![]() |
Çimende Sevişmek
Sevişmişler gezerek, Çimenlik hep fil izi... Mahvetmişler ezerek, Onca çimi, filizi... |
Çizmeden Yukarı Çıkmak
Kültür düzeyi yükselir mi, Hiç yazıp çizmeden, yukarı? Kültür düzeyi düşük ise, Çıkılmaz çizmeden yukarı... |
Çobanlık
Herkes maiyetine çoban, Her çoban sürüsünden mesul... Bu senin mukaddes bir çaban, Çünkü buyuran Yüce Resul... |
Çomak
Çalışan makinaya biri soksa bir çomak, Kırılan çark sesiyle dolar mekan: Tar, tar, tar! Sıhhatli bir topluma çomak sokan ey alçak! Bilemem vebalini nasıl bir kantar tartar... |
Çukurda Çözüm
Yine bir çocuk, düşmüştü çukura, İmdat! Diyordu, bağıra bağıra.... Herkes koşuştu, büyük bir telaşla, Yoktu ortada, ambulans da hala... Toplandı bir çok, insan çukur yere, Öneriyordu, herkes birer çare; -Ben particiyim, dinleyin sözümü, A partisinin, şöyledir çözümü: İnsan düşüyor, arada sırada, Hazır ambulans, olacak burada.. -Benim partim B, bu problemi çözer, Çukuru kökten, çözeceksek eğer; Yeterli değil, ambulans buraya, Biz bir hastane, kurarız şuraya. -Durun! Başkanım,' merkez planlama'da, Bu kadar masraf, çok bu aşamada, Hastane önü! ...Evet, çözüm budur, Nakledilmeli, oraya bu çukur... |
Damızlık... Domuzluk...
Avrupa'nın hedefi, ineği danayı, Yasak deyip tamamen sürecek damızdan. Harama alıştırıp babayı anayı, Sonra da diyecek ki, damızlık domuzdan... |
Danışman
Kediler kralıydı, çok saygındı ve de çapkın, Tüyler parlak renkli, kulaklar dik, gözler zıpkın. Yöreye geliş de, gidiş de mümkün değildi, Çapkın kralın izni, ve haberi olmaksızın. Haber geldi büyük, konağa dişi bir afet Gelmiş, hem ne afet, güzellik ve de zerafet... Tam sana göre kral hazretleri, gözün aydın, Belki misafirdir, gider, yetiş acele et. Koşmaya başladı, tanımıyordu hiç engel, Konağa geldi ki, etraf yüksek dikenli tel. Telden atlıyorken, takıldı takım taklavat, Organların artık, esiyordu yerinde yel. Günler sonra biri, koştu geldi; aman aman! Kralımız yeni bir, dişi geldi ama yaman! Seninki gözünü, kırpıştırıp cevap verdi; İlgilenmiyorum, ben artık oldum danışman! |
Davar
Toplumun derdine duyarsız kişiler, Yalnız parmak hesabında var sayılır. Kapılıp gönüllü, batı kavalına, Uçuruma atlayan davar sayılır. |
Dedemin Taktığı Küpeler
Dedem rahmetli, bizlere derdi; “Keskin sirkeyi koymayın küpe” Bak öfke günün en büyük derdi, Dedemin sözü, kulağa küpe! .. |
Devlet Terörü
Fesat çıkarır her ülkede her blokta, Devlet terörüyle bütün dünya şokta... Cihanın belası, Siyonist İsrail, Bu görünen kısmı, cim karnında nokta... |
Dilim Çok Kalın
Şiir yazmak isterim, ama kalınsın ey dilim! Dilim kıvrak değil, ben şair değilim. Kelime dizmek çok anlamsız, Şiir yazmak ilim. Geçelim... Emelim; Bu emektar halim, Takılacak yerleri bulup Taşlama yapar; buna yeter mecalim. Hakeden dersini alır, biz de biraz gülelim. |
Diri Naaş
Hayattan kopmuşum, gönlümde aşkın saklı, Beni hasret besler, ne su isterim ne aş. Bütün azalarım, şimdi sana odaklı, Gören sanacak ki, işte diri bir naaş. |
Doğum Kontrolü
