![]() |
Bakma, Utanıyorum
Ne var? Ne bakıyorsun? Hiç mi ağlayan adam görmedin? Tamam... Belki; Ağlarken ıslanan sakalı... Kıpkırmızı olan mavi gözlerinin etrafı... Ve bağırarak hıçkıran birini... Ben de görmedim... Olsun! Gene de bakma! Utanıyorum... |
Bana Bana (Koy Başını)
Dilin dönmez olursa lâl Koy başını bana bana Ağlamadan geçmez bu hâl Dök yaşını bana bana Figân ile aşılmaz kış Bitmez her gün gördüğüm düş Eyler isem hayırsız iş Çat kaşını bana bana Çâresiz kalırsam darda Donar gönlüm kışta kardaü Tut beni düşmeden yarda Ger döşünü bana bana Ayhanım aç yine gama olsa üstüm başım yama Yüzbin formül bilmem ama Sor beşini bana bana |
Bana da Uyar
Şiir yazarken kökler, gövde için Hikâyeler yazarken güller, bülbüller için Dilekçe yazarken babam muhtara, tapu için Mektup yazıyormuş ak sakallı dedeye nişanlım... Şikâyet ediyormuş ilgisizliğimi Bahâne ediyormuş bilgisizliğimi Dedim ki ona, çöple toprağa A harfleri çizerek; Yaz ey yâr, ...........bana da uyar... |
Başka Çâre Bul Kendine
Benden sana fayda gelmez Başka çâre bul kendine Kimse sen için dağ delmez Başka çâre bul kendine Dağlar sana yol verir mi Gün doğmadan kar erir mi Yârdan uzak göz görür mü Başka çâre bul kendine İstemem duymak adını Yanmaz, yakma aşk odu'nu Ayhan'dan kes umudunu Başka çâre bul kendine |
Başörtüsü
Yakındır kurtuluşun, ağlama sil yaşını Bir tutam demokrata satılan başörtüsü Donatır yıldız ile, bacımın dik başını Pis ellerce yırtılıp atılan başörtüsü Kadrini bilenlerin, sevinci tasasıdır Mü'minlerin onuru, zâlimin paspasıdır Koskoca bir ümmetin yüreğinde yasıdır Harcolup gözyaşına katılan başörtüsü İmandır tırpanımız, cennettir harmanımız Koşarız katlimize, olsa da fermânımız Helâl eyle hakkını, biterse dermânımız Ey kaşları hiddetle çatılan başörtüsü |
Bayram Gibi Bir Arz
Ses gelmez sabahlara inat En güzel ân ile başlayan Ve en güzel söz ile biten bir güneşe Bakarken parlar En güzel ve en yakışıklı hâlimiz Bu zamandır aslında Bayram gibi bir arz Hâl-i mîran gibi bir tarz Ve gün gibi farz İki rekât sonra doğacak güneşe andolsun ki Her ânımız bayram olur Onun güneşinden kaçmadıkça Vurur gölgelerimiz Uhud eteklerine Ayhan Yavuz Açıkgöz |
Bâzen Aklıma Geliyorsun - Gelme
Sakladığım gözyaşlarımı Damla damla döküyorum hergün Ödüm kopuyor bitecek diye Sen gelmeden Aklıma geliyorsun zamansız Gelme Ya yanıma gel, ya aklımdan da git Sevgi yok Aşk yok Mutluluk yok Hepsi, aptal âşıkların uydurduğu şeyler Varsa yoksa, SEN varsın Senin de adın yok Son dört damla gözyaşı Her güne bir damla desen Son dört gün Gel artık Aklıma değil Yanıma |
Beden Değil mi?
