![]() |
Konuşamıyorum... Yalnızlığın bu türlüsünü hiç yaşamamıştım ben.Oysa bu yalnızlığın ilacının sen olduğunu biliyorum.Elimi uzatsam sana dokunabileceğimi,kaygılarla dolu saatlerin bir anda yok olacağını biliyorum.Sandığım kadar güçlü değilmişim demek ki. Konuşmak istiyorum."Seni hiç sevmemiştim"demek istiyorum,ama çıkmıyor bu sözcükler ağzımdan.Tıkanıp kalıyor boğazımda.Nasıl söyleyebilirim ki bunu?Seni düşünmenin bile bana heyecan verdiğini nasıl inkar edebilirim? Seninleyken yüreğimin deli bir ırmak gibi çağladığını,hiç bitmeyen bir coşkunun içinde neşeyle yaşadığımı nasıl saklayabilirim?"Sen hayatımda değişik bir renktin.Değişiklik arıyordum,sen bana yaklaşınca uzak kalamadım"demek istiyorum.Oysa renklerin güzelliğini seninle keşfettim ben.Her renge senin adını verdim.Hayatımda bir değişiklik olduysa bu seninle geldi.Senden uzak kalmayı hiç düşünmedim ki.Sana yakın olmanın verdiği hazzı başka hangi duygu tattırabilir ki bana?"Alımlıydın,güzeldin.Bu yönünle etkiledin beni.Kişiliğin, kültürün,zekan hiç dikkatimi çekmedi"demek istiyorum.Bunun yalan olduğunu sen de biliyorsun.Sen yoktun.Sözlerin vardı,kendini anlatışın vardı,hayata bakış açın vardı.Ve ben senin olmadığın zamanlarda işte bunlarla yaşadım. şimdi"beni sadece güzelliğin etkiledi"dersem kendimi inkar etmiş olmaz mıyım?Ama kendimi kandırıyorum.Çünkü ben yolları ve engelleri içimdeki o tarif edilmez heyecanla aştım.Seni gördüğümde yaşadığım titremeyi gizleyebilmek için ne yapacağımı şaşırdım."Aslýna bakarsan ben aşka falan da inanmam"demek istiyorum.Aşkın gücünün hayattaki başka hiçbir şeyden daha kuvvetli olmayacağına inanırken...Doğruları yüreğimin sesiyle bulurken...İnsanı insan yapan en önemli şeyin aşk olduğunu düşünürken... "Aşka inanmam"demek,"Ben hiç aşkı yaşamadım"demekle eş anlamlı...Hayat hep seçenekler sunar insana,ama her zaman doğrusunu seçmek mümkün değil. Önemli olan,yaşanan yanlış da olsa,bundan yarına dair bir ders çıkarabilmektir. |
Mutsuzluğa da var mısın?.. "Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin" deyince loş karanlıktaki ses, ben daha başlarken bittim, daha başlarken daldım gittim zaten.. Sahne bir teras.. Masada bir kadın.. Ötede yüksekliğin başında bir erkek ayakta. Önde teras duvarında bir başka erkek daha uzun oturmuş.. Önlerinde kadehler.. Sigaralar.. Yanda bir piyano.. Başında bir piyanist.. Yanında iki şarkıcı.. Hepsi sliuet gibi.. Cemal Süreya gecesindeyiz İş Sanat'ta.. Atila ve Mehmet Birkiye, Serdar Yalçın'la bir araya gelip, harika "Şair" *******i düzenliyorlar.. Duyunca koşup gidiyorum.. Serdar çalıyor.. Bu gece operamızdan, Folklorama'dan Hüseyin ve Özlem söylüyorlar, dünyanın en güzel aşk şarkılarını.. Hani damardan.. Metin, Hakan ve Tilbe de Cemal Süreya'yı okuyorlar.. Cemal Süreya aşkı, cinselliği, erotizmi ve sevgiyi en çarpıcı, en duygulu yazanlardan... Gözlerini de alıp giden geliyor, gözlerimin önüne karanlıkta.. Gözleri geliyor.. Işıl ışıl.. Gidince bitmiyor ki iş.. Gidince sevmek bitmiyor ki.. Belki asıl o zaman başlıyor.. Yaşananları taşımak kolay.. Anılar zor.. Yok canım.. İlle de büyük anılara gerek yok, hatırlamak için.. Çamların altındaki buseler falan değil.. Öyle basit, öyle küçük şeyleri hatırlıyorsunuz ki.. Hatırlatıyor ki onu.. Bir gece yarısı eve gelmişiz. Dışarısı karlı.. Dışarısı buz gibi.. Apartman kapısından giriyoruz. Saniye