06-09-2009, 12:13 PM | #1 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0 Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1149
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Bayan
|
4-Isa Mesih'in Olumu
Birçokları, buraya kadar incelediğimiz gibi, İsa Mesih'in insanüstü bir karaktere
sahip olduğunu benimsemekte zorluk çekmemektedir. Ne var ki, İsa'nın gerçekten çarmıh üzerinde ölmüş olabileceğini kabul edemiyorlar. Tanrı, seçtiği kişiyi nasıl terk edebilir? Mesih'in böyle korkunç bir ölüme gitmesine nasıl izin verebilir? Tanrı'nın O'nu, ölüme terk etmeden doğruca cennete çıkardığına inanmak daha akla yatkın olmaz mı? Çarmıhın simgesi olan haç işaretinin birçoklarında olumsuz bir tepki yaratması da başlı başına bir sorundur. Çarmıhın gerçek anlamını algılayamadıkları gibi, Haçlı Seferleri sırasında sözde, Tanrı'nın buyruğuyla savaşa gelenlerin sancakları ve kalkanları üzerinde böyle bir simgenin yer aldığını anımsıyorlar. Ya da Hollywood'dan çıkan filmlerde şişman rahiplerin boyunlarındaki altın ve gümüş haçları görmüşlerdir. Belki de gazetede fotoğrafını gördükleri Lübnanlı bir Falanjist'i akıllarına getirmişlerdir. Aynı haç işareti altında soydaşlarının canlarına acımasızca kıymaktan çekinmiyordu... Bazılarının bu simgeyi görünce olumsuz düşüncelere kapılmaları hiç de şaşılacak bir şey değil! Şu bir gerçektir ki Hıristiyanlık adı altında, İsa Mesih'in gerçek öğretişine tümüyle zıt olan birçok kötülükler yapılmıştır. İsa'nın öğretişlerinde sevginin, hatta düşmanı bile sevmek ilkesinin temel bir yer tuttuğunu gördük. Öyle ki Haçlı Seferleri saldırganlarının, İsa'nın öğrettiğinin tam tersini yaptıkları besbellidir. Her gerçek Hıristiyan, din adına yapılan bu tür saldırganlığı kınar, kesinlikle reddeder. Günümüzde de bazen siyasal güçler kendi çıkarları için dini sömürmek istemektedirler. Ama birçokları, "Hıristiyan" diye bilinen ülkelerde yaşayanların büyük çoğunluğunun bunu yalnız bir etiket olarak takındıklarını anlamıyorlar. Bunların, İncil'in öğretişlerine karşı gerçek bir ilgileri yoktur. Tanrı'yı kişisel düzeyde tanımanın yaşam değiştirici deneyiminden geçmemişlerdir. Sözde "Hıristiyan"ların çok az bir yüzdesi, İsa Mesih'in öğretişlerini kendi yaşamlarına ciddi bir şekilde uygulamak isteğindedirler. Kaldı ki, bazı kilise üyeleri ve kiliseler de, İncil'de yazılanlara tamamıyla zıt bir biçimde davranmaktadırlar. Örneğin bazı kimseler, Tanrı'nın bir papazın aracılığıyla günah çıkarttığını öne sürerler. Oysa Kutsal Kitap, günah bağışlamaya yalnız ve yalnız Tanrı'nın yetkisi ve gücü olduğunu öğretmektedir. Bazı kiliseler büyük servetleri ele geçirmiş, gerçekten halk kitlelerini ezmek pahasına başlarında bulunan bir avuç ayrıcalıklı yöneticiyi semirtmişlerdir. Oysa İsa, kendini izleyenleri aşırı zenginlikten uzak, gösterişsiz, alçakgönüllü bir yaşama çağırmıştır. Böylelikle, bazı sözüm ona "Hıristiyan"ların bugün din adı altında yaptıklarına bakacağımıza, İsa Mesih'in İncil'de yazılan kendi öğrettiklerine dönmemiz gerekir. İster sözde "Hıristiyan" ülkelerde yaşayanlar olsun, isterse de dünyanın başka herhangi bir yerinde bulunanlar