Nedensiz diyorlar akan yaşıma Söyle yar ağlamak neden değil mi Sen beni bıraktın yalnız başıma Kalanı kahreden giden değil mi Ayhan'ım delindi heybet yeleğim Çoktandır duvara kondu eleğim Zannetme dünyâyı yıkar bileğim Varlığım bir kuru beden değil mi |
Beklerim Tekrar Ölümü
Bilindi sırlarım, edildi ifşâ Sır saklamak haddim değildir hâşâ Korkarım görünmez gözden kulaktan Halkoldum nihâyet sâfî alâktan Söylemek lâzımdır gayri derdimi Neden mi terk ettim kendi yurdumu Anlatayım hâli, kalmasın bende Denmeyen kelâmlar çürür bedende Bir parça toprağa kinlendim önce Boşa mı gidecek servetim onca Korkuttu saçımın beyazı beni Gördüm ki çizgiler kaplamış teni Telâşa kapıldım yalnız anlarda Sarsıldı bedenim son zamanlarda Ne yemek ne içmek vermiyor keyif Her günüm üzüntü, isyân ve hâyıf Acabâ bu ömrü kim verdi bana Ve şimdi nedendir göz koydu cana Almasa olmaz mı yaşasam biraz Çıkmasa yıllarca keder ve maraz Koynumda onlarca kadınım olsa Kadehe en güzel içkiler dolsa Bilmesem ne zaman gelecek ölüm Ölümü bilmek ne faydasız ilim “Of” dedim âniden kalbimi tutup Bekledim sessizce sırtüstü yatıp Görmüyor gözlerim olan biteni Bir bilsem beni bu derde iteni Anladım, son nefes bu aldıklarım Aklımdan çekildi tüm bildiklerim Kalbime saplanan ağrılar arttı Gözümü desensiz bir perde örttü Hislerim yalnızca acı ve merak Susadım, görmedim böyle bir kurak Ağzımdan birden bir “of” daha çıktı Ölmedim bilincim hâlâ açıktı Acabâ kaç asır geçti aradan Bin kalbur su gelir kanlı dereden Yalnızdım kimseler yoktu yanımda Sâdece zâlim bir sızı canımda Bağırsam gitmezdi sesim uzağa Anladım düşmüştüm zor bir tuzağa Dişimle sıkmaktan kopmuştu dilim Sanırım bitiyor, başladı filim; Onyedi yaşında gördüm kendimi Yıkamaz sanmıştım kimse bendimi Dizimde yatıyor zavallı anam Demiştim “anacım, sen dur ben yanam” Olmadı, son nefes verdi dizimde Dünyânın yarısı öldü gözümde Ölmeden dudağı bir aralandı Oğlunu, canını Azrâil sandı “Hoş geldin” diyerek tuttu elimi Sıktı ve bıraktı, kırdı dalımı Ah işte bir başka şerit geçiyor Gözlerim kızımı zar zor seçiyor Elime veriyor doktor kızımı Eliyle tutuyor Yeldâ yüzümü Minicik yüreği pıt pıt atıyor Orada kocaman bir dağ yatıyor Bir sene sonunda kızım da öldü Öleli sanırım yirmi yıl oldu Ter aktı yüzümden mâvi kilime Nasıl da dalmıştım oysa filime Ölmeden gelmişti anam ve kızım Okşadı yüzümü dedi; “Ey kuzum Yanımda torunum, korkma mutluyuz Burada gerçekle, hakla kutluyuz Bilirsin Yeldâ’yı, günahsız öldü Dünyâyı bilmedi, burada güldü Ben ise Allâh’tan dilemiştim af Ölürken demedim bir kez bile of Bak şimdi rûhumuz mutlu burada Seninmiş nasîb-i olmak sırada” Vuruldum beynimden bu hayâl ile Hâlbu ki tövbe hiç gelmedi dile Sanırım anladım neden bu acı Çıkardım başımdan dünyâlık tâcı Dedim ki; “Allâhım tövbeler olsun Dokun ki yüreğim nûr ile dolsun Ey habîb ben nasıl bir aptalmışım Dünyânın malına âşık kalmışım Aklıma gelmedi hiç böyle bir gün Hiç fayda vermiyor bugün şân ve ün Alırsan cânımı etme beni zâ’y Affetmezsen beni vay hâlime vay” Gevşedi ellerim kalbimi tutan Ya ölüm, ya yaşam bu hissi yutan Gelmiştim saatler sonra kendime Anlatsam bu garip hâleti kime Acabâ ölseydim o dakîkada Cennet mi sarardı ateş mi ya da Yurdumdu belki de ateşin dibi Ölürdüm tıpkı bir Firavun gibi Ey ölüm iyi ki uğradın bana Değmedin iyi ki yine de cana Tevbeme vesîle olmuştu bu hâl Demedim, bilmedi o ânı ahâl Korkmuştum ölümden, gelmişti ölüm Ölümle anladım, ben yalnız kulum Bıraktım dünyâda bütün serveti Makâmı, parayı, kemiği, eti Çekildim kenara herkesten kaçıp Kalbimi tek olan Allâh’a açıp Anlattım sırrımı, bildin yolumu O gündür beklerim, tekrar ölümü |
Bekliyorum Zindanda (Said Nursî'ye...)
