![]() |
Ayhan Yavuz Açıkgöz
- Zulüm Serisi - L8 (Gayrısı Cehâlettir)
Sorarım size dostlarım Bu mu haktır adâlettir Yüreğimiz iki yarım Bir tarafı atâlettir Münkir mü'mini görür hor Bilmez sînede durur kor Ölüm ancak onlara zor Müslümana asâlettir Bilinmez ne asıl neden Ruh dirilmez ölür beden Kendini gerçek zanneden Kendi gibi hayâlettir Kâbeye secde kılarak Çocuklar gibi gülerek Şehîd olduğun bilerek Ölmek demek kehâlettir Kolay mı cennete giriş Kazırız tırnak ile diş Küffârın yaptığı tek iş Rüsvâlıktır, rezâlettir Nefes almaktır üzülmek Deriden geçip yüzülmek Dile kolaydır ezilmek Ezilene ezâlettir Yükselsin onlar ezerek Yürünür mü baş eğerek Başka kefîle ne gerek İmân hakka kefâlettir Zordur ekmeği bölüşmek Kolaydır arza alışmak Yetmiş yıl Hakk'a çalışmak Sonsuz yıla delâlettir Vakit ne geç ne de erken Utanın 'zulüm yok' derken Hakka ölmek gerekirken Kulu sevmek dalâlettir Bu ne nefret bu ne kindir Gel de bu yâreyi sindir Yâ Rabb nefisleri dindir Akılları kalbe indir Bu İslâmdır bu hak dindir Gayrısı hep cehâlettir |
- Zulüm Serisi - R14 (Gayrısı Hakârettir)
Akıl almaz bu hâli, nasıl bir cesârettir Zincirlenmiş ahâli, bu resmen esârettir Gül benizli bebekler, dudakları morarmış İçleri boş dibekler, yokluğa kefârettir İtibâr görür gaflar, kes demez doğru kelâm Sarfedilen tüm lâflar, yalandan ibârettir Dili bağlanmış bilen, dünyâya geçmez sözü Bilseler arz denilen, üç günlük imârettir 'Bakamam' der ses boğuk, kollar bağlı baş eğik Dünyâ câhile soğuk, âlime harârettir Aydınlanmaz gözleri, teslim olmuş siyâha Yanar görür közleri, aklınca nazârettir Mü'mine dünyâ yapboz, oyundur dünyâlıklar Dökülen bir avuç toz, küffâra hasârettir Aldanılır desene, çizilmiş eğri büğrü Yaşanan yetmiş sene, bir anlık ziyârettir Döndüremez zamânı, elden çıkarmak malı Satın almak imânı, en büyük ticârettir Bakmaz mazlum yaşına, duyurur kendin ilâh Geçen devlet başına, boş us'lu sadârettir Kül olmuş er ocağı, kök salmış nâmert arza Soysuzun yapacağı, ya ret ya küfârettir Ey Ayhanım ol derin, bırak boğulsun akıl Kâinattır ederin, gayrısı hakârettir |
* Saklambaç (Sümeyye Kıza)
SÜMEYYE KIZA ARMAĞANIMDIR... Dün Dünyadaki en fakir gün Sen olmadığın içün ... Dün Hani saklambaç oynadık Ele vardık el ele Hani önce ben saklandım sen yumarken gözlerini Gözünü açar açmaz buldun ya beni Koymuş gibi elinle Beceremedim sandın iyi saklanmayı İyi saklanmayı değil Saklanmayı becerememiştim oysa Uzaklaşamamıştım senden Sen sayarken Ağacın arkasından öylece izlemiştim seni Sesinin ritmine daldım Ve öylece kaldım Ta ki 'Sobe' diye bağırana kadar sen ... 'Sıra sende' dedin 'Yum gözlerini, açmak yok ama' Yok ha Peki nasıl 'Otuza kadar sayacaksın' dedin Otuz yıl hüküm yedim sandım 'Haydi' dedin Neden? Ben nasıl izleyecektim seni bakmadan 'Haydi' dedin gene, kırar gibi kalemi Kırıldım ben de kalem gibi Ama kırmamak için seni Kapattım gözlerimi Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Hay Allâh, ne zor imiş bu oyun Ödüm kopuyordu uzağa gideceksin diye Altı... Yedi... Sekiz... Dokuz... Yok, olmayacak böyle İyisi mi açmalı gözleri Ama Ya kırılırsa kalbi on... Onbir... Oniki... Açtım Açmıştım Dayanamamıştım özlemine Hızlıca döndüm arkamı Yoktun, kaybolmuştun Yitip gitmiştin avuçlarımdan Gözlerinde yiten gözlerim gibi Yoktun, kaybolmuştun Şuurum gibi, aklım gibi Dermânı gibi dizlerimin Kaybolmuştun Nasıl bulacaktım ya ben seni şimdi ... Yüreğim sende kaldı, sende kaldı Varamadım saramadım Eremedim göremedim Bilemedim gülemedim Ağlayamadım ... Ağlayamamıştım Gelmedi aklıma ne ağlamak ne de bağırmak 'Sevdiğim kız neredesin? ' diye sustum Varamadım, eremedim, bilemedim Yitti şuurum, gözlerim gibi Gözlerinde yitik ... Öylece uyanmışım solumdan Yastık ıslak, göz ıslak Sonra sağlam bir 'elhamdulillâh' Sağa dönüp tekrar uyumak istedim Ama Cesâret edemedim Belki tekrar saklambaç oynarız diye |
