![]() |
Nutuk
NUTUK Sayın vatandaşlarım, öhhö öhhö. Köprünüz yok, reyiniz var biliyom. Öyle değel midir, dediler he! .. he! .. Neyiniz var, neyiniz yok biliyom. Muhtarınız böyük bir ulu kişi He deyin burada bitirin işi. Mecliste abeyi, köyde gardaşı. Cesur zengin beyiniz var biliyom. Yolunuz çamurdan geçilmez imiş Hökümet yaptırmaz diye kim demiş Söyle len Murtaza, söyle len Memiş. Yemyeşil bir beldeniz var biliyom. Devletimiz okutup küçükleri Sırtınızdan atacaaz yükleri Bizim gibi değerli böyükleri Sevip sayan huyunuz var biliyom. Yanınızdayız son nefesimizde Biz olalım çıkacak sesinizde Sizlerinde böyük meclisimizde Bizim gibi dayınız var biliyom. Köylüye gredi dirsen bizde var Emme irey dersen o da sizde var İlkbahar var, sonbahar var, yaz da var Çeşmeniz yok, caminiz var biliyom. Yar vurmuşu gurbet ele göçtüren Yel vurmuş Iraza şifa saçtıran Kel Durmuşu böyük adam seçtiren Çok değerli köyünüz var biliyom. Kimler ermiş görüp bizleri ayan Dinnemeye gelmişler yorgun yayan İçer hastalığa çare arayan Derde derman suyunuz var biliyom Aha burda ne dirseniz ben varım Yolunuz burdanmı geçer annarım. Meclise seçtirecek gurbannarım Bize yeter sayınız var biliyom. Değil akrabanız hısmınız için Vallah inanmayan gısmınız için Bizler için değil hasmınız için Yolunacak tüyünüz var biliyom. Ahmet Canbaba |
Öğreetmenim
ÖĞRETMENİM Kişilik kazandırır bize gelecek verir Kimi gün ikaz eder doğru yolu gösterir Bilginin potasından sözler dökülür erir, Yanıtlar içtenlikle sorumu öğretmenim. Yanlış inanışlarla insan doğrudan sapar Gerçek öğretilmezse ateşe puta tapar Özveriyle çalışıp, nasıl bizlere yapar En güzel anlatımla yorumu, öğretmenim. Mutlu gelecek için ne varsa sorulacak Nesiller yetiştirir rekorlar kırılacak Çağdaş bilim yolunda hedefe varılacak Başlıbaşına bilgi kurumu öğretmenim. Her adımda rastlarız Atatürkten izlere Onun düşüncesinde yeşeren filizlere, Bir bak..Neler oluyor açıklıyor bizlere En basit misallerle durumu öğretmenim Ahmet Canbaba |
Rol Yapıyoruz
ROL YAPIYORUZ Sıska bücür devmiş gibi Yaratmış rab övmüş gibi Sevmesekte sevmiş gibi Hayatta rol yapıyoruz Rab vermese vermiş gibi Doğru yol göstermiş gibi Ermesekte ermiş gibi Hayatta rol yapıyoruz Az verirsin çokmuş gibi Birvarmış biryokmuş gibi Aç gezeriz tokmuş gibi Hayatta rol yapıyoruz Kanmasakta kanmış gibi Kirliysek yıkanmış gibi Anmasakta anmış gibi Hayatta rol yapıyoruz İçmesekte sarhoş gibi Çirkinsek göze hoş gibi Dert küpü olsak boş gibi Hayatta rol yapıyoruz Kızmasakta kızar gibi Yazmasakta yazar gibi Olmasakta sezar gibi Hayatta rol yapıyoruz Gezmesekte gezer gibi Güçsüz ama ezer gibi Medyumumuz sezer gibi Hayatta rol yapıyoruz Akılsızsak bilmiş gibi Yaşasakta ölmüş gibi Gülmesekte gülmüş gibi Hayatta rol yapıyoruz Ahmet Canbaba |
Sabahat
SABAHAT Öyle şamataydı öyle gırgırdı Bizim mahallenin dulu Sabahat Estetik yaptırıp gerdan gerdirdi Küfürbazdı deli, dolu Sabahat Göbek atan Aysel, Keziban,Mine Satılmışın kızı yamuk Emine Beraber arkadaş ama kimine Pekmez diye satar balı Sabahat Nerde yakalarsan orda öpersin Bir şey anlatsa gözyaşı dökersin Pazartesi gezer yersin içersin Gelirim der gelmez Salı Sabahat Hayattan yakınır der para yetmez Gidelim de derki olur fark etmez Anasının gözüdür belli etmez Kimseye koklatmaz gülü Sabahat Onu gören gençler ıslık çalardı Kimi ah anam der düşe dalardı Yüz bulamaz çoğu avuç yalardı Kimsenin olmazdı malı Sabahat Acılar var gönül yaralarında İftira kol gezer karalarında Kıskanç hatunların aralarında Durur sanki kara çalı Sabahat Bazen aylar geçer ortada yoktur Parası, pulu olan dostu çoktur Mevla’m nasip etmiş demek ki haktır Gezer Eskişehir, Bolu Sabahat “İnsanı yaşatan edeptir ardır” Desen, der “günün mutlu geçse kardır” Onunda sevabı, günahı vardır Ne yapalım Tanrı kulu Sabahat Aşıkları bahçede gül bırakmaz Kendi şakır gülde bülbül bırakmaz. Öyle atar mangalda kül bırakmaz, Burnundan aldırmaz kılı Sabahat Peşinden koşanda can, hal bırakmaz Kimseye tutunacak dal bırakmaz Aşığını sömürür mal bırakmaz Tazıya giydirir çulu Sabahat Rahat dursa helalinden bir eştir. Yetmişinde ama sanki kırk beştir Gören derki bu kızıyla kardeştir Genç kalmanın aşk der yolu Sabahat Ahmet Canbaba |
