![]() |
Dizelerimi hissetmiyorsun IV
çok yalın oldukça yalın sadece, seni seviyorum demek gibi masada niye ekmek yok der gibi kendini seyrederken bir de ayağımı uzatacağım bir “şey” yok der gibi elindeki parmağın yeni boyandı boyanmakla kalmadın ben kazanacağım der gibi kırıldın, kırıldığında sayıkladın, sayıkladığında güçlendiğin gibi sana bir cümle sundum yabancı bir dil gibi ne satır araların var ne satır aralarını anladın hissetmiyorsun… Cumhur Boratav |
Dizelerimi Hissetmiyorsun V (Gece Öteki Yüzümü Söyledi)
gece öteki yüzümü söyledi. kaldırıma düşmüş yüzüm aydınlandı ayın ışığıyla ve kanımın yere akmasıyla artan susuzluğum yaşamı hissettirdi bana uykum, sürekli beni çağıran uykum, kaldırımlarımdan yatağıma taşıdı beni -gecenin düşünde bir şeyi iki kere yaşayamaz insan bir şeyi iki kere göremezsin kafanı döndürüp yeniden baktığında biçim değiştirmiştir yaşayan- düşüm gecenin düşüne karıştı değişti gece boyunca ve her şey değişti, nasıl bir ışık gözlerime değecek yarın nasıl bir bir şey kalkacak esneyerek yanımdan, kollarını açarak gerinen gövdem, yeni bir uçurumdan bakarak nasıl bir boşluğu yaratacak her şey kaldırımın kenarında… her şey alnımdan, düşüncemden sızan bir kaldırımın kenarı zaman, beni yatağıma taşıdıkları zaman düşümü görüyorum not: bu notu sana yazıyorum ama bilmiyorsun ışık ve gece değişiyor aynı kalmak istiyorum ama farkına varamadan değiştim, değişiyorum ellerim bile bir ahtopot gibi sekiz bacaklı oldu ben tek bacaklı oldum sen tek bacaklısın.. (hissetmiyorsun) Cumhur Boratav |
Dizelerimi Hissetmiyorsun VI (Gen Bencildir*) **
*Richard Dawkins'in Gen Bencildir (Selfish Gene) kitabını okudunız mu? **Dostum Haldun Hakman'a Gün ışığının keskin kenarını Bilediği günlerdi Aslında zaman gün değildi Boştu O sıralar Sen bir hiç bile değildin Fazla sıcak Ve fazla soğuktun Buradan baktığımda karanlıktın Benim noktacık gölgem Su ve ışık, işte sen bundan doğdun Kendine sarmalanmamıştın bile daha Hapşırmak ya da burnunu silmek Heyecanlanmak, sevişmek Uzak biçimlerdi bunlar Yapacak bir şeyin yoktu, Amaç Varmak istediğin yer Hepsi hepsi bir rastlantının keskin kenarı Belki de bir olasılık Hani olabilme olasılığı Yaşamda kalabilmek bir bencillikti Çoğalmak bir yoketme Bencil olmadan ben olamazdın Sana bir sır İnsan olacağını bilmiyordun aslında Sen en bencil olasılıktın Artık ne fazla sıcaksın Ne de fazla soğuk, ama derini ve kaslarını Kemiklerini Üstünden sıyırarak bak Noktacıklarındaki gün ışığı hala keskin İçindeki küçük su hala dansediyor onunla Hala kaynıyorsun Ve sen Hala daha bir rastlantısın (Hissetmiyorsun) Cumhur Boratav |
Dizelerimi hissetmyorsun II
gözyaşlarım açıklayamaz seni; benden anlamlı sözler bekliyorsun onlar da açıklayamaz! kaldırımın kenarında durup bir an şu mazotla ışıltılanmış su birikintisine basmam açıklayamaz seni. otobüste sabah giderken yanımdakinin yüzüne astığım aynam ve indiğimde adımlarıma karışan şu mini etekli kızın yatağıma taşıdığım bacakları: bugün sinemaya gittim,gördüğüm film her akşam ev yolunda karanlıkta önüme düşen şu güleryüzlü adam -biliyor musun oyumu ona vereceğim- -ama- yine de açıklayamaz seni. sen orada,ben burada birbirine ulaşması olanaksız iki hızdayız şimdi hiç düşünme açıklayamazsın ne yapsan beni. Cumhur Boratav |
Dokunamayacağım Bile Tenine
