![]() |
ATEŞLİ HASTALIKLARDA NASIL BESLENME YAPILMALIDIR?
Beslenme planı, hastanın ağızdan gıda alabilme durumuna, sindirim sisteminin çalışma durumuna, ishal, kusma ve bulantı durumuna, idrarla atılan üre, kan elektrolitler ve sıvı durumuna göre yapılır. Çok ağır hastalık durumlarında ağızdan beslenemeyen hastalara damardan beslenme uygulanır. Bu uygulama hastane koşullarında olmalıdır. Yine ağızdan beslenemeyen hastalara burundan mideye gönderilen bir tüple sıvı besinler verilir. Ağızdan beslenebilen hastalara hastalığın seyrine uygun beslenme uygulanır. Bu beslenmede süt, yoğurt, tuzlu ayran, sütlü tatlılar, sebze çorbaları, bal, pekmez verilebilir. Hastanın ateşi düşüp besin alımı iyileştikçe diyete daha katı besinler, etli sebze yemekleri, ızgaralar, pilav, makarna gibi yemekler eklenebilir. |
ATEŞLİ HASTALIKLARDA YEMEK HAZIRLAMADA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Hastalığın ilk döneminde vücuttan kaybolan besin öğelerinin ve azalan vücut ağırlığının iyileşme döneminde yerine konması iyileşmeyi kısaltır. Ateşli hastalıklarda dengeli ve yeterli beslenme, alınan ilaçların olumsuz etkisini de önlediği gibi vücuttaki besin depolarının boşalmasını, ağırlık kaybının en az düzeyde tutulmasını sağlar. Bu nedenle hasta sürekli izlenmeli, yemek almasının zorluğu düşünülerek yoğunluk yönünden az, besin öğeleri açısından zengin besinlerin seçimi yapılmalıdır. Ayrıca yemeklerin temiz koşullarda hazırlanması gerekir. Kullanılan sular temiz olmalıdır. Yemeklerin görünüşü ve yiyimi hastanın âzalan iştahını açıcı, hoşa gidici ve hastanın beslenme alışkanlıklarına uygun olmalıdır. Besinler sık aralıklarla az miktarda verilmeli, besin alımı kolaylaştırılmalıdır. |
SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARINDA BESLENME
Beyinin gelişiminde beslenmenin önemi büyüktür. Yeterli ve dengeli protein alamayan bebeğin büyümesi yanında gelişimi de etkilenmektedir. Sinir sistemi oluşumu ve gelişimi anne karnında başlar ve yaşamın ilk yıllarında tamamlanır. Sinir hücrelerinin çalışması için B grubu vitaminlere, azotlu (bazı amino asitlere), lipitli maddelere ve elektrolitlere özellikle gereksinim vardır. Ayrıca beynin çalışması için de enerjiye gereksinim vardır. Bu nedenle sinir sisteminin oluşması ve düzenli çalışması için yeterli ve dengeli beslenmek gerekir. Malnutrisyon ve ayrıca bebeklik döneminde ortaya çıkan metabolizma hastalıkları (fenil ketonüri gibi), beyin gelişimine ve sinir sistemine olumsuz etki yapmaktadırlar. Nöritis ve polinöritis: Sinir yaralanmaları, tümör veya infeksiyonlarla ortaya çıkabilen bu hastalıklarda, genellikle B grubu vitaminlerinin yetersizliği gözlenmiştir. Bu nedenle diyet Bgrubu vitaminlerden zengin olmalıdır. Ancak B grubu vitaminlerinin verilmesinin tedavide önemli yeri olduğu kesin söylenemez. Serebrovasküler hastalıklar: Merkezi sinir sistemi hastalıklarının en önemlilerindendir. Nedenlerin başında ateroskleroz ve hipertansiyon gelir. Bu hastalıklarda beslenme dördüncü bölüm birinci ünitede söz edilmiştir.Bu hastaların diyetlerinde tuz azaltılır, şişmanlık varsa normal kilosuna inmesi sağlanır, fiziksel aktiflik arttırılır. Bu tedbirlerin çoğu hastalık öncesi alınmalıdır. Ancak hastanın serebrovasküler bir rahatsızlık geçirmesinden sonra da zayıflatılıp diyetinde tuz oranının azaltılması hastalığın tekrarlamaması için önemlidir. Epilepsi: Bireyin serebral fonksiyonlarının geçici olarak bozulup nöbetler şeklinde şuur kaybı ile ortaya çıkabilen bir hastalıktır. Hastanın tedavisinde ketojenik diyet uygulanabilir. Ketojenik diyet yüksek yağ içerir. Epileptik nöbetlerin azaltılmasında ketozisin iyileştirici etkisi gözlenmiştir. Ketozisin oluşturulması için açlık arkasından ketojenik diyet uygulanır. Bu diyette protein sınırlanır, meyve ve sebze dışında karbonhidratlı besinler verilmez. Mayonez, tereyağ, sıvı yağ verilir. Menü üç eşit öğünde düzenlenir. Diğer sinir sistemi hastalıklarında örneğin migrende ağrı nöbetlerinin başlamasından önce yenilen bazı yiyeceklerin önemi vardır. |
YAŞLILIKTA BESLENME
Geçen yıllarla birlikte insanda bazı değişiklikler meydana gelir. Öncelikle genel görünüm değişir, saçların grileştiği, derinin kırıştığı, göz altlarının torbalandığı görme ve işitme işlevlerinin azaldığı hepimiz tarafından bilinmektedir. Hayatımızın çocukluk, gençlik ve olgunluk döneminden oldukça farklı bu döneminin özelliklerini ve bu dönemi diğer dönemler kadar sağlıklı ve güçlü geçirebilmek için nasıl beslenmemiz gerektiğini hep beraber öğrenelim. KİMLER YAŞLIDIR? Dünya sağlık örgütü 65 yaş ve üzerini yaşlı grup olarak kabul eder. Türkiye'de, 19'90 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfusumuz olan 56.47 milyonun % 4.28'i 65 yaş ve üzerindekilerdir. Gelecek yıllarda toplumda yaşlı insanların sayısının daha da artacağı ve 2000 yılında bu oranın yaklaşık iki katı olacağı sanılmaktadır. İNSAN NEDEN YAŞLANIR? Yaşlanma insan vücudunun yapısında ve çalışmasında süregelen bozuklukların birikimi sonucudur. Bireyin vücut değişiminde ne gibi değişiklikler olur? - Vücutta kas dokusu ve su miktarı azalır - Yağ dokusu artar - Genelde tüm organlar düzeyinde fonksiyon azalması olur. - Zihinsel verimlilik azalır ve hafıza geriler - Besinlerin sindirilmesi güçleşir - Tad duyusunda kayıp olur Ancak çocukluktan başlayarak yaşam boyu yeterli e dengeli beslenmenin sürdürülmesinin yaşlılıktaki kaliteli yaşamın temelini oluşturduğu unutulmamalıdır. |
YAŞLILIKTA KARŞILAŞILAN SAĞLIK SORUNLARI NELERDİR?