* Uyu Gelincik
Uyu gelincik uyu Uyu ki tez gelsin yarın Ve duâ et Rabbine Duâ et ki müjdeyi getiren Rüyâlarındaki ardıç kuşu olsun Düşünme derin kuyulardaki çıkmazı Anne eli kadar temizolsun aklın Dokunur elbet iyiliği Yedi iklimdir gelmeyen bahârın Uyu Uyu ki tez gelsin yarın Güzel gelincik |
Adana'dan Kalan Son Külhanbeyli
Adana sokaklarını inleten topuk sesi Ve rüzgârında titreyen yakaları gömleğin Nârâsı yok Ama tespih şakırtısı var Onsekizinde Ali... Yeni çıkmış Cehevrolet Impala'nın Hayâlini kuruyor tespih imâmesine bakarak Çayını karıştırmayı unutmuş Onsekizinde Ali... Dar geliyor Adana kaldırımları Yoldan yürüyor, takırdatarak yumurta topuklarını Arkasına bakmadan Çarpmaya cür'et edecek bir fayton korkusu Duymadan Onsekizinde Ali... Bilmez altmışlarındaki hâlini Yürür ağır ağır Sevdiğinin adına uydurduğu türküyü çalar Islık tadında Gezer Adana taş kaldırımlarında ... Altmışbeşinde ali... Hâlâ toy çağındaki külhanbeyli Ritim ritim yaşıyor Açık bağrına yaslanmış kalbinde ... 'Kahveye gitmem lâzım, yoksa beni yok yazarlar.' (Ali) |
Ağaç, Kuş, Çiçek, Böcek vs.
(Lise yıllarımdan... Tam delikanlılık çağım...) Caydıramadı kararımdan beni Göktuğ Soldum,insafsızca açanlara nispet Zaten yoktu bir tek yaprak dallarımda Kim bulmuş çiçeği Sonbaharda Madem aşk yok dedi Kudret Madem sabahlar puslu Madem yürekler serin suyun olmadığı yerde Ve madem ben hâlâ varım Uğraşma benimle Göktuğ Bilirim kurşun yarasından akan kanı Yalnızken duvara sallanan yumrukların ne kadar çok can yaktığını da Bilirim, susmanın zorluğunu Bilirim ya, gene de susarım sağır eden haykırışlar arasında İşte öyle Hep başlıksız başlar şiirlerim Zira kimisi öksüz der şiirlerime Kimisi de yetim, bu yüzden Bense “***” derim bütününe Hiç yüzü koyun bırakılmamıştım ömrüm boyunca Ta ki, başlıksız başlayana kadar şiirlerime Yok artık öyle Saçma da olsa bir adı olacak bundan böyle Ağaç, kuş, çiçek, böcek vs. Ad bulamadığıma da “***” diyeceğim kocaman harflerle İşte öyle |
Ağayla Dertleşme
Ağam biraz otur gitme Sana çorba, et haşladık Şiir, sen de çabuk bitme Sohbete yeni başladık Şifâ olsa tüm dereler Onmaz bizdeki yaralar Affın ile bu aralar Biz de dünyâyı boşladık Câhil sandık okulluyu Adam bilip şekilliyi Deli diye akıllıyı Senlerce hep taşladık Gönül vermeden yazıya Baktık kalpteki sızıya Sâf gibi kurdu kuzuya Odu oduna eşledik Bilirim bir, dışın için Lâfı olmaz üçün beşin Söyle nîmet hakkı için Ağam biz ne suç işledik Sen hep 'dürüst olun' derdin Bize ne öğütler verdin Senden sonra bir nâmerdin Zulmünden dağda kışladık Durun dedik, gitmez gibi Kalkın dedik, yatmaz gibi Bütün bunlar yetmez gibi Hakkı bâtıldan dışladık Vazgeçmedik varımızdan Nesîm gibi derimizden Hiç kalkmadan yerimizden Saadet asrın' düşledik Ayhan'ım gel bu derdi çek Sanma gam değmez sana tek Ekmek diye şimdiye dek Nice kul hakkı dişledik |
Ağlama Sanatı