sana ille de böyle ol diyemem belki de çaresizimdir ben öyle olduğum için belki de hissedilmek için senden bu isteğim belki de olup biteni anladığım için sana anlamıyorsun da demeyeceğim huzursuzlanırsın sonra kendimi tanıyorum huzursuzluğunu daha da artırmayı denerim sonra hayır bunu isterim sadece uykunda yanına kıvrılabilmek sadece bu, senin üstüne yağan pus kardeş yapacak bizi belki de sevgili terlemiş bir sevişme dudağına gömdüğüm pustan öğrendiğim bir gülümseme oysa dokunamayacağım bile tenine Cumhur Boratav |
Duvarların Hep Aynı Renkte Seslendi
kim tanıyabilir.. duvarların aynı renkteydi, aynı renkte seslendi sana kim tanıyabilir... ayrıntılarında o kadar iyi biliyordun ki saklanmayı.. bana sadece bir esinti, cama seslendiğin bir kucaklama (elim ustalığını niye anlatıyor ki bugün günışığı herzamanki gibi ateşe yakınlığın ondan olmalı aynı yerdesin, zaman, kaybolduğun zaman) (bulmacayı çözen yapanla aynı kavşakta.. kim tanıyabilir bir cam sanatçısını kim hisseder? ..) Cumhur Boratav |
Düşten Kaçan Uzun Uykusu İçin
uykusunda soluğu sıklaşmıştı duvar,yılansı bir görünümde kıvrılarak ona arkasını dönüverdi ve sonra gece, gündüzde başlayan uykusuna hiç bir günü saymadan ansızın giriverdi pencerenin baktığı meydan soğudu kuşlar gürültüyle çatılara uçtular hiç bir ayak sesi rahatsız etmedi ve gözkapaklarında titreyen düşü uyanmaya kaçana dek kovaladı onu Cumhur Boratav |
Ete Batan Tırnak
hiç de öyle bir dönemimde değilim yani biraz romantik biraz hırçın ve haşin su akıp gidiyor koltuğumdan ayak bileklerim masanın altında sıkıntılı, pişik yapmış bir dert gibi bakıyor bir surata, yani biraz pişkin çokça bıkmış gibi mum ışığım, bir yağ gibi eritiyor kendini, birkaç dizene vurulmak, yağ gibi eritiyor hareketlenemiyorum, beni sen yapman gerekiyordu, yaptın biraz kırılacak cam eşya çokça dolaplara itilmiş bir kitap biraz yarı erkek yarı kadın ve sadece bir mum ışığı gücünde yanımda yanan mum ışığım saydamlaştım kırılırken bir yabancı ekmeği yazmıştı sanki ekmekmiş gibi -ve ne yaman bir yalancıydı peteklerinin arasından sıcak damlıyordu yeni yıkanmış elinde kahve ve konyağı- tırnak ete geçtiğinde, tırnak makası kırılganlığında bir erkek kırılganlığında bir kadın yeter ki içine alıp içine girip onunla uyansın gün ışığı kırılganlığında gece onunla uyusun -gecenin sana sunduğu düşünü uyardım- Cumhur Boratav |
Feridun Nevzat Unan için -Dizelerimi hissetmiyorsun III-
ışıklar kararmadan önceki son replik dışardan ve üstünden kendine bakıyorsun, burun deliklerin gölgeliklerin arkasından sahneye uzanıyor sadece saçmalıyorsun, her şeyi unuttun 'Ooo, karanlığı görüyorum burada ve o birazdan üstümden size ulaşacak ne güzel sizin sayıklamalarınızdaydım ve unuttum kırıtarak ayrılmalıyım sahneden yarı güldürmeli, yarı anlamlandırmalı çokca oynamalıyım çünkü unuttum herşeyinizi, hem de çokca hem de zevkle hem de utanmadım' 'Ooo, sahnenin çok uzağından girmiştim son sözlerim unutturmuş size kapılarak gelmiştim, ışıklar çoktan yanmıştı, duşa girer gibi atılmıştım oraya, bacaklarımın gerginliği ağrıdan inildeyerek saklamıştı kendini kuğu boynu görüntülerine' evet böyle... olmuştu, oluyor.. anlamayacaklar bir şairin şiirinin neden yasaklandığını... umursamayacaklar... hissetmiyorsun.. Cumhur Boratav |
Geldiğini Yazamıyorum
geldiğini yazamıyorum bir türlü uzanamıyorum ışığının altındaki gölgene, dokunamıyorum kelebek kanadı kırılganlığı aynı hırçın sular yazsam insan dolardı kağıdım, hepsi sen gülümsemeli, hepsi birinden çıkmış gibi her biri için bir kalem geldiğini yazamıyorum bir türlü daha hüzünlü oluyor daha fazla hiç sevinemedim daha fazla yumuşak, daha beni sever gibi her gidişin aynı hırçın sular Cumhur Boratav |
Gülümse -paradoks şiirimsi-
