![]() |
Umut!
Herkes gitti, kaldi umut! Her sey bitti, baldi umut! Gözümde fer, canimda can Tutundugum daldi umut! Feryad ederken, her zaman Imdadima geldi umut! Hasret cekerken sevince Kederimi aldi umut! Karamsarken, teselliye Kusandigim saldi umut! Isyan ederken, asiye Itaatkar oldu umut! Saklandigim dehlizlerde Kaybolunca buldu umut! Mutsuz oldugum zamanlar Ne, sikintim? bildi umut! Icimde pasli, pörsümüs Ne aci var, sildi umut! Korktugumda sigindigim Sarildigim, eldi umut! Hazan sarinca ruhumu Kokladigim güldü umut! Omrü ömrüm kadar uzun… Ben ölünce öldü umut! |
Unutuldum
Ne arayan var, ne soran? Bir köşede unutuldum. Seven kâlbim oldu vîran Bir köşede unutuldum! Derdim azar yavaş yavaş Gözlerime dizilir yaş Ne bir dost var, ne arkadaş Bir köşede unutuldum! Umularla biter ömür Canım özlemlerle çürür Her âzamı hüzün bürür Bir köşede unutuldum! Yalnızlığa duçâr oldum Hasret ile nâçar oldum Kendimden de kaçar oldum Bir köşede unutuldum! Küle döndüm yana, yana Gelmez, bittim ana, ana Sevemedim kana, kana Bir köşede unutuldum! Ne bir haber, ne selam var Har ân figan, her an gam var Bir yâr demedi bana yâr Bir köşede unutuldum! İçim harâbeye döndü Sevdâmın alevi söndü Canım hüzünle büründü Bir köşede unutuldum! Belirsiz derdimin nevî Vîrâne muhabbet evi İçimde vuslat alevi Bir köşede unutuldum! |
Utandım İnsanlığımdan!
Sırtına yapışmış aç keneleri Yara, bere olmuş kan sineleri İnsana yapılan işkenceleri Görünce utandım insanlığımdan. Siyah, beyaz, sarı mühim mi rengi? Canı can, kanı kan, var mı bir dengi Yok etmek isterler arzdan mihengi Görünce utandım insanlığımdan. Alemin yükünü götüren odur Külfette nimeti bitiren odur Açlık, yokluk, kıtlık yetiren odur Görünce utandım insanlığımdan. Armağan eylemiş sahibi mülkü Taşır ezel, ebet bu ağır yükü İnsana eziyet yakışmaz çünkü Görünce utandım insanlığımdan. Acı, çile ne var garibe yükler İnsafsız, vicdansız çiğner, sürükler Ne kadar alçakmış adı büyükler Görünce utandım insanlığımdan. Yedirmezler zayıflara tatlı aş Bunların yüreği ya mermer ya taş Barış için diye yaparlar savaş Görünce utandım insanlığımdan. Uyuşmuş beyinler, hâkim atâlet Görülmemiş böyle korkunç rezâlet Gaspedilmiş, yok hak, hukuk, adâlet Görünce utandım insanlığımdan. |
Uzun Yol Yolcusu
