![]() |
Sıra Sende
SIRA SENDE sıra sende acılarım sıra sende daha yeni yolculadım sevincimi baba ocağına hoş geldin otur başköşeye uykusuzluğum yavan ekmeğim şekerli suyum sabah kahvaltısına hoş geldin geç çalan saatim yamalı gecekondum sıra sizlerde yaşam parçalarım geleceğimin yoksul kilometre taşları ve umutla beklediğim güneşim sıra sende rüyalar elenir uykularda hani o ilk durağımız hani çocukluğumuz zaman örselenmiş yaşamın içinde zaman kaçış sevdalara alışkanlıkların inancın emeğin şafağı ufkun yüreği yüreğin kahrı yoksulluğa sıra sende sevdalı yanımız boş istasyonlar gibi göz perdeleri inik aşk odalarında kim konacak hayat ağacımın dallarına üstelik gönül penceremde açık sevdamı böler bir yanım emeğe kilitlenir akıl önce kazanç kapısı sonra sevda hak yaşamak insanca yaşamak ertelenir unuttuğum sessizliğim aklıma gelir kaleleri yıkar yeni yıla yayılır ölüm tarlaları barışı arar gözler sıra sende firari uçukluğumda yaşamı zaman dilimlerine böldüm renkli kışı bekledi yaz duman soludu aşklar ve bir sabah ayaz ölümü titretti gözlerimin buğusunda can ve dedi sıra sende Ahmet Canbaba |
Sona Doğru
SONA DOĞRU Zaman geçer çirkinleşir, Ölüm sona doğru, doğru. Sararıp solar dökülür, Gülüm sona doğru, doğru. Çileler sona ermez ki, Tanrı yardım göndermez ki Yesem de şifa vermez ki, Balım sona doğru doğru. Can çekilir kalmaz halim Dermansız bükülür belim Böyle çok zor gelir ölüm, Kalım sona doğru doğru . Baston elde ağır adım, Ölüme sökmez inadım. Birden kırılır kanadım, Kolum sona doğru doğru. Zamanla saç aklaşıyor, Kimler sıra bekleşiyor, Nasıl çabuk yaklaşıyor, Yolum sona doğru doğru. Çile cefa çeker halkım. Yaşamaya yetmez ülküm. Neye yarar varsa mülküm, Malım sona doğru doğru. Dermansız dert olmuş yaram. Anladım ki geldi sıram. Geçmez akçe olur param, Pulum sona doğru doğru. Huzur bulur can sonsuzda, Belki haziran temmuzda. Taşınır gider omuzda, Salım sona doğru, doğru. Seslerdir gelen tekbirden. Söz gelir gider kabirden. Lal olur konuşmaz birden, Dilim sona doğru,doğru Tütmez ki yalnız ocağım. Kalmaz dünya ile bağım. Mevtalarla dolar sağım, Solum sona doğru, doğru. Ahmet Canbaba |
Sonradan Gelir
SONRADAN GELİR Birazcık terin aksın yapacağın her işte Zoru gör ki kolayın yolu sonradan gelir Tanrı ile girdiğin zorlu alışverişte Çıplak yaratır kulu, çulu sonradan gelir Hastalık kuyruğuna gariban dünden gider İsyan eder tanrıya üstelik dinden gider Ganimet paylaşırken hırsızı önden gider Emeklisi yetimi dulu sonradan gelir Sen çok kuvvetlisin ya herkesi kündelersin Zayıfları oyunla teker teker elersin Yaradan sağdan vurur birazcık sendelersin Ardından Azrail in solu sonradan gelir Kim söylenmez sırrını içinde saklayacak Tanrıya rüşvet verip günahı aklayacak Hedefe varan kimse parsayı toplayacak Akıllı önden gider deli sonradan gelir Nasılsa pabucu ters giydirirsin şeytana İşte o zaman ancak sen benzersin insana Böyle bilgi çağında bilimsellikten yana Tanrı katında ermiş veli sonradan gelir Hep almayı düşünme birde dene vermeyi Unutma sevenlere bir selam göndermeyi Büyütme gözlerinde amacına ermeyi Önce Gerede’yi geç bolu sonradan gelir Ahmet Canbaba |
Sormasammı
SORMASAM'MI Çatlamış, toprak gibi kavrulsam susuz. Yağmur bir yağsam mı der, bir yağmasam mı. Bulutlar arasından kaybolmuş sessiz. Güneş bir doğsam mı der bir doğmasam mı. Bur da son olsun, bitsin, aşk bu kadarsa İçimi buruk acı, bir hüzün sarsa Sevgiye, hasret kalmış yüreğim varsa Yüzüm bir gülsem mi der bir gülmesem mi Yanımda olmayışın, gezdiren beni. Duygulu aşkım sana, yazdıran beni. İçimdeki şeytandır, azdıran beni Gönül bir kovsam mı der bir kovmasam mı Kucak açamıyorsam bir his var buruk Dayanamam, ağlama dinsin hıçkırık Çırpınan yüreğimde kanadı kırık Kuşum bir uçsam mı der, bir uçmasam mı Ne kalmış yarınlara bir bak bu günden Yalnız sevgimiz kalsa razıyım dünden Bu aşkın batağında, hesabı benden Tanrı bir sorsam mı der, bir sormasam mı Ahmet Canbaba |
Şehidime
