www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   şiirler devam (3) (https://www.cakal.net/showthread.php?t=89097)

mystical_waynak 10-03-2007 08:26 PM

Gittin...
Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin."Ne olur öyle bakma bana" dedin enson...
Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın...


Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.


İçimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...


Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...


Gittin...
İki aşkın arasında şaşkın. Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin, "sizin"di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...


O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...


Şaşardık bazen... ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir rityel gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...


Elin çaya uzanırdı...
Tenim dudaklarını özlerdi...
Bir sözüm şiirin olurdu... Demlenirdik.


Gömüldükce düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. nasıl da ürkerdin... Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu...


Ruhlarımızın biryerlerde buluştuğuna, düşlerimizin biryerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.


İşte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun... İşte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim...


Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük , o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak , seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen herşeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek...


Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...
Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona binbir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek...


Sana kahvaltı hazırlamaktı... Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen varya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukca inanmaktı... İnce ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeydinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı... Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek...


Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı. Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü , gözlerine taşımaktı. Buluştuğumuz cafede , ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gibiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanına inanmaktı...


Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı...


Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı... Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...


Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...


Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için *******i saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti...


Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti... Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum... şaşırırdım.


Çünki, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yokeden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayalkırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti... Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti...


Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı... Koparmamaktı kanatlarını... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...


Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı... Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti...


Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi...


Birgün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... İşte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok... Ve aslında ben dahil, hiç kimseye aşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim...


Ruyalarımın gül kokusu...
Sonra birgün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
Sonra birgün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü...
Yıkıldı tabuların...Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün...
Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...


Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan... Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...


Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...
O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa o nu koruduğunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarını bile kıskanır oldum.


Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki... Gerçeğin acımazıs zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...


Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını... Ne çok sorguladım kendimi , nerde hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı...


Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman. Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mı tanımıştım?... Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim oludğunu söyler dururdun... İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla...


Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çekip giderdim... Özür diler gibi bir sesle , o nun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim... Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim... Hep giderdim...


Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini... Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki...


Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu... Buna hakkım olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum aslında içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmıştın zaten... Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi... Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerle... Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum... Bunu anlamadın mı sevgili?


Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil senin yüzünün aksini gördüler hep... Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...


Gittin...
Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek... *******i kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu...


Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek... Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...


Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek...


Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. "Ayazda iki yürek" gibiyiz...


Sen benim şizofren aşkımsın... Ben senin kanayan vicdanınım...
Affet beni sevgili... Verdiğim sözleri tutamadım...

mystical_waynak 10-03-2007 08:27 PM

Gittin...
Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin."Ne olur öyle bakma bana" dedin enson...
Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın...


Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.


İçimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...


Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...


Gittin...
İki aşkın arasında şaşkın. Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin, "sizin"di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...


O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...


Şaşardık bazen... ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir rityel gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...


Elin çaya uzanırdı...
Tenim dudaklarını özlerdi...
Bir sözüm şiirin olurdu... Demlenirdik.


Gömüldükce düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. nasıl da ürkerdin... Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu...


Ruhlarımızın biryerlerde buluştuğuna, düşlerimizin biryerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.


İşte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun... İşte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim...


Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük , o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak , seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen herşeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek...


Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...
Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona binbir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek...


Sana kahvaltı hazırlamaktı... Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen varya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukca inanmaktı... İnce ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeydinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı... Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek...


Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı. Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü , gözlerine taşımaktı. Buluştuğumuz cafede , ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gibiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanına inanmaktı...


Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı...


Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı... Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...


Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...


Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için *******i saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti...


Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti... Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum... şaşırırdım.


Çünki, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yokeden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayalkırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti... Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti...


Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı... Koparmamaktı kanatlarını... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...


Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı... Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti...


Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi...


Birgün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... İşte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok... Ve aslında ben dahil, hiç kimseye aşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim...


Ruyalarımın gül kokusu...
Sonra birgün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
Sonra birgün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü...
Yıkıldı tabuların...Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün...
Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...


Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan... Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...


Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...
O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa o nu koruduğunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarını bile kıskanır oldum.


Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki... Gerçeğin acımazıs zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...


Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını... Ne çok sorguladım kendimi , nerde hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı...


Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman. Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mı tanımıştım?... Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim oludğunu söyler dururdun... İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla...


Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çekip giderdim... Özür diler gibi bir sesle , o nun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim... Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim... Hep giderdim...


Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini... Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki...


Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu... Buna hakkım olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum aslında içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmıştın zaten... Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi... Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerle... Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum... Bunu anlamadın mı sevgili?


Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil senin yüzünün aksini gördüler hep... Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...


