![]() |
GÜNLERİN ÇIKRIĞINDA
Bir dağ gölünün ılık yıldızlı Sularında hırçınca seken taş Sen daha özgürsün, daha yırtıcı Bir sapanın rüzgarlı ucunda Buğday saçlı köylü çocuğundan Kuğuların gölde buğulu bakışları Rüzgarını yadırgayan çiçeklerin çanı Uyandırsın seni kahyadan önce Sen ki üretici sevinci taşıyan Ekin bereketi verdin yüreğinden Kanla zulümle örülen güne Ötede bir bulut pabuçlarını giysin Düş onunla yayla bükümü patikalara Geride bir evlik tarlan, karın Başak saçlı onuruyla çocukların Göğün eksilen mavisi altında Ağarak saman dolu bir bulut Çeksin ömrümüz yüklü arabayı Günlerin çıkrığında gümüş sular Kuyular, çaylar olsun ağlamaklı Kıyısız barınaksız el kapılarında |
HEP SENİ SEVDİM
Hep seni sevdim Yaz kendini anlatırken yaprak yaprak Günler ne çabuk akıp geçti sevgilim Yüzyıllar geçti sanki aradan Yollar yollar boyunca yan yana Hangi yokuşu çıktıysam seninle Kuşlar uçuştular saçlarından Hep seni sevdim, silinmez izi Sevimli şaşkınlıklarımın o yazdan Kır kahveleri kuş sürüleri sonra Konuşmadan oturduğumuz masa iskemle Demli çay, demli çayın buğusu O yaz daha mutluydu seninle Senin mavi miydi ya kalbinin sesi Bir saat gibi işlerken kendiliğinden Yine buluştu gözlerimiz sevgiler üreten O yaz seni ne çok sevdiğimi Öğrendim bir akarsuyun sessizliğinden Bulutlardan bulutlara çıkardım o yaz Çiçekler suladım her günbatımı Çocuklarla konuştum hüznü unutturan Yalansız hilesiz sevdim seni Çiçekler çocuklar ezgiler içinde |
NE KALDI
sokağı gökyüzüyle ilişkilendiriyorum izinli askerlerin şapkalarından asker şapkalarından bir gökyüzü nasılsa her gün yaşıyor içimde acılardı yaban otlardı az az kanıyor ayrılıklardı mektuplardı az az kanıyor hazirandı o hepten kanıyor bak, bir ormanı seçiyoruz, işte yerini bulmuş ağaçlar içimizde sarnıçtan suluyoruz ağaçları ağaçlar fısıltıyla yağmurdan konuşuyor yağmuru senin yanına iliştirmeliyim bir sinema günü dinmesini bekledikti bir süre kül rengi çatılarda yağmurdu az az kanayan içimde çoğu aşk sonu kederleriyle ilgilidir kederleri güz başlangıcına iliştirmeliyim ben ne zamandır yalnızım herkes ne kadar yalnız güz ne kadar büyütüyor yalnızlığı ben kaçar gibi yaşamalıyım kırlangıçları, ağaçları, telâşlı sesleri güz biriktiriyor yaşlılığı bakışlarım bir noktaya çoğalıyor sağlıktı hastalıktı ölümdü belki de her şey eskisi gibi biz hepimiz yeniden doğuyoruz ağacın ağaç olduğu bir yanılsama belki suyun su, kuşun kuş belki de her şey hiç yaşanmadı deniz kabukları, masamdaki yeşil sürahi sözcükler, sözcükler anlamını yitiriyor bir kök biberiyle, tuzlu çakıl taşları hepsi bir yanılsama belki neye dokunsam çözülüyor çünkü şu kadarcık yeşilliğe yer kalmıyor dünyada çoğu hayatı bir aşk gibi yaşamakla ilgilidir azar azar eksiliyor farkına varmıyorum derken geceyi gündüzü bilmiyorum ağaçlar kapı aralıklarından görünüyor annemdi hayal oluyor içerlerde odalardan odalara geçtikçe sonra o erken vakitlerde perdeleri aralardı gün girsin diye komşunun balkonunda çiçekler çiçekler rüzgârda kokuyor kokuyor ya her bir o kadar güzel ki belki de hepsi bir yanılsama çiçeklerdi ağaçlardı az az kanıyor güzel insanlar erken ölüyor mahzun sayılır çocuklar seni çocukların yanına iliştirmeliyim çocuklar seni daha güzelleştiriyor içimize yağmur yağıyor yağmur seni daha güzelleştiriyor belki her güzellik bir yanılsama belki de ayan beyan her şey herkesin çocukluğu işaret fişeği ben hepsini yaşıyorum azar azar kim bilir aşk bitti de bu bendeki derviş türküleri |
O !...