Sonucu gördüm de gözlerim yaşardı; Birileri çok zor olanı başardı. Kolay mı hükmetmek öyle mahrem yere, Tohuma tarlaya, dökülen terlere? Kolay mı doğmamış insanın kontrolü? Bravo başarmışlar zor olan bu rolü! .. Doğum kontrolü çok zor bir siparişti, Şimdi beklentiler tamamen değişti; Dünya örgütleri, nerdesiniz haydin! Bir araya gelin, mesafe kaydedin! .. Zalimin elinde her enlem ve boylam, Yapıyor katliam üstüne katliam, Her gün kol geziyor dünyamızda ölüm, Bir zulüm bitmeden, onbinlerce zulüm! Doğumlar konrolde, ölümlerse toptan, Kurtulsun insanlık, toptan yok olmaktan! Zoru başardınız, sizlere tebrikler, Şimdi dünya ölüm kontrolünü bekler... |
Doktor Yasak
Azgın köpeklerle dolu ortalık, Taşlarsa ya yere bağlı ya saklı, Kol gezer bu kadar salgın hastalık İlaçlar kilitli, doktor yasaklı... |
Dost-Düşman
Müslüman düşmanı dostu ayıracak, Dostunu hep nefsi gibi kayıracak. Anlayış sulanmış, gelmez ipe sapa, Peygamber buyruğu kulaklara küpe: (((Kişi bilse Allah dostlarını düşman, Böyle bir hatadan olmadıkça pişman, Gündüzleri her gün tutmuş olsa oruç, Açlıktır sadece, elindeki sonuç... Sebep hiç farketmez, para, menfaat, post Allah düşmanını edinmiş olsa dost, Gece sabahlara dek kılsa da namaz, Uykusuz kalmaktan başka kar alamaz...))) sssss |
Dostluk
Ekin ekmek, Birkez yemek... Dostluk ekmek, Bitmez yemek... |
Dört Asırlık Beddua
Bu konu çok ağır, nasıl ederim ifade? Hem şiir hem ibret olmalı, işte kaide... Sözlerim ihanet üstüne ey okuyucu! Öyle bir kavram ki, çoğuna dokunur ucu! İhanet yüzünden, nice ülkeler yakıldı, Toplumlar çürüdü, koca devletler yıkıldı. İş işten geçince, fayda etmedi pişmanlık, İhanet yüzünden neler çekti şu insanlık... Sürer bir yıl, on yıl, bir asır, onlarca asır, Bazen bir milletin, bütün kaderine yansır. İşte size büyük ihanetlerden bir dizi; Viyana önüne, davet ediyorum sizi, Meşhur Merzifonlu, bir Kara Mustafa Paşa, Beraberdi o gün bu millet, yoktu kargaşa. Bir hain paşanın, beynine girdi kör şeytan, Mustafa Paşa'ya ders vermek istedi o an. Viyana önünde olan ihanet çok kirli, Hemen meyvesini verdi, ama çok zehirli. Başarı tersine dönüp dağılmıştı ordu, İhanet edenler, geri doğru kaçıyordu. Kaç asır geçti de, kapanmadı hala yara, Kanamayı kimse kesemedi sara sara. İhanet zinciri uzanmıştı İstanbul'a, Padişah kanarak, döndü çok yanlış bir yola. Hainler uzandı, Paşa'nın masum başına, Kelle Edirne'de koyuldu 'İbret Taşı'na. İbret ama nasıl, asırlara büyük ibret! Hemen yakınında, kocaman Kasr ı Adalet! Hainlere bakar gibiydi kellenin gözü, Bir acaip renge büründü hemen gökyüzü; Gazabı İlahi o anda etti tecelli, Her yeri kapladı alevden yıldırım seli. Adalet sarayı yanarak oldu yerlebir, (*) Aklında ihanet olanlar, bu bir ibrettir. Bu olay tarihin kocaman bir köşe taşı, Beddua etmişti Paşa'nın günahsız başı. Büyük liderlere, yapılacak bir ihanet, Onun hayatını, bitirebilir nihayet. Lakin bedduası, tutar iyi bilinmeli, İşte dört asırdır, doğrulmadı Türk'ün beli... |
Dört İşlem
Toplardı, çarpardı, rahmetli babamız, Çıkarır böleriz, biz mirascılarız... |
Dünya Hali
Kimi gider Hasandağı’na oduna, Kimi yanar için için aşk oduna. Kimi kutsal değerlere hep baltacı, Kimi candan sevilir olur baş tacı... |
Dünya Zevkleri