Bak oğlum bu gördüğün gözyaşıdır Korkağın utancı, merdin aşıdır Ağlamak bir nevî def-i hâcettir Gülmeyi unutmak yolun başıdır Doğarken anandan ağlarsın önce Gözünden katreler süzülür ince Kahkaha, bahçende gül ise eğer Ağlamak Sahra'da açılan gonca Sorsalar 'Ne' diye bana, son sözün Derim ki 'Ağla ki, çağlasın gözün' Eğer ağlayacak bir hâl bulursan Gözünden akanla paklanır özün Ağlayan dereler, akar denize Başaklar yağmurla geliyor dize Ağlamak, yanmanın çaresi olsa Nebî'nin gözyaşı yeterdi bize Gözyaşı üstüne bir şiir yazdım Bak oğlum, altına imzamı kazdım Ağlamak, karası olsaydı yüzün Deden ağlamazdı, ben ağlamazdım |
Ağlama Suntası
(Filistin'de ölen mâsumların anısına, mâsumiyetin katline ortak olan tüm Yahudilere sesleniş...) Evlâdır bir perde önü Arkasından binlerce duvarın Oyukları dilek sermayesi Sıvaları gözyaşlarıyla harcolmuş Binlerce kin saklayan, binlerce öfke Ve belki de binlerce sevdâ, henüz ulaşılmamış Ve ulaşılamayacak belki de Binlerce sene Uğulduyor kulaklarım Sürülüyorlar kaleden ey halk Sürülüyorlar kaleden Zincirleme ihânet kazası Biri sağ, gerisi yaralı Bu olsa gerek darbenin şakırtısı Evlâdır bir yasın külü Acısından binlerce yüreğin Şah damarları parçalanmış Kırılmış pistonu, umut odacıklarına bakan Binlerce isyan, binlerce heybet Ve belki de binlerce terkedilmişlik, hâlâ ulaşılamamış Ve ulaşılamaacak belki de Binlerce sene Yanıyor gözlerim Güneş doğuyor Kayboluyorlar gökyüzünden anne Kayboluyorlar gökyüzünden Bir kabullenme fâciâsı Herkes ölü, herkes yaralı Bu olsa gerek Yaşamın pırıltısı |
Ağlamak Sıraya Bindi (Sevdigül 3)
Ağlamak sıraya bindi Yum gözlerini Sevdigül Şafak atmayan bir pencerede beklemenin Âlemi yok Ya inanırlar ya çeker giderler Başka yolu yok Yüreklerimiz bizden önce ölüyor Ve biz ölürken Ağlayamıyoruz Dedim ya Sıraya bindi ağlamak Of çekmek de zorlaştı Seni bilmem ama Ben bâzen Gizli gizli hıçkırıyorum Soran olursa da Hıçkırık tuttu, diyorum |
Ağlamanın Ne Yeri Var Ne de Zamânı
Ağlamanın ne yeri var ne de zamânı Erkekliğe leke değil, vuslat gümânı Yaş dökenin günden güne artar imânı Ağlamanın ne yeri var ne de zamânı Yaralara dermân olur Hakk'a sarılmak Görevidir başakların bir gün derilmek Şer değildir zâlimlerce çarka gerilmek Yaralara dermân olur Hakk'a sarılmak Ölü değil, zulme karşı koyan diridir Ölenlerin göz bebeği dâim iridir Hak uğruna halk olmanın şimdi yeridir Ölü değil, zulme karşı koyan diridir Her yiğidin harcı değil sevmek yürekten Sevmek demek, korkmamaktır keskin kuraktan Göremezsin ustaya kin, asil çıraktan Her yiğidin harcı değil sevmek yürekten Ey Ayhan'ım, bu yola baş koyanlardan ol Gönüllere semâlardan yağmur olup dol Müslümana emredilen ancak bir tek yol Ey Ayhan'ım, bu yola baş koyanlardan ol |
Ağlar Ağlar
Yüreğimde bir sevdâ var Ağlar ağlar Hisleri olmayan duvar Ağlar ağlar Altın, gümüş, tunç ve bakır Yalan olmuş gerçek fikir Niceleri yutan çukur Ağlar ağlar Bura gurbet, bura sıla Mahkûm oldum binbir yıla Başımda celladım bile Ağlar ağlar İçemedim aşk tasından Dudağım yandı pasından Mecnun sevdânın yasından Ağlar ağlar Yalnız giden ardı özler Kâfi gelmez ona sözler Ağlamayı bilen gözler Ağlar ağlar |
Ağlarım
Gitme yarim gayrı benden uzağa Senden haber gelmez olur ağlarım Şirin gibi düşürürler tuzağa Ferhat dağı delmez olur ağlarım Korkuyorum sen açmadan solmaya Yağmur olup oluklara akmaya Ahd etmişken yola revân olmaya Dizde derman kalmaz olur ağlarım Sürünmekten elim kolum kir oldu Sevdan düştü yüreğime kor oldu Ağlamaktan iki gözüm kör oldu Özün kadir bilmez olur ağlarım |
