![]() |
Aslında
Ah şu cılalanmış Altı berbat kelamlar Ve Sadece Kelamlardan ibaret kalmış Yitik sevdalar Elde kalan Yalan sevdaların viranında Can çekişen Dünyalar Kırılmaya bundan sepep Hayaller Sübje ne denli bizden yana ise de Bir zamanlar Objektifin çektiği şimdilerde Canımıza kıyanlar Kanmak ne tatlı bir haldir Olmuş bitmişçesine her şey gönlümüzce Halbuki olan biten Uçmuşluğumuzca değil ki Her dem Çoğu kez sürünmüşlüğümüzce Hak bilsek te ağlamayı Duvara her toslayışta Aslında hakettiğimizi yaşamazmıyız Çoğu kez ömrümüzce... |
Sevgilim Yoksa Sen?
Hiçbir yerinde yok asaletin ibresi Sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün Atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin Sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan Bir eski büyük şairmiş gibi Aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de Mezbele ve yaralıymış eski yaraların yeniden kanamasından Hiçbir yerde yok asaletin ibresi Bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen Bir doğru sözünde belki..... Saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının Yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında Ve kokusunda çiçeklerinin kanirej’in Elbet şiir olacak şairin tesellisi Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların Yazana değilse bile okuyana faydalı "bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen" O da üzülmüş aynı benim gibi .... Benimki daha acıklı değil onunkinden, Fiyakalı değil onun acısı benimkinden.. Sade güzel olan kelimeler.. Sade kelimeler... Kelimeler.... Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya Biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık Bir elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde Bırak yoluma gideyim bildiğimce Yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar Baktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler.... Eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan İçinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git Lazımsa eğer... İşte orada duruyor... Ağzımın bir yerinde... Almak ister misin dilini sokup aklıma Sana ait olan herşeyi bir nefeste Bir göz yumma anında Bir soğuk telefon konuşmasında Geri alabilir misin? Seni benden geri alabilir misin? Kovabilir misin beni senden? Sevgilim.. Yoksa sen, Sevgilim olmayabilir misin?.. |
Kendim ve Hepimiz Hakkında
Bir gün herşeyinle dimdik Her türlü kavgaya hazır Çıplak gergin Her sözü verecek kadar aceleci Tutamayacak kadar unutkan Sade çaresizken kadın Genelde erkek.. Kendi sözlerinin gölgesine hayran Hiçbir şey gerçek değil alkışlar yalan Hala bir çift çarpık bacak Kendi resmi resmiyle barışık Küs eskisiyle ve eski sevgililerin hepsiyle Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin Ben senden bahsediyorum yine Kime darlansa kalbim kimin kılığında. Ne zaman aklım çıksa yerinden Tuzu ayarında gözyaşlarıyla Dönmeyeceğime inandığım günlerde Bu seyrüseferden (bu seyrüsefer sözünün burada geçme sebebi Tamamen kelimeyi sevdiğimden) Diyorum işte bu sefer oğlum İşte bu sefer Olacak olmakta olan Yanacak yanmakta olan Yok çare akacak akmakta olan düşecek... Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin Düşünmek seni en ayıp kılıklarda En düşmüş saatlerde Hala güzel Hakkında konuşmak senin... Otuzu geçmişiz hiç haketmeyecek kağıtlarla Oysa boş kağıt vermişiz geçmeyelim Kalalım diye o sınıflarda Yalnız çirkince geçmiş bir gençliğin ağıtı Bu kadar acıksız olurdu zaten Çocuktum kürtlerin kuyruğundan bahsedilirdi Nicedir uyruğundan bahsediliyor Ve kim ne söylese bu mühim mesele hakkında Mühim kanamalar tespit ediliyor hastanın dosyasında Ve diyorum ki ben bazen Bu iki sevgilinin arasında Ve ikisinin eşit derecede akrabası İlk kez bir düğünde adam hem erkek hem kız tarafı Bağırıyorum şaka yollu Olacak olmakta olan Yanacak yanmakta olan Akacak akmakta olan.. Düşecek.. Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin. Bir beyhude çabasına daha girişmek Seni methetmenin. . Sana küfretmenin. Hala güzel Hakkında konuşmak senin Kökünü kendi sökmüş bir inatçı adamdır yurdum Hangi toprağa denk gelmişse Oraya salmış kılcallarını Ve hepsinden başka çiçek türemiş, Seçebildiğince yaban otlarının arasında.. Çok şahane insanlardır Kendini soyacak kadar ahmak hırsızları ayırırsan Çok iyi şiirler yazdım Kötülerinin tamamını çıkarırsan..... Ama hala güzel Hakkında konuşmak senin Hatta aleyhinde! Bağır çağır hatta Yeri gelirse çok sağlam bir kaç gözyaşı eşliğinde Güzel... Hala güzel Hakkında konuşmak senin Dinimin dolanması her görüşmede Her karşılaşmada Yani her eski sevgililer bayramında hayatın, Güzel. Rakının ikinci dublesinde ilk karşımıza çıkanı Öptüren şey ne ise Bir şölenlik hatıra mı yoksa çift dingilli bir acı mı Yanısıra neyse artık o şey, Hanı bir bıçak saplaması kadar hasmane Ve bildiğin cennet davetiyesi kılığında bir şey İşte ne ise o şey ....o güzel ... Hala güzel hakkında konuşmak senin...... Yılmaz Erdoğan |
Bu Bahar Aşka Hazır