Ey Nurs köyünün nûru, Bedî'si arz köyünün Ey gönlü sudan duru, derinliği kuyunun Tâlibim ders almaya, zindanın karasında Solmayan gül olmaya, dikenler arasında Kalbimde yara izi, silinmiyor merhemsiz Duyduğum derin sızı, ölçülmüyor dirhemsiz Anlamaz seni binler, senden olduğun diyen Seni bir âlim anlar, bir de hırkasın giyen Ver ezâyı elime, ben çekeyim yerine Diyeyim tek kelime, ibret olsun gerine Şirk koşarlar ilimi, Kur'ânî hakk kelâma Ben tutarım dilimi, muhtâcım her selâma Bilirim ki gitmez yol, Allâh'ın seçmediği Aksa da kırkiki kol, zâlimin içmediği Ben senden tahsil ettim, savaşmayı tek başa Ne dağları gözettim, ne de aldırdım taşa Gel benimle yol eyle, yolun bilmeze inat Elbet aşılır yayla, olmasa da dört kanat Dedim ya ey gül Nursî, yerin büyüktür canda Kurdum sana bir kursî, bekliyorum zindanda |
Belki Geçerim Senden
Ya kopar kıyâmetim Ya da tenimden etim Lime lime olunca Belki geçerim senden Ya gül mermerde açar Ya da bülbülden kaçar Bahâr ile solunca Belki geçerim senden |
Bembeyaz Oldun
(Cefâ ile yaşlanan babama...) İşte güldüm Kıstım gözlerimi Bembeyaz oldun Titreyen ellerini vururken masaya İşte öylece yaşlandın Karşımda Bembeyaz oldun Kıstığım gözlerimin önünde Gülümsedim |
Ben Aşkın Var Ya...
Sevgi kelebekleri... Sevdâ kokan çiçekler... Çile yüklü trenler... Hayatın gerçek anlamı... Pıt pıt atan kalpler... Mutluluktan uçmak... Bazen kırda kaçmak... Bazen güller açmak... Bazen Mecnun olmak... Bazen sevgi dolmak... Bazen aşktan solmak... Bazen saç yolmak... Bazen gülmek... Bazen ölmek... Eeeeeeh! Yeter be! ! ! Bu mu lan aşk? Bu mu? Ben aşkın var ya... Gelmişini, geçmişini, sülâlesini, yedi göbe............. Offf... Özür dilerim. |
Ben Bir Çocuğuö, İsimsiz...
Ben bir çocuğum, isimsiz... Ne ismimi koyacak bir babam, Ne de beni ismimle çağırıp bağrına basacak bir annem olmadı... Hep konuşmak istedim yaşıtlarımla, Ama olmadı... Çünkü onlara anlatabileceğim, ellerimi iki yana açarak yanaklarımı şişirip 'büsbüyük' diyerek cebimi ters çevirip, dedemden aldığım harçlığı göstererek ve sallayarak kollarımı, birini ileri birini geri Hiç hâtıram olmadı benim... Hep onlar anlattı, ben dinledim... Ne zaman konuşmaya çalışsam, ismimi sorduklarında sustum... Bir daha da konuşamadım... Ben bir çocuğum, isimsiz... Hayâtım, tanıdıklarımın isimlerini ezberlemekle geçti... Bir amca bana 'Hey, Ayhan! ' dediği zaman, o beni komşunun çocuğuna benzettiğini anlayana kadar ben onun 'pardon, birine benzettim' dediğini duyana kadar benden özür dileyene kadar Ölesiye sevinmiştim... Demeliydim ki ona; 'Benden özür dileme, bana isim ver, ne olur isim ver! ' Ben bir çocuğum, isimsiz... Harçlıktan, Şekerden, Dondurmadan, Tertemiz cicilerden, Velhâsıl herşeyden vazgeçmiş, Yalvararak isim dilenen açıp mendilini, Bir çocuğum, isimsiz... Şimdi sevdiğim, 'Sevebildiğin kadar, yüreğinden sev beni' 'Ama bana bir isim, verebilirsen yeni' |
Ben de Bıkarım
Verseler üzümün' cümle bağların Bana mısın demem suyun sıkarım Delseler üstünü bütün dağların Koysalar içine, yine çıkarım Gülmenin bedelin ağır ödedim Ömrümü dermân-ı derde adadım Çıkıyor beynime kan adım adım Zorlama hünkârım, ben de bıkarım Fikretti şeytanlar, ins geldi dile İşlenen zulümât doğurdu çile Ayhan'a söyleme tek bir söz bile Bir tek söz uğruna arzı yıkarım |