Sabahlar
Kedi karşısında tazı görüp de Kama gibi çıksa sevgiler kından Gönüllerde gezer bıkmaz akından Güzeli sevmemek mümkün mü candan Bu kadar işveyi nazı görüp de Gidiyorlar çoğu murat almadan Yüreklerindeki aşkı bulmadan Öyle kişiler var daha çalmadan Oynamağa kalkar sazı görüp de Tanrı veriyordu çoğuna yoktan Hakkına razıydı gelirse haktan Keyfi yerindeydi çoğunun çoktan Birden isyan etti azı görüp de Yokuşa çıkanlar inişe geçmiş Çekilen acılar dinişe geçmiş Ömür sona doğru finişe geçmiş Kışa eremedi yazı görüp de Kazan biri senin üçü çetelik Delik cepte hiç kalmıyor metelik Kendisi yer içer birde üstelik Kurda haber verir kuzu görüp de DOKUNULMAZLIK Suçlulara hükümet kurmak verilmiş bir hak Temiz bir parti diye ismini koyarsın ak Halk sistemin çarkında ezilirken onlara Bu nasıl bir düzen ki gene dokunmak yasak SABAHLAR Uykum kaçmış bir gece yüksek bir terastayım Yıldızları doyumsuz seyretmeye hastayım Milyarlarca ışık yıl zamanı var aramda Geceyi tek başına yaşarken Ankara’mda Var mıdır başka biri yıldızlara bakıp ta Bir haz duysun o rahat uykuyu bırakıp ta Herkes uykuda, kuşlar,uyumayan bir benim Gece serinliğinde dinç ve sağlam bedenim Düşün, binlerce beyin rüya görür uykuda Kimi uçar havada, kimi boğulur suda Bulutlardan sıyrılıp görülür teker,teker Göz kırparken yıldızlar sanki bir merhaba der Karanlık, karanlığa karışmışken zifiri Görünmez karanlıkta havanın isli kiri Uykuya teslim olmuş binlerce çarpan yürek Rüya denizlerinde sessizce çeker kürek Rüyalara girse de aşk gecede yaşanır Kimi yerde gönülden ne sevgiler boşanır Kimi diskoda, barda kimi mahpus damında Yürekleri cız eder her günün akşamında Belki bir gece boyu kalkmış konan yasaklar Hangi acı nerede, hangi sevdayı saklar Kimi yerde dertlerle sorunlar uyanmadan Evlerin ışıkları ara sıra yanmadan Bir gizemlik sevgiyi davet ediyor aşka Her mevsimde geceden sabaha kalkış başka Umuda sürgün veren fikirler uyumakta Ömürler gece boyu sarılır bir yumakta Bir sonraki sabaha gece verirken mola Kimi derdi erteler, sabah ola hayrola Hiç farkında olmadan geçerken güne yarın Tesiri yavaş, yavaş kaybolur ışıkların Sokak köpeklerinin sesleridir ürüyen Gece karanlığıdır yudum, yudum eriyen Kimi erken kalkacak gün başı yolculuğa Veda edip gidecek belki çoluk, çocuğa Gün ışığına gebe hayır şer saklı düşte Uyanıyorlar sabah ezanı saat beşte Karanlığın içinden gelirken ezan sesi Bir güne başlanacak bir gecenin ertesi Geceden nasıl çıkmak, güne nasıl başlamak Ya, hızlı kalkmak yada, boş verip yavaşlamak Mahmurluğu üstünden zor atıp kalkan kişi Kalkmaz güne kimisi, yatmak en güzel işi Uykuya dalmış gece, dalmış tasa, dert, hüzün Feryatlar yükselecek uyanınca gündüzün Kim bilir daha başka acıyı tattıracak Sakinleşmiş olaylar başlarken güne sıcak Bir kızartı belirdi henüz güneş doğuyor Tabiat alemini kaplayarak boğuyor Horozların ötüşü sabahı müjdelerken Yıldızlar gibi ayda kayboldu erken, erken Artık herkesin derdi başladı ahlar, vahlar Gece boyu içimde, huzur bende sabahlar. Ahmet Canbaba |
Savaşın İnce Ayarı
SAVAŞIN İNCE AYARI Bir yaşam biçimi olmuş savaşta Sabahları yağmur nöbetine kalkardı gözleri savaş tedirginliğindeyken yufka yüreklerinde tanklar geçiyordu Bağdat’lı çocukların gözyaşlarından. Bu savaşa önce başkaldırdılar sonra bağışıklık kazandılar gökten utanç yağarken gökten kol ve bacak. Savaş yorgunuydu her biri yıkık bir dünya bırakıyorlardı geride onlara. Oysa var oluş çabasıydı yok olmaları ölüyor öldürüyorlardı bir canlı bombaydılar çoğu zeytin karası gözlerinden okunuyordu sefalet yarı aç yarı tok olmaları biraz daha bilerdi hınçlarını pusuya yatardı gözleri izlenmekteydiler bir başka yerden belki de görünmediklerini sandıkları bir başka siperden ölüm üzerlerinde kol gezerken gözlerini ayıramıyorlardı gölgelerden. O gölgeler ki ansızın tank oluyordu başlarına ölüm yağan bir uçak. O gözler ki