Bir uzun yol yolcusuyum Dön deme, dönemem geri Kendime kendim pusuyum Dön deme, dönemem geri. Suyum, canım bozbulanık Çilekeşim, bağrı yanık Ön açık, geri tıkanık Dön deme, dönemem geri. Uğraşım belki nâfile Azığım sabırla çile Rehber kâlbim, düştüm çöle Dön deme, dönemem geri. Vâde bitmiş, geldi dâvet Hasret sıla, sıkar gurbet Tavsiyem, ne olur sabret Dön deme, dönemem geri. Ayrılıkmış biçilen rol Anılarla teselli ol Yoktur inan dönüşe yol Dön deme, dönemem geri. Yapacak başka bir şey yok Var huzura diz üstü çök Yalvar, yakar derdini dök Dön deme, dönemem geri. Ben az önce, sen az sonra Sana da gelecek sıra Geçerken yanıma uğra Dön deme, dönemem geri. Herkes oyunda figüran Vurulsan da olma vuran Olsan gerçek dost, yâran Dön deme, dönemem geri. |
Üryan Elbise
Bir çıplak bakıştı örtündüğüm elbise çıkarmamak üzere giyindiğim! .. Bir üryan yürek kaldı sızlayan içimde. Bir yıldız kayması şavkıması kadar sürdü sevindiğim! .. Gözlerim guruplar mahkumu, canım umutlar özürlüsüydü. Olmak için, çok uğraştım, kendimde… Bir rüyâ görüntüsü gözlerin kâbuslarında her gece… gül alevlerinin özlemiyle yandı yüreğim! .. Ve gözlerim yanardağ lavları selinde üşüdü! .. Beynimi aralıksız kundaklayan bilmece. Mâlum, girdaplarında sözlerin, inlediğim ince ince. Bu güneşin kaçıncı ihaneti geceye ve gecenin kaçıncı yangısı? Ökselenmişken yıldızlar sevgi siluetinde sevince. Susamış bir yüreğin - İşi zor yüreğin! .. yeniden gölgede içi sızlar! .. Değişmez zamanın döngüsü ve gözyaşları akar kendiliğince! .. Alevlenir yeniden elemden dehlizlerde Ümitlerine ıraksamış bir sevdânın çıngısı! .. Sönerken ölü ışıklar gibi direnci tükenmiş gözlerde! .. |
Üzüm Gözler
Gözleri üzüm sevdiğim Yakar baktıkça, bakışın! Kül olur özüm sevdiğim Bakar yaktıkça, bakışın! Gülümsemen kahve falı Yanağın kızılcık alı Dudağın papatya balı Kokar baktıkça, bakışın! Mamul, sağlam alaşımdan Şaşırırım telâşımdan İnan ki aklım başımdan Çıkar baktıkça, bakışın! Gözlerim hayâle dalar Yüreğimi kana bular Duygularıma magmalar Akar baktıkça, bakışın! |
Vasiyet
Övmüş, var eylemiş Hudâ Ona tek denk o dünyada Hayâlimde, o rüyamda İnsanlara canım fedâ. Balçık aslı, nur gerdanlık Etmem kötülük, düşmanlık Bir incitsem, yer pişmanlık İnsanlara canım fedâ. Saf sevgiyle tartıldı o Sevgiden yaratıldı o Muhabbet donatıldı o İnsanlara canım fedâ. Yaratan’ın gözü, insan Var oluşun özü insan Kainatın közü insan İnsanlara canım fedâ. Mühim değil ırkı, rengi Odur âlemin âhengi Var mı bir benzeri, dengi? İnsanlara canım fedâ. Hakkı kendi hakkım gibi Ayrı halktan, halkım gibi Muhabbetim salkım gibi İnsanlara canım fedâ. Ne dini, ne de mezhebi Müslüman, ya da ecnebi Ayrı ayrı olsun rengi İnsanlara canım fedâ. Nolur sizde kucaklayın Sevdamı dünyaya yayın Kınayanları duymayın İnsanlara canım fedâ. Bende bir insanım,insan İnsan âleme baş ihsan Nefret duyup etmem isyan İnsanlara canım fedâ. |
Vatandaş!
