![]() |
BEYAZ BİR GEMİDİR
sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde olurum kötü geçen bir güzü ve umutsuz bir aşkı anlatan rüzgarla savrulan kağıt parçalarına yazılmış dağıtılmamış bildiriler gibi uzun bir yolculuğa hazırlanan yalnız bir yolculuğa. çünkü beyaz bir gemidir ölüm siyah denizlerin hep çağırdığı batık bir gemi sönmüş yıldızlar gibidir yitik adreslere benzer ölüm yanık otlar gibi. Sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde ölürüm. |
BEYAZ *******
Bütün hayatları bilmek isterdim ilginç geliyor bana bir gemicinin anlattıkları eskiyen aşkaları bırakıp yeni yükler aldıkları beyaz bir gecede. bilmek isterdim çamlıhemşin' li fırıncı ustanın niçin batum'dan göç ettiğini kömür yüklü mavnayla beyaz bir gecede. beyaz bir gecede beyaz bir gecede savrulmuş buralara saraybosna'dan elinde hiç işlemediği nakışı kış zorlu makedonya komitacı dolu buğulanmış camları vagonların bakışı mavi gözleri dalgın o kadın doğurmuş sanra annemi bilmek isterdim bozüyük bilecik arasında bin dokuz yüz kırk yedinin martında tipi ve aç kurtlar saldırınca tepesinde bir telgraf direğinin donan gencecik hat bakıcısının hayatını. beyaz bir gecede. ne söylenecek bir türkü ne yazılacak bir roman olan bütün hayatları yaşanmış bütün hayatları bilmek isterdim. beyaz bir gecede. |
BİR EFLATUN AŞK
I. Benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum Yorulmuyor yaşamaktan. Midyat’lı bir gümüş ustasıdır, süryani Ve yüzündeki çıban gibi Yüreğinde yaralar Taşımaktan. Yorulmuyor yorulmuyor Ağır işçi Kedere ve aşka çalışmaktan Kiminde peçeli bir gülüş çağırıyor Kiminde kovuluyor kapılardan. 2. bak sabah yaklaşıyor birazdan ufuk moraracak sevgilim çıplak sokaklarında ayak seslerim dolaşsın yasak ırmaklarında yıkanayım avuçlarına karlı öpüşler bırakayım rüzgar unutulmuş bir dağ çeşmesine götürsün bizi. Zamanın saatleri unuttuğu Şavkıyan bir dağ çeşmesine. 3. ey eflatun aşk bana eflatun yağmurlar yağdırabilir misin getirebilir misin geçen günleri geri tutup yıldızları yanıma oturtabilir misin sana neyi anlatayım her sarnıç küflü bir yağmuru her sevda bir ayrılığı yaşar. |
BİR EFLATUN MENEKŞE
sevdalı bir menekşe tanırdım eflatun özgürlükte açan. başkasının sevinci onun da sevinciydi inci kolyelerle süslü boynuna hiç ölüm yakışmazdı ki. geceleyin, kuş uçar uyanır menekşe sanki kapısı çalan onunki. sevdalı menekşem hercai eflatunum üzgünüm seni ben soldurdum seni ben öldürdüm bir saksı yaparak yaşadıklarımızdan. |
BİR EFLATUN ÖLÜM
kırgınım, saçılmış bir nar gibiyim sessiz akan bir ırmağım geceden git dersen giderim kal dersen kalırım git dersen kuşlar da dönmez, güz kuşları yanıma kiraz hevenkleri alırım ve seninle yaşadığım o iyi günleri, kötü günleri bırakırım. aynı gökyüzü aynı keder değişen bir şey yok ki gidip yağmurlara durayım. söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım belki sararmış eski resimlerde kalırım belki esmer bir çocuğun dilinde. bütün derinlikler sığ sözcüklerin hepsi iğreti değişen bir şey yok hiç ölüm hariç. aynı gökyüzü aynı keder. |
ÇİÇEKÇİ KIZ
yalova termal yolunda çiçek satan çiçekçi kız saçlarına papatyalar takmış şarkılar söylüyor bir yandan. kederli şarkılar haydi çiçeklerim var. bunlar küpe çiçeği boynu bükük ülkem gibi. bunlar mor beyaz kartopu çiçekleri karayazılı erguvan üzerlerine bulaşmış abilerimim kanı. bunlar zebra çiçeği bayım, hiç görmediniz mi taşır aynı gökyüzünde hem umutlu ayçayı hem karanlık bir güneşi ama sizin gökyüzünüz var mı ki. çiçeklerim var çiçeklerim ya küsmüş sardunyalardan almaz mısınız pembe açar pembe düşler için düşleriniz var mı ki. yalova termal yolunda çiçek satan çiçekçi kız saçlarına papatyalar takmış şarkılar söylüyor, tehlikeli. |
DENİZ FENERİ
sabaha böyle bir ağaç hışırtısı saatin 03'ü vurduğu zamanlar iki yüreği birden ayağa kaldırırdı. ayaklanan yüreklerden biri olimpos'a gizlenirdi biri anadolu bozkırında. tam o vakit, suların koşarak rüzgara aktığı gökyüzünün uçsuz bucaksız denizi durulurdu. bir durulan deniz bendim biri karşı kıyılarda ve sabah onun için bir yol bulunurdu akmaya kibele koşar gelirdi. ve yine öylesi bir anda bir salyangoz tırmanırdı aynı inciri bir küflü kilidin tık sesi duyulur saksılarda aynı sardunyaların gerinmesi bir yaşlı kadın kalkar suskun adımlarla yürür terliklerini giyer istavroz çıkarır veya yasin okurdu kilometrelerce uzakta ve aynı anda. keder bir buğu gibi