05-10-2009, 02:05 PM | #491 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dünyasal Şiirler
İşte güneş soğudu ve yeryüzü nimetleri yok oldu ve tepelerde soldu otlar ve sonra sığmadı toprağa ölüler. Ve gece birleşmişti topluluk ve başkaldırıyla bir ayna görüntüsü gibi bulanık bütün renksiz pencerelerde ve yollar bırakmıştı karanlığa doğrultularını. Gayrı düşünmedi kimse sevdayı gayrı düşünmedi kimse utkuyu ve düşündüğü de yoktu kimsenin artık. Yalnızlığın kovuklarında doğdu boşluk afyon ve ban-otu kokuyordu kan gebe kadınlar başsız çocuklar doğurdu ve beşikler utanç içinde gömütlere gizlendi. Karanlık ve buruk zamanlardı. Ekmek yok etti yalvaçsı tansıkların gücünü aç ve umutsuzca göçtü peygamberler adanmış topraklardan ve yitik kuzular duyamadı artık çoban seslenişlerini. Devinim, renk ve biçim dönüyordu sanki aynaların gözlerinde yukarı ve aşağı doğru ve ışıtan kutsal bir hâle yandı ateşler içindeki bir şemsiye gibi kaba soytarıların kafaları ve utanmaz fahişelerin yüzleri etrafında. Acı ve zehirli buharıyla çekti alkolün bataklığı etkisiz entelektüel yığınını dibe ve iğrenç fareler kemirdi eski dolaplardaki altın yapraklı kitap sayfalarını. Güneş ölüydü. Ölüydü güneş ve yitirmişti anlamını yarın sözcüğü çocuk anlaklarında. Bu tuhaf eski sözcüğü çizdiler defterlerindeki kara bir mürekkep lekesi gibi. İnsanlar yığınla başarısız insan geldi gitti bir sürgünden bir sürgüne ürkerek, felç içinde ve şaşkınca kendi cesetlerinin çirkin yükü altında ve acı yüklü öldürme isteği büyüyordu ellerinde. Bazen bir kıvılcım miniminnacık bir kıvılcım bu sessiz ve cansız topluluğu infilâk ettiriyordu- Atılarak üzerlerine kestilerdi erkekler birbirlerinin boğazını ve ırzına geçtilerdi küçük kızların kanlı bir yatakta. Kendi zalimliklerinde boğuldular ve müthiş bir suçluluk duygusu felç etti kör ve miskin ruhlarını. Törensel idamlarda fırlatırken darağacının ipi ölünün gözlerini yuvalarından çekilirdi onlar kendi kabuklarına ve yaşlı yorgun sinirleri titrerdi şehvetle. Ama bulvarlarda görürdün her zaman bu küçük canileri durmuş bakarken fıskiyelerin sonsuz devinimlerine. Belki de hâlâ donmuş derinliklerindeki ezilmiş gözleri ardında yaşayan, yarı canlı bir şey var en sonunda inanmak isteyen suyun temiz türküsüne. Belki ama ne de sonsuz bir boşluk bu. Güneş ölüydü ve bilmiyordu kimse yüreklerimizden uçan üzgün güvercinin inanç olduğunu. Ah - tutuklu ses senin umutsuz ihtişâmın asla kazamayacak nefretli geceden ışığa doğru uzanan bir tünel ah - seslerin son sesi... |
05-10-2009, 02:05 PM | #492 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dünyanın Resmi
Daha önce görmemiştim Dünya'nın gerçek bir resmini. Kollarında bir çocuk taşıyan kadının düşünceleri vardır dünyanın da (yaratıklarıyla o geniş kucaklayışta) . Her şeyin anasal anlamını öğrenmek üzereyim. Beni izleyen dağ da anadır, ve bir çocuk gibi oynar akşamları sis omuzları ve dizleri etrafında. Aklıma bir vadi-hendeği geliyor şimdi. Yabansılığın hâlâ sakladığı şakıyan bir dalga akıyor derin yatağında akıyor onun. Ben şimdi o hendek gibiyim; ta derinimde duyumsuyorum o küçük ırmağın türkü söylediğini, ve veriyorum etimi O'na yabansılık gibi, çıkana değin O gün-ışığına. |