olsun, herkes Tanrı'nın sözlerini okuyup bunlara uymakla yükümlüdür. Herkesin, gerçeği araştırıp kendi kararını vermesi gerekir. Çarmıh konusuna gelince bu ilke özel bir önem kazanmaktadır. Konuya, önyargıları bir kenara bırakarak elden geldiğince objektif bir görüşle yaklaşmalıyız. Çevreden edindiğimiz temelsiz ve aldatıcı düşüncelerden sıyrılmaya çalışalım. Birlikte, tarihsel kaynaklan inceleyerek tarihin bize öğretmek istediklerine yakından bakalım. İdam Aleti Olarak Kullanılan Çarmıh Suçluyu çarmıha gererek idam etme yöntemi eski çağlarda Fenikeliler ve Kartacalılar arasında biliniyordu; sonraları bu insanlık dışı uygulama Romalılarca da geniş çapta kullanılmıştır. Genellikle köleler ve en adi suçlular için kullanılan bu idam yöntemi, Roma yurttaşları için hemen hemen hiç uygulanmazdı. Roma İmparatorluğu boyunca yüz binlerce kişinin canına kıymak için uygulanan çarmıha germe işlemi, ancak İ.S. 315 yılında İmparator Konstantin'in buyruğuyla kaldırıldı. Çarmıh genellikle iki kısımdan oluşuyordu. Önce uzun bir direk toprağa dikilir, sonra da "patibulum" adını alan ikinci bir kiriş birincisine haç şeklini oluşturacak biçimde yanlamasına bağlanırdı. İsa'nın zamanında, kendi çarmıhının ağır patibulum kirişini idam yerine kadar ta şımaya zorlanan suçlular sık sık görülüyordu. İdam yargısının gerçekleştirileceği yere gelince suçlu çırılçıplak soyulur, patibulum omuzları altında olmak üzere yere yatırılırdı. Yanlara uzatılan ipleri, ya ip bağlanarak ya da çivi çakılarak kirişe tutturulurdu. Bunun üzerine kiriş kaldırılıp dikine duran direğe yerleştirilirdi. Yere kadar uzanmayan hükümlünün ayaklan o zaman direğe bağlanırdı. Suçlu bu şekilde açlıktan ve bitkinlikten ölmeye bırakılırdı. Bazı olağanüstü durumlarda ölüm ancak dokuzuncu günde gerçekleşirdi. Hükümlünün daha çabuk ölmesini sağlamak için bazen bacakları kırılırdı. Çarmıhın, idam aleti olduğu kadar, bir işkence aleti olarak da kullanıldığı açıktır. Roma yönetimi altında olan Filistin'de yaşayan Yahudiler çarmıhı iyi tanıyorlardı. İ.Ö. 4. yılında Romalı komutan Varus'un, ayaklanma çıkaran 1000 Yahudi'yi çarmıh üzerinde idam ettiği bildiriliyor. Yine İ.S. 66 yılında, Yahudi ulusunun Roma yönetimine karşı geniş çapta giriştiği ayaklanmanın ele başlan olduğu saptanan 3.600 kişi çarmıha gerilerek öldürüldü. Bundan dört yıl sonra, Kudüs kentinin Titus tarafından kuşatılması sırasında, çarmıhta idam uygulaması o denli yaygınlaştı ki, ne direkleri yapacak ağaç ne de bunları dikecek yer kaldı. Böylece İ.S. 1. yüzyıl tarihçilerinden, çarmıha germe işleminin ölümle sonuçlanan bir işkence yöntemi olarak çok kullanıldığı anlaşılmaktadır. İsa Mesih Çarmıh Üzerinde Öldü mü? Bu, aslında bizi ilgilendiren tarihsel bir sorundur, İsa Mesih gerçekten böyle korkunç bir şekilde can verdi mi? İlk olarak, İncil'in büyük bölümünün İsa'nın çarmıh üzerinde ölümünü anlatmak ve açıklamak amacıyla yazıldığı göze çarpmaktadır. İncil'in Matta, Markos, Luka ve Yuhanna kısımlarını okursak, yazılanların yaklaşık olarak üçte birinin İsa'nın ölümünü ve ölümüne öncülük eden olayları tanımladığını görüyoruz. Herhangi bir yaşam