Gittin...
Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek... *******i kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu...


Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek... Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...


Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek...


Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. "Ayazda iki yürek" gibiyiz...


Sen benim şizofren aşkımsın... Ben senin kanayan vicdanınım...
Affet beni sevgili... Verdiğim sözleri tutamadım...

mystical_waynak 10-03-2007 08:31 PM

Sahibini Arayan Mektuplar


Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı.
Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle
bana. Aşktan ne bekliyorsun? Dostluk mu? Al, istediğin
kadar... Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada
sevdiğin, isteğin ne varsa al, senin olsun. Sana
arzularımın ötesinden sesleniyorum.


Aydınlık! sen en güzel aydınlık! Bizi bırakma.
Kalplerimizde girmediğin köşe kalmasın. Çek, kurtar
bizi insan yaratılılışımızın korkunç
karanlığından. İçimizde, ta derinlerde kükreyen o vahşi
hayvanı sustur. Düşüncelerimizi tırmalayan o kanlı
pençeden kurtar bizi. Unutulmuşların dünyasında biz
unutmak istemiyoruz.


Haydi sevdiğim sen de aç yüreğini. Dostluğun o ölümsüz
ışığı dolsun içine. Saçlarımı okşadığın zaman, annemin
eli sanmalıyım ellerini. Dudakalrından yalnız aşkın
hazzını değil, dostluğun doyulmaz içkisini de
içmeliyim. Bana önce insanlığımı öğret, bana
unutmamayı öğret. Seni hiç unutmak istemiyorum.
Bilinmeyen içkilerin en zevk dolu sarhoşluğunda
yaşayalım seninle. Kurtulalım bu korkulardan, bu
çaresizliklerden.


Beni hiç unutmayacaksan sev, usanmayacaksan sev.
Birlikte yaşadığımız her dakika ömrümüzün bir yılına
bedel olmalı. O dakikaları hatıraların sonsuz
mezarlığına göemceksek hiç yaşamayalım.


Önce zamandan kurtulmalıyız öyleyse. Birbirini
yenilemeli saatlerimiz. Yarın bu günü aratmamalı.
Yerçekiminden kurtulurcasına aşmalıyız zamanı seninle.
O dost zamanı, o dostça zamanları.


Bana "gel" dediğin an; mesafeler de anlamını
kaybetmeli. Yolları dakikalarla, günleri kilometrelerle
ölçmemeliyiz. Beraberliğimiz, bütünlüğümüz hiç
bitmemeli. O hiç sönmeyen dostluk ateşinin çevresinde
hep böyle elele, dizdize olalım. Ne yağmur söndürmeli
o ateşi ne rüzgar. Yüreklerimiz hep böyle ışıl ışıl
olmalı alevlerinde.


Hadi sevdiğim, sen de aç yüreğini. Bana kendinden
bahset. Hep ben ol, durmadan ben ol istiyorum.
Dudaklarım kurudu bak! Bir yudum su ver güzelliğinin
pınarından. Acıktım dersem iyiliğinle doyur beni.
Üşüyorsam; yalnız dostluğunun ateşinde ısınsın
ellerim.


Benim olma demiyorum. Ama önce ben ol. İnan, ben hep
sen olacağım, baştanbaşa sen olduğum için.


Aşkta kaybettiklerimizi dostlukla tamamlayalım. Gel,
aydınlık, bizi bekliyor..

mystical_waynak 10-03-2007 08:32 PM

Hayalleri olmalı insanın.



Hissetmeli yüreğinden gelenleri.



Yaşamalı ölmeyecek gibi.



Duymalı içinden gelen sesi



Bir okun



Yayından fırladığı gibi




Saplanmalı yüreğine.




Tasaları bir yana



Hüzünleri arkasına koymalı



Dönüp de bakmamalı



Uçmalı bulutlara



Hem de bembeyaz düşlere



Masmavi gökyüzünde



Süzülüp süzülüp



Konmalı



Yârin yüreğine.