sonra sıcacık yuvamızda olacağız. Kapımızın kilidine anahtarı sokmak yerine asansöre koşuyorum.. Çağrı düğmesine basmamı şaşkınlıkla izliyor.. Mana veremiyor.. "Şaşırdın mı" diyor.. Bir zamanlar sekizinci katta oturmuştum. Soğuk *******de eve geldiğimde, üst katta duran asansörün gelmesini beklemek, asır gibi gelirdi bana.. "Bizden sonra gelen olursa, o da çabuk kavuşsun evine" dedim, dönüp anahtarı deliğe sokarken.. Sarıldı boynuma.. "Alem adamsın" dedi yanağıma dudaklarını değdirirken.. "Seni biraz da bunun için seviyorum.." Apartman kapısından her girişte.. Tam karşıda duran asansörün gene altıncı katta durduğunu gördüğümde.. Yani her gece eve girerken.. Yanaklarımda o sıcak nefes dolaşıyor sanki.. Sevmek hem de nasıl, hatırlamaktır!... Hatırlamak beklemeyi getirir ardından.. Bitmiştir.. Bittiğini bilirsiniz.. Dönmeyeceğini de.. Gözlerini alıp gitmiştir o.. Ama beklersiniz.. Kapının zilinin çalmasını beklersiniz.. Çalan telefonun ardından, cevap makinesinden onun sesini beklersiniz.. "Aloo.. Orda kimse var mı?." Orda kimse hep var.. Ama artık soran yoktur.. ..ve de o kahrolası cep telefonu.. Eve gelirsiniz.. Mesaj işareti yanar ekranında. Sarı bir zarf.. "Ondan mı?.." O umut var ya.. O imkansıza dahi umutlanmak .. İnsanı ayakta tutan, yaşatan umut.. Sizi durmadan beklemeye mahkum eden umut.. Lanet.. Bir reklam mesajıdır gelen.. Telefonu şömineye fırlatmak gelir içinizden.. Fırlatmazsınız.. Ertesi günü beklersiniz.. Sevmek hem de nasıl, beklemektir... ..Ve beklenti acı getirir.. Günler, haftalar, aylar boyu beklemek acı getirir.. Hele boşu boşuna beklediğini bile bile bekledin mi, acı derinden vurur yüreğini.. İnsan mutluyken herşeyi ve herkesi sever. Ya da sevdiğini sanır.. Mutluluk içinde sınanması mümkün değildir sevginin.. Ölçülmesi hele mümkün değildir.. Asıl mutsuzken, asıl yanında yokken, asıl bırakıp, gözlerini de alıp gitmişken anlarsınız ne kadar sevdiğinizi.. Acının yoğunluğu, sevginin ölçüsü olur.. Sevmek hem de nasıl, acı çekmektir... Cemal Süreya'nın dizelerini Tilbe okuyordu kendime geldiğimde.. "Kim istemez mutlu olmayı Mutsuzluğa da var mısın?" "Varım be" dedim.. "Varım.. Beni mi korkutacaksın.." Mutsuzluk olmasa, insan mutluluğu bilebilir miydi?.. Sevmek hem de nasıl, mutsuz olmaktır!... HINCAL ULUÇ |
Kayıp Kıta Kadin denilen kayip kitayi kesfe cikan milyonlarca erkek, cogu zaman eli bos doner acik denizlerdeki bu nafile seferlerinden ... Kesfettigini sananlarsa bir sure sonra (belki birkac sene, belki birkac saat) ayak bastiklari kitayi bambaska bir iklime burunmus bulunca, Kolomb sendromuyla "Acaba yanlis kitada miyim " telasina kapilirlar. Oysa genellikle kita degildir yanlis olan; kasifin kitayi algilayis bicimidir ... Asgari topografya bilgisinden yoksun olusudur ... Kita'nin bazen kasife gore mevsim degistirebilen, ayni anda birkac iklimi bir arada yasayabilen potansiyelini algilayamayisidir ... guverteden karanin gorunusuyle, kitadan kasifin gorunusu arasindaki farki kavrayamayisidir. Bu pusula hatasindan oturu, kac erkek olaganustu bir kesfin kenarindan donmustur, kac kasif, henuz kesfetmedigi kitalari yok sayarak gercek yuzolcumunu bilmeden yasadigi bir kitanin kiyisinda tuketmistir nihayatini kimbilir ? ... Ve kimbilir kac kita uzaktan gulumseyerek izlemistir, cevrede kendisini arayan saskin kasiflerin nafile turlarini ... Can Yucel |