Kıtlığa...râzı! ? Kilitli...ağzı! ? Her işe...tazı! ? Olan kim mi? O! Kazanç ineği... Çöplük sineği... Dâvâ deneği... Olan kim mi? O! Kusursuz îmal... Irgat ve hamal... Sütü bol sağmal... Olan kim mi? O! Acı, âh kürkü... Çile, dert yükü… Savunan mülkü... Olan kim mi? O! Kutsal sevgisi... Uysal kendisi... Köle belgesi... Olan kim mi? O! Her işi kusur... Bilgisi kısır... Yerlerde hasır... Olan kim mi? O! Yıkılmaz kale...! ? Nâsibi çile...! ? En makbul köle...! 1? Olan kim mi? O! Haklardan mahrum... Yokluğa mahkum... Açlıktan merhum... Olan kim mi? O! |
Verin Bana
Ne edeyim börkü, kürkü Sevdiğimi verin bana. İstemem mal, makam, mülkü Sevdiğimi verin bana. Çözülmeyen buz olsa da Kör yarama tuz olsa da Yanan, yakan köz olsa da Sevdiğimi verin bana. Unutsun, hiç yad etmesin Hüzün versin şad etmesin Hiç mutluluk vâd etmesin Sevdiğimi verin bana. Muradım o, merâmım o Helalim o, haramım o Eksiğim o, tamamım o Sevdiğimi verin bana. Onunla şenlenir yüzüm Ona ait mülktür özüm Gayrıları görmez gözüm Sevdiğimi verin bana. Onsuz ekmek, aş, su haram O Çilem, o çektiğim gam Şifâ bulsun müzmin yaram Sevdiğimi verin bana. |
Vuslat Şarabı
Gönül bahçesinin gülleri açmaz Sarmış dağı, bağı firkat serâbı... Darılmış bülbüller uğramaz, uçmaz Ziyârete gelmez eş, dost; harabı... Dallar mahzun, mevsim hüzün mevsimi... Gözyaşı, inleme; özün mevsimi... Kendinden habersiz sözün mevsimi... Savurur rüzgarlar göğe türabı... Suçtan başka mîras kalmaz şâkiye... Yaşanandan özet amel bakiye... Can derdinde, haber verin sâkiye... Yetişsin imdâda vuslat şarabı? |
Yapı, Kapı, Anahtar
Giden, gelen ardından inleyen hep ağlayan; Gideni usanmadan bekleyen, gelmese de... Ayrılığı umutta teselliye bağlayan Kapılar var, çalanlar gerçeği bilmese de... Kapılar var: kâlplerden gökyüzüne açılan Kâinata, bıkmadan, kapılar var nur saçan Kapılar var: sırlardan sonsuzluğa saçılan Kapılar var: açınca etrafına kor saçan. Kimi çiçek, kimi gül; kimi kapılar mermer Kimi zindan, göğsünde, kendisine tutsaktır Kimi hâzinesinde kendi kendini bekler Kimi kadrin bilmeyen ricâlara yasaktır. Kapılar var; sonsuzu yüreğine yükleyen Açılınca kapanmaz, kapanınca açılmaz. Umudu uzaklarda, kavuşmayı bekleyen Yalnızlığa hükümlü, bir el gelip de çalmaz. Kapılar var; çilekeş, kahrına dayanılmaz İçini bıkmaksızın hissizlere boşaltan Kapılar var: mührünü vurduğunda yanılmaz Geleceği besleyen, geçmişini yaşatan. Göz bir kapı; özlere işleyen duyguları Söz bir kapı; gözlerin kilidini zorlayan Bakışlar, hep kapalı kâlplerin anahtarı Gülüşler, kıraç gözün eşiğinde turlayan. Aradığı bir kapı, her kapıyı çalanın Bulmak için ömrünü isrâf eder her yerde. Gurbetinde yolcusu bilmediği sılanın Kapaklanır bin kere kapılara seherde. Kapılar var çileli, anahtarı gözyaşı Kapılar var: kapansa, açılması zor olan Kapılar var: başlatan ve bitiren savaşı Var olduğu bilinen; yokmuş gibi sır olan. Sığınak kapıları umutlarda limanlar Yorulmuş yüreklerde hüzünle yosunlanmış Derinde bir sızının ilacı bir zamanlar Bir gözdür gün yüzlerin sihriyle