![]() |
Seni Seviyorum
Ne güzel şey seni seviyorum demek Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel Her baharda gece gündüz her saniye Seni seviyorum Seni seviyorum Seviyorum seni diyebilmek ne güzel Bir kere sevdaya tutulmayagör Ateşlere yandığının resmidir Aşık dediğin mecnun misali kör Ne bilsin alemde ne mevsimidir Çünküsü yok nedeni yok sevmenin Zamanı hiç yok, dakikalar zaman üstü Utangaç bir gecenin kucağında Yağmurlar vuruyor pencereme Aşkın vuruyor kalbimin kıyılarına Gecenin bu çıldırtan yalnızlığında Aşkın ayak seslerinin duyuyorum yüreğimde Ve hasretin içimde Seni seviyorum Sesinin duymak istiyorum uyumadan önce Sabahlara kadar konuşmak Hiç kapatmamak telefonu Aynı düşlere uyumak sonra Ve uyanmak aynı güneşe Bir kere sevdaya tutulmayagör Ateşlere yandığının resmidir Aşık dediğin mecnun misali kör Ne bilsin alemde ne mevsimidir Daha bir güzelleştim son günlerde Gözlerimin içi parlıyor Kabıma sığdıramıyorum aşkı Gülmek geliyor içimden Sokaklarda koşar adım yürümek Tanıdık tanımadık herkese selam vermek Merhaba ülkemin güzel insanları Hepinize hepinize merhaba Sizi de seviyorum Yağmuru, denizi, kokusunu toprağın Gökmavisinde güvercinleri, martıları Dağ eteklerinde gelincikleri seviyorum ateş kırmızısı Bindallılarıyla köy kızlarını Ve elleri hamur kokan anaları Hepsini sende seviyorum Seni seviyorum Bir kenara mahsun çekilen içim Yemeden içmeden kesilen içim Sensiz/yarsız uykuyu haram bilen için Ayrılık ölümün diğer ismidir Senin sevdiğin gibi topluyorum saçlarımı Siyah kazağımı daha çok yakıştırıyorum kendime Ve daha çok seviyorum limonlu çayı Senin sevdiğin herşeyi seviyorum Türkülerini memleketinin Feneri ve kara kartalı senin için Davamızı ve şiiri sende seviyorum Seni seviyorum İyi ki doğdun İyi ki varsın Doğum günün kutlu olsun Seni çok seviyorum Seni çok seviyorum Yaşamaksa seni sevmek Ben hiç ölmedim Seni seviyorum |
SEV YETER
Ömrümüzün son kertesinde, Yıllanmış şarap diliminde... Baharla birlikte yeşeren, Rengârenk çiçekleriyle Gönül rahatlatan fidanlar gibi Taze ve tertemiz aşklara Kucak açmıştık... Kurak yazlar, Acımasız sonbahar... Sararan yapraklar, Çıplak kalan fidanlar gibi Yanlış insanlar, Su vermeyen eller... Yorgun bıraktı yüreğimizi. Finalini oynarken ömrümüzün, Sona yaklaşıyoruz artık... Zaman yanlıştı ama Çevresine saçtığı ışıltı, Güzelliği doğaldı Kırçiçeğimin... Gözüm yok saltanatta, güzellikte Kırçiçeğim... Sen, Beni sev yeter... |
Ne ağzımın tadı var ne canda huzur
Gönül nasıl derin bir kederde Aşkından ümidi kestim hiç olmazsa Evim şenlensin sohbete gel de Sen hiç farketmeden kalp kırmadın mı Merak edip vicdanına sormadın mı Ne yaptım ben sana bu kadar nihayet Ben de bir anadan doğmadım mı Bir daha olmaz Bin kere tövbe Kan davası mı bu Bu nasıl öfke Perişanım şimdi mutlu oldun mu Başını yastığa rahat koydun mu |
Aşk ikidir sevgi bir;
Aşk yalan,sevgi gerçektir. Aşk sudur,sevgi susuzluk. Bu yüzden sevgi hasrettir, Özlemektir,beklemektir. Asıl maharet: Susuzken suyu içmek değil Karşısına geçip seyretmektir. Aşk haykırmaktır,sevgi ağlamak; Aşk açmaktır,sevgi katlamak. Sevgi saklamaktır Yüreğini,gözlerini Ve de ellerini saklamak Bahar geldiğinde… Bir çiçeğe,yeşile,çimene Aşık olamazsın ama seversin. Arkadaşına aşık olamazsın Ama seversin. Toprağa fidanı aşkla değil Sevgiyle dikersin. Sevgi için ölünür,aşk öldürür. Aşk kıskançtır,nankördür Sevgiyi öldürür. Aşk Kabil’dir,sevgi Habil. Aşkla sevgi aslında kardeştir Babaları insandır,Adem’dir Aşk için şiirler yazarsın, Şarkılar yaparsın; Sevgiyi anlatamazsın. Çünkü yüreğine sığdıramazsın. Kalbini aşka kapatabilirsin Ama sevgiye kapatamazsın Sevgi gizli,aşk aşikardır. Yüz vermeyince unutursun Sen aşığım diye daha kendini kandır. Dedim ya sevgi gerçek,aşk yalandır. Dahası da var: Aşkın gözü kördür, Fazla naz aşık usandırır; Aşk oyun,aşık oyuncaktır. Sevgi ise yaşamdır,hakikattir. Aşk aceledir, Sevgi usul usul sabırlıdır. Acele işe hem şeytan karışır. Aşk ateşlidir Çünkü hastalıklıdır. Sevgi ılıktır Çünkü sağlıklıdır. Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir Aşka ve sevgiye dair.... güneşe doğru bakmak |
