![]() |
Söylenemeyen Bir Söz
Söylenemeyen bir söz olmaktı hayatım Sahibinin ağzından dökülemeyen Ama yine de onun kalbinden sökülemeyen bir söz. Bazen akla gelip “ah” çektiren Sahibinin bir anlık cesaretini bir ömür bekleyen Neler olacağını bilmeyip gizemi içinde saklayan. Söylenemeyen bir söz olmaktı hayatım Sahibimin içinde kuruyup solmaktı Her an farklı hayallere dalmaktı Kimsenin duyamayacağı,ebedi bir sessizlikte kalmaktı. Gözlere anlatırdım derdimi Ben olmaya çalışır,üzerlerdi kendilerini Gözler anlatırdı ama söyleyemezdi. Onlardan akan yaşlarla yıkandım, Ben,ben olmaktan bıkardım, “Buradan hiçbir zaman ayrılamayacaksın” diyen gözlere kulaklarımı tıkardım. Bilirdim bir gün yağmurlarda ıslanan toprak gibi akıp gideceğimi Etrafımdaki bulutlardan anladım,vakit geldi. Buralarda rüzgar değil,umut eserdi. Söylenemeyen sözler gittikten sonra fırtına biterdi. Yeni söylenemeyenler bekleyen,ürkek bir güneş açardı. Kimse bilemezdi bu iklimin nasıl gideceğini Söylenemeyen bir söz olmaktı hayatım, En sonunda sahibinin ağzından bin bir tereddütle çıkan. Ve uçmaktı ömrünün sonunda, Var olmamın nedeni olan o kızın tebessümüne… |
Bazen Ölüm Güzeldir
her eskimiş gibi sonu beklenen bilineni değil mi zamanı dolmuşların olmuş bitmişlerin ya da hiç olmamışların bazen ölüm güzeldir yakışır insana yeter denilen kimi aslında olsa yetmeyenin kimi sona gelinmişliğin son bulmuşu heveslerin tatların duyguların görmüşlüğün bitmiş durağı değil mi son hırıltısıdır artık yaşamın yok mu bir bir anımsatması o zamanı yok mu acımasızca yaşanmış arzulara iyiliklere kötülüklere son bindiğim trene son yüzdüğüm denize başını okşadığım sarı çocuğa yazdıklarıma tuvalimdeki resimlere renklere tırnak batırılan o anlara İnan ki çok hayıflandım en baba zamanıdır bir sabaha karşı son ışıkları da kısılırken yaşanmışların alemi var mı diretmenin salıverdim huzuru çayıra bundan ötesini kim araya kim kayıra Bazen ölüm güzeldir Yakışır insana |
Biraz gelir misiniz?
Bir gün çağrıyı duyar, insan ölür çaresiz Ölür kuşlar, ağaçlar, ölür sahil ve deniz Silinir bütün renkler, dağılır koku, ışık Yeni bir alem başlar karanlıklarda sessiz Kemik çürür, kaybolur parıltısı gözlerin Kımıldamaz orada ayağımız elimiz Öyleyse neden bunca düşmanlıklar, savaşlar Er geç çağrıyı duyup gidecek değil miyiz? Er geç kulağımızın dibinde çınlayacak Ölümün soğuk sesi 'Biraz gelir misiniz? ' |
KADER MAHKÛMLARI
Sevgiye hasret kalan, Yüreğinde acıları olan, Sevdiklerinden ayrı kalan, İşte biz kader mahkumları. Haftada bir telefon açan, Ayda bir görüşü olan, Sevdikleriyle hasret gideren, İşte biz kader mahkûmları. Sevdiğine mektup yazan, Cevap alamayınca üzülüp kahrolan, Her şeye rağmen yıkılmayan, İşte biz kader mahkûmları. *******i düşünüp yatmayan, Ranzasına oturup takvime bakan, Gelip geçecek günlerini sayan, İşte biz kader mahkûmları. Günler gelip geçiyor, Herkes sevdiklerine kavuşuyor. Ama cezaevleri boş kalmıyor, İşte biz kader mahkumları. Bilecik M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu |
Dost Bildiğim
Dostuz dost dedik birbirimize sarıldık, Gün oldu güldük, ağladık, sonra darıldık, Tam onaltı ay ayrı kaldık, Neyleyim ben böyle dostluğu. Benim dostluğum ebedidir bitmez, Yenileri gelse de içimdeki gitmez, Dostun sözü beni hiç incitmez, Özlüyorum ben öyle dostluğu. Yalnızlığı benimle paylaşan, Dertli günlerimde benimle ağlaşan, İhtiyacım olduğunda yardımıma koşan, Bekliyorum ben böyle dostluğu. “Onun derdi benim derdimdir” diyen, Bir lokma ekmeği benimle yiyen, Yüzünden gülücükleri eksik etmeyen, İstiyorum ben böyle dostluğu. Dünya fani, kimin ne zaman gideceği belli olmaz, Dostluklarda hiçbir şeyin bedeli olmaz, Benim dostluğumdan kimseye zarar gelmez, Biliyorum ben böyle dostluğu. Gördüysen benden bir zarar söyle bileyim, Eskisi gibi olmak en büyük dileğim, Ben söyleyim sen dinle, sen söyle ben dinleyim, Bekliyorum ben böyle dostluğu. Hüseyin Kaygısız |
MASALLARIN MASALI
Su basında durmuşuz, çınarla ben. Suda suretimiz çıkıyor, çınarla benim. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana. Su basında durmuşuz, çınarla ben, bir de kedi. Suda suretimiz çıkıyor, çınarla benim, bir de kedinin. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana, bir de kediye. Su basında durmuşuz, çınar, ben, kedi, bir de güneş. Suda suretimiz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, bir de günesin. Suyun şavkı vuruyor bize, çınara, bana, kediye, bir de güneşe. Su basında durmuşuz, çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Suda suretimiz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün. Suyun şavkı vuruyor bize, çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze. Su basında durmuşuz. Önce kedi gidecek, kaybolacak suda sureti. Sonra ben gideceğim, kaybolacak suda suretim. Sonra çınar gidecek, kaybolacak suda sureti. Sonra su gidecek güneş kalacak; sonra o da gidecek... Su basında durmuşuz. Su serin, Çınar ulu, Ben şiir yazıyorum. Kedi uyukluyor Güneş sıcak. Çok şükür yaşıyoruz. Suyun şavkı vuruyor bize Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.... Nazım Hikmet Ran |
Kolaysız Süreç
Sine sancısını atacak merhem Arzdan arşa kadar ben efkârlıyım Halime asılan dert dirhem dirhem Ne kendime ne ele yararlıyım Can evime konmuş elem taşları Benimle bitmez bir an savaşları Kirpiğimden buram buram yaşları Dindirecek andım var kararlıyım İşte halim ne tadım var ne tuzum Nice ümidim var lakin mutsuzum Ben benim içinde yersiz yurtsuzum Şükür sıhhatim var,bunda kârlıyım Kanaatimce bu kolaysız süreç Bilmem nerde biter bu zor dönemeç Her başlangıcın nihayeti var er geç Her şeyden vazgeçsem de gururluyum |
Evlada ÖĞÜt
Mutavazı ol yavrum fakat sakın alçalma Hoşlanma gösterişten lakin silikte kalma İyiliği alkışla yaltaklık etme sakın Herşeyde ölçülü ol,aşırı gitme sakın Tedbirli ol,tedbiri korkaklığa vardırma Namerde fırsat verme fırsat bulup kalp kırma Tenkide tahammül et.Tenkit etmesini bil Haksızlığa baş eğme hakkın önünde eğil Her işinde adil ol,kılı kıldan ayırma Suçlu baban dahi olsa hakkını ver kayırma Sayki sayıl evladım,zulum yolunu tutma Her çıkış bir inişle biter,bunu unutma İddacı ol,ama haset seni yıkmasın Hak doğruya yardımcı bu aklından çıkmasın Yüksel başın dönmesin,ihtirasla kör olma Taş atana ekmek at.Sakın ha nankör olma Merhamet tohumları kalbinde filiz atsın Nur yüzün daima yolunu aydınlatsın Maddeye esir olma yükselme iltimasla Her seyirden feda et,haysiyetinden asla Menfaatten uzak kal,varsın kesen dolmasın İki cihanda yüzün kara olmasın Vicdanına mağlup ol,hislerini mağlup et Azap içinde ölmek istemiyorsan şayet... |
dost musun?
