![]() |
Hüznünün Rengi
. . . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . Hüznünün rengiyle kendimi sanki sende kayboluyor sanmıştım Büyüleyen o esrarına söyler misin ben nasıl olup da kanmıştım? Hani bir yaz akşamı sarmaşıklar gibi sarmıştı ya beni gözlerin Şimdi bir kurşun yarası gibi kanatır durur içimi senin o sözlerin Ali Arslan |
İçimdeki Çocuk
Senle, Senin çağında olmak vardı.. Olsaydım, Senle el ele… Çimenlerde şimdi sarmaş dolaştık… Kim bilir, Baharı aynı gülüş Aynı kahkahalarla nasıl da karşılardık? .. Zaman sende başka, Bende başka başka geçer şimdi. Neyleyim! .. Ali Arslan |
İhanet
Sarı çizgilerin arasında, İçimize düşen bir mevsimde solar hüznümüzün rengi; Sanki kırılan her bir ihanetin açmazına dolanırlar. Kucaklardık oysa Bir daha bir daha koşabilseydik, Kucağımıza dolan çiçeklerimizle kim bilir. Yaprak yaprak kanatlanarak, Göğüs uçlarının tazeliğinde açan her bir baharla. Salkım salkım yayılırdı saçları, Rengi buğdaya çalar Gülüşü aynı ahenkle hala yaşarken Bu hatıralarla, Uzaklaşan bulutların içine Yağmur doldurmaya koşarlardı. İnce bir sicim gibi durmaksızın düşer, Bir su gibi peş peşe gözyaşları, Sarı çizgilerin arasında. Yaşamı çizgileriyle sınırlar ihanet, Ağır bir yükle binerek sırtına, Yazgıdır gelir yapışır alnından her insana. Ali Arslan |
İki Kadına Aynı Bir Ölüm
düşerse akıl kendi kalemine çoğaltır ölümü onun için aynı cesaret yazgılarında birdir iki kadında kırılan iki kalemdiler sözün tükendiği noktalarda iki kadın tam da o aynı çizgide yamacında sanki aynı denizin ve içine atladıkları aynı ölüm kimlere - neyi ispatladı? . Sylvia Plath kadar cesur bir daha yazılmayacak olan şiirlerle: 'bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum. bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum. sanki gider gibi bir davete. '(*) kimi bilincinde düşer ölüme kimi siperinde kimine yağmur gibi gelir kurşunlar ölümdür bu kucakladığında o da sessiz bir çaresizlikle yada cesurca Nilgün Marmara şiirle birikir şiir kadının hep bu çözülmeyen yanı mıdır? 'Kuşum ve ben bir aynada uyuyoruz, kafesimiz yatağımız'(**) kadın şiir yaratır mı? .. İki kadına aynı bir ölüm son nefeslerinde şiirle dökülür ,, kadın şiirle mi yaratılır? Ali Arslan |
İki Sevgiliydik
Nerede Nasıl başlamıştı? Gönüllerde Birbirimize saklanmış Birer canandık Suskunduk, Başkaca bir şey soramamıştık! .. Birimiz Akdeniz Kocaman, Yaşlı ve sükun içinde bir deniz; Sıcak iklimlerde Güneşin altında Kavrulmuş bir bedendik. Diğerimiz Coşkulu fırtınaların Sağanak yağmurlarıyla ıslanmış, Uzaklarda dalgalı bir deniz; Gülümseyen bir yüzdeydik. Sözlerimizle büyülenmiş Birbirimize nasıl da kaynaşmıştık! .. Hüzünlü akşamlarında zamanın Fısıldaşır, Damlalarımızı İçimize saklayarak akıtır, Kimi zaman da sessizce ağlardık! .. Bir gün arkadaş Bir başkasında sırdaş, Satır aralarında sevdalanırdık. Kara bir kedi gibi Aramızda bir tuzaktı Hep Aşk, Söz verir ve her seferinde, Sorgulamaktan bile kaçınırdık! .. Hele *******i Ayın her şavkı vuruşunda Denizlerimize, Bakarken Aynı gülüşlerle gökyüzümüze, Birbirimizi düşlerimizle paylaşırdık! .. Bütün duyumlarımızla Arzuladığımızda birbirimizi; Hatırlarsın, Ne kadar da içimize kapanır Kendi kendimizden utanırdık! .. Mesafelerin arasında Sözlerimizi, Karıştırarak yüreğimize; Yaşamak isterken birbirimizle, Sonunda farkına vardık, Yanlış zamanlarda karşılaşmıştık! .. Bir anda Nasıl oldu nedendir? Dehşete düşmüş korkulu gözlerle, Ürkerek birbirimizden uzaklaşmıştık! .. Birbirimizle sanki hiç tanışmamıştık! .. İki sevgiliydik meçhul! .. Ali Arslan |
İmge
