![]() |
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yürege estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balina kustum gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rutbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör. |
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin. Melih Cevdet Anday |
Hâlâ”dır Aradığın!..
Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde! Bilirim, seversin beni. “Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!.. Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam... Bilirim, seversin beni; Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!.. Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime... Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık... Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..” Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden... Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim! Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi... Yollar, dürmededir artık kendini! Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!.. Bilirim tabii ki unutmadığını... Unutmayışımdan bilirim. Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek “Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl! Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman... Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde! |
Adın
Harfleri adının uçtu uçtu Eskimez aşkımın gizlendiği çiçeğe Kondu kondu ve her aşk dökümünde Gecenin ıslanan yüzü gibi gibiler Çoğu |
Adın Batsın
Yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile Yaktın beni küle döndüm dumana döndüm Nasıl edem nere gidem dertli baş ile Bilemedim teli kırık kemana döndüm Canım aldın, can evimden vurdun ya sende Küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın Zaman ola devran döne sen de çekesin Yitiresin umudunu heder olasın Aşka düşe kahrolasın candan bıkasın Ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin Sen ki beni rezil ettin yedi cihanda Yalan oldum talan oldum senin sayende Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın Beni özleyince bir nehir yatağını bulsun Kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin Sesime bakıpta ağlıyorum sanma Seni özleyince böyle olsun birazda Ayrılıversin yaprak dalından İnsan sevdiğinden ayrılıversin Kan damarımdan can pazarından Adam baharından ayrılıversin Dağda dört mevsim erimeyen kar varya Yokluğum öyle erimesin Sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın Sen de vicdansız çıktın adın batsın.. İbrahim Sadri |
Adını Bilmeden Sevdim
Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü... Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim. Ve, “yar”lığa süzülüşünü. Ben seni, sesini duymadan sevdim... Ve duymadan nefesini. Ben seni adını bilmeden sevdim... Ama; sevdim!.. Üşüyüşünü sevdim... Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü; “Gel, ısıt” deyişini!.. Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde, bilerek gelmeyeceğimi... Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim... Ve, kıpırtısız, karanlığa gömülüşünü sevdim. Bir de; “Gel, ışıt” deyişini!.. Ben seni, adını bilmeden sevdim. İhtiyacım... Cevabım... İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam... Gökkuşağım, ışığım... Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem... Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem... ...Sevdim işte! Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim... Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım, torununla akran mı! Ben seni, gözünü-kaşını bilmeden sevdim. Ben seni, sesini duymadan sevdim. Ve hatta öğrenmeye korkarken, bilmeye kıyamazken seni... ...seni sevdim. Seni sevdim. İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle... Oturdun, sallayamadım; dokunurum diye korkumdan! Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım. ...Koklayamadım! Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına... Ve hâlâ bilmiyorum, gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde? Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!.. Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden... Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden... ...seni bilmeden sevdim. Seni, “bilmeden” sevdim! Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız! Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler... Sen yoktun orda ve ben de yoktum; Ama sevda vardı! Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim |
Adsız Bir Çiçek
Rengini dünyaya ilk defa sunan Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim Sevgilim Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman. Yalnız sana yazıyorum bu şiiri İstersen bir şiir gibi okuma Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu Soğuklar başlayınca havalanıp Millerce yol katettikten sonra Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle. Ve yazmış olacağım bir de Her dönemde her çağda Sevdanın kendine özgü diliyle Edip Cansever |
Ağladım
Dün gece uzun uzun Seni andım, ağladım. Sonu yok yolumuzun Ona yandım, ağladım Kim bilir acımızı Bu yasak aşkımızı O eski şarkımızı Çaldım çaldım, ağladım!.. Dolaştım sokaklarda Ağaran şafaklarda Seni senden uzakta Sardım sardım, ağladım İmrendim sevenlere Sarılıp gidenlere Elele gezenlere Baktım baktım, ağladım Benimsin bende değil Ellerim sende değil Yanmamak elde değil Yandım yandım, ağladım Tuza bastım yaramı Aşkla açtım aramı Sensiz son sigaramı Yaktım yaktım, ağladım. Ahmet Selçuk ilkan |
Ağlama
Ağlama, gözleri kızarmış çocuk! Tek damla yaşın düşmesin yere. Bak, tek güzelliğimiz yokluk, Sana bir öğüt; ağlama boş yere. Ne olursa olsun hiçbir şey değmez, Senin bir damla gözyaşına. Ağlayana kimse boyun eğmez. Kimse bakmaz kimsenin yaşına. Ne kadar kötülük, pislik varsa; Sen herşeyi tertemiz öğren. Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa; Seni garip sanır her gören. Ağlama sakın çocuk, ağlama! Korkmayana zarar gelmez, bunu bil. Sevgini hep söyle, sakın saklama. Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil. Ahmet Hamdi Tanpın |
Ağlamak
Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere Örtüsüdür bazı acıların Örter, örtülmez Savunur bir süre Ağlayanlar sevinmeli Sevin ağlıyabiliyorsan Acılar art arda dinmeli Durur bir nöbetçi gibi Durur bir bekçi gibi Zamana gülmeli-gülmeli. Sevin ağlıyabiliyorsan Unutmanın kardeşidir ağlamak Uyur uyanır yatağında duyguların Düşüncenin kucağında hep çocuktur Ağlamak. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:13 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.