![]() |
Sana Mecbur Değilim -Attila'ya-
sana mecbur değilim penceren açıldığında ne söyledin sen dışarıya sarkıp kollarından biri bana el sallıyor diğeri yuvarlanmış kenarimdan, ne söyledin kapında az beklemedim yorulmadım az soğukta araba beklerdi biraz uzağımda soğuktu yıllarımız araba, sileceklerini sallardı bir sola bir sağa, sen ne söyledin sana mecbur değilim eteklerinin altına girmeyi ne istedim bir ısırgan otu gibi orandı dalayıp kaşındırmayı en sondan başlardım izin verseydin en sondan, en sonunda önünde sonunda dudakların benim yıllarım soğuktu ama sonunu tutturamazdım hiç yine de az yorulmadım kapında az açmadın eteklerini pencereden bana sen, sen ne söyledin aşağıdaki tutuşmuş dünyaya mecbur değilim sana Cumhur Boratav |
Sana yeni bir şiir yazacağım II
ne zaman öğrendim adını bulutları yere yaklaştırmıştı rüzgar, yağmur öncesi kokuyordu kaldırım kenarları iyice gölgelenmişti üstündeki gülümseme adımını atarken şaşırtıyordu seni peki ben ne zaman öğrendim adını? (şimdi yağmur saçaklarının altında dinlen... uzaktan seni çeken şarkılar yayılsın.. perdelerin kapalı.. yoğun bir sağnak altındasın.. ve gözlerinden süzülen o güzel nem! .. sana başka bir şiir yazacağım) Cumhur Boratav |
Sana yeni bir şiir yazacağım III
karnaval camın içinde kuruldu yelpaze kuyruklu kuş son kez çırptı kanadını kalabalık sen üfledikçe uğultulara büründü.. uyku zamanı bir peri çocuklarının gözlerine kum serpiyor cam..gözleri cam.. cam incelip büyüyor yüzün ateşe ne kadar da yakın karnaval bitti ateşi söndürme ve değdirme zamanı ellerini sıcak yumuşaklığına camın (biliyorum, sıcaklığın cama değdiğinde sana benzeyecek diye hissediyorsun.. sana başka bir şiir yazacağım) Cumhur Boratav |
Sana Yeni Bir Şiir Yazacağım IV
kalem çizen elleri aynada parladı elleri saçlarımdaydı elleri sandığın kapağını kavradı sesi 'sevgili pandoram' derken elleri dudaklarımı sese yasakladı ve ellerin, ellerin... (sana başka bir şiir yazacağım) Cumhur Boratav |
Sana yeni bir şiir yazacağım VI
beni buldu... asfalt sıcaklığı gibi yükselip alnımdaki teri kışkırtan.. anı olmayan..kafasını alaycı gözlerle eğmiş..o ağaç yok ama o ağacın kenarından... ('o' dedi ki..bu sakin denizde nasıl yüzüyorsun, sana biraz fırtına gerek) ..ve ağacın kenarından.. ('o' dedi ki..onların yüksek sesle kitap okuduğunu söyledim, sen ise yazarak izle dedin) ...ve bir ağzın -hangimizin ağzı belli değil- kenarından... ('o' dedi ki.. beni bulman bir 'şey'di..ve sen o şeysin) ...sahnede, gülümseyerek öndeki kendisinin hemen arkasından.. sis karaltısı gibi bulanıklığımı şaşırtan.. konumu olmayan.. gözlerini alaycı bir kafayla eğmiş... o ağaç yok ama o ağacın kenarından... beni buldu... beni buldun.. sana başka bir şiir yazacağım Cumhur Boratav |
Sancın
açlıkla danseden etekleri bir hayal gibi girdiler yaşamına kutsadın onları, küçük makina parçacıkları küçük topun kendi duvarında yansıma, geri dönen sensin ağlamıyorsun bile sonrasında topraktan kopan bu kadar çok ekin sancıları iyileştirebilsem oysa bir gün önce aynı yerde yatmıştı bir gün diyerek yani, yani yaşayacağım diyerek bir gün ayağında çıplaklığı, derisinden içeri giren bir taş elini uzatıp ne kadar çıkartmaya kalksa bir çaresizlik, yani çaresizlik kadar bir çıplaklık bir o kadar toprak -her şeyi koparak toza sarındı kendi bildiği yerde - sen yine topunu duvara at geriye dönen sensin umurunda değil ağlamıyorsun bile senin sonranda topraktan kopan bu kadar çok ekin sancıları iyileştirebilsem Cumhur Boratav |