tetikte her biri bir aslandı gönüllerinde isyanlar yatan. Onlar yoksulluğun coğrafyasındaydılar teslim alınırdı yüreklerindeki kaleler tedirginliğin konvoyundaydılar yol boyu ölüme giderlerdi ölüme bir sığınmacı gibi her biri Sonra bir bakarsın savaşın ince ayarı bir sihirli değnek gibi susturmuş tepkileri esirler serbest esirler hür hüzünlü bakışlarının gelgitlerinde bir öyküsü vardır gözlerin bir sorsan neler anlatırlar sen anlamasan da dillerini savaş yorgunu her biri binlerce dul eşleri geride gelecek savaşlara yeni çocuklar için genç ve diri ve güzel onlarcası bekler yollarını. Ahmet Canbaba |
Seni Sevmeye Hazır Değilim
Ne hatırını bileceğim bir fincan kahvenden ne bir yudum suyundan içebilirim. Ne ekmeğini böler ve nede aşını paylaşabilirim. Ne verdim ki ben sana ne isteyebilirim. Emek harcanmamış bedava sevgi aşka dönüşmez ki yüreğimde. Seni sevmeye hazır değilim. |
Sermayesi Din
SERMAYESİ DİN Sermayesi din olanlar Pazarlar Allah’ı kula Yüreğinde kin olanlar Kızarlar gelmezler yola Coşku taşımaz neşemde Can mola verir köşemde Hayat denilen yaşamda Satarlar ömrü bir pula Yol kesiyor bakkal kasap Yokluğa çıkıyor hesap Bakır leğen kalaysız kap Komşu muhtaç olmuş küle Rahman ile başlar işe Yediği dokunmaz dişe Yaratan zevkten dört köşe Eziyet ederken kula Kiminin gözü yukarı Kiminin yok ki akarı Koca bulamaz bekarı Yüz sürer çaputa çula Tanrıya yaparlar koğu Biter dinde varı yoğu Umut bağlamışlar çoğu Şişedeki kutsal kıla Canbaba caymaz sözünden Kaçmaz gerçekler gözünden Çeker hurafe yüzünden Gönül dergahında çile Ahmet Canbaba |
Sermayesi Din Olanlar
SERMAYESİ DİN OLANLAR Sermayesi din olanlar Pazarlar Allah’ı kula Yüreğinde kin olanlar Kızarlar gelmezler yola Coşku taşımaz neşemde Can mola verir köşemde Hayat denilen yaşamda Satarlar ömrü bir pula Yol kesiyor bakkal kasap Yokluğa çıkıyor hesap Bakır leğen kalaysız kap Komşu muhtaç olmuş küle Rahman ile başlar işe Yediği dokunmaz dişe Yaratan zevkten dört köşe Eziyet ederken kula Kiminin gözü yukarı Kiminin yok ki akarı Koca bulamaz bekarı Yüz sürer çaputa çula Tanrıya yaparlar koğu Biter dinde varı yoğu Umut bağlamışlar çoğu Şişedeki kutsal kıla Canbaba caymaz sözünden Kaçmaz gerçekler gözünden Çeker hurafe yüzünden Gönül dergahında çile Ahmet Canbaba |
Sevmekmi Birtanem
SEVMEKMİ BİRTANEM Sevmek mi bir tanem bu benim işim. Dur gitme kaybolma bir gölge gibi. Yıpranmış ve yorgun dalgaların vuruşu sahilde eskitiyordu ne varsa dünden. Bir söz düşmüş bakışlardan göz bahçelerinde ağlıyor yoksulluğun. İçimde sende intihar ettin beni yalnız bırakıp, bozulan bu düzenin sessizliğinde. Sevmek mi bir tanem bu benim işim. Gecenin sessizliğinde gel uzan kollarıma. Bir ninni gibi gelsin okşarken rüzgarın sesi denizi. Yorulsun sevgiler hatıralara dönüşüp acılarla. Bu gece bir başka sevdalanmalısın. Yorgun gönlüme isyan etmişken yıldızlar, sen benimle kalmalısın ve benim gözümle bakmalısın bana. Sevmek mi bir tanem bu benim işim. Bir akşam boşalttım, güne. İçinde yıldızları eksikmiş meğer. Bakır rengi bulutlar gün batımında akşamı soluyordu dağların ardında. Yağmur kokusuna hasret ıstıraplı yürekler yarınları emiyordu *******den. Sen farkında değildin, sensizliği zincire vurduğumun. Ayaklarım gidiyor yürüdüğün yollara hep geriye atsam da adımlarımı. Geleceklerde bitermiş be kömür gözüm alınyazımı peşin yazdığımda. Ahmet Canbaba |
Sıra Sende
SIRA SENDE sıra sende acılarım sıra sende daha yeni yolculadım sevincimi baba ocağına hoş geldin otur başköşeye uykusuzluğum yavan ekmeğim şekerli suyum sabah kahvaltısına hoş geldin geç çalan saatim yamalı gecekondum sıra sizlerde yaşam parçalarım geleceğimin yoksul kilometre taşları ve umutla beklediğim güneşim sıra sende rüyalar elenir uykularda hani o ilk durağımız hani çocukluğumuz zaman örselenmiş yaşamın içinde zaman kaçış sevdalara alışkanlıkların inancın emeğin şafağı ufkun yüreği yüreğin kahrı yoksulluğa sıra sende sevdalı yanımız boş istasyonlar gibi göz perdeleri inik aşk odalarında kim konacak hayat ağacımın dallarına üstelik gönül penceremde açık sevdamı böler bir yanım emeğe kilitlenir akıl önce kazanç kapısı sonra sevda hak yaşamak insanca yaşamak ertelenir unuttuğum sessizliğim aklıma gelir kaleleri yıkar yeni yıla yayılır ölüm tarlaları barışı arar gözler sıra sende firari uçukluğumda yaşamı zaman dilimlerine böldüm renkli kışı bekledi yaz duman soludu aşklar ve bir sabah ayaz ölümü titretti gözlerimin buğusunda can ve dedi sıra sende Ahmet Canbaba |
