![]() |
Gelecek
GELECEK Eritsin potasında düşüncenin Kaynaşmış metaller gibi özünü Belki de binlerce döllenmiş cenin Gösterecek kainatta yüzünü. Gelecek bir şeyler yaşarken bizden Ne savaşa yer versin nede kine Bir düşünüşle geçen içimizden Ölüm emrini verecek makine Durduramayacaklar hızımızı İster din deyin, ister Tanrı deyin İdare edecekler dünyamızı Makine bedenler üstünde beyin Ahmet Canbaba |
Gençlik-Saklanmış Eski Tanrılar
GENÇLİK Delirtir kendini arzular devinip içinde sevgi. Bir gülücükle nokta koyarsın yüreğinin sesine. Bir buseye fethedersin içindeki kaleleri. Sevginin engelli parkurunda koşup suskunluğunuza karışıverir bir tedirginlik. Bereketli umutlar ekersiniz düşlerinize. Göz yaşlarınıza sevgiler üşüşür bakışlarınıza suskunluğunuz. Yürekleriniz karanfil tarlası yüklü dokunup hissetmek birde. Habersiz birikiverir içinizde geleceğe çığlıklar. ama siz gene de ekinler içinde kırmızı gelinciksiniz SAKLANMIŞ ESKİ TANRILAR Bir hayatla özdeşleşen aydınlıkla bir hayatla bütünleşen karanlığa ne denir. Yok çaresi bilirim Ne hayatın ölüme ne ışığın karanlığa. Tüm doğayı hapsedip fotoğraf karesine yavaşlatılmış çekimle dört mevsim yaşanır. işte ben oraya gidiyorum neresi çıkıyorsa şansıma Selçuk bir müze kenti, Ayrı bir tarih yaşanır hisarda insan ötesi sabrın emeği olan Aheste bir yürüyüşte çevrende kendini saklıyor eskiden kalma ne varsa. Dar sokaklara doygun gözler duvarlar saklanmış yamalı ardında insanları bu eski şehrin bu alçak gönüllülük bu tevekkül bu inanç acıları sağaltıyor nasılsın demek. Toprak kazanç kapısı toprak yurt Ruhuna huzur sinmiş yorulmuş ilkel çarkta çamura can veren eller çanak çömlek ve ufak çamurdan heykeller bekliyor kurumayı. Uzakta bir kadın ayıklıyor çocuğunun bitini Çıkıp kerevetine yaslanmış biri ağzındaki sigarasına çakıyor kibritini Serdikleri yaygılar dirençli yaşamaya Tanrı idi güçleri koruyucu heykellerden yaptıkları oyuncaktı tanrılar ve tanrılar alaca karanlığa boyandılar Şimdi saklanan duvarların ardında avlusunda tapınak korkup günahlarından kesilen adakları paylaşıyordu birileri Hiç bir şey dilemeden mum yakıp saygı sunan arıyordu karanlığın ucundaki ışık damlalarını ne entelektüeldi ne bohem kuru taş basamağa yüz süren inananlar beyninin kıvrımlarında beliren söylencelerle hep tanrı katına ulaşıyordu dua diye eski bir avluda saklanmış yamalı duvarlar arkasında. Ahmet Canbaba |
Gerek
GEREK Zebuni, bilimde dara Düşünce okumak gerek Gönüllü gibi içinden Coşunca okumak gerek Aşkın ölünmezliğini Sevda bölünmezliğini Sırrın bilinmezliğini Deşince okumak gerek Uğursuza verme meyil Sevdaya, bilime eğil Öyle veresiye değil Peşince okumak gerek Beyinde düşler kurup ta Aydınlık yola girip de Bilinmezleri görüp de Şaşınca okumak gerek Özünü delip girdiği Sana ilhamlar verdiği Göz görüp aklın erdiği Yaşınca okumak gerek Taşa çalar batıl seni Bilim ibadetin fen’i Herkes içindeki beni Aşınca okumak gerek Sözlerden his alır algı Sevenlere göster ilgi Canbaba usundan bilgi Taşınca okumak gerek Ahmet Canbaba |
Göz Göre Göre
GÖZ GÖRE GÖRE Hak yolu deyip de uçkur Çözülmez göz göre gör Tanrı aşkına kadın kız Düzülmez göz, göre göre Hata kimde ne demeli Herkes suçunu bilmeli Uçacak evin temeli Kazılmaz göz göre göre Tahrik etme sağı solu Nedir işin çıkar yolu Hakaretler dolu, dolu Yazılmaz göz, göre göre Yönetirler cambaz gibi Çalarlar düzenbaz gibi Bunca vatandaş kaz gibi Yolunmaz göz, göre göre Ateşten gömlek giyerek Allahuekber diyerek Bilerek ve bilmeyerek Ölünmez göz, göre göre Düşün yobazın kastı ne Çıkar Atanın büstüne Kırsınlar diye üstüne Salınmaz göz, göre göre. Demokrasi almış yara Ufkumuz görünmez kara Gizli ödenekten para Çalınmaz göz,göre göre. Söyleyim gelmişken yeri Göster kim sözünün eri Bizden akılsızdan geri Kalınmaz göz, göre göre Neler kime serbest yasak Derler bir arayıp bulsak Kanunlarla verilmiş hak Alınmaz göz, göre göre. Ahmet Canbaba |