Her yağış bir başka kalkışmaya gönüllü Ve kim neye erse bu geçişte Bir tomurcuk bir gözyaşı mutluluk işte Her bahar arifesinde korkulu bir kimsesiz gecenin Aklım elim yüreğim kirişte Hep biraz korku biraz yalan telefon seslerinde..... Ya yine boş koridor ıslaklığıysa ve beton efesi Bütün fakir çocukluklarda.... Ama herşey sırasını beklerken Mukaddes bir kuytuda Senden umut kesenin hüzün kesesinde bir yavru Herhangi bir anne kadar kanguru İşte bahar işte sevda işte tomurcuk bir bakıma Ağzım mavi ıslaklığının uçurumunda Rüyayla gerçeğin arasında Hep iyinin aşkın tarafında Ve Değmediğim yerin kalmayıncaya Bu bahar sonsuza tomurcuklanmaya Ben sana sen çatlak bir anadoluyu kucaklamaya Bu bahar aşk için hazır Hazır vazgeçmeye Adının bile baş harflerinden Kayıtsız bir sarhoşluğun her gün erkenden sabah oluşu Her şeyi biraz şakalaştıran bakışından Şakadan başka izahı olmayan bu kalp ağrısından Ve Bahanesi bir yürek bir et Bir bedenin içine girmek! Hazır bu bahar Akılsız! Bir yeşermenin şahane hasadına Hazır nur topu bir yaşama sevincini kundaklamaya.... Unutma baharda çiçek olan Meyvedir yaza.... Bu erik tanesi bu şakacı bahar çiçeği Her dem taze kalsa... Yılmaz Erdoğan |
Ben Yandım
Hangi dilde ağlıyorsa insan İşte ana dilidir ayrılmanın Her sokağa şifa niyetine bir açlık Güzereş kardaşlık bilinen en büyük uzaklık Hep acıların kuranderinde sevgili bir yoksulluk Kitapların arasında dolanmış ve Sahte fikirlerle dolandırılmış donatılmış aklanmış yeşermiş Ve gri demirli bir yatılı okulda uzun uzun Kimsesiz kimsesiz ağlamış Uykusunda adın çağırmış Nöbetlerde edebiyat sohbetlerde bir yarışma kavgası Fikirden fikire sıratlar geçilmiş Ne murat suyu kan aksın isterim Ne şiirinden vazgeçerim kavganın Mesleğim göze almaktır Kalabalığa faydanın bedelini Öderim sağdan soldan aldığımla Sözlerimden başka vasiyetim ve servetim yoktur. Her beladan bir alıntıyla kurtulurdum İlla ki adını hatırlardım lazım olanın Bir siverek acısı aslında sevdiğim Bir mezopotarnyalı kederi Asur'un ninova'nın kehaneti.... Kalbim kül oldu Eski bir kütüphane yangınında Ben yandım. Kimi cüret etsem sevmeye Kendime küçük geldim Zayıf kaldım He murathan esir düştüm Sefil oldum. Acılarım hep tavsiyedir Çok sevdiğim bir şairden Yok bire yok "ne etsek olmuyor"un ranza arkadaşıyım Bilinen en uzak yatılı bölge okulundan Ben bıraktım siz konuşun, Yoruldum ben siz koşun. Iskartaya ayırın beni Bütün ayrılıklardan..... Küsmedim kardayım yediğim dayaktan Şimdi yalnız, şan saman kağıt kokulu günlerde Türkçeye çeviriyorum ayrılık acısını Beni bırakın Ben meçhul oldum Gizli özneyim Vatansız cümlelerde Ben yandım. Kalbim kül oldu Eski bir kütüphane yangınında. Yılmaz Erdoğan |
Ankara'ya Öyle Yakışırdı ki Kar
Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. Asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar... Kimse keman çalmaz belki ama Çok keman çalınsın balolarında Diye yapılmış Gri sisli binalar... Alnının ortasında Ciddi bir devlet asabiyeti. Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar, Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş! (biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?) Kahve önü çatlak mozaik Bel kemiğine tehdit Kürsüler üstünde Çok sigara içen Öğrenciler Bir daha asla yaşayamayacağı Aşkları teğet geçerken Hep onu sevmeyenleri severek Hep onu sevenin gözlerinden Kalabalıklara kaçarak Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara, Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını Bir izmirli güzele dayatmak varken (hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililiği!) Soyut bir sevdaya Beşik kertilmiş olan Dağda çoban, Şehirde şark çıbanı sayılan, Fırat'ın büyük elleri Ararat'ın kız yelleri Cilo'nun derin nefesleri Hülasa kente hukuk mukuk okumaya Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş Anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar (belki balkona kar seyretmeye çıkar diye Sevdiğimiz kızlar) Çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman Bu kar mevzuu Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir Hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar Hüzünlü gelmez insana Ankara'da, Yoksa bugün bir hayat Yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra. Kimse keman çalmaz belki Belki bu film hiçbir zaman O kadar fiyakalı olmayacak ama Hiçbir lahmacunda O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin Tadını vermeyecek bir daha Çok daha iyilerini yedim sonra Bizzat urfa'da hatta Ama hiçbirinde O kadar aç oturmadım sofraya Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar Çok yabancı bir soluk duyulur bazı Bilinmez bir dilin ıslığından Anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar Öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür Bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan Ankara'da yaşamak Yollarına hep sevdiğimiz insanların Adlarını vermediler ama biz her duvara Bilvesile onların adını yazarak yaşadık Kül ve betondan mürekkep Yaşadıkça yaşanılası gelen O tuhaf bozkır kokusunda. Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar. Asfaltlar ışıldar... Bir günden bir sürü gün yapan Mesai saatlerinde hiçbir şey yapan Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan Rakıyı bol sulu içen Dokunmasın için değil Çabuk bitmesin diye devletimin tekel rakısı, Hep kağıtlara bakarak, Hep kağıtlardan bakarak Hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u Aynı anda sevmeyi başararak, Karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı Çok beğenmeyerek ama Yine de bu tasarrufunu takdir ederek Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi Yürüyen... Memurlar....... Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar... Biz, şimdi kapalı bir kuruyemişçi Dükkanının -ki bütün plan kar altında Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip Yanı sıra bafra içmektir- Kötü ışıklandırılmış vitrininden Umutsuzca içeri bakan, Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış, Merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş, -yani sistem kendi verdiği kimliği Zırt pırt geri istemektedir- Doğduğu yer yüzünden Doğuştan kavgacı zannedilen ama Pek çoğu kavgadan nefret eden Kavgacı esmer cesur korkak Çoğu kürt çoğu türk çocuklardık... Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.... Ha sonra belki ahmed arif�in aklına Hiçbir şairin aklına gelmeyecek -çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir: Kar altındadır varoşlar Hasretim, nazlıdır ankara..... Ustam yine sen bilirsin ama Hangi aralıkta bir şair ölmüşse İşte o, en netameli aydır bence. Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar... Asfaltlar ışıldar... Yalanlar... Şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar. Yılmaz Erdoğan |
Acil Şifalar
Bahçe kapısından sızdılar... Aralık kalmış neresi varsa hayatımın... Bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa ordan. Daha asitli bir yalnızlık için Dilek tutuyorum şarkılara, Sıradaki benim şansıma diyorum; Haberler başlıyor birden, Benden, Hazin biçimde bahseden. Kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa Önde gideniyim her tazyikli alkışta.. Zayii makamında bestelenmiş yazılar kaldı avluda. Gitme diye Yalan bile söylerim, Yerini söylerim Ne saklamışsan Kal diye! Bu yaz'ı serin tutalım diye Çıplak tenlerde, Geceyarısı tatlı bir soğukluk olsun diye Her sevişme, Aramızdaki her üryan gelişme! Hem gidenedir bu şiir Hem gelecek olana.... O da biraz oyalanıp Gider nasılsa? Hep haberler başlayacak biliyorum, Hangi şarkıyı seçsem şansıma. Şimdi şifa niyetine giriyorum sulara. Mavisine değil denizin. Sade tuzuna. Yılmaz Erdoğan |
Acı
Yaşamak uğruna Ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna Acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna Savaşmak bu olsa gerek Peki ya senin uğruna Üzülmek niye? Yılmaz Erdoğan |
Adın Bahardı
Kente yanlızlık gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi Aşkın içimde solardı adın bahardı Eteğini koştururdun sokağımızda Sokak sus pus olur sana bakardı Bilmezdin gizliden izlediğimi Gözlerim gözlerinden korkardı Hatırlıyorum adın bahardı Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi Yüreğim yol boyu ardından ağlardı Hatırlıyorum adın bahardı Yılmaz Erdoğan |
Akbaba
Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar O sevip gitmekse o Çok uzak ve yemyeşil bakmaksa Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar Yılmaz Erdoğan |
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yürege estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balina kustum gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rutbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör. |
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin. Melih Cevdet Anday |
Hâlâ”dır Aradığın!..
Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde! Bilirim, seversin beni. “Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!.. Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam... Bilirim, seversin beni; Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!.. Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime... Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık... Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..” Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden... Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim! Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi... Yollar, dürmededir artık kendini! Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!.. Bilirim tabii ki unutmadığını... Unutmayışımdan bilirim. Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek “Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl! Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman... Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde! |
Adın
Harfleri adının uçtu uçtu Eskimez aşkımın gizlendiği çiçeğe Kondu kondu ve her aşk dökümünde Gecenin ıslanan yüzü gibi gibiler Çoğu |
Adın Batsın
Yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile Yaktın beni küle döndüm dumana döndüm Nasıl edem nere gidem dertli baş ile Bilemedim teli kırık kemana döndüm Canım aldın, can evimden vurdun ya sende Küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın Zaman ola devran döne sen de çekesin Yitiresin umudunu heder olasın Aşka düşe kahrolasın candan bıkasın Ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin Sen ki beni rezil ettin yedi cihanda Yalan oldum talan oldum senin sayende Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın Beni özleyince bir nehir yatağını bulsun Kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin Sesime bakıpta ağlıyorum sanma Seni özleyince böyle olsun birazda Ayrılıversin yaprak dalından İnsan sevdiğinden ayrılıversin Kan damarımdan can pazarından Adam baharından ayrılıversin Dağda dört mevsim erimeyen kar varya Yokluğum öyle erimesin Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın.. İbrahim Sadri |
Adını Bilmeden Sevdim
Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü... Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim. Ve, “yar”lığa süzülüşünü. Ben seni, sesini duymadan sevdim... Ve duymadan nefesini. Ben seni adını bilmeden sevdim... Ama; sevdim!.. Üşüyüşünü sevdim... Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü; “Gel, ısıt” deyişini!.. Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde, bilerek gelmeyeceğimi... Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim... Ve, kıpırtısız, karanlığa gömülüşünü sevdim. Bir de; “Gel, ışıt” deyişini!.. Ben seni, adını bilmeden sevdim. İhtiyacım... Cevabım... İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam... Gökkuşağım, ışığım... Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem... Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem... ...Sevdim işte! Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim... Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım, torununla akran mı! Ben seni, gözünü-kaşını bilmeden sevdim. Ben seni, sesini duymadan sevdim. Ve hatta öğrenmeye korkarken, bilmeye kıyamazken seni... ...seni sevdim. Seni sevdim. İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle... Oturdun, sallayamadım; dokunurum diye korkumdan! Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım. ...Koklayamadım! Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına... Ve hâlâ bilmiyorum, gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde? Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!.. Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden... Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden... ...seni bilmeden sevdim. Seni, “bilmeden” sevdim! Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız! Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler... Sen yoktun orda ve ben de yoktum; Ama sevda vardı! Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim |
Adsız Bir Çiçek
Rengini dünyaya ilk defa sunan Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim Sevgilim Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman. Yalnız sana yazıyorum bu şiiri İstersen bir şiir gibi okuma Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu Soğuklar başlayınca havalanıp Millerce yol katettikten sonra Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle. Ve yazmış olacağım bir de Her dönemde her çağda Sevdanın kendine özgü diliyle Edip Cansever |
Ağladım
Dün gece uzun uzun Seni andım, ağladım. Sonu yok yolumuzun Ona yandım, ağladım Kim bilir acımızı Bu yasak aşkımızı O eski şarkımızı Çaldım çaldım, ağladım!.. Dolaştım sokaklarda Ağaran şafaklarda Seni senden uzakta Sardım sardım, ağladım İmrendim sevenlere Sarılıp gidenlere Elele gezenlere Baktım baktım, ağladım Benimsin bende değil Ellerim sende değil Yanmamak elde değil Yandım yandım, ağladım Tuza bastım yaramı Aşkla açtım aramı Sensiz son sigaramı Yaktım yaktım, ağladım. Ahmet Selçuk ilkan |
Ağlama
Ağlama, gözleri kızarmış çocuk! Tek damla yaşın düşmesin yere. Bak, tek güzelliğimiz yokluk, Sana bir öğüt; ağlama boş yere. Ne olursa olsun hiçbir şey değmez, Senin bir damla gözyaşına. Ağlayana kimse boyun eğmez. Kimse bakmaz kimsenin yaşına. Ne kadar kötülük, pislik varsa; Sen herşeyi tertemiz öğren. Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa; Seni garip sanır her gören. Ağlama sakın çocuk, ağlama! Korkmayana zarar gelmez, bunu bil. Sevgini hep söyle, sakın saklama. Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil. Ahmet Hamdi Tanpın |
Ağlamak
Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere Örtüsüdür bazı acıların Örter, örtülmez Savunur bir süre Ağlayanlar sevinmeli Sevin ağlıyabiliyorsan Acılar art arda dinmeli Durur bir nöbetçi gibi Durur bir bekçi gibi Zamana gülmeli-gülmeli. Sevin ağlıyabiliyorsan Unutmanın kardeşidir ağlamak Uyur uyanır yatağında duyguların Düşüncenin kucağında hep çocuktur Ağlamak. |
Beni Koyup Gitme Ne Olursun
Düşlerin gerçeğe, gerçeklerinse düşe dönüştüğü bir yaşam özlüyorum. Yaşamaktan bunalmıyorum, bunalımı yaşayıp, bunu kendime ait bir yaşam biçimine dönüştürüyorum. Sanırım bütün sorunum özlemekle ilgili. Keşke "yaşlanmaya başladım, o yüzden geçmişi özlüyorum" diyebilseydim. Zerre kadar özlemiyorum geçmişi. Geçmişe dair ne varsa silindi hafızamdan. Ben geleceği özlüyorum. Belki de hiç yaşayamayacağım geleceğime dair özlemlerim. Asıl sorunda burdan başlıyor zaten. Geleceğin olmayacağını biliyorum. Olmayanı, olma ihtimali bulunmayanı özlüyorum. İşte bu özlem koyuyor insana... Beni koyup gitme Ne olursun Durduğun yerde dur.. Kendini martılarla bir tutma Senin kanatların yok Düşersin, yorulursun Beni koyup gitme Ne olursun... |
Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların
sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum. Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? Bilmiyorum! Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik… Sessiz ******* benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim... Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum... Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan… Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum… Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini… Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan. İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri… |
Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar,