KIRMIZI GÜLLER Kan rengi, kıpkırmızı güllere bayılırdı. Zaten onlarla adaştı Kadının adı Gül’ dü... Kocasının sevgili Gül’ü Her yıl SEVGİLİLER GÜNÜ’ nü kapının önünde bulduğu enfes fiyonklarla süslü kucak dolusu kırmızı güllerle kutlardı. Hiç aksamadan. Hatta, eşini kaybettiği yıl dahi kapısı çalınmış, O muhteşem kırmızı güller kucağına bırakılmıştı.. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, küçük beyaz bir zarf vardı güllerin arasında , ve biliyordu ki o zarfın içinde kocasının yazmış olduğu bir kart olmalıydı. Her yıl güllere iliştirdiği karta aynı cümleleri yazardı: "Seni geçen sene bugünkünden daha çok seviyorum.." Birden, bunların son gülleri olduğunu düşündü.. Önceden ısmarlanmış olmalıydı.. Öleceğini nasıl bilebilirdi?.. Zaten her şeyi önceden planlamayı ve yapmayı severdi.. Yumurta kapıya gelmeden.. Gülleri özenle içeri taşıdı.. Saplarını kesti,vazoya yerleştirdi.. Vazoyu da konsolun üzerine, eşinin kendisine gülümseyen fotoğrafının yanına koydu. Ve bir an gözlerini kapattı, Sanki kocasının orada koltuğunda oturup, kendisine gülümsediğini düşündü ve saatlerce eski günlerde olduğu gibi onunla sevişmelerini anımsadı, ne tatlı yumuşak öpüşleri vardı kocasının... Ve gözlerini açtı... Şimdi kocası o anda elinde kırmızı güllerle birlikte, eşikte durup onu seyrediyordu... Sevgililer Günü'nü kutluyordu. Sonra birden kendine geldi ve aniden içgüdüsel bir davranışla elinde olmadan doğru telefona gitti. Çiçekçi dükkanını aradı... "Biliyorum" dedi, çiçekçi.. "Eşinizi geçen yıl kaybettiniz.. Telefon edeceğinizi de biliyordum... Bugün size yolladığım gülleri çok önceden ısmarlamış, parasını da ödemişti... Hep öyle yapardı, zaten... Hiç sansa bırakmazdı... Dosyamda talimat var... Bu çiçekleri size her yıl yollayacağım. Bir de özel kart vardı, kendi el yazısıyla. Bilmeniz gerek diye düşünüyorum. Ölümünden sonra çiçeklere iliştirmemi istediği kart. Onu güllerin arasında bir zarfın içine koymuştum, mutlaka görmüş olmalısınız. Gül, hıçkırıklar arasında teşekkür ederek telefonu kapattı. Ve biraz önce gelen o muhteşem kırmızı güllerin arasındaki zarfı parmakları titreyerek açtı ve içinden özenle çıkardığı kocasının el yazısı ile yazmış olduğu kartı okumaya başladı. Merhaba sevgilim" diye başlıyordu, kart. Bir yıldır ayrıyız. Umarım senin için çok zor olmamıştır. Yalnızlığını ve acılarını hissedebiliyorum. Giden sen, kalan ben olsaydım neler çekerdim kim bilir? Sevgi paylaşıldığında yaşamın tadına doyum olmuyor. Seni kelimelerle anlatılmayacak kadar çok sevdim. Harika bir eştin. Dostum, sevgilim, benim. Sadece bir yıldır ayrıyız. Kendini bırakma. Ağlarken bile mutlu olmanı istiyorum. Onun için bundan sonraki yıllarda güller hep kapımızda olacak. Onları kucağına aldığında paylaştığımız mutluluğu ve kutsandığımızı düşün. Seni hep sevdim. Her zaman da seveceğim. Ama yaşamalısın. Devam etmelisin. Lütfen. Mutluluğu yeniden yakalamaya çalış. Kolay değil, biliyorum ama bir yolunu bulacağına eminim. Güller, senin kapıyı açmadığın güne dek gelmeye devam edecek. O gün çiçekçi beş ayrı zamanda gelip kapıyı çalacak, eve dönüp dönmediğini kontrol edecek. Beşinciden sonra emin olarak gülleri ona verdiğim yeni adrese getirip seninle yeniden ve ebediyen kavuştuğumuz yere bırakacak.. Seni çok seven eşin Murat....!!! |
GRAHAM GREENE" nin "zor tercih" isimli romanından...