Şimdi ben Durup durup da sana Kelimelerle oynaşarak, İmgeleri mi katacağım içine her yazdığımın? İmgeler, senin o tomurcuk gözlerindir. Gözlerini sarmalayan kutsal kırpışmalarıdır kirpiklerinin. Hani o yüreğimi devamlı içten içe kanatarak Hançerleyen sözlerindir. İmgelerle Bulacaksam seni Sensiz olan şiirlerde, İmge var olsa Neye yarar? Var olan senle Ancak, Varılır derinliğine şiirin, .. Bir damlası bile, Rengarenk süzülürken yanaklarından, Her bir gamzelerinde Suya dolanan kırıklarına asılır durur hüzün. Pırıltısı gözbebeklerinden yansırken Dökülür iç içe geçmiş hatıraların yaprakları bir bir; Solan birer mevsim gibi Hayatın içine kıvrılıp kalır. Damlalarında devamlı bir sevdadır adı Sevişen o tomurcuk gözlerin, Kim bilir şimdi nerelere biçare takılır? .. Bulutlar seyreltiyor olsa da geceyi Karanlığın buğusunu yükselterek yukarılara, Sabahın ilk ışıklarıyla tükenecek içimdeki bu sessizlik. .. Yaşam kendi dalgasında yürüyecek biliyorum Apaydınlık. Ama, Her şey kendi görünürlüğünde İmgelere nasıl böyle kendi dar alanında bir sığınak olacak? .. Benim eteklerimden şimdi sen mi dökülürsün Söyler misin? Sen imge misin? Ali Arslan |
İnadına Sevebilmek
Kendini Uzaklara çekmektesin... Ağır hüznünle Kaçışın bundan Ölüme çeyrek kalmaların iç acısıdır bilirim. Utancın mıydı bu senin? .. Gül olduğun günlerin Kutsal kokusu Hala içimizde. Soluk alıp verdiğimiz Zamanları unutmadık Nankör yaşamı beraber Nasıl da kucaklamıştık! .. Kabullenmekte bir sanattır Kör bir tükenişe İsyan etmek boşuna. Bak! .. Her gün Nasıl yaratıyor doğa kendini. O halde, Dik durmak gerek Ve her şeye katlanmak. Yiğitlik savunmaktır sevdanı Ölümün karanlık kollarında bile Hiç unutmamak Sevebilmek inadına! .. Ali Arslan |
İstanbulda Bir Sevgili
Ne garip! .. Yıllar yıllar sonra, Istanbulda bir sevgili durmuş durmuş da şimdi Bana göz kırpıyor! .. İstanbul İstanbul olalı ne sevgilililer nice sevdalılar, Boğaziçinde ne çok gözyaşları döktüler. Ne akıntılara, Nice zamanlarında tarihin karışıp gittiler. Kurbağalıderede fakir bir kayıkçının kürekleriyle Bilmem kaç kez sallandılar. Şarkılarında çalındılar Bir aşığın gözlerinde hüzün çiçeğiydiler Kalamışta. Galatada bir akşamcının kadehine doluştular Salacakta küçücük balıklar oldular da Kırmızı Marmara şarabına hasret Aşk sarhoşu gibi Kızkulesine üşüştüler Şimdi İstanbulda bir sevgili bana, Neden bilmem kaç yıl sonra durup dururken, Göz kırpıyor! .. Eskiden ben yıldızlarına bakıp bakıp ağlardım, Haydarpaşa rıhtımından gökyüzüne İstanbulun, Bir sevgilinin hayalimdeki birer gözbebekleriydi onlar benim. Ben bu kadar uzaktan neler fısıldayabilirim ki? İstanbulda şimdi mahzun bakan bir sevgiliye. Her şey ve bilhassa da zaman benden Bu kadar uzakta durur ve ben bu yaşlı bedende saklanırken, Bahar bende şimdi ne gezer! .. Ne verebilirim ki artık, İstanbulda bu aşk! .. aşk! .. diye çırpınan, Gözbebekleriyle yıldız yıldız olup Bende zamansız doğan taze bir sevgiliye? .. Ali Arslan |
İsterdim
Damlarken bu gece sen İçinden kopanlara takıldım kaldım: Neler geldi bir bir aklıma? Sana en güzel bestelenmiş Aşk şarkılarını Söylemek isterdim./Söyleyemedim… Bir kır bahçesinden Senin hoşlandığın gelinciklerden Getirmek isterdim./Getiremedim… Taze bahar kokan bedenini Bende kalan lezzetinle Saklamak isterdim./Saklayamadım… Yıllar önce, Yüreğim bir yelpaze Ve sen esen bir gül Aslında ben seni o zaman Sevmek isterdim./Sevemedim… |
İsyan Eden Bir Aşk
Seninle sakladıklarımız Farkına varışımız mıydı Asıl olan hayatlarımızın dışında kalan aykırılığı? .. İspatıydı sanki bulutlardan yağmur olup Bazen de bir gece sessizliğinde yıldızlardan dökülen ışık seli gibi İçimizde biriktirdiklerimiz. Her seferinde utancını tattırırken bana, Sadece kalıyordu her şey direnen sözcüklerinde. Oysa, Bedeninin her zerresinde yeşeren fısıltılarımla nasıl da coşuyordun! .. Bu birbirine saklanmış iki yüreğin, Adeta varoluşuydu, Yeniden dirilişi herşeye inat. İsyan günlerinin, Olmasın diye kendimizi bile kandırdığımız; İsyan eden bir aşkıydı belki de. Ali Arslan |
İşte O Anlarda