Öyleyse canın canımdır... Aynan olmalıyım... Yüzüne söyleyebilmeliyim her şeyi... Hem sakınmadan, mertçe... Hani bilirsin, esirgemem lâfımı, Ne şekil gelirse, öylece... Hazırım tüm içtenliğimle konuşmaya, ama, Seni de dupduru isterim karşımda... Dostsan, Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden! Arkamdan şikayetlenme! Yiğit ol! Gerekirse yiğitçe azarla, çekinme! Lâf değil, icraat beklerim senden! Öyle bak ki, hislerini görebileyim... Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim... Sevmem, ölenin ardından ağıt yakmayı! Dil dönerken söylenmeli her şey... Kulak duyarken anlatılmalı... Göz bakarken bakmalıyım sana... Can sağ iken sarılmalı... Keşkelere meydan vermemeli hayatım, Pişmanlıklarla yoğrulmamalı.... Hayır! Dirime selâm vermeyen, Ölüme de fazla yaklaşmasın! Dostsan, ölmemi bekleme! Haklıysam, yaşarken savun beni! Yaşarken yanımda ol! İnanmışsan bana, kimse çevirmesin seni yolundan! Ve inanmamışsan, sakın rol yapma! Her söylediğimi onaylaman şart değil... Her yaptığımı beğenmen de gerekmez... Dostsan, rahatça eleştir, fikrini rahatça söyle, sıkılma! Yadırgayabilirsin beni, Ve ben de seni tuhaf bulursam şaşırma... Kandırmanı aslâ kabul edemem! Her dediğini, her yaptığını hoş görürüm, ama, Beni, bana sormadan yargılama! Her yediğimiz aynı olmaz belki, Her dakikamız birlikte geçmez... Her güldüğünde gülmeyi garanti edemesem de, Ağladığında seninle birlikte oturup ağlarım... Belki her çağırdığında gelemem fakat, Derdine ortak ararsan, koşarım... Ben de herkes gibi insanım elbet, Ne göklere çıkar beni, ne de yerin dibine sok! Senin işin bu değil! Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasında... Dostsan, Küçümsemeden, küfretmeden, Sevgiyle, saygıyla ve huzurla gel sokağıma... Dinlenmek istediğinde, hiç düşünme, sana özel bir limanım, ama... Yorulduğum zamanlarda, Dilediğimce sığınabilmeliyim koylarına... Seni bir çocuk kadar saf sevebilirim Ve bir deli kadar art niyetsiz... Uğruna seve seve hesabı şaşırırım... Görmezden gelebilirim yanlışlarını... Başkaları enayilik sayabilir, Başkaları akılsızlığıma yorabilir, Bunları dert bile etmem, ama, Sen, aslında aptal olmadığımı, Her an, tekrar tekrar hatırla! Ve sakın beni aptal yerine koymaya kalkışma! Seviyorsan, cimrilik etme, söyle! Muhabbeti varken, yokmuş gibi yapanla, Hiç sevmediği halde, yılışıp durana sinir olurum! Neyse, o olmalı insan... Kendisi olmaktan korkmamalı! Kendisi olmaktan kaçmamalı! Bil ki, sensin diye seni bırakmam, ama, Ben olduğum için bırakırsan beni, Yas da tutmam arkandan! Bedel mi? Ödemeyeceksen çıkma yola! İçten pazarlık edersen, ancak kendine edersin... Kendince küser barışır, kendi kendini yersin! Dostsan, mevsimince yağ... Kışsan kar ol, güzsen yağmur... Soğuğuna, sıcağına, esip savurmana itiraz etmem, Senden, ille de bahar olmanı beklemem, ama, Dayanmalısın en şiddetli fırtınalarıma... Belki de çok geldi bunca talep... Bana karşı hiçbir mecburiyetin yok, korkma... Sana fazla geldiğim ilk anda, Arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin... Geçip gidebilirsin,borçluluk hissetmeden... Mutlaka bir açıklama da beklemem senden, ama, Gitmeye davranırsam bir gün, Sen de karşımda set olma! Dost musun? Öyleyse, canın canımdır, Yoluna baş koymaya hazırım ya, Başını da yollarımda isterim, unutma! Ben bir dostum... |
Sesine geldim
Fetih zamanlarına yayılmış seni bulmaya Ruhumu dayadım cana: Can, işgal dokunmazı gök dağıtan fatihtir, Ruh, fethedilmiş bir avuç topraktır. Yüreğimi lanetlerden kurtarır esintin, zaferi eker, zirveye çeker Sen, varamadığım o zirvesin -ki hep dokunmayı özlerim Seni düşündükçe içimdeki ırmak çoğalır kendi yatağını arar, sende aklanır sıradağlar sıralanır diyaloğuna yıldızlar, ay ve tüm evren. Karanlıkların zifire boğduğu gecede güneşi toplarım gülüşünde içimde çakan bir şimşektir gülüşün. Baktığın yerde fırtınalar kopar, fırtınalarına umut ekerim. Seni bir gün, seni bir an solumak... Evrenin ibadet susuşunda nefesini duymak... Susuz yüreğimde mızrap vuruşların Senin ritminde açar tohum her tohumda bir intifada büyür özlenen yarınlarla çiçeklenen ruhum senin ezginle semaha durur. -ki yaşam, coşkulu bir semahtır seninle şimdi barış adasındasın, yüreğin dağlarda kimsenin uğramadığı, herkesin orada olduğu adada... söz söyledin, mana vereyim yıldızlardan yol serdin, geleyim. geleyim |