odur üç gül üç köpük yaza uzanır kim bilir nereden gelir ne kadar kalır gelin ağlatma havasını başlatır kederi zurnanın ucundadır oradadır gül de gül köpüğü de kırık bir hüzündür hem güler hem ağlar bir geyiktir dağlarda ince uzun bacakları gezer bahçelerde, iz bırakır kışın karda, kar gibi yağar... odur kara taşa yazılı ince yazı odur gelinlerin duvağı odur mahzun bakan göz odur kalbine sokulan hançer odur kanatlarını tutuşturan ateş üç gül köpüğüdür o kırılgandır çıdamdır sevgisi kutludur açılıverir dağlar sürgünden çıkagelir eşyaya dokunsa acısı tazelenir öfkesi kar gibi erir yola çıkan birini andırır yalnızlığı hiçliğe bırakılmışlığın rüzgârını estirir odur çiçek tozu rüzgârla serpilen gül bahçelerinden sokaklara bulvarlara odur ipek kar beyazı *******de yataklardan kayan ve yayılan dünyaya ipeğin sesidir o, gülün köpüğü -ya siz kimlersiniz? |
RESİM. .
Denize çıkan sokak soğuktur üşürsün Ey ince gömlekli Akdenizli çocuk Yaz geride kaldı yetişirsin sonbahara Bütün ömrün yok olan mavi bir bakış Gibi geçiyor bir solukta bilmiyor musun Yağmura yakalanmış bir kuş gibi üşürsün Ey parke taşların ağarttığı çocuk Kalbin deniz üstü yağmur, saçların uykulu Gülerken güz resmini çekmiş sanki Yaprağı sapsarı yaprakla bitiştiren Yaprağı hüzünle değiştiren güz Bir çarkıfelek otunu değiştiren güz Önünde çakıl taşları deniz kıpırtısız Bir park kanepesinin akışında unutulmuş Güller de birdenbire sızar kalbine Avlulara girersin: karşında güz Mor bir gölge şurda ve sonyaz kokusu Tam öyle işte yıkılmış bir atın duruşu. |
SERÇE
Giydim ben de yalnızlık hırkasını Dilimde eski hüzzamlar Kulağımda ipek sesi unutulmuş hatmi çiçeğinin Kar mavisi kirpiklerinin sesi Bir güvercin curcunası olan yaz göğünün sesi Usulca çömelip yem arayan serçe sesi Uçtum o serçeyle Uçmasını bilen limon ağacının sesi Bir Chagall resminin çocuksu sesi Uykusuz şairler korosunun güneşli sesi Sanayi sokağında hangarların orada Uçarı gölgelerin sesi Mozaikler arasından püsküren bir çiçeğin sesi Manastır avlusunda Bir Sümer tabletinin kırık sesi Yaklaştım yanına gök sayfaları arasında Sırlar saklayan kapıların sesi Seviyorsan beni hala saçındaki leylak sesi Kökü ordadır diye sevdanın Bir bumerang gibi sana döndüm Varoşların burcu kalbine Yaşadım beter bir aşkı, öğrendim Kalp kalesinin ikiye bölündüğünü Dolunayların senin çocuk gözlerine dolduğunu Bunun şaşırtıcı bir şey olduğunu Solgun gelinciklere söyledim Ürgüp'te Develerin üstünde hatıra fotoğrafı çektiren seyyahlara Bakırcılar çarşısının esnafına Çömlek ustalarına Çuha çiçeklerine söyledim dere boyunda Bir tel uzadı ışıklı bir tel saçında Giydim aşk urbasını sana geldim Birdenbire yaz yağmuru başıboş caddelerde Giyindim yağmuru sana geldim Üstelik vakit ikindi, Kalbe akan çınarların sesi Balkonların kuş vakti, vaktin sesi Seviyorsan beni hala pırıl pırıl sevdanın sesi Yağmur muydu yağan yoksa yıllar mı Kirli sarı bir şehir omuzlarımda Sokuldum kırık yazılara Yazıların veda sesi Kuş sayfaları arasında |
