www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Her Telden > Korku Odası > Efsaneler ve Korku Hikayeleri

Efsaneler ve Korku Hikayeleri Şehir efsaneleri, geçmişteki inanılmaz olaylar, tarihi değiştirecek nitelikteki efsaneler.. Günümüzden gerçek olaylar veya anlatılanlar.. Daha fazlası için içeriye bi göz atman gerekli

CevaplaCevapla
 
Konu Seçenekleri Görünüm Şekli
Eski 01-07-2007, 04:38 PM   #1
DHeMLy-CHaY
Forum Kalfası
 
DHeMLy-CHaY 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Oct 2005
Nerden: Dünyada Bir Yerde
Yaş: 38
Mesajlari: 7,226
Teşekkür Etme: 547
Teşekkür Edilme: 425
Teşekkür Aldığı Konusu: 271
Üye No: 3561
Rep Power: 3083
Rep Puanı : 28119
Rep Derecesi : DHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond reputeDHeMLy-CHaY has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen .::İz Bırakan Türk komutanları::.





Arif bey (Ayıcı) (1882 - .... )


1882 yılında Adana'da doğdu. Ordu Kurmay Başkan Yardımcısı, Kurmay Yarbay Arif Bey, Mustafa Kemal ile birlikte Milli Mücadele'yi başlatmak için Samsun'a giden 19 kişiden birisiydi.


Ordu komutanlığı yaptığı sırada çadırında ayı beslediği için "ayıcı" diye anılan Arif Bey, 1923'te Eskişehir milletvekili seçildi.


İstiklal Harbi'nde tümen komutanı olarak görev yapan Kurmay Başkan Yardımcısı Yarbay Ayıcı Arif Bey, İzmir'de ortaya çıkarılan Atatürk'e suikast girişimine katıldığı iddiasıyla İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve asıldı.

--------------------------------------------------------------------------------

19 Mayıs günü Samsun'a çıkan 19 kişi.

Mustafa Kemal Paşa
Albay Refet (Bele)
Kurmay Başkanı Albay Kazım (Dirik)
Kurmay Başkan Yardımcısı Yarbay (Ayıcı) Arif
Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede)
Sağlık Başkanı ve yardımcısı Albay İbrahim Tali Öngören
Dr. Refik Saydam
Binbaşı Kemal (Doğan)
Emir Subayı Teğmen Hayati
Başyaver Cevat Abbas (Gürer)
Yüzbaşı Mümtaz
İsmail Hakkı
Emir Subayları Yüzbaşı Ali Şevket
Teğmen Muzaffer
Karargâh Komutanı Yüzbaşı Mustafa
İaşe Subayı Yüzbaşı Abdullah
şifreci kâtipler Faik
ve Memduh ve Şifre Yardımcısı Üsteğmen Hikmet (Gerçekçi).

Artuk Bey ( .... - 1091)


Anadolu'nun fethine katılan Türk kumandanlarının en büyüklerinden biri. Eksik Bey'in oğludur. Malazgirt zaferinden (1071) sonra, Kutalmışoğlu Süleyman-Şah'ın emrinde Anadolu fethine katıldı. Yeşilırmak vadisini Bizanslılar'dan Artuk Bey fethetti, ancak kendini Süleyman Şah'a sevdiremedi. Süleyman Şah, Büyük Selçuklu Hakanı Melik Şah'a şikayet ederek, Artuk bey'in fethettiği Anadolu bölgesini, kendi dayısı Danişmend Gazi'ye verdi. Artuk Bey, Süleyman Şah'a büyük kin besledi, öcünü almak için fırsat kolladı. Bir ara Umman'ı (Güney-Doğu Arabistan) fethedip Selçuklu devletine katan Artuk Bey, 1083'te Diyarbakır'ı Bizans'tan alıp buraya yerleşti. Anadolu Fatihi ve ilk Türkiye hükümdarı Sultan Süleyman Şah, Suriye'yi kuzeni Sultan Tutuş'tan (Alp-Arslan'ın küçük oğlu) almak üzere harekete geçti. Haleb yakınlarında iki Selçuklu hükümdarının kardeş meydan muharebesinde Artuk bey, Sultan tutuş'un tarafına geçerek dengeyi bozdu. Anadolu Fatihi, bu meydan muharebesinde öldü (3.6.1086). Sultan Tutuş, bu hizmetine karşılık Artuk bey'e Filistin valiliğini verdi, bu görevde yaşlı olarak öldü. Artuk Bey'in 5 oğlu, devrin tanınmış Türk kumandanlarıdır.


Özdemir Paşa ( .... - 1561)


Mısır Çerkez Memlüklerinden olan Özdemir Paşa, ünlü bir Türk kumandanıydı. Osmanlı Devleti hizmetine girdikten sonra, 1538 yılında Hadım Süleyman Paşa'nın Hint seferine katıldı. Bu sefer sonunda Yemen'de kaldı ve Sancakbeyi oldu, Sana'yı aldı. Daha sonra Yemen Beylerbeyi olan Özdemir Paşa, Osmanlı Devletine isyan eden ve Üveys Paşa'yı öldüren Pehlivan Hasan'ın isyanını bastırdı. Habeş Beylerbeyliği de yapan Özdemir Paşa, 1561 yılında Sana'da öldü.