Yaşlılıkta en fazla karşılaşılan sorunlar şunlardır. 1 - Kalp - damar hastalıkları ve hipertansiyon 2 - Eklem ve kemik hastalıkları 3 - Kanserler 4 - Kabızlık 5 - Diabet yani şeker hastalığı Şimdi bu hastalıkların beslenmeyle ilgisi üzerinde ayrı ayrı duralım. 1 - Kalp - damar hastalıkları ve Hipertansiyon: Günümüzde kalp ve damar hastalıklarına oldukça sık rasatlanmakta ve bu hastalıklara bağlı ölüm oranında da artışlar olmaktadır. Hastalığın oluşumunda çocukluktan itibaren beslenme önemli rol oynar. Hastalığa yakalanmamak için nasıl beslenilmelidir? Kandaki kolesterol düzeyindeki artış kalp ve damar hastalıklarında önemli bir nedendir. Kan kolesterolü iyi ve kötü huylu olmak üzere ikiye ayrılır. Diyetteki yağ miktarındaki artış, az posalı diyet, hareketsizlik, şişmanlık gibi etmenler kötü huylu kolesterole neden olurlar. Kadınlarda menopoz (adetten kesilme) kalp ve damar hastalıklarında artışa neden olur. Kalp hastalıklarının oluşumunda diğer önemli risk etmeni ise hipertansiyondur. Hipertansiyon yaşlı nüfusun en önemli sağlık sorunlarından biridir. Hipertansiyon ve kan kolesterolünün kontrolu için: - Diyetteki yağ miktarı azaltılmalı, bitkisel sıvı yağlar, zeytinyağı ve katı yağlar dengeli olarak tüketilmeli. - Tuz tüketimi azaltılmalı - Yeterli ve dengeli beslenmeli - Fiziksel aktivite artırılmalı - Boya uygun vücut ağırlığı korunmalıdır. 2 - Kemik Hastalığı (Osteoporoz) Yaşlılıkta kalça, bilek ve omurilik gibi kemik kırıklarına daha sık rastlanır. Yaşlıyı eve ve yatağa bağlayarak ölümle sonuçlanabilir. Osteoporozin hareketsizlik, çocukluktan itibaren yeterli kalsiyum alınamaması, güneşten yararlanamama ve östrojen hormonu yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkar. |
Önlenmesi:
- Çocuklukta süt ve ürünlerinin yeterli düzeyde tüketilmesi, - Spor yapma alışkanlığının edinilmesi, - Menopoz sonrası gerekirse hekim denetimin de östrojen tedavisi, - Güneşten yeterince yararlanma • Yaşlılıkta yeterli ve dengeli beslenme ile mümkündür. 3 - Kanserler Erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde genellikle ölümle sonuçlanan hastalıktır. Sigara, yanmış ve dumanlanmış, çok tuzlu, çok yağlı besinlerin yaşam boyu aşırı tüketimi, C vitamini, E vitamini gibi antioksidan vitaminler ile posa ve kalsiyumlu gıdaların yetersiz tüketimi alkol, çevre kirliliği ve kalıtım başlıca kanser etmenleridir. Bu olumsuz etmenlerin ortadan kaldırılması kanserden korunmada önem taşır. 4 - Diabet (Şeker Hastalığı) Şişmanlık, dengesiz diyet ve kalıtım diabetin başlıca nedenleridir. 5 - Kabızlık Yaşlılarda kabızlık önemli bir sorundur. Bu nedenle diyette posalı besinlere yer verilmelidir. Çiğ sebze ve meyve ile kurubaklagiller ve kepekli ekmek kullanımı uygun olur. Yeterince sıvı alınmalıdır. Kayısı ve erik hoşaf veya marmelatı ile ıhlamur gibi içecekler kabızlığı önler. Fiziksel aktivite artırılmalıdır. Uzun süre kabızlığı önleyici ilaçların (laksotiflerin) kullanımı sakıncalıdır. Çok zorunlu hallerde kısa süre alınabilir. |
YAŞLILIKTA İLAÇ KULLANIMI VE BESLENME
Yaşlılıkta sağlık sorunları arttığı için ilaç kullanımıda artmaktadır. Oysa ilaç kullanımı yaşlının beslenme durumunu olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bazı ilaçlar iştahsızlık, mide buluntası, kusma, tat almayı olumsuz yönde etkileme gibi yan etkileriyle yaşlının besin alımını azaltırlar. Hatta bazı ilaçlar besin öğelerinin vücutta kullanımını bozarlar. Bazılarıda vücut dokularında yıkımı artırdıklarından uzun süre kullanımı bireyin hastalıklara direncini azaltır. Bu nedenle ilaçlar hekim tavsiyesiyle kullanılmalı ve ilacın gerektirdiği diyete mutlaka uyulmalıdır. Bütün bu durumlar gözönüne alındığında, yaşlılar şu önerilerde bulunabiliriz. Öğün sayısı arttırılarak, her öğündeki besin miktarı azaltılır, böylece sindirim güçlükleri, iştahsızlık önlenir. Diyetteki sıvı miktarı arttırılmalı, tuz miktarı ise, azaltılmalıdır. Böylece böbreklerin yükü de azaltılmış olur. Diyetin enerjisi normal vücut ağırlığını koruyacak şekilde ayarlanmalıdır. Diyet yaşlının beslenme alışkanlıklarına ve olanaklarına göre düzenlenmelidir. Yemeklerin pişirilmesinde, diyetin enerjisini arttırıcı, sindirimi güçleştirici kızartmalardan