Düşleri olmalı insanın



Hiç uyanmamacasına




Sabahları kovmalı




Yıldızlarda koşmalı




Güneşlerde yanmalı




Velhasıl doya doya




Bitmeyecekmişçesine...



süleyman özbaş

mystical_waynak 10-03-2007 08:34 PM

Sevgi Pınarı



Bir sevdadır dizelerle dile gelir

Umutlar kabarır gönüller güle gelir



Fışkırır kalplerden şiir seven gönüllere

Gönüllerde tufan olup name olur dillerde



Kimi sevdadır kimi aşktır dizenin adı

Kimi hüzün kimi hazin kimi umuttur tadı



Bazen Yunus’dan Bazen Karacaoğlan’dan

Bir sevgi pınarı gibi kucaklar Mevlana’dan



Duygular yoğrulur hecelerden kelimelere

Nakış nakış işlenir duygular cümlelere



Aruz olur ,hece olur ,serbest olur, vezinlerde

Dörtlük dörtlük, kıta kıta ,akar dizelerde



Sevgi pınarından akan duygular şiir olur

Bu sevgiyi dizeleri ile şair bir bir dokur



Sevgi seli toplanır şiir seven gönüllerde

Bir şarkı olur,bir türkü olur sunan dillerde

mystical_waynak 10-03-2007 08:35 PM

Koskoca bir bahçede
Demetler içinde bir papatya.
Aşık olmuş, yanmış, tutuşmuş
Ak sakallı bahçıvana...
Bir ümit bekliyormuş.
Yüzlerce çiçeğin arasından
Onunla, sadece onunla
Saatlerce ilgilenmesini.
Buz gibi suyunu
Sadece ona döksün istiyormuş...
Sadece ona değsin makası,
Sadece ona gülsün dudakları.
Kıskanıyormuş bahçıvanı
Kırmızı güllerden,
Sarı lalelerden,
Mor menekşelerden.
Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş,
Bembeyaz yapraklarını...

Bir gün,
Aşkı öyle büyümüş ki,
Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.
Eğilivermiş boynu.
Toprağa bakıyormuş artık.
Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş
Ayaklarını görüyormuş.
Bunada sükür diyormus.
Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.
Zaman akıp gidiyormuş.
Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.
Ne var sanki boynumu kaldırsa
Bi kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.
Yanıp tutuşuyormuş...

Ve işte bir gün..
Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.
İncecik bedenini ellerinin arasına almış.
Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş
Bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.
Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.
Hâlâ göremiyormuş onu,
Ama bedeni kurtulmuş.
Uzun bir müddet sonra,
Bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye.
Gelen giden yokmuş...

Kahrından ölecekmiş papatya.
Ama işte bir sabah,
Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.
Derin bir oh çekmiş.
Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.
Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş.
Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş.
Başka birisiymiş.
Adamın elinde bir de makas varmış.
Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru
Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.
Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış.
Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış...
Ama gövden seni taşımıyor demiş.
Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış
Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.

Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini,
O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış.
Bir de o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş,
Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini.
O, her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş.
Belki, ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş,
Ama onu asluında hep sevmiş.
Papatya anlamış artık.
Sevgi; emek istermiş...
Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini,
Teşekkür etmiş ona içinden..
Son yaprağı da kuruduğunda,
Biliyormuş artık...
Gerçek sevginin, söylemeden,
Yaşamadan ve asla kavuşmadan
Varolabileceğini...

mystical_waynak 10-03-2007 08:35 PM

Nedenin yoktu her zamanki gibi,
Sadece öyle istiyordun yine tüm bencilliğin ve umursamazlığın ile.
Gitmem lazım dedin sadece kısık bir sesle.
Çok kısa bir süre baktın gözlerimin içine..
Ama sonra nedense hemen çektin gözbebeklerini..
Kim bilir?..Korktuğun içindir belki de!!
Ya da içimde yaktığın ateşin kıvılcımları sıçramasın diye gözbebeklerine..

Yanaklarıma iz yapıp dudaklarıma dokunan gözyaşlarımı fark etmedin bile.
Kim bilir?..İçime akıttığım içindir belki de..

Ağzımı açabilsem..Ah!! Bi konuşabilsem,sorabilsem neden diye..Ama cevap çok belli,
Neden yok belli her zamanki gibi yine!
Değiyor mu bilmiyorum bunca gözyaşı bu adice terk edişlerine.Bırakıp gitmeyi erkeklik belledin herhalde!!Canımı yakıyorsun,gitmem lazım diyorsun ve sonrasında tek kelime etmeden öylece duruyorsun.Beni öldürüyorsun,haberin yok ki bu aşktan ,aşıktan sanane!!

