![]() |
Birtanem
BİRTANEM Sen hoşça kal diyorken başımı tebessümle Bil yalnızca bu aşka eğdiğimi bir tanem Gülümsemenden belli bak sende biliyorsun Bakışımla tenine değdiğimi bir tanem Gelecekte kaderi alın yazıma katıp Leyla ile mecnunu yaşayalım tıpatıp Hissederken döşünde gözlerini kapatıp Hayalinde başımı koyduğumu bir tanem Biliyorum kendini bende hissediyorsun Uzanan ellerimi tende hissediyorsun Gözlerim üstündeyken sende hissediyorsun Ellerimle gizlice soyduğumu bir tanem Gönül bahçeme fidan gibi dikiliyorsun Acımasız ellerle köksüz sökülüyorsun Tanıdık bir gözyaşı gibi dökülüyorsun Bil acını içimde duyduğumu bir tanem Ahmet Canbaba |
Bu Nasıl Savaş
BU NASIL SAVAŞ bir heves yüklü yarınlarda yollara düşer savaş sefalet taşır vagonları trenin yol vermez kaçanlara çukur gözleri asfaltın açtı açacak tomurcuklar körpe bedenlerde şizofren füzeler delice vururken bir ben düşüyor yanağa gözyaşından acımasız bir göz değiyor ıslak dudaklara dur durak bilmez yuvalarından örseliyor gelincik kırmızısı bedenleri menekşe moruna dönmüş ayaklar çığlıklar palazlanmaya durmuş dudaklarda bir aslan bakışı fırlıyor yuvasından gözlerin can parçaları dağılıyor dirençle ten ayrılığında ölüme durmuş can esir alınıyor yazgılar kör bıçak acısı işliyor kanına kinler örgütleniyor bilenip günah zincirlerinin birer halkası tanrı susar bu savaşta hani nerde dost yürekler gözleri bağlı bir esir gibi hani nerde şeriat ümmetine sahip çıkmaz peygamber yalnız bırakmış Filistin’i Lübnan’ı anlamsız ve boş lafların çarkında kanını vermeye uğurlanıyor çaresiz eli silah tutan çocuklar beddualarla anıp düşmanını barış diyorlar barış barış şimdi oltada yem olta kimin elinde barış silah barış savaş barış yedi başlı ejderha kadar şimdi herkes barıştan korkar çünkü barış bir dayatma böyle barış ancak bir esaret olursa var böylesine zorlar sınırlarını aklımın alamadıkları ne varsa ne varsa ateş tanrılarıdır acımasız bereket üstüne yılgın alın teri bereket üstüne bir çığlık lekeli bakışlar da nazar bir gizli ihanete susar barış ateş baskınında bir kirli gülüş şeytanca elleriniz yanar dokununca şah damarı kabarmış isyandan yabani bir mor aşılı gülde üstünde bir ben tebessümün ve uykuya dalmış bir öfke ateşsiz bir kül ve kömür karası ölümler en başta kendime küsüm insanlık en başta kendimle kavgalı kaçıncı kez bu kokuşmuşluğa kusuşum herkesle sağırım herkesle dilsiz isyanım kendime isyanım kendime susuşum acı gömlek değiştirir bende acı biçimden biçime acı renk renk bir senfoniye dönmüş feryatlar bu nasıl bir ahenk ölümün bile tadına varamadan bu nasıl kırılışı direncin inlemeler kimi yerde sessiz yıkılmış duvarlar altında ihtiyarın çocuğun gencin soğuk ve mat bakışlarla Ahmet Canbaba |
Bugün Gene
BUGÜN GENE Bugün gene Terkedilmiş bıraktım şehirleri. Önümde beş sene gerisi, Yıkılmış viran. Arkamda açılmamış durur, Geleceğin penceresi. Ellerim; Karanlığın kapısına tak,tak vurur On sene sonrası açılır önümüze, Beş sene geriden. Umudun türküleridir dudaklarda şimdi Öteden, beriden Şuradan, buradan konuşulan. Artık mutluluk, Ayaklarımızın altında Bir son nefes gibi alınan. Bugün gene Gerçeksiz düş kuruyorum Ve bugün ilk defa Bağdaş kurup Bulutların üstüne oturuyorum Ve bugün ilk defa haykırıp Güneşten hesap soruyorum. Güneş diyor bir kere, Bulutlar suçlu. Gölge ettiler aydınlığıma. Ve ben bir yağmur damlası gibi Düşüyorken yere Ahmet Canbaba |
Çekilmez
ÇEKİLMEZ Karanlık girdap yaratıp dininle Günahkar kul diye masum yakılmaz Yaşıyorsan ömür boyu kininle Anlaşılan böyle hayat çekilmez Çıldırtır para kazanman teninle Bu sevgiye bu gözyaşı dökülmez Taş devrini yaşayalım seninle Boş ver böyle medeniyet çekilmez Sistem böyle nasıl işler biliyor İyi güne kötü yarın ekilmez Dünyaya gelen kulun aç ölüyor Nimetin bol böyle diyet çekilmez Ahmet Canbaba |
Çıplak Ölüm
ÇIPLAK ÖLÜM Bana gülebilir misin hüzünlü çocuk içinde açlığın olmadan. Bana gözyaşı dökebilir misin ölüme savunmasız yakalandığın elinde sapanınla, içinde teninin öfkesi yüklü bir taş atamadığın. Anan baş ucunda kuru ağlıyor çocuk. Bir şey anlatamadığın sözcüklerle gözün açık ve donuk bir gülümsemeyle veda edişine. Anan kuru ağlıyor çocuk. Böyle sessiz sedasız gidişine. Ahmet Canbaba |