öyküsünde, kişinin ölümü kitabın son birkaç sayfasında anlatılır. Ne var ki İncil'in yazarları, İsa'nın ölmek amacıyla dünyaya geldiğini anlamışa benziyorlar. Yazdıkları, İsa'nın ölümüyle ilgili tarihsel ayrıntılarla doludur. İncil İsa'nın, Yahudiler'in Fısıh Bayramı'ndan bir gün önce tutuklandığını bildirmektedir. Ön soruşturmanın Hanan'ın evinde yapıldığını okuyoruz (Yuhanna 18:12). Başka tarihsel kaynaklardan, Hanan'ın İ.S. 6-15 yıllan arasında Yahudiler'in Başkâhin olan Kayafa'ın kayınbabası olduğunu öğreniyoruz. İsa Mesih, ilk önce dinsel kurallar gereğince yargılanmak üzere Kayafa'ın önüne çıkarıldı (Yuhanna 18:28). Tutuklanmasının ertesi sabahı suçlamalar, Yahudi Yüksek Kurulu önünde sürdürüldü. Din önderleri İsa'yı kendini Tanrı'nın Oğlu yerine koymakla suçluyorlardı. İsa ise, bu iddiayı açıkça kabul etti (Luka 22:66-71). Bundan sonra tutukluyu, bölgenin Roma valisi olan Pilatus'un önüne çıkardılar (Matta 27:1-14). İsa, Pilatus'un sorgu sırasında kullandığı "Yahudiler'in Kralı" unvanını benimsemekten çekinmedi (Luka 23:1-5). Roma işgalinde bulunan bir bölgeyi denetim altında tutmakla görevli olan vali, Yahudiler'in iç çekişmelerine karışmak istemedi. Süregelen bir geleneğe göre Roma valisi, her yıl Fısıh bayramı için halkın seçtiği bir suçluyu salıveriyordu (Matta 27:15). Bu yüzden Pilatus, duruşmayı dışarıdan izleyen kalabalığa başvurarak İsa ile Barabba adlı tanınmış bir isyancı arasında seçim yapmalarını önerdi. Kalabalık, Barabba'nın serbest bırakılması, İsa'nın ise çarmıha gerilmesi isteklerinde direndi (Matta 27:15-16). Bunun üzerine vali İsa'yı önce dövülmesi, sonra da çarmıha gerilerek idam edilmesi için Romalı askerlere teslim etti (Matta 27:27-44). İsa'nın çarmıhını, Simun adında Kireneli bir adama taşıttılar. İdamın gerçekleştirileceği Golgota tepesine çıkınca İsa'yı iki haydut arasında çarmıha gerdiler (Luka 23:32, 33). Sabah, saat dokuz sularıydı. Saat on ikide ortalık birdenbire zifiri bir karanlığa büründü. Bu olağanüstü durum üç saat sürdükten sonra İsa Mesih, cuma günü saat on beşte can verdi (Luka 23:44-49). Yahudiler'in tapınma günü olan Şabat o akşam başlayacağından ve Yahudiler'in de tapınma gününde herhangi bir iş yapmaları kesinlikle yasak olduğundan ötürü, çarmıha asılanların karanlık basmadan önce ölmelerini sağlayıp ölülerini gömmek gerekiyordu. Bu amaçla Romalı askerler, İsa ile birlikte asılanların bacaklarını kırdılar. Ne var ki sıra İsa'ya gelince, O'nun zaten ölmüş olduğunu gördüler (Yuhanna 19:31-37). Şunu kesinlikle belirtmemiz gerekir ki, başka birinin kazara İsa'nın yerinde çarmıha gerilmiş olmasına hiç olanak yoktu. Kudüs kentinde herkes İsa'yı tanıyordu. İsa idam yerine götürülürken, O'nu iyi tanıyan büyük bir kalabalık ardına düşmüştür (Luka 23:27). Vali Pilatus, çarmıhın üst tarafına asılmak üzere "Nasıralı İsa - Yahudiler'in Kralı" diye yazılı bir levha hazırlamıştı. Herkes okuyabilsin diye levha İbranice, Latince ve Yunanca olmak üzere üç dilde yazıldı (Yuhanna19:19-22). Bütün bu olaylar sürerken İsa, askerlerin gözetimindeydi (Yuhanna 19:23-25; Luka 23:36, 37). Üstelik çarmıhın yanı başında kendi annesi