Dünya zevklerine kandık, Sonu hüsran, odun, dayak... Rabbim bizi yakacaksan; Dileriz “aşk od”unda yak. |
Dünyalık
Dünyaya bak sanki ilahi bir mühür, En büyük ibadet, bir lahza tefekkür. İnsana yakışan, Yaradan’a şükür, En büyük ibadet, bir lahza tefekkür. Şayet girebilsen, ta ortasına dek, En yoğun kütlesi, bir sıcak çekirdek, Bu kadar katmana işte budur destek, En büyük ibadet bir lahza tefekkür. Katı sıvı metal, üstüste yanyana, Ne azalır ne de artar yana yana, Herbiri bir hikmet, ama anlayana, En büyük ibadet bir lahza tefekkür. Yerkabuğu maden taş toprak yığını, İnsan için yapmış her bir yaptığını, Çalıştır beynini, işlet dimağını, En büyük ibadet bir lahza tefekkür. Kabuğa çıkamaz merkezdeki ısı, Yanardağ oluşur çıktıkça bazısı, Hep O’nun hikmeti, hep O’nun yazısı En büyük ibadet bir lahza tefekkür. Başını kaldır bak, yukarı bu sefer Dünyayı kuşatan tabaka atmosfer, Ayarlı sıcaklık, sanki kalorifer, En büyük ibadet bir lahza tefekkür. Güneş hayat saçar dünya ona uydu, Yörünge yoluna acaba kim koydu? Büyük bing bangla, alemleri yaydı, En büyük ibadet bir lahza tefekkür. Dünyada arabalar, yatlar eşler evler, Sonsuz nimetlerle, sayısız türevler, Nedir insanlara verilen görevler? En büyük ibadet bir lahza tefekkür. |
Dünyanın Yedi Harikası
Şu kadar seyirci, oturmuş yanyana, Hepsi de merakla, bakıyor ekrana... .................................................. .. -Şimdi de geliyor, sonuncu sorunuz, -Hazırım efendim, soruyu sorunuz... -Nelerdir dünyanın yedi harikası? Zamanınızın da, son üç dakikası... -Mısır'da yapılmış olan Piramitler... İskenderiye'de mevcut olan fener, Rodos'taki Heykel... Sonra da Çin Seddi... -Üç tane daha var.. ..........................-Bir de.. ........................................-Hepsi yedi... .................................................. ...... Şehirin meczubu, yanda ayakdaymış, Aniden haykırdı, ama ne haykırış? -Yarışma kim sen kim, bilgisiz avanak! Sende ayna yok mu, be adam al da bak. Ne arıyorsun sen, ta Çin'de Maçin'de? ! Aradığın her şey, aynanın içinde. Koklamak ve tatmak, işitmek ve görmek, Baksana kellene, oradadır örnek... Elinle dokunmak, hissetmek inanmak, Bunlar bilinmez mi, hey kafasız ahmak! .................................................. ..... Koparken salonda, kahkaha tufanı, Benim beynim durdu, sanki dondu kanı. Hiç belli olmuyor kimsenin makamı, İliklerim O'nu gördükçe yakamı... |
Düşünce Düşünmek
Uygarlığın temeli, Hep, düşünce düşünmek. Ya bize ne demeli? Hep düşünce, düşünmek... |
Ecevit'in Çanakkale Şiiri
Bir konu hep dikkatimi çekmiştir. Bir çok yazar ve şair Çanakkale Savaşları’ nı bir CENTİLMENLER SAVAŞI gibi anlatmaya özen göstermektedir. Bence de Çanakkale savaşları bir centilmenler savaşıdır. Ama tek taraflı centilmenlerin vahşi ve kural tanımayan vahşilere karşı verdikleri bir savaştır. Türk ordusunun gerçekten her zaman olduğu gibi savaş kurallarına, merhamet sınırlarını adeta zorlayıp uyduğu bir savaştır. Şimdi bu görüşümü ispatlayacak olan bazı olayları delilleriyle paylaşmak istiyorum: 18 Mart 1915 deniz savaşları esnasında batırılan Fransızların BUVET isimli zırhlılarında