www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Kültür & Sanat > Genel Kültür > Edebiyat

Kapalı konu
 
Konu Seçenekleri Görünüm Şekli
Eski 03-17-2008, 08:12 PM   #1
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2007
Nerden: İstanbul
Mesajlari: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Teşekkür Edilme: 355
Teşekkür Aldığı Konusu: 320
Üye No: 44033
Rep Power: 57820
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen Edebiyat İle İlgili Genel Bilgiler

Antoloji

Edebiyat eserlerinden seçme parçaları bir araya toplayan kitaplara denir. Yunanca'daki "anthos" (çiçek) ile "legein" (toplamak) kelimelerinden türemiştir. İlk antolojileri Eski Yunanlılar derlemişlerdir. Bilinen ilk antoloji M.Ö. II. yüzyılda derlenmiştir. "Çelenk" adındaki bu antolojinin derleyicisi Gadara'lı Meleagros'tur.

I. yüzyılda da, Makedonyalı Philippos buna benzer bir "çelenk" meydana getirmiştir. II. yüzyılda ise, Diagenianus ilk kez olarak "Anthologion" (antoloji) adı altında bir derleme yapmıştır. Hemen hemen aynı sıralarda Sardeis'li Straton da bir şiir antolojisi derledi. Bu saydığımız eserlerin çoğu bugün kaybolmuş bulunmaktadır.

IX. yüzyılda Constantinus Cephalas biraz önce saydığımız eserleri de kapsayan büyük bir antoloji meydana getirdi. Bu antoloji, konulara göre sıralanmıştı. Aynı şekilde konulara göre sıralanmış bir antoloji de, IV. yüzyılın sonlarında, Agathias tarafından derlenmişti.

Batılılar'ın dikkatini çeken ilk Yunan antolojisi 1301 yılında Maximus Planudes'in hazırladığı antoloji oldu. Planudes eserinde Cephalas'ın antolojisini esas tutmuştu. Bu eser ilk olarak Floransa'da yayınlanmıştır (1494). XVII. yüzyılın hemen başlarında da Palatine Yazması adıyla anılan bir başka Yunan antolojisi ele geçirildi.

Heildelberg'de, Palatine Kütüphanesinde bulunan bu yazma bugünkü Yunan antolojisi eserlerinin temeli sayılır. Bu antoloji 15 kitaptan meydana gelmiştir. İçindeki eserler, 2.000 yıllık Yunan örf ve geleneklerini canlandırmaları bakımından, çok önemli sayılırlar. Latin antolojilerinin en önemlisi ise "Codex Selmasianus" adındaki eserdir. Bu antoloji VI. yüzyıla ait eserleri kapsamaktır. Tahminen VIII. yüzyıl başında derlendiği sanılmaktadır. Bu şiirler, 533 yılında "antologia Latina" adındaki eserde toplanmıştı.

---------------------

Aşık Tarzı Halk Edebiyatı

Âşıklar tarafından saz eşliğinde söylenirler. İslamiyet'ten önce başlar ve 15. yüzyıldan itibaren hızla gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. Âşıklar, köy, kasaba dolaşarak şiirlerini okurlar. Âşıklar, usta-çırak ilişkisiyle yetişirler. Doğaçlama, bu türün en büyük özelliğidir.

Koşma

11 heceli dörtlüklerden oluşan, belirli uyak düzenlerine göre kurulan şiir biçimidir. Koşmanın ilk dörtlüğünde 1. ile 3., 2. ile 4. dizeler, kendi aralarında uyaklıdır. Diğer dörtlüklerde, ilk üçer dize kendi aralarında, son dizeler, ilk dörtlüğün son dizesiyle uyaklıdır.

Koşma, genellikle 3-8 dötlükten oluşur. Son dörtlükte genellikle, âşığın adı yer alır. Koşma; aşk, özlem, doğa, toplusal sorunlar, yurt sevgisi gibi konuları işler. Güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt olarak dörde ayrılır.

Güzelleme

Sevilen bir varlığın, sevgilinin, atın, dağın övgüsünü yapan şiir türüdür.

Koçaklama

Yiğitlik, savaş, kahramanlık konularını işler.

Taşlama

Herhangi bir kişiyi yeren, eleştiren ya da toplumdaki sosyal bozuklukları konu edinen şiirlerdir.

Ağıt

Ölen bir kişinin ardından duyulan üzüntüyü anlatan şiirlerdir.

Destan

Gerçeküstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı ya da önemli bir tarihsel olayı övüp yücelten, uzun manzumedir.

Semai

Dörtlük sayısı, kafiye şeması, nazım birimi, konu yönünden koşma ile aynı özelliklere sahiptir. Koşmadan farkı, kendilerine özgü ezgileriyle ve 8'li hece ölçüsüyle söylenir olmalarıdır.

