![]() |
Güneşe de Sana da
Yanan yüreğimin acısını Yollara döktüm Saklandım hudutlarında bir serseri gecenin Selâm vermedi güneş Küstüm Güneşe de Sana da |
Güneşin Doğduğu Yer
Seni seviyorum güneşin doğduğu yer Berdel olur rüyalarım seyrin uğruna Ket vururum yerçekimine dünyanın, üzerinde gözkapaklarımın Destur beklerim fizyolojiden, destekçimdir psikoloji... Yengeçler şâhid ritmine heyecânımın Nefsimse, şehîd bitimine Islaktır sabahlar, yanar gibi çöl gecesi korkusunda Baskınından bir Bedevî sürüsünün Baskınından bir çöl gecesi korkusunun Gerilim sıfır, akım sıfır, fer yok gözlerimde Baksa da parlamaz, parlasa da sen göremezsin Kulaklarım, tan ağaran kale zincirleri şakırtısıyla beydebâ Dilimde asit yağmurlarının tadı Gökyüzü kızıl, gün perşembe Seni seviyorum güneşin doğduğu yer Seni seviyorum Ve seviyorum boşvermişliğini Saçlarımla dokunan halata dokunmadan Bilmeden üzerime kaç asrın devrildiğini Ve sevmeden battığın yeri Batmak istedim senin gibi Boşvermiş... Çanak çarkı germek bileklerime Halatlara inat Yüz çevirirken galaksi eksenine dokuz cepheden Ve her cephede devrilirken kuru kan hendeklerine Ve de ıslanırken yağmurlarda 'ceh' gibi Başak verememek koyduğu hâlde Koyduğu hâlde sana dokunamamak Seni seviyorum güneşin doğduğu yer Anam kadar... |
Gürbüz'e Ağıt (Isınsın Soğuk Bedenin)
Örterdim üstünü günde kaç kere Yanardım kardeşim üşüyor diye Gözüm kan çanağı, gözyaşım dere Her gece aklıma düşüyor diye Gel de gül, ısınsın soğuk bedenin Gürbüzüm bak hâli nice 'ede'nin Dağlarda çiçekler Gürbüz kokuyor Mektepte çocuklar Gürbüz okuyor Kadınlar tezgâhta Gürbüz dokuyor Gürbüzüm ilmekte yaşıyor diye Gel de gül, ısınsın soğuk bedenin Gürbüzüm bak hâli nice 'ede'nin Ağladım bedenden nefsimi soydum Uzandım toprağa, Gürbüz'e doydum Set kurdum, önüne Gürbüz'ü koydum Gözyaşım gönlümden taşıyor diye Gel de gül, ısınsın soğuk bedenin Gürbüzüm bak hâli nice 'ede'nin |
Güvercin
(Sevgili dostum Sebahat Ütük'ün ricâsı üzerine, 'Kevokê' şiirinin Türkçe anlamı...) Gözüm üstüne Hoşgeldin yüreğime Her an Susuz kalan yüreğime Hoşgeldin Ey yüreğimin suyu Söyle ey güvercin Hikâye ve Geçmişi söyle Ateş var yüreğimde Ey yürek satan Bu heyecan Ne hoş Söyle ey güvercin Susma Ben talebeyim Sen haksın Ben kapıyım Sen başsın Gitme Bak bana Ve kal yanımda, devamlı Ben sensiz yalnızım Gel Yüreğime Ey güvercin |
Güzel
Gözlerin hançer sokuyor Hâl kalmadı bende, güzel Dudakların gül kokuyor Hapsediyor tende, güzel Yabancılar öz oluyor Yandı yürek köz oluyor El deyince söz oluyor El demeden sen de, güzel Söndüremez nârımı kış Buzul denizlerden akış Yetti bana bir tek bakış Vuruldum görende, güzel |
Hakk'ı Sev
Ölümün adına soğuk su dedim Boşalttım ırmağa yürüdü gitti Bu muydu acaba doğrusu dedim Söyleye söyleye doğru da bitti Kazayla doğmuşum kazada öldüm Her yolun sonuna ben miyim çukur Ne hayırsız çıktım ne kuru döldüm Beterden beter var buna da şükür Yüzüme gülene kaş çatar oldum Bu halim beni de tedirgin etti Doluca kaldırıp boş atar oldum Yalnız sana değil bana da yetti Tavşan dağa küser dağ beştaş oynar Dağda taş eksilmez gönülde keder Sözler eylem yapar kaş-göz-baş oynar İnsan ne ederse kendine eder Gözümde yaş değil ışık var gayrı Bir zaman ağlatan derdine yansın Gem vuran sazıma diyardan ayrı Kaybolan mızrabı bana dayansın Bir uçsuz ummanda salmışım gibi Yüzdüm çılgınlarca nehr’olup azdım Tunç köklü ağaca dalmışım gibi Yaprağa adımla “Hakk’ı Sev” yazdım |
Hakk'ın Takdiri