bulunan 600 den fazla personel de geminin içinde kısa sürede sulara gömülmüş ve boğulmuştu. Güverteden denize atlayan 30 kadar Fransız askeri zarar görmeden kurtarılsın diye askerlerimiz derhal ateş kesmişlerdi. Bunu İngilizler de itiraf etmişlerdir. Boğazı geçmeye çalışırken batırılan bir İngiliz denizaltısının mürettebatı boğulmasınlar diye yiğit askerlerimizden bazıları canlarını tehlikeye atarak soğuk suya atlamışlar ve onları kurtarmışlar, doyurup tedavi ederek misafir muamelesi yapmışlardır. Savaş boyunca yaralı olarak bulunan veya esir alınan düşman askerleri derhal hastanelere sevkedilmişler ve tedavileri yapılmıştır. Yaralı bir düşman askerinin ateş hattından bir mehmetçik tarafından nasıl kurtarıldığını, savaşta subay olarak görev yapan ve daha sonra Avustralya genele valisi olan Lord Casey tarafından nasıl övgüyle anlatıldığını, daha sonra bu hatıradan yola çıkılarak Kanlısırta Mehmetçiğe Saygı Anıtının dikilmiş olduğunu gezenler görmekte ve kitabesinden okumaktadırlar. Düşman Başkomutanı General Hamilton 30 Haziran 1915 tarihli günlük anları arasına şu anlamlı cümleyi yazmıştır: “Çok garip! Çerkez asıllı Türk esirlerinden biri, yaralı bir İngiliz askerini ateş altında sırtında taşımış.” Buna ilave edecek tek kelime bulamıyorum. Bir Fransız generalinin, ağır yaralı bir Fransız askerinin yine ağır yaralı bir Türk askerinin kendi yarasına toprak basıp da gömleğinden kestiği parçalarla nasıl kurtarmaya çalıştığını hatıralarında dile getirmiş olduğunu çoğumuz biliriz. Böyle yüzlerce münferit olay bize bizzat düşman askerleri tarafından intikal ettirilmiştir. Esir alınıp İstanbula sevkedilen düşman askerlerinden vefat edenlerin kendi dinlerine göre askeri tören de dahil olmak üzere nasıl toprağa verildiğini bir insanlık örneği olarak okumaktayız. Evinin eşyasını ve karısının bileziğini satarak esir düşmüş bir Avustralyalı askeri memleketine göndermiş bir Samsunlu erin hikayesini de yine çoğumuz duymuştur. Bu belgeli örnekleri çoğaltmak mümkün. Yani, Türk Ordusu hem askerlik disiplini olarak, hem de dininin gereği savaş kurallarına uyarak insancıl olarak, yani CENTİLMENCE savaşmıştır. Ama! 25 Nisan 1915 tarihinde Kumkaleye çıkarma yapan Fransızların kuşattığı bir Türk birliğinin teslim olmak istemeleri ve silah bırakıp beyaz bayrak çekmelrine rağmen taranarak şehit edildiklerini General Hamilton’un hatıralarından okuyoruz. Gezenlar görmüşlerdir. Akbaş şehitliği... Olayın teferruatına girmiyorum ama, hastane gemisiin alçakça bile bile batırılması sonucunun nasıl faciaya dönüştüğünü bu şehitliği gezenlerin oradaki kitabelerden gözyaşlarıyla okuduklarına her defasında şahit olmaktayız. Geliboluda defalarca hastane gemilerimizin bombalandığını ve yaşanan faciaları kitaplardan okumak mümkün. Sargıyeri şehitliğini gezenler, nasıl bir facianın o civarda yaşanmış ve binlerce yaralı askerimizin hunharca katledilmiş olduğunu bilirler. Çanakkale Merkez, Gelibolu, Kilitbahir, Eceabat ve civar sivil yerleşim birimlerinin nasıl bombalandığını, yakılıp yıkıldığını, sivillerin nasıl katledildiğini buna mukabil Enver Paşa’nın canlı kalkan