|
Hayat Dersleri Hayata Dair Ne Varsa..Hikayeler,özlü sözler,şiirler,efsaneler.. |
|
Konu Seçenekleri | Görünüm Şekli |
10-08-2009, 08:34 PM | #71 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Fidan
Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa da evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüşlerdi. Ama şimdilerde küçük bir söz ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkasına yetiyordu. Bir akşam oturup ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de boşanmayı istememekle beraber işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar. Erkek "Aklıma bir fikir geldi" dedi. "Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım." Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gitti.Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti.Bir gece bahçede karşılaştılar.Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı. |
10-08-2009, 08:35 PM | #72 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Dört Mum
Dört mum yavaşça yanıyordu. Ortam çok yumuşaktı ve konuştukları duyuluyordu. İlki söyledi: ‘’Ben barışım!" Artık kimse benim yanık kalmamı sağlamıyor sanıyorum söneceğim. " Alevi hızla azaldı ve bütünüyle söndü. İkincisi söyledi: ‘’ Ben inancım!" Neredeyse herkes benim artık gerekli olmadığımı düşünüyor o nedenle daha fazla yanık kalmama hiç gerek yok’’ Konuşmayı bitirdiği zaman bir rüzgâr hafifçe esti ve onu söndürdü. Üzgünce üçüncü mum sırası gelince konuştu: ” Ben sevgiyim!" Yanık kalmak için artık gücüm kalmadı. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile sevmeyi unuttular " Ve hiç zaman yitirmeden söndü. Ansızın... Bir çocuk odaya girer ve üç mumun yanmadığını görür ”Neden yanmıyorsunuz sizin sonuna kadar yanmanız gerekir " Bunu söyleyerek çocuk ağlamaya başlar. Ardından dördüncü mum söyler: ”Korkma ben hala yanıkken diğer mumları yeniden yakabiliriz "Ben umudum!’’ |
10-08-2009, 08:35 PM | #73 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
...:::diyojen:::...
Altın ve gümüşün topraktan soyunup insanların kesesine girebilmesi için cevherin eritilip kalıplara dökülmesi alevden ruhunu teslim ederken işlemeli bir elbise giymesi gerekiyor. Para tedavüle girmeden önce darphanenin karanlık odalarını tuhaf bir ışıkla aydınlatırken zamanla insanların ellerinde kaybedeceği parıltıyı bir başka yere insanların gözlerine taşıyacağı ânı hayal ediyor. Darphane sorumlusu oğluyla paraları sayarken sık sık zihinleri dağılıyordu. Rakamı hatırlayamayınca yeniden saymaya başlıyorlar; bir iki üç dört beş derken yine kendilerini tabiatın kucağında buluyorlardı. Güneşin parlaklığı altın suyun sesi gümüş parada yoktu. Baba oğluna daha çok para kazanmaktan söz etmiyor oğul saydıkları paranın neden kendilerinin olmadığını babaya sormuyordu. Yine de feleğin çarkı döndü ve dünyaya metelik vermeyen bu iki adamı bir gün kıskançlığın alçak fırınına sürdü. Sahte para bastıkları suçlamasıyla yaşadıkları şehirden uzak bir kente sürüldü baba oğul. Kalplerine asla sokmadıkları para yüzünden paranın hükümran olduğu bir başka kentte soluk alıp verdiler. Ya da solukları kesildi. Baba öldü. Oğul köle olarak satıldı. Diyojen kendisi için bir elden bir başka ele geçen altınlara bakarken gülümsüyordu. Bilgi de zihinden zihne aktarılabilirdi. Yeni evine varır varmaz mesleğinin insanları eğitmek olduğunu söyleyerek efendisinin çocuklarına ders vermek istedi. Aslında efendisine söylemediği bir şey vardı. O piyasayı sahte paralardan temizlemek istiyor görevini “paranın üzerini kazımak” olarak tanımlıyordu. Bu yüzden bir an önce zincirlerini kırıp toplumdaki yapaylıklara meydan okumalı sahte paraların üzerindeki yaldızı dökerek insanlara değer verdikleri şeylerin hakikatini göstermeliydi. Bir dilenci