![]() |
Siz hiç
Ocakta, yerdeki su birikintilerinin Yalınayak Kaymaklı buz halini kırdınızmı 11nci bebe olarak Mor ellerle Orta yerine çattadanak bi taş atarak Veya İlk baharda yuva bozdunuzmu Kıskanarak Çıkmamış yavruları Çocuksu orgazmlarla Gelinimsi dallardan aşağı atarak Siz hiç Öğretmeni olmayan okul camı kırdınızmı Oyun belleyip Biraz kızgın Birazda çekinerek, Oniki yaşındayken zevk verdinizmi Emmi bellediğinize Üçüncü karılığa Düğünsüz derneksiz satılıp Günde üç öğün sopa yiyerek Siz hiç..... Siz.... Hiç... Vs. Vs....... |
Aslında
Ah şu cılalanmış Altı berbat kelamlar Ve Sadece Kelamlardan ibaret kalmış Yitik sevdalar Elde kalan Yalan sevdaların viranında Can çekişen Dünyalar Kırılmaya bundan sepep Hayaller Sübje ne denli bizden yana ise de Bir zamanlar Objektifin çektiği şimdilerde Canımıza kıyanlar Kanmak ne tatlı bir haldir Olmuş bitmişçesine her şey gönlümüzce Halbuki olan biten Uçmuşluğumuzca değil ki Her dem Çoğu kez sürünmüşlüğümüzce Hak bilsek te ağlamayı Duvara her toslayışta Aslında hakettiğimizi yaşamazmıyız Çoğu kez ömrümüzce... |
Sevgilim Yoksa Sen?
Hiçbir yerinde yok asaletin ibresi Sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün Atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin Sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan Bir eski büyük şairmiş gibi Aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de Mezbele ve yaralıymış eski yaraların yeniden kanamasından Hiçbir yerde yok asaletin ibresi Bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen Bir doğru sözünde belki..... Saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının Yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında Ve kokusunda çiçeklerinin kanirej’in Elbet şiir olacak şairin tesellisi Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların Yazana değilse bile okuyana faydalı "bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen" O da üzülmüş aynı benim gibi .... Benimki daha acıklı değil onunkinden, Fiyakalı değil onun acısı benimkinden.. Sade güzel olan kelimeler.. Sade kelimeler... Kelimeler.... Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya Biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık Bir elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde Bırak yoluma gideyim bildiğimce Yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar Baktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler.... Eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan İçinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git Lazımsa eğer... İşte orada duruyor... Ağzımın bir yerinde... Almak ister misin dilini sokup aklıma Sana ait olan herşeyi bir nefeste Bir göz yumma anında Bir soğuk telefon konuşmasında Geri alabilir misin? Seni benden geri alabilir misin? Kovabilir misin beni senden? Sevgilim.. Yoksa sen, Sevgilim olmayabilir misin?.. |
Kendim ve Hepimiz Hakkında
Bir gün herşeyinle dimdik Her türlü kavgaya hazır Çıplak gergin Her sözü verecek kadar aceleci Tutamayacak kadar unutkan Sade çaresizken kadın Genelde erkek.. Kendi sözlerinin gölgesine hayran Hiçbir şey gerçek değil alkışlar yalan Hala bir çift çarpık bacak Kendi resmi resmiyle barışık Küs eskisiyle ve eski sevgililerin hepsiyle Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin Ben senden bahsediyorum yine Kime darlansa kalbim kimin kılığında. Ne zaman aklım çıksa yerinden Tuzu ayarında gözyaşlarıyla Dönmeyeceğime inandığım günlerde Bu seyrüseferden (bu seyrüsefer sözünün burada geçme sebebi Tamamen kelimeyi sevdiğimden) Diyorum işte bu sefer oğlum İşte bu sefer Olacak olmakta olan Yanacak yanmakta olan Yok çare akacak akmakta olan düşecek... Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin Düşünmek seni en ayıp kılıklarda En düşmüş saatlerde Hala güzel Hakkında konuşmak senin... Otuzu geçmişiz hiç haketmeyecek kağıtlarla Oysa boş kağıt vermişiz geçmeyelim Kalalım diye o sınıflarda Yalnız çirkince geçmiş bir gençliğin ağıtı Bu kadar acıksız olurdu zaten Çocuktum kürtlerin kuyruğundan bahsedilirdi Nicedir uyruğundan bahsediliyor Ve kim ne söylese bu mühim mesele hakkında Mühim kanamalar tespit ediliyor hastanın dosyasında Ve diyorum ki ben bazen Bu iki sevgilinin arasında Ve ikisinin eşit derecede akrabası İlk kez bir düğünde adam hem erkek hem kız tarafı Bağırıyorum şaka yollu Olacak olmakta olan Yanacak yanmakta olan Akacak akmakta olan.. Düşecek.. Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin. Bir beyhude çabasına daha girişmek Seni methetmenin. . Sana küfretmenin. Hala güzel Hakkında konuşmak senin Kökünü kendi sökmüş bir inatçı adamdır yurdum Hangi toprağa denk gelmişse Oraya salmış kılcallarını Ve hepsinden başka çiçek türemiş, Seçebildiğince yaban otlarının arasında.. Çok şahane insanlardır Kendini soyacak kadar ahmak hırsızları ayırırsan Çok iyi şiirler yazdım Kötülerinin tamamını çıkarırsan..... Ama hala güzel Hakkında konuşmak senin Hatta aleyhinde! Bağır çağır hatta Yeri gelirse çok sağlam bir kaç gözyaşı eşliğinde Güzel... Hala güzel Hakkında konuşmak senin Dinimin dolanması her görüşmede Her karşılaşmada Yani her eski sevgililer bayramında hayatın, Güzel. Rakının ikinci dublesinde ilk karşımıza çıkanı Öptüren şey ne ise Bir şölenlik hatıra mı yoksa çift dingilli bir acı mı Yanısıra neyse artık o şey, Hanı bir bıçak saplaması kadar hasmane Ve bildiğin cennet davetiyesi kılığında bir şey İşte ne ise o şey ....o güzel ... Hala güzel hakkında konuşmak senin...... Yılmaz Erdoğan |
Bu Bahar Aşka Hazır
Her yağış bir başka kalkışmaya gönüllü Ve kim neye erse bu geçişte Bir tomurcuk bir gözyaşı mutluluk işte Her bahar arifesinde korkulu bir kimsesiz gecenin Aklım elim yüreğim kirişte Hep biraz korku biraz yalan telefon seslerinde..... Ya yine boş koridor ıslaklığıysa ve beton efesi Bütün fakir çocukluklarda.... Ama herşey sırasını beklerken Mukaddes bir kuytuda Senden umut kesenin hüzün kesesinde bir yavru Herhangi bir anne kadar kanguru İşte bahar işte sevda işte tomurcuk bir bakıma Ağzım mavi ıslaklığının uçurumunda Rüyayla gerçeğin arasında Hep iyinin aşkın tarafında Ve Değmediğim yerin kalmayıncaya Bu bahar sonsuza tomurcuklanmaya Ben sana sen çatlak bir anadoluyu kucaklamaya Bu bahar aşk için hazır Hazır vazgeçmeye Adının bile baş harflerinden Kayıtsız bir sarhoşluğun her gün erkenden sabah oluşu Her şeyi biraz şakalaştıran bakışından Şakadan başka izahı olmayan bu kalp ağrısından Ve Bahanesi bir yürek bir et Bir bedenin içine girmek! Hazır bu bahar Akılsız! Bir yeşermenin şahane hasadına Hazır nur topu bir yaşama sevincini kundaklamaya.... Unutma baharda çiçek olan Meyvedir yaza.... Bu erik tanesi bu şakacı bahar çiçeği Her dem taze kalsa... Yılmaz Erdoğan |
Ben Yandım
Hangi dilde ağlıyorsa insan İşte ana dilidir ayrılmanın Her sokağa şifa niyetine bir açlık Güzereş kardaşlık bilinen en büyük uzaklık Hep acıların kuranderinde sevgili bir yoksulluk Kitapların arasında dolanmış ve Sahte fikirlerle dolandırılmış donatılmış aklanmış yeşermiş Ve gri demirli bir yatılı okulda uzun uzun Kimsesiz kimsesiz ağlamış Uykusunda adın çağırmış Nöbetlerde edebiyat sohbetlerde bir yarışma kavgası Fikirden fikire sıratlar geçilmiş Ne murat suyu kan aksın isterim Ne şiirinden vazgeçerim kavganın Mesleğim göze almaktır Kalabalığa faydanın bedelini Öderim sağdan soldan aldığımla Sözlerimden başka vasiyetim ve servetim yoktur. Her beladan bir alıntıyla kurtulurdum İlla ki adını hatırlardım lazım olanın Bir siverek acısı aslında sevdiğim Bir mezopotarnyalı kederi Asur'un ninova'nın kehaneti.... Kalbim kül oldu Eski bir kütüphane yangınında Ben yandım. Kimi cüret etsem sevmeye Kendime küçük geldim Zayıf kaldım He murathan esir düştüm Sefil oldum. Acılarım hep tavsiyedir Çok sevdiğim bir şairden Yok bire yok "ne etsek olmuyor"un ranza arkadaşıyım Bilinen en uzak yatılı bölge okulundan Ben bıraktım siz konuşun, Yoruldum ben siz koşun. Iskartaya ayırın beni Bütün ayrılıklardan..... Küsmedim kardayım yediğim dayaktan Şimdi yalnız, şan saman kağıt kokulu günlerde Türkçeye çeviriyorum ayrılık acısını Beni bırakın Ben meçhul oldum Gizli özneyim Vatansız cümlelerde Ben yandım. Kalbim kül oldu Eski bir kütüphane yangınında. Yılmaz Erdoğan |
Ankara'ya Öyle Yakışırdı ki Kar
Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. Asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar... Kimse keman çalmaz belki ama Çok keman çalınsın balolarında Diye yapılmış Gri sisli binalar... Alnının ortasında Ciddi bir devlet asabiyeti. Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar, Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş! (biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?) Kahve önü çatlak mozaik Bel kemiğine tehdit Kürsüler üstünde Çok sigara içen Öğrenciler Bir daha asla yaşayamayacağı Aşkları teğet geçerken Hep onu sevmeyenleri severek Hep onu sevenin gözlerinden Kalabalıklara kaçarak Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara, Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını Bir izmirli güzele dayatmak varken (hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililiği!) Soyut bir sevdaya Beşik kertilmiş olan Dağda çoban, Şehirde şark çıbanı sayılan, Fırat'ın büyük elleri Ararat'ın kız yelleri Cilo'nun derin nefesleri Hülasa kente hukuk mukuk okumaya Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş Anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar (belki balkona kar seyretmeye çıkar diye Sevdiğimiz kızlar) Çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman Bu kar mevzuu Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir Hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar Hüzünlü gelmez insana Ankara'da, Yoksa bugün bir hayat Yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra. Kimse keman çalmaz belki Belki bu film hiçbir zaman O kadar fiyakalı olmayacak ama Hiçbir lahmacunda O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin Tadını vermeyecek bir daha Çok daha iyilerini yedim sonra Bizzat urfa'da hatta Ama hiçbirinde O kadar aç oturmadım sofraya Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar Çok yabancı bir soluk duyulur bazı Bilinmez bir dilin ıslığından Anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar Öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür Bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan Ankara'da yaşamak Yollarına hep sevdiğimiz insanların Adlarını vermediler ama biz her duvara Bilvesile onların adını yazarak yaşadık Kül ve betondan mürekkep Yaşadıkça yaşanılası gelen O tuhaf bozkır kokusunda. Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar. Asfaltlar ışıldar... Bir günden bir sürü gün yapan Mesai saatlerinde hiçbir şey yapan Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan Rakıyı bol sulu içen Dokunmasın için değil Çabuk bitmesin diye devletimin tekel rakısı, Hep kağıtlara bakarak, Hep kağıtlardan bakarak Hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u Aynı anda sevmeyi başararak, Karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı Çok beğenmeyerek ama Yine de bu tasarrufunu takdir ederek Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi Yürüyen... Memurlar....... Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar... Biz, şimdi kapalı bir kuruyemişçi Dükkanının -ki bütün plan kar altında Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip Yanı sıra bafra içmektir- Kötü ışıklandırılmış vitrininden Umutsuzca içeri bakan, Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış, Merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş, -yani sistem kendi verdiği kimliği Zırt pırt geri istemektedir- Doğduğu yer yüzünden Doğuştan kavgacı zannedilen ama Pek çoğu kavgadan nefret eden Kavgacı esmer cesur korkak Çoğu kürt çoğu türk çocuklardık... Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.... Ha sonra belki ahmed arif�in aklına Hiçbir şairin aklına gelmeyecek -çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir: Kar altındadır varoşlar Hasretim, nazlıdır ankara..... Ustam yine sen bilirsin ama Hangi aralıkta bir şair ölmüşse İşte o, en netameli aydır bence. Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar... Asfaltlar ışıldar... Yalanlar... Şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar. Yılmaz Erdoğan |
Acil Şifalar
Bahçe kapısından sızdılar... Aralık kalmış neresi varsa hayatımın... Bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa ordan. Daha asitli bir yalnızlık için Dilek tutuyorum şarkılara, Sıradaki benim şansıma diyorum; Haberler başlıyor birden, Benden, Hazin biçimde bahseden. Kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa Önde gideniyim her tazyikli alkışta.. Zayii makamında bestelenmiş yazılar kaldı avluda. Gitme diye Yalan bile söylerim, Yerini söylerim Ne saklamışsan Kal diye! Bu yaz'ı serin tutalım diye Çıplak tenlerde, Geceyarısı tatlı bir soğukluk olsun diye Her sevişme, Aramızdaki her üryan gelişme! Hem gidenedir bu şiir Hem gelecek olana.... O da biraz oyalanıp Gider nasılsa? Hep haberler başlayacak biliyorum, Hangi şarkıyı seçsem şansıma. Şimdi şifa niyetine giriyorum sulara. Mavisine değil denizin. Sade tuzuna. Yılmaz Erdoğan |
Acı
Yaşamak uğruna Ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna Acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna Savaşmak bu olsa gerek Peki ya senin uğruna Üzülmek niye? Yılmaz Erdoğan |
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yürege estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balina kustum gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rutbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör. |
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin. Melih Cevdet Anday |
Hâlâ”dır Aradığın!..
Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde! Bilirim, seversin beni. “Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!.. Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam... Bilirim, seversin beni; Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!.. Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime... Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık... Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..” Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden... Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim! Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi... Yollar, dürmededir artık kendini! Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!.. Bilirim tabii ki unutmadığını... Unutmayışımdan bilirim. Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek “Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl! Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman... Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde! |
Adın
Harfleri adının uçtu uçtu Eskimez aşkımın gizlendiği çiçeğe Kondu kondu ve her aşk dökümünde Gecenin ıslanan yüzü gibi gibiler Çoğu |
Adın Batsın
Yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile Yaktın beni küle döndüm dumana döndüm Nasıl edem nere gidem dertli baş ile Bilemedim teli kırık kemana döndüm Canım aldın, can evimden vurdun ya sende Küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın Zaman ola devran döne sen de çekesin Yitiresin umudunu heder olasın Aşka düşe kahrolasın candan bıkasın Ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin Sen ki beni rezil ettin yedi cihanda Yalan oldum talan oldum senin sayende Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın Beni özleyince bir nehir yatağını bulsun Kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin Sesime bakıpta ağlıyorum sanma Seni özleyince böyle olsun birazda Ayrılıversin yaprak dalından İnsan sevdiğinden ayrılıversin Kan damarımdan can pazarından Adam baharından ayrılıversin Dağda dört mevsim erimeyen kar varya Yokluğum öyle erimesin Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın.. İbrahim Sadri |
Adını Bilmeden Sevdim
Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü... Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim. Ve, “yar”lığa süzülüşünü. Ben seni, sesini duymadan sevdim... Ve duymadan nefesini. Ben seni adını bilmeden sevdim... Ama; sevdim!.. Üşüyüşünü sevdim... Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü; “Gel, ısıt” deyişini!.. Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde, bilerek gelmeyeceğimi... Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim... Ve, kıpırtısız, karanlığa gömülüşünü sevdim. Bir de; “Gel, ışıt” deyişini!.. Ben seni, adını bilmeden sevdim. İhtiyacım... Cevabım... İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam... Gökkuşağım, ışığım... Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem... Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem... ...Sevdim işte! Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim... Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım, torununla akran mı! Ben seni, gözünü-kaşını bilmeden sevdim. Ben seni, sesini duymadan sevdim. Ve hatta öğrenmeye korkarken, bilmeye kıyamazken seni... ...seni sevdim. Seni sevdim. İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle... Oturdun, sallayamadım; dokunurum diye korkumdan! Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım. ...Koklayamadım! Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına... Ve hâlâ bilmiyorum, gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde? Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!.. Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden... Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden... ...seni bilmeden sevdim. Seni, “bilmeden” sevdim! Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız! Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler... Sen yoktun orda ve ben de yoktum; Ama sevda vardı! Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim |
Zamanlar
Güneş ekilip, yıldız biçilen zamanlardı. Hatırlıyorum... Ya önce sen vardın yürek olarak içimde Ya da aşk vardı önce Gelip içimde kestiğin Hatırlamıyorum... Ben imkansıza dudak bükerdim Sense halime gülerdin... Olsun! O günlerde ben Biraz mutlu biraz umutlu Biraz içliydim Doğrusu en çok da Kelebeklerin kanadına işlediğin Aşkından dertliydim... Ama o zamanlar Güneş ekilip yıldız biçilen Zamanlardı Aşk dediğin belki de Geceye veda etmeyen bir ay�dı... Türküler saklardın derinlerinde Sazından kaçak... Bilmezdin. Ben görürdüm duyardım da Sen bir kez olsun söylemezdin Korkularını zaten Kimselere vermezdin... Ve böylece Sen yağmura Yağmur benim gözlerime hasret Yaşardık... Heyhat! Hep ama hep O imkansıza takıldın da sen Ve belki de bu yüzden Aşk gelip bizi sarsınca yüreklerimizden: Ben ağlardım gözlerim gülerdi... Sen gülerdin gözlerin susardı... Şimdi ben O zamanların renklerini unuttum. Belki mavi, belki sarı, belki aktı... Hatırladığım tek şey Güneşle yıldız arkadaştı... Bilenler bilirdi Çok sevmiştik biz Çok! Ben gönlümden Sen dilinden... Ben unutsam da şimdi Sen hatırlarsın. Sesinde ufacık bir hüzün olsa Ya da acıtan bir özlem gözlerinde Bembeyaz *******inde gelirdim sana bu şehrin... Gelirdim... Gönlümden... Ve sen �Hoş geldin" derdin Dilinden.... Kocaman bir çocuktum o zamanlar Belli! Dil nedir, gönül ne? Anlamını bildiğim Şüpheli! Şimdi söyle bana! Kaldıysa geriye ne kaldı? Tek tarafı hesaplı bir sevda Niyeti bozuk bir dava Bir de Sadece dağlara caka satan bir sema... Ama ben bunların hepsini sevdim. Şaşacak bir şey yok! Dedim ya... Ben Güneş ekilip yıldız biçilen zamanlardan geldim... Sonraları Belki de hiç gülmedim Ve sen Kelebeklerin ömrünün üç gün olduğunu Hiç bilmedin! |
Bir sen güzelsin...... Sen gözlerimin ufkunda tüterken
Hüzün yağmurları yağmazdı günlerime Ilıman ikliminle dolardı içim Nasıl da sokulurdu ellerin ellerime. İnce bir yapraktı saçların; Yaşlanmış ağacımın dallarında En gür şafaklar sökerdi Aşkımızın yollarında. Sen sıcak gülüşlerde yaşardın Avuçlarında hep bahar yağmuru. Yirmi yaşın elleriyle okşardım seni Uzandığımız gök maviydi ve deniz duru... Kaçıp sana sığınırdım ******* üstüme üstüme gelince. Sonsuz mutluluklar ormanında Bir nazlı geyik gibiydin ince. Bir sen güzeldin benim için, Bir de yüzünde açan karanfil. Öyle çok esiyordun ki içimde Bahar rüzgârı gibi efil efil... |
Kandırabilirim Bir küçük çiçekle kandırılabilirim şu sıralar.