Gedik Ahmed Paşa ( .... - 1482)


Gedik Ahmed Paşa Sırbistan'da doğdu. Sultan İkinci Murad döneminde, iç oğlanı olarak saraya girdi ve Fatih Sultan Mehmed zamanında askeri rütbe ile saraydan çıkıp, kısa bir süre Rum beylerbeyliği yaptı. 1462'de İshak Paşa'nın yerine Anadolu beylerbeyliğine getirildi. İlk büyük askeri başarısını, 1461'de Koyulhisar'ı fethederek sağladı. 1469 yılında Karaman Ereğlisi ve Akhisar'ı fethedip, Fatih Sultan Mehmed'in oğlu Şehzade Mustafa'yı Karaman valisi olarak Konya'ya yerleştirdi. Ertesi yıl Eğriboz'un fethi ile sonuçlanan sefere katıldı.

Aynı yıl Anadolu Beylerbeyliğinden ayrıldı ve vezirlik rütbesini aldı. 1471'de Alaiye'yi, ertesi yıl İçel ve Karaman'da Silifke, Mokan, Gorigos, Gülek ve Lülye'yi ele geçirdi. Karamanoğlu Pir Ahmed ve kardeşi Kasım Bey'i yenilgiye uğrattı. Otlukbeli Meydan Savaşı'nın, Osmanlı zaferi ile sonuçlanmasında önemli rol oynadı. Gedik Ahmed Paşa, 1474'te idam edilen Mahmud Paşa'nın yerine vezir-i azam oldu. Karaman ve İçel'deki askeri faaliyetlerini, düşman eline geçen Ermenek, Manyan ve Silifke hisarlarını geri alarak sürdürdü. 1475'te Kefe, ardından Sulak ve Azap'ı zaptedip, Menkup'u kuşattı. 1477'de Arnavutluk'taki İşkodra seferine çıkmayı kabul etmeyen Gedik Ahmed Paşa, görevinden alınarak Rumelihisarı'nda hapsedildi.

Hersekzade Ahmed'in arabuluculuğu ile serbest bırakılıp, Kaptan-ı Deryalığa ve aynı zamanda Avlonya sancakbeyliğine getirildi. 1479'da Ege'de Kefelonya, Zanta ve Ayamavra'yı zaptetti. Fatih Sultan Mehmed, bir donanma ile 1480 yılında Gedik Ahmed Paşa'yı Otranto'ya gönderdi. Otranto'yu Ağustos 1480'de fetheden Gedik Ahmed Paşa, İtalya'da yeni fetihler için hazırlanırken Fatih Sultan Mehmed'in ölüm haberini aldı.


Yeni padişah olan Sultan İkinci Bayezid'den destek istediyse de kendisi geri çağrıldı. 1481 yılında Sultan İkinci Bayezid ile Cem Sultan arasındaki savaşa son anda yetişerek, Sultan İkinci Bayezid'ın savaşı kazanmasında önemli rol oynadı. Buna rağmen, Sultan İkinci Bayezid, Cem Sultan taraftarı olduğunu düşündüğü Gedik Ahmed Paşa'yı hapse attırdı. Kapıkullarının ayaklanmasından sonra serbest kaldı.

Cem olayından ötürü uzun süredir hareketlerinden endişe edilen Gedik Ahmed Paşa, Sultan İkinci Bayezid'in emriyle 18 Kasım 1482'de Edirne'de, boğdurularak öldürüldü.

Selahaddin Eyyubi (1138 - 1193)


Mısır, Suriye, Yemen ve Filistin sultanı ve Eyyubi hanedanının ilk hükümdarı. Kudüs’ü Haçlılardan alarak (2 Ekim 1187) kentte 88 yıl süren Frank işgaline son vermiş, Hıristiyanların misilleme olarak düzenledikleri III. Haçlı Seferi’ni etkisiz hale getirmiştir.


Babası Necmeddin Eyyub, Selçuklu emiri İmadeddin Zengi’nin hizmetinde görevliydi. Baalbek ve Şam’da büyüyen Salaheddin iyi bir din eğitimi aldı. Askeri yaşamı Zengi’nin oğlu ve ardılı Emir Nureddin’in komutanlarından, amcası Asadeddin Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başladı. Şirkuh’un, Mısır’ın I. Haçlı Seferi sonucunda kurulan Latin-Hıristiyan devletlerinin eline geçmesini önlemek amacıyla düzenlediği üç sefer sırasında, Kudüs’ün Latin kralı I. Amalricus, Mısır’ın Fatımi halifesinin güçlü veziri Şavar ve Şirkuh arasında karşılıklı bir mücadele gelişmişti. Salaheddin Şirkuh’un ölümünden ve Şavar’ın öldürülmesinden sonra, henüz 31 yaşındayken hem Suriye birliklerinin komutanlığına, hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine atandı (1169).

1171’de Mısır’da Şii Fatımi halifeliğine son vererek Sünniliğe dönüldüğünü ilan eden Salaheddin Eyyubi böylece Mısır’ın tek yöneticisi durumuna geldi. Bir süre için kağıt üzerinde Emir Nureddin’in vasalı olarak kaldıysa da bu ilişki Suriye emirinin 1174’te ölmesiyle sona erdi. Mısır’daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Salaheddin, Nureddin’in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük, ama çok disiplinli bir orduyla Suriye’ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçerek, 1174’ten 1186’ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır’daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti. Zamanla sahtekarlık, ahlaksızlık ve gaddarlıktan uzak, cömert, erdemli, ama kararlı bir hükümdar olarak ünlendi. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmelini sağladı.

Salaheddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini de kendi lehine çevirmeyi başardı. 1187’de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Düşmanlarının tümüyle yoksun olduğu komuta yeteneğiyle 4 Temmuz 1187’de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir Haçlı ordusunu, Kuzey Filistin’de Taberiye yakınındaki Hattin’de sıkıştırdı ve bir hamlede yok etti. Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı’nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Caesarea, Nablus, Yafa ve Aşkelon üç ay içinde düştü. Salaheddin Haçlılara en büyük darbesini ise 88 yıl Frankların elinde kalan Kudüs’ü 2 Ekim 1187’de teslim alarak indirdi.