Ben de Şairmişim
Hani her şair bahseder ya geceleyin doğan güneşten Umutsuz anlarda Hani her şair de aşıktır Üstelik terk edilmeyeni de yoktur aralarında bir haince Yarısı öksüz, yarısı yetim, tamamı da çilekeştir Ne yaşamdan Ne de ölümden zevk almazlar velhasıl Vay be... Demek ki ben de şairmişim Yazardım arada ya, bilmezdim vasıflarımı Tâ ki o ana kadar O an geldi, ben gittim Geriye bir kalem,bir kâğıt... Ve o amansız vasıflarım kaldı Vay be... Demek ki ben de şairmişim Ondanmış gözlerimdeki perde Deseni bile aklımda Allah canımı alsın Ondan ıslakmış hep gözüm Ondan kilitlenirmiş çenem de kâğıt yetişirmiş imdadıma Ondan gerçekler uzakmış bana Ve ben ondan şairmişim Vay be... Demek ki ben de terkedilmişim bir haince Vay be... Vay benim vasıflarım... Zevk almayan ne yaşamdan Ne de ölümden Vay benim zevksiz şiirlerim Demek... Ben de şairmişim |
Ben Geldim (Anama)
Aç kapıyı tez elden Benim anam ben geldim Yollardayım ezelden Benim anam ben geldim Teptim geldim uzunu Görmek için yüzünü Bilmedin mi kuzunu Benim anam ben geldim Kayıp ettim paramı Gene teptim haramı Kapatsan ya yaramı Benim anam ben geldim Vurdular akın akın Korkma kurtulmam yakın Başkası sanma sakın Benim anam ben geldim Kan oturdu gözüme Sen geleli sözüme Bir bak hele yüzüme Benim anam ben geldim Hepsi fani yapıda Meyvesi de sapı da Ölüm değil kapıda Benim anam ben geldim |
Ben Geldim, Kuzun! (Anama)
Teptim geldim uzunu Görmek için yüzünü Bilmedin mi kuzunu Benim anam, ben geldim ... Ayaklarım tutmuyor Ve görmüyor gözüm eskisi gibi Kokuna geldim anam Aç kapıyı Henüz ölmediğini umarak ve yürüyerek geçirdiğim yılların hatırına Aç kapıyı Benim, oğlun! Tanımadın mı Bilmedin mi kuzunu Burnum annemin burnuna benziyor diyerek ve övünerek geçirdiğim çocukluğumun hatırına Aç kapıyı Benim, oğlun! Yüzünü görmek için geldim onca yolu Aç kapıyı anam Ben geldim Kuzun! |
Ben Seni Ezher'de Okuturum
Ağlama bacım... Ben seni Ezher'de de okuturum istersen. Param yok biliyorum. Ama sen de biliyorsun ki; bulurum... Mücâdele ettik, olmadı. Gayrı devir, hicret devridir... Bırakalım buralar onlara kalsın... Ağlama... Efeliklerinden değil onların bu haykırışları... Parçalandığı için elleri, saçının tel örgüsünde... Biz gülü koklamak isterken, koparmak istedi onlar... İşte böyle kanatır elleri, rızasız koparılan gül... Ağlama... Gör bak, ne güzel günlerimiz olacak yine... Artık kovamayacak kimse seni, medeniyet koridorlarından... Eve hapsolmayacaksın artık... Ve kısaltmak zorunda kalmayacağız selâmlarımızı... Ağlama... Kurban olsun seni ağlatanlar, her bir katresine, gözyaşlarının... Gün gelir onlar da ağlar... Ama bizim zulmümüzden değil... Ağlama bacım... Ağlama... Bak, para bulmaya gidiyorum... Bekle beni... Seni Ezher'de okutacağım ben... Ağlama... Bırak onlar ağlasın... Gittiğimiz için... Urbamızı bile onlara bırakıp... |
Ben Seni Ezherde Okuturum II - (Ağlama Bacım)