yapabilirdi bunu. Zincirlerinden soyunup yeni bir libas giyen tuhaf bir dilenci… Yeni libas çuldu değnekti ve torba. Yeni azık incir zeytin kara ekmek ve lahanaydı. Yeni kapı filozof Anthistenes’in kapısıydı. Yeni idolü köpeklerdi. Yeni yaşam biçiminin temel ilkesi “yeterlilik”ti. Kişi mutluluk için gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmeli kimseden bir şey istememeliydi. Zaman zaman heykellere dilenir gibi el açıyor nedeni sorulduğunda “Retlere alışmak için böyle yapıyorum!” diyordu. İkinci olarak “utanmazlık” zırhını giyerek zararsız gördüğü kimi eylemlerin üzerinden toplumsal baskıyı kaldırabilmeliydi. Doğrusu bu noktada ölçüyü kaçırmış Eflatun’un “Hezeyan halindeki Sokrates!” tanımlamasına muhatap olmuştu. Üçüncü ilkesi “sözünü sakınmazlık”tı bu Kynik filozofun. Yozluğu ve kibri bu silahla yenerek insanları yenilenmeye çağırabileceğini düşünüyordu. Ahlaksız bir adamın ev kapısının üzerindeki “Fenalık adına hiçbir şey bu kapıdan girmesin!” kitabesini okuyunca “O halde ev sahibi nereden girsin!” demiş bir gün girdiği hamamın suyunun pis olduğunu görüp “Burada yıkandıktan sonra nereye gidip temizlenmeli!” diye feryat etmiştir. Diyojen’in dördüncü ve son ilkesine göre ise ahlaki olgunlaşma ancak metotlu bir eğitimle gerçekleşebilirdi. Bu yüzden o hayatın bütün görüntülerini bir açık hava dershanesinin araç ve gereçleri haline getirmenin yolunu arıyor yeterince olgunlaşıp beceri kazanamayanları hicvetmek için oklarını hedefe isabet ettiremeyen bir adamı görüp hedef tahtasının önüne oturuyor ve şöyle diyordu: “Hiç olmazsa şimdi başıma bir kaza gelmez!” Bir fıçıya su da konabilir şarap da. Zeytinyağı da konabilir sirke de. Peki bir insan fıçıyı ev edinebilir mi? Evet Diyojen darphanede büyüyen çocuk bir fıçıyı ev edindi kendine. Yalnız ev mi bir kürsü aynı zamanda! Atina sokaklarında yuvarlıyor evini ve sonra üzerine çıkıp sesleniyor zenginlere keskin sirkeden daha keskin sözleriyle. Yargıçları kararları üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Erkekleri kadınsı hallerden kurtulup erkek rahipleri riyadan kurtulup samimi olmaya çağırıyor. Halkı batıl inançlardan askerleri zulümden soğutmaya çalışıyor. Sözünü kimseden sakınmıyor. Bir dilenciye kim ne yapabilir! Kim elinde fenerle güpegündüz Atina sokaklarında dolaşan bu meczuba hesap sorabilir! Kimse! Sadece sorabilirler: “Neden gündüzleyin fener!” Duymak için adam olmadıklarını. “BİR ADAM ARIYORUM!” sözüyle. Diyojen yalın hayatıyla kısıtlı koşullarda bile mutlu ve bağımsız olunabileceğini göstermek istiyordu insanlara. Yoksa bir fıçıda yaşamayı teklif ediyor değildi başkalarına. “Hayatımda ne fazla ve ne eksik?” sorusunu sordurtmaktı maksadı. Sırf bu yüzden avucuyla su içen bir çocuk görüp maşrapasını kırdı! Ve yükseltti sesini binlerce yıl öteden duyulsun diye: “Bu çocuk bana hâlâ fazla eşya taşıdığımı öğretti!” Bu öyle bir tabloydu ki ünlü ressam Poussin “Diyojen Kâsesini Atarken!” adını verip bu yoksulluğu zengin bir peyzajla insanlığa duyurdu. GÜNEŞİMİN ÖNÜNDEN ÇEKİL! Bu azarı bir imparator duydu. Büyük İskender deniyordu ona. Diyojen’in şöhretini duymuş şanını bu şöhretin yanına taşıyarak halka hoş görünmeyi ummuştu. Bir yanda Makedonya kralının parlak alayı öbür yanda paçavralar içinde güneşlenen Diyojen… Biri yücelterek diğeri aşağılayarak dünyayı kendine dar gören iki adam! İmparator ihsanda bulunmak istiyor: “Ne dilersen yapayım!” Diyojen üzerine düşen gölgenin İmparator’a değil dünyaya ait olduğunu hissediyor ve elinin tersiyle itiyor bu gölgeyi: “Gölge etme başka ihsan istemem!” |
10-08-2009, 08:36 PM | #74 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Gölgenin Kanatları
