![]() |
Düş Gibi
Gözlerin ay ışığı misali, Mercan kayalıklarının parlak tası. Dünyayı içinde gizleyen Sımsıcak ekvator halkası gibi. Rabbimin hediyesi bu sineme. Kıvılcım gibi, ateş gibi. Hayatın içinde kaybolmuş, Girdabında neşelenen sevgi gibi. Yağmur gibi damlacıkları. Eriyecek sanki, seker gibi. Söylemek isteyip de hasretini, Korkusundan korkar söyleyemez gibi. Düşlerinde düşler gibi sevdiğini. Düşlerinde gizem var; çok gizli! 30.04.2002 17.00 Kamil Çağlar |
Düşüp gelir misin,şefkatli kucağıma?
I. üç/beş dakika önce dilimlenmiş benzersiz ama ___benzer tatları taşıyan kelimeler geçti buradan.. var mıdır bir ikizi veya __daha önceden klonlanmış mıdır? diye kara kara düşünürken; birden __sarkmış dallarından erik toplamak geldi içimden bir papaz eriği ağacına uzanarak.. bahçeyi harmanlayıp ___________ilaç püskürtülmüş gövdesine tırmanarak ______________________birkaç hasanpaşa elması koparmak biraz da ____zehir koklamak/tatmak geldi içimden.. derler ki ____kurtsuz elma, tuzsuz erik yenmez.. II. sen ki __saçlarını salarsın _________kahverengi boyanmış kanatsız pencereden içimde tarifsiz bir kurt kazınır; kabuklanmış yaralarıma bastığın tuz gibi bakışların ekşitir yüreğimi ________harf harf yazılan bu kelimeleri ______________________________acıtır.. III. zehir saçar etrafına dolanmış kör yılanlar baş kaldırmış çatal dilleriyle geziniyorlar ulaşmak zor sana çevrilmişsin dikenli tellerle ne gerek var yaka bağır parçalamaya bu engellerde uzaktan bir taş fırlatsam tutunduğun dalına düşüp gelir misin benim şefkatli kucağıma emin ol sürülmeyeceksin çamur bulanmış toprağa emin ol satılmayacaksın pazarda tam on paraya inan bana ______yitirilmeyeceksin karabasan süren rüyalarda.. IV. üç/beş dakika önceydi bu düşünceler _______önceden klonlanmış mıdır / var mıdır kurtsuz bir elma? harf harf ekşitilerek yazılmış bu kelimelere _____________________________inanır mısın? 12.05.2007 14.00 Kamil Çağlar |
Ekim ayında -2-
Yorgun akşamlara sığdıramadıkları telden yapılmış oyuncakları da vardı, oynayamadıkları! Eski bir çoraptan hazırlanmış sahte bebekler! Birlikte kaşıklanırdı ortaya konan tarhana çorbası. Dayanmak güçtü bulgur pilavına. Hele yanında bir de ayran da varsa. Ayrılık bilmezdi onlar. Dede, nine. Anne, baba. Beraber yaşarlardı aynı çatı altında. Aynı dertler, aynı sevinçler zahmetler birlikte karşılanırdı. Gurbet hasreti yaşanmamıştı. Köylerine gelmemişti. Bilmiyorlardı televiyon nasıl birşey! Masanın üstünde duran merakla alınmış bir radyo vardı sadece. Ajans saatlerine ayarlanmış. Bir de bazı akşamlarda anlatılan masallar. Kimdi bunlar tanımazlardı. Birlikte kalırlardı kardeşiyle aynı odaya serilmiş yer döşeklerinde. Zaten başlarını yastığa koyduklarında çoktan uyumuş olurlardı. Bazen ninelerinin anlattığı masallar, bazende bayramda alınacak potinleri düşleyerek. Ertesi güne sarkan telaşları da vardı onların! Daha sağılmayı bekleyen inekler, Kümeste bağırışan tavuklar vardı Damlar temizlenecek, süt ve yumurtalar satılacaktı. Açılması gereken Rızk kapısı vardı, tanyeri ağarmadan! Yoğrulmayı bekleyen un, yakılmayı bekleyen ateş vardı. Bunlar düşünülürdü, düşünülürdü de dünyaları bu kadardı! Eskiden yaşanırdı bu tatlı telaş. Eskiden bir can vardı Milletin efendilerinin yaşadığı bu köylerde. Kamil Çağlar |
Ekim Ayında -3-