ne deli dalgalar beklemektedir seni. Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir, İşte son bu... İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir, İşte hayal bu... Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser, İşte acı bu... Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne. İşte hüzün bu... Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini, İşte huzur bu... Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile, İşte sabır bu... Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İste aşk bu... Boshwer, HepaynI MaSaL. “Hayat ve Ben” işte hepsi bu kadar… |
Yine bir gece ve yine baş başayım kendimle, işte yine seni bulup kaybettiğim
yerdeyim. İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydin, yoksa kalıp yanımda savaşmalı mı?... Bir yol arıyorum kendime, bulduğum tüm yollarsa sana çıkıyor… Kapanmalı artık gözlerim. Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye devam etmeliyim... Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim parçalayarak değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları... Nasılda acımasız zaman. Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama yine ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da seni ölene kadar yaşatmalıyım içimde..... Ne kadar zor bir karar.. Bir yanım: “Bir daha kimse, hiç kimse onun kadar çok sevilmeyecek”, derken, bir yanım sakin, sessiz... Zaman geçiyor, acım dinmiyor. Kapanmıyor yaralarım.. Tükenirken ben, aklımda bir tek sen... Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce. Susmayı öğreniyor yüreğim.. Ama ben kararımı verdim... Seninle olduğum zamanları düşünmek bile bana mutlulukların en büyüğünü yaşatıyor.. Seni Seviyorum ve Ölene Kadar Seveceğim... |
Ne zaman canım sıkılsa, gitmek isterim uzaklara
Ne vakit seni düşünsem ki düşünmesem olmuyor Gözlerin gelir aklıma, ah o çocuk gözlerin Tam göğsüme saplanır, bıçak gibi sözlerin Ne hayalin terk ediyor beni ne de geriye tek bir umudum kaldı. Yine de ne zaman bir şiir okusam mısralarındasın. Ne zaman bir şarkı dinlesem hala sözlerindesin. Bir kitap okuyorum dökülüyor sayfa aralarındaki kurumuş kır çiçekleri. Uzanıp alamıyorum düştüğü yerden. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun… Ne kadar kaçsam kendimden, bir o kadar yakalanırdım Ne kadar seni istesem, sen hiç yanımda olmazdın Gözyaşı biriktirdim, gözyaşım ince sızı Düşündüm de bir zaman, bunu ben hak etmedim Ne garip bir hayat bu yaşadığım, bir papatya falı gibi; mutluyum/mutsuzum diyerek koparıyorum hayatımın sayfalarını tek tek. Tüketiyorum yaşamı, tükeniyorum ağır ağır. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun… Her limandan bir gemi, alır götürür beni Hayal bu ya üstelik, gitmeler üzer bizi Geçmiyorsam içinden, sevemedim bu fikri Gidiyorum inadına, al aşkını ver beni Öyle çaresiz hissediyorum ki kendimi. Yine yağmur olup yağsan diyorum avuçlarıma, filizlense yine yok olan umutlarım. Yine ******* boyu bıkıp usanmadan yazsam, duvardaki gölgelerde seni bulsam, gözlerim kapansa senin sıcaklığın kaplasa bedenimi. Ama olmayacak biliyorum. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun… Sen beni öldürüyorsun Sen bunu bilmiyorsun Sen beni öldürüyorsun Sen bunu hep yapıyorsun ******* büyüyor içimde, bir de yalnızlığım. Yıkılan umutlarım, hayallerim de terk ediyor artık birer birer. Gecenin koyu ve can yakan karanlığına inat bir tek çocuk bakan gözlerin terk etmiyor beni. Sen beni öldürüyorsun ve bunu hep yapıyorsun… |
Üzerine daha bir tek kelime yazmadan birazdan buruşturup atacağını bildiğin
beyaz bir kağıt duruyordur önünde. Elinde ise çocukluktan kalma bir alışkanlıkla arkasını kemirdiğin kara bir kalem. Kara, kapkara, tıpkı içinde bulunduğun oda gibi... Bıçak gibi bir gidişti Arkanı döndüğünde Sallanmadı sardunyalarımın yaprakları Kesin ve net Sadece bitti… Bir ağırlık çöker üzerine, bulunduğun yere sığamazsın. Görünürde hiçbir neden yoktur ortada. Boğazına sarılanın kim, içini daraltanın ne olduğunu bilemezsin. Ama bildiklerin de vardır elbette; yalnızsındır, için daralıyordur, yüreğin burkuluyor ve savunmasızsındır... Bekledim Bekleyişler içinde Kayboluşumu seyrettim Seni sevmek Yeniden var olmaktı Ben sensizlikte zamana yenildim… Hiçbir sesin anlamı yoktur. Çalan telefonlara aldırmazsın. Konuşmak bir eziyettir ve derdini anlatmanınsa hiç ama hiçbir anlamı yoktur. Bakışların boshtur. Kendine bile katlanacak durumda değilsindir. Hiçbir şeyin o anda seni mutlu edeceğine inanmıyorsundur... Güneş İnat etmiş bir kere Doğmamak için Doğmayacak işte… İlahi bir güç, hayatında değer verdiğin her kavramın içi boshaltılmıştır sanki. Yaşadığın kente de, o kentte yaşayan dostlarının da, yakınlarının da yabancılaştığını düşünürsün. Hiçbir şey gözetmeden, hiçbir şey beklemeden açtığın, hançerlenmiş yüreğinin kabuk tutmuş yarası da, o yürekte duyduğun sızı da önemsizdir o an senin için... Güneş bu elbette doğacak Başka suların Başka kuşların Kanına karışacak Sadece zamanını bekliyor… Hayatımı tam da sorgulama zamanı diye düşünür, bilmem kaçıncı kez ruhunla giriştiğin savaşa hazırlanırsın önce. Ama anında vazgeçersin. Çünkü bir daha böyle bir savaşa girecek ne gücün vardır, ne de o savaşta arkanı yaslayacağın yüreğine ve beynine güvenin... Dünya var oldukça sürecek Bir MaSaLın kahramanlarıyız biz. Birbirimizin farkındayız Ve bu farkındalık Can yakıyor... ”Neyse ya boshwer” dersin. “Boshwer” irsin... Kırarsın kalemi, buruşturursun kağıdı, koca bir yudum alırsın kadehindeki zehirden, yaslanırsın arkana ve gülümsersin... |
Sana dokunmak bir mucizeydi, seninle olmaksa bir mucizeyle yaşamak..
