![]() |
Sensizliğimde geçen her sensiz dakikayı;
Birer birer Teker teker Yüreğime kazıyorum. Gemiler geçiyor yüreğimden. Yüreğimdeki son yolcunun ardından; Birer birer Teker teker Akıyor gözyaşlarım. Sensizliğin hediyesi fırtınalar kopuyor. Savruluyorum;sürükleniyorum Bir varlıktan;bir yokluğa... Sensizliğimin... Uçurumumun... Sessiz gölgesinde yaşıyorum. Yaşlanıyorum ve ölüyorum İnceden inceye... Ne gidebiliyorum bu yangın yerinden; Ne de kalabiliyorum Bu ateşler içinde. Sen gittin... Oysa ki;ben senden önce çoktan sensizliği bende bırakmıştım... Sen yoksun... Oysa ki;ben bana beni;senden önce çoktan terketmiştim... Terkedişim yalnızlığım oldu... Yalnızlığım sensizlik... Sensizlik upuzun bir sessizlik... Sessizlik çaresizlik... Çaresizlik... Gölgeler dolaşıyor aklımda. Sinsi;ani ve kimsesiz hatıralar... Şehirler... İsimler... Sözler... Yalan sözler... Ve sen... Sen yine yoksun... Yokluğunun varlığını kendi ellerimle çizen ben... Şimdi çizdiğim bu kara kalem senin portren... Çizilmiş kırgınlıklar... Gölgesinde yaşanan ayazlar... Ve o acıtan ayazdan sonsuz kaçışlar... Acımasız terkedişler... Sensizlikten sonra her gece bir mum yaktım içimde... Gizliden gizliye... Her sabah o ışıkla uyandım sensizliğe... Belki bir gün o gemiden geri dönersin diye... Belki bir gün o kara kalem portreni; Yeniden en sevdiğim renklerine boyarsın diye... İçimdeki bu büyüyen zalim sensizliğin gölgesini; Benden alıp yerine yeniden bana ait seni koyarsın diye... Sensizliğinde bile çaresizce benimle yaşayan O kara kalem;siyah beyaz gölgenle... Belkide hiçbirzaman varolmayacak bir sensizlikte... Sensizlikte... |
Tutsam ellerinden ağlarsın.
Benek benek büyür karanlığım. Nokta nokta korkutur seni. Tutsam ellerinden ; ağlarsın Toprak kokar avuçlarım , kan kokar. Ben hoyrat *******de boy atmış fidan, Boz bulanık sularda yıkanmış , arınmışım. *******i çok yakınım yıldızlara, Işığa çıkınca bir karışım. Tutsam ellerinden ağlarsın. Doğduğum köyü bir bilsen. Acısı acımdan derin. Tutsam ellerinden , üşür ellerin! |
Yüreğim kadar yakın,
düşlerim kadar uzak olan sevgiliye; Uçsuz bucaksız evrende bir yerlerde varsın biliyorum Birgün ellerim dokunacak yüreğim kafesinden çıkarak karışacak çağlayanlara Biliyorum sen ve ben aynı düşün içindeyiz. Sen beni ben seni arıyoruz. Kelebeklere baktığında senin de gözlerin doluyor düşündükçe, güzelliklerini ve kısacık ömürlerini Dün gece yine aynı düşü paylaştık atlayıp bir gemiye dünyayı dolaştık sevgili yunusların çığlıklarıydı şarkımız ve yıldızlar ve ay parlıyordu üzerimizde sen iç çekiyordun sevgili çünkü bu düşün sonunda yine aynı dünyada düşlerin kadar uzak yüreğin kadar yakın olacaktım ben de acı çekiyorum sevglii Yaşadıkça bu acıyı seni daha çok seviyorum Biliyorum birgün düşlerim kadar uzak yüreğim kadar yakın olmayacaksın. Yüreğimde ve elimi uzattığımda Dokunabileceğim kadar yakınımda olacaksın. ansızın çıkacaksın düşlerden kapkara gözlerin bir ışık olup sızacak geceme gecem yıldız olacak gökyüzüne |
Ne zor sana ulaşabilme gücüm varken,
Ulaşmak istemiyormuş gibi yapmak, Aşılmaz yollar yokken aramızda; Kilometrelerce uzakmış gibi yollara küsmek… Gözlerindeki nemi çoğaltmamak için susmalarımı umarsızlığa bağlamak Senin için onca endişelenmelerime karşın; Seni sana bırakmak… Yüzünde bir hüzün görmemek için senden uzaklaşmak; Ne zor bir kez bile görmek için; Çılgınca çarpan kalbimi susturup hasretleri büyütmek. Gizli gizli hüzünlenerek sana iyiyim ben demek, Terk edilmişlerin korkusunu yaşamak, Unutulmamak için onca saati sükunetle beklemek, Bir acının bir ayrılışın sessiz tanığı olmaktan korkarak telefonlara sarılmak, Konuşurken sesini titretmemeye çalışmak, Ne zor senden uzakta hasretinle bedenimi sarsarken Her an yanındaymış edasıyla konuşmaya çalışmak… Senin adına senden fazla endişelenmelerimi, Senden çok yaralanışlarımı sessiz saatlerde yaşamak… Ne zor hayatı senden uzakta göğüslemek, Yanından ayrılmak istemeyişlerimi sana sezdirmeden, Yüreğimin acıyan yanlarını sana bıraktığımı göstermeden, Oluk oluk akan yaşlarımı bildirmeden, Hoşça kal yine görüşürüz deyip gitmek… Ne zor seni sensiz senden uzakta yaşamak… ZOR.... |
Susarak anlattın bütün gizliyi
Sakladım duygumu ben konuşarak Bir acı tarlası sessiz yüzünde Aşkı yürürlüğe koyma savaşı İçimde bir düzen kaynaşmaktadır Büyük ve çekingen bakışlarından En iyi anlatış artık susmaktır Anladım bunu ben seni bilince Gel denize yaslan yalnız denize Sırrını denizler taşır insanın Zaman bir hızdır ve yıldızdır akan Esneyen günler ve gece üstünden Bir uyku bölmezse anılarımı Korkarım çıldırtır bu hayal beni Gözlerin ne kadar İstanbul öyle Sebiller uçuşur parmaklarında Ortak günlerimiz tarih şöleni Saçlarında sayfa sayfa güneşi İçimde bir sergi var portrelerin Hayalim her yerde kavrar gölgeni Aşka ve tabiata ulaştır bizi Gel kurtar bu şehrin gürültüsünden Terk etme nolursun bir eşya gibi Ölümsüz bir hasret yaşarken bende Vurulmuş bir geyiktir sensiz zamanlar İçimin ormanı bir yangın yeri Bir uyku bölmezse anılarımı Korkarım çıldırtır bu hayal beni Istırap varoluş şartımız oldu Esef etme yasım karaymış diye Bir yanım vahşîdir ürkütür seni Aykırı düşerim sulhculüğüne Bir gün deli gibi sarsarak seni Göklerin yolunu sorabilirim Başımı taşlara vurabilirim Aklımdan çıkarsa anılarımız Paramparçayım gel sen onar beni Topla aynalardan eski gölgemi Göçebe ömrümü bağla zamana Dağılsın içimin karıncaları Bir uyku bölmezse anılarımı Korkarım çıldırtır bu hayal beni |