Katlanamıyorum seninle sensizliğe.En önemlisi de sessizliğine.Ya git artık ya da bir şey söyle.Sustuğun her saniye ömrümden çalıyorsun belli belirsizce.Değiyor mu bilmiyorum bunca gözyaşı bu adice terk edişlerine.Olsun ben yine de seni seviyorum kalan tüm benliklerimde..Ama yeter artık ya git ya da bir şey söyle..!!

mystical_waynak 10-03-2007 08:37 PM

Yoklugunda ne atesleri hasretimle yaktim da,
Bir seni yakamadim beni yaktigin gibi.
cölde su, mahpusta gün, oructa ekmek gibi bekledim seni.
Sense araya korkular koydun,
Yasaklar koydun,
Bitmez tükenmez engeller koydun.
simdi nerdesin diye sakin sorma.
Sen cagirdin da ben gelmedim mi?
Sen varken darilmazdim ciceksiz baharlara,
Yagmurlu havalara, bu kasvetli aksamlara.
Sen varken;
Bakip iclenmezdim tren istasyonlarina,
Otobüs duraklarina...
Sen varken ayrilanlara aglamazdim...
Yikilmazdim biten sevdalarin ardindan,
Gidenlere küsmezdim,
Kalanlara acimazdim...
Sen varken böyle üsümezdim,titremezdim.
Masumdum, cocuklar gibi.
Böyle delirmezdim,küfretmezdim...
Hele ölmeyi hic düsünmezdim.
simdi soruyorum sana:
Adi sevdaysa bu cehennemin,
Sen yaktin da ben yanmadim mi?
Biliyorsun;
Bütün acilarina yesil isik yaktim olmadi.
Bütün korkularina arka ciktim olmadi.
Daglara merdiven dayadim olmadi.
Haziranda kar oldum yagdim avuclarina olmadi.
Sevdim olmadi,yandim olmadi,taptim olmadi.
Artik benden pes!
Bu askin biletini istedigin gibi kes!
Nasilsa gidiyorsun.
Biliyorum, git...
Ama ardinda;
Aglayan bir cift göz,
Paramparca bir yürek,
Ve yikilmis bir dag görmek istemiyosan;
cek silahini,daya sirtima,
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?

Ahmet Selçuk İlhan

mystical_waynak 10-03-2007 08:38 PM

Seveceksen BÖyle Sevmelİyİm

Bİr Gece Dİlİm Tutulmali Ay GÖkteyken,
Gİrdabina DÜŞmelİyİm YalnizliĞin
İhanetİn Adini Bİlmemelİyİm
Ya Da UĞramamali Yalanlar Beynİme.
Zİndandan Mektuplar Yazmaliyim
Penceremde Bİr Karanfİl Solmali,
İÇİmde TebessÜmler..
Bİr Yakin İklİm Olmalisin Bana.
Ah Ederken,
GÜn GÖrmemİŞ Bİr Yildiz Kaymali.
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm
YaŞayacaksam BÖyle..
BaŞucumda Kara Bİr Kİtap Bulunmali
Her Sayfaya Adimi Yazmaliyim.
Hayallerİm GÖkte YildizlaŞirken,
Lanet Etmelİyİm Şansima, TutunamayiŞima
Aklima GeldİĞİn Anlardakİ KahroluŞuma
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Kahrolacaksam BÖyle..
Bİr BaŞkasi DedİĞİnde Dİk Olmaliyim
Ya Da Yabanci Bİrİsİ, Senİn İÇİn
İÇİmİn Kan Revanini GÖrmemelİsİn.
Firtinalar Koparken İÇİmde,
Dudaklarim SÜt Lİman Olmali
Bİlmemelİsİn YÜreĞİmİn EzİklİĞİnİ
Sevgİmİ DaraĞacina Asarken,
Ellerİm Tİtrememelİ
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Kaybedeceksem BÖyle..
Gİt Dersen Gİtmelİyİm, Yalandan Da Olsa
GÖrmemelİsİn Benİ Arkanda
Hep KÖŞebaŞlarindan Bakmaliyim Sana
Her GÜn Hayalİn GeÇmelİ Kapimin ÖnÜnden
Sana Benzeyenlerİ Sen Sanmaliyim
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Kanacaksam BÖyle..
Veda Edeceksem BÖyle Etmelİyİm
Yaninda Bİr Yanini Da GÖtÜrerek,
Sessİzce Ayrilmaliyim Bu Dİyardan.
Ben MeÇhule KariŞirken,
Sen Kirmizi Bİr GÜl Bulmalisin..(?)
Ecel BaŞucuma Dayanirken
Kİmse Bİlmemelİ
Seher Vaktİ Kapim Çalinmali
Sen Uykudayken, Alem Uykudayken
DÜŞlerİm, Ümİtlerİm, Hepsİ Uykudayken..
Ümİdİmİ İsmİne GÖmmelİyİm!
GÖzlerİm BoŞluĞa Bakarken,
Hafİften Bİr YaĞmur YaĞmali
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Öleceksem BÖyle!

mystical_waynak 10-03-2007 08:40 PM

BENİ UNUTMA

Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma..


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:02 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.