Ağlarım Yerine (Anama)
(Askerde yaşadığım kötü bir olayın ardından hemen anamı arayıp ses tonunu kontrol ettim, 'acabâ haberleri izledi mi' diye. İzlememiş, gülüyordu garibim. Ben de güldüm. Kalbimdeki kokru hissinin her bir zerresi tek tek merhamete dönüştü. Sen üzülme anam, ben korkudan ölsem de susmasını bilirim! Senin gözün dolsa ben ağlarım, sen ağlasan ölürüm, öldüğünü hayâl bile edemem. Sen gül anam, ben hem korkarım hem ağlarım. Yeter ki sen gül, canım anam! ! !) Dağlanır dağılırım, görsem yüzünde keder En büyük korkum oldu sensiz çıkmak yarına Tarttım arzı etmiyor, bir damla yaşın kadar Yeter ki sen gül anam, ben ağlarım yerine |
Ağlarsın Beyhûde
Koşarsın nazlı bir sevdâ peşinden Ağlarsın, beyhûde... anlarsın sevdâ yok, kalkıp düşünden Ağlarsın, beyhûde... Gelmez bir başına dert, gurup gurup Bir süre beklersin öylece durup Câna tak edince, dizine vurup Ağlarsın, beyhûde... Vermese yavruya anne aşını Bir zâlim garibe çatsa kaşını Kederle yastığa koyup başını Ağlarsın, beyhûde... Döl olmaz, nesiller hiçe kesilir Gün gelir nefretler, kinler kusulur Haykırıp durmaktan sesin kısılır Ağlarsın, beyhûde... Meyveler ağaçtan yere dökülür Gülerek ektiğin güller sökülür Titrer gözbebeğin, dudak bükülür Ağlarsın, beyhûde... Kardeşler kardeşe bıçak çekince Güzel söz dağlardan geri sekince Gözyaşın toprağa hüzün ekince Ağlarsın, beyhûde... Bozulur düzenler, çöker hâneler Haykırır acıyla, yitik câneler Dökülür gözünden iri tâneler Ağlarsın, beyhûde... Şiirler lâl olur, susar türküler Güzeller iner, boş kalır terkiler Kalbini bir anda sarar korkular Ağlarsın, beyhûde... Zulümden yeryüzü kana boyanır Sekînet katlolur kavga uyanır Sende de kemiğe bıçak dayanır Ağlarsın, beyhûde... Ayhan'ım âcizim, bakma hâlime Gönlümün kul yanı benzer âlime Gün gelir 'efendim' dersen zâlime Ağlarsın, beyhûde... |
Ağlıyor
'Yüzümde bir mahcupluk hali sezdim Tutulmayan sözler,yemin ağlıyor' Kitlendi ağzım,yine de kızarmadı yüzüm Ne kendim inandım bu halime Ne de halden anlar bildiklerim inandı Dökülen çayda değil gözüm inan Yeter ki elim titremesin Yıkılsın mabedim ki sussun ahde varan ağızlar Saplayayım ki kalemi gözlerime Hiç olmazsa yaşım kızarsın Ağlamak kızların harcı der dururdu ya dedem Susardım ben de Ya dedem yalancıymış şimdi Ya da ben kızmışım Bilemedim 'Bir kurşunla girdiğim yoldan bezdim Dağda Muhammed’ül Emin ağlıyor' Ah anam ah Doğurdun ya beni Taşlara mı hasretsin bilmem ama Ben sana her zamankinden hasretim Korkuyorum artık ölümden, senden çok Azrail’e meydan bırakırcasına Ama gene de Kinim var kapanmayan yarama Kinim var aş ettiğim harama Beni arama Bu yol çok mu küçük bana Yoksa yüreğim tahmin ettiğimden de mi geniş Bilemedim 'Hak! deyip de nice gönüller ezdim Besmelenin ardı amin ağlıyor' |
Akıl Ver
Sahip olduğum bir sen ve bir çift ela gözdü İl ne sıcak ne soğuk, yurtta ne kış ne güzdü Şiirim türküm bile beni şöyle bir süzdü Onlar da gitti Rabbim, ben ne söyleyeceğim? Gün gelirde Azrail çökerse boğazıma Şiirlerim kül olsun, kan damlasın yazıma Benden bir şey kalmasın, mühür vurun sazıma AYHAN da yitti Rabbim, kime sır vereceğim? |
Al Cânımı Kat Rüzgâra
Al canımı kat rüzgâra, uçup gitsin yarına Yâr yok ise hiç gelmesin, düşsün aşkın nârına Al canımı kat rüzgâra, uçup gitsin dünüme Ayhan teslim olmuş desin, kim çıkmışsa önüme Neyleyim olmazsa cânan, cânın uçtuğu yeri Söylen kalsın ner' isterse, gelmesin bana geri |