Ağlama bacım El-Ezher olmazsa el-ahrette okursun Şehâdetle nakış nakış kilim dokursun Ağlama bacım Gözünden yaş getirenin gözü kör olsun Yansın bağrı tutuşsun, ocağı kor olsun Ağlama bacım Gözyaşının bir katresine değmez bu ah Küfür ehli ne yaş bilir ne can ne günah Ağlama bacım Taşı tutsak taş erir suyunu sıkarız Başı tutsak olmuş bu devranı yıkarız Ağlama bacım Zulüm gelir geçer tıpkı kavimler gibi Boş kalır mı hâviyenin taş dolu dibi Ağlama bacım Okul da onların olsun para da pul da Nâmuz, izzet, imân bulunsun yeter kulda Ağlama bacım Gardaş diyen dillerine kurban olurum Gerekirse bu yol için ben de ölürüm Ağlama bacım Ahrette şâhiddir gerilen ip boynuna Senin gül, onların ateş dolsun koynuna Ağlama bacım Gün gelir kaybolur yüreğindeki sızı Eğilmesin başın ey şehidlerin kızı Ağlama bacım Vereceğimiz fazladan bir can nihâyet Ölmek daha mı evlâ bulmadan hidâyet Ağlama bacım Ağlama ki kesilmesin sesin soluğun İçinden temiz su akmaz kirli oluğun Ağlama bacım Hayâllerimizi fedâ etmeyeceğiz Çoğalıp arzın üstüne yetmeyeceğiz Ağlama bacım Susmaz elbet küfreden dillere dilimiz Halaylarda başta sallanır mendilimiz Ağlama bacım Dağılmış saçını yıldızlarla örterim Kumaş bulamazsam gider arşı yırtarım Ağlama bacım Haktan başka lâf bilmeyiz yüzülse deri Başındaki örtünün cennettir değeri Bir ilmeğe çatanın hutamedir yeri Atalardan öyle gördük yıllardan beri Söylesinler nenelerimiz de mi geri Ey Ayhan'ın cânı, ey İslâm'ın serveri Sen üzülme önüne sererim Ezher'i |
Ben û Sen
Ağlıyor yüreğim, ayda sen varmış Yıldızın aklında bir desen varmış İşlerken gönlüme aşkın rengini İpliğin özünde Ben û Sen varmış Bir bardak çay olmak yârin önünde Savrulmak buharla târih yönünde Gözlerim petekte bal seçer oldu Akşama yük oldu, gün dönümünde |
Ben Yalancı Şâirim
Ben yalancı şâirim Hepsi yalan yazdıklarımın Ve en sevdiğim yalan Sensin... |
Beni de Satarsın
(Gene lise yıllarımdayım ve aldatılmışım... Sabahları güneş gibi doğan sen, Elbet akşamın birinde batarsın. Karanlığı ışıklara boğan sen, Aydınlıkta bir sis gibi yatarsın... Birgün yarim,sen beni de satarsın. Allah’a isyan etmek düşmez kula, Kıza surat çeviren düşer dula. Bıktım heryerde seni bula bula, Sen de beni bulsan bile atarsın... Birgün yarim,sen beni de satarsın. Bakışınla şu gönlüme taht kurdun, Önce beni,sonra kalbimi vurdun. Yok mu güzelim senin yerin yurdun? Durduk yere gelip bana çatarsın... Birgün yarim,sen beni de satarsın. Ne idüğü belirsiz bir yarsın sen, Darda kayıp,bol günümde varsın sen. Alevlerde erimeyen karsın sen, AYHAN için ne Kırgız ne Tatarsın... Birgün yarim,sen beni de satarsın. |
Benim Olasıca
Gül olasıca Kokasıca mevsimler boyu Rengi koyu Dudak kadar emin Gül olasıca Batasıca ellerime kanatırcasına Rengi koyu Dudak kadar emin Huzurunda cemin Benim olasıca |
Beşlik Hayat
Kalmadı ferim Hazırdır yerim Bütün cevherim Kemik ve derim Mahvoldu özüm Kan doldu gözüm Vardır bir çözüm Budur son sözüm Kime dert yanam Nasıl uyanam Ekmek ver anam Ağuya banam Dediler öksüz Sapı var köksüz Hem varsız yoksuz Yay atar oksuz |
Beyaz Saçlım (Anama)
Aklımdasın bir tânem, senle titriyor cânım Unutmadım yüzünü Bilmedin mi kuzunu Eybenim beyaz saçlım, ey benim heyecânım |