...adam,odadan çıktığında başlayan bi hava bombardımanında ev isabet alıyor ve adamın biraz önce geçtiği bölüm çöküyor. daha iki dakika önce soluğunu duyduğunuz birinin yok olduğunu görüyorsunuz... o korkunç anda kadın,yaşadığı çaresizlik karşısında,aslında pek de inanmadığı!! TANRI" ya sığınıyor..dizlerinin üstüne çöküp yalvarıyor. "inandır beni "diyor,"o yaşarsa sana inanacağım.ona bir fırsat tanı.bırak mutluluğuna sahip çıksın.bunu yap inanacağım sana" ve TANRI" ile bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında TANRI" ya en çok sevdiğini vermeyi öneriyor.eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse,o erkeği bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor TANRI"ya..."insanlar birbirlerini görmeden de sevebilirler, değil mi?"diyor,"seni hayatlarında bir kere bile görmeden seviyorlar." veeeee kapı açılıyor,kadının öldüğünü sandığı erkek içeri giriyor... bu cümleler de romandan;"o anda MAURİCE girdi içeri.yaşıyordu.işte şimdi onsuz olmanın ıstırabı başlıyor diye düşündüm ve yine kapının ardında ölmüş yatıyor olmasını istedim." kadın,sevdiği erkeğe kavuşmuş ve onu kaybetmişti.ve onun yaşadığını gördüğü anda,biraz önceki pazarlığın ağırlığını fark edip,"keşke ölseydi."diyordu... BUNDAN SONRA,BİR İNSANI GÖRMEDEN DE SEWMENİN MÜMKÜN OLUP OLMADIĞINI ÖĞRENECEKTİ... iki sevgili bunu tartışıyor(romandan)... -insan sevdiğini görmediğinde aşk biter mi?! -düşünsene,TANRI" yı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz. -ama benim ki o tür bir sevgi değil,SARAH... veee can alıcı cümleler SARAH" tan geliyor; -BELKİ DE BAŞKA BİR TÜR SEVGİ YOK,MAURİCE.AŞK,BİR İNSANI TANRI"YI SEVER GİBİ SEVMEK Mİ,ONU GÖRMEDEN AMA ONU HİSSEDEREK ONUN VARLIĞINA BAĞLI KALMAK MI?!! "sevmeye devam edebilmek için onu görmeliyim" demeyecek kadar büyük bir iman,büyük bir iman,büyük bir bağlanma mı?!"TANRI" yı sevdiğim kadar severim seni" diyebilmek,böylesine korkunç bir bağlılığa rıza göstermek mi aşk?! ********************************* Ben inanırım görmeden sevebilmenin mümkün olabileceğine...Sevginin gözün beğendiği yüzeysel göz alıcılıktan daha derin bir yerde filizlenmesi gerektiğine inanırım.Sizin fikriniz nedir? |
Geçinemeyen iki sevgili
Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye fırlatır. "Bu ne biçim melek" demeyin olmuş bir kere.. Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir kahramanlarımız. Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını yapana kadar.. Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi yaralamıştır. O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır. D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre.. İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler. Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur. Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır. Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın hayatının kararacağını anlatmıştır. Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi.. O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini.. Ama ne D mutludur ne de M.. İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir. D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini.. Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye.. M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur. O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok çabalamışlardır. Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma... Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla meraklandırmayayım sizi. Duygu ve Mantıktır asıl isimleri.. Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili. |
Aşkın Hüznü Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu.Yaralı kalbi artık bu dünyaya daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere,kalp nakli için ilân vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı...Genç kız ise her gün hastane odasında biraz daha solmaktaydı. Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu...Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yine de engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi... Her gün aynı şeyleri düşünüyor,anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu..."Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbimvar" demişti delikanlı... Genç kızdazaten başka birşey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri,sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdi ki... Ama olmamıştı işte,dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, olanet olasıca para girmeyi bilmiş,onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi...Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi... Ayrılıklarından bu yana beş bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir,her günü hüsran... Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış, kalbinikimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca.. Kimbilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı...Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı,bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çok da saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş,koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu.Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Belki sevdiği yanında olsa,kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki... Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık...Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufak da olsa ondan bi hatırasını almadan bu dünyadan göçmekistemiyordu... Sevdiği, kimbilir kiminle beraberdi? Kendi, sevgi dolu kalbini kimseyle paylaşmayı düşünmemişti bile ama acaba o paylaşmış mıydı? Onun sevgisinisilmiş atmış mıydı acaba kalbinden? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada... Ama sevdiğinden bir hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kimbilir belki de sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde daldı... Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı... Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı... O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen vegörevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. Bir hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki bir şeyler eksikti... Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu... Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı... Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlatmıştı amaameliyatı kolay değildi, bir aya kalmadan geçer demişti doktor. Aylar geçmişti ama hâlâ aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Her gün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlara.. En çok kankırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onuniçin yeri apayrı idi.O da genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle... Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı.Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yıllar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceğisevdiğinin kokusu vardı mektupta... Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça... Kağıdı açtı ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin daha da artıyordu... Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden daha da hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Her gün yazdım, her gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime,sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün her şeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim. Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye...Ama tam tersi oldu.Seni daha çok özlüyorum artık... Senden çok uzaklardayım belki ama yine de seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hem de her gece...Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimibildiğini sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi sevmemizin altıncı senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarın dasen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak olur mu? Çünkü göz yaşlarımla, adını yazdım ona... Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde unutma. Kırmızı gülü de unutma olur mu? Seni Seviyorum, Yanıma Gelinceye Kadar da Seveceğim... Sevgilin.. |
Geçinemeyen iki sevgili Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye fırlatır. “Bu ne biçim melek” demeyin olmuş bir kere.. Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir kahramanlarımız. Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını yapana kadar.. Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi yaralamıştır. O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır. D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre.. İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler. Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur. Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır. Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın hayatının kararacağını anlatmıştır. Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi.. O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini.. Ama ne D mutludur ne de M.. İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir. D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini.. Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye.. M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur. O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok çabalamışlardır. Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma... Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla meraklandırmayayım sizi. Duygu ve Mantıktır asıl isimleri.. Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili. |