Belki de gece: süzülüp gelen o gölgenin kanadı. Mekan: tek göz gecekondu odası çığlığı sızı. Belki de açık pencereden içeri sızan hüzün değil de haziranın esrik kırıntısı. Yaşam: uzak bir oyun ki oynayanlar yaralı. Aynı ezgiyi yakalamışlar eteğinden ikisi de (ana ve çocuk) aynı sızının evlatları. Eski bir çıkrıkta yün eğirir umut. Pencerede sokak: puslu gri. Pencerede gerçek: çatlak camın saydam kaderi. Pencerede yansı: umut. Ki umut: annenin yün eğiren elleri. Odada hüzünlü naftalin kokusu. Odada ışık: altmışlık ampulün kılcal telleri. —Sen hiç çocuk oldun mu anne? —Tüm pisliklere karşı yüreğinde olmalı çocukluk kişinin oğul geçicidir gerisi. Pencerede sineklik delik kara yıldız dolu içerisi. —İplikler bizim ekmeğimiz di mi anne? —Ekmek usunda kişinin oğul ve usuna kul bileğinde. İkisinin çabası oluşturur ekmeği. Duvarlarda çatallı yollar işaret ederler eski bir çerçeveyi. Çerçevede resim: resimde adam: sararmış bıyıklı başta kasket yaş elli. —Babam cennette di mi anne? —Taşı yüreğinde babanı oğul. Evlat yüreğidir babaların cenneti. Kadının gözlerinde çocuk. Çocuğun gözlerinde ışık. Çocuk kadının her şeyi. —Biz niye yoksuluz anne? —Koca bir gölgedir yoksulluk oğul. Gerer kanadını üzerimize. Ama sen ışık. Büyüyünce dağıtacaksın tüm gölgeleri. Belki de gece: odaya serilen o gölgenin kanadı. —Karnım çok acıktı anne. —Hırsını katık et oğul ye bitir ekmeğini. |
10-08-2009, 08:36 PM | #75 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
---- GEÇ DÖNEN SEVGİLİ ----
Beş yıl olmuştu beraberlikleri başlayalı Deniz çok yakışıklı Büşra ise çok güzeldi çok uyumlulardı birbirlerine çok mutlu ve örnek bir aşkları vardı kimseyi umursamadan aşklarının tadını çıkartıyorlar ve sevgilerinin karşısında kimse duramıyordu kendi aralarında sözlenmişlerdi büyük bir aşktı bu. Bir gün yanlış bi anlaşılma yüzünden Deniz ile Büşra kavga ettiler ve Büşra Deniz’ i yüz üstü bırakıp ayrıldı ondan aynı mahallede oturuyorlar ve evleri karşılıklıydı Deniz ne yaptıysa olmadı bir türlü Büşra’nın geri dönmesini sağlayamadı ve uzun süre ayrı kalmışlardı Deniz artık eskisi gibi gülemiyor ve eğlenemiyordu Büşra ise Deniz’ i dışarıda gördüğünde suratına bile bakmıyordu.Bir gün Deniz arkadaşlarıyla bir çay bahçesinde buluşup erkek erkeğe muhabbete dalmıştı birden çay bahçesine giren bir çift Deniz’in dikkatini çekmişti birde dönüp bakınca o erkeğin sarıldığı kızın Büşra olduğunu görmüştü ve o an donmuş kalmıştı Büşra Deniz’i görmüş ama görmezlikten gelmiş Deniz o günden sonra kimselerle konuşmaz olup susmuştu. Artık ne camdan Büşraya bakıyor nede dışarı çıkıyordu artık hayata küsmüştü ve bir gün Deniz bir çocukla Büşraya bi şiir yollamış Büşra şiiri alıp okumaya başlamış...*-Bir sabah sen uyurken bir çığlık kopacakBu çığlık seni ve herkesi uyandıracakKalkıp nereden geliyor diye bakacaksın Baktığında bizim evden geldiğini anlayacaksınSen daha şaşkınlığını atamadığın bir andaBir sela sesi çınlayacak bu şehrin sokaklarındaTüm insanlar toplanacak birden oraya Benim öldüğümü söyleyecekler sana İnanmak istemeyeceksin onlara Sonra koşup geleceksin bizim eveSarmışlar beni beyaz bir çarşafaBir hoca dua edecek baş ucumdaDerken tabuta koymak isteyecekler beniVermemek için tutacaksın beyaz kefenimiYalvaran gözle bakacaksın onlara Dokunmayın diyeceksin ne olur dokunmayın onaBen koyarım onu tabutunaEllerin varmayacak beni tabuta koymayaMecbur olduğunu anlayacaksın bir andaKoyacaksın beni o uzun sandığaVe dönüp onlara beni sevdiğini söyleyeceksinSonra dönüp bana İnan bu sözüm yalan değil diyeceksinSarılıp tabutuma bir off... çekeceksinİşte o an benim aylarca çektiğimi Sen bir anda çekeceksinGeçte olsa hatanı anlayacaksınBir an yaşlı gözlerle bana bakacaksınBak sana döndüm diye yalvaracaksın...Mecburen seni seveni..Beyaz kefeninde bırakacaksınVe o günden sonra insanların dilindeGeç dönen sevgili olarak anılacaksın”*Büşra şiiri tam bitirmişti ki birden bire Deniz’in evinden bir çığlık koptu ve Büşra koşturdu o çığlığa ve Deniz’in tavanda bir urganla asılı olduğunu gördü ve Büşra şiirin aynısını yaşadı. Bu olaydan sonra Büşra`yı ve Deniz’i tanıyan kişilerin dilinde “GEÇ DÖNEN SEVGİLİ” diye anıldı... |