Varsağı

Semainin, Güney Anadolu'da "Varsak Boyu" arasında özel bir beste ile okunan türüne varsağı denir. Varsağı türündeki şiirler, "yüy, bre, hey, behey" gibi ünlemlerle başlar.
--------------------

Binbir Gece Masalları

Arap edebiyatının en güzel eserlerindendir. Gerek eskiliği ve gerekse anonim oluşu, bu masalların hızla yayılmasına yolaçmıştır. Hatta çok sonraları"Binbir Gündüz Masalları" adında başka bir seri de ortaya çıkmıştır. Hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilen masalar arasında "Ali baba ve kırk haramiler" ve "Alaiddin'in sihirli lambası" da yer almaktadır.

Masalların bu adla anılmasının nedeni, bunların kuruluş özelliği ile ilgilidir: Bir sultan, her gece yanına bir cariye alır, ertesi sabah da cariyenin boynunu vurdururmuş. En sonunda sıra vezirin kızına gelmiş. Akıllı vezir, kızının yanına, sözde kardeşiymiş gibi, çok iyi masal bilen birini katmış. Kız, sultandan söz almış: Anlatacağı hikâye bitmedikçe, kendisine dokunulmayacaktır.

Bunun üzerine gündüzleri masalcıdan masal dinleyip, *******i sultana anlatmaya başlamış. Gün doğarken anlattığı masalı ya en merkalı yerinde kesermiş ya da daha merkalı bir diğerine başlarmış. Böylece kitabın yarısına kadar, hemen hiçbir hikaye tamamlanmamış olduğu için, kız da ölümden kurtulurmuş. Sonra da anlattığı masalların sonunu, yine aynı zincirleme usulüyle bu kez geriye dönerek bitirmeye başlarmış. Böylece ölümden kurtulmayı başarmış.

--------------------

Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı

Tasavvuf, Türklerin İslamiyet'i kabulunden sonra Anadolu'da kendini göstermiştir. Tasavvuf düşünürlerine "mutasavvıf" denir. Mutasavvıflara göre, Allah'a bilmeden O'na ulaşılamaz. Dini tasavvufi halk edebiyatı, Allah aşkı, doğruluk, nefse hakim olma, ahlak, toplum gibi konuları işler.

Manzum Eserler

Şiirsel özelliğe sahip, dini tasavvufi halk edebiyatı ürünleridir.

İlahi

Türk Halk Edebiyatı'nda din ve tasavvuf konularında, ezgiyle söylenen şiir türüdür. İlahinin özel bir biçimi yoktur. Koşma, semai biçimlerde olur. 7-8 heceli olanları genellikle dörtlüklerden, 11 ve daha çok heceli olanları ise beyitlerden oluşur.

Nefes

Alevi ve Bektaşi şairlerin, ayinlerde, meclislerde ezgiyle okunan, koşma biçimindeki şiirleridir.

Nutuk

Tarikata yeni giren dervişlere, tarikat derecelerini, tarikat adâbını öğretmek için söylenmiş şiirlerdir.

Deme

Tükmen Alevi Bektaşilerinin, aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği isimdir.

Devriye

Özellikle Alevi-Bektaşi Edebiyatı'nda, tasavvuf düşüncesinin devir kuramını konu edinen şiirlerdir. Destan, koşma, nefes, ilahi gibi biçimlerde yazılırdı.

Şathiye

Tekke şairlerini,n tasavvuf konularını örtülü bir biçimde işledikleri, Tanrı'ya senli benli bir söyleyişle seslendikleri şiir türüdür. Şathiyelerde, dinsel inançlar konu edilinirken yer yer alaycı bir dil kullanılır. İlk bakışta saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği görülür. Şeriata aykırı ya da anlamsız gibi söylenmiş şathiyeler, varlık birliği inancına bağlı türlü görüşleri yansıtır.

Mensur Eserler

Düz yazı (nesir) olarak yazılmış yapıtlardır.

Fütüvvetname

Fütüvvetle ilgili değerlendirmelerin, geleneklerin yer verildiği, fütüvvetin ilkelerini, tarihini, niteliklerini, törelerini konu edinen yapıtlara verilen addır. Bu yapıtlarda, fütüvvetlerin özellikleri açıklanır, fütüvvet yoluna girerken uyulması gereken kurallar belirtilir. Günümüze ulaşan en eski fütüvvetname, 10. yüzyılda mutasavvıf Sülemi tarafından yazılan Arapça Kitab ül-fütüvve'dir.

Silemi, yapıtlarında, füttüvetin kurallarından, yol ve yordamından söz eder; fütüvveti uygunsuz davranışlardan kaçınmak, Tanrı'ya itaat etmek, ahlak üstünlüklerini, güzelliklerini korumak şeklinde tanımlar.

Gazavetname

Türk Edebiyatı'nda, savaşları konu edinen yapıtlara verilen isimdir. Gazavetname ile daha çok din düşmanları üzerine, gazilerin düzenledikleri akın ve savaşları, bu sırada gösterilen kahramanlıkları anlatan yapıtlar kastedilir. Bu kentin ya da bir kalenin alınmasını konu edinen yapıtlara "fetihname", düşmanın yenilgisiyle biten savaşları konu edinenlere ise "zafername" denirse de, bu gibi farklılıklar daha sonra birbirine karıştırılmış ve bunların tümüne birden "gazavetname" denilmiştir.