Bir umuttun Sen
Belkide bir hayal Buldugum Kayıp şehirlerde Arıyorum şimdi kaybettigim Seni Bir dünya düşlüyorum yüregimde Sadece sen ve ben Her yerde sen ol Ben her yerde seni göreyim Sen güneş ol Ben her sabah senle uyanayım Sen yıldız ol Ben her gece senle uyuyayım Sen sen ol ki Ben sana doyayım |
Bitmeyecek
Ve sen gitmeyeceksin Sevdan göğsümde kilitli Bu aşkı terk etmeyeceksin Tüm beyaz güvercinler Yüreğimde kanat çırparken Tüm yıldızlar Gökyüzünü terk edip Gözlerime inmişken Tutkunu olduğum Okyanuslar bile rüyalarım olmuşken Gitmeyeceksin Omuzlarımda ki dağlar Ağırlığını yitirmişken Tüm korkularımın önünde Sen inancıyla durabiliyorken Sevmenin anlamını Sadece seninle yaşayabiliyorken Bitmiş bir yaşama Sadece sen ile tekrar başlayabiliyorken Gitmeyeceksin Nefesim sevdan Ellerim tenin Özgürlüğüm aşkın Ve yaşamak sadece sen olmuşken Bitmeyecek Ve sen gitmeyeceksin Sevdan göğsümde kilitli Bu aşkı terk etmeyeceksin..! |
Deseler ki ölüm onun dudaklarında
Öperim diyeceğim, hiç düşünmeden Onsuz yaşamak zaten haram bana Deseler ki yanacaksın sakın dokunma Derim ki yandım yanacağım kadar Varsın birde yanayım onun yangınların da Deseler ki soğuktur onun yüreği Derim ki soğuktan donanı buzla ovarlar Ben donmuşum zaten onun yokluğunda Deseler ki yazık olacak sana Derim ki, onsuz var olmaktansa Onunla hiç olmak, mutluluktur bu yolda Deseler ki, biz dememiş miydik, bak gitti sonunda Söylediklerini duymayacağım bile Zaten ölmüş olacağım, o anda |
geceydi...
bütün insanların çırılçıplak olduğu bir zamandı. onları düşünüyordum; gümüş tepsilerdeki kristal kadehlerden zamanı yudumlayan insanları düşünüyordum. irili ufaklı aynaların karşısında enseleri bembeyaz kadınlar boyanıyordu. uzun uzun parmakları vardı kadınların. öpülmeye alışmış dolgun dudakları vardı. kocaman kocamandı kalçaları. o kadınları düşünüyordum. bir kurt bir geyiği kovalıyordu yüreğimde. geyik soluk soluğaydı, yorgundu, bitkindi. karların üzerinde akıp giden bir yıldız gibiydi. koşuyordu. koşmak kurtuluş değildi belki, ama bir ümitti. koşmalıydı. oysa birer namlu ağzıydı kurdun gözleri. avına güvenle, şehvetle yaklaşıyordu. yeni bilenmiş, sedef saplı bıçaklara benziyordu dişleri. bütün dileği et ve kandı. istese geyiğe hemen yetişebilirdi ama uzasın istiyordu bu şehvetli koşu bu bütün damarlarına yayılan sarhoşluk bitmesin istiyordu. ben seni düşünüyordum. çünkü geceydi. sevişme zamanıydı insanların. yalnızdım. beni kuşatan duvarlar birer beyaz çarşaftı bu saatte. kapılar tüylü, yumuşak battaniyelere benziyordu. ben seni düşünüyordum. kimbilir ne güzeldin soyunduğun zaman? nasıl kadındın? nasıl öpüşürdün kimbilir? nasıl kadın kadın kokardı her yerin? tutup avuçlarıma sığdırıyodum seni, gözlerime, dudaklarıma sığdırıyordum. sensiz kahrolmak vardı. seninle yaşamak vardı dolu dizgin. seninle her gece birbirimizi yenilemek vardı odalarda. odalara sığmamak vardı. bir sel gibi taşmak vardı *******den. elimi uzatsam tutabilirdim seni, öyle yakındın. zamana kokun sinmişti. belki de uzaktan günlerce koşsam yetişemezdim sana. zamana kokun sinmişti. tuttum resmini indirdim duvardan. duvar ağlamaya başladı |
durdurun dünya yaşanmaz olursa
sebebi belki eski hatıralardır... bilirmisin hayat aşktan ibaret ... duydum unutmuş beni kopsun kıyamet bir bilen olurmu dersin bir gören olursa gelsin KİM İNKAR EDERKİ YAŞANMAZ AŞKLAR SONBAHARDA bir tanem sonumsa gelsin alahım korurmu dersin ne gelirse gelsin başıma senden bu baharda |
Sendin beklediğim bütün bir sonbahar
Yağmurlar inatla işlerken içime Gece gökyüzünde çınlarken yıldızlar Durdurulmaz yürek ürpertileriyle Sendin beklediğim bütün bir sonbahar Hayaller hayaller kurup duruyorum İniyordum hüznün inginliklerine Ellerimde ölümünü tutuyordum Artık çok geç olmamanın kederiyle Hayaller hayaller kurup duruyordum Aşkın kapısını aralayınca sen Zamanın karanlık ırmağında yüzen Çocukluğumun o ıssız güneşine Aşkın kapısını aralayınca sen Yeni bir özsu yürüdü sözcüklere Dilsiz bir kuytuda ölüyordu şiir Yetti parmaklarının bir dokunuşu Geleceği birdenbire duyumsamak Birdenbire duyumsamak varoluşu Dilsiz bir kuytuda ölüyordu şiir Sendin beklediğim bütün bir sonbahar Başlamadan bitmiş bir aşkın hüznüyle Gece gökyüzünde çınlarken yıldızlar Yağmurlar inatla işlerken içime Sendin beklediğim bütün bir sonbahar.. |
Sevdiğimsin..
