![]() |
Sendin beklediğim bütün bir sonbahar
Yağmurlar inatla işlerken içime Gece gökyüzünde çınlarken yıldızlar Durdurulmaz yürek ürpertileriyle Sendin beklediğim bütün bir sonbahar Hayaller hayaller kurup duruyorum İniyordum hüznün inginliklerine Ellerimde ölümünü tutuyordum Artık çok geç olmamanın kederiyle Hayaller hayaller kurup duruyordum Aşkın kapısını aralayınca sen Zamanın karanlık ırmağında yüzen Çocukluğumun o ıssız güneşine Aşkın kapısını aralayınca sen Yeni bir özsu yürüdü sözcüklere Dilsiz bir kuytuda ölüyordu şiir Yetti parmaklarının bir dokunuşu Geleceği birdenbire duyumsamak Birdenbire duyumsamak varoluşu Dilsiz bir kuytuda ölüyordu şiir Sendin beklediğim bütün bir sonbahar Başlamadan bitmiş bir aşkın hüznüyle Gece gökyüzünde çınlarken yıldızlar Yağmurlar inatla işlerken içime Sendin beklediğim bütün bir sonbahar.. |
Sevdiğimsin..
Üstüme geliyor her şey, her şey kötüye gidiyor, Her şey bana ters, her şey yanlış geliyor, En yakınlarım bile bana düşman geliyor, Şu gönlüm çığrından çıktı; isyan ediyor.. Boş geliyor her şey, boş ve önemsiz, Değmezmiş gibi geliyor yaşamayı bu hayatı. Öyle güçsüzüm ki isyanlarım hep içimde saklı, Kimse bilmez ne çektiğimi, onlar hep bende saklı.. Şu her geçen gün kötüye giden hayatımın, En güzel yanısın sen... Şu kapkaranlık günlerimin, En parlak ışığısın sen... Şu bomboş geçen ömrümün, En dolu geçen anlarısın sen... En güçsüz hissettiğim anlarda bile Bana güç veren SEVDAMSIN sen.. SEVDİĞİMSİN SENN... |
Birgün bu mahsun sevdadan geriye
Kalırsa sadece o hüzün kalır Sende anladım ki yapayalnızız Buluşmamız yasak, görüşmemiz uzak Devrilmiş kadehler gibi dönüyor başımız Neylersin Ah güzelim, incinmiş bir sesi vardır yağmurun Yanaklarına vurduğunuda hissedersin Ve bir veda sözcüğü Saçlarına titreyen bir öpücükle dokunduğunda Bu an'ı dondurmaya yetmez nefesin Bir film sahnesi gibi akar gider ayrılık Neylersin Biz zaten hiçbir romanda Kendi hayatımıza rastlamadık Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız Oysa tuttuğumuz balıkları bile Yeniden denize bağışlamıştık Biz hayata dair hiçbir yanlış yapmamıştık Neylersin Biz bu sonucu haketmedik Hayır, etmedik Ömrümüz bu talana lâyık değildi Bazen acı vurdu bazen de yağmur Hiç gülmedi yüzümüz Hiç büyümedi gülümüz Bizi yalnızca akşamlar kucakladı biliyorsun Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz 'Bazen acı dinmez, Bazen de yağmur Sevgilim gülümse herşey unutulur Suskunuz bu akşamüstü Hasrete yanmışız Neylersin...' Birgün bu öykünün sonuna gelince Ansızın desem ki 'hoşçakal canım' Unutursun, mecburen unutursun Yıldızlar söner, bu aşk da biter Bazı gün hatırlayınca sessizce ağlarız Neylersin.. Ah bebeğim, ah.. Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının Dudaklarına sızınca farkedersin İçindeki vurgun aşklar mezarlığında Ayrılık, ölümden üste yazılınca Gideni durdurmaya yetişmez sesin Bir inme gibi dolaşır bedeninde pimanlıklar Neylersin... Biz zaten hiçbir sinemaya tam vaktinde yetişemedik Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi Oysa Nuh'un Gemisi'nde bile, bize yer kalmamıştı Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı Neylersin Biz bu aşkı sürdüremezdik, inan sürdüremezdik Kalbimiz bu heyecana müsait değildi Bize hep acılar kaldı Bize hep yağmur Unutmasan bile artık unutur gibi yapacaksın Ve buruşturup buruşturup attığım kağıtlarda Hiç bitiremediğim bir şiir olarak kalacaksın |
Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız dolmuş gökyüzü ay aydın Avutulmuş çocuklar çoktan sustu Bir ben kaldım tenhasında gecenin Hiç uyumamış bir-ben Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin Ki bu yaşlar Utangaç boynun kolyesi olsun Bu da benim sana Ayrılırken hediyem olsun Soytarılık etmeden güldürebilmek seni Ekmek çalmadan doyurabilmek Ve haksızlık etmeden doğan güneşe Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi Mülteci isteklerim oldu biliyorsun Şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum Bu son olsun, Bu son olsun.... Şimdi saat yokluğunun belası Sensiz gelen sabaha günaydın İşi gücü olanlar çoktan gittiler Bir ben kaldım voltasında gecenin Hiç uyumamış bir-ben Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni Beyninin içindekilerini anlıyabilmek Ve yitirmeden yüzündeki anlık tebessümü Bütün saatleri öylece dondurabilmek için Çıldırasıya paraladım kendimi Lanet olsun Artık sigarayı günde üç pakete çıkardım Olsun gözüm olsun Ne olacaksa olsun ! |
Ozledim sesini ne olur konus
Bir gul actir zamanlarin otesinden Karanliklar icindeyim, kapkarayim bugun gel Gok mavisinden, deniz mavisinden Bana bir sarki soyle Icimde bir sey kimildiyor Gozlerim kan canagi, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaraliyim, caresizim umutsuzum Bana bir sarki soyle Yagmur ol yag usme, gunes ol isit Dokul karanligima isiklar gibi Al beni, en uzaklara gotur Sesin aksin icimde bir pinar gibi Bana bir sarki soyle Butun renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir gecen yazdan Bir tuy gibi, bir bahar dali gibi Hafiften, inceden, guzelden, en beyazdan Bana bir sarki soyle Bazan kar nasil hazin yagar bilirsin Kursuni bir gokyuzunden aglamakli Iste oyleyim, kapkarayim bu gun gel En huzunlu sesinle, en dokunakli Bana bir sarki soyle |