Menakıbname

Menakıbnamelerde, kahramanların, din ulularının, tarikat büyüklerinin yaşamları, gösterdikleri kerametler yer alır. Kahramanlar, olağanüstü nitelikler taşır, olağanüstü işler yaparlar.

Battalname

Battal Gazi'nin menkıbeleşmiş hayatı üzerine kurulmuş destansal halk hikayesidir. Yapıtta, Battal Gazi'nin tarihsel kişiliği çerçevesinde oluşan menkıbelerin yanısıra, başkalarına ait kahramanlıkların Battal'a mal edilmesi ve hikâyecinin düşsel katkısı ile oluşan; böylece gerçek tarihten iyice uzaklaşan serüvenler anlatılır. Battal'ın adı çerçevesinde oluşmuş iki halk hikayesi vardır: Arapça "Z'at ül-himme" (halk ağızında Zelhimme) ile Türkçe "Battalname".

--------------------

Divan Edebiyatı ve Aruz

XIII. XIX. yüzyıl İslâmi-Türk edebiyatı ve onun şiir ölçüsü.

Divan edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, XIX. yy. ın ortalarına kadar en yaygın edebiyat türü olarak yaşadı, Tanzimat hareketinin sonucunda doğan Tanzimat Edebiyatı'nın etkisiyle hızını kaybetti ve Türk edebiyatının, batı edebiyatı biçimlerini benimsemesiyle sona erdi. Bununla birlikte, günümüzde divan edebiyatının kurallarına uygun şiir yazanlara rastlanır.

DİL

Divan edebiyatının kendine özgü bir dili vardır, buna Osmanlıca deniyor. Bu dilde yazılmış düzyazı ve şiirler halkın konuştuğu dil değildir. Arapça ve Farsça sözcükler ve tamlamalarla yüklü, süslü ve yapmacıklı bir dildir ve ancak o dönemin aydınları tarafından anlaşılabilir.

DİVAN ŞİİRİ VE ARUZ

Divan edebiyatı deyince akla önce divan şiiri gelir, bu edebiyat asıl şiire dayalı olduğu için, çoğu zaman divan edebiyatı ile divan şiiri eşanlamda kullanılmıştır. Divan şiiri belli kurallara ve ölçülere dayanır. Bu ölçülere «aruz» adı verilmiştir. Aruzun, değişik uzunlukta ve âhenkte kalıpları vardır. Bu kalıplar uzun ve kısa hecelerin belirli sayılarda art arda gelmesinden oluşur ve uzun ve kısa hecelerden yapılmış kelimeleri karşılar.

Divan şiirinin temeli beyit, yani ikili dizelerdir. Beyitler arasında anlam birliği bulunması şart değildir. Divan edebiyatında kullanılan biçimler Türk şiirine, Arap ve İran şiirinden geçmiştir. Bu nedenle, divan şiirini anlamak için Arap ve İran dillerini de iyi bilmek gerekir.

DİVAN EDEBİYATI BİÇİMLERİ

Divan edebiyatında kullanılan başlıca biçimler kaside, gazel, rubai, musammat, tercii bent, terkibi bent, kıta ve mesnevidir. Kaside, Arap şiirinin en ünlü biçimidir. Arapça'dan İran şiirine, oradan da Türk şiirine geçmiştir. 30-99 beyit uzunluğunda olmakla birlikte daha kısa veya uzun olanları da vardır. Kasidede ilk iki dize (matla) arasında uyak kurulur, sonraki beyitlerin ilk dizeleri serbest, ikinci dizeleri baştaki iki dize ile uyaklıdır. Kaside beş bölümden oluşur: giriş (nesib), övgü (methiye), gazel, şairin kendini övmesi (fahriye) ve dua (övülen için iyi dilekler). Kasideler genellikle, hükümdarları veya onun yakınlarını övmek için yazılırdı.

Gazel, divan şiirinde en çok kullanılan biçimdir. Araplardan İranlılara, oradan da Türklere geçmiştir. Kural olarak 5-15 beyitten oluşur. Uyaklar tıpkı kasidede olduğu gibidir. Gazel lirik bir şiir biçimidir, aşkın her türlüsünü dile getirmek için yazılırdı.

Rubai, Arapça «dörtlenmiş» anlamına gelir. İran'lı şairlerin icadıdır ve Ömer Hayyam bu türün en ünlü ustasıdır. Rubai dört dizeden oluşur; bunların üçüncüsü serbest, geri kalanı aralarında uyaklıdır; rubai kendine özgü ölçülerle yazılır. Onun için de güç bir tekniği vardır.

Musammat, dize sayılarına göre değişen bir biçimdir. Dörtlükler halinde olanına murabba veya şarkı, beşliklere muhammes, altılıklara müseddes, sekizliklere müsemmen, onluklara muaşşer denir.

Mesnevi, manzum hikâyeler yazmakta kullanılan bir ölçüdür. Beyit beyit yazılır ve her beyitin dizeleri kendi aralarında uyaklıdır. Mevlânâ'nın bu ölçü ile yazılmış ünlü eserinin adı da Mesnevi'dir.



