri muhite bakmadan, bütün zenciler hakkında bir hükme varmak keyfî bir hareketten başka bir şey olmaz. İlk Cihan Harbinde, Amerikan ordusundaki ruhiyatçılar bile geldikleri muhitlere göre zenci*lerin farklı zekâ neticeleri verdikle*rini kaydetmişlerdir. Amerikan or*dusundaki ruhiyatçıların 1917 de el*de ettikleri neticelere göre Birleşik Devletlerin şimalinden gelen zencile*rin cenuptan gelen zencilere, zekâ iti*barile üstün olduğu ve bazı şimal devletlerinden gelen zencilerin cenup*tan gelen beyazlara bile üstün bulun*duğu meydana çıkmıştır. (Amerikada Birleşik Devletlerde şimal, zencilere karşı daha müsamahakârdır, daha insanca muamele eder; cenupta ise, dahili harpler neticesinde resmen esaretten kurtulmuş olmalarına rağ*men, zenciler ekseriya insan yerine konmaz, hemen hemen esir muame*lesi görür.)

Son zamanlarda elde edilen ha*kikatler bu olayları kuvvetlendirmiş*tir. Umumiyet itibarile şimaldeki zenci çocukları ile cenuptaki zenci çocuklarının zekâ bölümleri arasın*da, şimalliler lehine, yedi derecelik bir zekâ farkı vardır. Umumiyetle şimaldeki beyazların zekâsı yine şimaldeki zencilerden biraz üstündür, fakat bu her zaman böyle değildir. Nitekim, Kaliforniyada Los Ange*les'te zenci ilk mektep çocuklarının zekâsını ölçen Clark bunların ortalama zekâ bölümünü 104,7 olarak tespit etmiştir ki beyazlar için de kabul olunan ortalamanın (ki 100 dür) bi*raz üstündedir.

Peterson ve Lanier on iki yaşındaki beyaz ve zenci çocuklara cenup*ta Nashville şehrinde, şimalde Chi*cago ve New-York şehirlerinde ol*mak üzere üç ayrı şehirde test tat*bik etmişlerdir. Bu araştırıcılar bul*muşlardır ki, cenuptaki Nashville şehrinde beyaz çocuklar zenci çocuk*lara bâriz bir surette üstündürler. Chicago'da bu üstünlük pek azdır, New-York'ta ise hemen hiç üstünlük yoktur. Demek oluyor ki, zenci ze*kâsı her zaman her muhitteki beyaz zekâsından düşük değildir. Bazı mu*hitlerde, zenci zekâsı bazı beyazlara üstündür. Zenci zekâsının düşük ol*duğu hallerde bile, bu, zencilerin ze*kâsı bütün beyazlardan düşük demek değildir, beyaz ortalamasından dü*şük demektir. Bu hallerde bile on*lardan düşük olan beyaz zekâları vardır.

Şimalde zencilerin cenuptakilere zekâ itibarile üstün olmasını ırkçılı*ğa mütemayil olanlar şimalde zenci*lerin daha müsait fırsatlara mazhar olmaları, cenuptakilerin esirliğe ya*kın bir muamele görmesi keyfiyeti ile izah etmekten kaçınmışlardır, bu*nu zekâ itibarile daha seçkin zencilerin şimale göç etmelerile izah etmeğe çalışmışlardır.

Son zamanlarda Columbia Üni*versitesinde yapılan araştırmalar ze*kâ itibarile üstün zencilerin şimale göç ettikleri ve şimalde, testlerde yüksek derece alanların bu seçkin zenciler olduğu fikrini çürütmüştür. Columbia Üniversitesi araştırmaları serisinde muhtelif cenup şehirlerinde cenuptan şimale göç eden çocuk*lara ait on beş senelik (1915 – 1930) mektep karneleri tetkikten geçiril*miştir. Bu tetkikten maksat, cenuptan şimale göç eden zencilerin zekâ ve sınıf başarısı bakımından cenup*ta kalanlara nisbetle daha üstün olup olmadığını meydana çıkarmak*tır. Eğer üstün ise demektir ki, şi*male gidenler zekâ itibarile hakika*ten üstün, seçkin zencilerdir; eğer değilse denebilir ki, şimaldeki zenci*lerin üstünlüğünü temin eden âmil muhit şartlarıdır, cenuptaki esarete yakın olan muamele yerine şimalde insan olarak nisbeten daha iyi geliş*me fırsatlarına mazhar olmalarıdır.

Araştırmaların neticesi sarihtir. Seçkin, üstün zencilerin şimale göç ettikleri hususunda hiç bir delil elde edilmemiştir. Şimale gidenler ortala*ma zenci seviyesini temsil ediyorlar. Hatâ cenuptaki şehirlerden birinden göç edenler sarih bir surette ortala*ma zenci zekâsının aşağısında bulu*nan insanlardır. Şu halde, şimaldeki zencilerin zekâ itibarile cenuptakile*re üstün olmaları müsait muhit şart*larile izah edilmek icabeder.

