www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Psikolojik Sorunlar.. (https://www.cakal.net/showthread.php?t=113102)

jockeя 02-14-2008 07:18 PM

Kompleks

Kelime olarak "karmaşık" anlamına gelebilir. Psikolojide bilinçsiz olarak kişinin ruhsal yaşantısını etkileyen düşünce karışıklıklarına kompleks denir. Kompleks kavramını tanımlarken verilen en önemli ve güzel örneklerden biri Sigmund Freud'un açıkladığı "Ödipus Kompleksi"dir Hadımlık kompleksi, Anal (makat) kompleksi ve Narsizm kompleksi kişioğlunun yaşantısını etkileyen diğer önemli komplekslerdir.

jockeя 02-14-2008 07:18 PM

Laktasyon Psikozu


Çocuk emzirme zamanı ortaya çıkan ruhsal bir rahatsızlıktır. Bazen loğusalık sırasında başlar ve loğusalık psikozu adını alır. Çoğunlukla hasta kâbus görmeye ve sayıklamaya başlar. Genellikle hamilelik ve doğum sırasında meydana gelen hastalıklar yüzünden ortaya çıktığı gibi, emzirme sırasında ya da loğusalık zamanında kapılan bulaşıcı hastalıkların bulaşması ve göğüs iltihaplanmaları da laktasyon psikozunun doğmasına neden olabilir.

jockeя 02-14-2008 07:18 PM

Megalomani

Megalomani ya da büyüklük hezeyanı, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı bir psikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Megalomani, kendini önemseme duygusunun gerçekliğe dayanıp abartılı bir biçim alan, aşırı bir özgüven değildir.

Nedenleri

Megalomani, üç ayrı biçimde ortaya çıkan davranış tipine verilen addır. Birincisi, genellikle huzursuzluk, gevezelik, sinirlilik belirtilerinin eşlik ettiği, büyüklük inancı ve davranışlarıyla bir mani olarak belirir. İkinci tipte şizofreni belirtileri görülür: Hezeyanlar o ölçüde manik yapıda değildir. Kişi olağandışı niteliklere, güç ve zenginliğe sahip olması doğalmış gibi davranır. Bu tip megalomanide çoğu zaman başkalarının kötülükleriyle karşı karşıya kalındığı konusunda da hezeyanlar görülür.

Üçüncü tipte megalomani, ilerlemiş frengi enfeksiyonu sonucu oluşan beyin hasarından kaynaklanır. Ne yazık ki, frenginin ilk belirtileri kimi zaman gözden kaçabilir ve başlangıç belirtilerinin hızla yok olmasına karşılık mikroorganizma etkinliğini sürdürür. Beyne yayılan enfeksiyon yargılama ve dikkati yoğunlaştırma yeteneklerini bozar, depresyona, megalomaniye ve başka türde hezeyanlara yol açar.

Belirtiler

Megalomanide, gerçeklikle kesinlikle ilgisi olmayan hezeyanlar söz konusudur. Sözgelimi, dar gelirli bir megaloman dünyanın en zengin adamıymış gibi davranabilir, tanıştığı herkese büyük miktarlarda çekler yazabilir.

Tedavi

Tedavi, megalomaniyi doğuran nedene bağlıdır. Mani ve şizofreniyle birlikte görüldüğünde, ilaç ve psikoterapiyle denetim altına alınır. Tam iyileşme garantisi yoksa da belli bir düzelme sağlanır. Nedeni frengi enfeksiyonu ise, genellikle penisilinle yapılan acil tedaviye başlanması zorunludur. Tedavi sonrasi tam iyileşme ya da en azından kalıcı bir düzelme elde edilir.


jockeя 02-14-2008 07:18 PM

Narsisizm

Narsisizm kavramı, kendini cinsel obje olarak alma şeklindeki fetişizm biçimini belirtmek üzere psikoloji literatüründe ilk kez 1887'de Binet tarafından kullanılmıştır. Ardından seksologlar tarafından cinsel bir sapma olarak; homoseksüellerde görülen bir öz sevgi biçimi olarak ve yüzyılın başında bir cinsel 'sapıklık' (perversion) olarak kullanılmıştır. Ancak terim, Eski Yunan mitolojisinde Narsis mitosunda, bir kişinin kendine aşkı anlamında zaten mevcuttur.