Senle yakaladığımız İşte o anlarda Munis ahengiyle sesin dokunurken bana; İçimde bıraktığın hazla nasıl da kaçıp gittin birden çok uzaklara Kanatlana kanatlana sevdamdan kaptığın rüzgarla. Ey gözümde tüten müstesna sevgili Gel, Koklaş demiyorum ki sana asla benimle. Yüreğime çizdiğin her çiziğin içinde kördüğüm bıraktığın o yarayı çöz yeter. Bırak, Damlasın kanı içime; Ben yaprağına bulaşan kan- kızıl rengimle, Beyaz bir gül tomurcuğunu, Konuşmayan kırmızı dudaklarına hep asacağım. Sır olarak sakladığımız o büyü, Bozulmasın diye İşte o anlarda. Ali Arslan |
İyi ki Sen bana Yeniden Doğuyorsun
Sen bu gün mü doğduğunu sanıyorsun.. Nasıl da aldanıyorsun! .. Sen bana her gün her bir güneşinin gelişiyle Biliyor musun senede bilmem kaç gün doğuyorsun? .. Sen her gülüşünle Ve her bana dönüşünle, Gamzelerinin her bükülüşüyle biliyor musun? Zaten içimde binlerce doğuyorsun… Senin doğuşların işte böyle çoğalıyorlar bende… Her dokunuşunda toprağıma Her koklayışınla toprağımda yeşeren güllerimi Dallarıma her konuşunla Biliyor musun kokunu her alışımla senin İçime her yayılışınla sen öyle bir bir doğuyorsun… Yüreğime damlarken de, Sağanaklar gibi ağlarken de, Bana şarkılarını söylerken de doğuyorsun… Senin doğuşların işte böyle çoğalıyorlar bende… Her şiirin ağlatan her cümlesinde Her kelimeyi sıralarken peş peşe İçinde sessizce biriktirdiklerinle Ve O güzel ay yüzünün tazeliğini Bazen benden saklarken bile, Sen söyleyemediğin o sevdaların; İçini sızlatarak ruhuna dolaşırken de doğuyorsun Senin doğuşların işte böyle çoğalıyorlar bende… Sen daha iyi biliyorsun ki “Seni Seviyorum” larımı duyuyor iken Baharın başına konup da doğduğun bu gün, Ve belki de işte Nevruz'unda baharın Bana aşk bu mu diye ağlarken bile doğuyorsun… Sen biliyor musun işte böyle bir gün de; İyi ki sen bana yeniden doğuyorsun! ... Ali Arslan |
İzdüşümün
halkım gibidir yüzün halkım salkım salkım düşer hüznün öyle düşer izdüşümüne kızları halkımın utangaç sıkılgan dudaklarında şavkı durur acıların bir gül pembe söz bilmezliğe vurur saklanırlar dillenmeyen yazgılarında suskun bir hayatın içinde kanarlar halkım gibidir yüzün halkım salkım salkım düşer hüznün öyle düşer izdüşümüne kızları halkımın senin esmer yüzünde bir çiçektir açar her bir şafakla kokar her bir baharla belki bir çiğdemin dalında ya da bir su kenarında salkım salkım bir çobanın yanık türkülerinde öyle düşer izdüşümüne kızları halkımın halkım halkım gibidir yüzün ve hüznün Ali Arslan |
K a D ı N
en karanlık yanımdır içimdeki baharım kanatıldıkça kabuğum zaptedilmez bir fırtınayım kırbacının ucunda hükmeden süvarimin hesapsız üretken asi ve vahşi bir kısrağı sonsuz ve susuz çöllerin doyulmaz vahasıyım Ali Arslan |
Kaçış
Haykırdı! .. Bu kalkan son saatin Son gemisi; Güneş’le beraber battı, Kayboldu o uçsuz ve kızaran ufukta, Cümleler “elveda” yla çoktan selamlaştı Istırabını estiren rüzgâr şimdi saçlarında dalgalanıyor, Kim bilebilir? .. Belki de bunu bekledi; Kaçışına ortak ettiği Gökyüzüne misafir, Ona kanatlarını açan kuşlar şahididir, Kim bilebilir? .. Belki de vasiyetini onlara bıraktı. Gözlerine vuran o gün batımı, Eteğini bir uçtan bir uca kımıldatarak sürükleyen “Gitme” diyen yalvarışları, Gözyaşlarını denizin dalgalarına armağan etti. Kim bilebilir? .. Kime ağladığını, Bir mektuba sığmış onca hayat, Gidişine emanet, Kaybediş ve terk ediliş denen o iki kavrama sitemdir. Sitem ona değil, Belki de Bir sevgiliye olan isyanın bizzat kendisidir. Dudaklarından o hiç dökülemeyen Titrek sözlerini, Dalgalar kendi kendine artık birer birer tamamlıyor; En hızlı, En yıkıcılığıyla Kim bilebilir? .. Lâl olduğunu sana. İsminin her harfinde odur diye bulduğu sevgili Kim bilebilir? .. Bunun aslında sen olduğunu, Kim anlayabilir, Kim görebilir ki bu mutsuzluğu? .. Sekteye uğramış, Gidebildiği o tek limanda ayaklanmış olan asi bir kaçkından! .. .. Her adımında bile ismi olan, “Sen”lerle varsın orasında kalsın Arasında yaprakların ve.... .....O Gül - Bin zamanlarında açsın dursun o bilinmeyen bir limanın. Ali Arslan |
Kadın Kokusu