Unutma Bir Dilek Tut
Rüzgârdan hızlı koşuyor sanırsın Bir akşamüstü yorgun evine dönerken Ellerinde uçurtmalarıyla Çocukları gördüğünde Bir yük kalkar omzundan, Bir kuş havalanır yüreğinden Saymaya başlarsın gökyüzünde ne varsa Her şey gülümser sana İri iri bakan gözleriyle, Önce çocuklar Kuşlar uçurtmalar, Çiçekler böcekler Güneşin kollarında dans eden bulutlar Sırt üstü uzanmak gelir yere boylu boyunca İçinden birden bire… Ve ertelersin bir an bütün ağlamalarını Bir kelebek kanadında yol alırsın Şarkılar mırıldanırsın Göz açıp kapayıncaya kadar Bir uç uç böceği konar ellerine Özgürlüğüne salarsın sonra onu Artık dünya senindir Bütün çocuklar senin Bütün kuşlar kadar bütün özgürlükler de Unutma bir dilek tut… |
An,Saman,İnsan,Mekan,Zaman
An,Saman,İnsan,Mekan,Zaman anlar vardır bir anda meydana gelen ve gelişi geleceği şekillendirmiş olan. ve samanlar vardır. anlar için bir yerlerde, sade sessiz bir şekilde saklanan, o an işe yaramayan, ama ilerki anlarda mutlaka ihtiyaç duyulan. ve insanlar vardır. an için yaşayan ve saman için çalışıp çabalayan renkli gözlü irili,ufaklı sayılı,sayısız koloniler halinde bulunan. ve mekanlar vardır. yukardan aşağıya, soldan sağa doğru sıralanmış önce 7'ye sonra 200 küsüre ayrılmış anların yaşanılacağı, samanların kazanılacağı, insanların konumlandırılacağı. ve zaman vardır. anı içinde saklayan. samanı doğru kullanmayı gerektiren. insanlar tarafından mekanlarda tüketilen ve ölüm vardır. anların en büyüğü, samanın hiç bulunmadığı. insanların yaş,cins, ırk ayrımı olmadan gördüğü. kötüler için cehennem, iyiler için cennet mekanının açıldığı. zamanın kısa bir süre yaşanmadığı. ve cennet vardır. anların her an yaşandığı. samanlara ihtiyaç duyulmayan yanlış insanların hiç gitmediği. mekanların en büyüğü. zamanın hiç bitmediği. ve ona ulaşmak için Düzgün mekanlarda doğru insan olup samanları anlara göre zamanında kullanmak gerekir.. |
AMENNA
Yaşayanlar bir gün ölür elbette Ağaçlarla, balıklarla Kuşlarla ben amenna... Ağlayanlar bir gün güler elbette Uyanmakla, Anlamakla Bilmekle ben amenna... Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette Direnmekle, kurtulmakla Barışla ben amenna... Öyle bir yerdeyim ki Ne karanfil, ne kurbağa Öyle bir yerdeyim ki Bir yanım mavi yosun Dalgalanır sularda Bir yanım çocuk parkı çığlık çığlığa Öyle bir yerdeyim ki Anam gider allah allah Dölüm düşmüş sokağa ... Dostum dostum güzel dostum Bu ne beter çizgidir bu Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız Bir yanımız bahar bahçe... |
Aşk yoksun,yoksulum...
Ve en çok seni özledimm ben. Karşı komşunun sokağa çıkacağı zamanı beklemeni. Her teyzeyi annen gibi sevmeni.. Sanki ayıpmıs gibi kimseye söyleyememeni.. Ve o bisikleti ilk gördüğündeki koşuşunu Yağmurlu bir günde annenin elinden yediğin ekmeği Islanan sokaklara bakıp duygulanmanı.. Yaz aksamlarında oturduğun kaldırımı..Seni birkez daha görmek isterdim.. Hiç konusmadan.. Kısa pantolonlu siyah beyaz halini Bir lokma boynunu diz çöküp yere sımsıkı..ama çok sıkı Sarılmak sana.. Gözyaşlarımı omuzlarına bırakıp Gitmek istiyorum şimdi Sana kim oldumu Söylemeden..Arkama bakmadan.. Ağladığımı sana göstermeden Seni çok özledimm Ama çok özlediğimm Çocukluğum!!! |
sensiz yaşamak...
Seni sensiz yaşamak; ne kadar zor olsada Sabrediyorum tatlım; iznime çok az kaldı. Seni seven şu gönlüm; burda zorla dursada, Geliyorum hayatım; KASIMa kaç gün kaldı. Sende benim gibi; şafak sayıyormuşşun, Yıldızlara bak tatlım; sabaha çok az kaldı. Mektupların şahidim; hep böyle yazıyorsun, Bekle beni sevgilim; İZNİME çok az kaldı. Beklemek çok zor gelir; gönülden sevenlere, Sabret biraz tatlı kız; yolculuğa az kaldı. Allah sabırlar verir; hasretlik çekenlere, Biraz daha gayret et; bak şurada ne kaldı. Ekim olmazsa eğer; kasım kesin demiştim. Unutmadım sözümü; bak geride ne kaldı. Ekim olmadı dıye ; kızma lütfen güzelim, KASIMdaki iznime; inanki çok az kaldı. |
gülce..