kaçınılmalı, yemekler haşlama ve ızgara yöntemleri ile pişirilmelidir. Çiğneme güçlüğü olanlarda besinler yumuşak ve sulu şekilde hazırlanır. Diyette yeteri kadar sebze ve meyve bulundurularak kabızlık önlenebilir. Ağır tatlılar, hamur işleri yaşlıların diyetinde yer almamalıdır. Tatlı olarak muhallebi, sütlaç gibi hafif sütlü tatlılar yaşlılar için daha uygundur. Günde bir-iki kez çay ve kahve içmekten yaşlılar hoşlanabilir. Ancak bu içecekler yemekle birlikte tüketilmemeli, çayın ise açık ve limonla içilmesi tercih edilmelidir. Diyetteki toplam yağ miktarı azaltılmalıdır. Katı ve sıvı yağlar diyette dengeli olarak yer almalı ve sıvı yağ olarak zeytinyağı tercih edilmelidir. Kronik hastalığı olan yaşlıların diyeti hastalığa özgü düzenlenmelidir. Fiziksel aktivite artırılmalı, mümkünse hergün yürüyüş yapılmalıdır. Yaşlılıkta ilaç kullanımı artar. Bazı ilaçlar vücutta besinlerin kullanımını engellemektedir. Bu ilaçların özelliklerine göre yaşlının diyetinin düzenlenmesi gerekir. Diyette kırmızı et yerine tavuk ve balık tüketilmelidir. Yağı azaltılmış süt ve ürünlerinin tüketimi tercih edilmelidir. Günde mutlak yarım ila bir litre süt içilmesi gerekir. Bir günlük örnek yemek listesi: Kahvaltı 1 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir 1 kaşık tahin pekmez 1 orta dilim ekmek (50 g) 1 adet portakal veya domates Öğle 1 Kepçe yayla çorbası 1 porsiyon patatesli, havuçlu tepsi köfte 3 dilim kabak tatlısı 1 orta dilim ekmek Akşam 1 porsiyon mevsimine göre, sebze dolma (kabak, lahana) 1 bardak yoğurt 1 adet elma veya portakal 1 orta dilim ekmek Aralarda Ihlamur, limonlu açık çay, sütlü tatlı, süt, ayran, meyve tüketilebilinir. ÖĞRENDİKLERİMİZİ ÖZETLE TEKRARLAYALIM Yaşlı bireyin kaliteli bir yaşam sürebilmesi için yeterli ve dengeli beslenmesi ve fiziksel aktivitesini artırması şarttır. Yeterli ve dengeli beslenebilmek için her öğün dört besin grubundan alarak ve beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak yeterli miktarlarda tüketmek gerekir. Bu besin grupları; • Süt ve sütten yapılan yiyecekler, • Et, yumurta, kurubaklagiller, • Tahıllar, - Taze sebze ve meyvelerdir |
▫AIDS VE BESLENME
Enfeksiyon hastalıkları ,tarihin en eski dönemlerinden bu yana insanlık için önemli bir sorun olmuştur.AIDS ve “HIV +”ise son yıllarda enfeksiyon hastalıkları arasında tarihteki önemli yerini almıştır.Bir zamanlar veba, sonra tüberküloz derken şimdi AIDS çağın enfeksiyon hastalığı olarak konuşuluyor. Bu hastalığın fizyolojik boyutunun yanında sosyal bir boyutunun da olması ise hastalığı olduğundan daha “korkunç” bir boyuta taşıdı. Her hastalıkta olduğu gibi beslenme yönü olmayan bir tedavi programının başarı şansı yoktur.Beslenme, özellikle immün sistem(bağışıklık sistemi) açısından önem taşır.Çünkü, immün sistemin ihtiyacı olan enerji ve besin ögelerinin organizmaya sağlanması tedavinin ön şartıdır. HIV ile enfekte olan bir insanın immün sistemi hasar görür.Doğru beslenme bu anlamda hem hastalıktan korunmada hem de enfekte olmuş kişinin immün sisteminin eski fonksiyonlarına kavuşmasında etkili olur. AIDS , vücut için net bir katabolik süreç(yıkım süreci )taşıyan bir hastalıktır.Bunun nedenleri: İştahsızlık(hatta anoreksiya),vücut çalışma hızında ve dolayısıyla enerji harcamasında anlamlı artış,vücut proteinlerinde ve yeni protein sentezinde azalma,kas yıkımı,yağ oluşumunda azalma olarak özetlenebilir. Yapılan çalışmalar AIDS hastalığında ve diğer enfeksiyon hastalıklarında dengeli beslenmenin iyileştirici etkisini kanıtlamıştır. Dengeli beslenme, vücudun sağlıklı kalabilmesi için gereken besin öğelerini(vitamin,mineral karbonhidrat,protein,yağ,sıvı) yiyeceklerle almak demektir. Tüm bu anlattıklarımdan yola çıkarak diyet tedavisinin temel prensiplerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz. *Birey,durumuna uygun enerji ihtiyacını sağlamalıdır.Enerji ihtiyacını karşılarken dikkat edilmesi gereken, aşağıda bahsedeceğim günlük besinleri aldıktan sonra eklenecek gıdaların dikkatli seçilmesidir.Enerji açığını kapatmak için sadece kalori içeren yiyecekler değil hem besleyici hem kalorili gıdalar tercih edilmelidir.