Şimalde zenci zekâsının gelişme*sinin müsait muhit şartlarından ileri geldiğini gösteren araştırmalardan birini hülâsa edelim: Bu araştırma da Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmalardan biridir. Şimalde New-York'un Harlem semtinde otu*ran cenuptan gelme yüzlerce çocuk alınmıştır. Bunlar New-York'ta otur*dukları müddetin uzunluğuna göre tasnif olunmuşlardır. Bu tasniften sonra bu çocuklara zekâ testleri tat*bik edilmiştir. Testlerin neticeleri göstermiştir ki, zekâ , derecesi; bir hadde kadar New-York'ta oturulan müddetin uzunluğu nisbetinde yükse*liyor. Bu çocukların içinde ortalama zekâ dereceleri en aşağı olanlar ce*nuptan New-York'a yeni gelmiş olan*lardır, ortalama zekâ dereceleri en yüksek olanlar New-York'a en eski*den gelmiş olanlardır. New-York'ta dört sene oturduktan sonra cenup*tan gelenlerin derecesi bu şehirde doğmuş olanların derecesile denkleşi*yor. New-York'a geldikten sonra her sene artan bir gelişme göze çarpıyor.

Daha evvel zikrettiğimiz gibi ce*nuptaki zencilerin zekâsı şimaldeki beyazlara nazaran düşkün olduğu halde şimalde beyazlara yaklaşıyor ve cenuptaki beyazlara üstün olduğu haller de oluyor. Bundan şu hükme varabiliriz ki, zencilerin yaşadıkları hayat şartları müsaitleştikçe zenci zekâsı ile beyaz zekâsı arasındaki fark azalıyor, hayat şartları müsavileştikçe zekâ gelişmesi de denkle*şiyor.

Amerika'ya giden göçmenlere tatbik edilen ilk zekâ testleri İngil*tere, Almanya, İskandinavya gibi şi*mal Avrupa memleketlerinden gelen*lerin zekâlarının İtalya ve Yunanistan gibi cenup Avrupa memleketlerinden ve Polonyadan gelen göçmenlere üstün oldukları neticesini ver*mişti. Birinci Cihan Harbinde Amerika ordusundaki ruhiyatçılar da bu*nu bulmuşlardı.

Göçmenler üzerinde yapılan tet*kiklerden elde edilen bu neticeler on*ların mensup oldukları milletlerin umum nüfusunu temsil ettiklerini gösterir mi? Amerikaya beş on sene zarfında giden mahdut sayıda göç*menler memleketlerinin ortalama ze*kâsını gösterir mi? Memleketlerinde karşılaştıkları iktisadî ve diğer zor*luklar yüzünden, yahut Amerika'daki akrabalarının ve tanıdıklarının Amerika para diyarıdır diye 1929 buhra*nından evvel verdikleri tasvirlerin te*siri altında memleketlerinden ayrı*lan bu insanlar memleketlerinin orta*lama bir numunesi olarak alınabilir mi ? Yukarıda hülâsa ettiğimiz neti*ceye kati bir kıymet biçmeden evvel bu suallere cevap vermek icabeder Biraz sonra göreceğimiz gibi bunların tetkikine girişildiği zaman bu hükmün çok acele verilmiş keyfî bir hüküm olduğu gün gibi meydana çıkıyor. Çünkü Profesör Hankins'in de*diği gibi «Amerikaya gelen göçmenler mensup oldukları memleketleri doğ*ru olarak temsil eden insanlar değil*dirler. »

Bundan başka, evvelâ ırk naza*riyeleri iddialarının ortaya attığı di*ğer mühim bir noktaya da cevap ver*mek lâzımdır. Bugün dünyanın en büyük biyoloji bilginlerinden biri olan Huxley'in 1933 de çıkan: «Biz Avrupalılar» adlı kitabında sarih bir surette bir defa daha ortaya koyduğu gibi bugün saf, karışmamış dene*bilecek hiçbir Avrupa milleti yoktur. Millet birliği ile ırk birliği ayrı ayrı şeylerdir. Bugünün büyük mücadele*sinde aynı ırktan insanların ayrı mil*letler içinde birbirile boğazlaştığını görüyoruz. Avrupa'dan Amerika'ya gelen göçmenleri geldikleri memle*ketlere göre ayırmak ırk üstünlüğü, iddiaları bakımından hiçbir şey ifade etmez. Çünkü, bu insanları evvelâ haiz oldukları antropolojik vasıflara göre ayırmak icabeder. Çünkü nor*dikler Almanyada bulunduğu gibi Fransada da, İtalyada da vardır. Al*penler Fransada olduğu gibi Almanyada da vardır, Akdenizliler italyada bulunduğu gibi Fransada da vardır. Amerikanın en tanınmış an*tropoloji bilginlerinden Prof. Lowie*nin «Biz Medeni miyiz?» adlı kitabında yazdığı gibi, meselâ, «ele bir İtalyan aldığımız zaman onda ne derece Nordik kanı olduğunu bilmiyoruz.» Kitabında, bazı milletlerin zekâ üstünlüğü neticesini ortaya atan Brigham bile bu delillerin yükü altında 1930 da fikrinin yanlış esaslara da*yandığı neticesini ilân etmek zorun*da kalmıştır. Bu suretle hatasını dü*zelterek yüksek bir ilim namuskârlı*ğı göstermiştir.

Antropolojik ölçüler alındıktan sonra tatbik edilen zekâ testleri, ırkla zekâ arasında kayde değmiyecek derecede ehemmiyetsiz bir korelasyon bulunduğu neticesini vermiştir. 1928 de American Naturalist dergi*sinde Estabrooks'un çıkardığı araş*tırmada bu neticeyi görüyoruz.

