![]() |
Geçtim
ban sana hep yağmurdum su gibi sudan geçtim sen bana hep uçurum çokça pusudan geçtim hasretine yanmaktan küle döndü yüreğim savruldum dağa taşa kahr-ı kısudan geçtim özleminle yaşamak vardı binlerce sene bir anlık vuslat için ben bengisudan geçtim kördüğümdü gördüğüm yollara baktığımda yine de varam diye belki bin sudan geçtim behlül gibi arayıp seni deli divane yunus gibi tam kırk yıl bir bilgesudan geçtim biledim yüreğimi aşkın ateş çarkında demiri çelik yapan o ince sudan geçtim bilemezsin sevgili taşa vurup gönlümü sana arınmak için bin akça sudan geçtim vazgeçem istediler yoluna tükenmekten tükendim çınar gibi daldan özsudan geçtim yok oldum ey dermanım ateşinde su gibi yine var olmak için tenden cansudan geçtim sen kendi mühürlü yüreğine tapınca ben azalmamak için bir engin sudan geçtim |
Gelecek Aşktır
Yoğrulmuşluğun gücünde süresiz Sen ki sevdalara yazılmışsın Umudu bayraklaştır umudu bayraklaştır Tükenir ürküntüler o anda Ötesi ele alınmış yürek parçası Örselenmiş özlemlerin aşkına Bugüne başkaldır Yılların yılların getirdiği ki bu Umarsız uykularda büyünmüş Ve ağız dolusu kinlerde yürünmüş Ve glatyatörler arenasından ses verir Hiroşima yedi metre karesine Yüz karası bir sayfa Ve yaşamın müsveddeliği O ki yüreğinde olan Aslı'nın sinesinde büyümüştür O aslı ki alev alev saçlarıyla Tarihi yalamıştır Tanrı kıskançlığının bağrında Yine aşkın ateşi kazanmıştır Gelecek aşktır aşktır Bu bir erdem güzelliği Tarihin ufuklarını süsler Kavgacıların ellerinde Ve o kahramanlar güneşle doğar meydanlara Onlar kavgada bir kurşun Kavga onalarda dünya olur |
Gerçek
erkenden ölmüş bir yarin cenazesi ve heveskar kıyametler doğurmuşuz susayınca ovaları yüreğimizin oğulu fırat’a can gelini hicran verip üzümden ibaret yosma ömrümüz sözden ve gözden bir mengenededir mevsim usulca kavramış ruhlarımızı bilir kan damarda değil amaçlardadır umut duldada gözü kara bir servi haziran sancısını bilmeden büyür en yavuz oğlumuz fırat’a esir tarla olgunluk kırkımda düşer başıma |
Hasretin Tarihçesi
gözlerimi bağladım gülüşlerin üstüne sabırdan sigara sardım sancılarıma yokluğunda ağladım ateşlerin üstüne yangından yağmurlar yaptım yaralarıma günahı seninle sevdim özümü aklayarak tenime terleyen tenine taptım son gecenin hüznünü gözümde saklayarak aşina acizliğimi aşkınla aştım gözlerimi çevirdim güneşin batışına gelmedin gül-tanem gönlüme gömdüm hasretini bağladım kalbimin atışına denize derinden deliye döndüm günleri çektim ipe ürkerek sensizlikten bir bela benzeri baktım benime nihayet közlenerek sudaki bensizlikten külledim kendimi kendi kendime |
Modern Aşk
bırak beni kendi halime avazıma saklanmış yüzünde vuruyorum kendimi her bakışında aşk yaklaşıyorum kıyıya varlığın darlığın olmasın diye gözlerimi giyiyorum saçlarına yağıyorum tarama beni göğermiş yaralar gibidir aşkım kundurasız *******de ölüyorum yüreğim bir ayağı kesilmiş masa kendimi öğütüyorum her gece sende düşlerimden asılıyorum yangın dediğimiz yürek iflası ve rehin bir kahkaha sığıntılı gönüllere kalem kırıyorum fil tebessümü bir tango bu yaşam bakışlarımdan hörgüçler taşıyor orangutan oluyorsun banka önlerinde beni tımarhaneden mezardan ara kahrımdan kopup ve koşup gidiyorum kendimden bir bıçak kenarına |