Örneğin sütlü tatlılar,dondurma çikolata ve abur cuburlara tercih edilmelidir. **Diyetin karbohidrat içeriği %50-60 arasında tutulmalıdır. Bunun için ise günde üç kez sebze veya salata,en az 3 kez meyve ve en az dört kez de makarna,ekmek,pilav,pirinç,bisküvi ve diğer tahıl ürünleri tüketilmelidir. ***Diyetin yağ içeriği %30 civarında tutulmalıdır. Yağ ihtiyacını karşılarken kızartılmış yiyeceklerden,kavurmalar ve katı yağlardan uzak durulmalı,zeytinyağı tercih edilmelidir. ****Diyetin protein içeriği %30 civarında olmalıdır. Protein ihtiyacı ;günde en az iki kez et ya da türevleri,peynir gibi gıdalardan karşılanmalı.En az 2 su bardağı kadar da süt veya yoğurt alınmalıdır. *****Hastanın vitamin-mineral ihtiyacı yiyeceklerle alınana ek olarak tablet şeklinde takviye edilmelidir. Vitamin-mineral içeren sebze ve meyveler üçer porsiyon alındığı halde pek çok vitamin ve minerali bir arada bulunduran multivitamin tabletleri alınmalıdır. Tüm bu prensiplerin uygulanmasında iştahsızlık ve tad almada sorun yaşanması durumlarında baharatlardan faydalanılmalı ve öğün saatleri değiştirilmelidir.Sık sık ve azar azar yemek sorunu önemli ölçüde azaltır. Yiyeceklerin hazırlanması ve tüketilmesi aşamasında dikkat edilmesi gerekenler ise şunlardır: -Yiyeceklere dokunmadan önce ve sonra ellerin yıkanması -Sebze ve meyvelerin yıkandıktan sonra soyularak tüketilmesi,pişirilerek tüketilenlerin iyi pişirilmesi. -Yemek hazırlanılan ve tüketilen malzemenin çok iyi temizlenmesi -Az pişmiş hayvani gıdaların tüketilmemesi -Yiyeceklerin kısa sürede tüketilmesi. Son olarak sıvı alımının önemini vurgulamak istiyorum.Günde 8-10 bardak su ,meyve suyu,ayran yada süt gibi sıvılar tüketilmelidir.Yemeklerde olduğu gibi azar azar ve sık sık tüketim sıvı almayı kolaylaştırabilir |
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB ) olan çocukta beslenme
Öncelikle, hareketlerinden ve genel durumundan şüphelenilen çocuklar, muhakkak bir “çocuk psikiyatristi” tarafından muayene edilmeli.Bu, ebeveynlere ve öğretmenlere düşen öncelikli görevdir. Muayenesi yapılan çocuğa eğer tanı konmuşsa doktorun önereceği tedavi şekli özenle uygulanmalı ve ihmal edilmemelidir. Gerekli tedavi sağlandıktan sonra, bu çocukların beslenmelerinde nelere dikkat edileceği üzerinde durulabilir. DEHB ‘da beslenmeyle ilgili yapılan bilimsel çalışma sayı ve sonuçları kısıtlı olmakla beraber, beslenme konusunda bazı hususlar kesinlik kazanmıştır. DEHB da uygulanacak beslenme tedavisinde öncelikle” tüketime hazır gıda” olarak tarif edilen “terkibi bilinmeyen, katkı maddeli” gıdalardan uzak durulmalıdır. Yapılan bilimsel çalışmalarda, katkı maddeleri eklenmiş besinlerin tüketilmesinden sonra DEHB tanısı konmuş çocuklarda rahatsızlık,huzursuzluk,dikkat kaybı gibi davranış bozukluklarının arttığt saptanmış. Katkı maddelerinin dışında hiperaktif çocukların kesinlikle uzak durmaları gereken bir başka besin maddesi ise “ŞEKER” ve “şekerli yiyecek-içecekler” dir. Şeker, yüksek enerji sağlar,çocukta ekstra enerji fazlalğı yaratacağı için hareketlenmede artış ve dikkatte azalmaya yol açar.İnsülin salgısını arttırır,acıkmayı hızlandırır,iştahı açar.Bu bir kısır döngüdür.Bu döngü içinde hiperaktif çocuklarda sıkıntı verici durumlar artar. Sonuç olarak günümüzde,DEHB da kaçınılması gereken gıdalarla ilgili bilgiler bunlardır.Bu bilgilerin ışığı altında kaçınılması gereken gıdaların bir listesini yapacak olursak: -sofra şekeri(beyaz şeker),şekerleme ve boyalı drajeler -kolalı içecekler,gazlı içecekler,hazır meyve suları -renklendirilmeiş süt ve süt ürünleri -cips gibi atıştırmalık çerezler -konserve gıdalar -hazır çorbalar,hazır baharat karışımları -etsuyu,tavuksuyu tabletleri -salam,sosis,jambon,sucuk gibi et ürünleri -hazır puding,bisküvi,kek ve benzeri terkibi bilinmeyen hazır gıdalar. DEHB rahatsızlığı bulunan çocuklar küçük öğünler halinde sık sık beslenmelidirler.Ana öğünlerde çok yoğun enerji yüklemesi yapılmaması önemlidir.Muhakkak doğal ve taze gıdalar kullanılmalıdır. Çocuğun atıştırma isteği taze sıkılmış meyve suları,sebze çubukları(havuç ve salatalık) ya da evde patlatılan mısır gibi yiyeceklerle giderilmeye çalışılmalıdır. Her iştah artışı açlığa işaret değildir, çocukların yeteri kadar su içtiğinden emin olunmalıdır.Çocuğun idrarı reksiz olacak kadar su içmesi sağlanmalıdır. Ayrıca DEHB nedeniyle ilaç tedavisi görmekte olan çocuklarda iştah artışı dolayısıyla kilo alma riski oldukça yüksektir.Bu nedenle yukarıda belirttiğim hazır gıdaların yanı sıra ev yapımı da olsa hamur işleri,pasta, börek-çörek ve yağda kızartmalardan hiç verilmemeli ya da çok kısıtlı verilmelidir. Bu beslenme prensiplerine dikkat edildiği takdirde çocuklarda hastalığın seyrinin kolaylaşacağı düşünülmektedir.Ayrıca kilo artışının engellenmesi çocuğun fiziksel ve sosyal sağlığı açısından da önemli bir fayda sağlayacaktır. |