Gün geceye döndüğünde seninle olmak öyle güzel ki. Bütün bir gece seninle aynı havayı solumak, dinlediğim şarkılarda seni bulmak. Gündüzümde insanlar, mücadele, kavgalar, çirkinlikler var belki ama gecemde sadece sen ve ben… Belki bu yüzden geceyi sevişim. Sadece sana ait *******im, tıpkı kalbim gibi... Dün gece yine uzandı elim telefondaki tuşlara. “Aradığınız numara kullanılmamaktadır” Gülümsedim ve iletilemeyeceğini bile bile defalarca mesaj gönderdim. Her “iletilemedi” raporunda sanki “Buda geçecek. Geçecek değil mi Can’ım?” cevabını okudum… Aradım seni. “Ulaşılmaz” olduğunu bile bile aradım seni. “Ulaşılır” olsaydın keşke. Keşke biraz daha çok gülebilseydik yaşamın bize yaptıklarına. Keşke “Sen” yine yanımda olabilseydin. Keşke şu iç çekmeler olmasaydı. Acı olmasaydı keşke… Keşke… Keşke… “Keşke” kelimesini bilmese, öğrenmeseydik. Hayata tek bağımdı aşkın… Gelirdim yanına sokulurdum… Tüm dertlerden , kederlerden uzaklaşırdım gözbebeklerinde kendimi gördüğümde… Nerden bilebilirdim ki bir gün o gözlerde kaybolacağımı… Umutlarımın, hayallerimin, sevgimin, beklentilerimin, inançlarımın yok olacağını… Nerden bilebilirdim ki; o seyretmeye doyamadığım gözlerinde ölümün beni beklediğini… Oysa ben ayrılığı hiç düşünmezdim. Aklıma gelmezdi sensiz sabahlamak. Sen varken fark etmezdim mevsimlerin döndüğünü. Meğer ellerime kar yağabilir, gözlerime bulutlar değebilirmiş. Sen benim mucizemdin. İşte o mucizeye dokunmak, aslında seni sonsuza dek kaybetmekmiş. Bunu da öğrendim... Aradım seni Can’ım. Ulaşılmaz olduğunu bile bile aradım. Seni henüz özlemiş de değilim, yanlış anlama beni. Ne zaman özlerim bilmiyorum. Hâlâ benimlesin ve hâlâ *******im senin; tıpkı kalbim gibi…. |
Soğuktu hava o zaman da şimdiler gibi ama biz üşümezdik. Karların altında
hastalanmaktan korkmadan oyunlar oynardık. Ben en çok saklambaçlarımı severdim, seninse yorulmaz çocuk heveslerin vardı. ama ben öyle yorgundum ki ve sen öylesine masumdun. Teleferiklerden yeryüzünü izlemek gibiydi seni sevmek; eğlenceli ve ürkütücü. Yükseklik korkum nüksederdi sana bakarken (ürperirdim aniden; a çocuk ya tutmak isterken sen de benimle düşersen) Evet itiraf ediyorum muzip bir çocuk gibi sevdim seni ve utanıp yenemedikçe kendimi seni gönderdim. (Bu yüzdendi; buradaki yanlış benim değil deyişlerine hak verişim. Bilmiyordun ki gönüllü bir yanlış olarak ben yeterince kendimin bile değildim) Acıtmak için sarf edilmemişti sözlerim çocuk bakışların aldanıp da küsmesin istedim. Bu yüzden gitmeni hiç engellemedim. Aslında kalmanı hiç düşlememiştim. Sonunda seni de ürpertti değil mi, kendime terk edilişlerim? Bu yüzden mi bana kendimi ödettin (Gitti gözleri zafer parıltısı çocuk gülüşümü elinde taşıyıp).... ..... Gel diyemezsin şimdi bana; çok zor sevdim kendimi yeniden. Hem gelsem üstünü örtsem ne fark eder; uyandığında yine ben olmayacağım ki. Bu gece sabaha kadar seni beklesem ne fark eder; yarınımızda biz yokuz ki. Masallar anlatsam yeniden bize dair ne fark eder; İnanmadığın masallar korkularını savuşturamaz ki. Hem artik öğrenmelisin; sen de üşürken uyuyabilmeyi benim gibi.(Sorguların hala bitmedi mi? Anla artık sana dairliğim tükendi) Şimdi dön diyemezsin bana. Sen de biliyorsun açılmamacasına kapandı valizler ve duvarlardan söküldü, bir zaman geçmek bilmeyen saatler. Ardında öylesine bir iz kaldı sadece, Bir de ikimize rağmen karartılamamış gülümsemeler. Bak son yazısı da belirdi, perdelerdeki ışık dindi. Anladım devam edebilmek için affebilmek gerekli her şeyi. Ben affedebildim ikimizi. Hadi sen de affet beni. Kar yağarken başlayamamıştık; kar yağarken bitsin bari. (Tam da şimdi, hadi son kez öp duvarlarını ve son kez çarp kapıları. Hem bırak artık uyusunlar; yoruldu kelimelerimin anlamları) |
Bu sana yazdığım son satırlar...
Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime, umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün; Alın artık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın aranızda... Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sanıyorsun aşkı, sevgiyi, söylesene! Kolay olan, kaçmaksa, yalansa, vazgeçişse; ben zor olanı seçiyorum ve Seni Hala Seviyorum. Sen öyle san, farzet ki her şey çok kolay... Gittiğini sandığın sen, giderken bende kalanlarını, yani seni, yani aşkı, yani bizi alamayacaksın benden.... Geri vermeyeceğim onları, benim onlar, bana ait. Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacak baktığım her yerde... Ve işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yaan yağmur gizlemeyecek gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım! Her şeyin bir bedeli var biliyorum ve bende bu bedeli ödüyorum. Ödediğim bedel sensizlik, yalnızlık, aşksızlık Oysa yüreğim her şeye rağmen mutlu olmanı diliyor.... Seni bulduğum yerden başlıyorum yürümeye.. Seni düşünüyor ve gecenin ayazında üşüyorum.. Veda bile etmeden gidişin geliyor aklıma, sadece susuyorum |
Sen ne anlarsın aşktan!" diye bağırmak için yeltendim de ağzımı tıkadın bakışlarınla.