Üstüme geliyor her şey, her şey kötüye gidiyor, Her şey bana ters, her şey yanlış geliyor, En yakınlarım bile bana düşman geliyor, Şu gönlüm çığrından çıktı; isyan ediyor.. Boş geliyor her şey, boş ve önemsiz, Değmezmiş gibi geliyor yaşamayı bu hayatı. Öyle güçsüzüm ki isyanlarım hep içimde saklı, Kimse bilmez ne çektiğimi, onlar hep bende saklı.. Şu her geçen gün kötüye giden hayatımın, En güzel yanısın sen... Şu kapkaranlık günlerimin, En parlak ışığısın sen... Şu bomboş geçen ömrümün, En dolu geçen anlarısın sen... En güçsüz hissettiğim anlarda bile Bana güç veren SEVDAMSIN sen.. SEVDİĞİMSİN SENN... |
Birgün bu mahsun sevdadan geriye
Kalırsa sadece o hüzün kalır Sende anladım ki yapayalnızız Buluşmamız yasak, görüşmemiz uzak Devrilmiş kadehler gibi dönüyor başımız Neylersin Ah güzelim, incinmiş bir sesi vardır yağmurun Yanaklarına vurduğunuda hissedersin Ve bir veda sözcüğü Saçlarına titreyen bir öpücükle dokunduğunda Bu an'ı dondurmaya yetmez nefesin Bir film sahnesi gibi akar gider ayrılık Neylersin Biz zaten hiçbir romanda Kendi hayatımıza rastlamadık Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız Oysa tuttuğumuz balıkları bile Yeniden denize bağışlamıştık Biz hayata dair hiçbir yanlış yapmamıştık Neylersin Biz bu sonucu haketmedik Hayır, etmedik Ömrümüz bu talana lâyık değildi Bazen acı vurdu bazen de yağmur Hiç gülmedi yüzümüz Hiç büyümedi gülümüz Bizi yalnızca akşamlar kucakladı biliyorsun Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz 'Bazen acı dinmez, Bazen de yağmur Sevgilim gülümse herşey unutulur Suskunuz bu akşamüstü Hasrete yanmışız Neylersin...' Birgün bu öykünün sonuna gelince Ansızın desem ki 'hoşçakal canım' Unutursun, mecburen unutursun Yıldızlar söner, bu aşk da biter Bazı gün hatırlayınca sessizce ağlarız Neylersin.. Ah bebeğim, ah.. Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının Dudaklarına sızınca farkedersin İçindeki vurgun aşklar mezarlığında Ayrılık, ölümden üste yazılınca Gideni durdurmaya yetişmez sesin Bir inme gibi dolaşır bedeninde pimanlıklar Neylersin... Biz zaten hiçbir sinemaya tam vaktinde yetişemedik Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi Oysa Nuh'un Gemisi'nde bile, bize yer kalmamıştı Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı Neylersin Biz bu aşkı sürdüremezdik, inan sürdüremezdik Kalbimiz bu heyecana müsait değildi Bize hep acılar kaldı Bize hep yağmur Unutmasan bile artık unutur gibi yapacaksın Ve buruşturup buruşturup attığım kağıtlarda Hiç bitiremediğim bir şiir olarak kalacaksın |
Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız dolmuş gökyüzü ay aydın Avutulmuş çocuklar çoktan sustu Bir ben kaldım tenhasında gecenin Hiç uyumamış bir-ben Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin Ki bu yaşlar Utangaç boynun kolyesi olsun Bu da benim sana Ayrılırken hediyem olsun Soytarılık etmeden güldürebilmek seni Ekmek çalmadan doyurabilmek Ve haksızlık etmeden doğan güneşe Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi Mülteci isteklerim oldu biliyorsun Şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum Bu son olsun, Bu son olsun.... Şimdi saat yokluğunun belası Sensiz gelen sabaha günaydın İşi gücü olanlar çoktan gittiler Bir ben kaldım voltasında gecenin Hiç uyumamış bir-ben Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni Beyninin içindekilerini anlıyabilmek Ve yitirmeden yüzündeki anlık tebessümü Bütün saatleri öylece dondurabilmek için Çıldırasıya paraladım kendimi Lanet olsun Artık sigarayı günde üç pakete çıkardım Olsun gözüm olsun Ne olacaksa olsun ! |
Ozledim sesini ne olur konus
Bir gul actir zamanlarin otesinden Karanliklar icindeyim, kapkarayim bugun gel Gok mavisinden, deniz mavisinden Bana bir sarki soyle Icimde bir sey kimildiyor Gozlerim kan canagi, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaraliyim, caresizim umutsuzum Bana bir sarki soyle Yagmur ol yag usme, gunes ol isit Dokul karanligima isiklar gibi Al beni, en uzaklara gotur Sesin aksin icimde bir pinar gibi Bana bir sarki soyle Butun renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir gecen yazdan Bir tuy gibi, bir bahar dali gibi Hafiften, inceden, guzelden, en beyazdan Bana bir sarki soyle Bazan kar nasil hazin yagar bilirsin Kursuni bir gokyuzunden aglamakli Iste oyleyim, kapkarayim bu gun gel En huzunlu sesinle, en dokunakli Bana bir sarki soyle |
Orada masanın üstünde bir resim,
İkimiz denize karşı durmuşuz Üsküdar’da Saçlarımızın üzerinde martılar, Gözlerimizde acemi bir aşk Ve tuhaf ve çocuksu bir mutluluk, Senin sırtında sarı yağmurluğun Kadıköy’de ucuzluktan almışız Bende o siyah kazak hani bir kedi gibi sokulduğun Şubat ve yağmur yağıyormuş meğerse, Islatan her tarafımızı Orada masanın üstünde bir resim, Yak bitsin Orada kapının arkasında bir yazı, Seviyoruz yazmışız birlikte, Harfler nasıl titremiş meğer ellerimizde, Bir pazartesi akşamı ben eve dönünce Tutup öyle yazmışız nereden estiyse, Hep gülüşün, hep sıcaklığın sinmiş harflere, Ne yaptığın çorbanın, ne pilavın tadı Sobayı yakmayı unutmuşuz ne gam, Senin çiğdemler açmış yüzünde sıcaklığın Orada kapının arkasında bir yazı Sil bitsin. Orada sehpanın üzerinde iki bardak, Senin demlediğin çayı içmişiz birlikte Nasılda dalgamızı geçmişiz dünyanın bütün dertleriyle, Bir masalmış bir yalanmış gibi korkmuşuz, Sıkı sıkıya yaslanmışız bahtımızın kara yıldızına Ben tek sen üç şeker atmışın filiz çayımıza Sonra açıp perdeyi gökyüzünden bir dilek tutmuşuz, Mehtap gülümsemiş deli yürek çocukluğumuza Orada sehpanın üzerinde iki bardak, Kır bitsin. Orada odaya saçılmış küçük hatıralar, Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Belki minik kızgınlığın, belki bir gülüşün orda, Böreğin altını yakışın, düğmeyi dikerken iğneyi eline batırışın, Ve saçların hep o kan gülleri taktığın saçların, beni mahpus bıraktığın saçların. Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Hep o kanepede oturmuşluğun, şu senin küçük yastığın, şu eşarbın, İşte şu bir haziran akşamı gitmek için ayaklanışın Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Orada odaya saçılmış küçük hatıralar, Git bitsin. Orada ayaklarının dibinde bir adam, Adam bütün adamlığını dökmüş önüne, Böyle kaç gün yada kaç gece, ayaklarının dibinde, Öyle kolay mı öyle kolay gitmek, Her şeyi bu İstanbul’u, o sevdiğin adaların kokusunu Mısır çarşısını, Eminönü’nün balık ekmeğini Beyoğlu’nun sinema salonlarını birlikte beklediğimiz 28 numarayı, Unutmak öyle kolay mı, öyle kolay, Orada ayaklarının dibinde bir adam, Kov bitsin. Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah, Babadan kalma, Hani bir bayramda saydırmışız havaya, Sen biraz ürkek sokulmuşun omzuma, Kuşlar havalanmış bütün kuşları İstanbul’un, Giderken galiba bir beni birde bunu unutmuşun Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah, Ve burada zaten öldürdüğün bir yürek, Vur bitsin |
Şimdi sen su olduğunu düşün. Su kadar özel,
su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez... İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın... Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin... Gürültünün parçası olursun sadece. Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düşünürler... Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi suyun durgun yerlerini bulabilmek için, gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda... Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil! Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin! Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!.. Su yüce Allah’ın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri... Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de kiyametler koparıcı olabileceğini unutma... Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil ! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe... Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun; seller, afetler gibi... Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak... Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken şu, değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin... Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın... Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin!.. Demeyeceksin ki, ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.. Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.. Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil... Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç ?.. Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü ? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her yaratık gibi! Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset... Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı... Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla... Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini; girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver... Vazgeçilmez ol !!.. |
Sen, hayatıma girmeden önce ben vardım.