Sona Doğru
SONA DOĞRU Zaman geçer çirkinleşir, Ölüm sona doğru, doğru. Sararıp solar dökülür, Gülüm sona doğru, doğru. Çileler sona ermez ki, Tanrı yardım göndermez ki Yesem de şifa vermez ki, Balım sona doğru doğru. Can çekilir kalmaz halim Dermansız bükülür belim Böyle çok zor gelir ölüm, Kalım sona doğru doğru . Baston elde ağır adım, Ölüme sökmez inadım. Birden kırılır kanadım, Kolum sona doğru doğru. Zamanla saç aklaşıyor, Kimler sıra bekleşiyor, Nasıl çabuk yaklaşıyor, Yolum sona doğru doğru. Çile cefa çeker halkım. Yaşamaya yetmez ülküm. Neye yarar varsa mülküm, Malım sona doğru doğru. Dermansız dert olmuş yaram. Anladım ki geldi sıram. Geçmez akçe olur param, Pulum sona doğru doğru. Huzur bulur can sonsuzda, Belki haziran temmuzda. Taşınır gider omuzda, Salım sona doğru, doğru. Seslerdir gelen tekbirden. Söz gelir gider kabirden. Lal olur konuşmaz birden, Dilim sona doğru,doğru Tütmez ki yalnız ocağım. Kalmaz dünya ile bağım. Mevtalarla dolar sağım, Solum sona doğru, doğru. Ahmet Canbaba |
Sonradan Gelir
SONRADAN GELİR Birazcık terin aksın yapacağın her işte Zoru gör ki kolayın yolu sonradan gelir Tanrı ile girdiğin zorlu alışverişte Çıplak yaratır kulu, çulu sonradan gelir Hastalık kuyruğuna gariban dünden gider İsyan eder tanrıya üstelik dinden gider Ganimet paylaşırken hırsızı önden gider Emeklisi yetimi dulu sonradan gelir Sen çok kuvvetlisin ya herkesi kündelersin Zayıfları oyunla teker teker elersin Yaradan sağdan vurur birazcık sendelersin Ardından Azrail in solu sonradan gelir Kim söylenmez sırrını içinde saklayacak Tanrıya rüşvet verip günahı aklayacak Hedefe varan kimse parsayı toplayacak Akıllı önden gider deli sonradan gelir Nasılsa pabucu ters giydirirsin şeytana İşte o zaman ancak sen benzersin insana Böyle bilgi çağında bilimsellikten yana Tanrı katında ermiş veli sonradan gelir Hep almayı düşünme birde dene vermeyi Unutma sevenlere bir selam göndermeyi Büyütme gözlerinde amacına ermeyi Önce Gerede’yi geç bolu sonradan gelir Ahmet Canbaba |
Sormasammı
SORMASAM'MI Çatlamış, toprak gibi kavrulsam susuz. Yağmur bir yağsam mı der, bir yağmasam mı. Bulutlar arasından kaybolmuş sessiz. Güneş bir doğsam mı der bir doğmasam mı. Bur da son olsun, bitsin, aşk bu kadarsa İçimi buruk acı, bir hüzün sarsa Sevgiye, hasret kalmış yüreğim varsa Yüzüm bir gülsem mi der bir gülmesem mi Yanımda olmayışın, gezdiren beni. Duygulu aşkım sana, yazdıran beni. İçimdeki şeytandır, azdıran beni Gönül bir kovsam mı der bir kovmasam mı Kucak açamıyorsam bir his var buruk Dayanamam, ağlama dinsin hıçkırık Çırpınan yüreğimde kanadı kırık Kuşum bir uçsam mı der, bir uçmasam mı Ne kalmış yarınlara bir bak bu günden Yalnız sevgimiz kalsa razıyım dünden Bu aşkın batağında, hesabı benden Tanrı bir sorsam mı der, bir sormasam mı Ahmet Canbaba |
Şehidime
ŞEHİDİME Kuş uçuruyorum savaşın kirli yüzünde. Şakaklarımı okşuyor çöl rüzgarları, çıkmaz sokaklarıma sapıyorum. Güvercin kanadında bakışları düğümlüyorum bir şehit cenazesinde. İniltisiz hıçkırıkları yüreklendiriyorum. Hain pusular sahte gülüşlere dönmüş, yapmacık tavırlarına bulaşıyor şehit kanları. İçimdeki uzaklığı kusuyorum, sokaklarım kesiyor merhabayı. Ayın yıkadığı kaldırımları kirletiyorlar. İnancımı eskitiyorlar nutuklarla. Kinimi bileyip, bir ucundan yakalasak aydınlığı bir karanfil veririz doğmamış çocuklara. Analara sabır veririz.Babalara umut,babalara yürek Hasret solumuş yavuklu mektupları. Gül yanaklarda, karanfil dövmesi gün yanığı. Aynı türkülerin çıkmazları kesiyor solukları. Aynı türkülere yuh çekiyorlar. Ay çalığı karanlıkta beddua. Bir çirkinlik bulaştırmış yüzüne. Bir uşaklık çaresizliği bir utanmazlık kırmızısı bir iftira gölgesi arsız tekrarlar soluksuz satılmışlar ateş topunda. Zaman çile çeker işbirlikçilerden. İpliği pazara çıkar arka yüzlerin kalem yarası açılır yüreklerinde tarihe bir iz düşer. |