Seninle Yaşadığım Şiir Kendim İçin
aslında kendininkini değil, benim zamanımı boynuna astığımı görmedin ben hep orada okşuyordum seni, benim hoşuma giden tam göğüslerinin pıtırcıklanan uçlarında seni bana taşıyan benim zamanım oysa beni bilmeni istemiyorum bir kadın gibi kal, herhangi bir kadın seninle yaşadığım şiir kendim için Cumhur Boratav |
Sessizlik için
ona sessizliği sordum bir heykelin gölgesindeydik ve gölge, gölge gibiydi yine de sıcak yaklaştırmıyordu birbirimize ikimizi heykel gülümsüyordu üstümüze uzanmış kolunda bir kuş vardı karıncalar tırmanıyordu bacağından yukarı meydan boştu ama kalabalığın sesini duyabiliyordum pankartlar yeni indirilmişti yerlerde parçalanmış ayakkabılar vardı akrebi yelkovanı kırık saatler cesetler çoktan götürülmüştü birden hiç yoktan yağmur başladı heykelin gölgesi iyi gölgeydi yine de yağmur ter gibi damlıyordu saçlarımızdan ben ağlıyordum o sevişmek istiyordu gözleri ilerdeki bir ağacın altında sevişenlerdeydi yağmur kesilmeden kalktık heykel ve gölgesi orada kaldı meydandan çıkmadan son bir kez dönüp bana baktık ben ıslanıyordum ve ağlıyordum bir kolum havadaydı ve yumruğum sıkılı sonra öteki kolum da kalktı havada asılı kaldım bir süre ve dönüp sarıldım heykele gölge, gölge gibiydi beni içine aldı kendimi sindirilmiş ve atılacakmış gibi hissetttim o hiçbirşey söylemeden endişemi anladı elele atılmamı bekledik bir süre yağmur yağıyordu ve sıcak damlaları havada buharlaştırıyordu gölgenin içinden hiçbirşey çıkmadı,hiçbirşey atılmadı sonra onun yanında hissettim kendimi meydanın çıkışındaydık, eli belimdeydi 'görmesem de sindirilmiş ve atılmış olabilirim' diye düşündüm midem bulandı,yüzüm buruştu çıkarmaya hazırdım ama çıkaramadım ona döndüm, sessizliği sordum gülümsedi ve öptü beni dudakları ıslak ve sıcaktı elimden tutup meydandan uzaklaştırdı eve sevişmeye gittiğimizde, anladım herşeyi orada heykelin gölgesinde hala ağlıyordum, halsizdim, ıslaktım ufalanmayı, sindirilmeyi ve atılmayı bekliyordum çaresizliğim büyütüyordu sessizliğimi o ise gülümsüyordu hala yanımda -içimden her akşamki gibi bir şey diledim ondan ve onun da sabah doğrulup ilk yaptığı şey gövdesiyle öpmek,okşamak oldu sessizliğimi- (70 kuşağını anımsıyor muyuz? Can -Dündar- bu kuşağın neredeyse tek anımsatıcısı oldu. Göç ettirilen, kaybettirilen bilinçler.. Her ülkenin tarihi kayıp bilinçlerle dolu mu? Evet. Kaybolan onlar mı? Hayır. Kaybedilen, kaybolan sadece İnsan. Bu şiir hiç kimseden -benden bile- izin almadan kendisini 70 kuşağına adamıştır.) Cumhur Boratav |
Sevdim
sevdim elin dokunuşuna akıttım vücudumu nemimi sağlayan yağmurun suyu sevdim sevdim uzun zaman aldı ürktü, bir uçurum kenarı sevdim kırılmış şey ayna krırlması tutulması güneşin saçını okşarken dizimde kalması ellerimin dilim, kırık bir şey sevdim ben yorulurken yormadı kırılırken yaşadım sevdim kırık şey sevdim Cumhur Boratav |
Sokulgan ayışığı
ayışığı sokulgan bir kadın, üzerime titreyerek düşüyor, düşüyorum, çok fazla aydınlık. soruyor: “yaşadın mı? ” “hayır, yaşamadım” kısa bir sessizlik aramızda, duruyor; bakışları gözleri gibi fazla aydınlık, “ya yarın? ” uzun bir sessizlik aramızda, sokulgan bir ayışığı bir kadın Cumhur Boratav |
Soluğunu Duyabiliyor musun