Al Sıvımı Katımı
Evde sönük bir yağmur,ıslatıyor zemini... İşin yoksa ara bul,güvenilir emini... Yalansız gün olmadı,unutmuşum yemini... Düş yakamdan vicdansız,mahvettin hayatımı. Seni görmeden önce,yaşamak bir günahtı... Milyonlarca tövbeyle,tutamadım bin ahdı... Tüm hayatım karanlık,neyleyim artık tahdı... Ver gözlerimi geri,kuzey ettin batımı. Dağlarda at koşardım,yay gerer ok atardım... Sümbüllerle konuşur,gür çimlerde yatardım... Neşeliydim mutluydum,güne güneş katardım... At elinden silahı,öldürdün kır atımı. İsmim tarihten geldi,düşürdün değerini... Beni vur atım bırak,veremem eğerini... Aşk komutanım öldü,bari bırak erini... AYHAN ruhtur yar olmaz,al sıvımı katımı. |
Aldırma Gözyaşıma
Gördüğüm hallar ile Geldi aklım başıma Dostum cahallar ile Gelme mezar taşıma Düşünmesem sılayı Eşi, dostu, balayı İsteyince kolayı Kan karışır aşıma Ayhanım bakma öyle Bey olunmaz yüz köyle Bir öğüt de sen söyle Aldırma gözyaşıma |
Alışır mısın - Bölüşür müsün
Ne? Sen de mi dertlisin? Öyleyse neden beni teselli etmeye çalışıyorsun? Neden aramıyorsun dermânını, kendi derdinin? Demek, için sızlarken sızlayan yaraları sarmaya adadın kendini... Söylesene, Sen nesin? ... Ey benim derdimi dinleyen güzel Bu derdi benimle bölüşür müsün Acıyla kıvranıp, inleyen güzel Dermansız dertlere alışır mısın |
Allah Dedim
Karanlık bir kuyu dibi Daldırdılar Allah dedim Kudurmuş köpekler gibi Saldırdılar Allah dedim Bir belâdır çıktı nerden Nasip almamışlar erden Yuvamı kurduğum yerden Kaldırdılar Allah dedim Kalpte buldum her heceyi Öldüm Allah deyi deyi Teslim ettiğim herşeyi Çaldırdılar Allah dedim |
Aman Adanalı, Canım Adanalı
Arka sokak izbeydi belki Bir feryad duyuldu 'Git artık buradan! Oğlum yok senin gibi...' Önce bir ayak çıktı ahşap kapıdan dışarı Yumurta topuk Sonra tespih sallayan sağ el Ardından gövdesi külhanbeylinin Yüzünde gülümser bir ifâde 'Ben senin gönlünü alırım vâlide... Hele bir sâkinleş sen! ' Diye mırıldanarak Ve ıslık çalarak iner, gıcırdayan sofa merdiveninden ------------ Aman Adanalı Canım Adanalaı Evde Duramıyom Sana Dadanalı ------------ Zeki'yi bulur köşe başında 'Oğlum Zeki, var mısın Tepebağ'a kaçalım? ' 'Gene ne iş peşindesin abi? ' der Zeki gülerek 'Boşver ulan, hesap mı vereceğiz sabah sabah! Gel haydi! ' İki çift topuk sesi Takada tukada takada tukada Islık çalmaya devâm ediyor Ali Zeki de şarkısını söylüyor 'Aman Adanalı' nın Geçip Taşköprü'yü vardıklarında mahalleye 'Abi burası fazla sessiz! ' diyor Zeki Duruyor Ali, düşünüyor bıyıklarının ucunu elleyerek. 'Has..tiiiir... Satıldık olum Zeki, topukla! ' Ali ile Zeki sıkarlar avuçlarını, tespihleri saklamak için Ve topuklarlar arkalarına bakmadan Normalde kaçmazlardı kavgadan amma Normal değil ki anasını satayım Kovalayan da Adanalı Hem de feriştahına kadar Köşede durup etrafı kollar Ali Sorar Zeki 'Ne var abi? Neden kaçıyoruz? ' 'Boşver be olum, yürü çiçekçiye gidiyoruz! ' Sırıtır Zeki 'Ne çiçeği abi? Sen çiçeğin tozundan başkasına para vermezdin' Ali kızar 'Gülme lan yavan yavan, zangoç! Sabah valideyi kızdırdık. Gönlünü alayım ihtiyarın, eve koymaz sonra! Hem bilir deli olduğumu, gene sever beni bilirim. Ben de onu sevmesem, şişler miydim Hilmi'yi anama sövdü diye? Hadi konuşma, bir çiçek de Semiha teyzeye alalım, sen de gönlünü gör validenin...' Kolkola girerler ve sallanarak yürürler zillidedeye doğru Uzak ya Akşama anca varırlar zaten Hem validesi de sakinleşir Bağırarak söylemeye başlar Ali 'Amman Adanalııı, canım Adanalıııı...' 'Sabahtan beri aynı şarkı be abi, değiştir artık! ' ----------- 'Değişmiyor be oğlum! Kanıma işlemiş ne yapayım? ' |