Sen, hayatıma girdiğinde ise ben yine vardım Ancak birbirinden farklı iki varlık İki kişilik, iki ruh, iki beden olarak... Yokluğunda ben; *******i oturur; Radyo dinlerdim. Aşıkların birbirine arğaman ettiği şarkıları, Ben de yalnızlığıma armağan ederdim. Herşey anlamsızlaşırdı çoğu kez. Ve çoğu zaman anlamsızlıklarda kaybolur giderdim. Yaşamak mı daha acı veriyor yoksa ölmek mi? gibi Acımasız sorularla kendimi irdelerdim. Varlığında ise herşey bambaşkaydı. Ben bir başkaydım. *******e seninle beraber veda eder. Günün ilk ışıklarına seninle Merhaba derdim. Ve anlamlı gelirdi herşey. Anlam karmaşaları bir bir terkedi beni. Sen de var olmayı, seninle birlikte yaşamayı Ve herşeyi seninle paylaşmayı severdim. Seni her geçen gün daha da çok severdim. Ancak nerden bilebilirdim ki masalın sona ereceğini Nerden bilebilirdim habersiz çekip gideceğini. Dün vardın bende vardım. Bugün yoksun; Bense varmıyım yokmuyum bilmiyorum. Dolmayacak cinsten bir boşluksun şimdi. Ne sana benzeyen biri bu boşluğu doldurabilir. Ne de yeniden çıkıp gelsen SEN doldurabilirsin. Öyle bir boşluk ki sorma gitsin. Boşver ve sevgili Alıştım ben yalnızlığa ayrılıklara Bırak artık böyle sürüp gitsin |
EĞER AŞKI,SEVGİYİ TANIMIYORSAN O DA SANA MERHABA DEMEZ.HAYATIN YOLLARINDA BİN KEZ KARŞILAŞSAN BİLE NE SEN ONU TANIRSIN,NE DE O SANA SELAM VERİR.MUTLULUĞU TANIYACAKSIN,AŞKI DA KİM BİLİR.BELKİ EVİN BAHÇESİNDE BÜYÜYEN ÇAM AĞACIDIR AŞK,BELKİDE SOKAĞIN KÖŞESİNDE BOY ATAN AKASYADIR.BAHÇEDE ÇAM YOKSA SOKAKTA AKASYA SALINMIYORSA,O ZAMANDA PENCEREDEN GÖRÜNEN AVUÇ İÇİ KADAR DENİZDİR.PENCEREDEN DENİZ GÖRÜNMÜYORSA, SOKAĞA BAK SOKAKTA OYNAYAN BİR ÇOCUK YOK MU?VARSA ADI MUTLULUKTUR,SEVGİDİR.YA YOKSA!O ZAMAN BELKİDE BİR KEDİDİR SOĞUK KIŞ GÜNÜNDE CAMDAN BAKAN.BELKİDE KALBİNDEKİ SIZI,ACIDIR.
EĞER AŞKI,SEVGİYİ BULAMAZSAN GEL YANIMA,NİYE Mİ? AZ DA OLSA BENDE VAR,HENÜZ YİTİRMEDİK ONLARI. BİR AVUÇ BİR TUTAMLIK SEVGİYE İHTİYACIN VARSA,BENDE VAR SEVE SEVE VEREBİLİRİM. BENDE KALMAYINCA ÇALACAĞIM İLK KAPI SENİN KAPINDIR.NİYE Mİ? ÇÜNKÜ SEVGİNİ İSTEMEYE AZ DA OLSA BİRAZ BANA DA VERMENİ İSTEYECEĞİM.ÇÜNKÜ; ( SEVGİNE İHTİYACIM VAR. ) |
Ey yağmur, sevdiğime söyle,
her toprağa düştüğünde sen, gözlerim eşlik eder sana, bilsin, ona söyle. Bilsin ki, her yağmurda hatırlasın beni, tutsun damlaları, yüzüne sürsün, öpsün damlalar gözlerinden özlemle... |
Öyle bir şiir yazacağım ki sana
Aşkı hiç yaşamamışım ki diye haykıracaksın! Hislerinin, eski bir aşkı Bir başkasında aramak değil de Aşkı benden önce hiç tatmadığını Yüreğini yüreğimde bulunca anlayacaksın! |
Üzerinden yıllar geçti biliyorum
Ne yağmurlar yağdı bu şehre Ne fırtınalar esti biliyormusun? Ama hepsi geldi geçti işte Tıpkı senin yokluğun gibi... İnan hiç ıslanmadım hiç üşümedim Ne yağan yağmurda,ne dinmeyen fırtınada.. Hiç biri acıtamadı canımı nedense, Senin yokluğun hepsine bedel... Şimdi çok geç oldu,uyumalıyım artık; Sen istersen ,SEN İSTERSEN EĞER, SADECE BENİM RÜYALARIMA GELL... |
Başlangıcı belli olmayan zamansız zamanlardan birinde gelirsem aklına,bil ki sevginden eser kalmadı tek hatıran kanlı bıçağındır.Pişman olursan bugünden,yarını benden sorma senden bana nefret kaldı sadece.Bendeki aşkın nefretin kadardır.Senden ne kadar nefret edeceğimi merak edersen.Nefretim hayatım kadardır. Senden nefret ediyorum o zaman hala sana aşığım. |
Biliyorum agliyorsun bir yerlerde
Ben de agliyorum Kadere inat hala sana Derinlerimden can alan canimi aliyor Nasil unutabilirim ki seni Unutamam... Unutamam yas tutmus yüregimi.. Gölgen düser sarp aksamlarima Bir kadin agliyor içimde Bende ki bana çok uzaklarda Kapinda günlerim her gece Tutumamam.. Sende ki sana... |
.. Gitme ruhum...