10-08-2009, 08:37 PM | #76 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
NE AŞK AMA
Bu hikaye Avusturalya'dan... Bir kız ve bir delikanlı bir motorsikletin üzerinde 180 km hızla gidiyorlarve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor; Kız:lütfen yavaşla ben korkuyorum Delikanlı:Hayır bak ne kadar eğlenceli Kız:Lütfen lütfen çok korkuyorum Delikanlıeki beni sevdiğini söyle Kızeni çok seviyorum lütfen yavaş Delikanlı:Şimdide bana sıkıca sarıl Kız delikanlıya sıkıca sarılır Delikanlı:Başlığımı alıp kendine takar mısın?başımı çok sıktı... Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı:Motorsikletkazası; Motorsiklet fren arızası nedeniyle bir binaya çarptı.Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu. Gerçek ise şöyleydi;Yolun yarısında delikanlı frenlerin bozulduğunuanlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti. Bunun yerine kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti.Sonrada kendini ölümü pahasına kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı. İşte gerçek aşkın anlamıda bu.... |
10-08-2009, 08:37 PM | #77 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
MUTLULUK
Ünlü bir sofu öyküsüdür bu. Bir kral sabah gezintisi sirasinda bir dilenciye rastlar. "Dile benden ne dilersen" der. Dilenci güler ve "Sanki dilegimi gerçeklestirebilecekmis gibi soruyorsunuz." diye yanitlar. Kral alinir ve söylesi koyulasir. - Pek tabii her dedigini yerine getirebilirim. Sen söyle hele ne istiyorsun? - Söz vermeden önce iki kez düsünün kralim. Dilenci siradan bir dilenci degildir. Kralin ilk yasantisinda ögretmeni olmustur. Ve ona su sözü vermistir: "Bundan sonraki yasantinda tekrar karsina çikip seni uyaracagim." Kral olayi unutmustur. Zaten geçmisi hangimiz noktasina virgülüne kadar animsayabiliriz ki? Birlikte yaslanan kisilerin bile anilari farklidir. Bu nedenle kral bastirir: -Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir Kralim. Yerine getiremeyecegim hiçbir dilegin olamaz. Bunun üzerine dilenci çanagini uzatir: - Su çanagi herhangi bir seyle doldurabilir misiniz? diye sorar. Kral kahkaha atar ve vezirine çanagi altinla doldurmasini emreder. Çanak dolup tasmakta ama aninda bosalmaktadir. Paralar buhar olup uçmaktadir sanki. Kralin onuru kirilir. Bir dilenci çanagini dolduramadigi kulaktan kulaga yayilir. Giderek pirlantalar elmaslar yakutlar akitilir çanaga. Ne var ki çanagin dibi yoktur sanki. Yer yutar ama bos kalir. Kral yenik düsmüstür. Dilenciye yakarir: - Tamam sen kazandin. Dilegini yerine getiremedim ama ne olur bana çanagin neden yapilmis oldugunu itiraf et. - Çok basit diye yanitlar dilenci. Insan dimagindan yapilmistir. Yani insanin arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez olusu bundandir. Bu gerçegi bir kez kavrarsan yasantin degisir. Istek nedir ki! Istek ulasilana kadar belli bir süre heyecen veren bir duygudur. Örnegin; bir araba istersin... Bir yat... Ev... Es! Tek tek her birini elde ettiginde tümü anlamini yitirir. Neden? Çünkü beynin aklin onlari dislar. Araba garajdadir ve artik istek uyandirmamaktadir. Heyecan onu elde ettiginde sönüp gitmistir. Para cebindeyse onlara erismek için katlandigin yogun istek yok oluverir. Gene bosluga düser yeni bir istek yaratmak zorunda kalirsin. Istek doyumsuzluk uyandirir ve giderek dilenci olursun. Bir istekten bir digerine çirpinip durursun. Amacina ulasir ulasmaz bir yenisini yaratirsin. Istegin bu yönünü kavradiginda hayatinin dönüm noktasindasin demektir. Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez. Geri dön... Evine dön... Seni mutlu edecek ögeleri disinda degil kendi içinde ara! |