Aman Aman
Akmayacak kan bedende kalmasın dedim, aman aman Azrâil cânımı kansız almasın dedim, aman aman Bu sevdâya başka kimse ermesin dedim, aman aman Gözlerim bundan gayrısın' görmesin dedim, aman aman Aman aman, aman aman Halım yaman, geçme zaman Ben râzıyım gün doğmasın Kal gecede kaçma zaman |
Anarşi Doğurdu Bu Şehir
Hey! İstanbul kokulu utangaç güvercin! Saldığından beri kanatlarını engin mavilere, anarşi doğurdu bu şehir! Geri gelmez vapurların, kayıtsız, soğuk, ukalâ sirenlerinin verdiği başağrısındasın... Sesim çıkmaz, gözüm bakmaz oldu... Ve burası orası değildir artık. Sultanahmed'in bahçesindeki 'kapalı' güller... Eyüp Sultan türbesindeki 'tutsak' duâlar... Ve Çamlıca tepesindeki 'ayrılık' vakti... Hepsi, hepsi anarşi kokuyor... Senin Üsküdar'ın yanan akşamında değil, Kadıköy'ün donan sabahında görüyorum artık... Burası orası değil, ve sen eskisi gibi değilsin... 'Ruhumun gitmek istediği yere uzak, nefsimin kalmak istediği yere yakın, anarşinin tam ortasında durmaktasın...' Hey! İstanbul kokulu utangaç güvercin! uzak dur benden, bir de bu şehirden... |
Andolsun Hakk'a Kelâm
Hani gitmez ayaklar, basmaz yere rızâsız Ger hükmullâh gelirse, arzı taşır âzâsız Hani kilit vurulur, sus denende dillere Ger konuş denilirse, yankı yapar illere Hani kurur pınarı, ölse gene ağlamaz Ger dolarsa yüreği, utanır sel çağlamaz Hani bilmez ne zaman, uğrar Azrâil câna Ger vusûl gelmişse cân, dayanmaz heyecâna Hani yaz demezse Hak, yazmaz Ayhan'ın kalem Ger gerekse bu şiir, and olsun Hakk'a kelâm |
Anla İşte
Ben... Zekâ oyunlarının bir numaralı ismi... Dört haneli rakamları çarparım kafadan... Yoktur dengim ezberde... Binlerce şiir, binlerce türkü... Binlerce söz, binlerce nasihat... Binlerce ninni, binlerce çîrok... Binlerce isim, adres ve telefon... Her maçın sonucunu doğru tahmin eder, Ve gülerdim bilgi yarışmalarındaki sorulara... Fakat... Ne zaman sen gelsen aklıma... Karışıyor... ... Hani bu tavlanın şahı veziri, İki kere iki beştir elbette, Orhan Veli Abasıyanık ne güzel yazıyor, Bir elin sesi iki elin kesesi var demiş atalarımız, Kuzu kurdu yemiş hikâye bitmiş, haydi yataklara, Türkiyenin kodu seksen miydi abi, Bu maçı kesin beşyüz-sıfır kazanırız, ne maç yok mu, Fasın başkenti Suudi Arabistan'dır, bildim mi... Bilemedim mi? ... Anla işte... |
Anlıyor, Sen O'nu Tanımasan da
Anlıyor... Dur demeler kadar ağıraksak değil belki... Didinmek, terinde bulduğunda ozgurluğu, Kulak memesi kıvamında kabullenmek hayatı, Zor değil... Sakin olmayı oğretmek değil amacı... Susmayı oğretmek hic değil... 'Konuşurken, kelimeleri incitme' diyor Kudret... Ve sen O'nun tanımazken bile, O seni anlıyor... |
Annen Seni Yine de Seviyor