Şimdi Bende
ŞİMDİ BENDE Şimdi bende Gözleri gökyüzünde kalakalır ölümün Yağmur ormanlarında tükenir bakışları yeşilin Nasıl dayanılmaza dayanır yürek Nasıl akar emeksiz terler paranın gözlerinden Tabiri caizse, Nasıl burun kıvırır alın terine asalaklar Ne duyulmuş ağlamalarda, yüreğin sızısı Ne işitilmiş ölümle biten alın yazısı Yalnızca biter gözlerinde acı ılık. Bütün hüzünlü bakışları geride bırakır. Ve aklındadır çocukluğundaki ayrılık Al işte istemiyorum artık, Sevabı sizde kalsın günahlarımın. Şimdi ben söyleyemediklerimle baş başa Ve unutmak istediklerimleyim Aklımdaki Ahmet Canbaba |
Tabanvay
TABANVAY O En zengin kulu Rabbin Altında uçak, yat. Bütün nehirler ona akar. Kızılırmak Dicle Fırat. O Hacı Murat. Süleyman’ın altında taksi Mehmet’inki motosiklet Ahmet’inki bisiklet Veliyi Allah düşünsün Tabana kuvvet Ahmet Canbaba |
Tusak Ettik Kendimizi
TUTSAK ETTİK KENDİMİZİ Bir sis Bir duman Güneş başını çıkarıyor dağlardan Işığa pusu kurmuş beyinler Maviler bulanık Maviler dertli Okyanusları bir çekebilsem diyorum kıyıya Yıkasam diyorum kirlenmişliğini karaların Ama olmuyor ‘ki Durgun maviliklerde beyaza dönmüş ölüm Martılar sörf yapmıyor rüzgarların kanatlarında Denizin yükselmiş ateşi Deniz hasta Yok ‘ki yüreğinde bir çiğ tanesi serinliği Açıklarda bir gemi sintinesini boşaltmış Dikmiş gözlerini mat ve kirli Bir yağ tabakasının üstündeki Karpuz kabuklarına, teneke kutulara. Bir adam bakmakta denize Dalgın ve düşünceli Allah kahretsin der gibi iki eli Konuşuyor kendi kendine sallayıp başını Adam hasta Yok aşklarına filiz veren sürgünler Rüzgarlar pişman dağ başlarından geldiğine Şimdi şehir kirliliğinde solukları Bir başka kokar Rüzgarlar hasta Bitmiş tükenmiş kıyılarda Dalgakıranların başına konmuş martılar Can çekişmekte çoğu Kıvrılıyor bedenlerine düşmüş İncecik boyunları Kuşlar hasta Sanki ölüm uykularında Bir ressamın fırçasından çıkmış yorgun İşlenmemiş sevaplara kurban doğa Ve şimdi her şey kendine sığıntı Şimdi her şey kendi kapanında tutsak Ve biz bunu ‘da başardık diyorum. Boğduk denizi kendi sularında. Ahmet Canbaba |
Umudun Gölgesi
UMUDUN GÖLGESİ Suda sandal Sandalda balıkçı ağını gerer Takılır ağına umudun gölgesi Tarlada saban Sabanda umudun dişi demir Toprağı yarar Topraktan çıkar emeğin sesi. Sorarım size ne arar, Tünemiş düşlerde bir bulut gibi Karanlığın gölgesi. Onlar ki gene Yarına kalkacaklar Ve onlar‘ki sonsuza uzanan Yola koyulacaklar Açlıktan kokuyorlarken nefesi Çıkınlarında bir tutam sevgi Ve akıllarında umudun gölgesi. Ahmet Canbaba |
Umut Çiçekleri
UMUT ÇİÇEKLERİ Kimler ezilenlerin biniyorken sırtına Doğru yazan kalemde, söyleyen keskin diliz Su alıyorken gemi, birden dindi fırtına Umut çiçeklerimiz yeniden verdi filiz Almak için bir olun nasıl verilmezse hak Bir kere nüvemize kıvılcımdan ateş yak Yalçın sarp kayalara vuran dalgalara bak Borayı fırtınayı başlatan küçük yeliz Dünya nimetlerinden başkasına sunmayın Bize sahip çıkmayın, ismimizi anmayın. Durgun su gibi görüp bizi sakın sanmayın, Dumanı hiç tütmeyen ateşi sönmüş külüz. Derler ki Canbaba ya sende garip bir kulsun Aşıklar dergahına girenler huzur bulsun. Sevenler, sevilenler yeter ki memnun olsun Biz umut çiçekleri, bizler dikensiz gülüz. Ahmet Canbaba |
Vatandaş