füsunlanmış. Köklerden lezzetlere bir kapı var ıtırdan Renk renk çiçek açarak bekler hep sevdiğini Ne yüzü, ne gözleri çıkmaz aslâ hatırdan Aldığını saklar hep, unutur verdiğini. Bir kapı, çiçeklerin cezbeden endâmında Kendinden geçer gören, felç eder bakışları Kapanır, âh açılsa; ümitler encâmında O kapının silinmez esrarlı nakışları. O kapı, bu kapı; en esrarengiz şu kapı: Eşiği yüzlerdendir, anahtarı sevgiden. Kapanırsa, kâlpleri kaplar elem serâbı Bazı kapılar var ki; dönmez geriye, giden. Ahşabın her türünden, kapılar var altından Arkasında sırları saklayan can pahası Kapılar var: ebedî vazgeçmeyen andından Kapılar var sevincin, elemlerin sahası. Ekmek kapısı ekmek, iş kapısı iş verir Dost kapısı sığınak, el kapısı imtihan. Yâr kapısı mihraptır, âsileri çevirir Gönül kapısı aşkı, burcunda tutar nihan. Çalınınca yüzlere açılmayan kapılar...! Hangi sihirli sözdür, açacak olan sizi? Anahtarlar olmasa, sarp olurdu yapılar Kapılara okuyun giriftar içinizi. |
YAR OLMADAN
Dert kuşatmış canı, mülkü Satılmıyor yar olmadan Sinedeki sevda yükü Atılmıyor yar olmadan. Aşk sinede derin kovuk Gönül ağlar boğuk boğuk Yatak soğuk, yorgan soğuk Yatılmıyor yar olmadan Can, bedenin tek dileği Solmasın aşkın çiçeği Gelse vuslat kelebeği Tutulmuyor yar olmadan. Gitmiyor, candaki sancı Cânan vermezse ilacı Firkatin verdiği acı Yontulmuyor yar olmadan. Ağır, hasretin tartısı Ayrılık, yoktur artısı Yıkık, muhabbet çatısı Çatılmıyor yar olmadan. Gözler hayallere dalar Ümitle visal kovalar Sevince, azmış acılar Katılmıyor yar olmadan. Hasret değil, hicran közü Bürüdü ten ile özü Ağyarın can yakan sözü Yutulmuyor yar olmadan. |
Yaralarım Gül Ağacı
Hiç fark etmez, yansın gönlüm İkimizindir bu acı Acılarım güldür, Gülüm Yaralarım gül ağacı. Sevdân ıtır kokan çiçek Kâlbim sevdânın bahçesi... Tebessümün ballı petek Gülüşün kır menekşesi. Sonbahar yok, bahar da yok Çelişki değil, güzellik Gözden daha hovarda yok Kâlpte olmayan özellik. Olsun bütün gül deseni İşleyelim içimizi Unutalım seni, beni Bir bilsinler ikimizi 'Gönlümün Güz Mevsimi' adlı kitabımdan. |
Yaralı
Yaralar var sevgisiz kaldığından kanayan Yaraları sarması gereken de yaralı. Sızladıkça yarası, merhemini arayan Yaralı kendin bilmez, hançer vurdun vuralı. Yönelir gökyüzüne umutla gündüz, gece Gözleri yaşla dolu, kâlbi binbir bilmece Dualara nakşeder hâlini hece, hece Yaralısını arar, duyguları çıralı. Düşer binbir denklemli sancılara şifasız Çâre arar, bîçare acıları devâsız Seslenir uzaklar duysun diye vefasız İşitir de sevdiği olmaz belki oralı. Kayan yıldız misali düşer boş sonsuzluğa Kızar, beddua okur bitmeyen şanssızlığa Her sefer yorgun, argın gömülür yalnızlığa Sığınaksız, sığıntı, umutları karalı. |
Yarım yamalak