(Eğer ölen bir çocuk, yaşayan annesini özlüyor ve ona aşırı sevgiyle birlikte müthiş bir kıskançlığın verdiği kin duyuyorsa... Ölmenin en acı tarafının, annesini yaşayan insanlarla paylaşmak olduğunu düşünüyorsa... Ve annesine kızıyorsa sırf bu yüzden... Bu çocuğun ciddî bir teselliye ihtiyacı var... Gelin bu çocuğu birlikte teselli edelim. Ona ölmenin zor ama gerçek olduğunu, yaşamanın ise yalnızca kaybetme korkusu olmayan ve kaybetmenin acısını yaşamamış insanlar için kolay olduğunu, annesinin ise en az onun kadar acı çektiğini anlatalım. En azından anlatmaya çalışalım. Zor da olsa...) Annen seni yine de seviyor... Ağlamasan da ağlıyor... Ve biliyor ağlasan da; yakarmanın fayda vermeyeceğini, tüm toprakları ıslatamayacağını gözyaşlarıyla, bağırdığında duymayacağını kimsenin, kendisinden başka, ve dönemeyeceğini de geriye, biliyor... Belki bazen alışır gibi oluyor... Gözleri nemsiz kalıyor bazen... Bazen de uykuya dalıyor sensiz... Hattâ bazen, güldüğü de oluyor... Ama... annen seni yine de seviyor... Gidişin onun için ilk acı değildi belki, ama en acısıydı... Dalıp gidiveriyor bazen uzaklara, Bir istasyonda hayâl ediyor kendini, Sonra sen çıkageliyorsun, Sarılıyor sana sıkıca, ama, Sen yine gidiyorsun bırakıp onu... Nasıl o senin gidişinden 'onu sevmediğini' düşünmediyse, Onun sana gelmeyişinden sen de düşünme 'sevilmediğini' O öylesine yaşıyor... Belki senin daha çok arkadaşın vardır orda, Ama o, yalnız... İdâre ediyor hep, ikinci ve üçüncü ihtimallerle... Sen ise, seni sevmediğini düşünüyorsun... Ah, ne yanlış... O seni seviyor! O seni, sen onu sevmesen de seviyor... Ve gelmesen de bir daha, sonsuza kadar, Annen seni yine de seviyor... Unutmadı birlikte söylediğiniz tekerlemeleri, Ve ilk çıngırağın hâlâ çekmecesinde... Atamadı çöpe, ne çıngırağını, ne de 'kaybetmenin acısını'... İkisi dehâlâ çekmecesinde... Dokunma, uyusun annen! Bugün çok yoruldu... Sen ömründe hiç bu kadar kederli uyumadın belki... Dokunma, uyusun! Çok yoruldu... Belki birgün yine görüşüşrsünüz... O ihtiyâr, sen hâlâ çocuk... O bitkin, sen hâlâ taze... Hiç kavuşamayacağınızı düşünsen de, o umutlu... Sen artık üşümüyorsun... Ama o, 'sen üşüdüğün zaman, üzerini örtememenin acısıyla' yanıyor... Dokunma, uyusun annen! Ve bil ki; dokunamasan da... ANNEN SENİ HÂLÂ SEVİYOR... |
Aptal Püsük
Üç elma düşmüş gökten Biri Newton'un başına Biri Bizim damın başına Ötekini yedim Sarman hâlâ dama çıkma derdinde Gene geç kaldı galiba Çünkü; kötü kalpli cadı ondan önce indi dama, süpürgesiyle Aldı gitti elmayı İçine zehir mi ne koyup, 'pamuklu prensese' verecekmiş O da ölecekmiş de; yedi tane çocuğa kalacakmış bir tas çorba Sarman gene aç velhasıl Ben sana demedim mi 'ey aptal püsük' 'Dünya sana da küçük, cadıya da küçük, Newton'a da küçük' |
Arıyok
Arıyok arıyok Çiçek, böcek, arı yok Hasretik ne zamandır Gece gündüz arıyok Sarıyok sarıyok Mâvi, yeşil, sarı yok Renklere bel bağlayıp Karaları sarıyok |
Arz Bıkmadıkça
Bir döşek bir örtü yeter bedene Rûhundan bir damla kan çıkmadıkça Hilâfet kâfîdir şükür edene Hâlife görmekten arz bıkmadıkça Kalp dilin bilmeyen kalbe giremez Dermânı olmayan dermân veremez Hiç kimse zahmetsiz suya eremez Toprağı kazıyıp, taş sıkmadıkça Ağlarız dert ile varınca dâre Tükenen zamandan yol gider nâre İnsan esârete bulamaz çâre Uzza'ya ser vurup, put yıkmadıkça Ayhan'ım bu yolda git koşa koşa Gitmeden harcanan emekler boşa Bil ki bin mûcize inse sarhoşa Doğru kelâm etmez, ayıkmadıkça |
Asırlardır Ağlıyorum
Yüz döneli ben Kur'an'a Asırlardır ağlıyorum Uğradım ki bir hüsrana Asırlardır ağlıyorum Rastladım akl-ı selime Hakîkat verdi elime Gece gündüz ne kelime Asırlardır ağlıyorum Ateş idim buza döndüm Gerçek idim yoza döndüm Erkek idim kıza döndüm Asırlardır ağlıyorum Gözyaşımdan utandım hep Bilmiyorum nedir sebep Güler miyim derken acep Asırlardır ağlıyorum Adıma hep aşık dedim Bedelini zor ödedim Bir zehirli biber yedim Asırlardır ağlıyorum Ey Ayhan'ım susma söyle Susanı da ağlar eyle Kuşatıldım bir büyüyle Asırlardır ağlıyorum |