Beyinsizin Biatı
Güneşe borçlu doğmak istedik Borç vermek istemese de o Karanlığa isyan Kırdı sağın kanadını Yol verdik Şeytana kalbimize paralel Dilimizin gişeleri Cebrâile kapalı Yük indirmek bile Fazla değil, görünmedikçe fiyatı Nefis büyüklüğünde server Sızıyı gideremez mi Ve gülemez mi ardımızdan Beyinsiz hâlimizle ettiğimiz biata Şeytandan önce Ve ölünce Kim ağlar Ve bu hâl kimi bağlar Analarımızdan başka |
Bilemedim
Ey sevdiğim bilemedim Kimseye diş bilemedim Takdir Allah’ındır ama Kusurumu bilemedim Ey sevdiğim bilemedim |
Bilir misin Sen
Halepçe, Filistin, şimdi Felluce Kızardı gökyüzü vuruldu gece Döküldü dilden bir sözcük bir hece Hak demek ne demek bilir misin sen Sen kavganın bittiği yerde misin Sen baharın yittiği yerde misin Evlere bombalar düşüyor mu orda Çocuklar annesiz üşüyor mu orda Yıkıldı barajlar, göründü seller Ağlıyor kâinat, susarken diller Utansın duaya kalkmayan eller Çaresiz kalmayı bilir misin sen Sen kavganın bittiği yerde misin Sen baharın yittiği yerde misin Zâlimler babanı vuruyor mu orda Çiçekler sevgisiz kuruyor mu orda |
Biliyon mu?
Buraları daha önce Görmediydim biliyon mu? Bahçeden hiç taze gonca Dermediydim biliyon mu? Param yok ki bilet alam Gelip edem iki kelam Hiç yürekten dosta selam Vermediydim biliyon mu? Alışmışım hep yaslara Hasretim güzel seslere Böylesine hoş hislere Ermediydim biliyon mu? |
Bilmem
Kin dolu gözlerle baksam anıza Yerine goncalar biter mi bilmem Dökmeye sel gibi Kızıl Denize Ağlasam gözyaşım yeter mi bilmem Sarıdan nasipli kuru bedenler Sarmış dört yanımı susar nedenler El açıp güneşe şükür edenler Doğruyu yanlışa iter mi bilmem Deseler şifadır var Urallar’a Binip de giderdim yönsüz sallara Bülbüller yalvaran naçar dallara Konup da aşk ile öter mi bilmem Hey Hak! Neden hep titriyor elim Bilmiyor sebebin ne pir ne alim Acaba gönlümü daraltan halim Hapsolmuş halleden beter mi bilmem |
Bir Âkif ki
(Merhum Mehmed Âkif Ersoy’a lise yıllarımda yazdığım ve bana yetişkinler kategorisinde Adana birinciliği getiren biricik şiirim... Düzeltilecek çokyer var ama, o günün heyecanının anısına, olduğu gibi yazıyorum...) Her sözcüğü nakış nakış kilimdir, Dedi; daim düşündüren dilimdir, Ağartan saçların müspet ilimdir. Okuyanı diyar diyar gezdiren... Bir Akif ki tarihe nam yazdıran. Kalem tutan elindeki nasırda, Duygulara semer vuran asırda, Ulaşılmaz oldu akılda sırda. Bilmeyene bilinmezi çözdüren... Bir Akif ki tarihe nam yazdıran. Yüreğinden kan damlarken derinden, Bütün kalpler buz kesilmiş serinden, Vurdu kalem,oynadı yer yerinden. Dağlar dürüp nehirleri azdıran... Bir Akif ki tarihe nam yazdıran. Yağmurunda,rüzgarında,karında, Şerefinde,namusunda,arında, Dünkü satır gizlidir her yarında. Kötülüğün büyüsünü bozduran... Bir Akif ki tarihe nam yazdıran. Şehadeti mühür misali vuran, Davasına giden yolda dik duran, Fikrinin kaynağı Hazret-i Kur’an. İman ile nur gemisi yüzdüren... Bir Akif ki tarihe nam yazdıran. |
Bir Ayrılık Risâlesi (Otogar)