05-10-2009, 02:05 PM | #493 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dünyanın Meyveleri
Nasıl tırmanıyor toprak mısırın arasından arayarak süt beyazı ışığı, yoncanın yelesini ve katı fildişini, olgun buğday başaklarının muhteşem ağını ve çekirdekler gibi saçılan bütün altın ülkeleri? Soğan yemek istiyorum, getir bana bir tane pazardan, toprağın balmumu ve eşitliğe dönüştürdüğü dolgun bir küre gibi kristal berrağı kardan, atılacakken tereddüt eden bir dansöz gibi. Avdan bazı bıldırcınlar ver bana, rayihasıyla kaplı orman yosununun, derin tabakta suyu damlayarak duran kral giysili balık, limon yığınları altında açmış solgun altın böceklerini. Gidelim haydi. Kestane ağacının altında alazlanan ateş bırakacak meyvelerin çıplak hazinesini korun üzerine, ve bir kuzu bütün kurbanıyla ihya edecek soyunu gırtlağında ambere dönüşünceye dek. Dünyanın bütün armağanlarını ver bana, hâlâ yabanıl salkımlardan sarhoş yeni vurulmuş orman güvercinlerini, uysal yılanbalığını, ölümde gibi, ırmağa benzeyen, yayan ufak tefek incilerini, ve bir tabak ekşi deniz kirpisi döküyor portakal sarısı deniz dibini salatanın soğuk gök kubbesine. Ve baharatlanmış tavşan kokulardan çok ormanlı bir füg gibi doldurmadan hoş kokusuyla öğünün havasını, koşuyor öpüşüm Güney’in istiridyelerine, tuzla doymuş ışıltıdan kabuğunda taptazeler, bütün dünyanın sevdiğim özleriyle ıpıslak ve kanımın sayısız bayraklarıyla dalgalanan öpüşüm aceleyle varıyor. |
05-10-2009, 02:05 PM | #494 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dünyanın Merdivenlerine Tırmanırken
Dünyanın merdivenlerine tırmanırken, ta yitik ormanın acımasız ıssızlığına dek, ta yukarı sana doğru Macchu Picchu. Dikleşen kayalardaki yüce kent, dünyasal olanın uyuyan giyitleri altında saklayamadığı en son mesken. Sende sallanır iki paralel çizgi gibi şimşeğin ve insanın beşiği ısırgan bir rüzgârda. Taşın anası, kondor'un köpüğü. İnsan-şafağının yüksek pırıltısı. İlk kumda yitik bahçıvan-beli. Meskendi bu, mekândı bu: burda yükseldi kudretli mısırbitkisi ve toprağa düştü yeniden kızıl bir dolu tanesi gibi. Burda büyüdü lama'nın altın yünü süslemek için sevdalıları, mezartaşlarını, anaları, kralı, yakarıcıları ve savaşçıları. Burda dinlendi insanayakları *******i yabanıl hayvan oyuklarındaki kartal pençelerinde, ve şafağın gölgesinde mühürledi yıldırım ayaklarla incelmiş pusu ve dokundu yerle taşa, gecede ve ölümde tekrar tanınıncaya dek. Giysileri ve elleri görüyorum, çınlayan boşluktaki suyun akışında, bir çehrenin uysal dokunaklılığından yumuşadı duvarlar, ki gözlerimle izledim dünyasal lambaları, ki ellerimle vaftiz ettim yokolmuş aşiretleri: çünkü giyitler, deri, kap, söz, şarap ve ekmek, her şey yitti, düştü toprağa. Ve portakal çiçeği parmaklarıyla çekildi hava bütün uyuyanların üzerinden: hava ve aylardan bin yıldan, havadan haftalardan, mavi rüzgârdan, demir grisi sıradağlardan, cilâlı adımların hafif fırtınasından, taşın ıssız arazisinden. |
05-10-2009, 02:06 PM | #495 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dünyadaki Ölüm