Âşıklar
Sevmektir onlara değişmez kader Sevmenin kıymetin' bilen âşıklar Yekpâre kalırlar ahrete kadar Bir kalbi ikiye bölen âşıklar Onlarda ihânet ateşte saldır Âşığın cilvesi, petekte baldır Bilmezler ağlamak nasıl bir haldır Her dâim gün gibi gülen âşıklar Kıskanır âşığı ins, cin ve melek Âşığın hâlinden feyz almak gerek Mutludur ayrılık gelinceye dek Hasreti defterden silen âşıklar Âşığın özüne varamaz beşer Dillerden toplanıp, yürekte pişer Kulların kalbine kor gibi düşer Hakk'ın kucağından gelen âşıklar Aşka varan kökün, saçaklarıdır Vuslat yaylasının göçekleridir Bu yolun gülüdür, çiçekleridir Aşk için bu yolda ölen âşıklar |
Aşk İçinde Aşk
Aşk hastası oldum sevdadır derdim, Şirin diye öldüm Ferhat’a erdim. Oku kalpte buldum yayıma gerdim, Aşk içinde aşk arayan bir benim. Güller dolu bahçem şimdi kupkuru, Benim sevdam alın teri göz nuru. Aşkım temiz,kalbim saf,gönlüm duru, Aşk içinde aşk arayan bir benim. Sıladan ayrıyım yardan bihaber, Geçmiştik ya düş gölünden beraber. Neden ektin öz yarama tuz biber? Aşk içinde aşk arayan bir benim. Kurşun yedim gene demedim bir ah, Derler sevda haramdır sevmek günah. Yıktın AYHAN’ı kalmadı karargah, Aşk içinde aşk arayan bir benim... Bir de ölüp dirilen şu bedenim. |
Aşk Kokusu Sinmez Olur
Gün gelir de dillerinde Kelimeler dönmez olur Mayın patlar yolalrında Tutuşur da sönmez olur Mektubu gelmez gidenin Yok iken hiçbir nedenin Buz tutsa da tüm bedenin Harâretin dinmez olur Gözbebeğin büyür önce Hakîkatleri görünce Gözden yaş sızar da ince Ordan kalbe inmez olur Günahların gelse dile İplik olur çile çile Misk gölünde yüzsen bile Aşk kokusu sinmez olur |
Ateş Bu Meret
(Biraz sert ama, o yıllarda ben de sertmişim...) Sular dondu, bulutlar karardı durduk yere Güneş söndü, ay söndü, bir de ben birçok kere Nehir taştı, göl taştı, ne çay kaldı ne dere Nasılda bîçâreler, bir bak yiğide ere Hayvanlardan ziyade insanoğlu oldu leş Hayrına varmak varken, kimi sarhoş kimi keş Neden milyar dururken gerçek sade yirmi beş Ne zenginlik, ne şehvet, ateş bu meret ateş |
Baba Benden Ozan Olmaz
Babam bana ozan dedi Mızrabım var, bir saz eksik Mevsim, oyunbozan dedi Zemherim var, bir yaz eksik Koyunum var otlatmaya Oyunum var atlatmaya Dudağımı çatlatmaya Rüzgarım var, ayaz eksik Peteklerde ballar benim Mavi, yeşil, allar benim Ağaçlarda dallar benim Üzümüm var kiraz eksik Üstüm yama, altım yama Sağım cennet, sol hutama Hakka varmak arzum ama İnancım var namaz eksik Yağmur olup gökten taştım Modern olup çağdan aştım Ayhan mıyım Lût mu şaştım Aklım var da, biraz eksik ... Baba Benden Ozan Olmaz Ozan Oyun Bozan Olmaz Ozan İsem Sazım Nerde Mızrap Derman Değil Derde Oğlun İsa, Oğlun Deli Oğlun Şaşkın Sen Gideli |
Bahçenin Son Yetimi
Ağlamak çâre mi gün bitimine Gözyaşım geceye doldu sığmıyor Gül açmaz bahçenin son yetimine Gökyüzü de küstü yağmur yağmıyor |
Bak da Ders Al
Duygularım durmaz dökülüp akar Bazı kapkaradır bazı gül takar Bakan kişi dönüp bir daha bakar Böyle duygu hiç görmemiştir çünkü Gördük bir sis kapladı gökyüzünü Bilemedik eğrisini düzünü Bizim gibi olan neyler hüzünü Kalbe keder hiç örmemiştir çünkü |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:22 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.