içimde bir yerimde benden gizlenen kırılganlığımı hissettiğinde kışkırıveriyor içindeki o hep hissetmek istediğin kendini büyükseme beni incitmek seni besliyor krılganlığımı hissetmen senin kırılganlığını saklıyor senden ve ağzının iki yana çekilmesiyle görünen dişlerinin anlamı: bir gülümseme bende gördüğün kırılgan sana ait gülümse Cumhur Boratav |
Gülümsesin ve Kimseler Bilmesin
ne kadar uzak dinlenen masa yanıbaşında bir insan yüzü gibi duran çatlak vazo örtüsü sıyrılmış duvarlar çıplak ve çırılçıplak koltukların kenarını kavramış senin ellerini andıran ellerin odanda gözlerine giren güneş sıcaklığı dizlerine kadar uzanmış yaslamış başını derin saçlarını siyahlaştırıp uzak dudaklarıyla seni kucaklayarak ve ellerini alarak arasına ellerinin böyle bir şey yaşamadın sen bulutun senin üstüne yaslanması bu kesilen ağacın damarlarından akan su, keskin yere inildeyerek düşen ses yana eğilen gökyüzü senden koparılan nem çatırdayarak kırılarak kendi gövdende sakin bir suya yüzmeye gider gibi duran ayak izlerin sigaran çoktan ıslanmış - düş yatağından usulca hissetmesin yastığın gün ışığı her zamanki sen sandığı yere gelsin ve uzat elini karanlığa yatağın altındaki orada saklanan çocuğa- gülümsesin ve kimseler bilmesin Cumhur Boratav |
Güz Yaşamını Terkettin
güz yaşamını terketti bedenim sen yaprakların sararması gibi ağladın ağladım soğuk, keskin bir diken gibi kesiyor anımsadıkça seni o kadar alçak ki bulutlar üstümde gezinen karanlık bir kuyu kadar derin senin kadar yapışkan unutmamı engelleyen bir ses artık içimde seslendiğim bir kış hiç bir şeyi sevmeyen bir sevgin yalnızsın güz yaşamını terkettin kış, seninle Cumhur Boratav |
Hani Hoşuma Gitmiyor da Değil
çok öfkeliyim öfkelenirim işte bazen aslında sen tanımak istemezdin hiç beni bu zamanlarımda sen kırlangıcı ve serçeyi severdin hem de çok kırlangıç ovalarına dönüşürdüm ben de kızgınlığımda ya da serçe ovalarına ovaları da ben severdim oysa sadece bir damla nereden sızarsa sızsın kendi kokumdan hoşlanmadığım anlarda bu mevsimde tozu fazlasıyla yutmuş bir damla, evet öyleyim hatta kanatarak kabuğundan başını uzatan topraktan kızgın buharıyla homurdanarak yükselen bir öfke ve kendime değdiğim anda sertleşerek ve acı içinde sıçrayarak üstelik beni parçaladığını bilmeden yüreğime bir pıhtı gibi saplandığını hissetmeden üstelik üstelik saklandığın köşede hiç beklemediğin anda seni vuaracak kadar sersem bir kurşun gibi hatta sonra sana sarılıp ağlayacak kadar sarsak bir darbe, evet öyleyim ama artık kimin umurunda belki bir tek senin aslında öfkemi yazmak istiyorum sadece ve ne zaman öfkemi yazacağım diye otursam bir şey kırıyor ellerimi tutuklananarak seni yazıyorum hani hoşuma da gitmiyor değil Cumhur Boratav |
Hiç Olmadığın Birine Düşmektesin
1. -bir ses: saatin geldi! benim sesim. evet sanırım sıra bana geldi - hazırım vücuduma yapışacak her şeye bir duvar gibi hazırlandım buna -bir korku hissetmiyorum, hissettiğm bir kuyuya atılır gibi bir koku, küf sesi- -bağırabilsem- 2. (dur… neredesin?) hiç bir kadının önünde çıplak değildim bu kadar bir yerde olduğuma inanmıyorum 3. (dur… neredesin?) (onların ünündeyim, çırılçıplak… soğuk bir titremeyle sallanıyor hayalarım. gözlerim öfkeyle kıpırdanıyor: ne yaparlarsa yapsınlar, gövdem benim değil. bir çöp torbasına koydum onu, tam boğazımdan ağzını iple büzerek, içimde hayalarımı ısırarak gezen bir lağım faresi, içimde çırılçıplak) bir kadının önünde bile çıplak değildim bu kadar (artık çok kırılgan olacaksın. keskin bir kenar bulup kanatacak seni kırılganlığın. sivri uçlara dönüştüreceksin tahtalarını, bir masaya oturduğunda. kusmuğun üstüne dökülecek. içerdeki