Üç «divan». Üstte, Ali Şir Nevai'nin divanı, talik yazıyla (XVI. yy.); solda, Aski Divanı, talik yazıyla (1491); sağda, Fâni Divanı, talik yazıyla (XVII. yy.). İlki «düz», ikinci «tezhipti», üçüncü ise «minyatürlü» divanlara örnektir.



Divan şiirinin büyük ustası Fuzuli'nin «Hadikat-üs-Süedaa (Mutluluğa Ermişlerin Bahçesi) [7549-1554] adlı divanında yer alan minyatürlerden biri. Fuzuli bu eserinde, peygamberin sözleri ve Kerbelâ Olayı üstüne duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir.

BAZI DİVAN ŞAİRLERİ

Sultan Velet (1227-1312) Fuzuli (1480-1556) Baki (1526-1600) Nefi (1572-1635) Naili (1610-1666) Nedim (1681-1730) Şeyh Galip (1757-1799).

--------------------

Dram

Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne dram denir. Komediler yalnız gülünç, trajediler de acıklı olayları canlandırmak için yazılmıştır. Oysaki yaşam, acıları ve sevinçleriyle bir bütündür. 19. yüzyıl'da Fransa'da, yaşamın hem acıklı hem gülünç yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.

Dram türünün gelişiminde Shakespeare'in önemli katkıları olmuştur. Shakespeare, klasik tiyatronun zaman ve yer birliği kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede içiçe vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının, şiir ile düz yazıyı içiçe kullandığı oyunları, önce Alman romantiklerini, sonra da Fransız romantiklerini etkilemiş, böylece dramın temelleri atılmıştır.

Fransız romantiklerinden Victor Hugo, "Cromwel" adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar: "Dramın özelliği gerçektir. Gerçek, yaratılışta, yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan iki tipin, yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada olan herşey sanatta da vardır."

Dramın Özellikleri

* Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
* Hem acıklı hem de gülünç olaylar, yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
* Olay, tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
* Kişiler, halkın her kesiminden seçilebilir.
* Acı veren olaylar (ölüm gibi) sahnede oluş halinde gösterilebilir.
* Hem şiirle hem de düzyazı ile yazılabilir.

--------------------

Edebiyat Terimleri

Abstre: Bir kitabın özeti.

Acaib-i Seb'a-i Alem: Dünyanın Yedi Harikası. Piramitler/ Mısır, Asma Bahçeler/ Babil, Artemis Tapınağı/ Efes, Zeus Heykeli/ Olimpus, Mozeleum/ Bodrum, Fener/ ıskenderiye, Helyos heykeli/ Rodos.

Akrostiş: Mısra başlarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya bir özel adı gösteren şiir.

Alegori: Bir duyguyu, düşünceyi, kavramı ya da varlığı, başka bir varlık yardımıyla sembolize edip gösterme sanatı.

Anagram: Harfdeş.

Anakiklik: tersinden okununca gene aynı anlamı veren söz ya da cümle.

Asonans: Yarım kafiye.

Barok: Aşırı derecede süslü sanat tutumu.

Biyografi: Bir insanın hayatını anlatan eser.

Burlesk: Kaba, aşırı ve bayağı komiklik.

Cinas: Yazılışı, söylenişi bir, anlamı ayrı olan iki sözcüğü birarada bulundurma sanatı.

Darb-ı Mesel: Atasözü

Didaktik: Amacı birşey öğretmek olan eser.

Egzistansiyalizm: Varoluşçuluk.

Ekspresyonizm: Dışavurumculuk.

Empresyonizm: ızlenimcilik.

Entimizm: ıçtencilik.

Epigrafi: yazıtları inceleyen bilim.

Epilog: Son deyiş.

Epizod: Bir hikayede, şiirde asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay.

Etimoloji: Kelimelerin hangi kökten geldiğini inceleyen bilim.

Fars: Komedinin, sanat yönü yoksul, kaba bir türü.

Fütürizm: Gelecekçilik.

Galat-ı Meşhur: yaygın yanlış.

Haile: Tragedya.

Hamaset: Kahramanlık.

Itnab: Gereksiz yere sözü uzatma.

İcaz: Az sözle çok şey anlatabilmek.

İntak: Hayvanları ya da cansız cisimleri konuşturma.

İroni: Tersini söyleyerek alay etme.

İstiare: ığretileme.

Kinaye: Bir sözün hem gerçek, hem de mecazi anlamıyla kullanılması.

Klasik: Eski Yunan ve Latin sanat ve edebiyatıyla ilgili.

Lirizm: ınsan duygularının çok etkili ve coşkun olarak anlatılması.

Martaval: Hıdırellez sabahı, mani küpünden, niyet edip mani çekerek, niyet sahibine okumak.

Mazmun: Anlam, kavram.

Mecaz: Bir sözün asıl anlamından başka bir anlamda kullanılması.

Nazire: Bir şairin, çok beğendiği başka birine ait bir şiiri model alarak yazdığı şiir.

Nesir: düz yazı.

Nihilizm: Hiççilik.

Pesimizm: Kötümserlik.

Pitoresk: ınsan aklında resim gibi bir hayal uyandırabilen söz ya da yazı.

Pragmatizm: Faydacılık.