Gül cansuyu almış ellerinden cennet kokuşlu olmalarından belli Ülker menzil almış saçlarından yedi tel bembeyaz durmalarından belli Leyla dersin almış dillerinden kay'a mecnun demelerinden belli Hızır ilham almış hallerinden kul bunalınca yetişmelerinden belli Ay dahi parça almış yüzlerinden gün kararınca çıkmalarından belli Nergis nazar almış gözlerinden görenleri aşık etmelerinden belli -değil mi?- |
AN GELİR
an gelir paldır küldür yıkılır bulutlar gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet o eski heyecan ölür an gelir biter muhabbet çalgılar susar heves kalmaz şatârâbân ölür şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır kan tutar / tutan ölür sokaklar kuşatılmış karakollar taranır yağmurda bir militan ölür an gelir ömrünün hırsızıdır her ölen pişman ölür hep yanlış anlaşılmıştır hayalleri yasaklanmış an gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını direkler çatırdar yalnızlıktan sehpada pir sultan ölür son umut kırılmıştır kaf dağı'nın ardındaki ne selam artık ne sabah kimseler bilmez nerdeler namlı masal sevdalıları evvel zaman içinde kalbur saman ölür kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar sinan an gelir -lâ ilâhe illallah- kanunî süleyman ölür görünmez bir mezarlıktır zaman şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiir söyleyerek kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yüksek- saatlı bir bombadır patlar an gelir attilâ ilhan ölür.... ATTİLA İLHAN |
DEMEDİM Mİ?
Oraya gitme demedim mi sana, seni yalnız ben tanırım demedim mi? Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im? Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi? Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi? Ben bir denizim demedim mi sana? Sen bir balıksın demedim mi? Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, senin duru denizin ben'im demedim mi? Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, senin kolun kanadın ben'im demedim mi? Demedim mi yolunu vururlar senin, demedim mi soğuturlar seni. Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi? Türlü şeyler derler sana demedim mi? Kötü huylar edinirsin demedim mi? Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi? Yani beni kaybedersin demedim mi? Söyle, bunları sana hep demedim mi?.. MEVLANA CELALEDDİN RUMİ |
Gökyüzünde sallanan
Renkli özgürlükler Neşeli gülümseyişler Çocukluğumun mutluluğu İpin ucunda sallanan Renkli şekiller Koşunca senle koşan Özgürlüğü ellerinde olan Renkli uçurtmalar Başını kaldırıp bak Nasılda uzaklara gidecek İpini bir bıraksan Renkli mutluluklar Ben çocuğum İpi bıraktım Özgürce uçsun diye Uçurtmalar… |
KELEBEKLERİ İTMEYİN
Adam fısıldadı "Tanrım konuş benimle" ve bir kuş cıvıldadı ağaçta Ama adam duymadı Sonra adam bağırdı "Tanrım konuş benimle!" Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı Ama adam dinlemedi onu Adam etrafına bakındı ve "Tanrım seni görmeme izin ver!" Ve bir yıldız parladı gökyüzünde Ama adam farkına bile varmadı Ve yüksek sesle haykırdı "Tanrım bana bir mucize göster!" Ve bir ipek böceği kelebek olup uçtu Ama adam bilemedi sonra çaresizlik içinde sızlandı "Tanrım dokun bana ve burada olduğunu anlamamı sağla ne olur!" Bir kelebek kondu adamın omzuna Ve adam elinin tersiyle uzaklaştırdı.. |
Merhamet Hür Dünyaya Bu Kadar Mı IRAK ' tı
Ben Basralı Ömer, Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks. Önce demokrasi yağdı göklerimizden, Sonra özgürlük geçti üstümüzden Palet palet. Ve insan hakları Namlularından Yüzü maskeli adamların Saniyede bilmem kaç adet. Demokrasi bizim eve de isabet etti Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın. Tam onsekiz adet insan hakları saymışlar Vücudunda babamın. Annem yoktu zaten Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş Ambargo falan dediler ya Anlamadım çocukluk aklı işte Oluşmadan sökülmüş. Sizde de barış böyle midir Mr. Franks? insan hakları çocukları yetim Ve ayaksız bırakır mı orda da? Düşer mi ayın kan gölüne aksi Güpegündüz düşer mi Pazar yerine demokrasi? Zenginlik insanları korkudan uykusuz bırakır Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orda da? Babamla mırıldandığım son dua dilimde Ayaklarımın hastanede Ve giymeye kıyamadığım pabuçlar Kaldı elimde. Çocukların var mı Mr. Franks? Al, oğluna ***ür onları Bari işe yarasın Kim bilir belki baktıkça Bazen beni hatırlasın. Bu nasıl demokrasi Mr. Franks? Düştüğü yeri yaktı Merhamet hür Dünyaya Bu kadar mı IRAK ' tı? IRAK savaşında babası ve annesi ölen ve ayakları kopan bir çocuğun IRAK savaşını yöneten Tommy FRANKS'a yazdığı şiir. |
Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler..
Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz. İçinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız. Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak yamrulur ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir. Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar. Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye Kapılıp "zamanla düzelir"diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz. Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir".... Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. Bez"ayakkabılar gibi kısa omurlu "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur. "Marka"ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar görürsünüz. Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz. Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir. Evet, aşk "ayakkabıdır" Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa surede "eskitirsiniz". Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde Yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"! CAN YÜCEL |