Narsis mitosunun klasik versiyonunda, Narsis, çocukluğundan beri bir aynada kendi görüntüsünü hiç görmemiştir; Kahin Tiresias, Narsis'in kendi yüzünü görmediği sürece yaşayacağını söylediğinden ana-babası (Lephisos ırmağı ve Liriopa adlı Nympha) onu yansıtıcı yüzeylerden uzak tutmuştur.

Bir gün, Nympha Echos'un aşkını geri çeviren Narsis, tanrıların gazabını üstüne çekmiş ve başı boş bir gezgin gibi dolaşmaya mahkum edilmiştir. Susuz bir durumda oradan oraya dolaşan Narsis, bir su kaynağında su içmek isterken, kendi yüzünü görür, hayran olur, büyülenir. Önce onu bir başkası zanneder, tutmak için kollarını suya daldırır, ama imaj ellerinden kayıp gitmektedir. Bu imkansız aşkın işkencesi içersinde, aşkının objesinin kendisi olduğunu farkeder.

Kendisinden sıyrılıp kopmak ister ve kendi kendine acımasızca vurur ve nihayet ölür. Matem içindeki kız kardeşleri saçlarını kestirirler, Narsis'in vücudunu odunlar üzerine koyup yakmak isterler, fakat Narsis'in bir çiçeğe dönüştüğünü farkederler.

Narsis mitosunun Pausanius'a ait diğer versiyonunda, bir ikiz figürü vardır. Narsis suyun yüzeyinde kendi yüzünü ve bir bakıma kendi yüzünde ikizinin yüzünü görür. Burada kendine aşkı diğerinin aşkıyla karışır; bir tür ego-alter, ben-diğeri ilişkisi vardır; Narsis diğerinde kendini, kendinde diğerini sever. Bu anlamda kendi kendini sevme olarak narsisizm, kişilerarası ilişkilere gönderir.


jockeя 02-14-2008 07:18 PM

Nevroz

Çatışmaların yol açabileceği ruhsal hastalanma. Böyle bir hastalanmanın ruhsal olduğu gibi gövdesel belirtileri de olur: Baş ağrısı, yürek çarpıntısı, kusma, inme, kekeleme, cinsel soğukluk ile erksizlik gibi. Hallolunmamış yaşam kavgasının çoğu kere pek farkında değildir hasta. Tedavi için gövdede ortaya çıkan arazları gidermenin yanısıra, ruh tedavisine de başvurmak gereklidir.

Freud'a göre sinir hastalıklarının çekirdekleri çocukluk çağının derinliklerinde yatarlar. Daha sonra, yetişkin bir insanda ortaya çıkan herhangi bir sinir hastalığı, o insanın zaten böyle bir illete eğilimli olduğunü gösterir. Ama aynı zamanda sinir hastalığının nedenlerinin yalnızca bireysel olmayıp toplumsal olduğuna da işaret eder: Toplum düzenleriyle çatışma, varoluş kavgası gibi. Demek ki sinirlice tepki göstermek, kişinin kendi istekleri ile çevrenin koyduğu sınırlamalar arasında olagelen bir sürtüşmenin sonucudur. Kretschmer der ki «sinir hastalığının ruhbilimi gerçekte insan yüreğinin ruhbilimidir.»

Cinsel nedenlerde kaynağını bulan sinir hastalıkları (üreme organlarıyla ilgili bir hastalığa tutulmuş olma sanısı hastalık hastalığı, doğum yapmayla bağlantılı korku durumları, kıskançlık ile kıskançlık deliliği, erksizlik, cinsel soğukluk, kendi gövdesine hastaca tutkunluk —narsistlik— gösterme illeti, sadistlik, mazohizçilik, sinir illetine bağlı serüvenseverlik) cinsel isteklerin baskı altına alınması ile itilmesi ortaya çıkan cinsel gerginliklere dayanırlar.


jockeя 02-14-2008 07:19 PM

Okul Fobisi

Bazı çocuklar okula başlamadan önce çok istekli görünseler dahi okul zamanı geldiğinde bu istekleri kalmaz ve okula gitmek istemezler. Çocuklarda okulda oluşan yoğun sıkıntı ve huzursuzluk hissi nedeniyle okula gitmek istememe ve okulda yalnız kalamama ile karakterize duruma okul korkusu (okul fobisi) adı verilmektedir. Okul korkusunun çoğunlukla anneden ayrı kalma korkusu (bunaltısı) ile yakından ilgisi vardır.