Prolog: Öndeyiş.

Pürizm: Dilde arıcılık.

Salname: Yıllık.

Semantik: kelimelerin anlamlarını araştıran bilim.

Septisizm: şüphecilik.

Te'lif: Eser yazmak.

Teşbih: Benzetme sanatı.

Tevriye: Bir sözü iki anlamda kullanma sanatı.

Verizm: Doğruculuk.

Vodvil: Bir tür komedi.

------------------

Egzotik

Yabancı ülkelere ait olanı ifade eder. Bir edebiyat terimi olarak, yabancı ülkelerin insanlarını örf ve adetlerini, tabiatını, manzaralarını konu alan eserlere egzotik, bu tür eserler verme cereyanına da egzotizm denir. Kelime ilk olarak 19. yy'da kullanılmaya başlandı. Pierre Loti'nin Madam Krizantem ve Aziyade adlı romanları, Yahya Kemal'in Çin Kasesi şiiri egzotik türdedir.

------------------

Nobel Edebiyat Ödülü Alanlar

1901, Sully Prudhomme, şair, Fr.
1902, Theodor Mommsen, tarihçi, Alm.
1903, B. Bjørnson, romancı, şair, oyun yazarı Nor.
1904, Frédéric Mistral, şair, Fr. J. Echegaray, oyun yazarı, İsp.
1905, H. Sienkiewicz, romancı, Pol.
1906, Geosuè Carducci, şair, İtal.
1907, Rudyard Kipling, şair, romancı İng.
1908, Rudolf Eucken, filozof, Almanya
1909, Selma Lagerlöf, romancı, İsveç
1910, Paul von Heyse, romancı, oyun yazarı Almanya
1911, Maurice Maeterlinck, oyun yazarı Bel.
1912, Gerhart Hauptmann, oyun yazarı, Almanya
1913, Sir R. Tagore, şair, Hindistan
1914, Ödül verilmedi.
1915, Romain Rolland, romancı, Fr.
1916, V. von Heidenstam, şair, İsveç
1917, Karl, Gjellrup, romancı, Dan.H. Pontoppidan, romancı, Dan.
1918, Ödül verilmedi.
1919, Carl Spitteler, şair, romancı, İsviçre
1920, Knut Hamsun, romancı, Nor.
1921, Anatole France, romancı, Fr.
1922, J. Benavente y Martinez, oyun yazarı, İspanya
1923, William Butler Yeats, şair, İrl.
1924, Wladyslaw Reymont, romancı, Polonya
1925, George Bernard Shaw, oyun yazarı, İrl.
1926, Grazia Deledda, romancı, İtalya
1927, Henri Bergson, filozof, Fransa
1928, Sigrid Undset, romancı, Nor.
1929, Thomas Mann, romancı, Alm.
1930, Sinclair Lewis, romancı, ABD
1931, Eric Axel Karlfeldt, şair, İsveç
1932, John Galsworthy, romancı, İng.
1933, İvan Bunin, romancı, SSCB
1934, Luigi Pirandello, oyun yazarı, İtalya
1935, Ödül verilmedi.
1936, Eugene O'Neill, oyun yazarı, ABD
1937, Roger Martin du Gard, romancı, Fr.
1938, Pearl Buck, romancı, ABD
1939, Frans Eemil Sillanpää, romancı, Fin.
1943, Ödül verilmedi.
1944, J.V. Jensen, romancı, Dan.
1945, Gabriela Mistral, şair, Şili
1946, Hermann Hesse, romancı, İsviçre
1947, André Gide, romancı, denemeci, Fr.
1948, T.S. Eliot, şair, eleştirmen, İng.
1949, William Faulkner, romancı, ABD
1950, Bertrand Russell, filozof, İng.
1951, Pär Lagerkvist, romancı, İsveç
1952, François Mauriac, şair, romancı, oyun yazarı, Fr.
1953, Sir Winston Churchill, tarihçi, hatip, İng.
1954, Ernest Hemingway, romancı, ABD
1955, Halldör Laxness, romancı, İzl.
1956, Juan Ramön Jiménez, şair, İsp.
1957, Albert Camus, romancı, oyun yazarı, Fr.
1958, Boris Pasternak, romancı, şair (ödülü reddetti), SSCB
1959, Salvatore Quasimodo, şair, İtal.
1960, Saint-John Perse, şair, Fr.
1961, Ivo, Andric, romancı, Yug.
1962, John Steinbeck, romancı, ABD
1963, Georgios Seferis, şair, Yun.
1964, Jean-Paul Sartre, filozof oyun yazarı (ödülü REDDETTİ
1965, Mikhail Şoholov, romancı, SSCB
1966, Shumuel Yosef Agnon, romancı, İsrail elly Sachs, şair, İsveç
1967, Miguel Angel Asturias, romancı, Guat.
1968, Kavabata Yasunari, romancı, Jap.
1969, Samuel Beckett, romancı, oyun yazarı, İrl.
1970, Aleksandr Soljenitsin, romancı, SSCB
1971, Pablo Neruda, şair, Şili
1972, Heinrich Böll, romancı, AFC
1973, Patrick White, romancı, Avustralya
1974, Eyvind Johnson, romancı, İsveç Harry Martinson, romancı, şair, İsveç
1975, Eugenio Montale, şair, İtal.
1976, Saul Bellow, romancı, ABD
1977, Vicente Aleixandre, şair, İsp.
1978, İsaac Bashevis Singer, romancı ABD
1979, Odisseus Elitis, şair, Yun.
1980, Czesraw Milosz, şair, ABD
1981, Elias Canetti, romancı, denemeci, Bul.
1982, Gabrial Garcia Márquez, romancı, gazeteci, Kolom.
1983, William Golding, romancı, İng.
1984, Jaroslav Seifert, şair, Çek.
1985, Claude Simon, romancı, Fr.
1986, Wole Soyinka, şair, oyun yazarı, Nijerya
1987, Joseph Brodsky, şair, eleştirmen, ABD
1988, Necib Mahfuz, romancı, Mısır
1989, Camilo José Cela, romancı, İsp.
1990, Octavio Paz, Mexico
1991, Nadine, Gordimer, South Africa
1992, Derek Walcott, Saint Lucia
1993, Toni, Morrison, ABD
1994, Kenzaburo Oe, Japonya
1995, Seamus Heaney, İrlanda
1996, Wislawa Szymborsa, Polonya
1997, Dario Fo, İtalya
1998, Jose Saramago, Portekiz
1999, Günter Grass, Almanya
2000, Gao Xingjian, Çin