Salaheddin’in başarısına düşen tek gölge Sur’un ele geçirilmemesiydi. 1189’da Haçlı işgali altında yalnızca üç kent kalmış, ama sağ kalan dağınık Hıristiyanlar zorlu bir kıyı kalesi olan Sur’da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı. Kudüs’ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılar yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. III. Haçlı Seferi çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekti.

III. Haçlı Seferi uzun ve tüketici oldu. I. Richard (Aslan Yürekli) tartışmasız askeri dehasına karşın hiçbir sonuca ulaşamadı. Haçlılar Doğu Akdeniz’de ancak güvensiz bir toprak parçasına tutunabildiler. Kral Richard Ekim 1192’de dönüş için yelken açtığında savaş sona ermişti. Salaheddin başkent Şam’a çekildi. Uzun seferler ve at üstünde geçen günlerden sonra çok yaşamadı. Akrabaları imparatorluğu paylaşırken, arkadaşları Müslüman dünyasının en güçlü ve en eli açık hükümdarının, mezarını yaptırmaya yetecek para bırakmadığını gördüler.

Oruç Reis ( .... - 1518)


Türk denizcisi Oruç Reis, Ebu Yusuf Nurullah Yakub'un oğludur. Yunanca, Arapça, İtalyanca, İspanyolca ve Fransızca öğrendi. Kardeşi İlyas Reis ile birlikte denizciliğe başladı. Rodos şövalyelerine esir düştü. Esirlikten kurtulunca, Memlüklü Sultanı Kansu Gavri'nin hizmetine girdi. Mısır donanması ile birlikte İskenderun Körfezi'nde bulunduğu sırada Rodosluların saldırısına uğradı. Korkud Çelebi'nin verdiği bir gemi ile korsanlığa başladı. İtalya kıyılarını yağmaladı.

Yavuz Sultan Selim padişah olunca, Anadolu kıyılarını bırakarak İskenderiye'ye gitti. Cerbe adasına yerleşti. Kardeşi Barbaros Hayreddin Paşa burada kendisine katıldı. Yaptığı deniz savaşları ile ünü bütün Batı Akdeniz'e yayıldı. İspanyol gemileri ile yaptığı savaşta bir kolunu kaybetti. Yavuz Sultan Selim'e hediyeler gönderdi. Yavuz Sultan Selim ise ona elmas kabzalı iki kılıç ve iki gemi gönderdi.

Cezayir şehri halkı, kendilerini İspanyollardan kurtarması için Oruç Reis'e başvurdu. Oruç Reis, Cezayirlilerin bu çağrısı üzerine 1516'da Cezayir üstüne yürüdü. Cezayir'in Oruç Reis'in eline geçmesini istemeyen İspanyollar, şehri almak istedilerse de başarılı olamadılar. Tlemsen'e yerleşen Oruç Reis, İspanyolların ve onlarla işbirliği yapan yerlilerin saldırılarına altı aydan fazla dayandı.

Daha sonra yanında kalan kırk kadar adamı ile İspanyol hatlarını yardı. Arkasından gönderilen Garcia de Tineo kumandasındaki İspanyol donanması ile Salado ırmağında yapılan savaşta, 1518 yılında Cezayir'de öldü.

Baltacı Mehmet Paşa (1662 - 1712)


Baltacı Mehmed Paşa, Osmancık'ta doğdu. Genç yaşta ilim merakı ile Trablus, Tunus ve Cezayir'e kadar gitti. Daha sonra İstanbul'a döndü ve akrabalarından Hacı Sefer Ağa vasıtası ile saraya girdi. Burada önce baltacı oldu. Güzel sesli olduğundan musikiye heveslendi ve müezzin olup "Mehmed Halife" namını kazandı.

Katipliğe heveslenen Baltacı Mehmed Paşa, yazıcılığa ve 1703 Aralık ayında mirahurluğa tayin edildi. 1704 yılının Kasım ayında kaptan-ı derya, 21 Aralık 1704'te de sadrazam oldu. 3 Mayıs 1706'ta azledilip Sakız'a sürüldü. Daha sonra Erzurum valiliğine ve Sakız muhafızlığına getirildi.1709 yılının Ocak ayında Halep valiliğine atanan Baltacı Mehmed Paşa, 18 Ağustos 1710'da tekrar sadrazam oldu. Serdar-ı Ekrem olarak Rus seferine çıktı.

Prut Savaşı sırasında, Deli Petro'nun etrafını sarmışken, Çariçe Birinci Katarina'nın araya girmesi üzerine barışı kabul etti. Dönüşte azledilerek (Kasım 1711) önce Midilli'ye, daha sonra ise Limni adasına sürüldü. 1712 yılında Limni adasında vefat ettiğinde 50 yaşındaydı.

Kazım Karabekir (1882 - 1948)



Kurtuluş savaşı komutanlarından Kazım Karabekir İstanbul'da doğdu. Mehmed Emin Paşa'nın oğludur. İlköğrenimini İstanbul, Van, Harput ve Mekke'de tamamladıktan sonra, 1896'da İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi'ni, 1899'da Kuleli Askeri İdadisi'ni, 1902'de Harbiye Mektebi'ni ve 1905'te de Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni bitirerek yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı.

İki yıllık kıta stajını Manastır'da yaptı. İttihat ve Terakki'nin Manstır örgütünün kurulmasına katıldı. 1907'de kolağası (önyüzbaşı) rütbesi alarak İstanbul Harbiye Mektebi, tabiye öğretmen vekilliğine atandı. İttihat ve Terakki İstanbul örgütünün kurulmasında görev aldı.

