![]() |
Bir kırkayak olsam
yoksulluk; ayaklarımın altında mendebur bir kırkayak. kırk tane ayağı ile, boynuma sarılarak, üzerinde ot bitmez *******imde tavana yapışan, gözlerim oldu. tepeden tırnağa... bitip tükenen gençliğimdi, göz göre-göre. ağlasam yakışmıyor, gülsem, hiç olmuyordu. direniş gerekçelerim; kalıpsız ve temelsiz üflesen toz olacak barikatlardı. ama; güneşin bana bir borcu vardı. her sabah üstüme doğmak gibi. anamdan kalan tek mirasım işte güneşten bu alacağımdı. bu ışık üstüme pul olup yapışıp bir balık sırtı gibi alıp götürecekti beni bir sabah gözümü açtığımda.. hep o sabahı bekledim, yıllarca... gelse bir gün, çalıverse kapımı. bırakıp o güne kadar kullandığım ayakları kırk ayağın kırk ayağını takıp ayaklarıma bir kırkayak gibi kırk ayağımla koşar giderdim yarınlara... Cevat Çeştepe |
Bir kış günü
teşrin gidecek, hamsin gelecek. erbain gibi sıkışıp arada kartopu olacağım. Karadeniz de fırtına gibi vurulacak mısırdaki turnaların kanatları. kar olup yağacağım. sana havuç burunlu, kömür gözlü dünyalar güzeli kardan Heykeller yapacağım, bir sabah uyanınca göreceksin kapının önünde. çocuklar gibi çığlık atıp kahkahalarla güleceksin. ellerinde rengarenk eldivenler olacak sen hiç üşümeyeceksin. açıp göğsümü zemheri demeden gördüğüm ilk deniz fenerine adını haykıracağım. ışık olacağım, yol bulacak denizdeki bütün gemiler, hepsini sana adayacağım. Cevat Çeştepe |
Bir kova imge çektim kör kuyudan
senaryo… iğne yapraklı yağmurlar yağıyor kurumuş düşlerimin üzerine gecem yerinden fırlıyor, acı içinde. şimdi çığlıkları dinleme vakti kör kanatlı karanlık kuşlarının. suçlarımın romanını yazıyor penceremde bir görevli. “yedi vakit mi desem, üç ay mı, bir gün mü bu adam kesin bıçaklayacak birisini kuşandığı silahların kabzasında öyle yazıyor boş bakışları zaten sadakatsizlik yemini” gecenin içinde huzursuz ateş böcekleri sigaraların biri sönerken yanıyor bir diğeri. senaryo devam ediyor…. para üstü alınmamış, bir ucuz şarap her kedi başka tenekeye bağlı kuyruğundan ay bile çekti üstüne bulut desenli bir yorganı ve hala ses yok bizim uyku satıcısından. kaleminin ucu kör testere inzibat ağlıyor hiç durmadan. bir yudum şarap daha iç bakalım haydi sayın görevli, uyumadan. “bu sokak mı desem, öbürümü yoksa alt cadde bu adamın bir derdi var, saksıda bir çiçek her akşam voltasında yanında karınca ordusu sanki sevdalısı çıkıp saksıdaki çiçeğe su verecek” birer birer patlıyor direklerde lambalar bir bıçak parlıyor, birden kararıyor sokaklar senaryo sona eriyor …… demişler ki ifadelerinde görgüsüz bütün tanıklar aldırmayın hakim bey, o hep bunu sayıklar. o çiçek sulanacak diye beklediği pencerede bin yıldır örülü taa Bizans tan kalma tuğlalar. verin beraatini saklasın cebine. baktınız olmadı, bir dahaki sefere söz kırarsınız kalemizi, biz getirip teslim ederiz ellerimizle. hakim iyi adammış doğrusu, bana acıyor … uyku satıcısı da nihayet geldi köşeden bağırıyor, uykularım var, uykularım var, hiç uyunmamış ……. Cevat Çeştepe |
Bir şey bıraksaydın giderken
gözlerini niye aldın yanına, bari onu bıraksaydın kapıyı çarpıp, çıkıp giderken. beraber astığımız gelin çiçeğini düşürdün yere ve dönüp arkanı bir kere bakmadın bile. huzursuzluk kalk borusu çalıyor içimde. saati sakladım, hiç görmeyeceğim bir yere. boşalmış şimdi masadaki sürahi doldurmayacağım işte. ya ellerin, hala avuç içinde duruyor dudak izlerim. hiç olmazsa bari sadece onları götürmeyip yanında, bırakıverseydin bana. hani yüreklice ve ateşe sarılmışça sımsıkı yakalardık karşılaştığımız her yerde ve asla bırakmazdık beraber olup su içer gibi, sevişir gibi yaşadığımız sürece. yüreğini üstünde taşımanı yüreğin mi söyledi sana. unutamaz mıydın peki bir gecelik en kuvvetli muskalarla bağlamazdım sil baştan. ağlamaması için arkandan. yalnızca okumaya çalışırdım içinde yazanları belki de çabuk yorulur gözlerim, içime akardı ne kadar kaldıysa gözyaşı. Cevat Çeştepe |