Orada masanın üstünde bir resim,
İkimiz denize karşı durmuşuz Üsküdar’da Saçlarımızın üzerinde martılar, Gözlerimizde acemi bir aşk Ve tuhaf ve çocuksu bir mutluluk, Senin sırtında sarı yağmurluğun Kadıköy’de ucuzluktan almışız Bende o siyah kazak hani bir kedi gibi sokulduğun Şubat ve yağmur yağıyormuş meğerse, Islatan her tarafımızı Orada masanın üstünde bir resim, Yak bitsin Orada kapının arkasında bir yazı, Seviyoruz yazmışız birlikte, Harfler nasıl titremiş meğer ellerimizde, Bir pazartesi akşamı ben eve dönünce Tutup öyle yazmışız nereden estiyse, Hep gülüşün, hep sıcaklığın sinmiş harflere, Ne yaptığın çorbanın, ne pilavın tadı Sobayı yakmayı unutmuşuz ne gam, Senin çiğdemler açmış yüzünde sıcaklığın Orada kapının arkasında bir yazı Sil bitsin. Orada sehpanın üzerinde iki bardak, Senin demlediğin çayı içmişiz birlikte Nasılda dalgamızı geçmişiz dünyanın bütün dertleriyle, Bir masalmış bir yalanmış gibi korkmuşuz, Sıkı sıkıya yaslanmışız bahtımızın kara yıldızına Ben tek sen üç şeker atmışın filiz çayımıza Sonra açıp perdeyi gökyüzünden bir dilek tutmuşuz, Mehtap gülümsemiş deli yürek çocukluğumuza Orada sehpanın üzerinde iki bardak, Kır bitsin. Orada odaya saçılmış küçük hatıralar, Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Belki minik kızgınlığın, belki bir gülüşün orda, Böreğin altını yakışın, düğmeyi dikerken iğneyi eline batırışın, Ve saçların hep o kan gülleri taktığın saçların, beni mahpus bıraktığın saçların. Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Hep o kanepede oturmuşluğun, şu senin küçük yastığın, şu eşarbın, İşte şu bir haziran akşamı gitmek için ayaklanışın Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Orada odaya saçılmış küçük hatıralar, Git bitsin. Orada ayaklarının dibinde bir adam, Adam bütün adamlığını dökmüş önüne, Böyle kaç gün yada kaç gece, ayaklarının dibinde, Öyle kolay mı öyle kolay gitmek, Her şeyi bu İstanbul’u, o sevdiğin adaların kokusunu Mısır çarşısını, Eminönü’nün balık ekmeğini Beyoğlu’nun sinema salonlarını birlikte beklediğimiz 28 numarayı, Unutmak öyle kolay mı, öyle kolay, Orada ayaklarının dibinde bir adam, Kov bitsin. Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah, Babadan kalma, Hani bir bayramda saydırmışız havaya, Sen biraz ürkek sokulmuşun omzuma, Kuşlar havalanmış bütün kuşları İstanbul’un, Giderken galiba bir beni birde bunu unutmuşun Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah, Ve burada zaten öldürdüğün bir yürek, Vur bitsin |
Şimdi sen su olduğunu düşün. Su kadar özel,
su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez... İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın... Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin... Gürültünün parçası olursun sadece. Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düşünürler... Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi suyun durgun yerlerini bulabilmek için, gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda... Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil! Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin! Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!.. Su yüce Allah’ın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri... Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de kiyametler koparıcı olabileceğini unutma... Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil ! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe... Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun; seller, afetler gibi... Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak... Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken şu, değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin... Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın... Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin!.. Demeyeceksin ki, ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.. Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.. Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil... Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç ?.. Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü ? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her yaratık gibi! Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset... Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı... Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla... Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini; girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver... Vazgeçilmez ol !!.. |
Sen, hayatıma girmeden önce ben vardım.