ŞEHİDİME Kuş uçuruyorum savaşın kirli yüzünde. Şakaklarımı okşuyor çöl rüzgarları, çıkmaz sokaklarıma sapıyorum. Güvercin kanadında bakışları düğümlüyorum bir şehit cenazesinde. İniltisiz hıçkırıkları yüreklendiriyorum. Hain pusular sahte gülüşlere dönmüş, yapmacık tavırlarına bulaşıyor şehit kanları. İçimdeki uzaklığı kusuyorum, sokaklarım kesiyor merhabayı. Ayın yıkadığı kaldırımları kirletiyorlar. İnancımı eskitiyorlar nutuklarla. Kinimi bileyip, bir ucundan yakalasak aydınlığı bir karanfil veririz doğmamış çocuklara. Analara sabır veririz.Babalara umut,babalara yürek Hasret solumuş yavuklu mektupları. Gül yanaklarda, karanfil dövmesi gün yanığı. Aynı türkülerin çıkmazları kesiyor solukları. Aynı türkülere yuh çekiyorlar. Ay çalığı karanlıkta beddua. Bir çirkinlik bulaştırmış yüzüne. Bir uşaklık çaresizliği bir utanmazlık kırmızısı bir iftira gölgesi arsız tekrarlar soluksuz satılmışlar ateş topunda. Zaman çile çeker işbirlikçilerden. İpliği pazara çıkar arka yüzlerin kalem yarası açılır yüreklerinde tarihe bir iz düşer. |
Şimdi Bende
ŞİMDİ BENDE Şimdi bende Gözleri gökyüzünde kalakalır ölümün Yağmur ormanlarında tükenir bakışları yeşilin Nasıl dayanılmaza dayanır yürek Nasıl akar emeksiz terler paranın gözlerinden Tabiri caizse, Nasıl burun kıvırır alın terine asalaklar Ne duyulmuş ağlamalarda, yüreğin sızısı Ne işitilmiş ölümle biten alın yazısı Yalnızca biter gözlerinde acı ılık. Bütün hüzünlü bakışları geride bırakır. Ve aklındadır çocukluğundaki ayrılık Al işte istemiyorum artık, Sevabı sizde kalsın günahlarımın. Şimdi ben söyleyemediklerimle baş başa Ve unutmak istediklerimleyim Aklımdaki Ahmet Canbaba |
Tabanvay
TABANVAY O En zengin kulu Rabbin Altında uçak, yat. Bütün nehirler ona akar. Kızılırmak Dicle Fırat. O Hacı Murat. Süleyman’ın altında taksi Mehmet’inki motosiklet Ahmet’inki bisiklet Veliyi Allah düşünsün Tabana kuvvet Ahmet Canbaba |
Tusak Ettik Kendimizi
TUTSAK ETTİK KENDİMİZİ Bir sis Bir duman Güneş başını çıkarıyor dağlardan Işığa pusu kurmuş beyinler Maviler bulanık Maviler dertli Okyanusları bir çekebilsem diyorum kıyıya Yıkasam diyorum kirlenmişliğini karaların Ama olmuyor ‘ki Durgun maviliklerde beyaza dönmüş ölüm Martılar sörf yapmıyor rüzgarların kanatlarında Denizin yükselmiş ateşi Deniz hasta Yok ‘ki yüreğinde bir çiğ tanesi serinliği Açıklarda bir gemi sintinesini boşaltmış Dikmiş gözlerini mat ve kirli Bir yağ tabakasının üstündeki Karpuz kabuklarına, teneke kutulara. Bir adam bakmakta denize Dalgın ve düşünceli Allah kahretsin der gibi iki eli Konuşuyor kendi kendine sallayıp başını Adam hasta Yok aşklarına filiz veren sürgünler Rüzgarlar pişman dağ başlarından geldiğine Şimdi şehir kirliliğinde solukları Bir başka kokar Rüzgarlar hasta Bitmiş tükenmiş kıyılarda Dalgakıranların başına konmuş martılar Can çekişmekte çoğu Kıvrılıyor bedenlerine düşmüş İncecik boyunları Kuşlar hasta Sanki ölüm uykularında Bir ressamın fırçasından çıkmış yorgun İşlenmemiş sevaplara kurban doğa Ve şimdi her şey kendine sığıntı Şimdi her şey kendi kapanında tutsak Ve biz bunu ‘da başardık diyorum. Boğduk denizi kendi sularında. Ahmet Canbaba |
Umudun Gölgesi
UMUDUN GÖLGESİ Suda sandal Sandalda balıkçı ağını gerer Takılır ağına umudun gölgesi Tarlada saban Sabanda umudun dişi demir Toprağı yarar Topraktan çıkar emeğin sesi. Sorarım size ne arar, Tünemiş düşlerde bir bulut gibi Karanlığın gölgesi. Onlar ki gene Yarına kalkacaklar Ve onlar‘ki sonsuza uzanan Yola koyulacaklar Açlıktan kokuyorlarken nefesi Çıkınlarında bir tutam sevgi Ve akıllarında umudun gölgesi. Ahmet Canbaba |
Umut Çiçekleri
UMUT ÇİÇEKLERİ Kimler ezilenlerin biniyorken sırtına Doğru yazan kalemde, söyleyen keskin diliz Su alıyorken gemi, birden dindi fırtına Umut çiçeklerimiz yeniden verdi filiz Almak için bir olun nasıl verilmezse hak Bir kere nüvemize kıvılcımdan ateş yak Yalçın sarp kayalara vuran dalgalara bak Borayı fırtınayı başlatan küçük yeliz Dünya nimetlerinden başkasına sunmayın Bize sahip çıkmayın, ismimizi anmayın. Durgun su gibi görüp bizi sakın sanmayın, Dumanı hiç tütmeyen ateşi sönmüş külüz. Derler ki Canbaba ya sende garip bir kulsun Aşıklar dergahına girenler huzur bulsun. Sevenler, sevilenler yeter ki memnun olsun Biz umut çiçekleri, bizler dikensiz gülüz. Ahmet Canbaba |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:12 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.