II. Meşrutiyet'ten sonra Edirne'de II. Ordu 3. Fırka (tümen) erkân-ı harfliğine (kurmaylığına) atandı. 31 Mart 1909 ayaklanmasında Hareket Ordusu'nda görev aldı. 1910 Arnavutluk ayaklanmasının bastırılması harekâtında çalıştı. 14 Nisan 1912'de binbaşılığa yükseldi. Balkan Savaşı'nda Trakya sınır komiseri olarak görev yaptı. 1914'te kaymakam (yarbay) rütbesiyle Birinci Kuvve-i Seferiye komutanlığıyla İran ve ötesi harekâtıyla görevlendirildi. Bir süre sonra İstanbul Kartal'da 14. Fırka komutanlığına atandı ve Çanakkale'ye gönderildi. Kerevizdere'de Fransızlar'a karşı üç ay savaştıktan sonra miralaylığa (albay) yükseldi. Buradan, İstanbul'da I. Ordu erkân-ı harbiye başkanlığına, sonra Galiçya'ya gidecek ordunun ve ardından Mareşal Von der Goltz'un erkân-ı harbiye başkanlığına atanarak Irak'a gitti. 1916'da Kutü'l-Amare'yi kuşatan 18. Kolordu komutanlığına getirildi ve burayı aldıktan sonra Irak'ta İngilizler'le çarpıştı. 1917'de Diyarbakır'daki 2. Kolordu komutanlığına getirildi ve Van, Bitlis, Elaziz (Elazığ) cephelerindeki II. Ordu komutanlığına vekâlet etti. 1918'de Erzincan ve Erzurum'u Ermeniler'den ve Ruslar'dan geri aldı. Ardından Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerini ve Karakilise'yi (Karaköse) kurtardı. Aynı yıl mirliva (tümgeneral) oldu.

Mondros Mütarekesi sırasında sadrazam olan Ahmed İzzet Paşa'nın erkân-ı harbiye-i umumiye reisliği (genelkurmay başkanlığı) önerisini kabul etmeyerek Anadolu'da görev almak istedi. Önce Tekirdağ'daki 14. Kolordu komutanlığına, ardından da Erzurum'daki 15. Kolordu komutanlığına atanmasını sağlayarak Nisan 1919'da göreve başladı. Hazırlıkları yapılan Erzurum Kongresi'nin toplanmasında önemli rol oynadı. Kurtuluş Savaşı'nda Edirne milletvekilliği ve Doğu cephesi komutanlığı yaptı. Ermeniler'in eline geçen Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerini geri alarak 15 Kasım 1920'de Ermeni ordusunu kesin olarak yendi. Ermeni hükümetiyle Ankara hükümeti adına Gümrü Antlaşması'nı imzaladı. Kars'ın alınmasıyla ferikliğe (korgeneral) yükseldi. Rus Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti ve Kafkasya hükümetleriyle Kars Antlaşması görüşmelerini yürüttü. Kurtuluş Savaşı'nın bitiminden sonra I. Ordu müfettişliğine atandı, 1923'te İstanbul milletvekili oldu. 1924'te, TBMM'deki Dörtler Grubu'nu destekledi. Ardından askerlikten ayrılarak Halk Fırkası'ndan istifa etti. 17 Kasım 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın başkanlığına seçildi. Parti 3 Haziran 1925'te Şeyh Sait ayaklanması nedeniyle kapatıldı. Karabekir Mustafa Kemal Paşa'ya karşı yapılan İzmir suikasti ile ilgili görülerek bazı partililerle birlikte yargılandıysa da beraat etti. Siyasi yaş***** on iki yıllık aradan sonra, 6 Ocak 1939'da İstanbul milletvekili olarak devam etti. 1946'da TBMM başkanlığına seçildi ve bu görevde iken öldü (26 Ocak 1948).


Piri Reis ( .... - 1554)