İshalli Çoçuğun Beslenmesi:
Çocuğunuz Altı Aydan Küçük ve Henüz Ek Gıda Almıyorsa Emzirmeyi sıklaştırın. Her kaka yapışta çaydanlığın altındaki kaynamış ve soğumuş sudan olabildiği kadar çok içirin. Çocuğunuz Ek Gıda Alıyorsa Çocuğunuzu yemeye teşvik edin ve ona, günde en az 6 kez yiyecek sunun. Kısa aralıklarla enerji ve proteinden zengin, yumuşak, taze hazırlanmış, püre şeklindeki yiyeceklerden (beyaz peynir, haşlanmış yumurta, patates, yoğurt, yoğurt ile yapılmış az yağlı pirinç çorbası, tarhana çorbası, pirinç lapası, haşlanmış et, ızgara köfte, az yağlı pirinç pilavı, makarna gibi) verin. Potasyumdan zengin besin olarak muz püresi veya taze sıkılmış meyve suları içirin. Şekerli ve yağlı yiyecekler ishali artırır. Çocuklara böyle gıdalar (çikolata, bisküvi, gofret, kuruyemiş, pastalar, meşrubatlar, yağ, bol, reçel, pekmez) vermeyin. Hazır meyve suları ve kolalı içeceklerin ishalli çocuğunuza hiçbir yararı yoktur. Çocuğunuzu İshalden Korumak İçin Ona ilk altı ay sadece anne sütü verin. Dokuz aylık olunca kızamık aşısını yaptırın. Çocuğunuza yiyecek hazırlamadan ve beslemeden önce, çocuğunuzun altını değiştirdikten sonra, kendiniz tuvaletten çıktıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. Ellerinizi yıkarken sabunu elinizde dört defa çevirmeniz yeterli olacaktır. İshal olma riskini azaltmak için çocuğunuzu beslerken biberon kullanmayın. Bebeğinizin yiyeceklerini kolay temizlenen cam veya porselen kaplarda hazırlayın ve kaşık ile yedirin. Temizliğinden emin olmadığınız yiyecek ve içecekleri asla kullanmayın. Çiğ sebze ve meyveleri temiz su ile yıkamadan yedirmeyin. Yiyecekleri ağzı kapalı olarak buzdolabında saklayın. Pişirilmiş yiyeceklerinizi oda sıcaklığında iki saatten fazla bırakmayın ve bunları çocuğunuza yedirmeyin. Temizliğinden emin olmadığınız suları kaynatıp soğutarak çocuğunuza içirin. İçme ve kullanma sularınızı temiz kaynaktan temin edip, temiz kaplarda ağzı kapalı olarak saklayın. İshalli Çocuğun Anne ve Babasına Öneriler İshal su kaybı nedeniyle öldürücü olabilen bir hastalıktır. İshali olan çocuğunuzda su kaybını önlemek için su ve sulu gıdaları (kaynatılmış çorbalar) her zamankinden daha fazla verin. Her kakadan sonra, iki yaşından küçük çocuklara bir çay bardağı, iki yaşından büyüklere ise bir su bardağı, yukarıda sayılan içeceklerden mutlaka içirin. İshali olan çocuğu aç bırakmayın, beslenmesine devam edin. İshalli çocuğu sık sık ve az az besleyin. Emiyorsa anne sütünü kesmeyin. Daha sık emzirin. Çocuğunuza, ishali geçtikten sonra, iki hafta süre ile ek bir öğün verin. Çocuğunuzu, ağız ve dilin kuruması, bıngıldak ve gözlerin çökmesi, göz yaşının olmaması, karın derisinin çekilip bırakıldığında yavaş geri dönmesi gibi su kaybı belirtileri yönünden yakından izleyin. İshalli çocuğunuza, doktor önerisi dışında antibiyotik vermeyin. İshal kesici ilaçların çocukluk çağı ishal tedavisinde asla yeri yoktur. Aşağıdaki durumlarda çocuğunuzu hemen bir sağlık kuruluşuna götürün; Belirgin susaması veya su kaybı belirtileri varsa çocuğunuzun ishali üç gün içinde düzelmiyorsa çok sık veya fazla miktarda kaka yapıyorsa, tekrarlayan kusmaları oluyorsa, yeme içmesi bozulduysa, kakasında kan varsa, ateşi yüksek ise. |
Beslenme kişinin fiziksel, zihinsel ve duygusal durumunun sağlıklılığı için hayati önem taşıyan bir unsur. Ne yazık ki yanlış beslenme alışkanlıkları ülkemizde ve tüm dünyada insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Bundan 150 yıl önce hiç bilinmeyen kalp hastalıkları günümüzde gerek ülkemiz gerekse tüm dünyada, kadınlarda ve erkeklerde birinci ölüm sebebi.