Deneme
DENEME Gün ışığı Kızgın toprak Kızgın sevinçlerde göz göçebe. Aşk yüklenmiş omuzlara. Işıksız odalarda tanıdık bir yüz. El yordamına tünemiş sevdalar. Bir çift söz mutlu. Gelmeyen vuslata uç veren sevgi. Bir dirim acıdan acıya geçer. Gene, yoksulluğa tutunmak kalırsa geriye hasretin demini çekmek sabrın sınırlarını zorlar. Sonra birden kendi işlevine döner her şey. Barış güvercinleri uçurulur, birlikte omuzlanır hayatın yükü. Kusar kirleri kendi içinden bir yol bulur yaşam avuçlarımızda. Ahmet Canbaba |
Derince
BİR SU VER Gözlerine bakıp kınalı elden Yerine kalaylı tastan bir su ver İsmini sayıklar düşürmem dilden Susamış sevgine hastan bir su ver Son bir kez ellerin elime değsin Kulağımda kalsın son kez bir sesin Biliyorum artık görmeyeceksin Kurudu dudağım yastan bir su ver Fayda yok geçmişi anıp övmenin Azabı böyle mi çıkar sevmenin Bir de öldüğümde ardımdan benim Yazılsın ne olur destan bir su ver Tüm dostları bir araya getiren Bir dert ki sevgiyi yiyip bitiren Gönülden gönüle haber götüren Hizmetinde gönül postan bir su ver AHMET CANBABA DERİNCE Fazla tamah etme biter eldeki Bulgur Tosya’ya giderken pirince Bir düşün özünden çıkmış güldeki Dağılan kokuyu rüzgar esince Sözüm size çevrenize bakının Bir nasihat kalp kırmaktan sakının Yıllarca görmediğin bir yakının Mutlu eder düşlerine girince Gün gelir yaşlılık tak kapınızda Takat biter bir gün kesilir hızda Kekremsi bir tat bırakır ağızda Bir meyve ki yenir ancak erince Kimisi sırtını yaslamış dağa Kimi yerde hakim her şeye ağa Orada tarumar olmuş bir doğa Burda şimdi her şey yerli yerince İster gelecek ye ister gün yaşa Öyle çok şey var ki gitmeyen hoşa Çıkmak mümkün değil çabalar boşa Bir girdabın içindeyim derince Ahmet Canbaba |
Dileğim Var
DİLEĞİM VAR Benimde dileğim var Yaradan’dan Bir dünya ver bana yandırılmayan İçinde kulları zülüm görmesin, Bir toplum yarat ki kandırılmayan Bir düzen kurasın yeni ne olur Tanısın kainat seni ne olur Kullarından eyle beni ne olur Çıktığı düzlükten indirilmeyen Bir güç vereceksin neyle bana‘da Gizli sırrın nedir söyle bana’ da Akıl fikir ihsan eyle bana’ da Eşek olup sırta bindirilmeyen Geçmez ciğerimin sızısı böyle Farklı kullarının bazısı böyle Bu ne biçim alın yazısı böyle Kışları bahara döndürülmeyen Ahmet Canbaba |
Doğru Beni
DOĞRU BENİ Dost olan sapmaz eğriye Götürür dost doğru beni Doğru bildiğim doğruya Götürür dost doğru beni Doğrudan yana olmaya Küskünden gönül almaya Gönülden aşkı bulmaya Götürür dost doğru beni Ara bilmeyen buluna Dönme sağına soluna Bir olan aklın yoluna Götürür dost doğru beni Geldim ezile ezile Piştim süzüle süzüle Elimden tutup menzile Götürür dost doğru beni Gelir peşimizden duyan Verir halka doğru beyan Düşe kalka yolda yayan Götürür dost doğru beni Ahmet Canbaba |
Dostlar
DOSTLAR Bir ses saklanmış kuytu köşeye kendi karanlığına büründürüp yarınları. Kırmızı yanıyordu karanlıklarda kalpler. Acıların egzersizinde içimizde boy atmış kuşku. Bir rüyada alevle yıkandılar sinmişken gölgeler aydınlığın içine kendi yüreklerinin sesine kandılar. Aydınlığını tükettiler güneşin. Gözlerin kül renginde koru gizlenmiş kordandı canlar kordan yandılar. Sivaslar yandı yakanlar Müslüman’dılar Onlar ki mazlumların ekmeğini aşını kesenler. Onlar ki tanrı adına tekbir getirip Kubilay’ ın başını kesenler Onlar ki; aydınlığın etrafında dolaşan sinekler gibi hep peşimizde. Bir fırsat bekler gibi Dostlar: Sizin umudunuzu taşıyoruz içimizde. Yarınlara bizimle gidecek umudunuz Sevdalara kor düşer mi? Nice canlar yandı tende Türküler ağıda döndü Sinsi tuzaklara gebe bir günde 37 cana kıyıldı Nice ocaklar söndü Ya siz gözü dönmüş sürüler Bırakmaz ki aydınlığın gözleri peşinizi Onlara yakılan türkülerde ölürsünüz Boğulursunuz onların sevda sellerinde Hangi nedenle hak ettiler de siz benzin döküp ateşe verdiniz Onlarla birlikte yandı canımız sizin sızlamazken vicdanınız Ahmet Canbaba |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:08 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.