kullanmaya teşebbüs ettiğini yine tarihler yazmaktadır. Düşmanın Türkler burayı nasılsa bombalamazlar diyerek hastane çadırlarına top yerleştirdiklerini ve buradan açtıkları ateşle ne kadar Türk askerini şehit ettiklerini biliyoruz. Düşmanın, yasak olmasına rağmen domdom kurşunu kullandığı çeşitli delilleriyle belgelenmiştir. Kendilerine gaz maskesi dağıtılmak istenen Anzak askerlerinin, “Türkler merhametlidirler, bize karşı gaz kullanmazlar” diyerek maske almadıklarını kendilerinin ifade etmiş olduğu kayıtlarda geçmektedir. Esir aldıkları Türk askerlerinin etrafına benzin dökerek onların can havliyle kaçışmalarını kahkahalarla izleyerek zevklerini tatmin eden Anzakların bu olayı kendilerinin hatıralarından okuyoruz. Esir aldıkları bir Türk askerinin kafasına alçakça kurşun sıkarak şehit edip, kellesini kesip savaş hatırası olarak Avustralya’ya götürmüş ve 86 yıl saklamış olduklarını ve bu kellenin daha sonra iade edilip bu gün Şehitler Abidesinin dibine defnedilmiş olduğunu oradaki kitabesinden okuyoruz. Bu örnekleri daha yüzlerce çoğaltmak mümkün. Yani düşman savaş kaidelerine hiç uymamış vahşi bir savaş yapmıştır. Yani onların hiç CENTİLMEN olmadıklarını tarihi gerçekler ortaya koymaktadır. Şimdi yazdıkları kitaplarda, çektikleri belgesellerde ve yazdıkları şiirlerde makalelerde veya yaptıkları söyleşilerde Çanakkale Savaşlarını “CENTİLMELER SAVAŞI” gibi gösterenleri anlamak mümkün değildir. Gerçekte Çanakkale Savaşları tek taraflı CENTİLMENLER SAVAŞI dır. Dün yitirdiğimiz Sayın Ecevit’in de bu konuda bir şiiri buluınmakta ve bu yanlış görüşü savunmaktadır. Evet bu görüşü savunanlar yanılıyorlar, yanıltıyorlar... Merhum ECEVİT de yanılmıştıR... Bu vesileyle başsağlığı dilerim. |
Edep Üç Harf
Üç organla ifade edilirdi edep, Elif, dal, be, harfiyle kaydedilirdi hep, Elif 'eller'imize delalet ederken, Dal 'dil'in sembolüydü, sözümüzü derken, Be harfiyle 'bel', yani alet-i zürriyet. Edep de; ele dile bele hakimiyet. |
Ekmek Yemek!
Peygamber buyruğunu tutmalı; 'Doymayacak kadar yemek yemek' Bizde bol ya, birtek bildiğimiz, Yatarız kalkarız: Yemek! .. Yemek! .. Dünyada milyar aç bebek çocuk, Ağlıyor inliyor: Ekmek! ..Ekmek! .. İşimiz, ovaya beton dökmek, Ve de taş üstüne ekmek ekmek! |
Eko'lu Bir Şiir
Dün bir meydanda, En kalabalık zamanda, Politikacının biri, Konuşuyordu iri iri… Mikrofonda vardı eko, Ne söyledi, buyur oku: ...... -Bizim yolumuz! Muz… muz… muz! .. …… -Sonra demeyin eyvah! Vah… vah… vah! .. …… -Yüklendiğimiz vebal! Bal… bal… bal! .. …… -Hesabımız bir Allah’a! Aha… aha… aha! .. …… -Bizdeki kollektif şuur! Ur… ur… ur! .. …… -Lider sultasına karşı bilinç! Linç… linç… linç! .. ... Parti içi demokrasi! Asi... asi... asi... …… -Yaptığımız fedakarlık! Lık… lık… lık! .. ...... -Bize verilen her oy! Oy… oy… oy! .. ...... -Bize bir fırsat daha! Ha… ha… ha! .. …… -Zengin Türkiye! Ye… ye… ye! .. …… -Partimiz uçak, liderimiz pilot! Ot… ot… ot! .. -Ciddi bir iddia! İa... ia... ia... ...... -Eğitimle ilgili her husus! Sus…sus…sus! .. ...... -Bizi tanıyan herkes! Kes… kes… kes! .. …… -Müreffeh bir hayat! Yat… yat… yat! .. ...... -Böşörtüsü için mutabakat! At… at… at! .. …… -Partimize ait politika! Ka… ka… ka! .. …… -Ele geçen büyük fırsat! Sat… sat…sat! .. Ses cihazları hafif ekolu, Meydan sanki politika ekolü… |