10-08-2009, 08:38 PM | #78 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
kıskançlık
Adam genç eşini çok seviyorbir o kadarda kıskanıyordu öyleki iş yerinde yemek verildiği haldeher öğlen o uzun yola rağmen evine gidiyoreşiyle birlikte yemek yiyordu.Kadın eşinin sadece yemek yemek için geldiğini düşünüyordu.Bilmediği bir şey vardı eşi kendisini kontrol ediyordu.Bu bilinmeyenle uzun süre birlikte yediler yemeklerini taa ki adam gelipte eşini evde bulamayana kadar. Kapıyı açıp seslendi eşine ses yok...Odaları gezdi bir bir...yok...yok...yok...Telefona sarıldı hemen.Kapalıydı kadının telefonu.İrkildi birden."korktuğum başıma geldi kesin aldatıyor beni" diye düşündü.........Tanıdığı herkesi aradı ailesiarkadaşlarıaile dostlarıkomşuları hiç kimse görmemişti kadını saatler geçiyor kadından ses çıkmıyordu.Akşam oldu adam evin içinde ümitsiz ve karışmış düşüncelerle dönüp duruyordu.Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte adam kararını vermişti boşanacaktı avukat arkadaşına giderek dava açtırdı.Kesin aldatmıştı kocasını ve dönmeye yüzü yoktu artık herşey bitmişti. Eve dönünce eşine ait ne varsa attı resimleri yırttıelbiselerini yaktıtakılarını karşılıksız verdi bir eskiciye geriye sadece bir sevgililer günü kartı kalmıştı." hep seninim...hep senin kalacağım..."yazıyordu üzerinde.adam nefretle bakarak duvara astı kartı uzun uzun baktı elinde tuttuğu içki kadehini sıktığının farkında bile değildi.Elleri kan içinde kalmıştı ama o görmüyordu bile. Telefonun sesini duyduğunda ancak farketti elinin acıdığını ve kan içinde kaldığını açtı telefonu ADAM __ buyrun dedi adam TELEFONDAKİ __ iyi günler beyfendi ........ beylerin evimi? ADAM __ buyrun benim TELEFONDAKİ __ ben ........... hastanesinden arıyorum iki gün önce yaralı bir bayan getirdiler hastanemize henüz bugün kendine gelebildi sizin isminizi öğrenebildik hemen gelebilirmisiniz? Adam yığıldı olduğu yere yanlış duymuş olabilirmiydi."kesin sevgilisi dövdü" dedi içinden gitmekle gitmemek arasında bocaladı birden sonra "gidip yüzüne tükürmeliyim"diye düşündü.Fırlayıp çıktı sokağa attığı adımların sesini duyuyordu sadece koştukoştu...Hastaneye ulaştığında nefesi tıkanmıştı danışmadan eşinin kaldığı odanın numarasını öğrendi artık biliyorduki anlatılan doğruydu eşi yaralıydı ama neden?merdivenleri nasıl çıktığını hatırlamıyordu.Kapıya geldiğinde doktorları gördü.Kendisini tanıttı ve eşini görmek istediğini söyledi.Doktorlardan birisi başını öne eğdi "başınız sağolsun eşinizi kurtaramadık dedi adam aldatılmışlığın acısıylamı yoksa sevdiği içinmi bilinmez bakamadı eşinin yüzüne son kez cenaze işlemlerini bile eşinin ailesine bıraktı. Aradan 10 gün geçmişti adam iyiden iyiye yıpranmışçökmüşsanki hayattan elini eteğini çekmişti devamlı duvarda asılı duran karta bakıyordu o arada kapı çaldı.Genç bir kuryebüyük bir paket bıraktı kapının önüne.Gülümseyerek "doğum gününüz kutlu olsun efendim eşiniz 10 gün önce ayırdı hediyenizi ve bugün için size teslim etmemizi tembihledi.Çok şanslısınız beyfendi dedi ve çıkıp gitti ne yapmalıydı bilmiyordu adam.Açtı kutuyu elleri titreyerek bir kazak vardı en üstte "çok beğenmiştin bu tazağı ama bana elbise alabilmek için vazgeçmiştin bundan güle güle kullan aşkım" yazılı bir kağıt iliştirilmişti bir paket daha vardı kutuda açtı...saatti bu.Yine bir yazı. "eve geleceğin zamanlargeç kaldığın her dakika ölüm gibiydi.Umarım artık geç kalmazsın" en alttada bir kart vardı.Sanki sonunu biliyormuş gibiydi yazdıkları "son olacak belki belkide hep yanındahep birlikte kutlayacağız.Bizli nice yıllara aşkım" Genç kadıneşi için seçtiği hediyeleridoğum gününde teslim edilmek üzere bırakmıştı mağazaya dönüşte şarjı bittiği için telefonu kapanmıştı.Yolun karşısındaki kulübeden eşini aramak istemişti merak etmesin diye ama hızla gelen arabayı farkedememişti... |