Nordikler, Alpenler ve Akdeniz*liler arasındaki mukayeseli zekâ tetkiklerinin en önemlisi Columbia Üni*versiteleri psikoloji şubesinde yapılmıştır. Son derece ilmî ihtimamlar gösterilerek yapılan bu araştırmalar Almanyanın, Fransanın, İtalyanın iç*lerine kadar gidilerek yapılmıştır. Her üç memlekette tipik bir nordik gurup, tipik bir alpen gurup ve tipik bir Akdenizli gurup ele alınmıştır. Bunlara zekâ testleri tatbik edilmiştir. Yalnız İtalyadan nordik gurup, Almanyadan Akdenizli gurup seçil*memiştir. Ele alman nordik, alpen ve Akdenizli gurupların mümkün oldu*ğu kadar karışmamış olması için şe*hirler değil, her gurubunun en kesif olarak bulunduğu köyler seçilmiştir. Bundan başka, bu memleketlerin en büyük şehirleri arasında olan Paris, Roma ve Hamburg'dan da orta halli birer gurup seçilerek bunlara da ze*kâ testleri tatbik edilmiştir. Bunla*rın muayyen antropolojik guruplar*dan olmasına dikkat edilmemiştir. Çünkü burada bulunmak istenen şey, büyük şehirlerin tesiridir.

Her guruba altı muhtelif test tatbik edilmiştir. Sonra bunlar, bu sahada en iyi ölçülerden biri olan Pintner - Paterson sayı ölçüsü esa*sına göre birleştirilmiştir.

İstatistik ve test tekniğinin ince*likleri iyice tartılarak yapılan bu araştırmaların neticeleri sarih bir su*rette gösteriyor ki, insanlar arasında ırkî bir zekâ üstünlüğü yoktur, buna mukabil şehirlilerin zekâsı köy*lülere nazaran daha ziyade inkişaf etmiştir. Fakat bu üstünlüğü ırkla değil, olsa olsa şehrin hayat şartlarının hazırladığı kolaylıklarla yâni muhit ile izah edebiliriz. Bu netice havadan atılmış bir söz değildir. Cid*dî araştırmaların verdiği hükümdür. Çünkü Nordikler, Alpenler ve Akde*nizliler arasındaki ırk farkları cüzîdir, ve, istatistik tâbirile dayanılır (reliable) değildir. Alman Nordik gurubunun yüksek netice vermesine mukabil Fransız Nordik gurupu düşük netice vermiştir. İtalyan Akde*nizli gurubunun düşük netice vermiş olmasına mukabil, Fransız Akdenizli gurubu yüksek netice vermiştir. Bu*rada sarih olarak görülüyor ki, gu*ruplar arasında müşahede edilen ze*kâ farklarında ırkî bir esas yoktur. Buna mukabil, şehir-köy gibi hayat şartları ve kültür esası vardır.

Son zamanlarda hem Amerika*da, hem Avrupada yapılan bir araş*tırmada yukarıda varılan neticenin kuvvetlendiğini görüyoruz. 1935 de Franzblau tarafından New-York'ta, Wisconsin'de, Kopenhag'da, ve Ro*ma'da yapılan tetkik Amerikada Av*rupa göçmenleri üzerinde ilk yapılan araştırmaların ne kadar hatalı oldu*ğunu gösteriyor. Franzblau Amerika'da, zekâ testleri kullanarak, İtal*yan ve Danimarkalı kızların zekâsını ölçmüş ve Danimarkalı kızların üs*tünlüğü neticesine varmıştır. Bundan sonra, Roma'daki İtalyan ve Kopen*hag'daki Danimarkalı kızların zekâ*sını ölçmüştür ve arada kayde değer bir zekâ farkı olmadığını tesbit et*miştir. Bu araştırmanın hususi ehemmiyeti şunu göstermesindedir ki, Amerikaya gelen göçmenlerin geldikleri memleketlerin umum nü*fusunu temsil ettiğini farzederek ne*ticelere varmak yanlıştır. Bu yanlışlıklar bertaraf edilerek, yapılan tet*kikler ise, zekâ farklarında ırkın de*ğil, yaşama şartlarının, muhitin âmil olduğunu gösteriyor.

Yine bu tetkiklerde görülüyor ki, Hamburg'un zekâ seviyesi Alman köyünden ziyade Paris'e yakındır. Paris'in zekâ seviyesi, Fransız köyünden ziyade Roma'ya yakındır.

Şu halde, ırkçılar şunu da iddia edemezler imi ki, zekâyı yükselten bu büyük şehirler, bu şehirleri kuran milletlerin mensup oldukları ırkların fıtrî cevheri ile meydana gelmiştir. Bu iddia da kökünden çürüktür. Bu*nun çürüklüğünü bilmek için âlim olmıya da lüzum yoktur, yalnız bir nebzecik dünya tarihi bilmek kâfidir. Medeniyet, kültür, büyük şehir dün*yada hiçbir milletin inhisarlı malı de*ğildir. Bir takım iktisadî, siyasî, tari*hî, kültürel şartların tesiri altında dünyanın muhtelif yerlerinde büyük medeniyetler doğmuş, gelişmiş, da*ğılmış ve ölmüştür. İnsan zekâsının gelişmesi için müsait fırsatlar bahşetmiş olan Hamburg, Paris ve Ro*ma gibi şehirler yokken, dünyanın başka yerlerinde zamanlarına göre büyük şehirler kurulmuştur. Evvelâ Almanların büyük Hamburg'u orta*da yokken, Çinliler ve Türkler bü*yük bir medeniyet kurabilmişlerdi. Dünyanın en büyük biyoloji âlimle*rinden biri olan Huxley'in dediği gibi, Almanlar henüz bir medeniyet eseri gösteremeden Yunanlıların büyük bir medeniyeti vardı ve Almanlara kültürsüz ,şimal barbarları diyorlardı. (Huxley, «Biz Avrupalılar», s. 223, 1935).