Meryem ve bazı yakın dostları duruyordu (Yuhanna 19:25-27). Herhalde kendi annesinin gözleri önünde, İsa'nın yerine bir başkasının yanlışlıkla çarmıha gerilmiş olabileceğini düşünemeyiz. Ayrıca, İsa'nın iki yanında idam edilen iki suçlu O'nun kim olduğunu biliyordu. İsa'nın son nefesine kadar onlar hayattaydılar (Luka 23:39-43). İncil'in tüm öğretişinin, hatta Mesih İnancı'nın özünün, İsa Mesih'in tarihsel ölümü gerçeği üzerine kurulduğu bellidir. Eğer İsa çarmıhta ölmediyse, Mesih İnancı'nın tüm yapısı iskambilden bir şato gibi bir anda çöker. İncil yazarlarından Tarsuslu Pavlus'un belirttiği gibi, İsa Mesih ölüp yeniden dirilmediyse, Mesih İnanlısı'nın inancı boştur, acıklı bir aldatmacadan başka bir şey değildir (l.Korintliler 15:12-19). Bazıları bu noktada şöyle bir soru sorarlar: "İncil belgelerinin güvenilir olduğunu nereden bileceğiz? Belki de ilk Mesih İnanlıları, İncil'i değiştirip İsa'nın ölümü ve dirilişiyle ilgili haberleri uydurmuş olabilirler." Bu önemli soruya ayrıntılı olarak yanıt vermek bizi kitabımızın kapsamı ve amacı dışına çıkarır. İncil belgelerinin tarihsel güvenilirliğini kanıtlayan bir sürü kitap yazılmıştır.1 Ne var ki, tarihsel kanıtlara geçmeden önce bile şunu sormamız gerek: Konuyu psikolojik açıdan ele alacak olursak, İsa'nın öğrencileri, İsa ölmüş ve dirilmiş diye neden bir hikaye uydursunlar? İsa Mesih'in, insanların günahlarını bağışlamak için öldüğünü müjdeleyen bu öğrenciler, Müjde uğruna birçok acıya katlandılar. Kendilerini böylesi acılara sürükleyecek, hatta ölüme dek götürecek boş bir hikayeyi ne diye yalan yere uydursunlar? İsa ölmeden göğe alındıysa, O'nun öğrencileri bunu neden gizlemiş olsunlar? İnsanlar, genellikle kendi çıkarlarını korumak için yalana başvururlar, başlarına derde sokmak için değil! İ.S. 12'nci yüzyılda, yani İncil'in yazılışından yaklaşık 1100 yıl sonra, yayılmaya başlanan bir söylenti bugüne dek süregelmektedir. Bu asılsız söylentiye göre İ.S. 325 yılında birçok Hıristiyan papazı, ortalıkta dolaşan çok sayıda çelişkili İncil'lerle ilgili sorunu görüşmek için İznik kentinde toplanmışlar. (Söz konusu İncil'lerin kaç tane olduğu anlatıştan anlatışa değişir!) Sorunu çözümlemek için papazlar, İncil'lerden bir tanesini (ya da birkaç tanesini) gerçek olarak seçip geri kalanları yakmışlar. Bu anlamsız hikayenin Karanlık Çağlar zihniyetinin bir ürünü olduğu besbellidir. Bununla beraber, her ne kadar İznik konseyinde hazır bulunan tarihçi Eusebius olup bitenleri açıkça anlatıyorsa da, birçoklarının bu saçma söylentiye hâlâ inanması akıllara durgunluk verir. Eusebius'un yazdıklarına dayanarak, İznik konseyi diye tarihe geçen bir toplantının gerçekten 20 Mayıs 325 günü başladığını biliyoruz. Ne var ki toplantının başlıca amacı, İskenderiyeli Arius adında bir kilise önderinin yaydığı yanlış bir öğretiyi düzeltmekti. Konseyde hazır bulunan 300'e yakın üst düzey kilise yetkilisi, Arius'un öğrettiklerinin yanlışlığını İncil'den kanıtladılar. Yapılan tartışmaların sonucu olarak, İncil'de yer alan açık öğretilere dayanarak İsa Mesih'in kimliğine ilişkin bir "inanç bildirgesi" hazırlandı. 