canım ankaram...
Eskiden dolmuşlar muavinler vardı Medeniyet geldi mazide kaldı Avrupa birliği kapıyı çaldı Aman dostlar ANKARA ne harika Ulusta Hisarı Kalesi ne hoş Anafartalardan adliyeye koş Atpazarı bakırcılar carşısı Aman dostlar ANKARA ne harika Hacıbayrama git yarı hacı ol Ahrete gideni bu camide gör Ölüm aklında mı bir kendine sor Aman dostlar ANKARA ne harika Gençlik parkı genç kalanlar gezmiyor Hergele meydanı neler gizliyor Ulus ta ATATÜRK bizi izliyor Aman dostlar ANKARA ne harika Dışkapı sırayla pavyonlar barlar Yıba çarşısında kaybolan canlar Meşhur benderesi ne sırlar saklar Aman dostlar ANKARA ne harika Dışkapıda Gülhanesi Gatası Etlik kavşağında S.S.K hastanesi Nerde yıkılmışmı halk pastanesi Aman dostlar ANKARA ne harika Etlik ayvalıdan çıkarsın yola Keçiören şelalede verirsin mola Aydınlıkevlerde Altınpark rüya Aman dostlar ANKARA ne harika Altındağı gelin gibi süzülür Ankaranın her yöresi gezilir Ankarayı görmeyen dostlar üzülür Aman dostlar ANKARA ne harika Aydınlık siteler 60 evleri Saime kadında Şehitliği görmeli Çinçin bağlarında mezarlığı gezmeli Aman dostlar ANKARA ne harika Mamak Muhabere nöbette bekler Mamak yokuşunda motorun tekler Türk Askeri heran yasak bölge der Aman dostlar ANKARA ne harika Akdere deyince şaşırıp kalma İmrohol yolunda aşıklar turna Cebeci dört yolda tarih sorgula Aman dostlar ANKARA ne harika Demetevler karşıyaka mezarlık Ankara'ya göktaşından nazarlık Hayat ile etmeyin ha pazarlık Aman dostlar ANKARA ne harika Yenimahalle Demet Çiftlik kavşagı Hayvanat bahcesi ANKARA çayı Batıkent ostimi Sincan fatihi Aman dostlar ANKARA ne harika ATATÜRK ormana kurmuş çitfliği Orada avlarmış yaban kekliği Hele birde verir isen tekliği Aman dostlar ANKARA ne harika Etimesgut aşti of aklım şaştı Emekten Bahçeli ANIT kabiri ATATÜRK'ü her fırsatta görmeli Aman dostlar ANKARA ne harika Akköprüsü Optimomu Armada Beş boyutlu sinemalar orada Fatihtedir harikalar diyarı Aman dostlar ANKARA ne harika Devletin sahipsiz insanlarından Hava kuvvetleri Genel Kurmayı Meclisin önünde soluk almayı Aman dostlar ANKARA ne harika Kızılaya indim şaşırdım kaldım Şapkamı kafamdan düşürdüm kaldım Kotlu,mini etekli kızlara daldım Aman dostlar ANKARA ne harika Sıhıyeye indim sekerek gittim Zafer carşısını ziyaret ettim Kültür,Sanat,Kitap,Kaset zebildi Aman dostlar ANKARA ne harika Gima'nın önünde randevu bana Sakarya başını sallatır sana Barlarda ozanlar dinletir bana Aman allah ANKARA ne harika Gimayı sollayıp Karanfile gir Her adım başında seyyarları gör Bilmesen adresi büfelere sor Aman dostlar ANKARA ne harika Konur sokak koçlar gibi bekliyor Bütün gençlik orda horan tepiyor Canlı müzik ruha neşe katıyor Aman dostlar ANKARA ne harika Harika camiyi görmek istersen Ruhuna cenneti sermek istersen Kocatepeye de hele bir gel sen Aman dostlar ANKARA ne harika Tunalının kibarlığı hoşluğu İçinizde dolduruyor boşluğu Dinlenmek için Kuğulu parkın hoşluğu Aman dostlar ANKARA ne harika Çankaya yıldızda uydu siteler Botanik bahcesi sizleri bekler Ataküleye çık Ankaraya bak Aman dostlar ANKARA ne harika Döner'im Dönüp de şaşırdım kaldım Ankaranın güzelliğine daldım Kendimi ankaranın bağrına saldım Aman dostlar ANKARA ne harika DÖNER ÖZEKE |
derinliklerde kaybolan
Taşların yosun tuttuğu kıyılarda, Ayaklarının kaymasına aldırmadan, Serin suların güzelliğini hissetmek. Yüreğinin çıkmazlarına karşın Denizin çağıran sesini hissedebilmek. Bedenin su ile buluşması, Tuzlu suya karışan gözyaşları. Ve yaşamı anlaşılmaz, Suların gel-gitleri gibi Kum taneleri kadar çok Her kulacında arkanda bıraktığın Turkuaz derinliklerde kaybolan Elinde tutamadığın mutlulukların… |
ılık hayat suyu...
Ekmek taşıyordu Küfe dolusu ümitler Akbaba yokuşunun malta taşlarında Titreyen dizlerin sırtında Koşuyordu ağır ağır Anadoludaki sevdalara Antik bir efsane Dünya omuzlarında Meydan okuyor çağlara Ne ibibik kuşları umurunda Ne de ömrü baharında Mevsim artık hazan Kuşlar göçüyor Yapraklar düşüyor Ve adam yürüyor Akbaba yokuşunda Sırtında küfesi Yüreğinde hasret acısı Ekmek taşıyordu sırtında Ümitler domurdu alnında Ve damla damla düştü ümitler Akbaba yokuşunun malta taşlarına Her adımda bir damla Bel bükük, Baş eğik, Ama gözler ufukta Güneydoğununun bir mezrasında yürek Dokuz çocuk İki kadın Biri ana Biri kuma Biri katık bekler yoldan Biri oğul verme derdinde Bütün yük mecalsiz dizlerde Hain korku pusuda Her köşebaşında Ekmek taşıyordu sırtında Her adımda bir lokma Her adımda bir damla Her adımda daha yakında Köşebaşında bekleyen hain korku Bir adım Bir damla Bir lokma Ve bir kurşun Akbabalara bayram Mezradaki yüreklere hazan Dikildi karşısına adamın Köşebaşındaki hain korku Ne zaman Nerede Nasıllar bitti İşte böyle Akbaba yokuşunda Ansızın İki çift titreyen el Bir kaç soğuk mermi Ve soğuk taşlara dökülen Ilık can suyu... Ilık, damla damla ümitler Ve ekmekler Akbaba yokuşunun malta taşlarında Acılar İki kadın ve dokuz çocuk da Ağıtlar Harran’ın semalarında... Selahattin ERDOĞAN |
Kız Çocuğu....