Neşeliyim, artık sana dair yalnızlık hikayeleri yazamıyorum. Şişen doldu tepeleme, kapattım kapağını, biliyorsun. Biliyor ve kızıyorsun. Kızıyorsun, değil mi? "Aman bana ne ya. Ne yaparsan yap!" demek geldi de içimden, ağzımı kapadın bir gülüşünle. Oflayıp puflamak benim en doğal hakkım değil mi? Bırakıp giden sensin. Şimdi döndün diye boynuna atlamamı mı bekliyorsun? Boşuna çırpınışlar bunlar, yapmayacağım işte. Yapmayacağım! Yapma... Yap... Lanet olsun... "Hadi oradan, seninle ne işim olur ki artık?" demek istedim de ağzımı kapadın tek bir dokunuşunla. Ellerim, durun yerinizde, gelsin ne yapalım, yenildiğinizi belli etmeyin. Allah’ım, mideme kramplar giriyor. Ah bir de şu ellerime söz geçirebilsem... "Hadi git artık ve bir daha görüşmeyelim" demek için açtım ağzımı da dudakların mühürledi dudaklarımı. Bak, yürüyorum ileriye doğru. Neden geriye olsun ki? Benim hayata dair ideallerim var. Neden güldün? Tamam, sen gidene kadar bir amacım olmayabilir, ama artık var. Hala çıldırtabiliyorsun bir bakışınla beni. Özlemişim de gülüşünü. Neler diyorsun sen oğlum, aşık değilsin ona, delirtme beni... "Ben gerçekten sensiz de çok mutluyum" demek için yeltendim de kokun burnumda, ne diyeceğimi şaşırdım. Bu bir rüya, değil mi? Öyle olmalı, sen aslında şu anda çok uzakta, başka bir iklimi yaşıyorsun. Başka tenlerin üzerinde geziniyor nefesin. "Sen aklıma bile gelmiyorsun ki artık" demek istedim de sıcaklığınla kavurdun tüm bedenimi, dilim damağım kurudu. İçimdeki kuzgun kanatlanmaya başladı, durdurmalıyım. Ne yapmalı? Su, evet su içmeliyim. Ellerim, belli etmeyin heyecanımı, bırakında şu su bardağını kavrayayım sıkı sıkı... Beni izliyor Tanrım! Bakışları üzerimde dolaşmayalı çok uzun zaman olmuş! İçimin ısındığını hissediyorum. Hani o sertlik abidesi adam, yıkıldın gittin gene. Anlamıyorum yüreğim seni, zaten anlasaydım aşkın sırrını da çözmüş olacaktım… |
Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak
istiyorsanız.. Bu aşk değil ARZULAMAK tır Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız.... Bu aşk değil YALNIZLIK tır Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız... Bu aşk değil SADAKAT tır Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız... Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİK tir Üzülmesini istemediginiz icin onunlaysaniz... Bu ask degil ACIMAKtır Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoşgörüyorsanız.. Bu aşk değil ARKADAŞLIK tır Bütün gün ondan başka hiçbirşey düsünmediğinizi söylüyorsanız.. Bu aşk değil KOCA BiR YALAN dır Onun iyiliği için kendinizden cok şey feda edebiliyorsaniz... Bu aşk değil YARDIMSEVERLİK tır Amaaaa......... O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa... İşte bu AŞKtır Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir turlu kopamadiğinizi düşünuyorsanız.. İşte bu AŞKtır. O herkese güçlü gorunmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız.. İşte bu AŞK tır Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız.. İşte bu AŞK tır |
Hüznümün bitimi bu günler
Yavaş yavaş alıştım ben yaşama Duyarsız bitimsiz geçen *******imin de sonu İnsanlar dolaşsa da çevremde anlamsız Yaşama dair ne varsa içimde Ben yolcu hayat hancıdır do*ğ*umda Benli*ğim geri dönerken bana Yaşam akar gelecek zamana Bitimsiz sevgiler derken yalan dilim Biter diyor elbet Sevgiler de biter diyebiliyorsam Bitenleri mezara da gömerim Hüzün doğ*an günler de yokum ben Belki güneş do*ğmayacak güne Ama gün akacak akşama Yine do*ğacak ertesi güne sabah Kaçarken yağmurun ıslaklı*ğından Bulutun karasından rüzgarın uğultusundan Kapatt1m ben gönlümü hüzne Derviş gibi yürüyorum aydınlığa |
Aşkın adını duyduğumda kaçak baharları yaşıyordu kalbimin atışları…
Sanki beni acıtmaya gelecek o yolculardan biri tüketecekti nefesimi… Ben hep erteledim aşık olmayı… Ta ki seni bulana kadar… Hep dile getirip, ama içimde sakladığım bir rüyanın başlangıcıydı gözlerin… Kelimelerin rehin alır, sözcüklerin düşürürdü savunma hattımı… Nasıl bir şeydin ki sen… Neydin kimdin de ertelediğim aşkın komutanlığını yaptın… Ben sevdim seni, hiç bir gücün sevemeyeceği kadar… Hayatıma girişin, çıkışın kadar çabuk oldu… Biliyordum aslında bu sükûnetin fırtına öncesi sessizlik olacağını… Ayrı ayrı hayatlara savrulacağımızı, bir film karesinde iki düşman olacağımızı… Biliyordum da yinede görmek istemedim... Artık, konuşmaya cümlem kalmadı benim… Ağlamaysa yağmurum yok.Boşuna biliyorum, duyuramam sana içimdeki seni… Sen sadece benimleyken okudun yüreğimi… Sevmek sanırım biraz yürek işi, birazda cesaret… ’’savaşacak gücüm olsaydı, kalır savaşırım demiştin’’bu sana ait son cümleydi… Şimdilerde ayrılığın birinci yılını kutluyorum… Yine kapılarım kapalı, yine yüreğim tepkisiz… Seni büyütüyorum içimde, senle beslenen cümleler… Her gece doğuyor satırlara... Gücünü senden alıyor, yaşamını benden… |
Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına Aşk iki kişiliktir. Bir anı bile kalmamıştır ******* boyu sevişmelerden; Binlerce yıl uzaklardadır Binlerce kez dokunduğun ten; Yazabileceğin şiirler Çoktan yazılıp bitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. Avutamaz olur artık Seni bildiğin şarkılar; Boşanır keder zincirlerinden Sular tersin tersin akar; Bir hançer gibi çeksen de sevgini Onu ancak öldürmeye yarar: Uçarı kuşu sevdanın Alıp başını gitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. Çünkü hiç bir kelebek Tek başına yaşayamaz sevdasını, Severken hiçbir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. |
Rüzgara seni sevdiğimi söyledim
Gelip kulağına fısıldasın diye Yağmura ellerimle dokundum Teninin her hücresine değsin diye Kuşlarla sohbet ettim Sana yalnızlığını unuttursun diye Yıldızları bir bir öptüm Dudaklarında parlasınlar diye Aşkımı ayın üzerine yazdım Baktığında okuyasın diye Güneşe ateşimi verdim Sevişirken seni kavursun diye HABERİN VAR MI? |
Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim. Kalmasa da şöhretimi duymayan, Kimliğimi tarif etmek zor benim. Bülbül benim lisanımla ötüştü. Bir gül için can evinden tutuştu. Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü. Yangınımı söndürmedi kar benim. Niceler sultandı, kraldı, şahtı. Benimle değişti talihi bahtı, Yerle bir eylerim tac ile tahtı, Akıl almaz hünerlerim var benim. Kamil iken cahil ettim alimi, Vahşi iken yahşi ettim zalimi, Yavuz iken zebun ettim Selim'i, Her oyunu bozan gizli zor benim. Yeryüzünde ben ürettim veremi. Lokman Hekim bulamadı çaremi. Aslı icin kül eyledim Kerem'i. İbrahim'in atıldığı kor benim. Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di. Hatrım için yüce dağlar delindi. Bilek gücüm Ferhat ile bilindi. Kuvvet benim, kudret benim, fer benim. İlahimle Mevlana'yı döndürdüm. Yunus'umla öfkeleri dindirdim. Günahımla çok ocaklar söndürdüm. Mevla'danım, hayır benim, şer benim. Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da Görünmezim cismim de yok, resmim de Dil üzmezim, tek hece var ismimde Barınağım gönül denen yer benim. Benim için yaratıldı Muhammed Benim için yağdırıldı o rahmet Evliyanın sözündeki muhabbet Embiyanın yüzündeki nur benim |
Yaşamak varken yaşamamış olmak,
Sevmek varken sevgiyi çok uzak dağ sırtlarına gömmek, Unutmak varken herşeyi hücrelerine varana dek hatırlamak, Bağıra bağıra konuşmak varken sessizliğin içinde aramak nedenlerini... Zaman ne zaman benim yönüme doğru çevirecek saatteki yelkovanları, Ya da ben ne zaman haykıracağım bütün gerçekleri tanıdığım bütün insanlara? Sanırım çok zor olacak inandığım gerçekleri bir anda değiştirmek... Aşk geliyor aklıma, sonra sen geliyorsun nedensizce. Kapılıp gitmek diyorum çok uzak diyarlara, Bilmediğim köy kahvelerinde çaylarımızı yudumlamak sabahın en güzel hallerinde. Sonra özgürce devam etmek ormanın derinliklerine. Görmediğim güzelliklerde seninle birlikte senin güzelliğinle yaşamak. Akşamın o dayanılmaz hafifliğinde uzanıp nehrin eşsiz melodilerini duymak sessizce. Gece olunca seninle başlamak sabah yolculuğuna ve yolculuğun sonunu seninle tamamlamak... Yani hep sen olmak.... Sen ne zaman ben olacaksın? Ne zaman gelip alacaksın beni bu karanlık şehrin caddelerinden? O yolculuklara hangi saatlerde çıkacağız? Ne zaman unutacağız geçen bütün zamanları? Bu kadarmı imkansız herşey? Ya da bizlermi imkansısız? Ya da sen diye birşey yokmu? Ben bir hikayemi yazdım yine sevdaya dair? Eğer bir gün gelecek olursan, hani beni özlersen akşamın en güzel saatlerinde, Vazgeçme olurmu!.. Sakın da bırakma dönüş yolculuğuna çıktığında... Beraberliğin en güzel tanımı yapalım birlikte sevgiyi... Peki biliyormusun neredeyim? Yüreğinin götürdüğü yerde... Gel olur mu? |
Her Sevgi Bendeki Kadar mı?
Şimdi hangi kolların yalnızlığındasın bensiz? Ağladığında gözyaşlarını öpen var mı? Üşüdüğünde ısındığın tenden bir liman, Her sevgi bendeki kadar mı? Var mı kederlerini gizlice senden çalan? Şimdi hangi kolların yalnızlığındasın bensiz? Seninleyken sana hasretle coşan, Çılgın kıyılarında dalgalarıyla taşan, Yorgun sessizliğinde seni anlayan, Bana gibi aktığın biri var mı? |
Seni sevmek Beşiktaş'tan Üsküdar'a geçerken karşıya
bir nefeste çekmek gibi Seni sevmek ilkbahar ayının o tazeliğinde, gözlerini kapatıp, kollarını açıp yağmurun altında iliklerine kadar ıslanmak gibi Seni sevmek henüz 40'ı çıkmamış elleri yumuk yumuk, canından sayacağın, bakmaya doyamayacağın bir bebek gibi Seni sevmek herhangi bir günün akşamında, tesadüfen semaya baktığında yıldız kayarken dilemek gibi Seni sevmek Nazım'ında dediği gibi... |
Umut bunun adı umut sevgilim
Saçlarının omzuna değişi gibi Yanağında gamzenin yayılışı Dilinin türküler söyleyişi gibi Bakışlarının semada salınışı yani Yani gözlerinin okyanuslaşması Ellerinin çiçeklere dokunuşu yani Pınarın güneşte buharlaşması Zemheride tenimize değen nefesin Temmuz sıcağında serinlik yani Issız dağ başlarında neşeli sesin Şu sığ denizlerde derinlik yani Sanki kavuşmanın tılsımlı tadı Susuz dudaklara zemzem servisi Hasret alerji yapmış ciğerlere Soluğun oksijenin ta kendisi Ve sanki son nefeste iman gibisin Dudağıma pamukla sürülen su... Balayı gecesinde bir güveyinin Gelin kucağında ilk uykusu... Umut bunun adı umut sevgilim Unutmaya kurulan sehpa bir nevi Biliyorsun ben sihirbaz değilim Seninle bu alem bir sihir evi... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:39 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.