Ortak Belgesel
biz döşümüz hançerde ve kurşunda mevlam kayıra büyüdük topraktan bitip yalnızca fırat’a ağlayarak ve tanrı’ya bel bağlayarak yürüdük aşa aşkın kurşuna dizildiği aşın taşlardan süzüldüğü yerlerden geçtik örs-çekiç arasında acıya karşı kaya sevince karşı tutmayan mayaydı yüreğimiz gözümüz gezde sözümüz bizde özümüz gizde mahpus kaldık ayakta biz ruhumuz üşüyerek yaşadık mevsimleri yangınlara düşerek dağlara küserek ve nehirlerde ölerek öğrendik hayatı anamız toprak anaydı kendine ve kana beleyen ve beşiğimiz başucundan yazılı önce kanın sonra dinin sonra işin davandır bağrımız közde sesimiz tizde yaramız tuzda mahpus kaldık ayakta biz her gece öldük binlerce kere ve yıldız saydık yılan sabrıyla çıktık sabaha susmanın ve susarak ölmenin erdemiyle hep ruhumuz emanet bedenimiz kiraydı ve sevgi üstüne her şey çıraydı allah’tan ve çocuklarımız olurdu önce yerin altına sonra üstüne ait usulca ve sabırla gömerdik onları yüreğimiz alazda suskunluğumuz avazda hayatımız arazda mahpus kaldık ayakta biz sabır sağdık doğadan nimet yerine baharı bekledik yılın yarısı yağmur duasına çıktık her haziran’da bereket bekledik tüm kutsallardan ve her kasım’da sırtımızı kara dayayıp umut kestik allah’tan gözlerimizle ısındık zemherilerde mart’ta ateş yaktık kawa adına ve her şeyin inadına türküler söyledik ağız dolusu efsaneler anlattık kilim dokurken aklımız yazda tenimiz ayazda sırtımız buzda mahpus kaldık ayakta biz denizi gurbet ellerde gördük buram buram memleket kokusunu yosun kokusuyla harmanlayarak arşimet’e inandık yandan çarklı ada vapurlarıyla ve newton’u sevdik demir kuşlarla hayata susadım güzele adım adım demeyi bildik yaban ellerde gönlümüz hazda elimiz sazda canımız tezde mahpus kaldık ayakta biz bizi inşadan önce ev yaptık ele harcını terimizle kararak emeğimizden ve hakkımızdan kaçarak ve sonra meydanlar tanıdık slogan dolu iş bıraktık gelecek için aşsız düşsüz kaldık duvar diplerinde hep yüzümüz kara döndük memlekete toprağı hasım belleyip yeniden vurduk sırtına aşımız azda günümüz güzde kalbimiz biz’de mahpus kaldık ayakta biz kendimizi biçtik kıtlıklarda ekin yerine aşiretin suçunu üstlenip hapis yattık on ikimizde ve başımızda bin bir bela dağa çıktık yeni efsanelere kahraman olmak için eşkıyalık ettik onur duyarak candarmaya meydan okuduk ve ay ışığının lütfunda sofralar kurduk pınar başlarına azığımız bezde tüfeğimiz dizde ömrümüz genizde kaldık ayakta biz okulu asıp mc’ye hayır afişleri astık orta ikide fırından sıcak ekmek camiden ayakkabı çaldık yatağa paltoyla girdik tezek bitince sınıfta kaldık ve ihtilalle tanıştık bir eylül günü bütün kitapları yaktık ve adresleri resimleri bütün isimleri unuttuk ve herkesçe yargılanıp hükümler giydik idama acımız gözde sancımız özde hıncımız