başka bir sesin derisinde bir çığlıkla değecek kulaklarına sönmekte olan bir izmaritin dumanı. burnunda farklı bir koku, burnun duymayacak. çırılçıplak) 4. bir kadının önünde bile bu kadar çıplak olmadım şimdiye kadar -yağmur bulutunun yere eğilmesi gibi değiyorum nemimle sana nasılsın der gibi gülümseyerek başını omzuma yatırır gibi orada değilsin ne yapsam sana- (dur… neredesin?) bir kuyuya düşüyorsun duvarlarına çarparak duvarlarda çınıldıyan bir ses suya düşene kadar damlatılıyorsun 5. (bir sülük gibi yapıştı çınıldayan koku, yağmurun yere düşmeyen sesi. kıımıldayamayan gölgen hücrenin tavanında. korku… korkunun tuğlalara çarparak düşmesi.) hiç bu kadar çıplak olmadın önünde hiç bir insanın hiç bu kadar çıplak düşmektesin sonunu hissetmediğin bir kuyuya duyguların kırılmakta kendi çeperlerine çarptıkça hiç olmadığın birine düşmektesin Cumhur Boratav |
Islak
yağmur birden başladı, biliyorsun kaçarken soluğumuz ıslandı ve bakışların yumuşak damlalarla kirpiklerinin arasından gözlerime değdi, neredesin? çığlıklar atarak düşüyoruz üstümüze ıslak,.. ıslak.. tenlerimizden ayırtedemediğiz kadar ıslak tanıdık bir kokuyu getirecek kadar ıslak bakışların bir su gibi akıyor bir yağmur damlası bakışların.. ah biliyorsun.. biliyorsun işte… iki gölge yağmurun altında aldırmadan ıslak, ıslak, ıslak… Cumhur Boratav |
İnce Bir Çizgi Kabuğunda
önce bıçak, sonra ince bir çizgi kabuğunun aralarına.. soyulmaya hazırsın, parmakların içine sokulmasına. derin bir soluk aldın hoşlanma ve tedirginlik.. (sıkılıyorsun, zaman geç, bir ses, zaman dişlerinde ölüyor biraz kırık) zaman öldü, bir sessizlik.. Cumhur Boratav |
İşte Bitirdim, Fısıldıyorum
Ne zaman dökülecek Akşamları uykunu hapseden öfken -işte başladım fısıldıyorum- Gece bitmeden Hisset Kızıl rengi bir toprak olacak avuçlarında, Erimiş, sıcak Öfkelenir gibi sık Ete susamış gibi seviş Terinle, açılmış gözbebeklerinle İçinden kopan sese karışarak Biçimsiz bir düş yarat Zaman bitti artık Artık nisan yağmurlarında Yıkanamazsın -işte bitirdim, fısıldıyorum- Cumhur Boratav |
Karanlığına İn
alt katında oturan karanlığına in seni kırdığımda, ben oradayım içindeyim, kendine bile hissettirmediğin öfkenin artık başkaldırma zamanın Cumhur Boratav |
Kasaysum Soeri (Edepli Şiir)
kasaysum soeri* (edepli şiir) ** *bu şiir 'cumhurca' yazılmıştır; cumhurca 1985 yılında nevşehir kazıları sırasında cumhur boratav tarafından bulunmuş ve deşifre edilmiştir. Sözlük altta yer almaktadır. **bu şiire feridun nevzat unan'ın 'torun sözü' isimli şiiri ilham kaynağı olmuştur sonradan eklenen önemli not: Yabancı dilde -yani cumhurca- yazılmış bu şiirdeki kimi sözcükler Türkçe'de argo sözcüklere karşılık gelmektedir; sitede Türkçe argo sözcüklerin şiir içinde yer alma özgürlüğü bulunmadığı için şiirin tam Türkçe çevirisi verilememektedir. damsar so kasaysum soeri so i so, naran kimsar kir dar, kir sar sere osmanli, nar badar nar fakar nar seremeli ir kasaysum soeri dar i sar naran sem sokar kimsar sokarin fakar naran osmanli kic damsarin kasaysum soeri ir soeri kic koyarsum cuk osmanli kic kasaysum, kasaysum ir soeri sözlük: kasay: edepli olmak kasaysum: edepli soeri: şiir damsar: yazacağım so: sana i: ve Naran: içinde Kimsar: yer almayacak Kir: bir Dar: küfür Sar: argo Sere: ile Osmanli: osmanlı Nar: ne Badar: pezevenk Fakar: göt Seremeli: oğlancılık ir: olmalı sem: yoktur sokar: hicvetmek sokarin: hicivli kic: sadece damsarin: yazacaksın koyar: methiye düzmek koyarsum: methiyeli cuk: için Cumhur Boratav |
Kaynayan Su