------------------

Roman

Bir düzyazı türü olan roman, insan ilişkilerini anlatımıdır diyebiliriz. İnsanın yaşadığı Serüvenler, iç dünyasının gerçekliği; insan-insan, insan-mekan, insan-doğa ilişkileri yaşadığı ortamın özellikleri toplumsal olay ya da olgular ekseninde belli insanlık durumları öne çıkarılarak işlenir.

Romanın burjuva toplumunun bir ürünü olduğu, 18. ve 19. yüzyılda gerçek kimliğine kavuştuğu söylense de; burjuva öncesi dönemde, özellikle Ortaçağ ve Rönesans edebiyatında kimi roman örneklerine rastlamaktayız. Romanın ortaya çıkışında söylenceler, destanlar, kahramanlık öyküleri ve masalları ilk kaynak olarak alabiliriz.

Roman sanatının günlük yaşama dönük soyutlayıcı bakışı öncesinde ise söylenceler, mitolojik öyküler, şövalye ve kahramanlık öyküleri, anılardır. Romana ilk elden kaynaklık eden Pikaresk roman anlayışıyla "yeni bir insan tipi" ortaya çıkarılır. Romandaki ana figür olan "tip" dünyaya ve toplumsal yaşama "aşağıdan yukarıya doğru yönelmiş" bir bakışla bakar, bu eksende gezgin bir ruhla yaşar. Sürekli bir dönüşüm içindedir.

İlk başarılı roman örneğini 17. Yüzyılda Miguel de Cervantes (1547-1616) Don Quijote (1605-1615) adlı yapıtıyla verir. 18. yüzyılda, Cervantes'in açtığı gerçekçi yolda, roman sanatının gelişmesinin ilk öncüleri İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding'in (1707-1754) ürünlerine rastlarız. Gerçeğe, tarihe bağlılıkları romanı olaylar dizisi anlatan, kahramana bu bakımdan anlamlar yükleyen bir tür olarak, diğer türlerden ayrıcalıklı bir yere getirir. 18. yüzyıla gelindiğinde romanın etkinlik alanı genişlerken; yaşanmışlık duygusunun ağır bastığı olayların "hikaye" edilmesiyle de yeni bir dönem başlar.

Daniel Defoe'nün (1660-1731) Robinson Crusoe'de (1719) "ıssız ada"ya sığınan insanın serüvenini anlatmasını roman sanatının gelişimine katkı olarak alabiliriz. Roman sanatının "anılar"ın ötesinde bir edebiyat türü olduğunun, belki de altını en iyi çizen, bir romandır. Ayrıca bu tür bir romanın ortaya çıkış koşullarını da ayrıca değerlendirmek gerekecektir. Çünkü bu yüzyıl bilimde, teknoloji ve toplumsal gelişmelerde birçok şeyin önünü açacak olan bir dönemin başlangıcıdır.

Goethe'nin (1749-1832) Faust'unun (1831) bu süreçte çıkmış olması da önemlidir. Aydınlanma düşüncesi, kuşkusuz, romanın gelişimini de etkilemiştir. Bu anlamda Faust yeniçağın simgesi durumundadır. Romantizmin etkin olduğu bu süreçte aydınlanma romanının ilk nüveleri verilmektedir. Diderot (1713-1784) Rameau'nun Yeğeni'ni (1762-63), J. J. Rousseau (1712-1778) Yalnız Gezerin Hayalleri'ni yazar.