(1) Muharririn yakında çıkacak olan eserinde bu ilmi araştırmalar bütün teferrü*atiyle anlatılmış, herkesin bunları kolaylıkla bulabilmesi için de geniş bibliyografiler verilmiştir.

GooD aNd EvıL Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 04-25-2009, 12:28 PM   #3
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Teşekkür Edilme: 355
Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Üstün Irk Var mıdır?

Prof. M. Şekip Tunç


Ankara Dil ve Tarih Coğrafya fakültesi psikoloji doçenti kıymetli talebem doktor Muzaffer Şerif 1936’da Amerikada İngilizce olarak neşrettiği “Sosyal normların psikolojisi” adlı eserinden sonra bu sene “Irk Psikolojisi” adile çok merakla okunacağını zannettiğim güzel bir inceleme neşretmiş bulunuyor. Eserin daha ilk hamlede alaka ve takdirle karşılanması mevzunun sadece aktüaliteye temas etmesinden ileri gelmiyor, ırk psikolojisi hakkında okuyucularımızı aydınlatacak ilk eser olmak ve bir ruhiyatçının kaleminden çıkmak itibarile ehemmiyet ve emniyetle karşılanacak bir mahiyet arzediyor.

Müellif, evvela ırk nazariyelerini gözden geçirdikten sonra muhtelif ırklar efradı arasında muhtelif ruhiyatçılar tarafından yapılmış olan basit psikolojik fonksiyonlarla zekâ ölçüleri ve diğer psikolojik hususların mukayeselerini, bunlardaki cürüm ve marazilik temayüllerini, iptidaî zihniyet meselesini ve nihayet biyoloji ve antropoloji bilginlerinin bu husustaki mütalealarını 125 sahife içinde zengin bir bibliyografya ile birlikte vermek suretile derli toplu bir deneme vücude getirmiş bulunuyor.

Eser muhtelif siyasî ve içtimaî temayüllerin şiddetle çarpıştığı bir zamanda yazılmış olduğu ve müellifin de ilmi ilim için değil de aksiyon ve hayat için telâkki ettiği kitabın altı sahifelik hararetli ve heyecanlı “giriş”inden başlıyarak az çok sonuna kadar devam etmesile anlaşılıyor. Irk psikolojisinin henüz gelişme devresinde bulunduğu bu girişte söylendiğine göre bu hususta verilebilecek hükümlerin ne müspet, ne de menfî olmaması beklenirken müellifin bunu tehlikeli görerek yalnız ırk üstünlüğünün değil, her türlü üstünlüğün, ideal bir ümid ve müsavatçı bir tasavvura dayanarak, mevhum bir şey olduğunu iddia ediyor ve bugün insanların henüz filen olmasa da kuvve halinde ayni seviyede bir medeniyet yaratmak imkânlarına sahib olduklarını müdafaa etmek ihtiyacını duyuyor. Genc bir âlimin bu idealist insanseverliği bugün için ham bir hayal olsa bile günün birinde güzel bir hakikat de olabileceği için ümid ve muhabbetle karşılanabilir.