ah seni gördüm en güzel yerinde uykumun senin yüzüne vardım son deminde çalışkan yorgunluğumun sırtım sırtın sandı kendini gücünü duyman için daha bir gömüldü içine taş yatağının kolları senin kolların, açılmıştı özgür ve ayakları senin ayakların dinleniyordu küçük bir ışığın yanında en güzelini uyuyordu ve en güzel yerinde seni görüyordu uykunun ah buradayım, saçlarımda duyabilirsin deli bir rüzgar uykuya düşmez beynim görebilirsin, sandığın gibi değil çok uzak değil sana aslında bu uzaklar ve insan olduğu yer için nasıl çırpınıyor nasıl savaşıyor soluğunu duyabiliyor musun yüreğimle bağırırken saçlarıma değen şu deli, şu hırçın rüzgar Cumhur Boratav |
Soruyu Buldum
soruyu buldum çok zor buldum bir kayanın altında kendi yosunundaydı soru gibi değildi sonra anlamlı bir bakış yakalamaya, tutmaya çalıştıkça elden kayan su, dağılan bir ekmek parçası kadın yerlerindeki duyarlılığı gibiydi bir kadının, kaya bir erkek tutkusuyla sarmıştı onu sıkı sıkı yapıştırıp kendine bir anlama bürünmüştü, belki biraz yosun ve sormayı öğrenmişti bu delici, kızgın soruyu yüreğinde yaşatabilmeyi. kayayla kardeş oldum, kayalaşıp yapıştım soruya, bir erkek oldum su oldum, delici, kızgın, yürekli bir kadın oldum ufalanan ekmek parçası gibi dağıldım böceklerin midelerindeki canlı yaşama taşıdım soruyu toprağa karıştırdım, ekin yaptım bir gün bir insan, soruyu bulduğunda ekini kopararak sapından, yanıtı bulduğunu sandı ve bir erkek olamadı, delici, kızgın, yürekli bir kadın olamadı su olamadı, böcek olamadı, çocuk olamadı, yere saçılamadı, olduğu gibi kaldı, bir soru olamadı Cumhur Boratav |
Toprağa çizildi
toprağa çizildi.. gölgesinin uzunluğuna uyumlu biri gibi... buz tutmuş bir su kadar kırılgan ve keskin.. merdivenlerden in.. önce maskelerin üstüne kaplanmış gerçek yüzler göreceksin.. sağda solda karanlık.. düşer gibi gezin..sesin soracak, neredeyim? .. (elin değdiğinde hissedeceksin, hafif bir sarsıntıyla dökülecek, bacakları kolları kırılmış plastik askerler, birkaç küçük yarış arabası, gözlerinden biri düşmüş bir bebek.. bir adım daha at.. ayağının altında çıtırdayacak...kırılmışlığı daha da kırılarak.. bir fırıldak.. duvara bak.. eski bir resim..eski bir araba...altında yorgun yıllar yazıyor olacak..biraz ilerle, yığılmış dosyalar arasındasın...hissettirilmeden paketlenmiş... paketin ağzında bir yazı: 'çizildi'... çizilince yağmuru emdi toprak.. yani kendini süzmek gibi..yani bir kağıt gibi eriyip kendine karışmak..) bir çocuk eliyle beceriksiz, eğrili büğrülü ama ilginç bir haz alarak kendi başına toprağa çizildi Cumhur Boratav |
Turuncu (Cumhur Boratav ve Dolunay Enver)
ön.not: Bu şiiri Dolunay Enver'le birlikte yazdık, bir doğaçlama; birimiz başladı diğeri devam etti, birimiz devam etti, diğerimiz başladı. Ne yapmak mı istedik? Hiç bir şey. -'hiç bir şey'in anlamını ve anlamsızlığını kim hissedebilir ki? sadece beraber yazan iki şair- Teşekürler Dolunay.. geziyordum yani sadece bu, geziyordum lodos vardı ve nemle kapladı kirpiklerimi iyot kokusu doluştu bulduğu bir boşluktan sakladığım kırmızı kutuya oysa o kadar sıkı kaplamıştım ki kendimi o kadar sıkı, beni örtecek kadar sıkı o yakaları göğsümde fazlalaşan paltomla birden yani birden daha birden demeyi bile bitiremeden bir çocuk gözü yuvarlandı ayaklarımın dibinden sadece bana bakıyordu içkince, derinden kırmızı, hatta kıpkırmızı bakıyordu, iyot dolu bir boşluk gibi durmuş kırmızı kutumda uçurtmasının ipine asılmış ve onu yere indirmiş gibi birden yani birden demeyi bile hissettirmeden bakıyordu Kahverengiye çalan kırmızılar vaktiydi Şair bir kalem çıkardı çocuğun gözlerindeki kırmızı düşlerden Bir kalem de sana dedi Yaz dedi……. öfkeni arka bahçe köşelerine gizlemeden Elimde kalem, Avuç içi çizgilerimde turuncu şiirler sesi........ Turuncu şiirlerimin sesi... Evet karyağmıyor sokağının en gölgeli yerinde tipinin beni savurduğu ellerimi dokunduramadığım tahta sıyrık dolu masalı evinde Oku dedi.. aç avuçlarını oku turuncularında öfke çizgileri.. Cumhur Boratav |
Uzun Günler Alacak Seni Koynuna
uzun günler alacak seni koynuna hem varolmayı hem yokolmayı yaşayacaksın tam yakaladım derken gerçek bu, işte kollarımda derken kokumu hatırlayacaksın, vücudumun kıvrımlarını arayacaksın, dokunduğun yerde olmayacaklar özleyecek kadar yakın, hissedecek kadar yakın dokunamayacak kadar uzak olacaksın bana sarılmayı hayal edip başkasına sarılacaksın günaydın derken dişlerindeki pırıltılar bana yansıyacak ben bileceğim ve anlamayacak karşındaki koklamasını isteyeceksin, burnuyla sokulacak boynuna kokunu aldığını hissedemeyeceksin işte gerçek bu, o kollarımda derken yüreğin bana çekecek seni iki insanı aynı anda yaşayacaksın, yaşamayacaksın hem varolmayı hem yokolmayı yaşayacaksın uzun günler alacak seni koynuna Cumhur Boratav |
Uzun zaman gerekecek
çok uzun zaman gerekecek aynı kaynaktan doğduğumuza aynı suyu taşıdığımıza bölündüğümüzde aynı acıya düştüğümüze inanman için inandığında ben orada olmayacağım aynı yerde olmadığımıza inanman için uzun zaman gerekecek Cumhur Boratav |
Yağmur Yağdığında En Sevdiğin Şey
yaşadığım şey neyse senden gelmedi böcek bile kendisini nasıl bilirse kitaplığımı temizlerken bulduğum bir şey öyle kaldı yaşamımda senden hiç bir şey gelmedi keşke bir bebek ağlaması biraz kuru yaprağı yırtarak akan su damlası gökkuşağına oyun oynayan bir renk biraz yatağına kokusunu salgılayan bir beden -seninle merdivende karşılaştık birimiz iniyordu diğeri çıkmaktaydı ne sesini duydun helkopterin ne de bacaklarındaki merdiven acısına yoğunlaşan ışıkarını ne de solucanların çürümüşlüğüne yaşamak için sığındıklarını ucu ayağına uzun ayakkabınla, metal merdivenin başında durdun hayalindeki yataklarımı aklına getirme buruşuk çarşaf, seni hiç bir şeyimle saracak ucu ayağına uzun, bir salıncak seni yıldızlara sunacak göğün kuşağı uygun telefondaki sesine elindeki patlayan mantarı çevir başının üstünde öfkeli gülümsemenle- bir saygıya sunmuştum kendimi oysa yaşadığım şey neyse hepsi hepsi birkaç saat belki birkaç yaşam, hep bir gecesi var bu dünyanın gibi bir şey yaşadığım şey neyse şimdi evine kapanırsın sen yağmur yağdığında en sevdiğin şey Cumhur Boratav |
Yapraklar
-ağrıdan soluğum kesildiği zaman istiyorum O’nu, kendimi insan hissetmediğim zaman; duvara vurduğumda elimi kaldırıp zorla, hem de ne hissedeceğimi bilmeden (ah hiç olmazsa kendi yarattığım acıyı) , hiç bir şey ama hiç bir şey hissedemediğim zaman; kendimi düşleyemediğim, karşımda duran kapıdan usulca içeriye süzülüp ağırca ve sopsoluk yere saçıldığımı göremediğim zaman; eksik kaldığı zaman ve eksik kalmayanın ne olduğunu düşünemediğim, başkalarının giysileriyle çırılçıplak, bir hayalet gibi bir anda kendi gözlerimde beliriverdiğim; ah başka yerde olamadığım,başka yerde olamadığım zaman istiyorum O’nu, bir insanın, senin imgeni, O’nu.