Puşkin (1799-1837) Yüzbaşının Kızı, Lermontov (1814-1841) Zamanımızın Bir Kahramanı romanlarıyla; Victor Hugo (1802-1885) roman külliyatıyla yeni dönemin hazırlayıcı yazarlarındandırlar. Romanda bakış açısının kurulması, anlatım biçiminin belirlenmesi, romanın yapısını oluştururken kahraman, çevre, olay ekseninde gelişen bireysel ve toplumsal durumların romanın bu yapısı içinde yer alış biçimi. . . gibi roman sanatına dair sorunlar 19. Yüzyıl romanıyla gündeme gelir, ele alınır.

Roman kuramının asıl oluşma süreci de bu dönemde başlar. Stendhal (1783-1842), Balzac (1799-1850) Flaubert (1821-1880), Turgenyev (1818-1883), Dostoyevski (1821-1881), Tolstoy (1828-1910), Zola (1840-1902), Henry James (1843-1916), Proust (1843-1916) yüzyılın önemli romancıları olarak öne çıkmaktadırlar. 20. yüzyıla gelindiğinde roman sanatı bireyin zaferi olarak algılanır. İnsanlığın tarihinin dönüm noktalarında varolan bir sanat olarak yerini almıştır. Feodalizmin yıkılıp burjuvazinin ortalya çıkışı bir bakıma romanın da tarihini yazıyordur.

Romanın gelişme çizgisi bu eksende yerini bulur. 19. yy. romanı bunun kanıtıdır. Yeni yüzyıl ise roman sanatı adına arayışlar, buluşlar, yenilikler getirir. Yeni anlatım yolları, teknikler denenir. Roman, edebiyat ortamlarında kabul gören bir tür olur. Yenilikçi bir roman anlayışının öncülerine yüzyılın başlarında rastlamaktayız : V. Woolf (1882-1941), J. Joyce (1882-1941), Kafka (1883-1924), W. Faulkner (1897-1962), D. H. Lawrence (1885-1930).

Bir yanıyla yazınsallığı ön plana alan, gerçekçiliğe yeni bir boyut getirerek, romana yeni anlatım olanakları sağlayan Yeni Roman akımının ortaya çıkması, özellikle A. Robbe-Grillet, N. Sarraute, M. Butor, C. Simon gibi yazarların bu akım ekseninde ürün vermeleri; öte yanıyla da G. G. Marquez öncülüğünde Latin Amerika Romanı yüzyılın gündemine şu yazarlarla girer : Miguel Asturias, Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Julio Cortazar, Jorge Amado, Isabel Allende, Cabrera Infante, Manuel Scorza, Vascancelos, Manuel Puig.

Romancı Kimdir?

Romancı edebiyat ortamıyla beslenen; varoluşunu bu ortamın ve yaşamın gelişme koşullarına göre biçimleyen sanat insanıdır. Yaşam gerçekliğiyle yazı gerçekliğini buluşturmada romanın ne olduğu sorusunu sorarak, sorgulamasını yaparak yola çıkandır da bir bakıma. Kendi roman dünyasını kurmak için bu tür bir hesaplaşmayı yapabilendir, bunu göze alabilen edebiyat insanıdır demeliyiz.

Kuşkusuz bu da romancıyı romanın tarihini bilmeye, okumaya, bunu sorgulamaya itecektir. Bilme ve sorgulama süreci onun için bir nevi "roman okulu" dur. Bu süreç sonrasında da neyi, nasıl yazacağı sorusunu kendisine sorarak yola çıkar. Edindiği birikim, deneyimler önemlidir. Dönemin tarihsel, toplumsal gerçekliğiyle bireyin serüveni bütün boyutlarıyla onun gözlemevindedir.

Romancı, kurduğu roman dünyası ile okura yeni bir evren sunandır. Özgün, yeni; anlamı, boyutu, derinliği olan bir yapıtı ortaya koyandır. Düşündürttüğü kadar yol aldırandır da. Roman yazarının eylemselliği de işte burada yatar. Onun roman/romancı kavrayışı okur katında karşılığını bulduğunda katılım, hatta yeniden yazım süreci başlar. Bu açıdan roman yazarı, bir maestro olmasa da; Adalet Ağaoğlu'nun deyimiyle: "insanı, onun sınıfsal, toplumsal konumu içindeki ilişkilerini, bu ilişkilerin karmaşıklığını ve çelişkilerini kavramak, kavradığını yeni bir yorumla yeniden üretmek; dışarıdan hemen görünmeyen insan gerçekliklerini ışıklandırmak zorunda" olan edebiyat insanıdır.

Romanın Teknik Sorunları

Roman sanatı, bugün geldiği noktada kendi kuramını/teorisini oluşturabilmiş ender edebiyat türlerindendir. Bu da, romanın toplumun dinamiğini yakalayan bir tür olma özelliğini gösterir bize. Bu gelişme çizgisinde, 20 yy. 'da roman türlerinin zenginliğinden söz edebiliriz: Macera romanı, gezi romanları, aşk romanları, evlilik romanları, aile romanları, oluşum romanları, gelişim romanları, eğitim romanları, sanatçı romanları, devlet romanları, tarihi romanlar, köy romanları, büyükşehir romanları, kasaba romanları, ütopya romanları, anahtar romanlar, kadın hakları romanları, çağ romanları, polisiye romanları, gerilim romanları, bilimkurgu romanları, yığın romanı, belgesel roman, coşumcu roman, gerçekçi roman, yaşamöyküsel roman.