Osmanlı denizci. Dünya haritaları ve denizcilik kitabıyla tanınmıştır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. 1465-1470 arasında Gelibolu'da doğdu. Kahire'de öldü. Asıl adı Muhiddin Pirî'dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed'in oğlu ve ünlü Osmanlı denizcisi Kemal Reis'in yeğenidir. Akdeniz de korsanlık yapmakta olan amcasının yanında yaklaşık 1481'den sonra denize açıldı. 1487'de onunla birlikte İspanya'daki Müslümanlar'ın yardımına gitti. 1491-1493 arasında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına ve Güney Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldı. Amcasıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hizmetine girerek 1499-1502 Osmanlı-Venedik Savaşı'nda bir savaş gemisinde kaptanlık yaptı. 1511'de amcasının ölümü üzerine Gelibolu'ya çekilerek Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) üzerinde çalıştı ve 1513'te bir dünya haritası çizdi. 1516 Mısır seferinde Osmanlı donanmasında kaptan olarak savaştı. 1517'de ilk çizdiği haritayı I. Selim'e (Yavuz) sundu. 1521'de Kitab-ı Bahriye'yi tamamladıktan sonra 1522'de Rodos seferine katıldı.1524'te sadrazam Makbul İbrahim Paşa'yı Mısır'a götüren gemiye kılavuzluk etti. Sadrazamın ilgilenmesi üzerine 1525'te Kitab-ı Bahriye'yi yeniden düzenleyerek onun aracılığıyla I. Süleyman'a (Kanuni) sundu. 1528'de çizdiği ikinci haritasını da padişaha armağan etti. 1528'den sonra güney denizlerinde görev yaptı. Portekizlilerin Aden'i alması üzerine Süveyş'teki Osmanlı donanmasına kaptan atanarak 26 Şubat 1548'de Aden'i geri aldı. 1552'de önemli bir Portekiz üssü olan Maskat'ı ve ardından Kişm Adası'nı alarak Hürmüz Kalesi'ni kuşattı. Portekizliler'in Basra Körfezi'ni kapatmak istediklerini duyarak kuzeye yöneldi. Katar Yarımadası'na, Bahreyn Adası'na egemen olarak Mısır'a geçti. Donanmayı Basra Körfezi'nde bıraktığı için sefer sırasında kendisinden yardımını esirgeyen Basra Valisi Kubâd Paşa'nın da girişimleriyle suçlu görülerek idam edildi. Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı olan Pirî Reis, korsanlık günlerinden başlayarak gezip gördüğü yerleri yabancı kaynaklardan da yararlanarak tarihi ve coğrafi özellikleriyle birlikte kitabında anlatmış ve haritalarını çizmiştir. Kitab-ı Bahriye'nin nazımla yazılan ve denizcilikle ilgili tüm bilgilerin toplandığı başlangıç bölümünde, genel açıklamalardan sonra Ege ve Akdeniz adaları tanıtılarak, denizle ilgili gözlem ve deneyim önemi vurgulanır. Fırtına, rüzgâr çeşitleri, pusula ve haritanın tanımından sonra dünyayı kaplayan denizler ve karaların oranı belirtilir. Portekizliler'in denizcilikteki ilerlemeleri ve keşifleri, Çin Denizi, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki rüzgârlar, Basra Körfezi, Atlas Okyanusu ayrıntılı biçimde anlatılır. Düz yazı ile anlatımın başladığı haritalı bölüm asıl metni oluşturur. Bu bölümde Çanakkale Boğazı'ndan başlayarak Ege Denizi kıyı ve adaları, Adriyatik denizi kıyıları, Batı İtalya, Güney Fransa, Doğu İspanya kıyılarıyla çevresindeki adalara ilişkin tarihi, coğrafi bilgiler verilerek kuzey Afrika kıyıları, Filistin, Suriye, Kıbrıs ve Anadolu kıyıları izlenerek Marmaris'te tüm Akdeniz'in havzası noktalanır. 1513'te çizdiği ilk haritasında Kristof Kolomb'un 1498'de çizdiği Amerika haritasından, Portekiz ve Arap haritalarından yararlandığını belirtir. Elde kalan parçası Avrupa ve Afrika'nın batı kıyılarıyla Atlas Okyanusunu, Antil Adalarını, Orta ve Güney Amerika'yı gösterir. 1528'de çizdiği ikinci haritasından günümüze kalan parça, büyük bir dünya haritasının kuzey batı köşesi olup Atlas Okyanusu'nun kuzeyini, kuzey ve orta Amerika'nın yeni keşfedilmiş kıyılarını ve Grönland'dan Florida'ya uzanan kıyı şeridini içerir. Adalar ve kıyılar son keşiflere dayalı olarak daha doğru çizilidir. Keşfedilmeyen yerler ise beyaz bırakılarak, bilinmediği için çizilmediği belirtilir. İlk haritadan daha büyük ölçekli ve gelişkin olan ikincisi, teknik olarak döneminin en ileri örneğidir.


Hacı İlbey ( .... - 1364)

Osmanlıların Rumeli fetihlerinde büyük hizmeti geçmiş bir Türk kumandanı olan Hacı İlbey, Balıkesir'de doğmuştur. Karesi Beyi Dursun Bey'e vezirlik yapan Hacı İlbey, Karesi beyliği Osmanlı imparatorluğuna dahil olunca, Osmanlı beylerinden biri haline geldi. Şehzade Süleyman Paşa ile hizmetlerde bulunarak serasker oldu. Konurhisar'ı fethetti. Burayı kendine üs yapan Hacı İlbey, Malkara, İpsala ve Dimetoka'yı aldı.


Osmanlı kuvvetlerinin Edirne'yi almasında, Hacı İlbey ile beraberindeki kuvvetler önemli rol oynadı. Çirmen Savaşı'nda Haçlıları bozguna uğrattı. Efsanevi kimliği ile Osmanlı tarih geleneğinde Rumeli'yi fetheden Osmanlı uç beyleri arasında gösterilen Hacı İlbey, 1364 yılında vefat etti.


Cemal Paşa (1872 - 1922)