Şimdi mazot kokusu var O tarlalarda ve ekinlerde. Geceden hazırlanan çıkınlar Yerini terk etmiş fast food’a. Kümeste tavuk kalmamış, Ahırda ise inek! Yumurtalar marketten alınıyor Hormonlu çiftlik mamulü. Sütler ise geri dönüşümlü Uzun ömürlü paketlerde, pastörize! Aynı anda sağılıyor hayvanlar Otomatik sağma makinelerinde. Toprağı sürmek için kullanılan Saban’da kaldırılmış müzeye! Sarı öküzlere talip olmuş tüccar, Kesilmek için götürülmüşler mezbahaneye. Dört çeker hayvanlarla dolmuş tarlalar. Tırnak izlerinin yerini almış Lastik yaralarıyla, bezenmişti topraklar! Saman doldurulurdu ahırdaki tekneler. Onların da yerini aldı, Akaryakıt istasyonlarındaki pompalar! Tımar edilirdi önceden davarlar Şimdi sabun ve fırça ile yıkanıyorlar! Sabahlarda beklenmiyor artık. Gece yarısı deşiyor toprağın karnını İnsan icadı, bu azgın yaratıklar! Kamil Çağlar |
Ekim Ayında -4-
Masal da anlatamıyordu nineler! Doğrusu masal anlatacak Torunları da yoktu yanlarında! Çocuklar büyümüşlerdi! Anne ve baba da iyice yaşlanmıştı. Şehre göç etmişlerdi. aş ve iş kaygısıyla. Haliyle torunlarda! Artık yılda birkaç kez görüşebiliyorlardı. Onlarda televizyonla avunuyorlardı. Nasıl olsa ekilecek toprak da kalmamıştı. Sabahları erken kalkılıp yoğrulacak un da yoktu! Fırına verilecek ekmek yapma telaşı da kalmamıştı! Tarlalar satılmıştı yok pahasına! Ekin az, su yok, Ekecek çocuk yok, torun yok. Yerlerinde büyük çiftlikler büyük hasatlar yaşanıyordu! Gübreler suni, sulamalar taşımaydı. İnsanların yerinde devasa makineler çalışıyordu! Rençberlik bitip robotlaşma başlamıştı! Kahvehanelerde pinekleyen zavallı insanlar ordusu olmuşlardı artık! Zaten konserveleri de kasaba pazarından temin ediyorlardı.. Yalnız bir şey kalmıştı aradan uzun yıllar geçmesine rağmen! Eskiyi hatırlatıyordu! Kendisi göçeli çok olmuştu ama yaptığı korkuluk hala duruyordu! Ey gidi şaban dede! Sen söylerdin bunları söylerdin de kimse inanmazdı! Şimdi terkedilmişler diyarları bayramlık kokularında kaldı! “Milletin efendilerinin” yaşadığı bu köylerde! 17.10.2006 14.00 Kamil Çağlar |
Ekim Ayında 1
Önceden günler erken başlardı. Gün ağarmadan sofralar kurulurdu, Ekim ayında! Her köy evinde bulunan ekim telaşı yaşanırdı! Bir hafta öncesinde sabanla sürülmüştü tarlalar. Her evin yanındaki damda yaşayan sarı öküzlerle! Zahmeti akan terden çıkmışrı, Serinliği ise bir testi sudan! Geceden hazırlanırdı azıklar. Yahya dedenin çıkınına yerleştirilirdi Hatice nine tarafından. Ayşe yengenin çocukları şendi. Musa dayının etrafında koşuşturan. Bir hevesle yerleştirirlerdi tohumları, hazırlanmış çuvallara. Sırtlarında taşırlar, yorulmazlardı Özenle dizerlerdi onları öküz arabasına! Sonra bata çıka ulaşırdı öküzler köy yollarında tarlaya. Avuçlarıyla serperlerdi tohumları yeni sürülmüş toprağa. Sadece tohumları değil, hasat mevsimine uzanan ümitlerini de! Etrafa kümelenmiş karga sürüsüne rağmen. Nasıl olsa nöbetçisi vardı. Şaban dedenin geçen yıl yaptığı! Gübre kokardı. Ahırda yaşayan hayvanların altlarından alınıp toprağa serilen. Tohumları serpiştirmek bittiği zaman Ekmek koparılarak, soğan yarılarak yenirdi. Ellerinde bir büyük domates iri hamleler ile ısırılırdı. Kalanlar toparlanıp yüklenirdi öküz arabasına. Güneş batarken başlanmıştır artık duaya. Yağmur istenirdi Rab'dan Dilenirdi kısmeti açık bir bolluk! Kamil Çağlar |
Emsali dertler sıkmış burkuluyor!