300 kilise önderinden yalnızca iki kişi, hazırlanan inanç bildirgesini onaylamayıp imza atmayı reddettiler. Böylelikle İznik konseyinde olup bitenler, İ.S. 4'üncü yüzyıla dek Roma'dan İran'a kadar, Roma İmparatorluğu'nun dört bucağına yayılmış bulunan Mesih İnanlıları arasında esas ve tek olan İncil'in yetkisinin benimsendiğini açıkça göstermektedir. Nitekim yazılı İncil metinlerinin daha İ.S. 2'nci yüzyılın başlarında, yani İznik konseyinden 200 yıl kadar önce, inanlılar topluluklarında geniş çapta kullanıldığı biliniyor. Bugün elimizde bulunan ve 2'nci yüzyıl tarihli İncil'in el yazması kopyaları, günümüzde okunan İncil'in aynısıdır. Psikolojik açıdan İsa'nın izleyicilerinin İncil'i değiştirmelerinin hiçbir anlamı olmayacağı gibi, İncil'in değişikliğe uğradığına ilişkin tarihsel hiçbir kanıt da yoktur. Mesih İnanlısı Olmayan Tarihçilerin Tanıklığı Buraya kadar İsa Mesih'in çarmıha gerilişi konusunda yalnız O'na inanan kişilerin tanıklıklarını incelemiş bulunuyoruz. Ne var ki İsa'yı hiçbir zaman Tanrı'dan gönderilen Kurtarıcı olarak benimsememiş olan başka tarihçiler de İsa'nın ölümünü anlamışlardır. Ayrıca, arkeolojik araştırmalar, İncil'de bu konuda bildirilenlerin doğruluğuna dair önemli destekleyici bulguları ortaya çıkarmıştır. Sözgelişi, İsa'nın duruşmasında yetkili bulunan Romalı vali Pilatus'un adı, Yosefus ve İskenderiyeli Filo olmak üzere birinci yüzyılın iki ünlü tarihçisinin yazılarında geçmektedir. Filo, Pontiyus'u şöyle tanımlıyor: "Gaddar, taşyürekli, acımayı bilmeyen biriydi. Yahudiye'deki yönetimi, rüşvet ve şiddet, soygunculuk, baskı ve sıkıntı yöntemiydi. Adil yasal işlemler yapılmaksızın idamlar ve sonsuz zorbalıklar zamanıydı." Bu sözler, Pilatus için İncil'de yazılanlarla bağdaşmaktadır. İsa'nın duruşması ve ölümüyle ilgili bazı ince ayrıntılar bile arkeolojik araştırmalarca doğrulanmıştır. Örneğin İncil, İsa'nın Pilatus önündeki duruşmasının "Taş Döşeme" denilen bir yerde yapıldığını bildirmektedir (Yuhanna 19:13). Yüzyıllar boyunca İncil'in anlattığı yerde böyle bir kaldırımın varlığı bilinmiyordu. Ne var ki, 1930 yıllarında İncil'in tanımlamasına dayanarak kazı yapan Fransız arkeolog Pere Vincent, Kudüs'teki tapınağın hemen yanında 3000 m2 büyüklüğünde düz, döşemeli bir meydan ortaya çıkardı. Burası İ.S. 70 yılında kentin yağma edilip yıkılmasıyla yıkıntılar altında kalmıştı. Ancak 20'nci yüzyılda gün ışığına çıkarılan "Taş Döşeme", İncil'de anlatılanları doğrulayan çok sayıdaki kanıtlardan sadece bir tanesidir. İsa Mesih'in ölümüne, l'inci ve 2'nci yüzyıl tarihli birçok yazılı belgede de değinilmektedir. Londra'daki British Museum'da, Mara bar Serapion adlı bir kişinin İ.S. 73 yılından sonra oğlu Serapion'a yazdığı ilginç bir mektup bulunmaktadır. Mara bar Serapion, bilge kişilere acı çektirenlerin er geç yıkıma uğradığını ileri sürüyor: "Atinalılar, Sokrat'ı öldürmekle ne kazandılar? Suçlarının cezası olarak üzerlerine kıtlık ve salgın hastalık geldi. Ya da Saman halkı, Pitagoras'ı diri diri yakmakla ne çıkar elde etti? Bir anda ülkeleri kumlar altında gömüldü. Yahudiler de bilge krallarını (yani İsa'yı) idam etmekle ne kazandılar? Bu