Emrederek gitti ölüm ve topladı evde ve kazdı kendi vergisini: öğle zamanında ya da ışığında gecenin umut etti insanlar bir bıçakla ya da bir cüzdanla öldürmeyi, ve öldürdü, ve gömdü canlıları ve dalları, katletti ve derisini yüzdü ölülerin. Kendi ağını kurdu, ezilmiş, emdi kanı; kokusu fark edilen av kanı yola çıktı şafakla, ve geri döndüğünde evine kazandığı zaferden ölümün ve acizliğin parçalarıyla sarılmıştı, ve ölüm yorgunluğuyla kazdı en sonunda hüzün törenleri altında kendi izlerini. Yaşayanların evi öldü. Cüruf, parçalanmış damlar, lazımlıklar, solucanların yediği sokaklar, mağaralar paketlenmiş gözyaşlarıyla insanın. - İşte böyle yaşayacaksın, emretti Ferman. - İliğine kadar çürüyeceksin, dedi Şef. - Kirlisin sen, yargıladı Kilise. - Çamurun içinde yat, dedi onlar sana. Ve bazıları uyandırdı külü hükmetmesi ve karar vermesi için, insanın çiçeği vururken bunun için inşa edilmiş duvarlara. İhtişamın ve taşın sahibiydi mezarlık. Sessizlik herkese ve yüksek, sivri bitkinin biçimlenişine. Nihayet buradasın, nihayet bırakıyorsun bize o kekre yabanıllığın ortasında bir deliği, nihayet dinleniyorsun kaskatı arasında yarıp geçemeyeceğin duvarların. Ve her gün eridi çiçekler kokulardan bir akıntı gibi ölülerin ırmağıyla birlikte. Hayatın dokunmadığı çiçekler düştü bıraktığın o mezarın üzerine. |
05-10-2009, 02:06 PM | #496 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dünya, Altından Yapılmış Büyük Bir Şirkete Dönmüşse Eğer
Dünya, altından yapılmış büyük bir şirkete dönmüşse eğer duyulur ansızın dünyanın yüreğinin çarptığı |
05-10-2009, 02:06 PM | #497 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Teşekkür Edilme: 355 Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57823
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Düğün Maddesi
Uzanarak yayılmış, titreyen ve soluyan ve beyaz, ve meme uçları ayrılmış iki sayı gibi ve bacakların gül kızılı buluşması cinselliğinin gecesel kirpiklerini kırpıştırdığı yerde bakıyorum kağıttan ve aydan bir kıza, kabuksuzum ya da çiçeksiz bir kiraz ağacı gibi düzüm, sıra dışıyım, bağnazım, damarlı ve tükürüklü ve parmaklı ve testisli. Solgun, oynak, battığını hissederim ağzımda sözcüklerin, boğulmuş çocuklar gibi sözcükler, ve yola çıkar, ve dişler gemilere dönüşür, ve sulara ve alevler içindeki enlemlere. Bir kılıç ya da bir ayna gibi yatıracağım onu, ve öldüresiye ayıracağım onun korkunç bacaklarını, ve ısıracağım kulaklarını ve damarlarını, ve kapalı gözlerle çekilmesi için bırakacağım onu, yeşil tohumdan koyu bir ırmakta. Gelincik ve yıldırım taşkınıyla basacağım onu, dizini, dudaklarını, iğnelerini sarmalayacağım, ağlayarak gireceğim derisinden içeri, ağır ağır, ve suçlu güçle ve kanla ıpıslak saçla. Soluk alış ve tırnaklar arasında kaçmasını sağlayacağım, hiçbir zaman, hiçbir şeye, tırmanarak o yavaş iliğe ve oksijene, yapışarak anılara ve nedenlere yalnız bir el gibi, aciz tuzdan bir tırnağı oynatan kesilmiş bir parmak gibi. Uyuyarak koşacak deriden yolları kül grisi kauçuktan ve külden bir ülkede, bıçaklarla ve çarşaflarla ve karıncalarla savaşarak, ve kendisinde batan ölmüş gözlerle, ve kör balıklar ya da koyu sudan bilyeler gibi kayan siyah maddeden damlalarla. |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|