Yarım yamalak her şey, boynu bükük umutlar... Bir çiçeğin tomurcuk mevsiminin çilesi... Dudakları çatlamış muhabbetsiz rüzgarlar Azat bekler ümitle duaların kölesi. Sarı sarı yargılar, hükümler kıpkırmızı Yalnızlığın başucu mekanı tuzakların İlham alır acıdan hislerdeki kör sızı Türküsünü çığırır duyular uzakların. Bir zelzele mekanı hükümlerin kağıdı Kalem göz, mürekkebi fâili meçhul suçlar Kuşatır mihrapları sığıntılar ağıdı Başlangıçları bekler umudaki avuçlar. Hovarda hayallerin umudu müjdelerde Başkaldırır bilmeyen yalnızlığa desteksiz Bekler vuslat yâranı, şefkatli secdelerde Seherler vuslat yoksa yürür sona isteksiz. Ne sevdâdır bu sevdâ? ufuktaki gün gibi Hasretin bulutlara yazılır intiharı Herkes duyar, unutur, bir sıkletsiz ün gibi Kaybolur eylemlerin işâretsiz mezarı. |
Yazgı
Hasret ile oya oya işlemeli yüreklerin Sevgi ile nota nota bestelidir ezgileri. Şartlanmışsa, serenatta kor bakışlar kavuşmaya Demir atar içtenlikle, umutlara sezgileri. Bakışlar kolaçan eder, sonsuzluğu bıkmaksızın Gözler gökleri okurken, hisler çizer çizgileri. Kaderi kan kalemlerin, cana yansıyan resmidir Kalem, kağıt değil çizen; duygulardır yazgıları. |
Yol Ayrımı
Bir bakışla âleme ilan oldu gizlerim Ele verdi sırrımı, sırrı bilmez sözlerim Doğuştan gözyaşına mahkum imiş gözlerim Gözyaşımı içime akıtarak ağladım. Uzaklardan bir nağme duydum, içimi yaktı Her şeyimi kül etti, acıları bıraktı O göz ki, gizli gizli durumuma bir baktı Özlemimi kâlbimde damıtarak ağladım. Bilmiyorum, ne için uğradım bu hışıma? Kahroldum düşünmekten, âlem göçtü başıma Ümidimi kestiğim ânda çıktı karşıma Hayâliyle göz göze bakışarak ağladım. Elerine uzandım, reddetti, istemedi! Sitem ettim, kahrettim; sustu bir şey demedi. Yalvardım, yapma dedim, aslâ ilgilenmedi! Özlemle bir kez daha tutuşarak ağladım. Bakışları tepeden, gülüşü mânidardı Ruhumu ince ince dilimleyerek yardı Gözleri yüreğimi mektup misali sardı Hislerime kaç kere okutarak ağladım. Geldik yol ayrımına, umulmadık bir ânda O bir yana savruldu, ben kaldım öbür yanda Kalsam da yapyalnız, hiç kimsesiz, meydanda Aslâ ağlamam derdim, unutarak ağladım! |
Yolyordam
Kapı kapı dolaşıp boş yere iş arama Deseler de iş yoktur, becerene var ama(!) Takip et, etmez isen…nâfile hayıflanma: Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. Her işe kafa yorma, her şeyi etme merak Tut faydalı ellerden, faydasızları bırak! Ballı kovanları bul; açık, gizli uçarak Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. Giderken bir makama, az olsun allan, pullan Geçince karşısına en iyi pozlarla sallan Kulağını iyi aç, biraz aklını kullan Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. Fırçalara duyarsız, kovulmaya hazır ol! El, etek öp, çekinme; yağ da yak bol bol Bil bu memlekette hak, adâlet birer sembol Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. Bir vasıta bul, yolun yürümekle bitmezse Arkasından itekle, çektiğinde gitmezse Biraz aklını kullan, şâyet gücün yetmezse Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel,görsünler her işini. Ninni okuyanlara sende oku hep ninni(!) Tek dinlilik yetmezse, ânında ol çok dinli(!) Hâline gıpta etsin insanlıkla, ecinni Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel,görsünler her işini. Ağlamayan çocuğa mama vermez anası Bul işin kolayını, yok