Tomurcuk tazeliğinde kırmızı bir gül Açılan her dudakta sevinçli bir çığlıktı O doğarken her yeni bir günün eşiğinde Sanki bir başka yaşam gülümserdi Bir bahar sabahı kurşun ağırlığında Sözlerle ateşe verildi tutuşturuldu Yaktılar güneşle doldurarak içini Vurdular gittiler bu kırmızı gülü Önce kanı çekildi yapraklarından Birer birer zamandan soldu gitti Saklandı dalları arasına kapandı kaldı Geçmişe ağlayan yüklü bulutlardan Ne sarı ne mavi ne de yeşildi damlalar Yağmurlar kan kırmızıydı dökülen Soluk kan renginde hüzünle sallanan Bir kucak dolusu gül kurusuydu kalan Gül bahçelerinden alınan her soluktan Terk edilmiş her bir anılar yumağındadır Teninde bırakılan bir rayihadır sadece Aşkından son damladır bu kırmızı güle şimdi. Mübarek sayılan aziz bir kadın kokusu Ali Arslan |
Kadının Yüzü Bir Camdır
Düşlerinde kırılan bir camdır Gözbebekleri kadının, Nehir çiçekleri sinen kokusunda, Mavi, Pembe, mor renginde yansır bu dağların. Bu dağların, Kayalıklarından dökülen sularında yıkanır. Yıkanır, Köpük köpük apak bedeni. Ay nasıl gülümserse her gece, Yüzünde, Eski zamanların günahları aklanır. Şimdi kadının yüzü bir camdır. Derinlemesine her kesitinde yaşamın, Elma tazeliğinde hep nasıl verir? Ağza sunulmuş bu sudan doygun tadını, Kadın, Çıplaklığını bir tülün inceliğinde üstünden bırakır, Soluksuz, Alan her yüreğe sevdasını Damlatır, Bir içim candır, Nardır. Ağlatır. Tapılır. Şimdi kadının yüzü bir camdır. Ali Arslan |
Kadınlar
Ne varsa bu güne değin kadına dair elimizde Doğru söyleyelim hiç mi değilse arada bir. Hepimiz, Bizzat kadınlarımız da dahil, Sevişmelerinde sevmedik mi önce kadınları? Elde başka neleri var? Hadi söyleyin. /.....İçlerinde kendilerinin dahi dillendiremedikleri; İçin için kanayan insanlık sızıları fark edildi mi ki hiç? .../ Namus dediler Utandılar! .. Utandırıldılar! .. Aşk diye tarih boyunca hayali bir serüvenin peşinden kısrak gibi koşturulup, Kandırıldılar! .. Gül sandılar kendilerini Kucak dolusu güllerle; Menekşe,papatya,lavanta her neyse her çiçekle, Koparıldıklarını bilmeden köklerinden. Koklarken gülleri, Baygın baygındılar. Aydırılmadan, Koklandılar! .. Daha doğmadan istenmeyendiler, Doğduklarında hadi neyse diye razı gelinerek kenara bırakıldılar. Yapma bebekler tutuşturularak ellerine, Mübarek ana doğurganlığına hazırlandılar Evciliği ne de çok sevdiler, Daha minnacık çocuktular! Çabucak serpilip gelişsinler güzelleşsinler de Kolayca alınsınlar diye beslendiler, Beyaz atlı prenslerle başlayan oyunlarda, Masal dünyasının hayalleriyle oyalandırıldılar Hoşlarına giden cicili bicilerle gözlerine perdeler çekilip; Ruhlarına şırınga edilen kirliliklerle, Giydirildiler! .. Oysa; Elde başka neleri var? Hadi söyleyin. /...İçlerinde kendilerinin dahi dillendiremedikleri; İçin için kanayan insanlık sızıları fark edildi mi ki hiç? / Ve hala, Aynı tas aynı hamam: Al gülüm ver gülüm! Eğriye eğri doğruya doğru; Değil mi ki ……………..? Ali Arslan |
Kadınlar Ağlıyor
Siz biliyor musunuz? .. Ben şiirlerimi hep ağlayarak yazıyorum. Belki, Yaş damlamıyor gözlerimden. ......ki aslında biz, istersek.... göz yaşlarımızdan sağanak....yapmasını da biliriz! .. İçin için Acıyor içi yüreğimin. Yüreğim ağlıyor… Siz biliyor musunuz? Gözümün önünde hep bir çok kadın Neden bana devamlı mendil sallar gibi Ruhlarını kırık aşklarının yoksulluğunda satıyorlar? .. Gözümün önünde duran her kadın İçimi dağlıyor, İçin için yüreği ağlıyor... Siz biliyor musunuz? Ben *******imi hep düşlerime saklıyorum Belki Kendime saklanmışsa da yüreğim Öylesine aşikârdır ki bu yorumum İçin için Acıyor içi düşlerimin. Düşlerim ağlıyor… Siz biliyor musunuz? Gözümün önünde hep bir çok kadın Neden bana devamlı Taze bir çiçek gibi Zamanı geçmiş yıkık hayallerini anlatıyorlar? .. Gözümün önünde duran her kadın Duruyorlar, Yaşanmamış yaşamlarında. ........süklüm büklüm.....paramparçadırlar! .. Yüreğimi dağlıyorlar. /…Ve yazdığım her şeyin içinde aslında onlar ağlıyorlar… Ali Arslan |