VATANDAŞ Bir baksan deli başına gidiyor Kafasına yel gelince vatandaş Herkesin eli başına gidiyor Göz önüne kel gelince vatandaş Her şey kirli çeviremez duruya Ne olsa da razı gelir yarıya Evlense de sesi çıkmaz karıya Eşi bile dul gelince vatandaş Kimi gencim diyor kanım kaynıyor Kimi köşkün önünde soyunuyor Oyun bilmese de kalkıp oynuyor Kulağına zil gelince vatandaş Bilmez dertler gelirken katlı, katlı Kendi yayan gezerken eller atlı Dosta düşman olur, ağzına tatlı Bir parmaklık bal gelince vatandaş Gelin bir olalım yaşlısı genci Satılmaz topraklar, değerli inci Üzülmez mi yanı başına zenci Komşu diye el gelince vatandaş İMF den gelen emre uyacak Çalışana zam vermeye kıyacak Nasıl sevinir sırtına giyecek Birisinden çul gelince vatandaş Bedava ev diye övünme başlar Allah kerim diye avunma başlar İşe yaramayan dövünme başlar Bile, bile sel gelince vatandaş Doğalgaz var, barajdan su taşırır. Cereyanı kablo çeker aşırır Birden yeşil bekliyorken şaşırır Önüne bir çöl gelince vatandaş. Kimin ne gerek gözüne, kaşına Memur sürgün yerken, bakmaz eşine Ne yapsın böyle kıyımda başına, Türlü, türlü hal gelince vatandaş Ahmet Canbaba |
Yalnızlıklardayım
YALNIZLIKLARDAYIM Yalnızım Yalnızlıklardayım Gene senden uzaktayım Nasıl ihtiyacım var içimi dökmeye, Dertlerimi anlatmaya bir bilsen. İstiyorum ki seni düşünürken, Rüzgar esmesin hoyratça içimde Toz duman içersinde kalmasın hiçbir yer Yaslanmışım bir ağaca Dalmış Gözlerine, gözlerim. Uzakta bir boşluğa asılı kalmış. Şimdi en güzel gördüğüm düşsün Bir ressamın tuvalinde resmin, Arkanda dağlar. Bir perde gibi inmiş gökyüzünden bulutlar. Bir gök kuşağı sanki başındaki taç. Sislerle boğulmuş güneş, Senin aydınlığına muhtaç. Yine bir gün ansızın Yüreğine baskın yaptım geceden Esir alınmış soluklarında yaşadım ilk heyecanı. İlk kez Mecalsiz kaldı sevgimin hücreleri Sana teslim oldu yüreğim. Yaşamın en zor yanı Seni düşünmekmiş bilemedim. Yaşamın en güzel yanı, Seni düşünürken ölüşün Ve tekrar dirilişin özlediğimde yarınıma. Ne güzel bir başka renkten sevmek seni Bir başka mekanda düşünmek Bir başka gözle görüp, Sevmenin gür soluklarında hissetmek nefesini. Ve sonra inmek derinliklerine aşkın Tekrar tekrar hissetmek, Keskin ve yakıcı tadını öpüşün. Ahhhh! Güzelim, bir tanem Ne olur, Güzelliklerinde gizlensin çirkinliklerin. Bak şimdi, Yalnızlığın uç verdiği yeni filizlerde büyüyorsun. Oysa sen, Yorgun dalgaların kıyılarındaki izlerde olmalısın. Kum tanecikleri gibi yıkanmalısın tuzlu suda. Ve ben sana Yalnızlıklarımı yazmalıyım, Yalnızlıklarımda Bu satırlarımı kuma. Biliyor musun? İçimde hep Sensizliğin korkusunu taşıyorum. Anlaşılan, Ben hep senin Yalnızlığını yaşıyorum. Yüzüme baktığında okuyacaksın yalnızlığımı Yalvarışlarımı hissedeceksin, Benim hissetmediğim. Duruşumun sana Nasılsın der gibi olduğunu. İyiyim diyeceksin sadece gülerek Belki de sarılmanı bekleyeceğim kendimi zor tutup. Sen hissetmesen de, Bir çocuğu okşar gibi okşamanı kim bilir. Senin o gizemli dünyanda Benim yalnızlığım olacak senin düşündüğün. Senin hissettiğine benim gülmem olacak Güldüğümü hissedip, Sende güleceksin. Sana değecek sözlerimin her kelimesi Şarkılarım olacak dudaklarında söylediğin. Beni hatırlayabildiğin yalnızlığında, İçin sıkılacak, Yüreğin daralacak. Dokunmak, sevmek gibi, Tatminlerin en güzelinden uzakta, Sen ve ben, Bir araya gelemediğimiz İki ayrı kutupta, İki ayrı yalnızlığı yaşayacağız. Yalnızlıklarda, Yalnız Ahmet Canbaba |
Yaratanın Yaratanı
YARATANIN YARATANI Girdiğimde başım derde Arayıp bulamam nerde Mekanın bilinmez yerde Yaratanın yaratanı Gelir zarar kula kuldan Kim çıkarır kulu yoldan Anlamıyon neden haldan Yaratanın yaratanı Her şeyde aklıma girdin Çekilmez bir yaşam verdin Neden hep benimle derdin Yaratanın yaratanı Suçlular kayıp firarda Sana inanan zararda Seni kim bulur ararda Yaratanın yaratanı |
Yaratanla sohbet
YARADANLA SOHBET Bir sohbet edelim dedim tanrımla Kullarım ben sizi yarattım dedi Dedim sevenlerle aranız nasıl Kendimi dünyadan dar attım dedi Irmak kenarına postunu sermiş Huri kızlarının gözünde ermiş Bekçiyi kandırıp cennete girmiş Şeytanı cennetten zor attım dedi Her mantığa zahir yolla girmişim Bana uygun olmayan söz dermişim Her şekle girerim bu benim işim Şirinin gözünde Ferhat’tım dedi Gün geldi adıma ev yaptı Sinan Gün güne çoğaldı bana inanan Allah,Allah dedi ismimi anan Savaşta subaydım erattım dedi Irmağı tersine aktırırken ben Kulları hayretle baktırırken ben Nerona Roma’yı yaktırırken ben Birazda ateşe kor attım dedi Yaratıcı idim