Kara gözlü kız çocuğu Gözlerinde sevdalar gezer Öyle güzelki gözlerin Bakınca gözlerime Ne Şirin’i beğenirim ne de Leyla’yı Öyle dalgın ki bakmaların Hapseder gönülleri İki kirpiğin arasına Hele saçların, Siyah desem, karalar kıskanır, Irmak desem, Nehirler, boynun büker Hatta hepsi sözleşip bana küser Ellerimi uzatıp yunasım gelir bazı bazı Kıyamam, cayarım Sanki o simsiyah saçların En berrak sular gibi akar durur omuzlarından Güler yüzlü kız çocuğu Yüzün öyle güleç ki, Gözyaşlarım utanıyor senden Ya senin gözyaşların, Kimbilir, o yanaklardan süzülürken Ne acılar çekiyorlardır. Belki de ağlıyordur gözyaşların da Sen farkında bile değilsindir Çünkü sen, Sen oynamakla meşgulsün, Kimbilir, hangi maske var yine yüzünde Kaşların; Kara kaşlı kız çocuğu Kaşların yay deseler de türküler İnanmam ben, Olsa olsa ayın hilale dönmüş halidir Kanmasın kimsecikler o kara rengine Karalar bağlamış hilaldir kaşların Bilmezler, anlamazlar Kara bahtına karalar bağladığını Dili güzeli söyleyen Güzele güzel diyebilen kız çocuğu Anladım ki; Dilinin diyemedikleri var, Merakta bırakma gayrı beni Bırak da dilinin diyemediklerini Gözlerin desin bana... Elleri gül kokulu kız çocuğu Dokunsa, Solmuş güllere can veren Ellerin, sanki tanrının gülleri Elime dokunsan ellerinle Zelzele olur bedenimde Yüzüme dokunsan deprem Hem de dokuz bilmem kaç şiddetinde Günahkar sevdalar ölür yüreğimde... Bacakların kız çocuğu bacakların Güzel mi çirkin mi ben bilmem Bilenlere de aldırış etmem Ben bilirim ki, bacakların İlk çağlardan günümüze kadar ayakta durabilen Yıkılmayan, Yamulmayan, Antik sütunlar kadar güçlüdür bacakların Taşıdıkları gövdenin sırtında Tarih boyu yaşanmış Tüm ayrılıkların yükünü taşır bacakların Tüm veda cümlelerinin, Tüm ‘hoşçakal’ların, Tüm el sallamaların gidenin ardından Katlanılmaz acılarını taşır bacakların Bak ıssız bir sokaktayız, Belki de çıkmaz bir sokak Yolumuzu kaybettik sanma Bilerek getirdim seni bu sokağa Gel oturalım şu ıslak kaldırıma Bi tarafımız ıslansa ne yazar Yüreğimiz ıslak değil mi bizim Hem çıkar artık şu yüzündeki maskeyi Bilirsin, bilirim ben Sendeki seni, Ne sen oyna, ne de ben Antrakt oldu, perdeler kapandı Uzat şu bacaklarını, Sırtındaki yükü de yıkıver şu kirli kaldırıma Değiştiriver artık omuzlarından akan ırmağın yolunu Bak hem nazlı boynunda yorulmuştur, Omzuma daya biraz... Gelincikleri utandıran kız çocuğu Bak hava da bulutlandı Yağmur çiseliyor Islanacağız, belki üşüyeceğiz de biraz Ama olsun Biz de yağmuru ıslatırız, Islatırız değil mi kız çocuğu!?... Selahattin Erdoğan |
Bir şairin yüreğindeyim
Sıradan bir akşam,yine geceye yaklaşan,ılık bir yaz yağmuru ile birlikte gecemi farklılaştırmaya çalışıyor.Bir çılgınlık yapmak istiyorum.Biraz deniz,biraz hüzün kokan ıslak ağaçlar arasında dolaşıyorum.Açık bir pencere görüyorum,mum ışığıyla aydınlatılmaya çalışılan bir oda.Açık pencereden içeri giriyorum.Sandal ağacı tütsüsünden çıkan dumanın mum ışığıyla birlikte tatlı buğulara karıştığı bir oda burası,tahta heykellerle,kızıl derili maskeleriyle,çıplak kadın tablolarıyla süslenmiş bir mekan,büyüleniyorum galiba.Bu sırada yatakta birini görüyorum,uyanıyor,korkarak bana -Sende kimsin ? diyor. Aslında bende korkuyorum ama çabucak toparlanıp. -Şey…Ben senin yüreğine girmek isteyen biriyim diyorum. -Nasıl gireceksin yüreğime? -Çok kolay hiç canın acımayacak,gözlerini kapatacaksın,açtığında ben çoktan yüreğinde olacağım. -Pekala ama çabuk olmalısın uykum var ve yarın yorucu bir gün beni bekliyor. Şaşırıyorum.Daha önce bunu teklif ettiğim bir çok insan beni kapı dışarı etmişti.Her neyse usulca göğsünden yüreğine giriyorum,bu adamın.Gezmeye koyuluyorum bu farklı adamın garip yüreğini. Birkaç adım atıyorum,kafamı kaldırıyorum gökyüzünü görmek ümidiyle ama çatlamış sarı toprakları görüyorum.Yere baktığımda ise kızıllaşmaya yüz tutmuş gri bulutları… Bu adamın yüreğinin gökyüzünde kuş yok,yalnızca kelimeler görüyorum,uçuyormu,yürüyormu belli değil.Birden canımın acıdığını hissediyorum.Meğerse sevgi kelimesi,umut kelimesiyle oynarken dengesini kaybetmiş ve kafama çarpmış.Biraz sinirleniyorum. -Ey yaratıcı ne biçim yer burası.Ben normal bir insanın yüreğine girecektim,bu yürek kimin yüreği söylermisin? Birden yerdeki bulutlar arasından bir ses yükseliyor. -‘Burası bir şairin yüreği’ Ben öle heycanlanıyorum ki,çünkü daha önce hiçbir şairin yüreğine girmemiştim.Zorlada olsa bir aşığın,bir çocuğun yüreğine girebilmiştim ama bir şairin asla. Biraz korku,biraz sevinç,biraz soru işaretli bir ruh haliyle yoluma devam ediyorum. Karşıma kıpkırmızı deniz çıkıyor.yüreğin sahibine soruyorum: -Bu deniz neden kızıl? Uykudan uyanmanın verdiği asabiyet dolu bir ses duyuyorum dışardan. -Sevdalı birinin yüreği düştü ondandır,şimdi sus yada sessiz konuş! -İyi canım sanada bir şey sorulmuyor Yürüyorum bir güneş görüyorum,ağlıyor,sonra tutuşan bulutlara rastlıyorum.Tıpkı zaman gibi rüzgarlarda donmuş burada.İlk defa burada şahit oluyorum yıldızların geceye küstüğüne. -Off ayağım acıyor bir dikene bastım galiba? Hayır yanılmışım.Bir yürek bu,hemde buz tutmuş.soruyorum şaire: -Bu kimin? -Benim aşık olan yüreğim.diyor Hayret bir şey ya!Şairlerin kaç yüreği olurki?Yürek içinde yürek öylemi?Ayrıca aşık olunca yürek yanmazmı?Açmaya çalışıyorum yüreği,buzdn güller görüyorum,ayaz vurmuş zavallılara,ıslanmış düşler görüyorum yağmurlara ait.Hemen kapatıyorum yüreği,aldığım yere geri koyuyorum.Karşıma şimdide dev bir ayna çıkıyor. Bu aynada kimler yok ki.