- az önce geldiler, susuzluğumu giderdiler onlara teşekkür ettim, güldüler yemeğimi koydular önüme: ekmek. anımsadım bunu, heyecanlandım gözlerim doldu, sordum: “aralarında yaşadığım insanların tarlalarından geldi değil mi bu? ” onlara teşekkür ettim, yanıt vermediler ve anladım, sustum ama artık kimse yoktu sadece ben ve ekmek iki hayal gibi betonun üstündeki suyun niye böyle acı çekiyor gövdem suç nereme gizlenmiş daha kaldı mı ayak tırnaklarımdan çekip çıkardılar onu ve ellerimden en duyarlı yerlerimde sinirli karıncalar dolaştı ve tamamlandı heykel en kısa sürede parmaklarının ucuna kadar kımıltısız kırık omuzlu ve güneş ve su ve insanlar sert elleriyle sevmişti onu hiç bir anı, hiç bir sözcük imgelerini besleyecek bir nesne bırakılmamıştı konduğu dar meydana kafası düşünemeyecek kadar yorgundu nereye gizlenmiş suçu, nereye gizlenmiş suçu... iniltiler duyuluyordu hala, biraz sonra o geldi yaşadığım yere yürüdükçe kısalan gövdesiyle karanlıkta ayak sesleri su damlaları gibiydi kulaklarımda. yüzümü göremedim, kollarım saklıyordu yüzümü. ağır kapı gıcırtısı, hissetmeyen yüreğim birden bir ses duydum karnımda güçsüz, kapıyı açamayan bir inilti sonra bir küfür ve uzayan gövdenin sesi ve uzaklaşan düşüncelerim ve anladım uzaktan iniltiler geliyordu hala benim iniltilerim. önce dudağıma değdi sonra gövdeme toprağı öper gibi siyah, simsiyah, verimli; “yeni döller barındırır içinde bu gövde yeni düşler” önce koluma yerleşti karnıma, bacaklarımın arasına çırılçıplaktı ve duvarın çizgileri kadar yakın ve gövdemden daha sıcak tutkuyla sevdi beni, sevişti bütün bir gece ve geldiği gibi gitti gündüze yakın uyandım, geceydi duvarların arasında ertesi gün nereye gidiyoruz buradan nereye götürüyorsunuz beni gece bitti, başka hangi geceye hiçbirşey kalmadı işte öteden bu yana herşeyi yeniden öğrendim diye mi bu yeni korkutmaca nereye götürüyorsunuz beni tam sevmişken yerimi. ışık, dağılan görüntüler uykusuzluk, tedirginlik ayaklarımı sürüyorlar, kanıyor derilerim, iz bırakıyor aldatıcı sessizlik, kaba sığmaz, derin arkamdan beni izler gibi uzun, yorucu ve denetimsiz bir su damlıyor, kesiyor soluğumu küçülmüş gözbebekleri şaşkınlık, hayallerimden alıyorlar beni ve uykuya sürükleniyorum kollarında sallıyorlar, kalkıyor başım ışık, karışan biçimler sürünüyor bacaklarım iki yana açık ayaklarım çıplak deri döküntüleri ve iz gibi duruyor ardımda dört duvarlı küçük bir karanlık. ah, soluğuma yakın durmalısın şimdi tükenebilir çünkü her an söyleyemem sana istediklerimi sesim asılır kalır karanlıkta bir hayalet gibi ve seni bekler beni bulamayınca onu alıp götürürler oturturlar ışığın altına ama öğretemezler insan olmadığını öğretinceye kadar tutmak isterler dikbaşlıdır, öğretemezler ah, soluğuma yakın durmalısın şimdi tükenebilir çünkü her an ve kapalı kalır duyamazsın bir daha sesimi. (Uzağa Gidenin Şarkıları - III. Bölüm -Yapraklar-) Cumhur Boratav |
Yılda üç ürün patates
yılda üç ürün patates! ! işte o kadar.. ne deniz yakamozlarını süsler aynanda ne de toprağın ıslanır nemimden..neden bendeki bu gayret, uçurtmanı yeniden niye sarıyorum? sonra bodrum katı, kullanılmayan bisikletin yanı, tekerleri erimiş; oyuncak kutusunun üstü, evet tam orası.. artık huzurlusun..yaşadığın şey düşündüğüne yakın..düşündüğüne..yılda üç ürün patates.... Cumhur Boratav |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:10 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.