Kan Kelebekleri
Kar taneleri gibi uçan kelebeklerdi Beyaz gümüş sırlarında bu dağların. En nazenin, Gencecik bir yüreğin gerdanına verilmiş... Düştü Kan damlaları, Bir halkı için için öldürerek. Karlar üzerinde duran kırmızı bir acı şimdi Bu dağlar, Hiç böyle tatmamıştı Zulmü. Bir kış karanlığının kavgasında tükendi, Çiçek çiçek serpilen Kan damlalarında o yiğitler. Binlerce yüreğin üşümelerinde uçuşur Şimdi ölüm, Buzdan bir bahar. Ağla sen ey Ulusum! .. Yüreğine düşen o her kan damlasında Rengini acıtan ahengiyle, İçin için ağlayarak! .. Gümüş beyazına saklanan Sırlı dağların içinden Gelen Her bir kokusuyla şimdi ölüm, Gencecik şehitlerin kan kelebeklerinde damlar! .. Ali Arslan |
Kanatlan Sesini Duyacağım Noktalara
Kanatlan sesini duyacağım noktalara Rüzgâr ol martı ol Kanatlan. İstanbul bir lacivert deniz bu gün Ardı ardına gelir şimdi dalgalar Kısılmış gözlerini örten kirpiklerinde birikir bir çiy Damlar. Ağlar İstanbul Bir sen bir de ben. Keskin bir çizgi gibi yürür içimize Yokluğuna kan damlar. Kanatlan sesini duyacağım noktalara Rüzgar ol martı ol Kanatlan. İstanbul bir hüzünlü kadın yüzü bu gün Peş peşe düşer ağlamalar Kırılır peş peşe özlem Damlar Yağmurun suyuna bin parça bulutlar. Hadi Kanatlan, Rüzgârım ol sesim ol. Martım ol Saklan kanatlarımın altına, Düşür kendini, Sesini duyacağım noktalara. Ali Arslan |
Kapasite
Görüntülerden ve seslerden, Damıtılan bir gülüş mesela. Değerli olan neyimiz varsa, Saklar dururuz. Yoksa kaçıp giderken her şey kalır mı aklımızda? Ne varsa içimizde; Akıl şaşar da yürek bırakmaz, Takipte. Sevdiklerimiz için eşi bulunmaz, Sınırsız bir kapasite. Ali Arslan |
Kar Çiçeğim
. . . . . . . . Bana göz bebeklerinin rengini gözlerin dillendirsin Hangi bademin çağlasından çaldığını onlar söylesin . . Harlı yüreğimin dallarında dolanan güzel kar çiçeğim Bilsen verdiğin serinliğinde hep senin için eriyeceğim Ali Arslan |
Kar Karşılamaları
Salacak'ta ve Şubat'ta, İnan karın soğuğunda denize girerdik. Çocuk gözlerimize, O zamanlardan doldurmuştuk biz bu cesareti ve o pırıltıyla; Hayata ve insana dair, Düşmana inat. Kelepçeli ellerimizle bile ve kar tanelenirken üzerimizde, Selimiye'de, Yıllar önce bırakmıştık biz, Gençliğimizi demir parmaklıklar arkasında; Rüzgâr ekip de fırtına biçtiğimiz zamanlarımızda ve İstanbul'un, İstanbul olduğu o *******de, Bir farklı bahardı yüreklerimizde aşk. Şimdi ne kadar dalga dalga geliyor üzerimize her şey ve her an, Bir o yana bir bu yana Dönüyor felaket bir devran. Ali Arslan |
Kare İlişkiler
Kareler, Peş peşe birbirine zincirlenen kareler; Her köşesi bir başka. Kesiştikçe, Köşelerini çoğaltır dururlar. Karelerin arakesitlerinde birikir, Birliğin sırları. Bir olmanın iç içe olmanın sancısı nükseder; İttirirler birbirlerini Sünen bir tel gibi uzarlar, Dizilir birbiri peşi sıra bozulur kareler. Dönüşür kareler, Olur: Eşkenar dörtgen. Böyledir, İnsanlar arasında da ilişkiler; Birbirini kesen kareler gibi birbirleriyle kesişince insanlar, Kesişen çizgilerdeki ortak noktalarının farkında olmadan, Birbirine ittirerek uzaklaşırlar. Bozuşur dönüşür insan, Olur: Eş kenarlarda eş bir düşman. Ali Arslan |
Karşı Pencereler
Karşı Pencereler Ruhlarımızı serinleterek okşayan; Bilinmez büyülerle süslediğimiz, Umutlarımıza yüklediğimiz, Kendimizi içlerinde bulduğumuz, Kendimizmiş gibi sandığımız karşı pencereler. Her perde aralanışında Bir tebessümle, Açılsın diye beklerken; Her seferinde hayal kırıklığıyla, İçindekilere kırgınlıkla baktığımız, Hayallerimizin derinlerindeki karşı pencereler. Kendimize anlatmaya bile Korktuğumuz, Her şeyi pervasızca fısıldadığımız, Yalnızlığımıza bir damla su serper mi diye, Aklı sıra Kendimizi kandırdığımız karşı pencereler. Bir şeyler bulamasak da; Umutsuzluklarımız Ve kandırılmışlıklarımızla Vazgeçmeden, her seferinde bir yenisini, Daha da yenisini açmaktan Asla bıkmayacağımız karşı pencereler. Ali Arslan |
Kavak Gibisin...