Fakat yaşanan gerçekler âleminde madalyanın bir de tersine bakmak zarureti vardır. Burada henüz kuvvetli olsun, zayıf olsun insanların üstün olmağa, üstünlüğüne inanmağa ve üstünlüğünü tanıtmağa karşı mukavemet edilemez bir temayül olduğunu daha çocuklukta görüyoruz. Bu temayül nereden gelirse gelsin kendini adeta bir insiyak, bir yaşamak iradesi, bir hayat atılganlığı halinde gerek ferdlerde ve gerek bunların teşkil ettiği küçük ve büyük topluluklarda ötedenberi gösteriyor: Tevrat, hemen baştanbaşa İsrail çocuklarının üstünlüğü davalarile doludur. Eski Yunanlılar ve Romalılardaki üstünlük iddiaları da bütün edebiyatlarını doldurur. Ortazaman dahi boyluboyunca müslüman ve hıristiyan ümmetlerinin mutlak üstünlük inançları ve bu inançlardan doğan taassublarla çalkalanır. Rönesans uyanıklığını duyanlar çok geçmeden “dünyanın efendisi” olmak imkânlarının kendilerine açılmış olduğunu müjdelerler. Reform, katoliklik ve protestanlık üstünlüğü uğrunda senelerce kan dökmekten kendini alamaz bir halde devam eder. Yeni Avrupa milletlerinin teşekkül etmelerile birlikte ise bu dava yedi başlı bir ejder haline girmiş bulunur. Buna karşı istisna teşkil eden hiç bir devir ve medeniyet göstermek kabil değildir. Ancak tektük bazı mezhebler ve onların mahdud saliklerinde insaflı düşünceler bulunabilir. Fakat bunların tarihte bir rol oynadıkları henüz görülmemiştir. O halde esas mesele üstün ırk davası olmaktan ziyade ne namla olursa olsun insanların gerek ferden ve gerek toplum halinde ötedenberi devam ettiregeldikleri bir üstünlük davasıdır ki eğer bu hal insanlık namına bir yara ise asıl onun tedavisi çarelerine bakmak icab eder. İşte aziz meslektaşım doktor Muzaffer Şerif Başoğlu esas itibarile her türlü üstünlük davalarını bertaraf etmek gayesile bugünün siyaset ideolojilerinden birinde görülen “ırk üstünlüğü” davasına dahi her şeyden önce hakkını vermeği, daha doğrusu hakkından gelmeği bir vazife biliyor. Ayni zamanda bu vazifenin salâhiyetini, hayatını vakfedeceğini zannettiğim psikoloji ilminden alıyor ve bunun için de hayli emek sarfederek ayrıca dikkate lâyık oluyor. Ben de eseri bu dikkatle okudum. Kitabın metninde mevzuunu mümkün mertebe psikolojik bir tahlilden geçirmeğe dikkat eden müellif, baştaki altı sahifelik girişte bütün üstünlük davalarını münhasıran “emperyalizmin büyük gelişme devresinde müstevlilerin kendilerini fıtri olarak üstün görmeleri” iddiası üzerine temellendirmek istiyor. Filhakika müstevlilerin bu görüşü vakidir ve bundan böyle vaki olmıyacağına dair de katıî hiçbir delil yoktur. Çünkü üstünlük davası sadece müstevlilerin siyasî bir aleti olarak kalmıyor, müstevli olmıyan veya olamıyanlarda dahi üstünlük duyguları mevcud bulunuyor. O halde bunların da bir istilâ fırsatı bekledikleri iddia olunabilir ve buna göre üstünlük hırsının umumi olduğu neticesine varılır ki asıl psikolojik mesele de burada olsa gerektir. Fazla olarak bugünkü bütün terbiye ve tahsil müesseseleri bu üstünlük hırsını körükleyecek surette çalışmayı bir anane haline getirmişlerdir. Daha doğrusu küçük büyük her insan toplumu tanrıyı kendine maletmekle ve başka toplumlar, tanrının üveyi bir çocuğu gibi saymakta devam etmektedir. En çok kendini beğenmiş ve yalnız kendini düşünen kapalı benliklerimizi aşacak yeni bir ruh doğmadıkça üstünlük hırsını aşmak ümidi beyhude olacaktır.

Evet, insanlar ümidle yaşarlar, fakat yaşadıkları hali de görmek zaruretindedirler. Aksi takdirde muhit ve zamanlarının kurbanı olmak tehlikesine maruzdurlar.

Müsavat ideallerimizle yaşadığımız gerçeklikler arasında barıştırılamayacak kadar büyük bir tezadın asırlarca devam etmesi ve buna rağmen de müsavat idealinin yılmaması her ikisinde de birer hakikat hissesinin olduğunu gösteriyor. Zaman ve tecrübeler günün birinde her ikisindeki hakikat hisselerini ayırd ettirecektir. Bundan asla nevmid olmıyarak diyebiliriz ki bugünkü ideal ve gerçek telâkkilerimizde herhalde bir takım fazlalık ve eksiklikler olacaktır. Çünkü ideallerimize vahimeler karıştırmamız ne kadar varid ise gerçek zannettiğimiz bir çok şeylerin bizim vahimelerimizle yaşamış olmaları da o kadar muhtemeldir. Onun için bu hususta daima mütecessisi ve tenkidci bir şüphecilik takib etmek en hayırlı yol olsa gerektir.
GooD aNd EvıL Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 04-25-2009, 12:28 PM   #4
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Teşekkür Edilme: 355
Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Alâeddin Şenel

Irkçılığın Psikolojik, Sosyal Psikolojik, Psikanalitik Açıklamaları


Irkçılık bazı yazarlarca, korku, nefret, güvensizlik, dayanışma, fazla enerji, tutku gibi psikolojik ve sosyal psikolojik etmenlerle açıklanır. Pek çok açıklama bu başlık altında toplanabilir, ortaya atıldıkları tarih sırasına göre üç örnek ile yetiniyoruz. Bunlardan Reich'ınki psikanalitik olarak bir; Adorno ve arkadaşlarının açıklaması psikolojik ve sosyal psikolojik olarak iki; Krech ve Crutchfield'in açıklamaları psikolojik, sosyal psikolojik ve psikanalitik olarak üç boyutu da içeren açıklamalardır.210

a. Wilhelm Reich'ın Orta Sınıf İnsanının Bastırılmış Cinselliğinin Ürünü Olarak Irkçılık Kuramı

Wilhelm Reich (1897-1957) Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı adlı yapıtında, ırkçılığı faşizmin bir öğesi, ancak (s. 112'de) «Alman faşizminin tutunduğu ana menteşe ırk kuramıdır»211 diyecek kadar önemli, asal bir öğesi olarak görür. Reich bir öğretinin ekonomik temelinin onun somut dayanağını açıkladığını, ama bize onun akıldışı çekirdeği konusunda bir şey öğretmediğini (s. 118'de) söyler. Bir öğretinin maddesel, ekonomik temeli iki yönlüdür. Öğreti dolaylı yoldan toplumun ekonomik yapısına bağlıdır; dolaysız yoldan bu öğretiyi üreten ve toplumun ekonomik yapısıyla belirlenen insanların kendilerine özgü zihinsel yapılarına bağlıdır. Böylece, akıl dışı, ideolojik bir ortamda yetişen insanlar, akıldışı «kişilik yapıları» kazanırlar.