olaydan sonra Yahudi krallığı ortadan kaldırıldı. Tanrı, yüce adaletine göre bu üç bilge kişinin öcünü aldı: Atinalılar açlıktan öldüler; Samanlılar denizin altında kaldılar; Yahudiler ise, bozguna uğratılıp ülkelerinden kovulmuş olarak, darmadağın bir durumda yaşamaktadırlar. Ne var ki Sokrat tümüyle ölmedi. Eflatun'un öğretişinde yaşamaya devam etti. Pitagoras da tümüyle ölmedi; yaptığı Hera heykeliyle varlığını sürdürdü. Bilge kral da tümüyle ölmedi; vermiş olduğu öğretişle yaşamaya devam etti." Yukarıdaki aktarmanın son cümlesinde, İsa Mesih'in gerçekten ölümden dirildiğine inanmayan Mara bar Serapion'un bir Mesih izleyicisi olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, İsa'nın ölümünden söz etmesi daha da önem kazanmaktadır. Görülüyor ki, birinci yüzyılda yaşayanlar arasında İsa Mesih'in ölümü herkesçe bilinen bir olaydı. Bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun Asya (bugün Türkiye'nin Ege bölgesi) ilinin valiliğini yapmış olan Kornelyus Takitus, Mesih İnanlısı olmayan bir tarihçidir. Takitus, İ.S. 115-117 yılları arasında "Roma Tarihi" adlı yapıtını yazdı. İ.S. 64'te Roma'nın büyük bölümünü yerle bir eden korkunç yangını anlatan Takitus, İmparator Neron'un Mesih İnanlıları'nı bu yangını çıkarmakla suçlamak istediğini bildiriyor. Takitus, Mesih İnanlıları'ndan, "aşağılıklarından ötürü kendilerinden tiksinilen bir sınıf" şeklinde söz etmektedir. Bu kişinin İsa'nın izleyicisi olmadığı açıktır! Bu yüzden de Mesih İnanlıları'nın ortaya çıkışıyla ilgili anlattıkları daha da önem taşımaktadır. "Hıristiyanlar adlarını, Tiberiyus'un imparatorluğu sırasında vali Pontius Pilatus'un yargısıyla idam edilen Hıristos (Mesih)'ten almışlardır. Mesih'in idamıyla, bu tehlikeli ve boş inancın yayılması durdurulduysa da, daha sonra yeniden alevlendi. Bu kez veba, yalnız ilk olarak ortaya çıktığı Yahudiye bölgesinde değil, dünyadaki tüm tiksinti ve utanç verici illetlerin yuvalandığı Roma'nın içinde bile yayıldı." Böylelikle Mesih İnanlıları'nı ağır dille eleştiren Romalı tarihçi, aslında İncil'in tarihsel güvenilirliğini doğrulamaktadır! Mesih İnanlıları'ndan olmadığı halde İsa Mesih'ten söz eden ilk yazarlardan biri, İ.S. 52 yılında yazan Tallus'tur. Ne var ki, Tallus'un kendi yazıları kaybolmuş, bunları yalnız başka yazarların yapıtlarında yer alan aktarmalar sayesinde tanıyoruz. İ.S. 221 yıllarında yazan Yulius Africanus, Tallus'un yazılarına değinerek çok ilginç bir açıklamada bulunur. İsa Mesih'in idam edildiği sırada ortalığı kaplayan zifiri karanlığı tanımlayan Yulius Africanus şöyle yazar: "Tallus, tarih dizisinin üçüncü kitabında, bu karanlığı güneşin tutulması olarak açıklamak istemektedir. Kanımca böyle bir açıklama mantıksızdır." Yulius Africanus, Tallus'un yaptığı açıklamanın mantıksız olduğunu düşünmekte haklıdır. İsa Mesih, Fısıh Bayramı'nın dolunay mevsiminde çarmıha gerildi ve dolunay sırasında güneşin tutulması olanaksızdır. Yine de Tallus'tan yapılan aktarma büyük önem taşımaktadır. Olaydan 20 yıl sonra yazan ve Mesih İnanlısı olmayan bir tarihçinin, İsa'nın ölümüyle ilgili bir olayı açıklamaya çalışması oldukça