yükselirdi bir şiir başladığı dizeleri yazar ocaktaki ateş çıtırtılarla yanardı. uçmaya hazırlanan külrengi bir kuş beş uzun yıl sonra sürgünden dönen bir adamın odasına girebilirdi. hasret girebilirdi direnme girebilirdi yitirilmiş bir aşk girebilirdi. adam odadan çıkar giderdi. çünkü ayios pavlos cezaevinin ve kartal maltepe' nin avlusunda düşünceli dolaşan birinin gölgesiydi. gölgesiydi gölgelenmiş güneşin umudun öldürülüşünün postalların bütün güzellikleri çiğnemesinin zakkumun ve bethoven' in şiirin ve aşkın yasak edilişinin gölgesiydi. oydu ter ince bir ırmak gibi akarken spil dağı eteklerinde ve tırhala'da tütüne koşan yüzü aynı esmer reçber. başka bir yerde başka bir esmer yüz mazgalların arasından gökyüzüne bakıyordu ürkek sarı kaçak yıldızlara başının üstünde mazgallarda nöbetçilerin ayak sesleri. üç gün önce getirmişlerdi üç gün üç gece sadece zeytin ekmek ve sigara. demir kapıda küçük bir delik havalandırma yukarda ürkek sarı kaçak yıldızlar. tutuklunun adı takis petrulastı. belki de onun türkçesiydi. o gece yarısı oturdu ilk şiirini yazdı. |
DIŞARDA KAR
kar yağıyor dışarda sokak lambasına düşüyor ve serçeler üşüyor kenarları hafifçe yanmış sayfalarına kan sıçramış bir kitapta nâzım hikmet okuyorum. dışarda kar yağıyor ve dağ lokantasına gidiyor zengin kasabalılar. kar yağıyor dışarda mektubun yeni gelmiş istanbul kokuyor. dışarda kar yağıyor seni seviyorum. |
FALANGA
çıkarın rüzgarın kelepçesini size soracak sonra yıldızlar dağlar koşacak denize doğru günler ise özgürlüğe doğru çıkarın rüzgarın kelepçesini. çıkarın sözün ağzından kilidi size soracak sonra geleceğimiz evlere giden kanlı giysilerle baharda açan kardeşim gelincik çıkarın sözün ağzından kilidi. çıkarın ışıkların peçesini hapishanelerin taş avluları ve mezarlarda dolaşan analar şarkılarımızın ecılı ezgileri çıkarın ışıkların peçesini. birlikte yürüsün gölgeleri birlikte yürüsün ölülerimizin. onu tanımıyordum hiç görmemiştim sinemanın önünde buluşacaktık yakasında bir kırmızı karanfil benim elimde ikiye katlanmış bir avgi olacak. buluşma saati geçti kimse gelmedi. anlamıştım sintağma alanına kaçmaya başladım. peşimdeler. geceye kadar koştum koyu bir karanlığın içinde. barba hristos'un anlattıkları hep aklımdaydı, eski kapetan. bir gün başkaları da bizi anlatacak hazır olalım sözlerin pas tutmayanı için çamura bulanmamış çığlıklara. adımız buydu diyelim yerimiz buydu, işte tarih ölü ellerle değil sevgiyle yarattığımız işte gökyüzü adımız buydubir aşk adı rüzgarımız denize doğru ak köpüklü denize eşitliğin barışın kardeşliğin yeleleri terli kanatlı atına. ak köpüklü denize. poseidon' un altın arabasıyla dolaşmaya. "günlerce dolaştılar ormanlarda ve korularda ve pınar başlarında ve bütün ırmakların kıyılarında onu aradılar, artemisi. sonunda bir denizde yıkanırken buldular, artemis başladı kaçmaya o kaçtı, onlar kovaladı, o kaçtı naksos adasına vardılar. orada artemis ansızın yok oldu yerini sütbeyaz bir dişi geyik aldı. iki kardeş artemisi unutup, geyiği kovalamaya başladı bu kez, birbirlerinden ayrıldılar ağaçların arasındaydılar. bir süre sonra otos geyiği gördü ephialtes de görmüştü. tam ortalarındaydı geyik. birden mızraklarını savurdular. o anda geyik kayboldu gitti. otos'un mızrağı ephialtes'e ephialtes'in mızrağı otos'a. öldüler. poseidon'un oğullarıydılar." |
FESLEĞENLER
bir gün girit'e geri döndüm. tam üç uzun yıl geçti, deniz orda her gün köpürürdü. ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı hiç dönmeyecek olan bir balıkçı teknesini bekler gibi aynı kıyıda. çakıl taşlarıyla rengarenk, kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle oğlundan, bir tutukevinden gelecek mektubu. üç uzun yıl benim kapımı çalan güneş onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi. fesleğenler kırağılarla eski gemi artıkları saban demirleriyle yer değiştirdi. beklediği mektup hiç gelmeyecekti. biraz önce nikos'u tuvalete götürdüler hücremin önünden geçerken ıslık çaldı ve korkunç güzel bir portakal kokusu yayıldı ortalığa nikos'un ıslığından. oysa sıcak bir geceydi ve yazdı. işte o portakal kokusu hatırlattı bana bir gün dönmüştüm diye başlayan selaniğe, pireye, atinaya, pireye barba hristos'un dönüş öykülerini. gece yarıları başlayan gece yarısı götürülmelerle dönüş öyküleri. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:22 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.