Reich'a göre emperyalizmin görüş açısını anlamak için onu doğuran ekonomik temele bakmalıyız. O zaman faşist ırk kuramı ile ulusçu öğretinin, ekonomik güçlüklerle karsılaşan bir egemen katmanın emperyalist amaçlarına bağlı oldukları görülür. Ancak bu ekonomik etmenler öğretinin özünü oluşturmaz, yalnızca yeşereceği toprağı oluştururlar. Faşist öğretinin akıldışı çekirdeği, faşist kişilik yapısıdır.

Reich, yapıtının (1942 yılında yapılan) birinci baskısında faşizmi, bir siyasal ideolojiyi örgütlü bir biçimde temsil eden siyasal partilerden biri gibi gördüğünü söyler. Her katmandan, her ırktan, her ulustan ve mezhepten insanları kapsayan hekimlik deneyimi, ona bu eski görüşünün yanlışlığını göstermiştir; faşizmin, orta sınıf insanının kişilik yapısının siyasal alanda örgütlenmiş görünümünden başka bir şey olmadığını öğretmiştir. Faşist kişilik yapısı belli partilere, ırklara, uluslara özgü değildir. Dahası, kişilik çözümlemesi alanında yaptığı deneylerle, faşist duyarlılığın ve düşüncenin bazı öğelerini taşımayan tek canlının [insanın] bulunmadığı, sonucuna varmıştır. Irksal önyargıların etkilerinin genişliği, dünyanın dört bir yanına yayılmış bulunmaları, bunların kaynağının insan beynindeki akıldışı kesim olduğunu göstermektedir. Öyle ki, ırklar kuramı faşizmin uydurduğu bir şey değildir; tam tersine, ırksal nefret, bu nefretin siyasal alanda dile getiriliş biçimi olan faşizmi doğurmuştur. Irkçı öğreti orgazm güçsüzlüğü çeken insanın kişiliğinde dışa vuran biyolojik bir hastalıktır. Faşizm, makineci buyurgan uygarlıkla onan makineci gizemci öğretisi tarafından ezilen insanın temel coşkusal tutumudur, bir «coşkusal veba»dır.

Ne var ki bu hastalığın kökleri derindedir. Bu bakımdan faşizm, ilk güdüleri, biyolojik güdüleri, binlerce yıldır baskı altında tutulan sıradan bireyin akıldışı kişilik yapısının dile gelmesidir. Buraya kadar düşüncelerini daha çok kendi sözlerinden izlediğimiz, bundan sonra izlemekte güçlük çekip yaptıklarını daha çok yorumlama yoluna gideceğimiz Reich, faşizmi, nesnel koşullar bakımından ekonomik bunalıma ve emperyalist eğilime bağlayan (Marksist), öznel koşullar bakımından cinsel güdüleri bastırılmış insanın akıldışı, gizemci kişilik yapısına bağlayan (Freudçu) bir sentezle açıklamaya çalışmaktadır. Bu iki olgu arasındaki bağlantıyı, anlayabildiğimiz kadar, ırkçılık kuramının sağladığını düşünmektedir. Ekonomik ve psikolojik öğelere bu ideolojik öğenin de katılmasıyla Faşizm, Reich'a göre, bir kitle eylemine dönüşmüştür. Hitler, geleneksel toplumsal yapılar arasında, özellikle aile içinde sıkışıp kalan cinsel enerjiyi açığa çıkarmış, harekete geçirmiştir212.

Reich yapıtının üçüncü baskısına yazdığı önsözde (s. 20' de) on yıl önceye (birinci baskının yapıldığı yıla) oranla ırkçı kuramın biyolojik gizemcilikten başka bir şey olmadığının daha iyi görüldüğünü söyler. Irkçılık kuramının dile getirdiği bu biyolojik gizemcilik şöyle işler: Saf Aryan ırkı düşüncesinin içindeki saflık kavramıyla, ırkın karışması korkusu yaratılarak, cinsel imsak yüceltilmiş, daha doğrusu geleneksel cinsel baskılama ideolojik bir biçim verilmiş olur. Naziler arasında cinsel ilişkilere ancak ırk, ulus, parti gibi belli kültür değerlerine katkıda bulunmak için izin verilmesiyle de, cinsel enerji parti yararına kullanılmış olur. Cinsel baskının biriktirdiği öfke ise, imsakçı davranmayan, ırkı karışık halklarla, kendilerinden Aryan ırkının saflığını bozma tehlikesi gelen Yahudiler'e yöneltilir. Bu öfke kendini Yahudiler'e eziyet etmek gibi sadist biçimlerde ortaya koyabilir. Irkçı kuram içinde Cermen kanının Yahudi kanıyla zehirlendiği görüşü, Alman düşünüşünün de Yahudi Marx tarafından zehirlendiği çağrışımını yaptırmaktadır.