Bir tek papatya, bir kır menekşesi ile örneğin Bir kaç satır şiire tav olabilirim Bir gamlık notayla artar sevincim Bir parça güneşle kandırılabilirim şu sıralar Gündoğumu, günbatımı fark etmez Bir oturumluk deniz kenarına tav olabilirim Rüzgârlar beni üşütmez. Bir kaç damla yağmurla kandırılabilirim şu sıralar Üstelik şemsiyeler evde unutulmuş Bir bardak sıcak çaya tav olabilirim Üstüm başım henüz yeni kurutulmuş. Bir tutam sevgiyle kandırılabilirim şu sıralar Fazlasına öykünmeden Bir kaçamak bakışa tav olabilirim Belki bugün, gün bitmeden. |
Bir nefes düş gibi... Bazı duygular vardır anlatılamaz, anlaşılır sadece.
Sevenin sevdiğini bilmesi kadar, sevilen de anlar sevildiğini. Sevgi her zaman belirli kelimelerle söylenmez. Çoğu defa bir bakış yeter de artar bile... Yeryüzünde hiçbir kuvvet insanoğlunu sevme hakkından alıkoyamaz. Sevmek çoğu zaman var olmaktır. Sonunda bizi yok olmaya götürse bile. Ben şimdi varım ve seni sevmek hakkımı kullanıyorum. Sen bile buna karşı koyamazsın. Sana gelinceye kadar sonu gelmez bir arayıştı sevgilerim. Bir zaman başkalarında aradım seni, başka yüzlerde, başka ellerde aradım. Aldandım, fakat birgün seni bulmak ümidini kaybetmedim. Nasıl olsa gelecektin birgün. Ve işte geldin de! Bana tatmadığım hüzünleri tattırmaya, bilmediğim kederleri öğretmeye geldin. Acıdan yana ne kalmışsa yaşamadığım hepsini bir bir sen yaşatacaksın bana. Birgün yaşamanın gereksizliğini de senden öğreneceğim. Bu selin akışını hiçbirşey duduramaz artık. Ummadığım ve ummadığın bir anda çıktın karşıma. Coşkun ırmaklar gibi, amansız seller gibi geldin, mutlaka yıkarak ve benden birçok şeyleri beraberinde sürükleyerek gideceksin. İşte o zaman yoklukların en dayanılmazı ile karşı karşıya kalacağım. Ergeç gideceksin; beni anlayamadan, beni sevemeden gideceksin. Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden, tesellisiz bir hüzün kalacak. Yıllardır aradığım sendin ama sen gittikten sonra başkasını aramayacağım. Gelmeyecek bile olsan, ömrümün sonuna kadar arardım seni Ama geldin bir kere; ister bilerek gelmiş ol, ister bilmeden... Geldin ya! Şimdi herşey güzel seninle. Yürümenin, konuşmanın, nefes almanın bir başka anlamı var artık. Sen varsın ya, herşey bambaşka gözlerimde... |
Gel
sen yoksun bütün sokaklarına kar yağıyor ömrümün nefesim üşüyen bir gelincik ayazı bütün ******* aysız durmadan bir ezgi savruluyor dudaklarında *******in hüznün uzayan saçlarında kimsesizliğim kanıyor yağmalanmıs bir ömrün ortasından sızarak yaralı gönlümün ırmaklarına doluyor gel her gece bır deprem oluyor ey çağlayan bir suda yittirdiğim menekşe gözlü kız seslen bana nerdesin, hangi uzak şehirdesin bir rüzgârın kanatlarına vursam duyulur mu sesim gel erişilmez uçurum diplerinde kaldı özleyişler yaralı ceylanlar sekiyor bakışlarımda tomurcuklar öksüz, serçeler dilsiz her durakta boynu bükük bir çocuk üşüyor ve ben bu yağmurlar dolusu yalnızlığımla bütün bulutlardan sana koşuyorum gel yürekler boş, bakışlar anlamıyor beni her akşam vakti, el ayak sesleri çekilirken caddelerden vurup yüreğimi narlı sevdalara yıldızlara ağladığımı kimse bilmiyor kimse bilmiyor, her gece dudağımda bir şiirin kanadığını ey yavru bir kuş gibi düşlerimin arasından uçup giden uçarı kız yaşım on beş idi, yüz oldu, binyüz oldu yaşlandım yaşamadan aşkı ve baharı farkında değilim şimdi, geçen günlerin değişen mevsimlerin yağan karlar altında kaldı kalbim gel geçmiş bahar sokaklarına çıkar beni bahçesi tarumar bir çiçeğin kirpiğindeyim bir kar çölünün ortasında bir insan mahşerinin içinde yapayalnız her bakışta bir hüzün, her hüzünde bir bakış kanamada bir sonsuz rüzgar başladı gittiğin yerde gel gel bahar sokaklarına çıkar beni yıldızları sönmüş bir gecenin sayfalarında ışıksızım özlemler damıtıyorum durmadan karanlığın yapraklarına kalbimin üstüne üstüne yağıyor kar, göçüp gitti kuşlar çoktan ve ben bölüp iklimlere o sevda tılsımı türküleri işleyip alnımın çizgilerine tel tel kalbimi sana rehin tutuyorum gel hasret ki yolları kanamalı ağır bir hüzündür geçip giden günlerin terkisinde rüzgâr koyaklarını yitirdi, sözcükler büyüsünü her mısrada çığlık çığlık yüreğim gel ömrümün bütün sokaklarına kar yağıyor şimdi. |