evrende birdim Kim kul inanmazsa ona esirdim Gün geldi cennette hamama girdim Huri kızlarıyla ter attım dedi Cengaverlerimin elinde pala Bana karşı çıkan gelirdi yola Bedir hendek savaşında dört nala Elçimin altında kırattım dedi Yaratırken geçen yıllarım için Şerde gösterdiğim hallerim için Cennete gidecek kullarım için Bir uçtan bir uca sırattım dedi Şer versem de şerri yormayın bana Canlıdan kurbanlar vermeyin bana Nasıl yaptığımı sormayın bana Bir şeyden çok şeyi ürettim dedi Kainatı size verdim hediye Benden hesap sorarsınız ne diye Toprağa can versin yeşertsin diye Seyhan’dım Dicleydim Fırat’tım dedi Anlamadım kime fayda sağladı Kullarım Rab diye,diye ağladı Üstelik türbeye çaput bağladı Bende olmaz diye direttim dedi Köyde köy kızına inek sağdırdım Gittim aslanı kediye boğdurdum Birde sel üstüne yağmur yağdırdım Yüksek tepelere kar attım dedi Bırak şimdi Allah esirgesin i Kardeşine aldırdım yengesini Bulamadım bir türlü dengesini Kimine çok verip şımarttım dedi Nebilerin güneşinde buluttum Dua okuyanlar için umuttum Hepsini imtihana tabi tuttum Kimine az verip arattım dedi Şer görenler beni etmesin dava Hava veririm onlara bedava Eğe kemiğinden yarattım Havva Balçıktan Ademi türettim dedi Yeğ tuttular iğneyi çuvaldızdan Hakkı ta ala için geçtik biz bizden Gökteki binlerce parlak yıldızdan Ermiş Nebilere nur attım dedi Kılık değiştirip yerde süründüm Kimi zaman güçsüzlere göründüm Beyaz atlı prensine büründüm Kızların gönlünde murattım dedi Tanrıların tanrısıysam evrende Bensiz zaman dilimi yok devranda Evrenine güç gösterip çevremde Başka tanrılarla zar attım dedi Tellerini kopartmayın devrenin Bozmasınlar düzenin çevrenin Kalplerin her atışında evrenin Döndüm etrafında tur attım dedi Ahmet Canbaba |
Yedi
YEDİ İçimi kemiren yapı İçten içe içi yedi Toklar sıra beklemeden Kuyruktaki aç'ı yedi Akarken suyu dolmayan Hak'tan hakkını almayan Elde avuçta kalmayan Suya katık, hiçi yedi Çark döner sistem bayağı Görmez hayatta kıyağı İşkence görüp dayağı Hem başı hem, kıçı yedi Çıktılar oyunda sete Az kemik verdiler ite Devlet polis mafya çete Hazineyi üçü yedi İşkence gören bedenler Faili meçhul gidenler Serbest gezer hak edenler Hak etmeyen suçu yedi Ahmet Canbaba |
Yer Yok
YER YOK Tükendi acılar elinde bir bir Gülen gözlerinde hicrana yer yok Sevenle birlikte omuz omuza Olursan feryada figana yer yok Dillere düşülür yapılan gafla Gözlerimde hapsin bitmez ki afla Ak günler beklenmez kara çarşafla Layığın gözünde türbana yer yok Bir düşün azalma yok ki sevgimde Benim gibi çıkar belki bir binde Anlaşılmaz bilmem neden kalbinde Herkese yer varda bir bana yer yok |
Yıldızların Dili
YILDIZLARIN DİLİ Islak Yüreğimin yağmurlarından gözlerim. Sözlerim Islak ve nemli Bir gece yarısı içiyorum şehrin ışıklarını Bir bardak çay gibi Sıcak ve demli. Gene Rüzgarlarından tedirgin Yıldızlar üşüyor Titriyor göz kırpar gibi binlercesi yıldızların Kayıyor yıldızlar Yıldızlar düşüyor Yere Bir huşu içinde bilinmez kimler Mey içiyor Elinden Melek kanatlı kızların Ve ben diyorum ‘ki bir anlayabilsem Şu yıldızların dilinden Ve şimdi ıslak yüreğimde yıldızlar. Bu koskoca şehrin üzerine Bir tohum gibi serpilmiş. Ve şimdi gökyüzü yağmurlu Yıldızlar küskün aydınlığa Sitemli Ve ben bir gece yarısı içiyorum şehrin ışıklarını Bir bardak çay gibi Sıcak ve demli Ahmet Canbaba |
Yuhlar olsun
YUHLAR OLSUN Devletin kasasını Soyana yuhlar olsun Mazlumların hakkına Kıyana yuhlar olsun Şer okunur yüzünden Kaçmaz bir şey gözünden Söz verip de sözünden Cayana yuhlar olsun Bal hakmış der tutana Parmak parmak yutana Çalmak için şeytana Uyana yuhlar olsun Ben yiyorum size ne Bozar uymaz düzene Ne yapalım bize ne Diyene yuhlar olsun Bakmaz namus arına İşi atar yarına Seni adam yerine Koyana yuhlar olsun Görmez fakiri gözü Ele kıydırır bizi Kendine göre sözü Duyana yuhlar olsun |
Yurdumda