Tren kucuk bir kasaba istasyonunda yeni yolcularini almak uzere
mola vermisti. Bunu firsat bilen saticilar ise trenin icine dolusmuslardi. Artik trenin ici tam anlamiyla bir panayir yerine donmustu, soguk ayran, limonata satanlar mi istemezsiniz,yoksa bir kalem alana bir tarak bedava satan isportacilar mi. Bana nane sekeri satmaya calisan yasli adami ise hic nane sakeri sevmeme ragmen reddememistim dogrusu..Birazdan yanimiza ellerinde kirmizi guller ve karanfillerle koy kizlari dolustu. Karsimdaki orta yaslardaki adam bunlara hic kayitsiz kalamadi.Cuzdanindan para Cikarmak icin actiginda yere bir resim dusurdu.Ona alip vermek uzere yere egildigimde cok guzel bir kadinin resmini gordum. "Sanirim guller esinize olsa gerek "diye gulumsedim. Adamin yuzu birden dusunceli bir hal almisti. "Keske "dedi.."Keske oyle olsa idi." "Ben bir "Gul Tuzagi" na dustum" diye cevap verdi. Merak etmistim ne idi gul tuzagi Gene de soramadim. Birkac dakika suskunluktan sonra Soyle surdurdu konusmasini: "O oyle bir tuzaktir ki ariyi cektigi gibi icine sizi de tuzagina dusuruverir.Artik savunmasizsinizdir gultuzagidir o.Gordugunuz ise sadece mis kokulu bir alem ve sizi ceken dusleriniz." " Ya dikenler dedim peki o dikenleri goremez mi insanlar " "Hayir" dedi "Goremezler. Oyle bir efsun vardir ki orada o mis kokularin arasinda dikenleri dahi hissedemezsiniz" "Peki dedim ya battiginda kanatmaz mi, aci vermez mi o dikenler" "O zaman dedi is isten gecmistir.Birisi size bir gul verir ve sizse sevgi ile gulunuzu ellerinize alirsiniz O oyle buyuk sevgidir ki ne aci duyarsiniz ne de o gulun solacagina inanirsiniz.O gul hep oyle mis kokulu ve taze kalir sanirsiniz.Gul kurudugunda ise artik cok gectir. Tuzaga dusmusunuzdur bir kere.O dikenler Kalbinize birer mizrak gibi bir bir saplanmistir ve o kokunun efsunu burnunuzdan gitmedigi muddetce Bir daha da asla cikamayacaktir ve size de baska hic bir cicek koklamayi men edecektir. O oyle kuvvetli Bir tuzaktir ki icine dusen nasil cikabilecegini asla bilemez. Cunku oraya dusen hic kimse yaralanmadan Cikamamistir "dedi. Bu sirada tren kucuk bir koy istasyonuna varmak uzere idi . "Bana artik musade" dedi. "Ciceklerin sahibini fazla bekletmemem lazim.Yoksa bunlar solup gidecekler , boyle gormesini istemem.En cok gulleri severdi" dedi. Gulumseyerek. "Adi "Gulseren" di.Onu bir gul mevsiminde tanimistim. Bir gul mevsiminde de kaybettim. Ona onu ne kadar cok sevdigimi dahi soylemeden. Ne yazikki bir gul kadar da omru kisa oldu. Kokusu ise bir omur boyu surecek" Adam indikten sonra arkasindan uzun uzun sevgiyle baktim.Burnumda ise hala gullerin kokusu vardi. Sevginin kokusu. Oyle ya herbirimiz etrafta birilerine soylemek istedigimiz ve soyleyemedigimiz agizda takili kalan kelimelerin agirligi ve belki de birilerine vermek istedigimiz dogum gunu kartlari ile dolasiriz . Gerci her ne kadar acilar gecici olsalar da sevgiler ebedi kalir. Hayatta ise hep hatirlarda kalan aldimiz ve verdigimiz sevgi dolu duygulardir Aslinda belki de hepimiz icimizde sakladigimiz sevgi dolu yukleri aciga vurmararak agirliklarindan kurtulmaliyiz Yarin cok gec olmadan. Guller henuz solmadan. KAynak : ? |
Bossluğunu Soluduğun Hayat
Öğrendiğin her şey, Susup arkanı döndüğün. Yenildiğini unutup, Güzelliğini sonuna dek yaktığın her şey Seni senden kurtarmıyorsa Ne anlamı var sana hayatının sevgili… Masumiyetin kimi zulümden kurtardı, söylesene Hem bu arzuda onun adı bile geçmez… İstikbalin sıradan bir ayrıntı Bu telaşta… Ne yapsan göğsünde hayatında yabancı bir zaman Birikiyor… Borçlu değilsin ömrüne üstelik… Ama ne yapsan boşluğa açılan Bir kapı oluyor hayat, Ne yapsan büyüyor o boşluk… Ne yapsan suçlu değilsin, Sadece yerçekiminden muafsın… O derin ıstırabınsa Seni hayata alışmaktan koruyor sadece… Oysa bu bile umurunda değil… Geleceğin ellerinde sıcaklığı üşüyen Bir mum sadece…Gördüm… Geleceğin ellerine yapışan o soğukluk… Durmadan ömrüne yapışan o gerçeği soluyorsun sen… Durmadan o aşkı soluyorsun… Durmadan ciğerlerini yakan o büyük soğumayı… Cezmi Ersöz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:49 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.