Şair,ben ve alemdeki herkes.İlk defa bu kadar büyük bir aynanın karşısında olmanın şaşkınlığını atamıyorum üzerimden.Aynadaki her yüzün arkasında bir gizli yüz daha görüyorum.Şu şairin yüreği ne kadarda geniş.Ama eminim ki yinede yalnızlık çekiyordur tıpkı benim milyonlarca insan arasında yalnız olmam gibi.Bu sırada dışardan bir ses işitiyorum: -Hey! Orda ki daha ne kadar kalacaksın yüreğimde,kelime kuşlarım senden rahatsız oluyorlar. -Ama ben buraya yeni geldim -Yenimi? Tam almış gündür yüreğimdesin ve yeni geldim diyorsun -Altmış günmü? -Elbette ya! Burada zaman donmuştu. -Bak seni rahatsız etmek istememiştim.Zaten buradan sıkıldım,yalnızlık çekiyorum,hiç benim gibi birileri yok,söylermisin sen nasıl dayanıyorsun böyle yalnız bir yüreğe? -Bu bir sırdır,ben doğarken yaratıcı öyle istemiş. Anlıyorum.Ama her şeye rağmen çok güzel yüreği var şu şairin,kırılmış kanadına rağmen uçmaya çalışıyor sevgi kuşu. Artık çıkmam gerekiyor bu yürekten.İlk önce ayaklarımı çıkarıyorum dışarıya sonra tamamiyle çıkıyorum.Hangisi gerçek alem acaba? Farklı bir dünyadan farklı bir dünyaya yolculuk yaptım ama hala ben bendim.Bunları söylerken şair hafif bulutlanmış gözlerle bana bakıyor. -Neden yüreğimden çıkacağını söylemedin,tamda alışmıştım sana. -Buna sevindim,ama gitmem gerek,okunmayı bekleyen kitaplarım ve yatmadan iyi ******* dilediğim insanlarım var. -Pekala ben yalnızlığa alıştım nasılsa.Yüreğimi ziyaret ettiğin için teşekkürler.Yüreğimin kapısı sana her zaman açık. Bunları söyledikten sonra bana sırtını dönmüştü,aynaya bakıyordu.Onu teselli etmek istiyordum. -Üzülme,söz birgün yine gelirim.Ama bu sefer aynanın arkasındaki dünyaya yolculuk yaparız.Gözlerinden akıttığın mürekkeple,yüreğinin kalemiyle,bembeyaz ruhlarımızın üzerine sevgiye ve umuda dair şiirler yaz. HOŞÇA KAL! |
Havada nemli ve tuzlu bir serinlik
Karanfil yağları damacanayla Gül yağları, bergamut, lavanta Akşam güneşine bulandı Limanda boydan boya Ne dedilerse yaptım bavullar hazır Geçmişi sığdırdım içine Ağır değilmiş o kadar Geçiştirmişiz zamanı Ateş ve su ve güzelim deniz Buluşmuşlar arasıra Her yerden akıyor gün Suyun üstünde esintiler Bir yolculuk vaktidir şimdi Köklerinden koparak yolculuk Yerinde sayarak yolculuk Rüzgarlara karışıyor kalbim Yamaçların, yarların en ucunda Kızıl kuşlar gibi titreyerek Ey benim güzel aşkım Sen hiç kış görmedin ki Poyraz nedir, kar, tipi bilmezsin Yalnızlık bile Ağzının kenarında Açıveren çiçekti Bütün gece limanlarda Beni alacak tekneyi aradım Yabancı yıldızların altında Bir göktaşı gibiydim Işığım gitgide eksildi Unutmazsın beni bilirim Pencerene yine Beyaz bir gül bıraktım |
Yazılmış tüm sözlerin şiirlerin hikayelerin ötesinden
Sana haykırmak istediklerim vardı. Senin asla bilemediğin hayata yenik düşmüş, çok isterdim sana her seferinde anlatmayı. Ama öyle dolambaçlı yolların ardında saklı kalmıştı ki sevdan. Ne sözlerim yetişti ömrüne, Ne kelimelerim varabildi gönlüne. Bütün bu yaşanmış yalanların ardından İçerimde ağlayan, Bedenimde kanayan, Özümde azap çeken bir sen hala var. Her nerede ne halt ediyorsan bil “ Gitmekle bitmiyor sevda ” |
Paranoyak düşler peşimde
Ansız düşmeler yükseklerden Geciken bir ceza ellerimde hayat Ecel, yokluğunla kaybedilen mükafat... Dönüşsüz bir yanlış, yalnızlık Hesabı sorulmamış, verilmemiş Şifresi kırık, yitik benliklerin Çözümsüz Çıkışsız Kaçışsız.. Pusatsızım yaşama karşı Dualarım kan revan Her haykırışım kabuk bağlamış birer yara Yine de ruhsatım yok isyana.. Beni sorgulayan bir ses duyuyorum şöyle: Takip edilmediğine emin misin? Söyle! Biliyor musun ki kim nekadar paranoyak? Ayak sesi gelmiyor takipçin yalın ayak.. |
Sen bir yalandın benim kurdugum
Kendimi ben diye sende buldugum Hem göz yasın hemde gülüsün oldugum Sen bir yalandın benim kurdugum Durdu içimde zamansız ağlayan yalnızlık Sana ait o yaslar ellerimde bu kadarcık Girdigin o kapıdan aydınlıgını al ve cık Sen bir yalandın benim kurdugum Dostum dedigim neden niye beni üzüyor Adımlarım yolunu sasırmıs etrafımda gezıyor Benim mavilerim yalnız bende yasıyor Sen bir yalandın benim kurdugum Gölgen yokki kayıp gölge nedir bilmezsin Gölgeler içinde ben gibisin ama görmezsin Korkma!Karanlıgıma düşer düşer ölmezsin Sen bir yalandın benim kurdugum |
http://www.siirkolik.com/images/siir.gifBaharın Desenleri
Ağaçtaki kırağılar dökülüyor Almus’tan yamaçlara Kuşlar uçuşuyor bir anda ses katmak için bahara Derenin buzulları çözülmeye başladı ertesi ertesine su şarıl şırıl sesleri desenliyor canlılığa Tepe de, çocuklar ve yine kuş cıvıltıları öfkesinde Gökyüzü berrak ve lekesiz Tokat’ın eteklerinde Gelinlik giymiş bir gelincik tabiat şahlığında Hepside boy verdi tabiatın ilk irkiliş canlılığında Biraz solumda karınca katarları Hızır gibiler Mizgin'liyorlar bize çalışanların kazanacağını Biraz sağımda tembeller uykuda hala Uyanmadılar onlar... Kaybetmeye hazır Nazır gibiler Kimileri daha kapanık Ağustos böceğini oynuyorlar Tıpkı ağaçtan kopuk Çürümeye mahkûm kavuklardalar İş’e yaramayan anlarla kuytulukları Küflenmiş yaprakların dibinde Uzun ölümlere yolculuk seçmişler Kesilen bir ağacın kütüğünde Bin Dersim çiçeğidir, Tohum dökerek irkilenler... Bir babacan yürek ansız, hesapsız ve kaygısız Er gibi doğacak, bir can misali pultusuz Namusluca toprağa düşerken Gökyüzünün berrak ve lekesiz şahitliğinde Almus'ta haykırabilmek var yine de... Yüreği gelinlik giymiş tabiat ana’nın Kollarında kan-revan içinde, Gidebilmek yine de... |