çiçek açma zamanı gelmiş çok zaman olmuş ekileli mavi saksısında yeşeriyor ebruli sakız sardunyası cam kenarında yadırganır düşsel yolculukları ve sıvazlanır birkaç bezesi kadri bilinmez uğraş verdiği seneleri bir uçurtmalar görür bir de soğuk esen kuzey yeli sıvazlanır içsel sezgileri katmerli yaşanmış dal kırıklıkları yalınkat yayılmış nefis kokuları kimlere el sallıyor yaprakları ______________bilinmez hayal kırgınlıkları.. emsali dertler sıkmış burkuluyor gereksiz yere hesap kurcalıyor bırak be gülüm __________nasıl olsa kuruyacaksın sende.. 08.12.2007 24.00 Kamil Çağlar |
Evlilik.
Hayal etmek gerek. ******* boyu düşünmek onu.. Gözlerinde canlandırmak Renklerini seçerek, Aramak, özlemek doğru olanıdır. Bazen ağlamak gerekir onun için Yalvarmak dizlerine kapanmak gerekir. Mavi düşler kurup pembe nutuklarla Süslemek güzeldir kendince. Bazen tercih ediliştir evlilik. Bazen terk ediliş. Bazen de sevgi dolu bir serzeniştir. Bazen kahrediştir ah’tır. Bazen nefrettir kindir acımasızca. Kaybetmektir. Tekrar başlamaktır umutla. Rüyaların yeniden parıldamasıdır. Güneşin açmasıdır tüm dünyaya. Yağmur gibi ince ince İşler saçlarının arasına. Kardır! Buz gibi havanın sıcaklığında, Dondur evlilik! Çocukların sevgisine inat Kızağa binmemektir korkuyla. Sallanan bir urgan gibidir; Dar ağacında acımasızca. Kurbanını bekler her defasında.... Bir de sana uzanmayan Eller bırakır arkasında.... 06.05.2003 Kamil Çağlar |
Farzedi/Yorum
takılı kalıyor duygular bazen hani uzanıp seyredersin ya semayı sönmüş bir yıldızı ararsın önemsiz birkaç kelime mırıldanırsın ya da diz çöker önünde saltanat dile gelir bir karga şarkı söylerken bir rüzgar eser alıp götürür uzaklara nasıl bilmek istiyorsan nasıl görmeyi diliyorsan farzet okunmuş bir şiir kitabı sayfa uçlarından kıvrılmış kararmış düşünceler belki de ısırılmış ve yarım bırakılmış mayhoş elma gülümsüyor sana alımlı bir kanarya bitmemiş orgazm histeriği gibi şuh kahkahalar diliyor gönlüm narin elleriyle okşanmayı 04.11.03.00 Kamil Çağlar |
Garip Oyun!
bir ağaç gölgesi, altında şakıyor gönüller. kenetlenmiş vücutlarda, birbirine akıyor ümitler! cemre düşmüş toprağa, ortalık ısınmış. sokuldukça koynuna sanki gövdeye sığınmış! zaman saymıyor kendini, akrep zincir vurmuş uzuna! durmuş artık, dönmüyor dünya haşarat şaşırmış, bu garip oyuna.. 16.05.2006 17.00 Kamil Çağlar |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:53 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.