Masada alevlerle Yansırken buğulu yüzün, Sanki yıllardır sana hasret Bir sese kulak, Verir gibisin… Uzaklara bakarken Mağrur gözlerinde hüzün, Bir şeyler düşünür de Mırıldanmak, İster gibisin... İçinde bir deli aşk kışkırtırken seni, Ansızın Patlamaya yüz tutan, Volkan gibisin... Saklanırken arkanda Vefasız o yıllar, Çılgın gönlünü Yeniden açmaya hazır, Ceylan gibisin... Dökülse de sarı yaprakların Başında esen rüzgarla, Yeşile tomurcuk açıp Gönüllerde sallanan, Bir kavak gibisin. Ali Arslan |
Kendimle Dolaşık
Seni seyrediyorum vişne gülüşünü, Geliyorlar... Önce bana gözlerin, Gözlerin gamzelerinle sarmaş gülüyorlar. Bir bir oluyorlar sonra çift çift ve üçüz doğuyorlar ardından Ve dudakların dökülüyorlar salkım salkım kırmızı, Sanki ilk yazın körpe kirazları; Daha çiçeğe durmamış. Kıskanıyorlar sabırsızca onları, Meyveye duruyorlar. Seni seyrediyorum, Seni seyrediyorlar, Zaman duruyor. Sana hiç kıyamıyorlar Kıyamıyorlar sana, Bense hiç! .. Ki Şimdi aklımdan senle beraber ve sen olmasan da her zaman, Her gece sen karışırken kendi düşlerime, Geçiyorlar bunlar; Aklıma sen sen olup takılıyorlar, Bense muttasıl, Kendimle dolaşık. Ali Arslan |
Kendini Kendi Gölgesiyle mi Aldatıyor
Boşlukta kendi kendine Kanat çırpan Bu kadın, Yıllanan yorgunluğunu taşıyor bedeninde. Soluğunun ritminde hala yaşayan Aşklar mı var? Bekliyor, Bir zamanlar bir bir tutunduğu, Kırpışan kirpiklerin kıvılcımından Dökülen, Yüreğinde bıraktığı izlerle oyalanırken. Zaman şimdi ne kadar pahalı, Kadına geçmişini hatırlatırken Ağlamaklı, Gözünün bebeğinde gümüş rengine boyanıyor tüm hatıralar. Neden aşklar Bir bir bırakıp bırakıp da Giderler? Hangi rüzgârla esiyorlar ki gelmiyorlar! .. Yapraklarının hiçbir büyüsü kalmadı. Kafeslerine kapanan kuşların Ne mavi, Ne yeşil, Ne de eflâtun renginden bihaber, Özlemsiz, Durağanlığına kapanıyor bu kadın. Dalgaların üst üste yığıldığı Her yalayışında bu kadını, Ne kadar da beyazdı köpük köpüktü yüreği Denizin. Artık Eylül zamanı, Sükunet içinde sarı yaprakların doldurduğu bir limandan Gelmiyorlar ki birer birer terk edenler. Her biri, Birer gül’düler; Tomurcuk tomurcuk açarlardı bahara koşarlardı, Boynu bükük kaldılar, Soldular, Kadının suskun yapraklarında şimdi kaybolanlar. Bu kadın hep bu mevsimde mi, Hüzünle doluyor; Kokusundan ne kalıyorsa ki O güllerden? .. Kendini cimrice içine saklayan koca deniz bile, Kendi âlemindeki bu kadına Dalgasıyla, Lacivertten bir çelme daha atıyor. Neden, Bu kadın kendini, Hep kendi gölgesiyle aldatıyor? . Ali Arslan |
Kent Ayaza Düştü
Kent ayaza düştü Savruldu gitti yazdan kalan son umut Direğini tasını tarağını kestiği parmak uçlarında damıttığı elekten süzdü Soğuktu çığlık gecenin içine düştü Külün griliğinde savruldu Bir yürek sızısıydı sürgülenen yaşam kalabalıklarında çiğliğe karışan Kent ayaza düştü Ali Arslan |
Keşiş Suyu
Keşiş hep Haziranla yağmura doyar; Suyuyla kokusu akar gelir Geben dağlarının,Çokak yaylasının. Apak bedeniyle, Dokunduğu her bir damlasına bırakır gider Bir dağ kızının kabaran hayallerini. Kayalıklara her bir vuruşunda Ne seller olur, Gözyaşlarının her yağışında bir bir, Yürekler bir çarpar bir çarpar, Akıl öyle bir korkar… Ah keşiş! .. Biriktirdiğin her bir bataklığında Katman katman balçığınla, Sen ki hangi inançları kaç kez yıkadın bu azgın sularında, Doldurup götürürken tarihi. Önünde zapt olmaz nice hayatlar kucaklanıp ötelendi, Nice aşklar yıkandı kan kızıl suyunda senin, Bereket saçarken yazgısına şimdi Çukurovanın. Ah