Sevgilim, ruhumun içi
Sen ki benim öbür yarım… Yalnız senle bahtiyarım. Gözlerim… Gözlerimin önündeki Dünya… eşim… Seninle ölmeliyim. Öperken ve koklarken duyduğum sen olmalısın. Seninle ölmeliyim. Beraber değiştirmeliyiz üstümüzdeki bu paçavra elbiseleri… gözlerimizin önündeki Dünya'yı… Ters dönmeli çamaşırlar çıkarken ve çırılçıplak kalmalıyız gecede Yağmurda, doluda, karda Isınmalıyız içiçe doymak ve ölmek seninle olmalı. Nefesini içime çekip, içimin tırtıllarını kozanla kaplamalıyım… Sen ipekten olmalısın. Ve ben tahtadan!… Sarılmalı, sarılmalıyız. Masallar anlatmalıyım sana Ateşin başında korku hikayeleri… filmler seyredip kahkahalar atmalıyız Piyango bileti almalı çocuklara gülmeliyiz Kavgalar etmeliyiz ve sonra ayrılıp birbirimizden Hiçbir şey olmamış gibi yeniden birleşmeliyiz. Saçların melekler saçı Bulutlar saçının tacı Bir Tanrı gibi yükseliyorsun trilyonlarca Sevgilim, ruhumun içi. Fakat seni bulmalıyım önce |
Dur demelerim fayda etmeyecek bu kez
bu kez dinlemeyeceksin gideceksin senden tek istediğim hani olur da aklına gelirsem eğer gülümsemen yüzünde gülümseme olarak kalmak istiyorum gitme demeler yetmeyecek biliyorum desem de gideceksin yalvarsam da gelmezsin senden istediğim şarkımız çalarsa , işitirsen bir yerlerde; durup dinlemen öylece dinlemen ve sadece geçirdiğimiz güzel günleri düşünmen bu gidişin gidiş değil bu bakışın hayır değil bu öpüşün mevsimi değil bu bilmeler faydamı sanki avutmuyor hiçbir şey artık sende anla dindirmiyor yaramı susturmuyor beni durdurmuyor hiç belki gözyaşı dökmüyorum ama içimdeki haylaz durmuyor daha hızlı çarpar oldu daha bir özler oldu seni gitme demeyeceğim desem de gideceksin atsam kendimi düştüğüm zifiri karanlıktır sadece tutsam ellerini çatlamış derilerdir öpsem dudaklarını yitip de gidişlerimizdir baksam gözlerine donuk iki renktir bitti işte son çırpınışlarımızdı belki yenik düştük zamana bizde yenildik aşka |
eğer sevgi buysa
sevgi içimin yanması, düşününce bıraktığın bir başıma bıraktığın heyecansa, içime attığın korsa, yakınımda iken dokunmamak, uzağımda iken benim olduğunu bilmekse, gözlerimde ki yaş, kalbimdeki özlemse, boşluklarımı doldurmansa sevgi, sana tapmamsa eğer, adını zikredip uyanmaksa, özlemle terbiye olmaksa hayatta, seni seviyorum. bakmaksa gözlerinin içine, kaybolmaksa renginde, eriyip bitmekse , 1 yudum mutluluğu sana da, bana da çok görmemekse, bazen canımın yanması , bazen ruhumun okşanması, bazen neşemsen eğer, seni seviyorum. bilmekse tüm engellere rağmen benim olduğunu, ve hissetmekse en derinimde, en mahremim en gizlimde seni, paylaşamamaksa kimseyle, kıskanmaksa her şey den ve herkesten, seni seviyorum. ve seni seviyorsam eğer sadece...... gel al beni gel taşı benliğine hapset gözlerine gel sımsıkı tut ve bırakma beni |
Yastığın olmak isterdim hergün saçını koklamak,için ayna olmak isterdim, ayna olmak isterdim hergün seni görebilmek için,masanda bir bardak olmak isterdim hergün volkan dudaklarını öpmek için...
|
senın gözlerini göemekten aciz gözlerimin dünyaya bomboş bakmak mı?
ya da ellerini hissetmeden ellerimin baska gereksız somutlara dokunması mı? peki ya sadece bir nefesinle ısınabilecek vücudumun soğuğa karsı verdığı savaş mı? söyle sevdiğim neydi yaşamak? her sabah gözlerimi actığımda yanımda seni bulamamak mı? ve bunu bir kabus sanıp tekrar tekrar bakıp umuda yenilmek mi? kahrolurken her dakika sensizlikte kaybolurken yine seni sabretmek mi? anlat sevdiğim neydi yaşamak? senin hangi yönde olduğunu bilmeksizin adımlar atmak mı uğrunda? bastığım yerlerin neyden ibaret olduğunu görememek mi yoksa? yoksa zifiri karanlkta mı kalmak sabahın altısında? neydi sevdiğim neydi yaşamak? binlerce insan kalabalığı arasında yapayalnız kalıp seni aramak mı? saçma sapan uğultunun içinde sesini duyabilmek için gözlerimi kapamak mı? acı çekmek mi dipsiz bir kuyuda ararken seni ama sabretmek mi? unuttum sevdiğim neydi yaşamak? |
işaretler
Bir cümle hayatım İşaretleri bende Ardı ardına sıralı Bakışlarım Bir virgül Noktalı Ünlemdir Kalbimin her atışı Tırnak içinde gözyaşlarım Parantezde sancılarım Soru işaretidir Tüm kırgınlıklarım uzun *******de Uykumsa virgülüm Bu kısa cümlede Son noktadır ölümüm Artık bitse de Dolsa da şu ömrüm Üç nokta bırakacak geride Kabre gömülüşüm! |
senınle
bendım eskiden gözyaşlarıma bendim çocuk misalı hep kadere yenik düşen ve ben oluyordum mutsuz denizde boğulan yok artık onlar bende gülüyorum artık acılara dertlere ******* dostum aksamlar arkadasım degıl artık ve ben her gun biraz daha seninle yaşarıp büyüyorum...... |
tarif
bir bardak dolusu gülümseme ile baslayın bir kap dolusu dostluk ilave edin bir tutam yumusaklık ve biraz da nezaket tozu ile kabartın bir kaşık ümit bir büyük porsiyon yardımlaşma cok miktarda ıkım ve bir tutam alcakgönulluluk ile çırpın kuvvvetlendırmek için de bir corba kasıgı güvene ihtiyacınız olacak bir sadakat kasesi içinde bir ölçü inanç iki ölçü aklı selim ve bir kac damla hosgoruyu azar azar ilave ederek sevgi ile karıstırın iki kaşık gülücük bir kaşık sabır ve bir tutam övgü ilave edin şevk ile hiç durmadan karıstırın ve şükran ile tatlandırın yemegin adı mı? insanlııık... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:26 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.