önemlidir. İsa Mesih'in yaşamı ve ölümünü en kapsamlı olarak Yahudiler'in ünlü tarihçisi Yosefus anlatmaktadır. İ.S. 66 yılında Yosefus, Filistin'in Celile bölgesinde Yahudi ordusunun komutanıydı. İ.S. 70'te Romalılara tutsak düşen Yosefus Roma'ya götürüldü. Burada 2'nci yüzyılın başlarında "Yahudiler'in Tarihi" adlı yapıtını hazırladı. Yosefus, İsa'yla ilgili şunları yazar: "Şu sıralarda İsa adında bilge bir adam (O'na adam demek doğruysa) ortaya çıktı. Şaşılacak işler yapan İsa, gerçeği memnuniyetle benimseyen insanların öğreticisiydi. Kendi ardından hem Yahudiler'den, hem de Yahudi olmayanlardan çok sayıda izleyici çekti. O Mesih'ti. İleri gelenlerimizin isteği üzerine Pilatus İsa'yı çarmıh üzerinde idama mahkum edince, sevenleri O'nu terk etmediler. Çünkü ölümünden üç gün sonra İsa,onlara diri olarak göründü. Kaldı ki, Tanrı'nın peygamberleri, bu olayları ve O'nunla ilgili daha on bin şaşılacak ayrıntıyı önceden bildirmişlerdi. Adlarını O'ndan alan 'Mesihçiler' topluluğu ise bugüne değin yok olmamıştır." Bu sözlerin, İsa'yı gerçekten Tanrı'nın gönderdiği Kurtarıcı olarak benimsememiş bir Yahudi tarafından yazıldığını unutmamalıyız. Bununla birlikte Yosefüs, tarihini hazırlarken çağının tüm tarihsel belgelerinden yararlanabilecek durumdaydı. İkinci yüzyılın bir başka yazarı Romalı Lucian Mesih'i ve Mesih İnanlıları'nı küçümseyen bir kitap yazdı. Lucian Mesih'ten, "Dünyaya bu yeni tarikatı getirdiği için Filistin'de çarmıha gerilen adam" şeklinde söz etmektedir. İsa'nın ölümüne değinen diğer bazı Yahudi kaynaklar da dikkate değer. Bunların hepsi, İsa'yı Tanrı'nın gönderdiği Kurtarıcı olarak reddettikleri halde, O'nun ölümünü tarihsel bir gerçek olarak oybirliğiyle kabul etmektedirler. Örneğin, İ.S. 70-200 yılları arasında Yahudiler'in ileri gelenleri, bir sürü gelenek ve görenekleri derlemişlerdir. Bunlardan birinde şunları okuyoruz: "İsa, Fısıh Bayramı'nın arifesinde asıldı. Bundan 40 gün önce haberci, halka şunları duyurmuştu: 'Bu adam, büyücülük yaptığı için ve İsrail'i saptırıp inançtan çevirdiği için taşlanarak öldürülecek. O'nun savunması için bir söyleyeceği olan varsa, gelsin söylesin.' İsa'nın savunmasını yapacak herhangi bir tanık ortaya çıkmayınca, Fısıh'ın arifesinde asıldı." Burada geçen "asıldı" sözcüğü, çarmıha asılarak gerçekleştirilen idamı da kapsamaktadır. Şurası açıktır ki, o çağda yaşayıp da İsa'nın tarihsel ölümünden haberi olmayan hiçbir Yahudi yoktu. Tartışma Götürmez Bir Gerçek Daha başka aktarmaları da sıralamak okuyucularımız için sıkıcı olur. Ancak şurası da bir gerçek ki, İsa'nın ölümünün hem Yahudi ulusunda hem de daha geniş çapta tüm Roma İmparatorluğunda, herkesçe bilinen bir olay olduğuna hiç kuşku yoktur. İsa Mesih'in İ.S. 30 yıllarında Kudüs'te öldüğü, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1938'de İstanbul'da öldüğü kadar kesin bir gerçektir. Her iki olay da sağlam tarihsel kanıtlarca doğrulanmaktadır. Bütün bu kanıtlara karşın, bazı kişiler daha başka türden bir itirazı öne sürmektedirler. Şöyle ki, Tanrı son anda Yahuda'yı ya da başka birini tıpatıp İsa Mesih'e benzer bir görünüme sokmuş, düşmanları da