![]() |
ERENKÖYÜ'NDE BAHAR
Cânan aramızda bir adındı, Şîrin gibi hüsn ü âna unvan, Bir sahile hem şerefti hem şan, Çok kerre hayâlimizde cânan Bir şi'ri hatırlatan kadındı. Doğmuştu içimde tâ derinden Yıldızları mâvi bir semânın; Hazzıyla harâb idim edânın, Hâlâ mütehayyilim sadânın Gönlümde kalan akislerinden. Mevsim iyi, kâinât iyiydi; Yıldızlar o yanda, biz bu yanda, Hulyâ gibi hoş geçen zamanda Sandım ki güzelliğin cihanda Bir saltanatın güzelliğiydi. İstanbul'un öyledir bahârı; Bir aşk oluverdi âşinâlık... Aylarca hayâl içinde kaldık; Zannımca Erenköyü'nde artık Görmez felek öyle bir bahârı. |
EYLÜL SONU
Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa... İçtik bu nâdir içki'yi yıllarca kanmadık... Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık! Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile. |
GECE
Kandilli yüzerken uykularda Mehtâbı sürükledik sularda... Bir yoldu parıldayan, gümüşten, Gittik...Bahs açmadık dönüşten. Hulyâ tepeler, hayâl ağaçlar... Durgun suda dinlenen yamaçlar... Mevsim sonu öyle bir zaman ki Gaaip bir mûsıkîydi sanki. Gitmiş kaybolmuşuz uzakta, Rü'yâ sona ermeden şafakta... |
GECE BESTESİ
O kuş en kuytu bahçelerde öter; Sarmaşıklarla yüklü vâdîde; Hiç bir el değmemiş ağaçlarda; Geceden tâ şafak sökünceye dek Yükselir perde perde içli sesi; En uzun nağmesiyle, bir müddet, Gaşyeder yer yüzünde dinliyeni; Bir zaman gök yüzünde yalnız o ses, O terennüm kalır; Gaşyolur dinledikçe yaldızlar. O kuş ancak bahâr olunca gelir; Nerelerden gelir? Kimse bilmez, bu bir muammâdır; Bahâr erince sona Kaybolur, başka bir bahara kadar. O kuşun ömrü, bir güzel gecede, Bir güzel beste söylemekle geçer. O kuş en kuytu bahçelerde öter; Hayâl içinde yaşar, Hayâl içinde ölür. |
GEÇMİŞ YAZ
Rü'yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle, Her ânını, her rengini, her şi'rini hazdan. Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş *******den biri durmakta derinde; Mehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin... Velhasıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde! |
GÜFTESİZ BESTE
Sizi dün bekledim o yollarda Ki gezindikdi bir zaman karda, Kararan gözlerimle rüzgarda Sizi dün bekledim o yollarda!... Sanıyordum unuttunuz adımı, Dediniz hissedince maksadımı: "Beni hala bu genç unutmadı mı Ki bugün bekliyor bu yollarda?" Nice sevdalılarla sevgililer Aşkı yollarda böyle beklediler! Nice sevdalılar da var ki diler Akşam olsun bu kuytu yollarda!... |
HAYÂL BESTE
Roma'nın şarkını fethettiğin andan sonra, Yüce dağlar gibidir gördüğün iş, Türk oğlu! Girdiğin yerde asırlarca kalıştan başka, Kurduğun devlet asırlarca muzaffer yürüdü. Tâlihinin döndüğü en korkulu yıllarda bile, Yürüyen düşmanı son hamlede döktün denize. Açtığın ülkede, yoktan yaratış kudretini, Azminin kurduğu yüzlerce şehirden fazla, İri firûzeye benzer nice gök kubbeyle, Dehre aksettiriyor, gerçi, büyük mîmârî; Bu eserler seni göstermeğe kâfî diyemem. Şi're aksettirebilseydin eğer, dinlerdin, Yüz fetih şi'ri, okundukça, çelik tellerden. Resm'e aksettirebilseydin eğer, ömrünce, Ebedî cedleri karşında görürdün canlı. Gönlüm isterdi ki mâzini dirilten san'at, Sana târihini her lâhza hayâl ettirsin. |
HAYÂL ŞEHİR
Git bu mevsimde, gurup vakti, Cihangir'den bak! Bir zaman kendini karşındaki rü'yâya bırak! Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan; Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan; O ilâh isteyip eğlence hayalhânesine, Çevirir camları birden peri kâşânesine. Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka. Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden, Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen, Nice yüz bin senedir şarkın ışık mîmarı Böyle mâmûr eder ettikçe hayâl Üsküdar'ı. O ilâhın bütün ilhâmı fakat ânîdir; Bu ateşten yaratılmış yapılar fânîdir; Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı. Az sürer gerçi fakîr Üsküdar'ın saltanatı; Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına; Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına, Ezelî mağrifetin böyle bir iklîminde Altının göz boyamaz kalpı kadar hâlisi de. Halkının hilkati her semtini bir cennet eden Karşı sâhilde, karanlıkta kalan her tepeden, Gece, birçok fıkarâ evlerinin lâmbaları En sahîh aynadan aksettiriyor Üsküdar'ı |
ITRÎ
Rıfkı Melûl Meriç'e Büyük Itrî'ye eskiler derler, Bizim öz mûsıkîmizin pîri; O kadar halkı sevkedip yer yer, O şafak vaktinin cihangîri, Nice bayramların sabâh erken, Göğü, top sesleriyle gürlerken, Söylemiş saltanatlı Tekbîr'i. Tâ Budin'den Irâk'a, Mısr'a kadar, Fethedilmiş uzak diyarlardan, Vatan üstünde hür esen rüzgâr, Ses götürmüş bütün baharlardan. O dehâ öyle toplamış ki bizi, Yedi yüz yıl süren hikâyemizi Dinlemiş ihtiyar çınarlardan. Mûsıkîsinde bir taraftan dîn, Bir taraftan bütün hayât akmış; Her taraftan, Boğaz, o şehrâyîn, Mâvi Tunca'yla gür Fırât akmış. Nice seslerle, gök ve yerlerimiz, Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz, Bize benzer o kâinât akmış. Çok zaman dinledim Nevâ-Kâr'ı, Bir terennüm ki hem geniş, hem şûh: Dağılırken "Nevâ"nın esrârı, Başlıyor şark ufuklarında vuzûh; Mest olup sözlerinde her heceden, Yola düşmüş, birer birer, geceden Yürüyor fecre elli milyon rûh. Kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader Belki binden ziyâde bestesini, Bize mîrâsı kaldı yirmi eser. "Nât"ıdır en mehîbi, en derini. Vâkıâ ney, kudüm gelince dile, Hızlanan mevlevî semâıyle Yedi kat arşa çıkmış "Âyîn"i. O ki bir ihtişamlı dünyâya Ses ve tel kudretiyle hâkimdi; Âdetâ benziyor muammâya; Ulemâmız da bilmiyor kimdi? O eserler bugün defîne midir? Ebediyyette bir hazîne midir? Bir bilen var mı? Nerdeler şimdi? Öyle bir mûsıkîyi örten ölüm, Bir tesellî bırakmaz insanda. Muhtemel görmüyor henüz gönlüm; Çok saatler geçince hicranda, Düşülür bir hayâle, zevk alınır: Belki hâlâ o besteler çalınır, Gemiler geçmiyen bir ummanda. |
KAR MÛSIKÎLERİ
Varşova 1927 Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu. Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu. Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı, Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı, Bir erganun âhengi yayılmakta derinden... Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden. Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta, Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta. Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle. Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık, Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık! |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:02 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.