keşiş! .. Karnından yararken biz seni Önünde dimdik, Durup durup ant içmedik mi her seferinde; İnatla, Seni durdurmaya? .. Kan kırmızı suyunu yükseltip Gelinlik bir kız gibi seni beton elbiselerle, Mavi rengine boyarken Ve yeşiliyle kavuşturmak için Andırın dağlarının. Bir gülümse, Bir soluklan istedik. Sen sakinleşirken, Suyunun dibinden biz binlerce ışığı hayata verip Akıtacağız, Kucaklaşsın diye gökyüzünde *******i yıldızlarla. Ay senin göl olan koynuna saklanacak, Gözbebeklerinin her bir yeşiline yansıtacağız aşkı, Sevişirken, Kargılık köyünde sevdalı bir köylü kızın yüreğinden. Ah keşiş! .. Evcilleştirirken bir gün seni Sıcak nem ve toz içinde bin bir emekle, Kulaklarından bükerken senin Biz de gülümseyeceğiz bir gün, Seninle beraber, Mutlaka emin ol. Ali Arslan |
Kımıltılar
Düşlerin ıslaklığını taşırken kendi ikliminin; Kıyısından kendi içine doğru ağlayan kocaman bir şehir, Şehirde bir insan. Her bir yıldızın soluk renginde saklar durur *******i, Gözlerini, Terk edilen sevgilinin. Köhnemiş kayığına tüneyen balıkçı, Işığını gözyaşı yapıp dökerken dalgaların bağrına, Kaçışan hayalleri midir kim bilir? Şehrin kuytularında devamlı aklanır, Bir acıyı aşka dönüştüren bu kımıltılar. Hüznüne renk veren kirpiklerin esintisine takılı kalmıştır, O anın lezzetinden şehrin sularına, Bir adamın yüreğinden bırakılan bu kımıltılar. Şimdi kanat çırpsın hadi, Engin denizini yalayarak Şehrin dudaklarını saran tebessümüne rüzgâr! .. Ali Arslan |
Kırlangıçlar
Kırlangıçlar kanat çırptığında Makaslandı önce hayat Üç beş kırıntısı gagasında Uçtu gitti Leylim bir baharla. Kim kimin rüzgârını kovalar? Süzülen bir seyyaredir şimdi o dengesini bulan Aklı havada. Aşk hep tılsımlı cümlelerle kendi tavasında kızarır Yer sıcaktır Gök yüzü bulut üşümelerine takılı Yağmur düşürmelerde. Kadının gözleri bir mavi boncuk nazarlıktır Eski zamanlardan bir hatıraya saklanır Uçtu gitti kırlangıçlar gibi Makaslanan bir aşkla Şimdi o hangi başka rüzgârlarda asılıdır? Ali Arslan |
Kış Gülleri
Kış gülleriydi derdi buza kesmiş yapraklarında kokusunu, Zehir zemberek vermekti Ve rengini, beyazsa Kırmızıysa da Kar ışığından şavkı vursun hep demek istercesine Güneş'le inatlaşmada! .. Ne gül ne de rengi kaldı şimdilerde Yaz'dan kalan bu hatıranın camlarında, Gözyaşlarıyla damla damla soğuğun ve ayazın yamacındaydı! .. Ağlamaları yıkanırken yaşam eğrisindeki çeşmelerde Üşüyen yaşlı bir serçenin dalga geçen bakışlarıyla irkildi. Asla taşıyamadı çok istediği Kış güllerini kucağında! .. Derlediği en güzel renklisi de olsa kokulusu da mevsimler örtemiyordu, Bulmaca kareleri aralarında saklanmış hatıraları. Sancıları biriktirdikçe çözümsüz bir yansımadaydı cevabı! ... Doğanın bir armağanıydı, Kabullenmekle sebat edecekti çaresizliğe kılıç kuşanmak boşuna. Kucağında ne hatıraları kaldı ne de Kış gülleriydi artık onun derdi. Defterinin biten yaprağında, Kalan son satırındaydı! .. Ali Arslan |
Kıvrak Bir Gecenin Yalnızlığı
Kıvrak bir gecenin yalnızlığı düşlerimde hep ağlardı Düşlerim ki hem yiğitlik hem de ağlayış ufkunda sızlar Tarih kokardı geçmişim gibi sararmış sayfalarda Alıp sattıldıkları yazgısında tükenen kadınların Bir alıp bin vermenin uçurumuna kıvrılan öyküler Susamış balıklar gibi didikliyordu her şeylerini Dolandı bulut salladı kendini içine eriyen iştahıyla Beynini zonklatan ince bir tül ağırlığı altında Çırılçıplak bedenlerden sağıyordu zehirlerini Kara sularına bıraktı örülen tül kafeslerinin Ak bedeni körpe memeleriyle okşatırken kendini Nefes nefese kalışının nağmeleri çınlıyordu Kadınlar güleç yüzleriyle kahkahalarını yankılatır Erkenci kuşlar gibi durmaksızın ötüşe doğurgan Erkeklerinin kollarında sarınarak çıplaklıklarına Bir gözü aldatan mavi denizler gibi ağlıyorlardı. Olmayan şafak çiçeklerinin kokusuyla geride Tohuma saklanmış sakince duran döl yatağına Nar çiçeği güzelliğinde yapışıp kalakalmıştı aşk Ali Arslan |