Bir şey daha vardı
demini almış yüksek bir ölçüdeyim, delilik ayarım kaynadıkça,buharım tütüyor. ellerim düşmüş masanın üstüne avuç içi falım, hiç iyi şeyler söylemiyor. beraber doğurduğumuz umut adlı o çocuk, şimdi hangi çöplükte saklı bir torba içinde. kayıp; geçmiş hafta programında kalmış filmdir. afişi unutulmuştur sadece bellek panosunda. ben işte önünden her geçişimde istemeden, rezistansımın voltajı yükselir, gözüm takıldığında ve düşsüzlük boşluğunda renksiz kalan o çiçek şimdi hangi ihanetin bakıyor penceresinden. sakın sanmayın ki terkedilmiş bir iskelede, bir yalnız çıma, bir öksüz fener ve tek başınayım. ben lodos bekliyordum, poyraz vurdu üşüdüm son sigaram düştü elimden, yeni yakmıştım. canımı sıkan başka bir şey var da,unuttum şimdi. bulamadım adını, saatlerce, günlerce düşündüm Cevat Çeştepe |
Bir tabloda danseder gibi
claude monet tablosu gibi rengarenk bir bahçede bir çocuğun ellerinden koklarken yaz sabahlarını. aykırıya düşmeyen uçarı rüyalar gibi aşabilmektir bahçenin parmaklıklarını. yarından; alacaklı olmak meselesi budur işte. bırakıp gidebilmektir bir parça bugün üstünde oturduğun tahtını. mozart’ın notaları gibi veda ya da isyan marşları dinleyip uygun adım ve incecik kıvrılabilmek şık salonlarda. yarınları hak edebilmek meselesi budur işte dans eder gibi dönebilmektir her pistte. ama sıkıca tutarak sevdanı yüreğinde, onurunu ellerinde. bir tabloda dans eder gibi yaşayabilmekten geçer, yarından alacaklı olmayı hak edebilmek meselesi. Cevat Çeştepe |
Bir umut ile
hep aynı ağacın altında, gözlerim; bulutsuz ve turnasız bir garip boşluk gibi kimsesiz maviliklerde. önümde dans eden çakırdikenlerinin öfkesine dehşetli zor ve ağır acılarla yüklü yumruklar indiriyorum. şimdi daha da zor geliyor o türküleri aynı ses olup aynı rüzgarlarla beraber söylemek, ıslıksız boşluklara. sana söz vermemiş olsaydım hiç gelmeyecektim buralara. yerimden kalkıp, adımlasam olmamış ekinlerin gölgesini ve bereketsiz inançlarımı. bir taarruz emri gibi tüm kaybolmuşluklarımı çıkarabilsem açığa, bulur muyum kendimi acaba. en fırdöndü rüzgar güllerini saklasam senin olmadığın her yönden esecek rüzgardan. keşişleme bu, poyraz, karayel öbür yandan, vurup soğutsa yüreğimi. senin kokunu duymak umudu bir armağan olarak taşınmamış olsa içimde. ve bağışlanmak, af dilemek yarayı derinden kanatan her bıçak yarasından, hiç gelmeyecektim buralara. Cevat Çeştepe |
Bitir hadi, çek tetiği
tarifsiz bir çıkmaz sokak adresim, akıl almaz öykülerimin saklandığı, iç içe. sonu böyle olacakmış, yaşamadığım yarının nasıl bilebilirim. şimdi indir elini aşağı. bin ol, on bin, yüz bin,yaşadığım her an gibi. kapat usulca gözlerimi, kaybolsun ay ışığı. Cevat Çeştepe |
Bitmeyecek solfej
sol anahtarımızla başlasak en figürlü ve romantik bitimsiz bir ilk satıra, do olsak mesela. şimdi son okunma tarihi, çoktan geçmiş bu gazeteyi bırak elinden. bana yeni bir heyecanın sesini dinlet en derininden. re, mi, fa – re, mi, fa, sanki uzak bir kumsalda adını yazmak gibi kumlara, dalgalara. sol anahtarımız sol’a bir yer bulup oturtacak mı. yeni bir satıra hiç kullanılmamış bir çizgiye saklayacak mı yeni bir şarkıdır diye. la, si ve gene do, işte döndük başladığımız yere başlar gibi bitiyor bu şarkının sözleri bütün aşklar gibi, dönüyor dünyalar gibi …. Cevat Çeştepe |
Biz kimiz
biz; bize benzeyenlerin ellerinde nasır, alınlarında teriz. erken ölen umutların, hiç açmamış çiçeklerin suyu, toprağı ve havası, üç cemresiyiz. martıların yoldaşlığında yakın sahillerde dolaşan uzak yol gemileriyiz. biz; bize benzeyenlerin aynasının öteki yüzüyüz. Cevat Çeştepe |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:10 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.