Göz Hapsindeyim
GÖZ HAPSİNDEYİM Özlemini duyup her saç telinin Tutsağı olmuşum göz hapsindeyim. O güler yüzünün, tatlı dilinin Tutsağı olmuşum göz hapsindeyim Bir düşün ne oldu, bana yardımın. Dert ortağı olurmusun derdimin. İçim cezaevi, kendi kendimin Tutsağı olmuşum, göz hapsindeyim. Neler getirecek bana yarının, İçinde ben varım gözyaşlarının. Sonunda çaresiz bakışlarının, Tutsağı olmuşum, göz hapsindeyim. Sonuna mı geldik aşkta mevsimin. Sevmeyen söz verip eder mi yemin. Bana duyacağın nefretin kinin, Tutsağı olmuşum, göz hapsindeyim Ahmet Canbaba |
Gözler
GÖZLER Bir buse verir gibi kor parçası düşüren Belki de yüreğinde sevda çırası gözler Daha çok mahkum kılan, pekiştiren, pişiren, Esir eden kendine, kimin marası gözler Saz elde gezer aşık gözlere türkü söyler Bakışı düşte eyler,sevdayı başta eyler. Hüzünlü yalvarışla meftunken elde meyler Gelir vurgun yemeye, şimdi sırası gözler Belki de ilk baharı yaşatırken kışlarda El emeği göz nuru,yansımış nakışlarda Çok şeyler anlatırken manalı bakışlarda Kuzgun karası değil, zeytin karası gözler. Gün gelir anılarda okunan yazı gibi Gün gelir hayalinde bir peri kızı gibi Her şey geçer zamanla bir ince sızı gibi Belki unutulmayan gönül yarası gözler ACI PATLICANI Kaderime hep şer yazmış, ırağı. Dinlemez ki felek, Şeytan çırağı Nasır tutmuş dertler derdin üstünde Çalmaz acı patlıcanı kırağı Ahmet Canbaba |
Gözlerinde Ay Tutulacak-Dalarım
GÖZLERİNDE AY TUTULACAK Bir kere güleceksin İçim ısınacak baktığımda gözlerine Gözlerimde gezecek gözlerin Kendine mahkum olacak sevdan İçinden gelip Bir selam vereceksin İsmimi söyleyeceksin merhaba deyip Uzatacaksın ellerini Varsa öyle sıkılacak Dostça eller Varsa öyle kolay tutulacak Hayatımın akışını sana çevirip Bedensel hazda bulmalıyız sevgiyi Aydınlığa yürümeliyiz aydınlığa Kendi içimizde saklı hayatın mucizesi Biliyorum gene de Küs kalacak umutlarımız yarınlara Bütün dünya girecek aramıza Güneşler girecek güneşler Gözlerinde ay tutulacak Ahmet Canbaba |
Gözlerini Kaçırma
GÖZLERİNİ KAÇIRMA Ulaşılmaz yapıp kendini bana Bir umut ver her gün zehir içirme Çevirme gönül köşkünü bir hana Beni sırat köprüsünden geçirme Atma göz yaşınla beni sıkılıp Yedi koldan ırmaklara dökülüp Kıvrım, kıvrım ovalardan bükülüp Falezlerden denizlere uçurma Seçmişim seninle hayat yolumu Tut sımsıkı ellerinle elimi Ne olur sar kollarınla belimi Gözlerini gözlerimden kaçırma Ahmet Canbaba |
Gülüşün
GÜLÜŞÜN Bu senin hamurun özelliğinde Sanki can içinde candı gülüşün Boğazın doyumsuz güzelliğinde Bütün tabiata sindi gülüşün Her busende orkideler açarken Düşlerimde hayalini seçerken Bakışını yudum, yudum içerken Rakı mezesine döndü gülüşün Gönlü sevdasına uzandı gülüp Canlandı busenle yürekler ölüp Katık yapar gibi ekmeği bölüp Soframda yemeğe bandı gülüşün Nasılsa sicilde aşkımız yuh ta Sevdamız yürekten derin bir oh ta İşlenmiş güneşe karşı günahta Gölge gibi suya indi gülüşün Ahmet Canbaba |
Gün Batımı
GÜN BATIMI Bir gün batımın da sen Işıktın denizin en koyu laciverdinde Kuyruklu yıldız gibi balıkçı teknelerinin Bir gün batımın da sen Balıkçı teknelerinin ardında fenerdin Bir söner,bir yanardın Dalgalarında denizin Ve sonra kayboldun Azman bir geminin güvertesinden Bir yıldız gibi karanlığın ufkunda Şimdi gitgide yaklaşan Ve bir yıldız kümesi gibi Denizin ortasında duran Ve kuduran O inatçı dalgalara karşı Denizi yarıp gelen Bir azman ışık kümesi Ve şimdi renkli bar ışıklarından Denizde raks eden yol,yol Azman bir gemiye uzanmış Işıktan koridor. Renkler koşuşuyordu Lacivert karanlıklarda Ve renkler oynaşıyordu. Bir gün batımın da sen yoktun. Ahmet Canbaba |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:15 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.