Sesinden uzağım nefesinden men Aklımı çığlıklar alıp geçiyor Dönmüyor yalanın tesine dümen Gözlerin bakmıyor benden kaçıyor Akşamlar, akşamlar, ne de karanlık Görmüyor hiç birşey zavallı gözüm Hissetsem elini yalnız bir anlık O vakit ağlardı sazımla sözüm Bir türlü uykudan nasip almadım Yanmadım yıllarca hiç böylesine Hiç sevdâ çekmedim, yalnız kalmadım Hiç şiir yazmadım ben öylesine Pâdişah olsa da sefil olsa da Bir karış toprağa girer her diri Her günüm ah ile, dertle dolsa da Bu imiş demek ki Hakk'ın takdiri |
Hakk da Sever
Nefis senin özün değil İster öğül ister döğül Sevmek boynun borcu oğul Sen seversen Hakk da sever |
Halil ile Handan
Handan'ın aşk eşiğinde Kırkbin fidan dikti Halil Yavrusunun beşiğinde Ne ağıtlar yaktı Halil Kalbi eridi duyanın Zehiriyle bir çiyanın Handan'ına göz koyanın Ciğerini söktü Halil İnip attan kaldı yaya İçin çekti bakıp suya Handan'ım yeşerir diye Tohum tohum ekti Halil Handan yağdı, Handan doldu Handan düştü, Handan soldu Halil de bir Handan oldu Handan gibi aktı Halil |
Halil ile Handan (Ey Gözyaşım)
Ey gözyaşım... Ak akabildiğin kadar... Ama... Eğer anlatacaksan sorduklarında, Halil'in sevdâsını... Handan'ın gözyaşlarında boğulan... Hani kaçmıştı ya Handan, Bir arsızın zulümâtından, dağlara... Bir arsızın, Halil'in yokluğunu fırsat bilip, göz koyan Handan'ın saflığına... ve hiç ağlamamış bugüne kadar, sevmemiş... bir arsızın zulümâtından... O gun hiç bu kadar yakmamıştı güneş, Ve batmamıştı eline kayalar, bu kadar sert... Dağlar bilr arsızdı o gün... Ardından gelen saflık düşmanına mı, Eline ayağına batan taşların acısına mı, Bağrından ayırmadığı Yusuf'unun feryâdına mı, Yoksa Halil'in gümânına mı, Neye yansındı Handan? Eve vardı Halil... Handan'sız, Yusuf'suz, Boş eve vardı Halil... Ciğeri Yandı Halil'in... Zîrâ, Bugüne dek ondan önce Hiç çıkmamıştı Handan... Ciğeri yandı Halil'in... Zîra, Bir zâlimi koşarken görmüştü dağlara doğru... Kovalar gibi bir mazlumu... Sol tarafına koyarak elini, koşarak peşine düştü Halil... Koşuyor Halil... Koşuyor zâlim... Ve koşuyor Handan... İşte bir çukur! Ne de derin Yâ Hayy! Vay anam vay! Etrafından dolaşsa zaman, Üzerinden atlasa can kaybı... Ne de derin Yâ Hayy! Vay anam vay! Önce can... Önce can, dedi Handan... Önce Yusuf'u atmalıydı çukurun üzerinden... Sonra kendini... Öyle mi yapmalıydı? Ne yapmalıydı? Evet yapmalıydı! Attı minik Yusuf'u Handan... Önce yavaş yavaş sesi, Sonra birden nefesi, kesildi Yusuf'un... Kahrolsun dedi, Handan! Kahrolsun! Oğlumu çukura düşürten şehvet, Kahrolsun dedi, Handan! Kahrolsun! Bizi bu hâle düşüren arsız, Yâ Rabbî... Yankılandı bedduâları Handan'ın, tüm dağlarda... Ama... Boş döndüler geri... Getiremediler minik Yusuf'u... Sus Yusuf sus... Ağlama... Oraya da uğrar elbet, Adaşının düştüğü yere uğrayan, şen kervan... Koşuyordu Handan... 'Irzımı kurtarıp, geri dönerim oğlumu almaya' diyordu... İnşaallah... Koşuyordu Handan, koşabildiği kadar... Ve çöktü zâlim bir taşın dibinde, yüreğini tutarak... Belli ki dağlar, zâlime de arsızdı... Koşuyordu Handan, bilmeden öldüğünü, peşindeki zâlimin, tutarak kalbini, acı içinde... Koşuyordu Handan, geri alabilmek için Yusuf'unu, ezberleyerek geçtiği yerleri... Koşuyordu Handan, bilmeden yola düştüğünü Halil'in, duyarak Handan'ın yokluğunu, tutarak kalbini, acı içinde... Koşuyordu Handan, elleri parçalanmış, tutunarak taşlara... Ve çöktü Halil aynı taşın dibinde, yüreğini tutarak... Belli ki dağlar, Halil'e de arsızdı... ... Halil, eli durmuş yüreğinde... Yusuf, bedeni dağın kurağında... Ve hâlâ koşuyor Handan... Bırakarak ardında, koca bir 'HALİL ile HANDAN' destanı... |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:32 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.