küsmenin mânâsı Kiminin bal akıtır, kiminin kir vanası Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. İşlerin tıkanınca düşme sakın tasaya Yöntemini bilmezsen çevirirler posaya Ya cüzdanına imdat et ya anayasaya Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. Bil ki ömrün az gelir, anlamaya bu işi Bulamazsın âlemde inanırsan er kişi Ne kullar kula benzer, ne derviştir dervişi Gerek yok sıka sıka çürütmeye dişini Yollarını öğren gel, görsünler her işini. |
Yusuf Yakup
İhtiras, kıskançlık müzmin hastalık Tasarı, yok etmek engel hedefi… Nankörlük ruhlarda pörsük yamalık Yangına bir çıra kelime kâfi. Hareket başladı, hikaye hazır Seyirde her şeyi, kayıtta Hızır. Her yanda sessizlik, her taraf ıssız Ne kurt, ne kuş; dehşet, vâhim manzara Duygular körebe oynar ışıksız Yusuf çoktan düştü kör kâlp mezara. Şâhitler şâhidi seyirde hâli Yüklenir kardeşler ağır vebâli. Çok İnsaflı bir kurt, suçun fâili… Gömlekte kan var, yok diş izleri(! ?) Aldatan ihtiras, şaşkın câhili… Yaşla dolu gökyüzünün gözleri. Faydasız yalvarma, yakarma boşa Gözyaşı işlemez, kâlp ise, taşa. Kuyuda Yusuf’un Yakup gözleri… Yakup’un gözleri yangın diyarı.. Her sabah, her akşam; umut izleri… Umut, kainatı dolaşan arı. Bir sevdâ kavuşmak, hüzün ayrılık Boğar duyguları, çözün, ayrılık. |
Yurdumun Hali
Herkes birbiriyle küskün,dâvalı Hayret! Ağa ırgat ile kavgalı, Düşmanlar bu hâle çalar kavalı, İhânetin çok ağırdır vebali, Ne olacak benim yurdumun hali? Sokaklarım teslim yılan,çiyana, Görseniz yurdumu soyan soyana, İmkansız rastlamak kâni,doyana, Hâlinden habersiz mağdur ahâli, Ne olacak benim yurdumun hâli? Âdalet oyuncak olmuş,oynarlar, Dürüst kimse yandı,tutup kıyarlar, Ne yapsan yap düzen tutmaz ayarlar, Yitirmişiz,çok zor bulmak kemâli, Ne olacak benim yurdumun hâli? Yapanın yanına kalır yaptığı, Büyüklerin helal haram kaptığı, Kulların belirsiz kime taptığı, Hiç kimse düşünmez sorgu,suâli, Ne olacak benim yurdumun hâli? Dillerden hiç düşmez Allah’ın adı, Tesiri mi? Yoktur,bir adı kaldı, Kim inkar ederse makbul,yaşadı, Çok yakında gibi hakkın zevâli, Ne olacak benim yurdumun hâli? Büyük gibi olsa idi büyükler, Sırtımıza vurulmazdı bu yükler, Fırsatını bulan yükler de yükler, Tükendi milletin sabrı,mecâli, Ne olacak benim yurdumun hâli? Ayaklar altına düşmüş yüceler, Onlara tahakküm eder cüceler, Sardı her yanı gardiyan *******, Dolaşır dururuz esir misâli, Ne olacak benim yurdumun hâli? Düşkünlerin kâlbi köz,kan ağlıyor, Fark etmiyor kimse,hicran çağlıyor, Umudunu Yaradan’a bağlıyor, O bilir, perişan yurdumun hali. Kurtar esaretten artık hilâli, |
Yüksünme
Yüksündüğüm meçhul dert, ceremesi dilimim… Gönlümün külfetidir, akıttığım gözyaşı… Kölesi olmuş kâlbim aşk diye bir zâlimin Ayrılık meydanında kaybedince savaşı… Güç yetiremem, bittim, yalvarır, ilenirim Bir gözün serâbından, ilhamlar dilenirim Ayrılık zamanına ilk ândan bilenirim Tuttum dertten yükümü, mekanım dağlar başı… Kim koydu vicdanıma, iltimassız yargıcı Aynalarda gördüğü gözlerimin, yabancı Çökelen karanlığın içimde başlangıcı Köklerinde hastalık, ne yapsam tutmaz aşı… Kim avladı belirsiz, nerde göçmen kuşları? Anlayamam, yüreğim niçin döker yaşları? Tek tek söker canımdan küf bağlamış taşları Huzurumu kaçıran acıların talaşı… Çıkmaz kalbim, çok ürkmüş, gizlendiği siperden Gözyaşlarıymış canı temizleyen kirlerden Çabukluğu beklemek ne kadar yanlış körden Bu yorgunluk, bıkkınlık gecikmenin telâşı… |