Bu da, ister istemez, roman sanatının teknik sorunlarını hep gündemleştirmiştir. Romanın bilinen öğelerinin; olay ve olgu, tip ve karakter, anlatıcı ve anlatım, içerik ve düşünsel boyut, yer ve zaman gibi kavramların; bu zenginlik içinde farklı anlamsal ve biçimsel yapılara büründüğünü gözleriz. Değişmeyen konumdaki 'yazar'ın/'romancı'nın işlevi de sorgulanmıştır. "Roman öldü, krizde" gibisinden sözlerin açtığı tartışma boyutun da romanın biçim arayışlarından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Bir romanın bir tek yazar dışında da yazılabilirliği, bir uç nokta olarak görülse de, gerçekliği güncelliğini korumuştur. Roman sanatının asal sorunlarına gelince; dil, anlatım yöntemleri, tematik yapının kuruluşu, konu(lar); romancının donanımı, kimliği ile roman kuramı ekseninde hep yeni tartışmalar gündemde tutulmuştur.

Dünya romanında "büyülü gerçeklik", "doğu egzotizmi" gibi kavramlarla yerleştirilmeye çalışılan bakışın roman sanatının giderek dünyanın ortak mirası/dili olma özelliğini (savını) güçlendirecek niteliktedir. Bu anlamda Dünya romanının gelişme seyri, ibresi roman sanatının yeni anlatım olanaklarına her an yöneldiğini göstermektedir. Türsel zenginlik de bunun bir göstergesidir.

-----------------

Tanzimat Edebiyatı

Tanzimat Edebiyatı, siyasi tanzimatın ilanından yaklaşık 20 yıl sonra, 1860'ta, Şinasi'nin Tercümanı-ı Ahval Gazetesi'ni çıkarmasıyla başlar ve 1895'e kadar sürer.

Tanzimat Edebiyatı, eski kuruluşlarla düşüncelerin karşısına toplumsal ve siyasal düzeltimlerle çıkar. Yayınevlerinin gelişmesi, gazeteciliğin Batı'dan geniş ölçüde esinlenmesi, güçlü edebiyatçıların yetişmesi, etkili bir kamuoyu yaratır.

Tanzimat Edebiyatı, Batı'ya yönelmiş bir Türk Edebiyatı'dır. Toplum hayatımızın hızla değişme ve gelişme akımlarının itici fikir gücü Tanzimat'la başlar. Divan Edebiyatı'nın yüzyıllar boyu süren durgunluğu, Tanzimat'la ortadan kalkmıştır.

Tanzimat'tan sonra orta sınıf oluşur; bu orta sınıf, kendi edebiyatını yaratır; yeni bir edebiyat ortaya çıkar. Dil, artık Divan Edebiyatı dili değil, orta tabakanın günlük konuşmaya çok yakın olan dilidir. Tanzimat'tan sonra nesir, roman ve tiyatro büyük bir yer işgal eder. Nesrin gelişmesinde gazeteciliğin büyük rolü vardır.

Tanzimat Edebiyatı ile; topluma yeni bir duyuş, düşünüş ve anlatış tarzı, yeni bir dünya ve insan anlayışı gelmiş; bütün edebiyatımız boyunca önemsenmemiş bulunan düz söz dönemi başlamıştır. Avrupa düşünüş sistemi, Tanzimat'la ülkeye yayılır. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamit, Sami Paşazade Sezai bu dönemin en önemli kişileridir.

-------------------

İkinci Yeni Şiiri

(1955-1965) Garipçilerden ve Birinci yenicilerden ayrı bir yolla şiirlerini yayınlamışlardır. Bir gruplaşmaları yoktur. Bu dönem içinde ayrı ayrı yerlerde yayınlanan şiirlerinde benzerlik görülmesi üzerine bu adla anılmaya başlamışlardır. İkinci yeni şiirde görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

İkinci yeniciler alabildiğine hayalcidirler.

Konuşma diline sırt çevirmişlerdir. Serbest çağrışıma dayanan şiirleri kopuk kopuktur. Tesadüfen seçilmiş kelime veya cümlelerin alt alta sıralanmasıyla şiirin oluşturulduğu intibaını verirler. Genelde cümle yapıları bozuktur. Bir boşvermişlik havası hakimdir.

Sezai Karakoç'un "Laleli'den dünyaya doğru giden bir tranvaydayız" mısrası ikinci yeni şiirini tanıtacak niteliktedir.

İkinci Yenicilerden birkaç isim: Ece Ayhan (1931), Sezai Karakoç (1933), Cemal Süreya (1931-1990), Turgut Uyar (1927-1986), Edip Cansever (1927-1986), Kemal Özer (1935).
__________________
Buraya Kadarmış ..

Son Düzenleme GooD aNd EvıL : 04-28-2008 Tarih07:02 PM.
GooD aNd EvıL Ofline  
Kapalı konu


Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1)
 

Mesaj kurallari
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Acik
[IMG] kodlarAcik
HTML kodlari Kapali


Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 06:49 PM.

Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.