En Güçlü Silah Bismillah
Yıldırım'dı Niğbolu'da, İmandı Gelibolu'da, Parçaladı zincirleri, Zaferdi Anadolu'da... En güçlü silah Bismillah, En güçlü ses Allah Allah! 'Rıza en lillah'tır amaç, Güç toplamak buna araç, Bin yıl oldu cihan şahit, Kaç defa şahlandık kaç? En güçlü silah Bismillah, En güçlü ses Allah Allah! Türküler çıkar telimden, Bayrak anlar dilimden, Güçlüye asla tapmadım, Kim korkar süper zalimden! En güçlü silah Bismillah, En güçlü ses Allah Allah! İmanım var kalkar şaha, Henüz konuşmadım daha, Çek ellerini yurdumdan, Mecbur etme bu silaha. En güçlü silah Bismillah, En güçlü ses Allah Allah! |
Envanter
Tüccar işadamı ve sanayiciler! ! ! Şimdi zamanıdır, çıkıyor envanter. Yıl sonu; servet, mal, borç, kar veya zarar... Sayımdır bu sayın bakalım ne kadar? Konu listelerdir, yapın müzakere. Şu husus çok iyi bilinsin bir kere: Bir ortağınız var, unutmayın sakın, Kendi hakkınızı sonraya bırakın. Fakir fukarayı ben kasdediyorum; Diğer ortağınız, onlardır diyorum. Onların hakkını önce hemen verin! İlk gereği budur çıkan envanterin. “Veren el üstündür”, İlahi kaide... Verin ki malınız çoğalsın sizin de... |
Erciyes!
Anadolumun yıkılmaz kalesi! Sen kükreyen aslanların yelesi! .. Hep seni gözler, Ağrı, Toros, Kaçkar, Emirini bekler tüm yurttaki dağlar... İmanlı başın daim yüksektedir, Rüzgarın, bizi coşturan bestedir. Erciyes! Yurdumun orta direği! .. Erciyes! Yiğidin engin yüreği! .. Erciyes! Davamızın ölçü taşı, Erciyes! Türkün hep dik duran başı! |
Eskiyen Aylar
Bugünkü takvimimiz miladi. Bunları bana babam söyledi, Bundan beşyüzseksendört yılı çık, Rumi seneyi bulursun dedi. Onüç gün geç gelirdi o aylar, Kullandık Cumhuriyet'e kadar. Avrupaya uymak için yaptık, Devrimlerin içinde bu da var. Ocak ayının adı 'Zemheri', Beyaz karlar örtmüştür heryeri. İneği danayı korumak var, Ayaz soğuktan yanar ciğeri. Şubat ayının ismi 'Gücük'tü, Arkadaşlarından küçücüktü. Annem bana yün yorgan örterken, Son sözü kocaman öpücüktü. Bu Mart, o zaman da yine 'Mart'tı. Sert rüzgarlar dalları koparttı. Kazma kürek yaktıracak soğuk, Biraz odun bulundurmak şarttı. Nisan'ın adı o zaman 'Abrul', Yeni yılın ilk yeşili marul. Aylardır güneşe hasretti ya, Soluğu sokakta alır her kul. Yeni doğan taylar koşar tırıs, Kaplumbağa yola çıkmış tıs tıs. Yeni isim bulamamışlar ki, 'Mayıs' ayı yine olmuş Mayıs. Say bundan sonrasını artık yaz, Yayla varken köyde oturulmaz. Bahçedeki ağaç kıpkırmızı O meyve de, Haziran da 'Kiraz'. Temmuz ayına derlerdi 'Orak', Yarılmaya başlar çorak toprak. Ekin biçilir, harman yapılır, Çalışıp, terleyip, yorularak. Ağustos, 'Ağustos'tu o zaman, Şehirlerde duramaz her insan. Mesire yerleri tıklım tıklım, Koşuyor sepetlerini kapan… Baharda yazda ömür sürdünüz, Eylül de geldi, yani 'Evvelgüz'. Yeşil tabiata dikkat edin, Sararmış yapraklar görürsünüz… 'Ortagüz' denilen aydı, Ekim, Tam da güzün ortası nitekim. Mısır da, patates de anbara, Kışı çıkarmalı bu birikim… 'Songüz' dü, Kasım ayının adı, Son yeşillikler de hep sarardı. Kıştan haberci, yağmura gebe, Gökyüzünü siyah bulut sardı… Aralık'ın ismiydi 'Karakış', Başlar artık çok şiddetli bir kış. Oniki ayı tamam yazmış ya! Yok mu Ekrem Şama'ya bir alkış? |
