![]() |
Ağzına girmek: Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak."Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse ağzına gireceklerdi
|
Ağzına lâyık: Bir yiyeceğin tadı anlatılırken kullanılır, çok lezzetli yiyecek anlamında."Haydi durma, uzan, tam ağzına lâyık bir tatlı!"
|
Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamayı becerememek, sırrı hemen açığa vurmak."Ağzında bakla ıslanmayan bu adama nasıl oluyor da açılıyorsun?"
|
Ağzında gevelemek: Açık olarak söylememek, belirli konuşmamak."Lütfen lafı ağzında geveleme de ne söyleyeceksen söyle, çok işim var."
|
Ağzından bal akmak: Çok tatlı, hoşa gider biçimde konuşmak."Konuş, konuş hele; ağzından bal akıyor."
|
Ağzından çıkanı kulağı işitmemek: Sözlerini tartmadan, düşünmeden, öfke içinde, nere varacağını hesaplamadan konuşmak."İyice çıldırmış olmalısın. Çünkü ağzından çıkanı kulağın duymuyor."
|
Ağzından düşürmemek: Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek."Ölünceye kadar torunu Esma`nın adını ağzından düşürmedi."
|
Ağzından girip burnundan çıkmak: Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak."Ağzından girip burnundan çıktı ve ondan para koparmayı başardı."
|
Ağzından kaçırmak: Söylemek istemediği bir şeyi, boş bulunup söyleyivermek."Dikkatli ol, lafı ağzından kaçırıp da gideceğimiz yeri söyleme."
|
Ağzından laf almak (çekmek): Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek."Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın."
|
Ağzından yel alsın: Olumsuz, kötü şeylerden bahsedenlere karşı "ağzını hayra aç" anlamında söylenir."Bugün kötü şeyler mi bekliyorsun? Ağzından yel alsın, o ne biçim beklenti?
|
Ağzını açıp gözünü yummak: Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek, karşısındakine hakaret etmek."Eve geç gelen kızına ağzını açıp gözünü yumdu
|
Ağzını aramak: Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek."Şunun ağzını ara da bahçeyi satıp satmayacağını öğren
|
Ağzını bıçak açmamak: Kırgınlıktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak."Boşuna uğraşma, evin yanışına öyle üzülmüş ki ağzını bıçak açmıyor."
|
Ağzını havaya (poyraza) açmak: Umduğunu elde edememek, fırsatı kaçırdıktan sonra boş yere beklemek."Evi o zaman alacaktın, artık geçti, bundan sonra ağzını havaya aç."
|
Ağzını kapamak: 1. Susmak. 2. Çıkarının elden gideceğini düşünerek birinin konuşmasını önlemek."Ağzını kapatamazsak konuşup bizi elâleme rezil edecek."
|
Ağzının içine bakmak: Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek."Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının içine bakıyorlardı."
|
Ağzının kokusunu çekmek: Bir kimsenin dayanılmaz, çekilmez tutum ve davranışlarına katlanmak."Yeter artık, daha fazla senin ağız kokunu çekemem."
|
Ağzını öpeyim (seveyim): Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel, hoş söyledin" anlamında kullanılır.
|
Ağzının payını vermek: Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek."Demek öyle, ben de senin ağzının payını vermezsem bana da Hasan demesinler!"
|
Ağzının suyu akmak: Çok beğenip isteyecek duruma gelmek, imrenmek."Vitrindeki kızarmış tavuğu görünce ağzımın suyu aktı
|
Ağzının tadı kaçmak: Rahatı kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirliği, düzenliği bozulmak."Şu vızır vızır işleyen yol burdan geçince ağzımızın tadı kaçtı
|
Ağzının tadını bilmek: 1. Güzel yemeklerden anlamak. 2. Bir şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak."Şunlardaki güzelliğe bak, ağzının tadını da biliyorsun hani."
|
Ağzı sulanmak: İmrenmek."Karpuzları ağzını şapırdatarak yemeye başlayınca benim de ağzım sulandı."
|
Ağzı süt kokmak: Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak."Şu ağzı süt kokan mı yarışacak benimle."
|
Ağzı var dili yok: 1. Oldukça sessiz, sakin, kendi hâlinde. 2. Konuşmayıp susan, derdini anlatmayan."Telâşlanma sakın, ağzı var dili yok o çocuğun, seni hiç üzmez."
|
Ağzıyla kuş tutsa...: "Ne kadar çaba gösterse, ne yapsa da" anlamında kullanılır."Ağzıyla kuş da tutsa, artık bu eve adım atamaz
|
Ah almak: Birinin bedduasını üstüne çekmek."Zalimliğine devam edersen daha çok kişinin ahını alacaksın."
|
Ahı çıkmak: Eziyete uğrayan bir kimsenin yaptığı bedduanın etkisini göstermesi.
|
Ahı tutmak: Zulüm görenin bedduasının yerini bulup gerçekleşmesi."Ahım bir tutarsa dünyanın kaç bucak olduğunu görecek o."
|
Ahı yerde kalmamak: Yaptığı ilenme (beddua) er geç etkisini göstermek."Şunu iyi bil ki ey zalim, ahım yerde kalmayacak; yüz üstü sürüneceksin."
|
Ahkâm çıkarmak: Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak."Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta dururlar diye ahkâm çıkardı."
|
Ahmak ıslatan: İnce ince yağan yağmur, çisenti."Böyle yürümeye devam edersek bu ahmak ıslatan iliklerimize işleyecek."
|
Ahret kardeşi: Dünya ve ahiret işlerinde birbirlerinden ayrılmayan kimseler; kan bağı olmaksızın manevî olarak kurulan kardeşlik.
|
Ahrette on parmağı yakasında olmak: Haksızlığa uğrayışını bu dünyada önleyip hakkını alamayanın, öte dünyada (ahrette) kendisine sorumlu olan kimseden davacı olması."Hakkımı vermedin ama ahrette on parmağım yakanda olacaktır."
|
Akan sular durmak: Artık itiraz edilebilecek, karşı durulacak bir nokta kalmamak."Siz Mehmet Ağa`ya gidin, o devreye girdi mi akan sular durur, kolay anlaşırsınız."
|
Akıl defteri: Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter, muhtıra defteri, ajanda.
|
Akıl etmek: Herhangi bir önlem ve çareyi zamanında düşünmek, vaktinde hatırlamak."Sular kesilecekti ama kovaları doldurmayı akıl edemedim."
|
Akıl hocası: 1. Birine yol gösteren, akıl öğreten kimse. 2. Herkese akıl öğretmeye meraklı kimse."Lütfen akıl hocalığı yapmaya kalkma, biz işimizi senden iyi biliriz."
|
Akıl kârı olmamak: Akıllı, dengeli ve ölçülü bir kişinin yapacağı iş olmamak."Akıl kârımı şimdi senin yaptığın bu iş?"
|
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:33 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.