Sen yokken hicran düser bu sehre Gitme sevgim.. Sen yokken tutsak düserim bir isyan gecesine Ölürüm.. Sen yokken.. Ket vurur sehir isIklari söz vermis bir aska.. Bilmem,bilemem.. Ferin aydinlatir mi içimi bir daha.. Kaybolursun puslu rüyalarin ardinda Gurura yokus sevdalarda.. |
Dağınık
Bak bugün de güneş doğdu Bugün de yaşıyorum Odam geceden kalma Dağınık, Bir tarafta saçların Bir tarafta gözlerin Tek tek topluyorum Yine de bir "sen" yapamıyorum |
İçimdeki Sen
Hırçın deniz iken hep gözlerinde duruldum Kısır döngülerde pervaneyken kalbinde durdum Sevdayı gözlerinde anlatırken ben hep sustum Yalnızlığı toprağa gömüp sende acılarımı unuttum Islak gözlerimi senin gülüşlerinde kuruttum. İçimdeki sen bir avuç toprakken; Ben sevginde yeşerecek tohum oldum Kanatlanıp özgürlüğe uçarken Yine senin dalına kondum Sen yokken yarınlarında Dört mevsim dal dal kurudum durdum Seni sevince anladım ki Gülüşlerin ; Acılarıma verdiğim son umudum Sevdaya yelken açmak için Kalbimi avuçlarına sundum. |
Hayat yaşandığı kadar vardır.
Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise birtek yerde kabul ediyorum. Yaşamak varken yaşayamamış olmakta. Uçsuz bucaksız gökyüzünde kanat çırpan martıların. Sonsuz huzuru anlatan denizin maviliğinde gördükleri Kendi yansımaları kadar eşsiz hayat..... Gülümsedikçe ve umut ettikçe yaşamaya değer... |
******* SABAHA DARGINMI BiLMEM
HER TARAF KARANLIK SESSiZ SEDASIZ YASAMAK AYRI BiR DERT GÜLMEK TESADÜF HANGi GÜNÜM GECTi ASKLA KAVGASIZ... |
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN
Sen sevgisin yüzlerden okunan Çakmak çakmak. Sen umutsun gözlerden yeşeren Yaprak yaprak. Sen düşüncesin Düşününce zamanı durduran. Her zaman akıllarda olan. Sen şiirsin. Mısraları kendiliğinden sıralanan, Her harfi seni anlatan. Ellerde hüner, Sözlerde ahenk, Şarkılarda melodi, Denizlerde köpük köpük dalgasın sen. Dünyadaki bütün güzelliklersin. Biliyorum, "O" sensin. Tüm hayatın sevgiyle dolsun Doğum günün kutlu olsun. |
ACI
Bu acıya nasıl dayanılır? Nasıl çok yakınında olup ta Çok uzağında kalınır? İster misin acı çekmemi? İster misin hüzünlü şiirler yazmamı? Dayanabilir misin bensizliğe? Ya ben? Dayanır mı bu yürek Sensizliğe? Senin olduğun bu şehirde Nasıl sensiz kalınır? Tanrım, bu acıya nasıl dayanılır? |
Ask bu dünyanin ölçüleriyle açiklanamaz sevgili. O ilkel bir acidir, yaban bir agridir. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir seye dokunur. Sonra bir perde açilir ve yolculuk baslar. Bu yolculukta artik para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, is, anneler ve korkular yoktur. Askin kendi gerçekligi vardir sevgili. Insan bir baska isiga teslim olur...
Askta yarin yoktur sevgili. Zaman ileri dogru degil, içeri, yüreklere, derinlere dogru islemeye baslar. Insan korkusuz olur, daha derinden anlamaya baslar, bilgelesir. Hiç bilmedigi sezgileriyle bulusur. Yükü çok agirdir, kendiyle bulusmustur. Hem disindadir dünyanin, hem de ta ortasinda. Hindistan’da Ganj Nehri’nin kiyisinda yakilan yoksul adamin hissettikleri de onunladir, yitirdikleri de... New York’ta, bir sokakta, kartondan kulübesinde yasayan kadinin çiplak yalnizligi da. Her sey onunladir, ona emanettir sanki, ama o, çildirtici bir yalnizlik içindedir yine de... Askin kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanimiza karisan ilkel aci, o yaban agriyla hiçbir kitabin yazmadigi hakikatlere daha yakinizdir, inan... Kim demisti hatirlamiyorum, ask varligin degil, yoklugun acisidir diye. Belki de bu yüzden ilk gençligimde, o yogun âsik oldugum yillarda, gözüme uyku girmez, dudagimda bir islikla bütün gece sehri, o karanlik, o hüzünlü sokaklari dolasir, insanlari uykularindan uyandirmak isterdim. Uyanip, içimde derin bir siziyla uyanan o derin sancinin acisina ortak olsunlar diye... Ask çok eski bir seydir sevgili. Onun içinden o çileli çocuklugumuz geçer. Sevdigimiz insanlarin çocukluklari da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasiz yatililar geçer. Ve sonra ask bütün bunlari alir, daha da eskilere gider, hep o ilkel aciya, o yaban agriya... Insan bazen nedensiz yere umutsuzluga kapilir. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanir. Bazen denizler, kiyilar çeker insani. Insan bu kapilmayi anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yasanmasindan korkulup vazgeçilmez asklarin sizisidir bu. Bu sizi, bu yenilgi mevsimlerle yillarla devredilir baska insanlara. Bir insanin yaptigi bir hatanin tüm insanlara yayilmasi gibi... Iste simdi biz de sevgili, ya olmadik zamanlarda umutsuzluga kapilip, solugu evlerde alacagiz, ya da denizler, kiyilar çekecek bizi. Nasil biz baskalarinin korkakligini tasiyorsak, baskalari da bizim korkakligimizi tasiyacak, yenilgimizi, umutsuzlugumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, is, anneler ve korkular baslayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse ask yoktur ve hiç olmamistir sevgili. Birbirimizi kandirmayalim... Hadi güne hazirlan. Yasadiklarimizi unutmaya çalis. Ask bize güvenip verdigi büyüsünü, sirlarini, cesaretini, bilgeligini ve o ilkel, o yaban agrisini geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üsüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarin olacak... Askta yarin yoktur sevgili... |
Bu göz, bu gece SON KEZ ardından ağlayacak. Son kez resimlerini öpeceğim göğsüme yaslayarak. Sonra yakacağım, küllerini savurup ardından bakacağım. DEFedeceğim seni duygu dünyamdan, silinirken sen anılardan ve ben güleceğim... Bu gece SONa eriyorsun... Haberin olsun!
|
Sana ne sözler birikti, bir bilsen.