Kalp hastalıkları için risk oluşturan 3 önemli duruma sağlıklı bir beslenme alışkanlığı olumlu katkı sağlıyor: Yüksek kolesterol Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) Fazla kilo-şişmanlık YÜKSEK KOLESTEROL Balmumu benzeri bir madde olan kan dolaşımındaki kolesterolün %75’i karaciğerde imal edilirken %25’i aldığımız gıdalardan emilir. Gıdalarla aldığımız yağın miktarı ve türü kan kolesterol düzeyine önemli ölçüde etki eder. Yüksek kolesterolün kalp hastalığı riskini arttırdığı uzun süredir bilinmektedir. Dolaşımdaki fazla kolesterol kalbi besleyen damarların iç yüzeylerinde plak adı verilen birikimler yapmakta, bu plaklar büyüyerek kan dolaşımını engelleyebilmektedir. “Az yağlı, az kolesterollü beslen” önerisini bu nedenle duymayanımız kalmamıştır. Ancak artmış kalp hastalığıyla ilişkili olan sanıldığı gibi tüketilen yağın miktarından ziyade yağın türüdür. Yapılması gerekenler: 1. Günlük kalorinin en fazla %30’unu yağlardan almamız, 2. Almakta olduğumuz “kötü” yağları “iyi” yağlarla değiştirmemizdir. Doymuş ve trans yağların tüketimi “kötü kolesterol” olarak bilinen LDL-kolesterol düzeyini, dolayısıyla kalp hastalığı riskini arttırmaktadır. Bu tip yağların alınan toplam kalorinin %10’unu aşmaması gerekmektedir. LDL-kolesterolü yüksek olan ya da kalp hastası olanlarda bu oran %7’nin altına, kolesterol alımı günde 200mg’ın altına inmelidir. Margarin, kırmızı et, yumurta sarısı, tam yağlı süt ve ürünleri, kızarmış gıdalar, hamburger ve benzerleri, ticari unlu mamuller bu tür “kötü” yağların başlıca kaynaklarıdır. Doymamış yağlar ise LDL-kolesterol düzeyini düşürürken “iyi kolesterol” olarak adlandırılan HDL-kolesterolü arttırmaktadırlar. Zeytinyağı, fındık yağı, mısırözü yağı, balık, ceviz, soya fasulyesi bu “iyi” yağların kaynaklarıdır ve günlük kalorinin en fazla %30’u olması gereken yağ tüketiminde bunlara ağırlık verilmelidir. Gıdalardaki yağlar Yağın tipi: Tekli-doymamış Kaynağı: Zeytin, zeytinyağı, fındık, ceviz, yer fıstığı, badem, avokado Oda sıcaklığındaki hali: Sıvı Kolesterol düzeylerine etkisi: LDL’i düşürür HDL’i arttırır Yağın tipi: Çoklu-doymamış Kaynağı: Mısır, ayçiçeği, soya fasulyesi, balık Oda sıcaklığındaki hali: Sıvı Kolesterol düzeylerine etkisi: LDL’i düşürür HDL’i arttırır Yağın tipi: Doymuş Kaynağı: Süt, peynir, dondurma, kırmızı et, çikolata, hindistancevizi Oda sıcaklığındaki hali: Katı Kolesterol düzeylerine etkisi: LDL ve HDL’i arttırır Yağın tipi: Trans Kaynağı: Margarinler, kızarmış patates, kısmen hidrojenlenmiş bitkisel yağlar, fast-food, ticari unlu mamullerin çoğu Oda sıcaklığındaki hali: Katı ya da yarı-katı Kolesterol düzeylerine etkisi: LDL’i arttırır. YÜKSEK KAN BASINCI (HİPERTANSİYON) Sık rastlanan bir hastalık olan hipertansiyon kalp hastalığı için önemli bir risktir. İlaçlara ek olarak fazla kiloların verilmesi, egzersiz ve tuz kısıtlaması tedavinin önemli unsurlarıdır. Bunlara ek olarak son zamanlarda yapılan çalışmalar sebze ve meyvelerden zengin, az yağlı beslenmenin kan basıncının düşürülmesinde etkili olduğunu göstermiştir. Bu tip beslenmede potasyum, magnezyum, kalsiyum daha fazla, sodyum ve zararlı yağ türleri daha az tüketilmektedir. Hipertansiyon hastaları tuz tüketimini günde 6 gramın altına indirmelidir Düşük sodyumlu-yüksek potasyumlu tuzlar tercih edilebilir. Hipertansiyonda bir diğer önemli konu alkol kullanımının sınırlandırılmasıdır. Hazla miktarda alkol kan basıncı kontrolünü güçleştirmektedir. |
FAZLA KİLO-ŞİŞMANLIK
Kalp hastalığı riskini arttıran bir başka faktördür ve son 10 yıl içerisinde bir toplum sorunu halini almıştır. Fazla kilo: Kandaki kolesterol ve trigliserid düzeyini arttırır, “İyi” kolesterol olarak bilinen HDL-kolesterol düzeyini düşürür, Kan basıncını yükseltir, Diyabeti başlatabilir; özellikle bu kişilerde kalp krizi riski çok artmaktadır, Tüm bunlar olmadığı takdirde bile tek başına bir risktir. Fazla kilonun-şişmanlığın temel sebebi günlük yaşam ve fiziksel hareketlerimizde harcadığımız kaloriden fazlasını gıdalarla almamızdır. Düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme kilo vermenin başlıca yöntemleridir. Kilo vermek durumundaki kişiler aşağıdaki temel noktalara dikkat etmelidirler: Kalorinin aşırı derecede kısıtlandığı açlık rejimlerinden sakının. Günde 3 öğün düzenli yemek yemeli, su dışında öğünler arasında bir şey yememeli, içmemelisiniz. En fazla miktarda sabah kahvaltısında, en az miktarda akşam yemeğinde yemelisiniz. Gıdaları yavaş ve uzun süre çiğnedikten sonra yutun. Bol miktarda (2-2,5 litre) su için. Taze ve pişmiş sebzeleri bol miktarda tüketebilirsiniz. Ayaküstü yenen yağlı, rafine karbonhidratlı, şekerli gıdalardan uzak durun. Süt ve ürünlerinin az yağlı olanlarını tercih edin. Protein tüketiminde yağlı balıklara, derisiz kümes hayvanlarına ağırlık verin. KALP SAĞLIĞI İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ Orta derecede karbonhidrat, protein ve az miktarda ancak sağlıklı yağlardan oluşan dengeli öğünlerle beslenin. Tam yağlı süt ve ürünlerinden ziyade yağı azaltılmış olanları tercih edin. Haftada dört yumurtadan fazlasını yemeyin. LDL-kolesterolü yüksek olanlar yumurta sarısı bakımından daha da dikkatli olmalıdırlar. Kırmızı et yerine balık, derisi hariç kümes hayvanları ve az yağlı etler tüketin. Bol miktarda - günde en az 5 kez - sebze ve meyve tüketin. Bunlarda önemli vitamin ve mineraller mevcuttur. Günde en az 8-10 bardak su içmelisiniz. Liften zengin tahıl, kepek, fasulye, meyve ve sebzelerin düzenli olarak tüketilmesi çok yararlıdır. Çözünebilir lifler kan kolesterolünü %15’ kadar düşürebilmektedir. Alkol kullanıyorsanız günlük alkol tüketimi kadınlar için bir, erkekler için iki kadehle sınırlı olmalıdır. Günde 6 gramdan fazla tuz tüketmeyin |
BÖBREK HASTALARINDA BESLENME
Beslenmenin en önemi amaçlarından biri gün boyunca harcadığımız enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji değişik yiyecek gruplarının vücutta yakılması ile elde edilir. Besinlerin yakılması ile açığa çıkan ve vücutta kullanılan enerji miktarı 'kalori' sözcüğü ile ifade edilir.Alınan kalori miktarı harcanandan fazla ise kilo alınır,harcanan kalori alınandan fazla ise kilo verilir. İnsan istırahat halinde iken, saat başına her kilo için yaklaşık bir kalori sarfeder. Örneğin: 70 kg.ağırlındaki bir kişi 1 günde (70 kg.x24 saat=1680) 1680 kalori harcar. Günlük normal hareketler (konuşmak, okumak, yazmak, kısa mesafe yürüyüşler) ortalama 500-600 kalori ek harcamaya neden olur. Böylece bir günde yaklaşık 2200 (1680+500=2180) kalori sarfedilir. Değişik yiyeceklerin yakılması ile farklı miktarkarda kalori (veya enerji) elde edilir.Örneğin: 1 gram yağın yakılması ile 9 kalori, 1 gram karbonhidratın yakılması ile 4 kalori,1 gram proteinin yakılması ile 4 kalori enerji elde edilir. Proteinler: Büyüme ve gelişmenin sağlanması dokuların onarımı ve vücut savunması için en önemli olan besin türüdür. Proteinler aminoasit adı verilen küçük ünitelerin vücudumuzda bir araya getirilmesi ile oluşur. Bu aminoasitlerin bazıları vücut tarafından yapılır, bazıları yapılamaz (esansiyel aminoasitler) ve mutlaka dışarıdan hayvansal gıdalardan alınmsaı gereklidir. Bu bakımdan en değerli gıda yumurtadır. Bunun yanında süt, peynir, diğer hayvansal gıdalar ve kuru baklagillerde de protein bulunur. Proteinler vücutta değişik görevler için kullanıldıktan sonra yıkılır ve bunun sonucu protein yıkım ürünü olan üre,ürik asit, kreatinin gibi vücut için zararlı maddeler açığa çıkar ve sağlıklı kişilerde böbrek tarafından idrarla dışarı atılır. Böbrek yetersizliği varsa söz konusu maddeler dışarı atılamaz ve buna bağlı hastalık belirtileri (halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, ağızda kötü koku) ortaya çıkar. Böbrek yetmezliği hastalarında protein alınımın kısıtlanması ile bu zehirli maddelerin üretimi de azaltılmış olur. Bu amaçla kilogram başına 0.5-0.6 gr/gün (genellikle 40 gr) hayvansal kaynaklı protein içeren diyet önerilmekte. Sağalıklı bir erişkinin bir günde alması gerekli protein miktarı yaklaşık kg. başına 1 gramdır (örneğin 70 kg bir şahıs için 70 gr). Bazı hastalar kan üre değerlerini iyice düşürebilme amacı ile diyetlerinde proteini tamamen keserler, bu yanlıştır çünkü vücudun proteine mutlaka ihtiyacı vardır. Karbonhidratlar: Tüketilen enerjinin %55 ile %70'i üremik hastalarda karbonhidratlardan karşılanır. Türk mutfağında bu tür yiyecekler (ekmek, makarna, yufka ,pasta, börek, pilav ve vb.) genellikle çok tüketildiği için gerekli kalori rahatlıkla sağlanır. Karbonhidratların ve yağların yakılması ile üre ve vb. zararlı maddeler meydana gelmez.Karbonhidratların kısıtlanması şeker hastalğı olan hastalarda önerilir. Yağlar: Yoğun şekilde enerji sağlayan maddelerdir. Günlük kullanımda yağ dediğimiz zaman tere yağ, margarin,bitkisel yağlar ve çeşitli etlerde bulunan yağlardan kastedilir. Yağ alınmasının asıl amacı vücuda enerji temin etmektir. Aldığımız kalorinin %20 ve %40'i yağlardan sağlanır ayrıca A,D,E,K vitamini gibi yağda eriyen vitaminler de bu besinler ile birlikte emilir. Yağların kendi içinde pekçok alt grubu vardır. Kolestorol çok önemli görevleri olan yağ türüdür. Bir kısmı karaciğerde yapılır, diğer kısmı ise yiyeceklerle alınır.Kanda belirli miktarı aşınca (250 mg ve üzeri) damar sertliğine kalp krizi ve beyin inmeleri için önemli rolü vardır. Böbrek rahatsızlığı olan hastalarda ise hastalığın daha hızlı ilerlemesine sebep olabilir, bu yüzden diyetlerinde kolestorol alımı kısıtlanmalı. Bu hastalara özellikle zeytin, mısır, ayçiçek gibi bitkisel sıvı yağlar kullanmaları tavsiye edilir çünkü, kolestorol sadece hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur Su : Böbrek yetersizliği cok fazla ilerleyinceye kadar genellikle hastalar içtikleri su ile orantılı miktarda idrar çıkarırlar. Böbrek yeterszliği henüz başladığı erken dönemlerde kanda üre ve diğer zararlı maddelerin çok yükselmemesi için alınacak en iyi önlem fazla miktarda su içmektir. Ancak böbrek yetmezliğinin son dönemlerinde idrar miktarı iyice azalır ve su içmekle idrar miktarı artmaz.Fazla suyun vücutta kalması sonucu tansiyon yüksekliğine ,kalp yetersizliğine ,nefes darlığına yol açar.Bu nedenle bir gün önce çıkarılan idrar miktarına 500 ml.