filizde mahpus kaldık ayakta biz ocağımız yangın yeri olmasın diye nöbeti askere gitmeden önce bildik eğilip kulak verdik yere saplı hançere gölgelere kurşun sıktık bir yılan gibi akıp iz sürdük karanlıklarda gözümüzü karartıp adam vurduk adam olmak adına amansız takiplerde yitirdik gençliğimizi kimimiz izde kimimiz mevzide kimimiz mazide mahpus kaldık ayakta biz her daim avrupa’ya taşındık işçi ve siyasi kimliğimizle hasretle yanmış yüreğimizle geçtik mültecilik narından arafta kaldık tekmil adımızı yitirdik doğu-batı arası ve çatal kazık yere geçmez halimizle yeni senaryolar yazdık ülkeye dair yeni yenilgiler yaşadık gönlümüz acizde yolumuz hacizde solumuz tacizde mahpus kaldık ayakta biz sırtımız hançerde ve kurşunda öldük |
Safari
gözlerinde safariye çıkmışım deniz yaylam olur dudaklarında bakar bakaır yamacıma cerenler bakar kurt sürürsü kurnaz sürüsü payanda yüreğim çarmıhta benim döşüme dönmüşüm sabahlarımda arkaik sevdalar çekmez gönlümü aşkın aşkın olmuş aşkın gökyüzü sinsidir bu yaşam arapsaçıdır çakılı karalık insan yüzüne döner yüzün puta kabeye daim döner hüzün döner sevinç türküsü akınca kurşunum durunca deniz yakınca sevdayım aşkım bilirsin çözülsün telaşlar taşlar ne varsa cemre bir bakıştır bahar öyküsü |
Sen Sus
Sus Sen sus Sözlerin içimde pınar yatağı Gözlerin içimde pınarbaşı su ışıltıları Sen sus Varsın uğuldasın rüzgar hıçkırarak Havlasın kara köpek gecenin derinliğine Dövsün deniz kıyılar ağlasın Dışı onlar benliğimin Sen içimin bağırtısı Ben ağlamayayım nisan bulutu gibi Sen sus Öyle ıslak bakma gözlerime Konuşma ellerinle Ağrılı göğüslerini dövme Yatırma içindeki acıyı dizlerine Bebek diye Beleme dilindeki sancıyı Herkesten her şeyden gel Her şeyinle her şeyinle sus Bir dakika bir dakika Islak bakma gözlerime Ezik kalmasın sözlerin dudaklarında |
Sesizliğim
sen her şeyden önce ateşe inanmadın gözlerini söndürüp ayaklarımda her akşam sesini alıp gittin kıyıysam akmalısın seyrimde can çekişen dalgalar dolu yüzün bırak bırak biliyorum rengini bir sabah göğe yükselmiş sevincim bir ses duymuşum her akşam yine ipteyim sokulur derin gözlerin rüyama ağıtsız günler başlar sonra gülüşler yine yavaşlar sen borcusun bana tanrının kader değil gülüşümüz yalnızca maviliğe vurgunuz bu çiçek sende açmayacak yüreğine bak benim hiç olmazsa sessizliğim var |
Sevgili
bu kentten sürüyorlar beni sevgili sevdamın keskin yanını kuşandım diye ve herkesten çok yandım diye denize bu tenden sürüyorlar beni gözümden vuruyorlar beni sevgili ecelin dinsel yanından arındım diye ve herkesten erken uyandım diye aşka özümden vuruyorlar beni sazımdan kırıyorlar beni sevgili “ kılıcımız belimizde kirmani” dedim diye ve herkesten önce çıktım diye dağlara dizimden kırıyorlar beni gel bana saklan diyorsun ama sözümden biliyorlar beni sevgili uğruna asılmayı göze aldım diye ve herkesten çok kaldım diye ateşte közümden biliyorlar beni |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:27 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.