Tam adı Ahmet Cemal olan, Paşa 6 Mayıs 1872’de Midilli’de doğdu. 1890'da Kuleli Askeri İdadisini, 1893'de Harbiye Okulunu bitirdi. 1895'de Kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Önce, Genelkurmay I. Şubesinde görev aldı. 1896'da 2. Orduya bağlı Kırklareli İstihkam İnşaat Şubesine atandı. Ertesi yıl Kolağası (ön yüzbaşı) oldu. 1898'de Selanik'teki 3 üncü Orduya, Redif Fırkası (Tümeni) Kurmay başkanı olarak atandı. İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi. Cemiyetin askeri kanadının örgütlenmesi görevini üstlendi. 1905’te Binbaşı oldu. Ertesi yıl Rumeli Demiryolları Müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında, İttihat ve Terakkinin Rumeli’de örgütlenmesinde etkin rol oynadı. Cemiyetin "bölük" adı verilen yerel birimlerini oluşturdu. 1907'de 3. Ordu Kurmay Heyetine atandı. Burada Binbaşı Fethi ( Okyar ) ve Kolağası Mustafa Kemal ile birlikte çalıştı. Babıali Baskını (23 Ocak 1913) olarak bilinen, hükümet darbesinin ardından İttihatçılar başa geçince, İstanbul Muhafızlığına getirildi. Fransız yanlısı olarak bilinen Cemal Paşa, I. Dünya Savaşına girerken, Fransız desteğini kazanmak amacıyla Fransa'ya gitti. Ama siyasal ittifak sağlayamadı ve bunun üzerine, Alman yanlısı Enver ve Talat Paşalarla birlikte, 2 Ağustos 1914'de yapılan Osmanlı-Alman İttifakını destekledi. Osmanlı DevletiI. Dünya Savaşına girmesi üzerine Bahriye Nazırlığının yanı sıra, II. Ordu Komutanı olarak görevlendirildi. Cemal Paşa 1908-1918 döneminde İttihat ve Terakkinin önde gelen yöneticilerindendi. Özellikle "Üç Paşalar İktidarı" olarak ta bilinen, 1913-1918 arasında Osmanlı Devleti'nin iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde etkin rol oynadı. 1917 yılı Aralık ayında İngiliz Generali Allenby'nin ilerlemesi karşısında, Osmanlı ordusunun peş peşe yenilgiye uğraması üzerine, Dördüncü ordu komutanlığı görevinden ayrılarak İstanbul'a geldi. Cemal Paşa, İttihat ve Terakki Fırkasının 1917 yılındaki son olağan kongresinde, merkez-i umumi azalığına getirildi. Talat Paşa kabinesinin istifasından sonra 1-2 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki'nin yedi lideriyle birlikte ülke dışına kaçan Cemal Paşa, önce Berlin, daha sonra da Münih ve İsviçre'ye giderek İttihatçıların yurt dışı faaliyetlerinin düzenlenmesinde önemli roller oynadı. Osmanlı'da yaşayan Arap unsurlarının isyanına sebep olmakla suçlanan Cemal Paşa Divan-ı Harb-i Örfi tarafından gıyaben idama mahkum edildi. Daha sonra Rusya'ya giden Cemal Paşa, Afgan ordusunun modernleştirilmesi için Afganistan'a gitti. Bolşeviklerin siyaset değişikliği ve Hacı Sami Beyin aleyhindeki propagandası sonucu Tiflis'e gitti. Burada yaverleriyle birlikte 21 Temmuz 1922 günü Ermeni teröristler tarafından öldürüldü. Naaşı Erzurum'a getirilerek bu şehirde defnedildi. İttihat ve Terakkinin spor ve kültür etkinliklerini yürüten Türk Gücü Cemiyeti ve Müdafaa-i Milliye Cemiyetinin kurucuları ve yöneticileri arasında yer alan Cemal Paşa'nın, Plevne Müdafaası (1898), Alte Denkmaeler aus Syrien, Palastina und West Arabien (1918; Suriye, Filistin ve Batı Arabistan'daki Eski Anıtlar) ve Cemal Paşa Hatırası 1913-1922 (ö 1923 / Hatıralar, vb 1959,1977) adlı eserleri yayımlanmıştır.


Şahin Bey (1877 - 1920)

Antepli Şahin Bey de İstiklâl Harbinin aziz şehitlerindendir. Tek başına düşmana meydan okumuş, "Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez." demiştir. Bu kahramanın hayatı, fedakarlıklarla doludur ve yeni nesil için ibret levhasıdır. İstiklâl Savaşı'nın büyük kahramanlarından Şahin Bey, 1877 yılında Gaziantep'de doğdu. Asıl adı Mehmed Said'dir. 1899'de Yemen'e er olarak giden Mehmed Said, Yemen cephesinde gösterdiği muvaffakiyet ve kahramanlık üzerine başçavuş oldu. Mehmed Said, 1911'de Trablusgarb harbine gönüllü olarak katıldı, Balkan savaşlarında Çatalca cephesinde savaştı.

Galiçya'da 15. Kolorduda savaşan Mehmed Said, 1917 Ekiminde Sina Cephesinde vazife aldı. Tehlikeli vazifelere gönüllü olarak koşan, vatanperverliği, ahlakı ile dikkatleri üzerinde toplayan Mehmed Said'in rütbesi teğmenliğe yükseltilti. 1918 yılında İngilizlerle Sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düştü. Mısır'daki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı başlarına kadar esir olarak kalan Mehmed Said, ateşkesden sonra serbest bırakıldı.

Şahin Bey, 13 Aralık 1919'da İstanbul'a geldi ve Harbiye Nezaretine müracaat ederek vazife istedi. Harbiye Nezareti tarafından Urfa'nın Birecik kazası Askerlik Şubesi Başkanlığına tayin olunan Şahin Bey, İşgal altındaki Antep'in vaziyetini görerek Antep'te kalmaya karar verdi. Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaat ederek vazife isteyen Şahin Bey, heyetin kendisine Kilis-Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine derhal çalışmaya başladı.

Yıllardır evinden, ailesinden, çocuklarından ayrı kalan Şahin Bey, kendisine verilen vatan hizmetinin mesuliyetini omuzuna aldıktan sonra derhal hizmet mahalline koştu. Yıllar sonra döndüğü evinde ise ailesi ve çocukları arasında ancak bir gün kalabildi. 1920 yılı Ocak ayı başlarında köyleri dolaşarak cihadın ehemmiyetini ve faziletini anlatan Şahin Bey, kısa zamanda 200 fedai topladı. Kilis-Antep yolu, Antep harbinin kilit noktasıdır. Ne yapılıp edilmeli Fransızların bu yoldan Antep'teki işgal birliklerine yardım ulaştırmalarına engel olunmalıdır. Şahin Bey kendisine haber gönderen Anteplilere şu cevabı vermektedir: "Müsterih olunuz. Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez!"