Bir heyecan
İçinden atamadığın Yaşansın Bitmesin dediğin İç çekişlerin Uçursun seni Sevdaya dair Her ne varsa Dilinden düşmesin Doya doya Kana kana Damla damla İçmeye kıyamadığın Bir sevda bunun adı Baktığın her yerde Gözünden gitmeyen Bir hayal bu Adını andığın Yürek yanığı Devasa bir duygu Bağımlılığın Hiç bitmeyen Bulutlara taşıyan Gönül tazesi Umut dolu Nabız atışın… 01.09.2007 Süleyman ÖZBAŞ |
Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin bir sincap gibi mesela, yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden ,yani bütün isin gücün yasamak olacak. Yasamayi ciddiye alacaksin, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleginle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmedigin insanlar hem de hiç kimse seni buna zorlamamis hem de en güzel en gerçek seyin yasamak oldugunu bildigin halde Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi, yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için, yasamak yani agir bastigindan. Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina, hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden, yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüsülmeye deger bir seyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün. Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu, fakat yine de çildirasiya merak edecegiz belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.Diyelim ki hapisteyiz, yasimiz da elliye yakin, daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin. Yine de disariyla birlikte yasayacagiz, insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla yani, duvarin ardindaki disariyla. Yani, nasil ve nerede olursak olalim hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak... Bu dünya soguyacak, yildizlarin arasinda bir yildiz, hem de en ufaciklarindan, mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamiz. Bu dünya soguyacak günün birinde, hatta bir buz yigini yahut ölü bir bulut gibi de degil, bos bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz. Simdiden çekilecek acisi bunun, duyulacak mahzunlugu simdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yasadim" diyebilmen için... |
Anladım sonu yok yalnızlığın
Her gün çoğalacak Her zaman böyle miydi bilmiyorum Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette Bekliyorum bekliyorum bekliyorum Hadi gelin üstüme korkmuyorum Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret Yokluğunla ben baş başayız nihayet Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette Bekliyorum bekliyorum bekliyorum Hadi gelin üstüme korkmuyorum |
Al kucağına beni
Bakışlarında tazeleneyim Buselerinle hayat bulup Ömrümü sana vereyim Coşkum bitmesin Yanacaksam senle yanayım Dokunuşların alsın beni Götürsün Uçursun bir kuş gibi Kanatlarında bizi Taşısın sonsuza Sevdamızı Yüreğinden çıkarma Kalayım orda Elvedalara elveda Diyelim Yeni bir başlangıç Bitmeyen bir umut olsun Güzel sevdamız… |
Keşke Dememiş Olsaydım