Yağmur ol, derinden ve sessiz yağ üstüme
Serinliğin, bırak işlesin iliklerime Şarkılar biriksin ayaklarımın gölgesine Damla damla aksın coşkun denize Yüreğim yorgun umutlar biriktiriyor Bir gölge izliyor derinden ve sessiz Bulutlar ihanet safları kurmuş Ağıyor yeryüzüne, ıslanıyorum Aralıksız damlalar vuruyor yüzüme Kan revan gözlerim suda boğuluyor Sözler diziliyor boğazıma Susuyorum derinden ve sessiz Islıklar karşılıyor dönüşümü Rüzgârın savurduğu bulutlar gibi Savruluyorum şehirden şehire Şehirler, ıslak bir akşamda Yavru ceylanı bekleyen avcılar gibi Eller tetikte izleniyorum Yağmur yağıyor, ıslanıyorum dolu dolu Bir gölge izliyor derinden ve sessiz Ağlıyorum, ellerim başımda Ah deniz, bütün suç senin Unuttun beni bir sahilde Bir gölge izliyor derinden ve sessiz Islak bir yağmur zamanı Islanıyorum, damlalar vuruyor yüzüme Kan revan gözlerim suda boğuluyor. |
Nereden başlasam acaba yazmaya
Anlam veremediğim şeylerden mi Gizli kapaklı yerlerden mi Bu ne çıkılmaz bir yokuş Bu nasıl bir değiş tokuş Kapılmışım yüreğimin akışına Bir sağa bir sola gidiyorum Arayıp bulamadığım karanlığın çıkışına Düşe kalka ilerliyorum... Bilmediklerim çıkıyor karşıma Fırtınalar fink atıyor Kara bulutlar çıkın karşıma İçimde bir ölü yatıyor Son hamlenizi yapın sıra bana gelecek Şah damarlarınızdan vuracağım sizi Bu karamsarlığım bir gün bitecek İşte ben burada dimdik duracağım |
daha dün gibi çocukluğumun suskun günleri
ellerim kanamış ayazda ayağımda çizmeler misket oynadığım günler daha dün gibi ilk sevdaya tutulduğum her gün evlerinin önünden geçip göremezsem karnıma ağrılar saplanan esmer güzeli ilk sevda acısını tanıdığım günler daha dün gibi yüreğimde ağıt ağıt duruyor daha dün gibi kimsesiz kalışım yeryüzü cehenneminde soğan ekmeği suya katık edişim ayaz *******de kapısız penceresiz odalarda yatışım yıldızları gözlerime saklayıp karanlığa gülüşüm umutsuzluğu yaşayıp umudu buluşum daha dün gibi daha dün gibi sigaramdan ilk nefesim sessiz *******de yalnız kalışım kalleş bir yumruk gibi betona düşüşüm bir gece vakti kör ışıkların sessizliğinde yediveren güllere sarılışım kokunu özleyişim daha dün gibi ağıt ağıt yüreğimde ilk ağladığım gün daha dün gibi sırılsıklam sokak ortasında yağmur altında yağmur bana ağlamıştı ben yağmura karışmıştım ve ben daha sıkı sarılmıştım yalnızlığıma sımsıkı sonra bedenimin ürpertisi sarmıştı korkularımı daha dün gibiydi senin yokluğunun acısı daha dün gibi saklı hala yüreğimde |
Zaman ki: Tezgahinda dokudu beni,
Ölümü unutturdu dindar ruhuma. Zaman ki; bir hece de okudu beni Gül diye dikenleri serdi yoluma. Özledigim bir rüya bu gün sevgilim; Iklimlerin bittigi yerde o şimdi. Zihnimde kanat açan pembe emelim Bir zaman bana yardi, benim eşimdi. Fakat savurdu onu zaman rüzgari, Ebediyyet yolunda agliyor şimdi. Zaman, aldi elimden yeşil bahari. Bilmiyorum neyimdi o benim, kimdi? Zaman yollari diken, derin uçurum, Maceralarim öksüz, gözlerimde yaş, - Zamanin kollarinda ah... ölüyorum Yetişir artik zaman, bagrin niye taş? |
Hayat sıkmaya başladı artık,
Gidiyorum sensizken sensizliğe, Bir masal gibiydi sen ve dünya Bir varmış bir yokmuş diye başlayan, Ve sona doğru yaklaşılan. Ölümden korkmuyorum artık, Korkularımı sende bıraktım, Ölmekten korkmuyorum artık, Ben ölümü ilk seninle tattım. İlk gördüğümde gözlerini, Dünya sanki cennet oldu bana, Kalbini tanıdığımda Düşlerim yoluma çıktı her sokakta Seninle tanışmam bir anlıktı Kaybetmem de bir anlık oldu. Ölümden korkmuyorum artık, Ölmekten korkmuyorum, Ben ölümü ilk gözlerinde tattım. Kaybetmekten korkmuyorum artık, Ben hayatımı sayende kaybetmeye kalktım. Ne gurur, ne derman kaldı dizlerimde, Uğrunda yıllarımı harcadım, Anlatmaya kalktım aşkımı, Ya ben anlatmayı başaramadım, Ya sen anlamamayı başardın. Ölümden korkmuyorum artık, Son satırlarını yazıyorum, Sensiz hayatın. Ölümden korkmuyorum artık, Ben uğruna canımı adadım. Sevdiğim, gözlerin hiç *******i Ağlamaktan ağrıdı mı senin. Hiç elin kolunun, bağlı olduğu oldu mu, Sen dünyanın en kalpsiz insanını Sevdin