Şarap tadındaki kokunla sevdalı tenime doğuyor önce güneş, sabahın ilk ışığını gören gözlerime doluyorsun sonra… Kalkıp aynadaki yüzüme bakıyorum, sen varsın, anla. Sana bakıyorum, gözlerimin içindeki kendime. Nedeni yok, nedensiz buluyorsun yolunu, biliyorsun çünkü; sana ait kaldığımı. Sana ne sözler birikti, bilsen… Gülümsüyorum sokakta insanlara. Sabah değil aslında, ben öyle görüyorum. Gözlerinin içindeki sevda nefesi geliyor peşimden, bekliyorum, anla. Martılar düşüyor yine bir bir, ama gülümseyerek ve gagalarında avuçlarıma bıraktıkları sana ait kırıntılarla… sana ne sözler birikti, bir bilsen… Önce içli bir özleyiş sarıyor beni, sonra ayrılığının sesi. Peşi sıra vuruyor ellerimi sustukça sen; biriktiriyorum ben de istemeden… Seni seviyorum, ben sana sevdalı melek; sözlerimi biriktirirken, gözlerinde kalacağım için gözbebeklerime dolduruyorum hayatı… Anla, ben seni anlatamazken; yüreğimin sesini bekliyorum… İnan, seni sevmelere doyamıyorum…. … İçimden tuhaf şeyler geçiyor. Sanki içimde ağlıyorsun. Yokluğu sırtından vuran garip bir ağlayış bu. Bırakıp gittiğini düşünürken bile gidemediğini gördüğün için ağladığını söylüyor gözlerin, sağ yanına topladığın saçların karanlığın ıslak tekerlemesine karşı çıkmış; bana gülümsüyor… Gör hadi… Aslında gelmen için sebepler vardı ellerinde, gelebilmen için… sevdalı bir tenin kokusu vardı hala içinde, belki de sen bu yüzden ağlıyordun… Bildin işte; yalnızlığın ağrısız bir ölüm akıp dudaklarımdaki dört mevsim değil artık bendeki; sensin. Aradığım, sesimin en işlek caddesinde bana gülümseyenim, sigaram bittiğinde nöbetçi tiryakimsin artık sen… Bildin işte, ağladıkça, bir istanbul tramvayında kaybolan yolcumsun içimde. Üstü başı açılmış denizimin fenerisin artık sen… Hadi durdur karesini hayatımın, kopsun sensizliğimin filmi. Yazılamamış bir öyküden dön artık, uykumun sağrısına uzandığımda gel, gel, gel yine yeniden… Sen içimde ağlıyorsun… Göğümle yerin arasında savrulan rüzgara bakıp; içimdeki yaralı kanatlara dokunuyorsun. Dudak kıvrımlarındaki uçuğa benzer hikayelerin için; sen meleğim, sen içimdeki bize ağlıyorsun… Gözlerini sakladığın yerden çıkarıp bak hadi, zulasında beşinci kitap gibi sakladığın hikayenin ilk sayfalarını oku gizlice, tanrıya sor. İçimde özgürce yürüyen adımlarından kalbinin berraklığı gibi toza bulanmış yollarımı sor… Hadi açtım damarını kuytusunda sakladığım seninle dolan hayatımın, boğ karanlığı, sil artık sensiz yazılanları… … Sen içimde ağlıyorsun, gecemin aylak saatlerinde yönünü çalan sevdalı bir melek gibi tanrımın sözlüğündeki gülümsemeye döküyorsun herşeyini… Sen içimde umutla ağlıyorsun, sen… Sen bende kendini bulduğun için, sen biz için yakılan sevda ağıtlarına ağlıyorsun… …. Sana ne sözler birikti, bir bilsen… Ama söyleyemediklerimi sen anla, hadi; bir martının kanatlarının tenindeki ışığından anla, üstüne hangi gülüşü taksan sana yakıştığından anla. İçimdeki ağlayışından… Seninle bir sabahtı ve seninle gelendi herşey. Gündü, güneşin tam ortasıydı yedi tepeli şehre benzeyen gözlerin. Geceydi, aşkın sızışıydı sanki tenindeki terin. Sendin, hücremin duvarlarını yıkan, ve sendin saçlarını tel tel ayırırken bana ait şarkılar mırıldanan.. Hatırla, söyle derdin, bir şarkı da sen mırıldan… Duyuyor musun; sen içimde gülerek ağlıyorken sahibini bulan kelimelerle sunuyorum şarkımı. Ezgisini yazdıkça, özleminden kırılan notalar haykırıyor sana, dinle… Kaçıncı perdesindeyse bu gece; ilkyazdan seslerle fısıldıyorum kulağına, dinle… … Farkında mısın; hangi ışığı kaldırsam altından sen çıkıyorsun artık. Dolunay akşamüstlerime geliyor yavaşça, ve sen ansızın vuruyorsun ayın bu halini, dönüyor, ardına bakmadan kaçıyor, farkında mısın? Farkında mısın, kaç çıkmaz sokağın duvarlarını yıktın içimde. Kaç kaldırımı dizdim yeniden, kaç ağaç diktim, görüyor musun __________________ |
Tuhaf bir gece;
Bazen beklemek, bazen sabretmek düşüyor bize. Artık küçücük bir ışık çok uzak geliyor. Yine susmak yenilmek anlamına gelmiyor artık. Hergün mutlu olsaydım, beklide mutluluğun anlamı kalmazdı. Yine bana kızacaksın ne diyorsun, ne saçmalıyorsun oğlum diye. Ben yine susacağım ve sen yine BİTTİ diyeceksin. Ama yine beni seveceksin bazen özleyecek bazen de nefret edeceksin. Ama bilmeyeceksin, anlamayacaksın sensizliğin beni kahrettiğini, içimi acıttığını…… Mutsuzluk değil aslında bu, umutsuzlukta değil. Bazen gülümserim sonra birden donar gülümsemem. Aklıma son sözlerin gelir BİTTİ. Ne tuhaf değimli benim söylemeyi düşünmediğim sözler. İşte tuhaf bir gece yine. Bitti desende seni anlamaya, öğrenmeye çaba sarf ediyorum. Sonunda olmadığını anlıyorum. Ne tuhaf bir gece her şey zor, her şey kötü ve her şey bela. Geçmiyecek gibi geliyor. Ama bu kez sen mutlu olmalısın. Ve bu kez yapamadık yaşayamadık ne varsa hepsini yaşayacaksın. Sen bundan sonra çok gülecek ama daha az güveneceksin insanlara ve hep olduğu gibi… Bazen biraz zor olsada şeytanın bacağını kıran hep sen olacaksın. Şimdi uyu güzel düşler kurki, yarın hepsi gerçek olsun. Ve birgün kapılar açıldığında hayat seni bekliyor olsun. Ve birgün kapılar açıldığında hayat seni bekliyor demektir. Ve bir sabah güneş gözünü kamaştırdığında yeniden merhaba diyeceksin hayata bunu sakın UNUTMA ve bu gece çokça yıldız var gökyüzünde. Ay görünmüyor sen görmesende bilki onlar aynı hepseni seni hala çok seviyor BEKLİYOR. |
Bir ülke varmıs eskiden. Ve bu ülkede hiç ama hiç kırmızı gül yokmus, bütün güller beyaz renkteymis. Bir de birbirini çok seven bir kız ve bir delikanlı varmıs... Birbirlerine çok yakısıyorlarmıs. Kız çok güzel delikanlı ise çok yakısıklıymıs. Delikanlı bu kız için her seyi yaparmıs. Kız ise bir sart koymus ortaya:
"Bana kırmızı renkte bir gül getirirsen seninle evlenirim". Delikanlı çok üzülmüs bu sarta, çünkü hiç kırmızı gül yokmus bu ülkede. Beyaz güllerle dolu bir bahçeye gitmis, aramıs ama yok. Sonra oradaki bir bülbüle derdini yanmıs. Bülbül dinlemis genci. Ve en sonunda; Üzülme delikanlı, yarın buraya aynı saatte gel, kırmızı bir gül göreceksin... Onu al kıza ***ür, evlenin mutlu olun. Sen onu çok seviyorsun mutluluk hakkın." demis. Çocuk buruk halde ayrılmıs ordan. Ertesi gün bahçeye gitmis koskoca bahçe beyaz güllerle dolu yalnızca en ortada kırmızı bir gül! Delikanlı biraz saskın, biraz heyacanlı, biraz mutlu kosup gitmis gülün yanına... Ama gördügüne gerçekten çok üzülmüs. Bülbül yerde, kendini, dikeniyle öldürmüs oldugu gülün hemen dibinde cansız yatıyormus... Delikanlı, kendisinin mutlulugu için, bülbülün kanıyla boyadıgı 'kırmızı gülü' alıp kızın yanına gitmis. Kız, arzusu gerçeklestigi için çok sevinmis ve kendisine kırmızı bir gül getiren delikanlıyla evlenmeyi kabul etmis. Ama delikanlı; 'Benimle evlenebilmen için bülbülün ölmesi mi gerekiyordu? diyerek oradan ayrılmıs ve bir daha da hiç dönmemis... Birilerinin Mutlulugu Asla Baskalarının Mutsuzluğu olmamalı |
Mutlu Ol SevdiğiM... Gülümseyerek bakıyorum geçmişe. Yaşadığımız o güzel günlerin ardından sadece bunu yapabiliyorum. Gülerken ağlıyorum.... Nasıl diye sakın sorma; resimlerimize bakıyorum önce... Yaşadığımız güzel anlar geliyor aklıma gülüyorum. Ama sonra, evet sonra, şimdiki halimize dönüyorum ve gözlerimden yaşlar akıyor... İçimdeki sevgin canlanıyor.... Ne yaptıysam yok edemedim bu sevgiyi... Kurtulamıyorum bir türlü. Gün geceye dönüyor bense resimlerimize bakıp, o anları tekrar yaşıyorum... Acı çekiyor ama kurtulamıyorum işte.. Vazgeçemiyorum Senden Birtanem... Oysa ne çok demiştim kapılmayacağım, her şeye hazırlıklı olacağım diye. Meğer benimki sadece kendimi kandırmakmış. Ben kendimi sana ilk anda teslim etmişim meğerse. Şimdi ne yapacaksın diye sorma bana sakın, inan bende bilmiyorum çünkü. Yüreğimde sen varken başkasıyla olamam. Başkalarında seni arayıp onları mutsuz edemem. Ve Senden Son İsteğim... Unut beni... Yeniden doğ bensiz.. Sakın kaybetme yaşama sevincini... Yaptıklarımın acısını belleğinden silerek büyü. Yaralı kalbini sar yarınlarla, yeni umutlarla, yeni sevinçlerle. ilerde seni bekleyen mutluluğa koş, sana hiçbir zaman vermeyi başaramadığım mutluluğa koş.. Yoktur seni benim kadar seven ve sevecek olan, bir o kadarda sana layık olamayan, seni anlayamayan... Ben yaşarım acını, gözlerini hayal eder, biraz daha içer vururum kendimi kelimelere.. Dudaklarına dokunup seni sevdiğimi söylemeyi özlerim ama yaşarım, yaşarım farkında olmadan... Mutlu ol, eksik olmasın yüzünden gülücükler, acılar bulmasın seni. Mutsuzluğumla, bu hayat üzerinde bundan sonra hiç olamayacak olmamla, sensizliğimle yargılayıp affet beni. Cezamı çekiyorum ben. Her şeyden vazgeçerken tek vazgeçemediğim sana bir çift sözüm var. Seni Hala Seviyorum, Seni Seviyorum... Mutlu ol.. Mutlu ol... Benim içinde mutlu ol Sevdiğim... |
Eger bir gün yasamdan bikarsan http://http//img434.imageshack.us/im...lem30ez8ps.jpg
Eger bir gün yasamdan bikarsan, bikma – bikmak icin cok erken! Eger bir gün yasama kizarsan, kizma – kizmak icin cok erken! Eger bir gün kaderini lanetlersen, lanetleme – lanetlemek icin cok erken! Bikmak icin cok erken, cünkü senle gecirecek daha bircok saat, gün, yillar var Kizmak icin cok erken, cünkü bu hayat bizi bulusturan, kavusturan, birbirimize gösteren - buna, Kalblerimizi böylesine büyük, yüce, güzel ve ebedi bir sevdaya vurduran hayata kizmak hic olmaz, ne kadar dua etsek, sükür ve hamd etsek azdir, sükretmek icin dünyadaki karincalari saysak, cicekleri saysak yine azdir, yine azdir ve az gelir, ne yapsak azdir Lanetlemek icin cok erken, cünkü kaderimiz, seni bana, benide sana kavusturan Kimbilir daha ne kadar güzellikler acik gelecegimizde, sabret, sabret, sabret Biliyorum sabretmek kolay degil Ben sabret diyorum, ama esasinda bende sabredemiyorum, dayanamiyorum, kavruluyorum, yaniyorum sevda atesinde, özleminde, tutkunla, ama sabretmeliyiz Yar baska ne yapayim, tek avuntum SEN Senin ela gözlerin, melek yüzün, pamuk kalbin, güzel huyun, keci inadin ve yüce merhametin Biliyorum gelecek, gelecek - o günler gelecek, her seyin acisi, sensizligin acisi, sensiz *******in, yoklugunda uyuyamadigim, seni, ya seni, baska kimseyi degil seni düsünmekten uyuyamadigim o *******in acisinin cikacagi o günler Hasret, özlem ve sevgiden düsen gözyaslarin, hickiriklarin, o sellerin acisini söke söke cikaracagiz Iste bunun icindirki hic pes etmeden yasadigim Iste bunun icindirki hic birseyden korkmayip seni sevmeye, sadece seni sevmeye devam etmem, aynisinida senden istemem Iste bunun icindirki yolumuzda ne kadar kar, yagmur, camur olsada, taslar, beklenmedik seyler, engeller ne olursa olsada, ciksada, bizi yolumuzdan saptirmayip, biz yolumuzdan sapmayip, sabret dedigim bunun icindir Göreceksin, görecegiz, olacak, INSALLAH olacak, sabrimiz onun icin olsun, sabret SEVDAM, MELEGIM; KUMRAL BOMBAM, BEBEGIM; CANIM, CEYLANIM, PRENSESIM, O gün gelip cattiginda göreceksin bak “demistik” diyecegiz, Sevdamiz o kadar büyükki, bize kolay kolay bisey olmayacak INSALLAH Biz daha cok güzel dakikalar, saatler, günler, aylar, yillar, ömürler tüketecegiz Sen merak etme ve bos yere olmasada, olmadigini biliyorum - üzülme nolur, yalvaririm nolur!! Dogrudur, günler vardiki, sendin bana bunlari söyleyen, ama simdi ben senden istiyorum, yalvariyorum, nolur kendini bos yere olmasada harap etme, nolur, yalvaririm nolur!! Sensin benim herseyim, birtanem, ve mevladan tek istedigim, sensin CANIMA YETEN!! Seni sevdigimi biliyorsun, onun icin bak üzülme, sen bensin, bende senim, sana nolursa bana olmus gibidir. Eger birgün benden bikarsan bunu bana söyle ve neden anlat olurmu Benim gibi bir uyuzla ugrasmak kolay degil, yinede beni bu kadar sevip, bana bu kadar deger verip, beni bu kadar yükselttigin icin cok tesekkür ederim !! |
YoKLuĞuN BiR YaNa...