Yükümlüler
Güneş, tutsak olduğu yere Gitmesi gerektiği zaman Gider teslim olur… Ya sen! ? ... Yağmur sağanak sağanak yağar… sele dönüşür… deryanın özlemiyle çalar kendini yerden yere… Ve duruldum sanır ulaştığında… Denizlere... Bilmeden fırtınaları… habersiz dalgalardan… başına ne belâlar üşüşür... ya sen! ? Ağaç yerden alır yaprağı Çiçeği…meyveyi ve gölgeyi ve yere verir günü gelince... ya sen! ? Bulut toprağa muhtaç… toprak buluta… gökyüzü aracı… alamaz… hep başkaları toplar haracı… ya sen! ? Dağlar ev sahibi sanılır, kar ise kiracı… ya sen! ? Ey insan! taşıyacak olan tacı... sensin, şifasız sandığın dertlerin tek ilacı... eğer istersen! ? ... Güneş, gölge, yağmur, toprak deniz, su çiçek, yaprak meyve, manzara... ne varsa sunulan...ikram sana! girdikten sonra gerekmez mezara yanlış yapma kazâra! |
Yüreğimde Yalçın Dağlar
Yüreğimde yalçın dağlar… Umudu kül olanım ben! .. Gözlerimde kalbim ağlar… Bahar gonca solanım ben! .. Gerçek nerde, ben nerdeyim? Kendime kendim perdeyim Her nefes bir siperdeyim Cephelerde talânım ben! .. Âlem benim için varsa..! ? neden canım, tenim parsa? Biri, derdim nedir, sorsa? Her kapıyı çalanım ben! .. Bir gölgeden ibâretim Canımda sılam, gurbetim Hem misalim, hem ibretim Hem gerçek hem yalanım ben! .. Bir bilen yok kıymetimi Kim? işgâlde devletimi Ele verip servetimi Mağdur, muhtaç kalanım ben! .. Dumanıyım bir sarp dağın Derler, yok mu sığınağın? Yeryüzünde darmadağın Gökyüzünde îlanım ben! .. Ne yaşattım, ne yaşadım Sevinç, sevgiye susadım Dert, çile, gama hasadım İşgal olmuş alanım ben! .. |
Yüreğim Mayın Döşeli
Sevgili kor varlığıyla Kül vücudumu kuşattı Can alan silahlarıyla İrâdemi söküp attı. Savaş meydanı yüreğim Canım namludaki mermi. Hasretinden şok irâdem Tutuk dilim, felç ifâdem Düşlerim dolusu hüzün Hayalim dolusu elem. Ruhum istila altında Bedenim su alan gemi. Esâretinde şu ruhum Ne uykum var, ne huzurum Yağlı kurşun yemiş gibi İnliyorum, ne kusurum? Yaralanmış gibi yerde Kıvranırım deli deli. Göztaşından bir seldeyim Kendimi bilmez hâldeyim Can çekişirim, insafsız Merhametsiz bir çöldeyim. İnlemekteyim sessizce İçim acıyla elemli. İşgalde sevdâmın mülkü Hasretten hasretin yükü Ayrılığa mahkum oldum Suçum sevmek suçu çünkü. Çekmekteyim çileleri Arzum visâle özlemli. Giydiğim, kahır libası Yasak azad, dert cabası Çektikçe artar, kâlbimin Ebedî sürgün, cezası. Üzüntüden bir an bile Olamam mesut, neşeli. Kurtulmak değil dileğim Sabır oyalar yüreğim Kavuşmak istedim diye Kelepçelenir hislerim. Savaş meydanı yüreğim Canım namludaki mermi. Gözlerim silahtır benim Yüreğim mayın döşeli. |
Zaman Yolu!