gidiyorum kendime ıslanmayı aldım bir elime kaynayan bir su, sıcak karnım açılmış ve elin değmiş içime yüzüme yağan yağmur sığdı diğerine hazzın benim içimdeki titrek dili ve izin verdi hep ona turuncu yağmurluğum gülümseyerek oynaşan gökkuşağının uyanacak öfkesine aslında kusmalıyım herşeyden çok yaşamsa bir duygudur açılarak uzanan parmaklarının arasından süzülen bir soluk -senin soluğun- kusmalıyım aslında herşeyden çok -esniyorsun yatağında kalkıp perdeyi açıyorsun gökkuşağı giriyor seni yaşatırcasına hepsi hepsi bir yağmur- bir eline ıslaklığın değiyor ışıkta kırılmış senin halin utangaçlığın, ayıplanmışlığın diğerine değdirip parmağını kustuğun boynundaki benim nefesim gidiyorum kendime her elimde bir başka sen diğerlerimde senin kadar kırılma kaynayan su Cumhur Boratav |
Kendi Bulutun Olacaksın
göğün kırıltısı uyanacak bir gün kırılganlığına benzer bir kırıltı bir ağaç yaprağından düşen umursanmayan bir toprak taneciği karanlığına ölümün aydınlığını saçarak berrak bir su kadar masum kırılacak bir gün kendisi gibi bir kırıltı hiç girilmemiş bir mağaranın duvarlarına değer gibi hissedecek ellerin seni açıklayacak bir anlam o kadar keşfetmiş o kadar hissetmiş yeniden olmuş ne olduğunu bilmemiş kırılmış, o kadar bacakların terleyerek akacak anlamsız, senden kaybolan su yerçekimi içecek seni aldırmayarak korkuna bir kitabın sayfasında bir ayraç kıvrılması bir çizgiyle alıkonulmuş satır içi bir açıklama kendin -kendi ışığının altında kavrulan bedenine ne söyler yaratılışın- sen uykuda kal göğün kırıltısı uyanacak bir gün senin hiç sevmediğin bulutun olacaksın Cumhur Boratav |
Kendinle dalga geçebilir misin?
hey cumhur hey benim deli tanrım, yarım akılla yarım sapıttım tam akıl verseydin ya şu bana ne güzel tamlıkla sapıtırdım Cumhur Boratav |
Kırılarak Renklerine Ayrılan
bırak koltuğunun altından ayaklarına sürünerek geçen her yaratık bırak kendi içinde çırpınan her kırılganlık çıkarak kendi merdiveninden bırak toz tutan her yaprak kendi dalında ıslanarak bırak yaşasın bırak -ne kadar güzel kırılarak renklerine ayrılan gökkuşağı ne güzel kabukların çatlaması- Cumhur Boratav |
Kırmızısın
-Gel ve gör* Gözlerini algılayan yerinde- Bir suyun altındasın. bu yukardan dökülen güçlü bir “şey“ diye uyarıyor kafandan gelen kemik sesi ama sen durgun ve umursamazsın durgun ve umursamaz -şimdi algılayabileceğin yerdesin- önce koku tanımadığın bir koku yani bilmediğin bir görüntüdesin -göz kameran hızla yaklaşmalı.. önce kırmızı.. kırmızı açılıyor, kameran dışa çekilirken.. sen koşturan görüntülerdesin.. oysa biri sana eğiliyor, başı yana yatarak eğiliyor.. hayır başı zaten eğik.. hayır eğik olan sensin.. yanındaki bir çocuğun iniltisini hissediyorsun.. ses yok artık sadece hissedebiliyorsun.. bir diğeri çocuğa yaklaşmakta.. hissediyorsun.. başka biri.. hayır aynı kişi.. başka biri.. karıştırdın.. artık karıştırıyorsun.. çocuğu kucağına alıyor..hissediyorsun.. çocuğun başı arkaya inanılmaz sarkıyor.. hissediyorsun.. çocuk kırmızı.. sen kırmızısın.. elin betondaki senden sızan sıvıda.. hissediyorsun.. hissediyorsun.. - derinliğe güven derinliğe güven kendi derinliğine -psikolojik…o sensin…ve boynunda açılan çiziğin derinliğine.. güven…o da sensin.. yeterince kırmızısın.. – uzaklaşsan da sende kalacak kadar derin üstelik ve hala kesik sallanıyorsun ve hisset –artık sadece bunu yapabilirsin- sallanan sen değilsin sen kesiksin kırmızısın durgun ve umursamazsın durgun ve umursamaz suyun altındasın kırmızısın *Gel ve Gör filmini bilir misiniz? Cumhur Boratav |
Merhabam, Canım