Sen, hayatıma girdiğinde ise ben yine vardım Ancak birbirinden farklı iki varlık İki kişilik, iki ruh, iki beden olarak... Yokluğunda ben; *******i oturur; Radyo dinlerdim. Aşıkların birbirine arğaman ettiği şarkıları, Ben de yalnızlığıma armağan ederdim. Herşey anlamsızlaşırdı çoğu kez. Ve çoğu zaman anlamsızlıklarda kaybolur giderdim. Yaşamak mı daha acı veriyor yoksa ölmek mi? gibi Acımasız sorularla kendimi irdelerdim. Varlığında ise herşey bambaşkaydı. Ben bir başkaydım. *******e seninle beraber veda eder. Günün ilk ışıklarına seninle Merhaba derdim. Ve anlamlı gelirdi herşey. Anlam karmaşaları bir bir terkedi beni. Sen de var olmayı, seninle birlikte yaşamayı Ve herşeyi seninle paylaşmayı severdim. Seni her geçen gün daha da çok severdim. Ancak nerden bilebilirdim ki masalın sona ereceğini Nerden bilebilirdim habersiz çekip gideceğini. Dün vardın bende vardım. Bugün yoksun; Bense varmıyım yokmuyum bilmiyorum. Dolmayacak cinsten bir boşluksun şimdi. Ne sana benzeyen biri bu boşluğu doldurabilir. Ne de yeniden çıkıp gelsen SEN doldurabilirsin. Öyle bir boşluk ki sorma gitsin. Boşver ve sevgili Alıştım ben yalnızlığa ayrılıklara Bırak artık böyle sürüp gitsin |
EĞER AŞKI,SEVGİYİ TANIMIYORSAN O DA SANA MERHABA DEMEZ.HAYATIN YOLLARINDA BİN KEZ KARŞILAŞSAN BİLE NE SEN ONU TANIRSIN,NE DE O SANA SELAM VERİR.MUTLULUĞU TANIYACAKSIN,AŞKI DA KİM BİLİR.BELKİ EVİN BAHÇESİNDE BÜYÜYEN ÇAM AĞACIDIR AŞK,BELKİDE SOKAĞIN KÖŞESİNDE BOY ATAN AKASYADIR.BAHÇEDE ÇAM YOKSA SOKAKTA AKASYA SALINMIYORSA,O ZAMANDA PENCEREDEN GÖRÜNEN AVUÇ İÇİ KADAR DENİZDİR.PENCEREDEN DENİZ GÖRÜNMÜYORSA, SOKAĞA BAK SOKAKTA OYNAYAN BİR ÇOCUK YOK MU?VARSA ADI MUTLULUKTUR,SEVGİDİR.YA YOKSA!O ZAMAN BELKİDE BİR KEDİDİR SOĞUK KIŞ GÜNÜNDE CAMDAN BAKAN.BELKİDE KALBİNDEKİ SIZI,ACIDIR.
EĞER AŞKI,SEVGİYİ BULAMAZSAN GEL YANIMA,NİYE Mİ? AZ DA OLSA BENDE VAR,HENÜZ YİTİRMEDİK ONLARI. BİR AVUÇ BİR TUTAMLIK SEVGİYE İHTİYACIN VARSA,BENDE VAR SEVE SEVE VEREBİLİRİM. BENDE KALMAYINCA ÇALACAĞIM İLK KAPI SENİN KAPINDIR.NİYE Mİ? ÇÜNKÜ SEVGİNİ İSTEMEYE AZ DA OLSA BİRAZ BANA DA VERMENİ İSTEYECEĞİM.ÇÜNKÜ; ( SEVGİNE İHTİYACIM VAR. ) |
Ey yağmur, sevdiğime söyle,
her toprağa düştüğünde sen, gözlerim eşlik eder sana, bilsin, ona söyle. Bilsin ki, her yağmurda hatırlasın beni, tutsun damlaları, yüzüne sürsün, öpsün damlalar gözlerinden özlemle... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:13 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.