![]() |
Beni Koyup Gitme Ne Olursun
Düşlerin gerçeğe, gerçeklerinse düşe dönüştüğü bir yaşam özlüyorum. Yaşamaktan bunalmıyorum, bunalımı yaşayıp, bunu kendime ait bir yaşam biçimine dönüştürüyorum. Sanırım bütün sorunum özlemekle ilgili. Keşke "yaşlanmaya başladım, o yüzden geçmişi özlüyorum" diyebilseydim. Zerre kadar özlemiyorum geçmişi. Geçmişe dair ne varsa silindi hafızamdan. Ben geleceği özlüyorum. Belki de hiç yaşayamayacağım geleceğime dair özlemlerim. Asıl sorunda burdan başlıyor zaten. Geleceğin olmayacağını biliyorum. Olmayanı, olma ihtimali bulunmayanı özlüyorum. İşte bu özlem koyuyor insana... Beni koyup gitme Ne olursun Durduğun yerde dur.. Kendini martılarla bir tutma Senin kanatların yok Düşersin, yorulursun Beni koyup gitme Ne olursun... |
Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların
sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum. Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? Bilmiyorum! Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik… Sessiz ******* benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim... Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum... Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan… Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum… Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini… Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan. İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri… |
Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar,
ne deli dalgalar beklemektedir seni. Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir, İşte son bu... İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir, İşte hayal bu... Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser, İşte acı bu... Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne. İşte hüzün bu... Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini, İşte huzur bu... Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile, İşte sabır bu... Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İste aşk bu... Boshwer, HepaynI MaSaL. “Hayat ve Ben” işte hepsi bu kadar… |
Yine bir gece ve yine baş başayım kendimle, işte yine seni bulup kaybettiğim
yerdeyim. İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydin, yoksa kalıp yanımda savaşmalı mı?... Bir yol arıyorum kendime, bulduğum tüm yollarsa sana çıkıyor… Kapanmalı artık gözlerim. Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye devam etmeliyim... Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim parçalayarak değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları... Nasılda acımasız zaman. Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama yine ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da seni ölene kadar yaşatmalıyım içimde..... Ne kadar zor bir karar.. Bir yanım: “Bir daha kimse, hiç kimse onun kadar çok sevilmeyecek”, derken, bir yanım sakin, sessiz... Zaman geçiyor, acım dinmiyor. Kapanmıyor yaralarım.. Tükenirken ben, aklımda bir tek sen... Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce. Susmayı öğreniyor yüreğim.. Ama ben kararımı verdim... Seninle olduğum zamanları düşünmek bile bana mutlulukların en büyüğünü yaşatıyor.. Seni Seviyorum ve Ölene Kadar Seveceğim... |
Ne zaman canım sıkılsa, gitmek isterim uzaklara