YURDUMDA Atam rahat uyu, gençlik yolunda Türklüğün özü var, özü yurdumda Bağrından çıkmayan sana yabancı, Ellerin gözü var, gözü yurdumda. Terörist, irtica gibi illetin Elinden çok acı çekti zilletin İzinde el, ele ordu milletin Verilmiş sözü var, sözü yurdumda. Yolunu izle bak, gelip geçenin Hangi yüzler var altında peçenin Boşnağın, Çerkezin, Kürdün, Çeçenin Evlenmiş kızı var, kızı yurdumda. Kaynaşın,can olun, yersin, yedirde Köylüne selam ver,otur sedirde. Yüreklerde böyle yanan nedir de? Mevsimin yazı var, yazı yurdumda. Burnunda tütenler hasretle anar. Bir yara döşünde sessizce kanar. Denizler kirlenir, ormanlar yanar. Dinmeyen sızı var, sızı yurdumda. Mekan tutsalar ne yazar torosu. Uzaktan ses verir hain korosu. Hizbullahı,P.K.K. sı Tikkosu Mel'unun azı var, azı yurdumda. Ne eskiden, nede şimdi diyetin Sökmez, bize kötü ise niyetin. Gelmiş geçmiş bunca medeniyetin, Kazılmış izi var, izi yurdumda. Yöremizde kültür yanan bir ışık. Silifkede keklik oyunu, kaşık. Kara toprak diye inleyen aşık, Veysel’in sazı var, sazı yurdumda. Ahmet Canbaba |
Yürüttüler
YÜRÜTTÜLER Suya şavkı vurmuş gerçeği gökte Aya yürüttüler bizleri aya Yollar yürümekle aşınmaz deyip Yaya yürüttüler bizleri yaya Biz ne bilek kazanırlarmış haydan Az istesek, derler bize yok faydan Herkes vay anam vaaay deyip de vay dan Vay a yürüttüler bizleri vay a Buna da razıyız yemedik kötek Bir lokma aş için öptük el etek Bizden alacakları belki bir tek Oya yürüttüler bizleri oya Hep acılar çektik yüzler gülmedi Seçilenler makamına almadı Ağa dedik kadir kıymet bilmedi, Beye yürüttüler bizleri beye Dedik edepsizlik, ar yok dediler Dedik haksız kazanç,ter yok dediler Şehirlerde size yer yok dediler Köye yürüttüler bizleri köye Çıkar bekleyenler derki ye, yedir Çıkarı yoksa, bilmez kıymet kadir Bilmiyorum yapılan işler nedir Şeye yürüttüler,bizleri şeye Ahmet Canbaba |
Yüzsüzce
AKLANDILAR Milletin gözünün içine bakıp Sözüm ona aklandılar yüzsüzce Ne yapsak ta halkımız bizi seçer Diyerek çok beklendiler yüzsüzce Yeniler seçildi eskiden bıkıp İnsan sandılar yüzlerine bakıp Eskinin özünden yeniden çıkıp Eskilere eklendiler yüzsüzce Öyle bir düzen ki avanta yeyip Nasılda geldiler sıra bekleyip Seçmezseniz vebali sizin deyip Seçmenlere diklendiler yüzsüzce Suç ararlar konuşulan lehçede Koca çiftlik gezindiler bahçede Her iktidar değiştikçe bütçede Açıklarla denklendiler yüzsüzce Ne evlatlar doğuruyormuş ana Dokuzu kendinin biri halkına Birde kıyak emeklilikten yana Haklı çıkıp haklandılar yüzsüzce Teker teker bulundular izlenip Bile, bile aklandılar sızlanıp Hırsızlarla hırsız olup gizlenip Yolsuzlarla saklandılar yüzsüzce Kucaklayıp okşadılar gelerek Oy aldılar sinsi sinsi gülerek Daha çok halkın üstüne bilerek Yüklendikçe yüklendiler yüzsüzce Ahmet Canbaba |
Zaman
ZAMAN Saat tik tak eder zamana karşı. Zaman başkaldırır saat içinde. Şimdi keyif saati der kimi mutlu olmak var yarına kadar. Senin için sakladığım birkaç iyi günüm var yaşamımdan zora gelince kullan yaşa. Senin için duruyor sevgilerim içimde kimseye vermediğim. İçimde sakladığım umudum senin için. Hep çalışmak zannettik yaşamayı. Biraz az giyinirdik biraz daha az yer içerdik daha çok sevmek için birbirimizi biraz daha çok zaman ayırmak için az kullanırdık kötülüklerde zamanı az acılar çekerdik ıslak bakışlardan. Bizi terk ederken zaman şefkati katılaştırdı yüreklerde. Ne zaman nüksederse sancılarım saatleri sancılarımdan anlarım kanatırcasına ısırıp dudaklarımı uykularımda tutunurum hayata. Nasıl bir zaman dilimindeyiz gidilemiyor yolsuzluğun üstüne rüşvetin irtikabın yağmurun çamurun selin. Geliyor üstümüze savulun eziliyor altında kalan. Bir başarabilsek diyorum temiz kalmayı. Zamanın yönünü bulun. Zamanın rengi şafakta. Doğuyor üstümüze renkler kimi gün yeşil, kimi gün kırmızı. Kimi gün karanlıklar taşır. Gün dağlardan battığında zaman ayıbı gölgeler. Zaman takvim takvim yaprak yaprak. Zaman artı, zaman eksi. Bizden önce gelenler soymuşlar zamanı. Zaman çıplak zaman aç zaman perişan zaman üşüyor. Ne yapalım bizlere böyle bir zamanda yaşamak düşüyor. Ahmet Canbaba |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:32 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.