sarımsı, sarı bile değil ne bir renk ne de bir sen ama benim de hakkım bazen dalga geçmek sokağın başındayım sadece tükrüğümü yere boşaltarak ve kıvırtarak kalçalarımı kimseye görünmemenin zevkini tadıyorum sadece ve başımın üstünde mavi görünen şeye değemeyecek kadar sokak davranıyorum yani sarı davranıyorum yani sarımsı yani renksiz ve bir gem sıkıştırıyor benim dudaklarımla yerinden sıçrayan dişlerimi merhabam, pırıltıyı veren sensin onlara deniz köpüklerini bir fahişe, bir kadın benim bacaklarımı titreten koku dolu şalını yüzüme sürten, bir sürtük, bir kadın -konuşurken bir mum yaktım ve o şalını çıkardı sonra ne varsa onu- merhabam bir tanem, fahişem -koskocaman bir masanın başında serseriliğim göğüslerinle kocaman iki elini yaslayarak kıvırtarak kalçalarını tam da istediğim gibi dansetti dansettin- merhabam etim benim -elin yanağımda, kendinden yükselen bir su gibi kırılarak döküldün- merhabam, ne yapsan, ben iki büklüm uyarım sana, fransız balkonumdan memelerim uzar, erkek sütü salgılarım onlardan yer beton, çatlamışımdır ayrık otları aralamıştır beni, aralayıp itmiştir kendimi oysa sırf sen istedin diye sönmeye yüz tuttu derin soluğunla ve artık sokakta ince bir ateş kokusu sokakta yerdeki tükrüğüme yapışan lastiği düşmüş topuk sesi tahtası inciniyor lastiksiz ses, düşüyormuşum gibi çınlıyor -bir renge bürünüyorum bir sarıyım belki belki de sarımsı oysa sokak başındayım sadece ve başımın üstünde mavi görünen şeye değemeyecek kadar sokak ve bazen dalga geçmek benim hakkım bir zevkteyim- merhabam, canım.. Cumhur Boratav |
Ne Çok Benziyorum
kaçmıştım kentin adını bilmiyorum senin gülümsemeni duydum elinde bir portakalla kolunu sallıyordun bana uzaktan -ne çok severdin portakalı- konuştun 'yeni bir şey yapıyorum', diyordun 've ona ne çok benziyorsun' ne çok benziyorum değil mi ve ne kadar uzağım sevinç gamze oldu yine ağzının kenarında -evet dedim içimden ona ne çok benziyorsun- gülümsedin yeni olan ne diye sormadım biri seslendi ince bir dal gibi esnedin gitmen gerkiyordu, gittin gözlerinde bir şaşkınlık vardı yine de 'ona ne çok benziyorsun' ne çok benziyorum değil mi ve ne kadar uzağım ne çok benziyorsun Cumhur Boratav |
Ne Çok Yaşamışsın
sevdiğin yerde olmanı isterim salkım söğütün tohumlarını üstüne saçtığı gölgede; çay saatidir, masa kurulmuş, peynir ve zeytin de vardır üstelik insanlar uzanmıştır elleriyle masa bir insandır ılık bir yayla kokusu seninle beraberdir, dirseklerini dayarsın firezlerden yükselen yanık rengine batmakta olan güneş çok yakındır ve tırmanmaktan hoşladığın patikalara bakıp hissedersin, orada değilsin artık uzağa gittiğin yerdesin yaşadıkların arkandaki bir gökkuşağı, kafanı geriye her döndürüşünde görüyorsun, bulut aşağılara uzanan bir nemle yaşadığın yere sarkmış yüzün sırılsıklam ne çok yaşamışsın hala daha tohumlar yapışıyor geçmişine Cumhur Boratav |
Ne Güzel Yaşadın
ne kadar güzel yaşadın göğsünde çuval ipliğinin izi ne güzel yaşadın ayaklarının altında yerin sertliğine benzeyen çuval ne güzel yaşadın göğsüne hapsedilmiş çuvalda gezinen lağım faresi ayaklarının altında, biraz daha yukarda daha yukarda ne güzel yaşadın ısırığı hayalarındaki belinde senden izinsiz açılan deliği sen artık insan değilsin hiç bir şey insan olduğunu söyleyemez karnında değil belindeki bir göbek deliği bir fare ısırığı acının ruhuna sorduğu yer bunu hiç bir şey anlatamaz bir insan değilsin artık ne güzel yaşadın içinde gezinen bir lağım faresi gezinen içindeki ne güzel yaşadın -haksızlık- Cumhur Boratav |
Ne Zor Soruların Var Senin