Çocuk anneden ayrı kalamaz ve annenin yokluğunda kendisine ve annesine zarar geleceği, kötü bir şeyler olacağı endişesini yaşar. Okul korkusu sıklıkla okula yeni başlayan çocuklarda görülür. Ancak daha ileri yaşlarda görülme olasılığı da vardır. Her sabah okula gitmek için evden çıkmak büyük sorun olur.

Çocuk çeşitli bahaneler ile (karnım ağrıyor, başım ağrıyor gibi) evde kalmak ister. Okula gitmesi konusundaki zorlamalar çocuğun var olan sıkıntısını daha da artırır. Çocuğun anneden ayrı kaldığında duyduğu bunaltı bazen o kadar dayanılmaz olur ki çocuk sürekli ağlar, bağırır, hırçınlık nöbetleri gösterir.

Okul korkusu sorunu ailenin tüm bireylerinin sorunudur. Ailenin her ferdinin problemin çözümünde katkısını bekleriz. Çocuğa içinde bulunduğu durumu anladığımız ve ona yardımcı olacağımız mesajını vermeliyiz. Eleştiren, aşağılayan, korkutan ve sindiren bir yaklaşım başarıya ulaşamaz. Başarıya ulaştı görünse dahi daha sonra oluşacak daha büyük sorunları peşinden sürüklemiş olur. Böyle bir sorunla karşı karşıya kalan ailelerin dikkat etmesi gerekli hususları şöyle sıralayabiliriz:

Kendinizi çocuğunuzun yerine koyunuz ve duyduğu kaygı ve endişeyi anlamaya çalışınız.

Çocuğunuzu okula gitme zorluğu nedeniyle cezalandırmayın, küçük düşürücü sözlerle aşağılamayın. Çocuğun bunaltısı ile oluşan belirtileri şımarıklık, ilgi çekme arzusu ya da sizi kızdırmak için yapılan davranışlar gibi yanlış yorumlamaktan kaçının.

Sabırlı, tutarlı ve kararlı bir tavır içinde olunuz. Sorunu görmezlikten gelmek ve bir sonraki yıla havale etmek ancak çözümü zorlaştırır.

Çocuğunuz okula gitmek istemediğini söylüyor ve okulda kalamıyorsa bir çocuk psikiyatristinden yardım isteyiniz. Okul fobisi hekim, aile ve öğretmenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabilir bir sorundur.


jockeя 02-14-2008 07:19 PM

Okuma ya da Anlatma

İlkokul öğretmenleri öğrencinin dersi anlatmasının (recitation) öğrenmeyi oldukça kolaylaştırdığını bildiklerinden, sınıfta çocuklara sık sık soru sorarak, onlardan cevaplarını sınıfın önünde anlatmalarını isterler. Üniversite düzeyinde bu alışkanlık daha az yaygındır. Çok kalabalık sınıflarda ise, bunu yapmak olanaksızdır ve öğrenciler kendi hallerine bırakılır. Eğer öğrenci, anlatmanın ne kadar yararlı olduğunun farkına varmamışsa, sözel öğrenmede temel bir yöntemi kullanmıyor demektir.

Buradaki temel fark, malzemenin edilgen (passive) bir biçimde okunması ile edegen (active) bir biçimde anlatılması arasındaki farktır. Kişinin herhangi bir şeyi anlatabilmesi için önce okuması gerekir. Fakat pek çok araştırma sonuçlarına göre, çalışma zamanı olarak verilen süre içinde malzemeyi tekrar tekrar okumak, okumaya ek olarak anlatma yöntemine kıyasla çok daha az verimli olmaktadır (Morgan ve Deese, 1969). Anlatmaya ayrılması gereken zaman süresi, çalışılan malzemeye göre değişir, öykü ya da iyi örgütlenmiş malzemeler için daha az anlatma zamanına ihtiyaç vardır. Ancak, yabancı bir dilde kelime öğrenmesi gibi birbiriyle bağlantısı olmayan malzemeler için, toplam çalışma zamanının % 80'ini anlatmaya ya da ezberden tekrarlamaya ayırmakta fayda vardır.