Ne vakit seni düşünsem ki düşünmesem olmuyor Gözlerin gelir aklıma, ah o çocuk gözlerin Tam göğsüme saplanır, bıçak gibi sözlerin Ne hayalin terk ediyor beni ne de geriye tek bir umudum kaldı. Yine de ne zaman bir şiir okusam mısralarındasın. Ne zaman bir şarkı dinlesem hala sözlerindesin. Bir kitap okuyorum dökülüyor sayfa aralarındaki kurumuş kır çiçekleri. Uzanıp alamıyorum düştüğü yerden. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun… Ne kadar kaçsam kendimden, bir o kadar yakalanırdım Ne kadar seni istesem, sen hiç yanımda olmazdın Gözyaşı biriktirdim, gözyaşım ince sızı Düşündüm de bir zaman, bunu ben hak etmedim Ne garip bir hayat bu yaşadığım, bir papatya falı gibi; mutluyum/mutsuzum diyerek koparıyorum hayatımın sayfalarını tek tek. Tüketiyorum yaşamı, tükeniyorum ağır ağır. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun… Her limandan bir gemi, alır götürür beni Hayal bu ya üstelik, gitmeler üzer bizi Geçmiyorsam içinden, sevemedim bu fikri Gidiyorum inadına, al aşkını ver beni Öyle çaresiz hissediyorum ki kendimi. Yine yağmur olup yağsan diyorum avuçlarıma, filizlense yine yok olan umutlarım. Yine ******* boyu bıkıp usanmadan yazsam, duvardaki gölgelerde seni bulsam, gözlerim kapansa senin sıcaklığın kaplasa bedenimi. Ama olmayacak biliyorum. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun… Sen beni öldürüyorsun Sen bunu bilmiyorsun Sen beni öldürüyorsun Sen bunu hep yapıyorsun ******* büyüyor içimde, bir de yalnızlığım. Yıkılan umutlarım, hayallerim de terk ediyor artık birer birer. Gecenin koyu ve can yakan karanlığına inat bir tek çocuk bakan gözlerin terk etmiyor beni. Sen beni öldürüyorsun ve bunu hep yapıyorsun… |
Üzerine daha bir tek kelime yazmadan birazdan buruşturup atacağını bildiğin
beyaz bir kağıt duruyordur önünde. Elinde ise çocukluktan kalma bir alışkanlıkla arkasını kemirdiğin kara bir kalem. Kara, kapkara, tıpkı içinde bulunduğun oda gibi... Bıçak gibi bir gidişti Arkanı döndüğünde Sallanmadı sardunyalarımın yaprakları Kesin ve net Sadece bitti… Bir ağırlık çöker üzerine, bulunduğun yere sığamazsın. Görünürde hiçbir neden yoktur ortada. Boğazına sarılanın kim, içini daraltanın ne olduğunu bilemezsin. Ama bildiklerin de vardır elbette; yalnızsındır, için daralıyordur, yüreğin burkuluyor ve savunmasızsındır... Bekledim Bekleyişler içinde Kayboluşumu seyrettim Seni sevmek Yeniden var olmaktı Ben sensizlikte zamana yenildim… Hiçbir sesin anlamı yoktur. Çalan telefonlara aldırmazsın. Konuşmak bir eziyettir ve derdini anlatmanınsa hiç ama hiçbir anlamı yoktur. Bakışların boshtur. Kendine bile katlanacak durumda değilsindir. Hiçbir şeyin o anda seni mutlu edeceğine inanmıyorsundur... Güneş İnat etmiş bir kere Doğmamak için Doğmayacak işte… İlahi bir güç, hayatında değer verdiğin her kavramın içi boshaltılmıştır sanki. Yaşadığın kente de, o kentte yaşayan dostlarının da, yakınlarının da yabancılaştığını düşünürsün. Hiçbir şey gözetmeden, hiçbir şey beklemeden açtığın, hançerlenmiş yüreğinin kabuk tutmuş yarası da, o yürekte duyduğun sızı da önemsizdir o an senin için... Güneş bu elbette doğacak Başka suların Başka kuşların Kanına karışacak Sadece zamanını bekliyor… Hayatımı tam da sorgulama zamanı diye düşünür, bilmem kaçıncı kez ruhunla giriştiğin savaşa hazırlanırsın önce. Ama anında vazgeçersin. Çünkü bir daha böyle bir savaşa girecek ne gücün vardır, ne de o savaşta arkanı yaslayacağın yüreğine ve beynine güvenin... Dünya var oldukça sürecek Bir MaSaLın kahramanlarıyız biz. Birbirimizin farkındayız Ve bu farkındalık Can yakıyor... ”Neyse ya boshwer” dersin. “Boshwer” irsin... Kırarsın kalemi, buruşturursun kağıdı, koca bir yudum alırsın kadehindeki zehirden, yaslanırsın arkana ve gülümsersin... |
Sana dokunmak bir mucizeydi, seninle olmaksa bir mucizeyle yaşamak..