mi hiç, Uğrunda ölmeyi düşündün mü, Bu dünyanın yalan olduğunu, Geç olsa da anladın mı sen. Ölümden korkmuyorum artık, Alıştım ben her gün ölmeye, Ölümden korkmuyorum işte Benim ruhum zaten hiç bedenimde değil ki Senin hep o gözlerini izlemekte. Ölümden korkmuyorum artık, Yaklaşıyorum her geçen dakika, Bu dünyadan göçüp gitmeye. Ölümden korkmuyorum artık, Korkuyorum dünyada sana birşey olmasından, Korkuyorum canının acımasından, Ölümden korkmuyorum artık, Son satırları yazıyorum, Korkmadığım ölüme yaklaşırken, Sana ve hayata. Ben hep gülümseyeceğim, O yaşlarla dolu gözlerimle, Bulutların arasından, Sana ve yalan insanlara.! |
emeğine sağlık
|
Uçmaması için kanat ları kopartılan
Cezalandırılmış bir martıydı İhanetine bedel Günlerce yağmur yağmadı Günlerce yağmur yağmadı ve Hiç bir papatya gülümsemedi Güneş açmadığı için Varlığımdan habersiz yürüyordum Kadı köyde sahilde Yürümüyordum belki Doğrusu ölüyordum İçinden çıkılması imkansız bir hortum gibi ortasında kalmıştım denizin Elimde olsa kaçıp giderdim istanbuldan Yeniden başlardım hayata zorda olsa Başara bilseydim yeniden Denerdim aşkı atmak için kalbimden Olmuyordu Günlerce yağmur yağmadı Günlerce yağmur hiç yağmadı Ben seni unutmak içinmi sevdim Beyoğlunda yaşlı bir kemancının yanında kalıyorum Gözümde seneler dudağımda eski şarkılar var Aklımda kalan rüya gibi bir yazdı Gece limanda yıkılmamak için zorlandım Şarhoştum yaşamak için sebepler üretiyordum kendimce Korkarım gözlerine her bakışımda eriyeceğim Aldığın gibi beni geri vermelisin bana artık Bir adamın böyle sevdiğini ben hiç görmedim Bunu yanlız hasan yaşadı anlıyordu Kirliyim Yağmur yağsada temizlemeyecek istanbul sokaklarını Hazinbir son için bahsetmelerini istemiyorum senden Birdaha hiç görüşmemeliyiz Günlerce yağmur yağsın istiyorum Günlerce hep yağmur yağmalı Birdaha martılardan selam söylediğimi Hiç duymayacaksın |
İstesem ben bu ömrü, bu talihi istemem
Böyle durup durup senden ayrılmak varsa Orada bir mezar kazılır benim için Ayrılığın nerede başlarsa. Şimdi en açık renginde gözlerin Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin Şiir gibi bir şey seninle yaşamak Çirkin olan,fena olan ne varsa unut Gözlerimin söylediği şarkıyı dinle Ellerimizde sevgi içimizde umut Bütün iyilikleri paylaşalım seninle |
Varlığın dudaklarımda bir bal tadı
Yokluğun en korkuncu ölümlerin Senden başka dindiren olmadı Acısını içimde kanayan yerin Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin Yıldızların en parlak olduğu zamansın Denizlerim senin kıyılarında sakin Bırak ellerini avuçlarımda kalsın Aşkın büyülü sesini duyuyor musun Şimdi onun gülleri açan güz bahçelerinde Gitme ki günlerimiz *******imiz olsun Çoban kulübelerinde balıkçı kahvelerinde |
Benimle kal zaman bitinceye kadar
Benim ol yüzyıllar ve çağlar boyunca Bir ömürdür seninle geçen dakikalar Ölümden güçlüyüm sen yanımda olunca Şimdi öyle büyük ki beraberliğimiz Nabzın benim bileklerimde vurmakta Artık bütün kaygıların ötesindeyiz Benimle en güzelsin aynalardan uzakta Aşktı o! Değiştiren tüm *******imi Aşktı o! Beni durup yenileyen Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi Oydu, dolu dizgin gidişime dur diyen |
Dönebilmek o dönüşü olmayan yollardan
Sürekli bir aldanış bir daha bir daha Hiç bitmeyecek *******den bir sabaha Çikabilmek ve sevmek durmadan usanmadan Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla Duymak büyülü sıcaklıgını beyaz ellerin Her geçen dakika var oldugunu anlamak için Yaşamak arzu dolu dudaklarda, şarkılarla Unutmak ne varsa kötülükten yana İnmek sevilen gözlerin derinligine Öyle mutlu, öyle sarhoş, alabildigine Bin yıl içmek o sulardan kana kana |
Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden
Her yerde, her zaman onsuz edememek O en tatlı hayal, en büyük gerçek Anlarsın taşan o, günlerden *******den Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi Neydi çekip kendine, beni bağlayan Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan Elleri ta içimde o dev miydi Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun? Bir aşk çizgisi var her şeyden öte O çizgiden başka bütün çizgiler Aşkı tüketmede |