SEVDAYA ILISKIN
Yüzünü bana döndür Böyle bakışımın nedenini sorma Uzun tümceler ezberletirim sana Kalın kitaplar getiririm o zaman Dakikalar tükenir. Birazdan Bir ömür tamamlanır Yaşanır olur yaklaşan ayrılıklar Otobüs şöyle bir sarsılır da Yaslanır birden Sevgilimin gurbet aklına Bir su olur giderim Gittiğim yerlerden alır Esmerliğini yüzüm Emekçilerin yaşamına karışırım sonra Ter kokar gömleklerim Bu bitmez yolculukta Camdan bakarak Görkemli, aşılmış mı bilemem Akşamları gerginleşen dağlar görürüm Uzun bir - Ah... Gibi Düşersin aklıma Yolcular bir bir uyur Bırakıp bu dünyayı giderler Yedeğimdeki sevdalar uyanır Kavga aşk olur bana Ömür bitmez yol bitmeyince Bir ezgi çalınır Sazın ucu gökyüzünü kanatır şimdi |
SEVGİLİ
Gitsem, gitsem, dargın ayrıldığım Sevgilime bir mendil kiraz götürsem Mutluluğun nice rengini Yitirip de aradığım Gençlik günlerimi |
SİNEMA KUŞU
Seni fotoğraf çektirmek için oturmuş buldum Bir sokak fotoğrafçısına kara körüklü eski Seni sinema önünde buldum öyle keyifli Olmadık serüvenler yaşamış dörtkol çengi Baktım şarkı söylüyor kirpiklerinin ucu “Ölürsem yazıktır sana kanmadan” Sen busun işte, ipeğin parçalanmış hüznü Doluya tutulmuş bir kuş yüreği kırılgan İşte iri puntolarla yazıyorum, her dizeden su Kuşları kalkıyor, bu çocuklar gibi sevmektir seni Ben sevdikçe tuhaftır akasyalar büyüyor Sonra mavilik mi desem öyle bir sevda Sen busun işte, bir sinema kuşu pürtelaş yaşayan |
USULDAN TÜRKÜ
Yürüdüm usuldan bir sonbahar hüznüyle Çocukların her akşamüstü ayrıldığı yere Sararan yaprakların savrulduğu yere Bir türlü buluşamadığımız o lacivert yere Şuramda bir çiçek ordusuydu sevdan Yürüdüm ağaçlı yoldan bir başıma Bütün kuşlarını gökyüzüne uçuran Ağaçlar düş kurmayı unutmuştu çoktan Bir öndeyiş gibi okudum uçurumları Denizi dağları bozkırı sevgilim Ne de olsa ben buldum son kuşları Kuş sürülerinden örülmüş bir kıyıda Ey akşamsefasının tazelenen vakti Bırakıp bir kitap gibi pencere önünde seni Yürüdüm usuldan uyanmış yollarda İçimde serseri ilişkilerin son izi Suçlu bir eylül bozup gitti Kimsesizliğimi acemiliğimi Saçlarımı kestiler asi sesimi Sesim bir suçsuzun sesinde şimdi |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:14 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.