5 Kasım 1919'da İngilizlerden işgal hareketini devralan Fransızlar, bir türlü Anadolunun bu güzel beldesini işgale muvaffak olamamakta, şehir halkı, sınırlı imkânlarıyla karşı koymaktadırlar. Fransızlar bütün ümitlerini Kilis'ten gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardır. Fakat, o yolu da Şahin Bey bir avuç serdengeçtisiyle tutmuştur. Şahin Bey ve fedaileri 3 Şubat'ta ve 18 Şubat 1920'de tam donanımlı Fransız birliklerini perişan etmişlerdir. Şahin Bey, zaferin ardından düşman kumandanına gönderdiği mektupta şöyle demektedir: "Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şühedâ kanı karışıktır... Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza."

Sürüyle saldıran düşman kuvvetleri bir avuç yiğit karşısında perişan olmanın şaşkınlığına düşmüşlerdi. Bu şaşkınlık yerini öfkeye terketmiş ve Antep'e ulaşmak düşman kuvvetleri için bir prestij, meselesi olmuştur. Fransız kuvvetleri 25 Mart 1920'de Andorya kumandasında yola çıkar. Bu Fransız küvetleri sekiz bin piyade ve iki yüz süvariden oluşmaktaydı. Ayrıca bu Fransız birliğinde, bir batarya top, 16 Ağır makinalı tüfek, çok miktarda otomatik tüfek ve 4 tank mevcuttu. Kahraman Şahin Bey, ancak yüz kişiyi bulan fedâileriyle düşmanın karşısına dikilmişti. 25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar verdirmiştir.

Şahin Bey gece gündüz uyumuyor, çatışma esnasında her tarafa yetişerek fedailerin manevî kuvvetlerini yükseltmeye çalışıyordu. Sırtındaki kaputu çıkartıp nöbet bekleyen yiğitlerin üzerine örten Şahin Bey, her hareketiyle örnek olmaktaydı. 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyen Şahin Bey, durumun gittikçe kritik hal almasından sonra kendisine geri çekilmeyi tavsiye edenlere şöyle diyordu: "Düşman buradan geçerse ben Ayıntab'a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir."

Çatışmanın 4.günü öğleye doğru Şahin Bey'in yanında 18 kişi kalmıştı. Onların da şehit olmalarından sonra tek başına kalan Şahin Bey, son kurşunu kalıncaya kadar düşman ateşine karşılık vermiştir. Atacak kurşunu kalmayan Şahin Bey, tüfeğini yere çarparak kırmış ve üzerine hücum eden düşmanlara karşı yumruklarını sıkarak karşı durmuştur. Silahsız Şahin Bey'in yanına yaklaşamayan düşman askerleri uzaktan ateş ederek Şahin Bey'i şehit etmişler, ardından süngü darbeleriyle aziz nâşını parça parça etmişlerdir.

28 Mart 1920'de şehit olan Şahin Bey'in ağzından dökülen son söz şu olmuştur. "Allah'ım vatanımı kurtar, alçak düşman! Gel sen de süngüle" Şahin Bey'in şehadet haberi şehre gelince yanık bağırlardan şu mısralar dökülmüştür:

Şahin'i sorarsan otuz yaşında,
Süngüyle delindi köprü başında.
Çeteler toplanmış ağlar başında.
Uyan şahin uyan gör neler oldu.
Sevgili Ayıntab'a Fransız doldu.


Şahin Bey, istiklal meş'alesini tutuşturmuş, onbinlerce Şahinler, tutuşturulan bu meş'aleyi söndürmemek için vargüçleriyle vuruşmaya koşmuşlardır. Şahin Bey'in 11 yaşındaki oğlu Hayri de gönüllü olarak savaşa katılmış ve bütün çatışmalarda yer almıştır.

Şair o yıllarda Ayıntaplılara şöyle seslenmektedir:

"Düşünme arkadaş, Allah büyüktür,
Alamaz bir tek taş Allah büyüktür,
Sen çalış ve uğraş Allah büyüktür.
Sönmesin İslâmın parlak yıldızı..."


Şeyh Şamil (1797 - 1871)

İmam Şamil 1797 yılında Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası bölgenin yerli halklarından Avar Türklerine mensup Dengau Muhammed’dir. 15 yaşında iken at binerek kılıç kuşandı. 20 yaşına geldiğinde iki metreyi aşan boyu ile atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç gibi spor dallarında üstün yetenek sahibi olmuştu.

Öğrenimine bilgin Said Harekani’nin yanında başladı. Daha sonra kayınpederi olan Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki’nin öğrencisi oldu. Kendinden önce İmamet makamında bulunan Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliğini yaptı. Son derece sade ve kanaatkar bir hayatı vardı.

İmam Şamil, muhtelif zamanlarda beş defa evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dini ve siyasi sebeplerle olmuştu. Şamil’in Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine ve Şovanat ismindeki zevcelerinden Ahmed Cemaleddin, Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve Muhammed Kamil isimli altı oğlu ile Fatimat, Nafisat, Necabat, Bahu-Mesedu ve Safiyat isimli beş kızı oldu.

Şamil, İmam yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk iş olarak iç işlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu idari ve askeri teşkilatları yeni esaslara göre tanzim etti. Bir taraftan askeri tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken, diğer taraftan da muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması geliştirmiş, medreselerde eğitime önem verdirmiş, fikir ve sanat alanında da büyük adımlar atılmasını sağlamıştır. Döneminde tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yapılmış, muntazam birlikler halinde askeri teşkilat kurulmuştur.

Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazanmış, ünü kısa zamanda yayılarak, otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından kabul edilmiştir.

İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti.

Ayrıca, her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi, gazavat’ın adı anılması gereken başlıca kahramanları oldular.

Şamil imam seçildiği 1834 yılından 1859 yılına kadar Rusya’nın büyüklüğü ve kudretine rağmen yılmadan mücadeleyi sürdürdü. Kendinden önceki iki imamın döneminde de fiilen 10 yıl savaşlara iştirak ettiğinden durup dinlenmeden cihad ettiği süre tam 35 yılı bulmuştur. Bu süre zarfında Rus kuvvetlerine büyük zayiatlar vermiş ancak kısıtlı sayıdaki asker sayısı da günden güne erimiştir. 1839’da Ahulgo Tepesinde 3.000 mürid ile General Grabbe komutasındaki 10.000’i aşkın üstün donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direnişi harp tarihine geçmiştir. Şamil bu savaşta eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermek zorunda kalmıştır.

Bu dehşet verici savaşlarda sadece insan kaybı olmadı. Ruslar, ancak aylar süren savaşlar sonunda işgal edebildikleri bölgelerde, ağaçları, ormanları yakıp, bir tek canlı yaratık bırakmadan ilerlerdiler.

Savaşlara iştirak eden Rus komutanlarından Milyutin, 80 gün devam eden Ahulgo savaşı hakkında hatıratında şu satırlara yer verir; "Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar dövüşüyorlardı. Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lakin muvaffakiyet için her türlü fedakarlığı göze almış olan Rus kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı katiyyen reddeden dağlılar, hiçbir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu."

Dost ülkelerden hiçbir yardım göremeyen İmam Şamil’in, nihayet elindeki bütün kuvvet kaynakları tükenir ve 1859’un 6 Eylül’ünde Gunip’te Prens Baryatinsky komutasındaki 70.000 kişilik Rus ordusuna, yanında birkaç yüz kişi kalıncaya kadar direndikten sonra teslim olur.

İmam Şamil, aile efradı ve 40 kadar adamı Petersburg’a Çar’ın sarayına götürülür. Rus Çarı II.Aleksandr tarafından sarayın kapısında hayrete düşülecek derecede nazik karşılanır. Çar, babası 1.Nikola’ya ve ihtişamlı ordularına tam otuzbeş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanının bu en büyük kahramanını karşısında görür görmez, yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmekten kendini alıkoyamaz.

İmam Şamil bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra, saygın tutsak olarak esaret yıllarını geçireceği Kaluga’ya gönderilir.

Ancak Şamil ve ailesine esaret çok ağır gelir. İki yıl içinde Şamil’in simsiyah saçları beyazlar. Büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazi’nin karısı Kerimet üzüntüden vereme yakalanarak ölürler.

Aradan ancak on yıl geçtikten sonra Çar, onun Hac’ca gitmesine izin verir. Ancak bir tedbir olarak oğlu Muhammed Şefi’yi alıkoyar ve Hacc’ı ifa ettikten sonra derhal Rusya’ya dönmesini şart koşar.

Şamil, 1870 yılında maiyetindeki adamları ile birlikte Rusya’dan ayrılarak önce İstanbul’a uğrar. Sultan Abdülaziz tarafından karşılanarak sarayda ağırlanır. Şamil’in İstanbul’a uğradığı haberi duyulduğunda şehirde yer yerinden oynamış, halk bu büyük kahramanı görebilmek için saray kapılarına akın etmişti.

Şamil, aşkına düştüğü son menzile bir an evvel varmak için Sultan’ın kendisine tahsis ettiği gemi ile yola koyulur. Cidde limanında Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenlerle karşılanarak Mekke’de Şürefa dairesinde misafir edilir.

Hac sırasında orada bulunduğunu duyan, dünyanın dört bir yanından gelmiş yaklaşık yüzbin müslümanın onu görmek için yarattığı izdiham sonucu, hükümet makamları İmam Şamil’i Kabe’nin üstüne çıkarmak suretiyle bu hayran kalabalığın arzusunu tatmin edebildi.

Şamil, hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine’ye geçer. Medine günlerinde son derece takatten düşer, çektiği büyük ızdırap artık tahammül edilmez bir hal alır ve hastalanarak yatağa düşer.

Bütün hayatını ülkesinin milli bağımsızlığına adayan, askeri dehasını bütün dünyaya ve bizzat ebedi düşmanı Rus yüksek makamlarına dahi kabul ettiren, adını dünya tarihine "gelmiş geçmiş en büyük gerilla lideri" olarak yazdıran İmam Şamil 4 Şubat 1871’de 74 yaşında iken hayata gözlerini yumar.

alıntı
DHeMLy-CHaY Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
CevaplaCevapla


Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1)
 

Mesaj kurallari
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Acik
[IMG] kodlarAcik
HTML kodlari Kapali


Benzer Konular
Konu Konu Baslangic Forum Cevaplar Son Mesaj
Sürgüne açık kapı bırakan anayasa /18 eylül [мα∂ℓιηє] Eskiler (Arşiv) 0 09-18-2007 05:32 PM
Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları Nǿ ŦΞДЯ™ Tarih 119 07-13-2007 08:47 AM
Kuvvet komutanları Tunceli'de / 6 ekim M@D_VIPer Eskiler (Arşiv) 0 10-06-2006 05:07 PM
1000 dolar bahşiş bırakan türk Tathar Elanessé Eskiler (Arşiv) 0 03-24-2006 07:37 PM
Orkun Uçar - Hayal Gücünün Komutanları mathman Eskiler (Arşiv) 0 09-18-2005 07:53 PM

Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 05:57 PM.

Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.