Kıyılarına Hiç Dokunmadan
Kıyılarına hiç dokunmadan, Bulvarların sessiz ara sokaklarında dağılıyorum Kalan son pırıltıları çözülürken yıldızların Mahremliğinden dökülen O masum yumuşaklığı soluyorum senden Diken diken birbirine geçiyor içim Ve o dolgun kadın dudaklarından düşen İspanyolca lezzetli bir şarkının Sözleri kanat çırpıyor şafağın ilk ışıklarında bana Gecenin bütün enkazını sanki bir ben topluyor Kahroluyorum kendimde Senden üzerime çöken hüzünle Kıyılarına hiç dokunmadan Bulvarların sessiz ara sokaklarında dağılıyorum Ali Arslan |
Kimlik
sessizliğinde büyütür asıl kimliklerini, damlaları birbirine zincirlenen gözyaşlarının içine aktığı; zaman zaman çağlayan, çoğu kuruyan bir ırmak; deli deli akan, gizlice suyundan içilen kana kana, çiçek çiçek alınan farklı her kokusunda büyülenilen, kimi zaman arsız, kimi zaman asude, masumiyetlerinde yaşanılan kadın. I başarı, mevkii, güzellik ve endam: imrenilecek anne - eş - evlat; görüntüye giren her filminde şimdi hayatın. II yüreğinden aşağısı buz üşümelerinde, içine çoğaltır nefreti; suskun bir serçenin ürkekliğinde kanatlanır. III oynak, kıvrak bir dansın pervasız bir tanrıçasıdır; gözlerindeki ateşle, acımasız bir rüzgâra kapılmıştır. IV uzaklarda bir yalnızlık düşünde, terk edilen sevgiler pahasınadır oysa mutluluk; başı dumanlı bir özgürlüktür çelişkileri. ... V korkularıyla, kafeslenmiş hayatın içinde erir her kimlikte kadın. anayasal çıplaklıkla gelmekte olan ey köleleştirilmiş özgürlük! .. Ali Arslan |
Kirliliğimiz
Zaten çırılçıplak doğmadık mı? Çırılçıplak gideceğimiz gibi. Bizi giydiren Terzilerimiz! Müsebbibisiniz Sizden gelir kirliliğimiz |
Kopardılar Dalından Baharını
güneşi göstermediler bir ızgara arasında akardı hayat karanlık bir gecenin aralığından ansızın süzülen azraile inat kızıl rengine kıvrılır gülün yüzü hasadı kaldırılmış bir kış bahçesinde kar üşümelerinde sağanak halinde beklenen bir yağmur damlasına düşer özlemi beyaz bir kelebeğin kanatlarında öldürüyorlardı dikenleri çıkarılmış bir yarayı acısından ovuyorlardı göğüslerine saplanmış bir mermi sıcaklığı *******in ıssız ışıklarında yol alıyordu incecik parmaklarında her atılan adımla sunulan şehvetin arzusu dudakların yangın sıcaklığına yürüyordu bir yolcu aynı şarkının melodisi bir daha hiç çalınmıyordu kapattıkça ötekisi bir taraftan kutuyu hâlâ aynı güzelliğiyle duran memelerin ucunda bir sızının dişlenen kesiklerinde sütleğen kokusu korkuların….kaçışların….sessizliğin içinde birikiyordu zamanı üst üste düşürememenin sancısı incecik bir yağmur dönemecinde ılık bir sevda rüzgârı birbirlerine güneşi hiç göstermediler avuç aralarında sakladıkları bir aşkın kopardılar dalından baharını. Ali Arslan |
Korkarsınız
Siz benden değil, /Nedir ki benim cism-i âlim; Nihayet ummanda bir zerreyim. / Siz asıl benim yüreğimden seller gibi sağanak olup Arkamda coşan koptu kopacak! .. O baş edemediğiniz, Bir deli, Bir de âli, Duygularımdan korkarsınız? Ali Arslan |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:49 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.