Gözyaşı ektiğim bu yol... Kahrını, derdini bir yana bırakıp ümidime beklettiğim bu yol.... Ömrümü tükettiğim bu yol.... sevgimi...sevincimi harcadığım... Hep özlemini çektiğim bu yol... Kenarlarına bir bir kaybolmadan geri dönebilmen için işaret olsun diye, hasretinle kavrulmuş kalbimi diktiğim bu yol.... Bilmiyorum kaç kere duygularımı yama yaptığım sonra söktüğüm bu yol.... Duâ için, kim bilir belki bedduâ için istemeye istemeye diz çöktüğüm bu yol... Kahredip olan biten her şeye lânet okuyup sevmeye sevilmeye hüzün döktüğüm bu yol.... Hayalini perçinleyip içimin özlemli çizgilerine boynumu büktüğüm bu yol... Korkudan, heyecandan ürktüğüm bu yol... Demişsin ki; saman yolu! ? Biliyorum, sende biliyorsun ki bu yol zaman yolu... sabırdan vakitleri; bu yolda hasret, hicran bu yolda, bu yolda zahmet dolu. Bekliyorum ve bekleyeceğim bozmadan akitleri tâ kavuşuncaya kadar gözlerim buğulu buğulu içimse ümit dolu. |
Zamansız Sevda
Demir atmış gemiydim kendi iç denizimde Sevdâların arzusu bir tortuydu özümde Birden fener misali yanıverdi gözümde Bozuldu rotam, ritmim, varlığım şoka girdi Zamansız sevdâ beni liman liman gezdirdi. Beklediğim nihayet geldi diye ezelden Sevindim çocuk gibi, sarsıldım ta temelden Su almaya başladım, dümenim çıktı elden Çelikten irâdemi bir pamuğa çevirdi Zamansız sevdâ beni liman liman gezdirdi. Yalnızlığın sancısı kaplamıştı canımı Kördüğüm eylemişti hasret heyecanımı Deprem gibi sarsmıştı yoksunluk her yanımı Özlemi direncimi acılara ezdirdi Zamansız sevdâ beni liman liman gezdirdi. Kendi kendimle ettim sürekli gizli savaş Varlığı varlığıma kurduğu zaman bağdaş Tutunduğum köklerden çözüldüm yavaş yavaş Ümitlerim geriye dönmeyen yola girdi Zamansız sevdâ beni liman liman gezdirdi. Esirgedi, ne de çok, muhtaçtım yardımına Avcıdan ürkmüş gibi, sığınmıştım yanına Umut ile gelmiştim son demde limanına Sona ermiş yolumu tam tersine çevirdi Zamansız sevdâ beni liman liman gezdirdi. |
Zor Yangın Kara Sevda
Gül ağlarsa, baharın gözyaşı hiç diner mi? Zor yangın kara sevdâ, yâr olmadan söner mi? Yâre kapılan kalbim, köle yapılan kâlbim Sormakta, “son nefesin vermeden yâr döner mi? ” Doruklarda kar aşkım, şahidim karlı dağlar Gökyüzünün gözleri gözlerim gibi ağlar Vaktinden evvel hazan esâretinde bağlar Gül ağlarsa, baharın gözyaşı hiç diner mi? Boğarmış hiç alışkın olmayanı hıçkırık Olurmuş hasretinden canın her yeri kırık Yangınmış aşk, sönmeyen; körüklermiş ayrılık Zor yangın kara sevdâ, yâr olmadan söner mi? Şaşkın çarpılan kalbim, vîrân kırpılan kâlbim Aşk nedir hiç bilmeden aşkla serpilen kâlbim Yâre kapılan kâlbim, köle yapılan kâlbim Sormakta, “son nefesin vermeden yar döner mi? ” |
Zülfü Kirli Gül
Zülfü kirli bir gülün bakışında hüzünüm Gözyaşlarım ayrılık mihrâbında can verir... Çiçeklerin gelinlik giyindiği düğünüm Seherlerin neşesi elemime son verir. Sarmal sarmal ihtiras, özümde hüküm süren... Kılavuzu kaybettim, bulmam zor çıkış yolu! Ağlatır gözlerimi, yüreğimi güldüren... Gözyaşlarım bulamaz rehbersiz akış yolu! Karamsarlık hikaye yazar, duygularımla... Sonsuzluğun muhteşem esrarına, bıkmadan! Yağmur olur beklentim çiseler damla damla... Yangınsız tutuşurum, kül olurum akmadan! Başkaldırım kendime, belirsiz itaatim... Alnımda her lekeden kara dolu, çıkmayan! Elem, hüzün elinde oyuncaktır sıhhatim... Dikenlere hükümlü gül, her yerim, kokmayan! Dinginliğin öyküsü fırtına deryalarda... Zerrelerim savrulur gökyüzüne yok olur! Bir serüven yaşarım karmaşık rüyalarda... İrâdem ki, gördüğü manzaradan şok olur! Zor dönemeç kalbimin sonsuzluktan isteği... Benliğimi kuşatan câzibeli özel kim! Kimse vermez, vermezsem vîrâneme desteği... Ânlarla boğuşurken düşünmem hiç, güzel kim? Bir bâdire içinde bin bâdire çelişkim... Hayâlim, nerelerde gezinir ne bileyim? Zelzeleli bir bakış gözlerimle ilişkim... Çilelerle sarılmış, baştan sona çileyim. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:06 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.