Her düşünce aşka teğet geçiyor
Tanığı çizgiler var olduğumuzun Bir aşk çizgisi var her şeyden önce Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun? Yitirdim umut kırıntılarımı Sevgimi, neşemi, bütün varımı Çaresiz bir yokluğun içindeyim Gömdüm içime yıkıntılarımı Arıyor bir yarım öbür yarımı Ne bir anlayışlı el,ne bir dost bakış Biraz ümit,biraz hayal sonra aldanış En güvendiğimiz tepelere kar yağmış Deniz o deniz değil,dağlar o dağlar değil... |
En ağır işçi benim;
Gün yirmi dört saat, seni düşünüyorum. Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde Cümle düşmanlarımı affettim Yediğim meyvalardan Kokladığım çiçeklerden af diliyorum Sana bir rüzgar getireceğim Dağlardan, tepelerden Gitme, sana zamanı getireceğim Zamanın bittiği yerden |
Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir Gözyaşlarını aklına getir "GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir Gitme aklına getir İstemem söyleme bir tek kelime Sen de eller gibi adımı unut Değmesin artık hiç elin elime Sar yeni aşkını benim yerime Sen de eller gibi adımı unut... Beni ta kalbimden vurdu gidişin, Bütün umutlarım ağır yaralı. Aklımdan çıkmıyor veda edişin, Büyün duygularım ağır yaralı. |
Dün gece uzun uzun
Seni andım ağladım. Sonu yok yolumuzun Ona yandım ağladım. Yıldırımlar düştü güvendiğimiz dağlara Hep boş çıktı sarıldığımız eller Hep taş çıktı inandığımız kalpler Kaç kez sırtından vuruldu hayallerimiz Kaç kez yıkılıp kaldık köşe başlarında Kaç kez delik deşik oldu yüreğimiz Bu böyle sürüp gitmeyecek biliyorum Bir sabah bir dilencinin avuçlarına bırakacağım kendimi Kim ne derse desin! Tahammülüm kalmadı artık Bıktım seni sensiz yaşamaktan Nasılsa döneceğin yok senin Çıldıracağım bu gidişle Allah kahretsin! .. |
Hangi masaya otursam
Senin sevdiğin içkiyi koyuyorlar önüme Vazomda hep senin sevdiğin çiçekler Ve dudaklarımda hep senin sevdiğin şarkılar Senin doğumgünlerini kutluyorum senden habersiz Ve her sabah dualar ediyorum mutluluğun için Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem Ecel gibi peşimdesin.. İşte böyle bir sevda benimkisi Bu zamanda, bu devirde Haklısın adam olacağım yok benim En güzeli artık son vermek bu hayata En korkunç uçurumlardan bırakmak kendimi Ya da en yüksek tepelerden En uçsuz bucaksız denizlere bırakmak bedenimi Ama içimde sen varsın Ya sana bir şey olursa? Şimdi bir kır kahvesinde olsaydık seninle Yine aynı masada yine aynı köşede Yeniden düşler kursaydık seninle Dağlar gibi sıra sıra Ve yeniden yaratsaydık kendi dünyamızı Ve de birlikte söyleseydik ikimizde kendi şarkılarımızı Meydan okuyup ayrılıklara Hem de teslim olmadan Yıllara, yollara, yalanlara.. |
Şimdi bir düşün
Kim itti bizi bu kör olası ayrılığa? Kim itti bizi bu pişmanlıklar denizine? Kim yaktı bizi kim? Hem de sırtımızdan vura vura Görüyorsun değil mi görüyorsun Bir ikimiz sığamadık bu koca dünyaya.. Yorgun bir hasretle dönersen bir gün Beni burda değil kalbinde ara! .. Ne kadar yıkılmış olsan da o gün Beni bende değil kendinde ara! .. Akşam erken çöker yalnızlığıma Sokak sokak gezer ararım seni Hasretin gönlümün yangınlarında Alev alev yanar ararım seni |
Her seven sonunda düşüyor derde
Bu aşk kitabının yazanı nerde Bir aşık inandı.. çok sevdi diye Terketmek kanun mu aşk kitabında? Nereden bilecektin seni sevdiğimi Hiç fısıldamadım ki kulaklarına aşkımı Senin için Günlerce *******ce ağladım Nereden bilecektin Hiç silmedim ki yanında gözyaşlarımı.. Kalbimde arama eski yerini Sen gözümden akan sele karıştın İstesem de artık sevemem seni Hasret rüzgarına yele karıştın.. |
Kırılan kalbim var dinmez bir kini
Ömrümce sürecek aşka yemini.. Kavuşmak imkansız artık sevgilim Dönüşü olmayan yola karıştın.. Ayrılık kapıyı çalıyor açma Biraz daha düşün zamanımız var.. Ne günler yaşadık bak sayfa sayfa Seninle yazılmış romanımız var.. Gönül kapısından hemen uçma dur! Selamsız vedasız böyle kaçma dur! Bilinmez yerlere yelken açma dur! Seninle mutluluk limanımız var! ... |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:22 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.