Otogar Bir ayrılık risâlesi Binlerce öfke Binlerce hüzün Binlerce çaresizlik Ve binlerce galon gözyaşı taşır bağrında Ne gelen ne de giden Kalanlardır gerçek yalnızlar Hiç eksilmez sallanan eller Nöbet değiştirip dururlar Göstererek avuç içlerini sevdiklerine Bir sağa bir sola Yavaş yavaş sallarlar Sanki gidişler de yavaşlayacakmış gibi Avuç içlerinde son hatıralar görünür gurbet yolcusuna Gidene sıla Kalana hasret kokan Gönülsüz eller Otogar Anayı oğuldan Cânânı candan ayıran Ne depremde yıkılır Ne de yenisi yapılır Ayrılıklara inat Bir acı hatıralar kutusudur Yirmibeş sene sonra gelip Yaşayalım diye Aynı hüzünleri İşte ayrılık vakti Içerde infaz saatini bekliyor yolcular Sessizce Artık arada bir parmak kalınlığında cam pencereler var Mahpus demiri gibi soğuk Ama ondan daha zalim Hiçbirşey duymadan Yalnız görürsün Sanki gözlerini silerek el sallayanları görmek Hafifletecekmiş gibi Yüreklere bağlanan Bir tonluk demiri Mahpus demirinden zalim Konuşturmayan pencereler İşte o an En dilsizi bile bülbül kesilir Çünkü şehadet parmağıyla önce gideni Sonra da kalbini göstermek Ben seni çok seviyorum tamam mı Demekten çook daha kolaydır Dün düz yolu tarif edemeyen Ogün methiyeler düzer titreyen elleriyle Neler anlatır neler Tam bir dakikada Otogarda En dilsizi bile Bülbül kesilir son dakikada Uzaklara bakarak sustuğu son saatlere inat Bir de gidene bak Ağladığını anlamasınlar diye Gözyaşlarını da silemiyor Hasreti arada hapseden Bir parmak kalınlığındaki Pencereye güveniyor Kıpkırmızı gözlerle izliyor el işaretlerini Yarım yamalak anlayarak Hadi gidin artık, diye Içinden geçirir Ama içine atar Susar Kıpkırmızı gözlerden akan damlalar Süzülür dudak kenarından Ve damlar çeneden aşağı Ama gene otobüsün içine düşer gözyaşı Onu da bırakmaz otogar Bir ayrılık risâlesi okunur Dalgın gözlerden |
Bir Ben Duymadım
Senin adındı vuran dağlara... Aynı heybetle dönerken geriye... Kuşlar duydu, Kurtlar duydu, Çoban duydu, O duydu, Bu duydu, Bir sen duymadın... Leyla Mecnun'a 'seni seviyorum' dedi, geç de olsa. Şirin Ferhat'a, Sâliha Memed'e, Handan Halil'e, ve hattâ Yumak Tekir'e; 'seni seviyorum' dedi, zor da olsa. Bir sen demedin... |
Bir Dakika
Seninle bir dakika... Ölmek gibi, bir dakikalığına... Alıp dünyayı karşına, Şöyle seslenmek; 'Pardon, bir dakika bekler misiniz? ' |
Bir Garip Çınar
Asırlardır ağlamışım,kurumadı göz pınarım Toprağa bel bağlamışım,ak sakallı bir çınarım Dalım yapraklarım gökte,hep öylece bekledim ben Bir tek derman yoktur kökte,aylara ay ekledim ben Bedenimde yara izi,ölüyorum soluksuzum Yüce Rabbim koru bizi,kupkuruyum oluksuzum Bilmiyorum nedir çare,güneş görmez oldu yüzüm Çatlıyorum kare kare,artık ne yaz ne de güzüm Bir tek katre merhem derde,o da benden çok uzakta Ne gökteyim ne de yerde,bir ayağım bin tuzakta Kar fırtına sonra boran,beni yerden yere vurdu Sahipsizim yoktur soran,dört dönüyor çakal kurdu Haram olsun hakkım varsa,bu dünyada son sözümdür Toprak gönlümdeki yarsa,bir tek kavuşmak çözümdür Gözlerime dokun son kez,o kapkara bakışlarla Örttü beni beyaz bir bez,uğurlandım alkışlarla |
Bir Hâl Oldum
Fasıl döndüm bilemedim Birey oldum ahâl oldum Nasıl söndüm bilemedim Özlemekten bir hâl oldum |
Bir Kere Gülemez misin?