10-08-2009, 08:38 PM | #79 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Fare öyküsü...
Evin minik faresi duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine; “İçinde hangi yiyecek var acaba?” diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı. “Evde bir fare kapanı var! Evde bir fare kapanı var!” diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı. Minik fareyi telaş içinde gören tavuk umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı; “Zavallı farecik... Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın” dedi. Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun yanına koştu; “Evde bir fare kapanı var! Evde bir fare kapanı var!” diye adeta çırpındı. Domuz anlayışla karşıladı ama; “ Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol” dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü. “Evde bir fare kapanı var! Evde bir fare kapanı var!” dedi. İnek; “Bak fare kardeş senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor.” Dedi. Sonunda farecik başı önde umutsuz bir şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anlamıştı. O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi karısını apar topar doktora götürdü. Doktor zehri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi. “Birisi sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım.Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer alıyoruz. Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerini cesaretlendirmek için çaba harcamalıyız..” |
10-08-2009, 08:39 PM | #80 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1352
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Balon...
Küçük çocuk baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve bütün cesaretini toplayarak: -Baloncu amca dedi. Biliyormusun benim hiç balonum olmadı. Adam çocuğu söyle bir süzdükten sonra: -Paran var mı? Diye sordu. Sen onu söyle. -Bayramda vardı diye atıldı çocuk önümüzdeki bayram yine olacak. -Öyleyse bayramda gel dedi adam. Acelem yok ben beklerim. Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayırmadığı gözleri dolu dolu olmuş yürümeye bile mecali kalmamıştı. Bir kaç adim attıktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktığında gördüklerine inanamadı. Balonlar her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı. Çocuk olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken baloncu ona doğru dönerek: -Küçük diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm. Yapılan teklif yavrucağın aklini basından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine adim-adim yaklaşırken duyduğu heyecan bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir müddet onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı. Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından diğerlerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı. Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu. İster istemez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adam dönerek: -Birini bana verecektiniz dedi. Hangisi o? Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra: -Seninki ağaçta kaldı evlat dedi. İstersen çık al. Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı. Kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakarak: "Olsun" diye mırıldandı. "Olsun." Ağacın üzerinde kalsa da bir balonum var ya artik... |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|