Keşke, yaşadığımı yaşayanım olsaydın Kuşların kanatlarını uçurup Sana gönderdiğim mektupları alsaydın Ve yağmur ıslatırken saçlarını Yağmurun üzerine yağan ben olsaydım Keşke, hislerimi hissedenim olsaydın Kışın soğuk günlerinde Yaktığım güneşlerde ısınsaydın Kâğıtlarla kalemlerin üstüne Yazdığım şiirleri okusaydın Keşke, ışığımı aydınlatan olsaydın Doğudan alçalıp, batıdan yükselirken Akşam doğup, sabah batan Ve Işığını aydan alan güneşime Işık olsaydın Keşke, ağırlığıma yük olsaydın Ben onları değil Onlar beni aşmak isterken Omzunu verip, atsaydın dağları omzumdan Seninle bile paylaşamadığım seni Bana getirseydin Keşke gözlerime göz olsaydın Saçlarımla ağarttığım karları Sen görseydin Martıların kanatlarında asılı gözyaşlarımı Sen silseydin Rüyalarımda ıslattığım suları Sen içseydin Uykuyu bile misafir almayan gözlerimin önünde Bir serap gibi kalsaydın Gözlerimde yüzen denizlerde Yüzen sen olsaydın Keşke, 'Keşke' dememiş olsaydım Aşkına aşık bu yüreği Koparıp alsaydın benden Sadece kalsaydı beden İnan üzülmezdim buna Madem ki sen yoksun Bu yürek, bu beden fazladır bana Keşke, sen de bir örümcek ağıyla bağlansaydın Ben delicesine bağlıyken sana.... |
Gerçekte duymadığım sesler bitti
Öğleye doğru bir gök gürültüsü yalnız Karıştırdı ortalığı bir süre Gök akıttı bir parça yağmurunu Ve deniz kuşları umutsuz Arıyorken kokularını gölgelerinde Sıyırdı bir iki bulutu güneş de Yığılıp kaldı yorgun Denizin gözbebekleri üstünde. Bir uyum muydu durgunluk, fırtınayı Gök gürültüsünü de barındıran içinde Duyuyorum o tanıdık sesi yeniden Tiz bir çıngırağı andıran Benzeyen zil sesine de Daha önce unutmuşum gibi denizde Yankılanıp durdu ara vermeden. Hangi dili öğreniyordum? Mutluluk İki tek ağustosu çarpıştıran Sızdıran kanını bu yaz gününe Yaşayan bir mutluluk? Ve işte kaç yerinden kesilmiş ki ellerim Bekletip durdu da acısını bunca yıl Şimdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme. Görmüşüm daha önce de bir Lidya kralının boynunda Bilmekti yazgısını ölümünü, gene de Yıllarca beklemişti kendini Yeşimden sapı olan bir kılıçla Bense ne içimi yakan rüzgarı Ne denizdeki yangını, ne gök gürültüsünü Duymuş gibi olduğum sesleri de değil Yaşamın gövdesini arıyordum yalnızca Bir çürük dişle alnımdaki İki üç kırışığı yedeğine takmış da. Özledim ilkelliğimi dalgalarında Buldum savaşı bitmez derinliklerini karıştırdıkça bir kargının ucuyla Gördüm, bekliyordu kendini de o da Germiş de al kıskacını Lidya kıralı gibi O turuncu ruh, değişken İzledim onda ilk oluşumu sanki Hafifçe kesilmiş gibi oldu dudağım bir yerinden. İşledim payıma düşen her görüntüyü Kamaştı gözlerim kıyıya varınca Rüzgarın itişiyle kumlarda Durmadan yer değiştiren Sayısız siren iskeleti Çın çın ötüyordu sessizlik kaburgalarında Dedim, besbelli başıboş bırakmışlar da korkuyu Tarihin onlara bağışladığı Bu garip rastlantıdan Doğma bir rahatlıkla parıldıyorlar şimdi Kemikleri som altından. Sığındım çatısına bu yok olmuş şehrin. Şehir ki herkesin bir şehir düşündüğü gibiydi Tanrım! tunç bir kapı kilidi Bronz bir sokak Kumlar içindeydi. Ve bu çakıl taşı Kim bilir kimin külrengi kalbi Tanrım! Neden herkes başka tarafa bakıyor Neden herkes başka biriydi. Yıkıntılardan geçtim, eski mezarlardan Şimdi artık bir anımsamada yeri olmayan Arı kümeleri taşların arasında Ve yukarıda kuşlar yanmış kağıt parçaları gibi Uçuşuyordu da Ağır ağır yanıyordu da şehir Yanmayan kadınlar gördüm Nasıl görünürse dünya gözyaşının altından Tam öyle, dönüp duruyorlardı bu cehennem oyununda Ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç şaşırmadım. Konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz Ağaçlara asılmışlardı bir yandan da Bir kapı kirişine asılmışlardı ve ufka Ölüm müydü konuştukları? Ölümdü anlaşılan Silince bir aynayı çıkıveren karşılarına Bir ölümdü ki, işte bir muska asılı dururdu duvarda Bir büyü gösterilirdi Bir kuyu sezdirilirdi Hiç yoktan bir zincir boşalırdı avluda. Akşam geri verince bana gözlerimi Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:45 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.