hiç böyle olmasını istememiştim ama hep böyleydim, hırçındım, böyle olduğum için damlıyordu terim burnumun ucundan dilimde tuz ve ateş evet hoyrattım, ateşliydim kasıklarımda pişen kokum dudaklarıma kadar yayılıyordu seni yaslayıp karanlığına, dilimde ne varsa bulaştırıyordum ve göğüs uçlarım dikleşiyordu hırçınlıktan sanki seni arzular gibi orada bile değildim oysa bir damla düşüyordum yaprağının ucundan kendi sesime bile benzeyemeden bir karaltı gibi damlıyordum, damlayıp parçalanıyordum boşluk gibi bir açıklık giderek ben olan boşluk gibi bir açıklık. kokum.. ateşe benzeyen hıçınlığım kimindi onlar ne zaman kayboldum peki ne olacak şimdi ne olmalıyım belki gecenin nemiyle kızışan bacakların olmalıyım dudakların gittikçe kırmızılaşıyor tenin tatlı bir esinti gibi durulaştı belki artık sokulduğunda beni okşayan uzun ve siyah kirpiklerin olmalıyım belki -senin ne zor soruların var- Cumhur Boratav |
Neden Hissetmediğim Yerde Oldun
neden hissetmediğim yerde oldun şair hüznü sever değil mi, tek bu yüzden ama sen şair olduğumu bilmiyordun ki Cumhur Boratav |
Nereye çarparsam oraya
bırakıyorum sıçrayan mürekkep lekeleri gibi, nereye çarparsa oraya, bırakıyorum.. birden, orada, girişinde-ya da çıkışında- bulunduğumuz dar sokaktan bize çarparak koşan korku dolu bir heyecan.. neden oradaydık? .. çatılarda sarkan buz kar ıslaklığı eldivenlerinde ağzında soğuk dinleniyor, fısıltıya benzeyen bir şey gibi; kulak memelerinin üstünde dolaşan haz soğuk bir haz yaşamak gibi değil, orada olmak gibi.. gözlerini kapat gidebilirsin oradaydık ve oradayız. ben durmak istiyorum, bırakmayana kadar... lekelerim..mürekkep.. nereye çarparsam oraya… bırakıyorum, bırakmayana kadar.. ama neden, neden oradaydık? .. Cumhur Boratav |
O Zamanki Teninde Değilsin
dudağın dudaklara değmeden hissetsin kokuları almadan çocukluk zamanından geri gelen elinle bardağı şerefe kaldırmadan saçların, üstünde durdukları kemiği öfkeyle duvara fırlatmadan hissetsin toprak, çıplak ayaklarında hissettiğin o zamanki ten değil Cumhur Boratav |
Oraya Kadar Gittin
oraya kadar gittik uykun garip düşler serdi yastığının altına yağmurun pencereme değmesi gibi ıslandı, aktı suya dönüşüp vücudun masada, halının üstünde garip biçimler bedenin yorganın altına gömülü kapının sürekli çalan zili ben çalıyorum öfken sıkıntıya dönüşmüş dağıtmış evini izin yok perdelerden kırılarak odana girecek ışığa geceliğinde yorgun bir ses sızlanır sürekli açık bir televizyon insan seslerini duymadığını bilirsin beni bile kendinde değilsin ve sana dokunmadan gizlice gözyaşlarında dolaşan bir el fısıldar: 'bir terdin benim için ve ben senin terinden daha başkasını sevmedim' oraya kadar gittin Cumhur Boratav |
Ölmeye Yeşermek Gerek Biraz
tutku gerek biraz biraz zehirli yemiş dalı bolca roka yaprağı yaprağa meze balık bir de buzdan sağılmış rakı bir de sidiğe bulanmamış çaresizlik bir de işsizim ve gömleğimi çıkardım rüzgar okşuyor yani o çaresizlikte kendini okşatmak yani ölüyorsam ölen biraz da sensin kardeşim diyebilmek yani kendi ışığının kırılmasını izleyebilmek insanların kırılmasını izleyebilmek yani o kadar cesur olmak yani kendi gövdeni unutacak kadar gideceğimiz yere gitmiyor be diyerek yoluna küfredecek kadar ama bir de tutku gerek biraz yani incir ağacının altında yeşermek yani ölmeye yeşermek yani yaşamak için Cumhur Boratav |
Öyle Bir Yaşam Avucunda Tutuyor ki Seni