Evlenmeden Olmaz
Ermiş bir kul, başını kaşıdı bir süre. Gördüğü olay için daldı tefekküre, 'Ey Allah'ım Sahib-i Hikmet sensin ama, Bir olay var ki asla sığmıyor aklıma; Biz kulların şahidiz, her gün de görürüz; Falanca kulun elli yıldır gece gündüz, Eli duada, gözü yaşlı, boncuk boncuk. Tek dileği var senden; erkek bir çocuk. Duasını bir türlü etmiyorsun kabul, Acep neden, ne hata işlemiştir bu kul? ' Gösterildi duanın kayıtlı defteri; Gerçekten dua etmiş elli yıldan beri. Mülahazat sütunu ve iri bir yazı; 'Kesin makbul değildir duanın bu tarzı. Görevler yapılıp da dua etmek gerek, Kul evlat istiyorsa önce evlenecek...' |
Ey Nefsim!
Ey nefsim, ne verdin bana isyandan başka! Bari yoksul giydirene, makas olaydın. Sohbette yar konuşuldukça, gelip aşka, Bari yanıp da sallanan, rakkas olaydın... Ayakta tutacak tesellim o olurdu, Müsrifçe harcıyorsun, bendeki umudu, Yol olmuş, çiğnenirken Allah'ın hududu, Yapılacak bir duvara karkas olaydın... Hiç duymaz mısın mazlumların feryadını? Zevk ve safayla doldurursun miadını, Sevgili kullar yapıyorken cihadını, Bari kılıç tutan kolda bir kas olaydın. Bak bakalım kaç gram geliyor hasenatın? Eller tevbe edeken, sen isyana saptın. Ey teraziler, haydin gelin bizi tartın! Keşke bir gram hasenata takas olaydın... |
Eylül Periyodu
Hatırla o Eylül’ü neydi o felaket, Yine Oniki Eylül’e geldik netekim. Nüksetmişti yine periyodik bir illet, Eylül ayında olgunlaşmıştı netekim. Sağ-sol kavgası arşa kadar uzanmıştı, Silah tüccarı dünyaları kazanmıştı, Önceki günlerde anarşi hızlanmıştı, Onikisinde, kökü kazındı netekim. Aynı bilgiler, aynı güç, aynı yöneten, Kavgalar yıllarca sürdü, acaba neden? Her güç ellerinin altında duruyorken, On yıl dolsun diye beklediler netekim. Silah tüccarları, oldu holding patronu, Hortumcu doğmuştu; sonra tanıdık onu. Krallar gibi yaşamakmış bunların sonu, Kanun bile dokunamaz oldu netekim. Gerçekleştirdiler on yıllık periyodu, En sevdikleri, meydanlarda dedikodu. Ayeti yasakladı kürsüde okudu, Müftülük ve müfessirlik yaptı netekim. Anayasamız hazırlandı taslak taslak, Zannettik, oylama demokratik olacak. Hayırlı çalışmalara kondu her yasak, Evetlerin kurbanı biz olduk netekim. Siyasetçilere ince elek tutuldu, İşe yarayanlar kenarda uyutuldu, Babası olanlar listelerde yer buldu, Hortumcular hep sıyrıldı geçti netekim. Oniki Eylül deftere böyle işlendi, İnsanlar bindörtyüziki ile fişlendi, İşkenceciler bile artık çok yaşlandı, Yaptıkları yanına kar kaldı netekim. |
Ezineli Yahya Çavuş