bu adamı İsa diye tutup çarmıha germişler. Gerçek İsa'nın ise ölmeden göğe yükseltildiği ileri sürülüyor. Böyle bir iddiada bulunan kişi, ortada olan tüm tarihsel verilere yüz çevirip bir çeşit oyuna başvurmuş olur. Daha kötüsü, Tanrı'yı yalancı ve aldatıcı durumuna düşürmüş olur. Kutsallıkta eşi olmayan Tanrı'nın, böyle bir aldatmacayla imanlı insanları bile kandırdığını ve temeli olmayan bir kurtuluş müjdesinin yayılmasına izin verdiğine inanmak, düşünen bir kişi için çok güç olsa gerek. Kuşkusuz İsa Mesih'in çarmıhtaki ölümüne yapılan itirazlar Tanrı'nın, peygamberinin böylesi korkunç bir biçimde can vermesine izin veremeyeceği düşüncesinden ileri gelmektedir. Oysa daha önce de gördüğümüz gibi İsa Mesih, hiçbir zaman kendini sadece bir peygamber olarak tanıtmadı; kendisinin, Tanrı özünden olan Tanrı'nın Sözü olduğunu iddia etti. Şöyle ki biz, İsa'nın çarmıhını, yalnız İsa'nın gerçek kimliğini kavradıktan sonra anlayabiliriz. Tanrı, çarmıhta "peygamberini" terk etmedi; tersine Tanrı, "dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı" (2.Korintliler 5:19). Tanrı, İsa Mesih'te tüm dünyanın suçlarının cezasını çekiyordu. Kitabımızın 8'inci bölümünde, İsa Mesih'in ölümünün anlamını daha da ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. İsa Mesih, tamamen terk edilmediğini kanıtlamak için, mezara konulmasının üçüncü günü yeniden yaşama döndü. Tanrı O'nu ölümden diriltti. İsa'nın ölümünün tarihsel gerçekliğini açıkça ortaya koyduktan sonra şimdi de ölümden dirilişinin kanıtlarını ele almalıyız. ---------------------------------------------------------------- 1. İncil'in güvenilirliği konusunda daha ayrıntılı bilgi almak için Türkçe olarak bulunabilen şu kaynaklara başvurabilirsiniz: Benson, R. İncil-i Barnaba: Bilimsel Bir Araştırma Bruce, F.F. İncil Bilim Serisi: İncil 'in Mesajı; Elimizdeki İncil Sağlamdır! Cedid, İskender. Tevrat ve İncil'in Değişmezliği Gilchrist, J. ve Lütfî Ekinci. Evet, Kitabı Mukaddes Tanrı Sözü'dür! Gilchrist, J. Kur'an ile İncil Yan Yana! Karataş, İsa. Gerçekleri Saptıranlar Moran, M.A. Hakikat ve Dalalet Pfander, C.G. Tevrat ve İncil'de Tahrif Yoktur Rhoton, Dale. İnanç ve Kanıt Sproul, R.C. İncil Bilim Serisi: Yorum Bilimi Yazman, Yakup. İznik Konseyi'nde Ne Oldu? |
06-09-2009, 01:16 PM | #2 |
Yeni Üye
Kayit Tarihi: Jun 2009
Yaş: 46
Mesajlari: 14
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 0 Teşekkür Aldığı Konusu: 0
Üye No: 83588
Rep Power: 1130
Rep Puanı : 10
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Isa Mesih yazilanlari dogrulamak icin geldi ise bunu kendi söylüyor yazilanlara göre Mesih e tuzak kurulmustur ayni Isa Mesih e tuzak kuruldugu gibi ancak tuzak basarasizlikla sonuclanmistir yani Mesih öldürülememistir kaynak Mezmurlar. Orada tanrilik idda eden bir insan yok orada Allah dan yardim dileyen ve Allah onu kurtardiktan sonrada Allah a tesekkür eden güzel bir kul var.
|
11-22-2009, 04:23 PM | #3 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1389
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Paylaşım için saol
|
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|