Anlatma ya da ezberden tekrarlamada kullanılabilecek pek çok yöntem vardır. Örneğin, yabancı bir dilde kelime öğrenmeye çalışıyorsanız, çiftler halinde öğrenmeyi sağlayan kartlar kullanabilirsiniz. Bu kartların bir yüzüne kelimenin bir dildeki karşılığı yazılmıştır; siz bu kelimenin diğer dildeki karşılığını verirsiniz, sonra da kartın arkasını çevirerek cevabınızın doğru olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. Ya da ders kitabındaki bir malzemeyi çalışıyorsanız, okuduktan sonra onu özetleyebilirsiniz.

Bu özetleme de, eğer düşünerek yapıyorsanız, bir anlatma türüdür. Ayrıca bu özet size, daha sonra konuyla ilgili ayrıntıları yüksek sesle ya da içinizden tekrarlarken ipuçları da sağlayabilir. Sınav öncesi diğer öğrencilerle birlikte yapılan yoğun çalışma oturumlarında, bir öğrencinin soru sorup diğerinin cevaplaması da anlatma yönteminin bir başka kullanılış seklidir. (Buradaki tehlike bazen "körün köre yol göstermesi" durumunun doğmasıdır; yanı diğer öğrencilerin anlatılanların doğru olup olmadığını değerlendirecek kadar bilgili olmamaları olasılığıdır.) Sonuç olarak, başarılı olmanın belli başlı yolu, çalışma süresinin önemli bir kısmını şu ya da bu şekilde anlatmaya ayırmaktır.

Kişilerin çalışma süreciyle ilgili olarak sık sık sordukları soru şudur: Okumak mı yoksa dinlemek mi daha iyidir? Bu sorunun basit bir cevabı yoktur. Bazı bireyler gözle, bazıları da kulakla daha iyi öğrenirler. Bu da, onların okuma ve dinleme işini nasıl yaptıklarına bağlıdır. Burada yine anlatma işi önemlidir, ister gözle ister kulakla olsun, kişiler aldıkları malzemeyi edegen bir biçimde örgütlüyor ve kendi kendilerine anlatıyorlarsa, öğrenmeleri daha verimli olacaktır.


jockeя 02-14-2008 07:19 PM

Orest Kompleksi

Orest Agamemnon ile Klütemnestra'nın oğludur. Kız kardeşi Elektra ile birlikte babasının öcünü almak için annesini öldürür. Orest'in en yakın arkadaşı, kardeşi Elektra ile evlendirdiği Pylades'dir.

Orest kompleksi negatif bir Oepidus kompleksi anlamına gelir. Zaman zaman kıskançlık duygusu şeklinde dışa vurulan gizli bir homoseksüellik ile birlikte kendini gösterir.


jockeя 02-14-2008 07:19 PM

Otizm

Kişinin kendi kendini aldatarak gerçeklerden kaçması, kendini herkesten ve herşeyden uzak bir dünyada yaşamaya zorlaması, düş dünyasında yaşaması. Bu kişiler cinsel yaşantılarında düşler ve kendi yarattıkları konular ile. ilgilenirler. Bu ruhsal bozukluk histeri ve şizofreninin başlangıcı sayılabilir.


jockeя 02-14-2008 07:19 PM

Öz Farkındalık Depresyonu

Bu kavram, Pyszcznski ve Greenberg tarafından ortaya atılan bir teorinin temelini oluşturmaktadır. Söz konusu teori (self-awareness theory of reactive depressiori), insanların öz saygılarını önemli ölçüde yitirdiklerinde içine düştükleri fasit daireyi betimlemektedir.

Öz saygı düzeyleri büyük ölçüde düşen, özel Öz farkındalıkları olumsuz bir renk alan kişiler, kendilerini giderek daha çok olumsuzlamakta, hemen hemen sabit bir özel benlik bilinci durumuna gömülmektedir. Bu durum, negatif duygulan yoğunlaştırmakta ve kişinin daha çok yıkılmasına yol açmaktadır. Bu kendine bakış stili, depresyonu artırmaktadır.



Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:21 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.