Gün geceye döndüğünde seninle olmak öyle güzel ki. Bütün bir gece seninle aynı havayı solumak, dinlediğim şarkılarda seni bulmak. Gündüzümde insanlar, mücadele, kavgalar, çirkinlikler var belki ama gecemde sadece sen ve ben… Belki bu yüzden geceyi sevişim. Sadece sana ait *******im, tıpkı kalbim gibi... Dün gece yine uzandı elim telefondaki tuşlara. “Aradığınız numara kullanılmamaktadır” Gülümsedim ve iletilemeyeceğini bile bile defalarca mesaj gönderdim. Her “iletilemedi” raporunda sanki “Buda geçecek. Geçecek değil mi Can’ım?” cevabını okudum… Aradım seni. “Ulaşılmaz” olduğunu bile bile aradım seni. “Ulaşılır” olsaydın keşke. Keşke biraz daha çok gülebilseydik yaşamın bize yaptıklarına. Keşke “Sen” yine yanımda olabilseydin. Keşke şu iç çekmeler olmasaydı. Acı olmasaydı keşke… Keşke… Keşke… “Keşke” kelimesini bilmese, öğrenmeseydik. Hayata tek bağımdı aşkın… Gelirdim yanına sokulurdum… Tüm dertlerden , kederlerden uzaklaşırdım gözbebeklerinde kendimi gördüğümde… Nerden bilebilirdim ki bir gün o gözlerde kaybolacağımı… Umutlarımın, hayallerimin, sevgimin, beklentilerimin, inançlarımın yok olacağını… Nerden bilebilirdim ki; o seyretmeye doyamadığım gözlerinde ölümün beni beklediğini… Oysa ben ayrılığı hiç düşünmezdim. Aklıma gelmezdi sensiz sabahlamak. Sen varken fark etmezdim mevsimlerin döndüğünü. Meğer ellerime kar yağabilir, gözlerime bulutlar değebilirmiş. Sen benim mucizemdin. İşte o mucizeye dokunmak, aslında seni sonsuza dek kaybetmekmiş. Bunu da öğrendim... Aradım seni Can’ım. Ulaşılmaz olduğunu bile bile aradım. Seni henüz özlemiş de değilim, yanlış anlama beni. Ne zaman özlerim bilmiyorum. Hâlâ benimlesin ve hâlâ *******im senin; tıpkı kalbim gibi…. |
Soğuktu hava o zaman da şimdiler gibi ama biz üşümezdik. Karların altında
hastalanmaktan korkmadan oyunlar oynardık. Ben en çok saklambaçlarımı severdim, seninse yorulmaz çocuk heveslerin vardı. ama ben öyle yorgundum ki ve sen öylesine masumdun. Teleferiklerden yeryüzünü izlemek gibiydi seni sevmek; eğlenceli ve ürkütücü. Yükseklik korkum nüksederdi sana bakarken (ürperirdim aniden; a çocuk ya tutmak isterken sen de benimle düşersen) Evet itiraf ediyorum muzip bir çocuk gibi sevdim seni ve utanıp yenemedikçe kendimi seni gönderdim. (Bu yüzdendi; buradaki yanlış benim değil deyişlerine hak verişim. Bilmiyordun ki gönüllü bir yanlış olarak ben yeterince kendimin bile değildim) Acıtmak için sarf edilmemişti sözlerim çocuk bakışların aldanıp da küsmesin istedim. Bu yüzden gitmeni hiç engellemedim. Aslında kalmanı hiç düşlememiştim. Sonunda seni de ürpertti değil mi, kendime terk edilişlerim? Bu yüzden mi bana kendimi ödettin (Gitti gözleri zafer parıltısı çocuk gülüşümü elinde taşıyıp).... ..... Gel diyemezsin şimdi bana; çok zor sevdim kendimi yeniden. Hem gelsem üstünü örtsem ne fark eder; uyandığında yine ben olmayacağım ki. Bu gece sabaha kadar seni beklesem ne fark eder; yarınımızda biz yokuz ki. Masallar anlatsam yeniden bize dair ne fark eder; İnanmadığın masallar korkularını savuşturamaz ki. Hem artik öğrenmelisin; sen de üşürken uyuyabilmeyi benim gibi.(Sorguların hala bitmedi mi? Anla artık sana dairliğim tükendi) Şimdi dön diyemezsin bana. Sen de biliyorsun açılmamacasına kapandı valizler ve duvarlardan söküldü, bir zaman geçmek bilmeyen saatler. Ardında öylesine bir iz kaldı sadece, Bir de ikimize rağmen karartılamamış gülümsemeler. Bak son yazısı da belirdi, perdelerdeki ışık dindi. Anladım devam edebilmek için affebilmek gerekli her şeyi. Ben affedebildim ikimizi. Hadi sen de affet beni. Kar yağarken başlayamamıştık; kar yağarken bitsin bari. (Tam da şimdi, hadi son kez öp duvarlarını ve son kez çarp kapıları. Hem bırak artık uyusunlar; yoruldu kelimelerimin anlamları) |
Bu sana yazdığım son satırlar...
Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime, umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün; Alın artık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın aranızda... Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sanıyorsun aşkı, sevgiyi, söylesene! Kolay olan, kaçmaksa, yalansa, vazgeçişse; ben zor olanı seçiyorum ve Seni Hala Seviyorum. Sen öyle san, farzet ki her şey çok kolay... Gittiğini sandığın sen, giderken bende kalanlarını, yani seni, yani aşkı, yani bizi alamayacaksın benden.... Geri vermeyeceğim onları, benim onlar, bana ait. Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacak baktığım her yerde... Ve işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yaan yağmur gizlemeyecek gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım! Her şeyin bir bedeli var biliyorum ve bende bu bedeli ödüyorum. Ödediğim bedel sensizlik, yalnızlık, aşksızlık Oysa yüreğim her şeye rağmen mutlu olmanı diliyor.... Seni bulduğum yerden başlıyorum yürümeye.. Seni düşünüyor ve gecenin ayazında üşüyorum.. Veda bile etmeden gidişin geliyor aklıma, sadece susuyorum |
Sen ne anlarsın aşktan!" diye bağırmak için yeltendim de ağzımı tıkadın bakışlarınla.
Neşeliyim, artık sana dair yalnızlık hikayeleri yazamıyorum. Şişen doldu tepeleme, kapattım kapağını, biliyorsun. Biliyor ve kızıyorsun. Kızıyorsun, değil mi? "Aman bana ne ya. Ne yaparsan yap!" demek geldi de içimden, ağzımı kapadın bir gülüşünle. Oflayıp puflamak benim en doğal hakkım değil mi? Bırakıp giden sensin. Şimdi döndün diye boynuna atlamamı mı bekliyorsun? Boşuna çırpınışlar bunlar, yapmayacağım işte. Yapmayacağım! Yapma... Yap... Lanet olsun... "Hadi oradan, seninle ne işim olur ki artık?" demek istedim de ağzımı kapadın tek bir dokunuşunla. Ellerim, durun yerinizde, gelsin ne yapalım, yenildiğinizi belli etmeyin. Allah’ım, mideme kramplar giriyor. Ah bir de şu ellerime söz geçirebilsem... "Hadi git artık ve bir daha görüşmeyelim" demek için açtım ağzımı da dudakların mühürledi dudaklarımı. Bak, yürüyorum ileriye doğru. Neden geriye olsun ki? Benim hayata dair ideallerim var. Neden güldün? Tamam, sen gidene kadar bir amacım olmayabilir, ama artık var. Hala çıldırtabiliyorsun bir bakışınla beni. Özlemişim de gülüşünü. Neler diyorsun sen oğlum, aşık değilsin ona, delirtme beni... "Ben gerçekten sensiz de çok mutluyum" demek için yeltendim de kokun burnumda, ne diyeceğimi şaşırdım. Bu bir rüya, değil mi? Öyle olmalı, sen aslında şu anda çok uzakta, başka bir iklimi yaşıyorsun. Başka tenlerin üzerinde geziniyor nefesin. "Sen aklıma bile gelmiyorsun ki artık" demek istedim de sıcaklığınla kavurdun tüm bedenimi, dilim damağım kurudu. İçimdeki kuzgun kanatlanmaya başladı, durdurmalıyım. Ne yapmalı? Su, evet su içmeliyim. Ellerim, belli etmeyin heyecanımı, bırakında şu su bardağını kavrayayım sıkı sıkı... Beni izliyor Tanrım! Bakışları üzerimde dolaşmayalı çok uzun zaman olmuş! İçimin ısındığını hissediyorum. Hani o sertlik abidesi adam, yıkıldın gittin gene. Anlamıyorum yüreğim seni, zaten anlasaydım aşkın sırrını da çözmüş olacaktım… |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:27 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.