boşa çabalıyorum ben çabam boş yaşamıyorsun sabah kalktığın yerdesin hep oradasın, küçük bir esneme ağzında, tereyağlı bir dilim ekmek ve peynir, telaşla giyinmektesin oysa ne güzel soymuştum seni ne güzel çıplak bırakmıştım siyah saçlarınla kendi siyahını giyinmektesin ben gençliğimde kafama dayanan bir namlu ucundayım soruların onun gibi olsun sigaranın son dumanı bitecek ölmekte olan ateş konuklanacak tükenmekte olan derime sonra yani biraz sonra kapı kapanacak öyle ağırca ve kendi içinde soluklanarak değil senin vücudunun öfksiyle bilerek, hızla, gürültüyle bırakıldığım karanlıkta neme doymuş duvardan damlayan bir su gibi keskin, betonda dağılarak bilerek, hızla, gürültüyle sen acıyı bilmezsin sırf o yüzden ben de senin gibi yaşamayı oysa ne güzel soymuştum seni ne güzel çıplak bırakmıştım öyle bir yaşam avucunda tutuyor ki seni şiir artık anlatmıyor çabam boş yaşamıyorsun Cumhur Boratav |
Paltomun Altında
küçüğüm biliyorum hala aynı köşedesin üstüne örttüğüm paltomun altında yakışıyor uyumak sana yorgun, ağır bir bulutun sise dönüşmesi gibi ve masum küçük, renkli bir düşle kıpırdanıyor kirpiklerin üstüne eğilmiş kaygılı bakışımı içen derin ve düzenli soluğun ve seni uyandırdığımda uyanacağını bildiğim hırçınlığın ellerinle sereserpe çarşafın kokusunda dayanamıyorum buna Cumhur Boratav |
Paradoks
I-Paradoks uzağa değdiğimde elim boşluğu hissetti ürktüm yerimde kalabilirdim kaldım elimi gönderdim II-Karşıt Paradoks 1. geçmişimde yaşayan –yani bugünüm- (eskiden bir söğüt ağacında o en zoru başarıp o en zor bulunan kırılgan olmayan dalına ulaştığında bile dinmeyen hareketliliği sormuştu bana) 2. bugünde yaşayan –yarınım olmanı isterim ama daha emin olmalıyım: “geçmişim olacak mısın? ”- o kadar çok istedim ki yakınlaşmanı ve sen geldiğinde, anladım kendim olabilmem mümkün değildi kimsenin yakınlığında yoktum ben, bir boşluk, uzağa gönderdim onu uzak hem geçmişim, bugünüm hem de geleceğimde her fırsatta uzandım ona severdim keşfetmeyi, severim ve her seferinde boşluğa değdi elim ürktüm elimi gönderdim oysa sen yanımda elimi bekliyordun şansın yoktu yakındın Cumhur Boratav |
Ressamın Kibiri
demek baş edebileceğini düşünmüştün sen elledikçe perdelerinden burnuna sokulan tozlar gibi havada çağrışan sözcüklerimle sen, başını kendi kralının ayakları altında hissedersin hep, kılıç yere sarkmış gerdanının ensesindeyken sen, baş edebileceğini düşünmüştün demek hakkını vereceğim ama senin oyununu sevdim, tamam renklerini sereceğim bir kuşak gibi belimden ellerin yanaklarımda kendi ellerini okşarken vereceğim hissetmek istediğini girerek ansızın o kapıdan yine şaşırtarak, “ooo sayın zemberek bozuldu saatim size değince” tekerlemesiyle taklit edeceğim özleyen zihnine ölmüş soytarını kraliçem oyun perdemin saçakları savrulacaktır oyunun bitimindeki selamınla alkışlarım sahne gülümsemene ilişen bir acıma -bir kral olmamak hissetmektir esen rüzgarı yanağına konan sade bir öpücük ayak sesinin yansıması dar sokakların uzun koridorlarında sonrasında yastığındaki başın gürültüsüz bir gülümseme- tozlarla çırpışan kirpiklerimdeki düşlerim Cumhur Boratav |
Sahildeki Küçük Ev
küçük koya dalgalar vuruyor ürkütmesin seni rüzgarın sudaki bu hırçın sesi ama tehlikeli şimdi açılmak uzun sürer demir almak. kıyıdaki küçük evde başını sert yatağına koy düşünme herşey iyi, herşey yolunda ben olacağım yanında süt dolu göğüslerimi vereceğim sana dudaklarımın ateşini yoracağım,dinlendireceğim seni küçük evde her şey daha güvenli şimdi denizse dalgalı ve sert yatak su gibi iz bırakmayacak kalktığında küçük koya dalgalar vuruyor uzun sürer demir almak tehlikeli şimdi açılmak Cumhur Boratav |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:10 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.