(3 su bardağı) kadar su eklenirse alınması gerekli su miktarı bulunur.Bu dönemde hastanın her gün tartılması şarttır.Alınan günlük SU miktarı hesaplanırken içilen çay,ayran,çorba v.b eklenmesi unutulmamalı. Tuz:Böbrek yetersizliğinde vücuda alınan tuzun atılması azalır ve vücutta birikir. Fazla miktarda tuz tansiyonu yükseltir vücutta su birikmesine ve kalp yetersizliğine yol açar.Günlük tuz alımı 2-3 gr.olmalıdır.Diyet tuzları böbrek hastalarında çok tehlikeli olabilir. Potasyum: Tuza benzeyen kan ve dokularda bulunan bir maddedir.Adelelerin ve kalbin kasılmasında çok önemli rol oynar.Böbrek yetersizliğinde potasyum vücuttan uzaklaştırılamaz, böbrekler tarafından ve fazla alınması sonucu kan potasyumun yükselmesine yol açar.Bu çok tehlikeli bir durumdur ve aniden kalp durmasına sebep olabilir.Potasyum en fazla kurutulmuş meyve ve sebzelerde bulunur(üzüm,incir,bamya),taze meyve (muz,üzüm,erik vb.) ve tüm sebzeler.Bu yüzden yemeklerde kullanılan tüm sebzelerin önce haşlanması ve bu suyun atılması önerilmektedir.Her zaman böbrek hastalarına potasyum bakımından kısıtlı diyet önerilmektedir. Kalsiyum ve fosfor dengesi de böbrek yetersizliğinde bozulmuş ve değişik nedenlere bağlı olarak kemiklerde zayıflık ortaya çıkmaktadır Kan fosfor düzeylerinde yükselme ve kalsiyum düzeylerinde azalma görülmektedir. Yalnız diyet önerileri ile bunları dengede tutmak mümkün olmuyor çünkü kalsiyumdan zengin gıdalarda fosfor miktarı da fazladır. Bu yüzden mutlaka doktor tarafından önerilen fosfor bağlayıcı ve kalsiyumu yükselten ilaçların kullanılması kaçınılmazdır. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengin gıdalar, tüm süt ürünleri ve balıklardır. |
Bir kase yoğurtla gelen mucize
Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, bir kase yoğurda iki kaşık bira mayası katılarak hazırlanan yoğurt maskesinin cilde parlaklık vermede ve kırışıklıkları önlemede çok faydalı olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Yorulmaz, ilk defa 10. yüzyılda Türkler tarafından bulunan yoğurdun, başka hiçbir besin maddesi ile karşılaştırılamayacak kadar çok yararlı özelliği bir arada bulundurduğunu söyledi. Bu besinden yeterince faydalanılmadığını öne süren Yorulmaz, ''Yoğurt sağlığı korumak ve daha sağlıklı olmak için çok önemli bir besin maddesidir'' dedi. Yoğurdun sindiriminin kolay ve karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, kalsiyum ve fosfordan oldukça zengin bir besin olduğunu belirten Yorulmaz, aynı zamanda kolayca vücutta sindirilen ve gerekli tüm besin maddelerini sağlayan bir besin olduğunu bildirdi. Ayrıca vücudun hastalıklara karşı direncini sağlayan bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve hastalık yapan mantarlar da dahil olmak üzere tüm mikroplardan, sindirim sistemini tutan kanserlere kadar pek çok hastalıktan koruduğunu anlatan Yorulmaz, şunları söyledi: ''Yoğurt, büyüme gelişme çağında diş ve kemik gelişimini hızlandırır, raşitizmden korur. Menopoz sonrası kadınlarda ve yaşlı erkeklerde kemikleri güçlendirir, kırılmaları önler. Bu nedenle her yaştaki insanın beslenmesinde son derece önemlidir. Yoğurt, bebeklere altıncı aydan sonra ek olarak verilen ilk besinlerden biridir. Böylece bebeklerin kemik ve diş gelişimine yardımcı olur. Bağışıklık istemlerini güçlendirir. Bağırsaklarda faydalı mikropların oluşumunu hızlandırır, ishalden korur.'' Yoğurdun sindirimi ve barsak hareketlerini düzene soktuğunu ve kabızlığı önlediğini ifade eden Yorulmaz, mide barsak ülserlerinden de koruduğuna işaret etti. |
Karaciğer yağlanmasında beslenme
İç organların yağlanması da vücudumuzun yağlanması gibidir. Ancak organ yağlanması pek çok hastalığın zeminini hazırladığı için daha tehlikelidir. Karaciğerin yağlanması bakteri, virüs, alkol, ilaç gibi pek çok sebebe bağlı olabileceği gibi yaşlılığa bağlı olarak da görülebilir. Yapılması gereken ilk şey beslenme değişikliğidir. Katı yağ, hayvani yağ, alkol, kuruyemiş, yağlı et, şeker, hamur işi, çikolata ve tatlılardan mümkün olduğu kadar uzak, sebze meyve ağırlıklı beslenmektir. Özellikle enginar sofranızdan eksik olmasın! Bol su içmek ve mümkünse düzenli yürüyüşler de çok yardımcı olacaktır. Bunlarla beraber doktor kontrolünde karaciğeri destekleyecek bitkisel ilaçlardan da önerilmektedir |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:10 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.