Sol taraf harabe, sağ Ertuğrul Tabya, Ortada imandan seksen tane kaya, Kartalların gözü hakimdi deryaya Şehit takımıyla Ezineli Yahya... Zırhlılar kusuyor, yağmur gibi gülle, Kim çıkabilirmiş, denizden sahile? Yiğide emanet, şanlı Çanakkale, Şehit takımıyla Ezineli Yahya. Yahya askerlerin başında ser idi, Düşman alayları kar gibi eridi. Seksenin tamamı er oğlu er idi... Şehit takımıyla Ezineli Yahya. Şarapnel yağmuru, yerler delik deşik, Şehitlik kokuyor, havalar değişik, Yücelen ruhları, millete bir ışık, Şehit takımıyla Ezineli Yahya. Sanki bir orduyu gizler küçük siper, Kuşlar getirmişti, makamdan bir haber, Alınlarını öptü yüce Peygamber, Şehit takımıyla Ezineli Yahya.... |
Fahişe Çocuklar
Şu çocuk var ya işte şu, ayakları çıplak, Tam bir üç kağıtçı, dolandırıcı olacak. Yanındaki, elinde tiner koklayan yani, Yakın zamanda olacak, azılı bir cani. Şu karşıdaki, kirden belli değil saç rengi, Gözler fıldır fıldır; geleceğin pezevengi. Şu kaldırımda oturan bezgin kız çocuğu, Saçları karmakarışık, gözlerinde buğu. Belki de ismi, burcu, damla veyahut ayşe, Duruşundan belli ki, olacak bir fahişe. Hemen yanındaki titrek, küçücük cılız kız, Yakında duyarsın ki, olmuş meşhur bir hırsız. Bana nasıl kızdınız değil mi, hem de müthiş? Çocuklara neler söylüyorum bu nasıl iş? Çocuk denilince insan, olmalı sevecen, Böyle şiir mi olur, Allah’ını seversen? Ama bir dakika; beni hemen kınama sen, Az önce arabanla yanlarından geçerken, Azarlayarak kovalayan sen değil miydin? Hareketini yorumladım sadece senin. Ya sizler, rüyada uçuyorken hafif hafif, Sıcacık yataklarınızda sürerken keyif. Aklınıza geldi mi bu çocuklar, bir kere? Aç titreştikleri, sığınıp da soğuk yere. Sizler, kazanırken nasıl zevkini aldınız? Sıra zahmete gelince sokağa saldınız. Ya sizler, yaşarken alemle dolu hayatı? Öğrettiniz mi, insanlığı, maneviyatı? Ne yerler, ne içerler, nerelerde yatarlar? Bütün bir toplumun sırtında büyük vebal var. Sen! Sen, sırtımızdan inmeyen politikacı, Soruna bir çözüm üretemedin, ne acı. Bana kızmak için ne hakkınız olabilir? Sorumsuzluğunuzu tercüme ettim bir bir. Çocuklar çiçektir, herkes de bunu böyle der, İlgilenmezsen, o dallarda dikenler biter. Hırsız, cani, fahişe... Evet bunlar da insan, Bunlar, sevgisiz, sahipsiz çocuktular inan... Okuyucuya tuhaf geldi şiirin ismi, Yansıttığım, duyarsız toplumların bir resmi. |
Farz-ı Cihad
Bak bu çığlıklar feryad-ı ecdad; 'Nasıl unutulur farz-ı cihad? ! ! ..' |
Fitne Damızlığı
Diyelim, terör bitti, dünyaya barış geldi, Gittikçe azalıyor, fitnecilik, domuzluk... Kaç musibetten sonra, artık anlaşıldı ki, Gönüllüdür siyonist, olmak için damızlık... |
Fransa
Dereler yukarı akmaz demek suç ha? ! . Şayet bu davranış bize bir tafransa, Dere patlatırsa barajı bir daha, Sular alır seni yine alta Fransa! ! ! |
Futbol Savaşı
Yirmibeş adam, bir top üç kalas, Yenende bayram, yenilende yas, Argolar küfürler kendine has... Spor mu, savaş mı, toplu kumar mı? Zincir, balta, satır, muşta, bıçak... Sanki içerde savaş çıkacak. İnsan öldürür fanatik alçak. Spor mu, savaş mı, toplu kumar mı? Maç zamanlarında durur hayat, Kayıp iş, yüz milyonlarca saat. Giderler gelirden fazla, kat kat... Spor mu, savaş mı, toplu kumar mı? Üç beş kişi spor yapar; futbol... Milyonları delirtir tek bir gol. Nice haneler söndü emin ol. Spor mu, savaş mı, toplu kumar mı? |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:13 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.