Cânânım derdinden bülbüller ağlar Bir kere yanıma gelemez misin İstemem yerinde kalsın tüm dağlar Kalpteki perdeyi delemez misin Yıkılmaz sandığım binâ yıkıldı Kalbime ateşten yâre çakıldı Gözümden bir damla katre süzüldü Zülfünle okşayıp silenmez misin Sevdiğim gel ortak olma sızıma Rastlamaz gözlerin gayrı izime Râzıyım bir ömür bakma yüzüme Yalnızca bir kere gülemez misin |
Bir Kuruşum Bile Yok, Yine de Sever misin Beni
Gülerim vücûdumu ateşle dağlasan... Ölürüm ağlasan... ve Hayâl bile edemem öldüğünü... Pırlantalar almak isterdim sana sayamayacağın kadar Ve altın kolyeler, küpeler, kemerler, taçlar Ve gümüşler, işlenmiş, pullanmış ve her puluna ismin yazılmış, tek tek Ve elmaslar, ve akikler, ve mercanlar, ve... ve... ama... Bir kuruşum bile yok inan! O yüzden şiirler yazdım sana destelerce İçinde sen vardın olabilidiğince Gözlerin vardı gözlerimi alamadığım Kirpiklerin vardı sahraya bedel Ve gerdanın, değerli taşlarla dokuyamadığım gerdanın Gerdanın vardı... Sonra bir çöl vardı (yok aslında) Sonra bir zâlim vardı (peh, dokunamaz bile) Bir de... Ayrılık vardı... Hepsini yaşadım, hepsini hissettim, güldüm, ağladım, sustum, bağırdım, düştüm, koştum... Sonra kalemime anlattım bir bir... Dinlemek istersen; önünde duruyor deste deste... Paketlemek isterdim onları, sonra altın yaldızlarla adını yazmak bir kâğıda... Sonra bir nazar boncuğu iliştirmek kenarına... Sonra... sonra... ama... Bir kuruşum bile yok inan! Bilmiyorum yeter mi sana; iki kelime, bir damla yaş... Bilmiyorum titrer mi gözbebeğin okurken, benim hıçkırarak yazdığım yerde... Bilmiyorum sever misin... Bilmiyorum ister misin, tekrar anlatayım sana... Tekrar söyleyeyim sevdiğimi, dilim alışsın... Tekrar hıçkırayım, damlasın cümlelerimin sonuna, nokta yerine... Tekrar kurtarayım seni zâlimin sevgisiz ellerinden... Tekrar kaçırayım seni yaylalara, sahra çöllerinden... Tekrar güller toplayayım 'senin için, senin yanaklarından'... Ve tekrar özleyeyim... Ve yanayım... Bilmiyorum ister misin, tekrar seveyim seni, Yüreğim alışsın... Bilmiyorum yeter mi sana; iki kelime, bir damla yaş... Ama inan ki, okusan yeter benim için... Titremese de gözbebeğin, Sevmesen de bir tek kelimesini, İstemesen de tekrar yazayım sana, Bir kez, bir kez okusan yeter bana... Sevmesen de, sevdiğimi bilsen, Yeter bana... İnan ki yeter... İnan ki... Gülerim vücûdumu ateşle dağlasan... Ölürüm ağlasan... ve Hayâl bile edemem öldüğünü... Bunu bil yeter... |
Bire Üç
Ey oğlum ağlama, ağlatma beni Bilirsin, bu düzen değildir yeni Topraktır nihâyet varacağın yer Üç karış boyudur, bir karış eni |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:43 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.