Öte yandan efendiler ırkının üstünlüğüne inanmak, nasyonal sosyalist kitlelerin, kendilerini bu ırkın simgesi olarak sunulan führer ile özdeştirmelerine varır. Böylece, bir yandan yığın içindeki önemsiz kimselerin führer oldukları düşüne kaptıracak kadar körleşmelerine; öte yandan führere bağlanarak tutsaklıklarını seve seve benimsemelerine yol açar. Irkçı öğretide ırkların karışması kavramının toplumun egemen sınıfıyla ezilen sınıfların karışmaması kavramını gizleyişinde, sınıflı toplumda cinsel baskının oynadığı önemli rolü görürüz.

Cinsel baskı sonucunda biriken enerjileri böylece yücelten ya da saptıran nasyonal sosyalizmin ırk kuramının çekirdeği, ataerkil ailenin cinsel baskı ile bilinçaltına soktuğu «doğal cinsel yaşam ile orgazm işlevi karşısında duyulan öldürücü korkudur». Böylece Reich Alman faşizminin tutunduğu ana menteşenin ırk kuramı olduğunu ortaya koymuş olduğunu düşünür.

Reich 'a göre, Naziler'in emperyalizme hizmet eden ırkçılık öğretisi, tüm çelişkileriyle ve saçmalıklarıyla, akıldışı kökenlidir; olguları kendi kanıtlarına göre eğer büker. Böyle özünde irrasyonel olan bir düşünüşü rasyonel kanıtlarla çürütemezsiniz. Onu çürütmek için akıldışı işlevlerini günışığına çıkarmak gerekir. İki akıldışı işlevi vardır: 1. emperyalist özlemlere biyolojik bir kanıt kazandırmak, 2. ulusçu duyarlılığın bilinçdışı duygusal güdülerini dile getirip bazı ruhsal eğilimleri gizlemek.

b. Adorno ve arkadaşları’nın Etnosantrizm ve Yetkeci Kişiliğin Bir Ürünü Olarak Irkçılık Kuramı

Reich ırkçılığı, kökleri binlerce yıl gerilere dayanan cinsel duyguların bastırılmasıyla ilişkilendirdiği faşizmin, coşkusal veba dediği faşizmin dayanağı olan bir hastalık gibi görürken, faşizmi ve ırkçılığı Reich gibi kişilik yapısı ile açıklamaya çalışan Adorno ve arkadaşları, onu bir hastalık olarak görmezler213.

Adorno ve arkadaşları, The Authoritarian Personality (1950) [Yetkeci Kişilik] adlı yapıtlarında, siyasal ve ekonomik güçlerin etnosantrizmin hem kurumsal hem de bireysel psikolojik biçimlerinin gelişmesinde yaşamsal bir rol oynadığını (s. 151'de) kabul ederler. Önyargıların toplumun genel örgütlenmesinin [düzeninin] ürünü olduğunu ve ancak toplumun değişmesiyle değişebileceklerini (s. 975'de) teslim ederler. Ama etnosantrizm dedikleri ırkçı düşünüş ve tutumun yalnız açıklanmasını değil, engellenmesini, önlenebildiği kadar önlenmesini de (s. vıı'de) amaçladıkları için, konunun bu boyutlarını dışarıda bırakıp, kendi grubuna olumlu, öteki gruplara olumsuz önyargılarla bakan etnosantrik kişilik yapısı üzerinde dururlar. Freudcu bir kişilik yapısı kuramına (s. 5'de) dayanarak, etnosantrik (etnik benmerkezci) kişilik yapısının öğelerini açıklamaya girişirler. Vardıkları sonuç (s. 150'de) etnosantrik davranışın, düşüncenin her noktasına işleyen katı bir içgrup (ingroup, benim grubum) dışgrup (cut group, başka gruplar) ayrımına dayandığı, dışgruplara karşı basmakalıplaşmış olumsuz, düşmanca hayaller, içgruba karşı basmakalıplaşmış olumlu boyuneğici tutumlar takındığı, gruplar arası ilişkilerde içgrubun haklı olarak başat konumda olması, dışgrupların ona boyun eğmesi biçiminde sıradüzenci, yetkeci bir görüşü içerdiğidir. Böylece, «yetkeci kişilik» dedikleri bir tipi ortaya çıkarırlar. Bu yeni «antropolojik» tür, eski bağnaz tipten farklı olarak, yüksek düzeyde endüstrileşmiş bir toplumun irrasyonel ve antirasyonel inançlarını biraraya getirebilmektedir. Aynı zamanda hem aydınlanmış hem boş inançlıdır; bireyci olmaktan onur duyar, ama öteki insanlara benzememekten korkar. Öte yandan erke ve yetkeye körükörüne boyuneğme eğilimindedir.

«Potansiyel faşist» dedikleri, etnosantrik düşünüş ve tutumları olan bu kişilik yapısı; hemen her toplumda görülebilir. Toplumsal durum ve koşullar (s. vıı) ile içinde yaşanılan toplumsal ve siyasal düzen (s. 975) bu potansiyel faşist kişilik yapısının o ya da bu ölçüde su yüzüne çıkmasına yol açabilir. Öte yandan, yetkeci kişilik yapısı ile etnosantrik önyargılar ve benimsenen ideoloji arasında bağlantı vardır. Öyle anlaşılıyor ki, Adorno ve arkadaşlarının yorumuna göre, etnosantrik (ırkçı) düşünüş ve tutumlar, bir yanda kişilik yapısı ve toplumsal ve siyasal düzen ile öte yanda önyargılarla ideolojinin, bazı toplumsal koşulların ve olayların katalizörlüğü ile birleşerek, egemen düşünüş ve tutumlar durumuna gelmesiyle doğmaktadır.