Her şey ne kadar garip ve yabancı... Sen ne kadar yabancı oldun?... Hani bir soru sormuştum sana; Bir gün, yanından geçerken merhaba bile diyemediğin bir yabancın olur muyum ? Hayır,diye kısa ve öz bir cevap vermiştin. Şimdi bu sorunun cevabı bile geçmiş zamanın tozlarına karıştı... İnsanın içinde neşeli kır çiçekleri açtıran bir bahar günüydü. Aklım ve yüreğim sende idi... Elini tutabilir miyim diye sormuştum? Bir yabancı gibi ona da hayır demiştin. Kaybedişlerim yüreğimin yanında aklımı da sana vermemle başladı. Kendimi her şeyimle sana adamam bir hata değildi. Ben seninle çoğalıyordum,şimdi eksildim, azaldım ve yalnızlaştım. Yine de vazgeçmedim yanında olmaktan... Aşktan çok sana sığındım ; olduğumuz günlere dönmek için... Sonra yaşadığım tüm savrulmalarım, acılarım, göz yaşlarım sana İNANAMAMAMIN bedelidir. Benden başka kimse bilemez bunu... Şimdi yabancılığın yüreğimi kanatan bir öykü oldu. Ve bu öykünün içinde senden sonra yaşanan her güne yazılmış pişmanlıklar, gözyaşları, hatalar, duygular, en çok da VEFASIZLIK saklıdır. Şimdi yabancılığın beni oradan oraya savuran bir acı türküdür. Senin duymadığın, benim dilimden düşmeyen bir türkü... Yokluğun bir yana, Yabancılığın kanatıyor yüreğimi... |
Nereye dursam vuruluyorum düşlere,
Nereye koşsam içimdeki sarhoşluğuna kapılıyorum, Taşlarla örülü her sokağın köşe başında, Işıklara sorgulanıyorum, Kelimeler var cebimde, Yüreğimde cümleler güzelliğine, İstermisin, Pencereleri kuzeye bakan odamın duvarlarında, Tuvallerden çaldığım yalnızlığı arıyorum, Cilası yeni atılmış parkelere bırakıyorum gözlerimi, Ve umuda yüklenişi suallerin utangaçlığında, Yüzümü kimlerden kaçırıp,kimselerden saklıyorum, Bilirmisin, Yüreğimin kıyametlerinde suskunluklar dolaşıyor, Ve çocukların elma şekeri haylazlığı, Hani ekmek arası balık revaçta şimdi, En çok gazetelerde ölüm haberleri okunuyor, Kim ne oluyor da hayatında,kime ne anlatıyor, Ne dursan duruyor zaman, Ne koşsan koşuluyor, Bilirmisin, Sadece ayakkabı değil, yüreğim parçalanıyor, Karşı kıyıdayım, Numaralar var elimdeki kağıtta, Ben yokluğuna bu kadar mı yaralıyım, Hasretine bu kadar mı ayaktayım, Bilmiyorum, Gözlerime tüneyen akşamın renginde, Kuşların ürkek bakışlarına saplanıyorum, Hatırlıyorum da, Neler söyletecekti bu dilsizlik, Neler anlatacaktı belki de bir heveslik, Ver elini Kıyıköy, Harbiye, Anadolu Kavağı, Sarıyer, Ortaköy, Ver elini bir kere de, Ruhumu azad etsin bu belirsizlik, Oysa ben barbunların renginde susuz bir rakı, Ağlara takılan yosun rengi, Kıyılarının karşısındayım, Denizlerinin yalnızlığında, Dalgaların tenimi okşayan, Sabahlarımın puslu viran havasında, Yanındayım, Yokluğunda, Sandığı açıyorum kilitlerin pasında, Kalkıp eskimiş bir fotoğrafın yırtılan köşesinden, Hesap tutuyorum, Kafa tutuyorum zamana, Soyut çırpıntısında yüreğimden sana, Kelimeler yolluyorum, Cümleler bırakıyorum uykularına, Med cezire vururken kendini gece, Yakamoz oluyorum, Dokunamıyorum sana, Dilimi mühürlerken kaybettiğim her hece, Nereye dursam kayboluyorum aynalarda, Nereye koşsam sensizlik, Oysa tuttuğum notlar kayıp hayata, Yaşlı bir martıyı öpüyor dudakların, Ve Kent düşüyor kendi sahnesinde, İpini ben çekiyorum, Ben kesiyorum halatlarını gemilerin, Sevdasına lacivert, Sevdasına öpülen bütün gölgelerin, Bir avuç çiviyle, Mevsimin tahta merdivenlerine dayanıyorum, Yasaklarımda suskunluğun, Belkisi olmayan yokluğun, Kırık ruhların çamurlaşan toprağında, Robenson'un Cuması, Huysuzluğun, Yağmur'a münhasır, Uykusuzluğun var cümlelerime zıpkın kesilen, Bir avuç çiviyle, Yalnızlığımı duvarlara terkeden, Ya da, Belkilerle çoğalan sonsuzluğun, Bilirim, El ayak çekilir zamanla, Kentime eyvahlar karantinası, Eski bir fotoğraf, Ve bir köşesinde çaresizliğin sancısı, Kırılmıştır artık uzaklığına yokluğunun aynası, Bilirmisin, Ben hala karşısındayım kıyılarının, Sırtımda yaşamak ağrısı, Bu cümleler, Bu isimsiz nice kelimeler, Dilsizliğime bıçaklanan *******, Ardından bana kalan, Masumluğunun sessizlik takıntısı.. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:06 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.