Etnosantrik (ırkçı) eğilimlerin belli (sıradüzenci) dünya görüşleri ile birlikte görüldüğünü, sağ toplumsal ve siyasal ideolojilerin bir parçası olduğunu söyledikleri halde, (s. 104' te) etnosantrizmin gruplarda ve gruplar arası ilişkilerde varlığını sürdüren bir «ideolojik sistem» olduğunu da söyler1er. Sonuç olarak, antisemitizmi, ırkçılığı da içeren bir kapsamı olan «etnosantrizm» Adorno ve arkadaşları için, kişilik yapısı yetkeci olan potansiyel faşist kişilerde görülen düşünüş ve davranış biçimidir214

c. Krech ve Crutchfield'ın Psikolojik, Sosyal Psikolojik,Psikanalitik Bir Hastalık Olarak Irkçılık Kuramı

David Krech ve Richard S. Crutchfield, Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar adlı yapıtlarında (s. 505 vd'de) Amerika’da ırkçılığa Sosyal psikolojik açıdan yaklaşan bilim çevrelerinin tipik tutumunu yansıtmaktadırlar. Bu yazarlara göre ırkçılık bir önyargıdır. Ancak Adorno ve arkadaşlarından farklı olarak, bu önyargıyı (s. 505'te) bir «hastalık» olarak görmektedirler. Böyle görmeleri onu düzenin normal bir ürünü olarak görmediklerini gösterir. Irkçılığın tarihsel kaynaklarının önemini kabul ederler ve karmaşık bir biçim almış olan bu sorunun zenciler bakımından yalın ve asal bir ekonomik uygulama ile [kölelikle] başladığından kuşku duymazlar. Irkçılığın tarihsel açıklamasında ise Tannebaum'un daha önce ele aldığımız «tarihsel rastlantı» kuramını benimser görünürler. Ancak, kitaplarının konusu gereği, sorunu bir bireysel psikoloji ve Sosyal psikoloji sorunu olarak ele alırlar. Böyle alınca da ırkçılığı, «başıbozukluk ve saldırganlık», «paranoia», «engellenen gereksinimlerin yolaçtığı saldırganlığı destekleyen bir önyargı», «bastırılmış gerilimlerin hizmetine giren önyargı», «belirsiz bunalım durumlarına hazır yorum olarak önyargı», vb. psikolojik, sosyal psikoloji, psikanalitik açılardan incelemeye, yorumlamaya girişirler.

Irk önyargısının Amerikan halkının heterojenliği gibi çevresel desteklerine de değindikten sonra, ırka bakarak fark, gözetmenin Amerikan toplumunun öteki kesimleri yanı sıra işçi (sendika) hareketinde, silahlı kuvvetlerde de her zaman görüldüğünü anlatıp, (s. 56l'de) bu «hastalığın» tüm sınıflarına yayılmış olarak Amerikan halkının 0'inde bulunduğunu söylerler215 ve yapıtlarının bir bölümünü ırk önyargısının denetlenmesine ayırırlar.


210 Collette Guilaum'in araştırmasında, ırkçılığın genellikle bireysel bir eğilim olarak görüldüğünü ve psikolojik terimlerle yorumlandığını gösterip, bunun ırkçılığın küçük görülmesi, rastlantısal bir olaymış gibi açıklanması tehlikesini içinde taşıdığı yolunda uyarıda bulunuluyor. (James D. Hallovan. «Mass Media and Race: A Research Approach», Race as News, s. 10'da).

211 Reich, Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı, özellikle s. 7-28'deki “Üçüncü Basıma Önsüz” ve s. 112-137'de III. Bölüm: Irk Kuramı.

212 Roger Daudonn, “Wilhelm Reich'ın Çevresinde Faşizmin Gidip Gelmeleri ve Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı”, Maria A. Macciocchi, Faşizmin Analizi, çev. Cemal Süreyya, İstanbul, 1977, Payel Yayınları içinde, s. 286.

213 Adorno ve arkadaşlari, The Authoritarian Personality, s. 7.

214 Adorno ve arkadaşları. The Authoritarian Personality, özellikle Daniel J. Levinson tarafında yazılan IV. ve V. bölümler.

215 Krech ve Crutchfield, Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar, özellikle XII. ve XIII, bölümler. Bu yapıtta, s. 54'de 1931 yılında Guilford'un yedi Amerikan üniversitesinde yaptığı ırksal tercih hiyerarşisi sonuçları verilmektedir. En beğenilenden en beğenilmeyene doğru 15 etnik -grup söyle - sıralanmıştır: 1. İngilizler, 2. Almanlar, 3. Fransızlar, 4. İsviçreliler, 5. İspanyollar, 6. İtalyanlar, 7. Ruslar, 8. Yahudiler, 9. Yunanlılar, 10. Japonlar, 1l. Meksikalılar, 12. Hintliler, 13. Zenciler, 14. Çinliler, 15. Türkler.
GooD aNd EvıL Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
CevaplaCevapla


Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1)
 

Mesaj kurallari
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Acik
[IMG] kodlarAcik
HTML kodlari Kapali


Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 08:16 PM.

Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.